v 2 Sevgili okuyudularım, sizö Bu / Bün küçük ve hakiki bir hikâye “nlatmak İstiyorüm. Geçen sene soğuk bir kış gü- nü tünelle Beyoğluna geçerken eski bir arkadaşıma rastgelmiş tim. Biraz şundan bundan ko- nuştuktan sonra arkadaşım ba na derdlerini dökmiye başladı. Yirmi ebeş yaşını geçtiği halde hâlâ onu beğenen bir erkeğe te sadüf etmemişti. Halbuki hüs- nüniyet sahibi bir kızdı ve ev- Tenmek istiyordu. O bana yana jyakıla derd yanarken ben in; den İnceye onu tetkik ettim. A- çık sarı saçları, mavi gözleri, in ce hatları ve muntazam vücudü vardı, Tarif edilince göz önüne güzel bir kız gelmesi icab etti- Bi halde arkadaşım hiç de cazib değildi. Saçları donuk ve perişan 0- muzlarına dökülürken boyasız yüzünü büsbütün solduruyordu. Alnında ve yanaklarında kırmı- z bir kaç sivilce sivriliyor pud- rasız yüzü ve soğuktan kızar- miş burnü parıl parıl parlıyor- dü, Arkasındaki açık gri manto sönük ve kızcağızı renksiz ne niçin boyanmadığını sordum. Henüz evlenmediği, için müteas Bib anne ve babasının boyanma sını münasib görmediklerini Söy ledi. Baktım ki bana bütün sami- Miyeti ile hususiyetinden bahse diyor ben de onunla açık konuş mağa karar verdim. Boş vakti olduğunu anlayinca aldım onu evime götürdüm. büsbütün Bahar Mantoları Sevgili okuyucularım, uzun e- tek modası yeni çıktığı zaman herkes bunun ömrünün çok az süreceğini şöyledi. Uzun etek modası sürmekte devam ediyor. Bu kumaş satanların lehine, a- lanların aleyhine oluyor. Maa- mafih insanın gözü bir şeye a- lışırsa ondan kolay kolay vaz- geçemiyor. Şimdi birden bire etekler — kısahverirse — hepimiz bunu da yadırgarız. Hele bacak ları pek mevzun olmiyanlar bel ki kısa eteklere üzülür bile. Ne ise bu gibilerin içlerine su ser- peyim. Etekler bu sene de uzun, yal 'Taz geçen seneki kadar değil, Bu seneki etek boyları yerden 'tam 36 santim yüksekte, Bu bahar için hazırlanan man to modellerinin ekserisi size ev velce de bahsettiğim <Abajür falebe yurdlarının Milli Eğitim - Bakanlığına devri Türk Eği'im Derneği Yurtların- Gdaki memurlardan bir kısmı ken- G istekleri üzerine vazifelerinden ayrılmaktadırlar. Merkez — Yurdu Muavinlerinden Sıtkı Selek de !s- tifa etmiş, istifası kabul edilmiş - tir. Yurtların Millt Egitim Bakan - bğına devredilmesi dolayısiyle ya- kında şehrimize, Fürk Eğitim der 'neğini ve Bakanlığı temsil eden ki heyet gelerek yurtların - devir Ve teslim muamelesini ikmal ede - cektir, * İstanbul. Üniyersitesi sö - Mmestr tatili 10 Şubatta başlıya - caktır. 4 Nüsret Karaıar adındaki bir Edirneli, Eyüpte misafir bulun - duğu Salme adında bir. kadının | evinde kalp sekterinden — ölmüş - tür. Veremle Sayaş Derneği| Bâşkanlığına Dün matbaamıza — gelen - ve Kumkapı Nişancası Mabeyinci Çeşme sokağı yokusunda 42 No. da oturduğunu söyliyen Zühtü | Akcan, şunları anlatmıştır: «Kardeşim Abdullah Zeki Yır hc müteverrimdir. - Oğlu - da | ayni hastalıktan geçen ayın 1Y nde öldü. Abdullahın elinde Veremle Savaş Derneği Kum- kapı şubesinden verilmiş 2358/ 5626 No. Iu bir belge var. Bu- na göre kardeşime, her gün mec cancn 2 yumurta, 250 gram et verilmesi lâzımdır. Halbuki iki aydır. bunlar verilmiyor. —Bu- Hun sebebi nedir? Acaba tahsi- Sat mı Pesildi, yoksa mutemzt Mi verm'yor? İstanbul Veremle Savaş Der- medi Başkanlığının dikkat na- garlarını cekmesizi Tica — ede- Zİ yima KIYKI <rsamae N ARASINDA | Yazan Le;!g_ # “Bünların birisinde güzel bir kız için «Nişanlıdır, - çünkü Povds kremi kullanıyor», bir di ğerinde, yüzüklü bir el için «Bu yüzük bu parmağa filanca los- 'yon sayesinde takıldı» deniliyor du. Ruj, pudra, sabun gibi çok faydalı tüvalet İ için ilânlara beraber Kendisine artık geçtiğint süslenmiy mıyan evde kapalı kalan kadi- nin çoktan Maziye karıştığını anlattım. Bütün kadınların süs lenerek ortaya çıktığı bu zaman da boyasız kadınların” diğerleri ile mukayese - edildiği zaman i günlerin en ve boyan gok sönük kaldıklarını — ve bir kadının cazib olabilmek için mü cadele etmeğe mecbur olduğu- nu söyledim. Sonra mümkün mertebe lerini incitmemeğe çalışarak el- bise ve mantosunun kendisine hiç yakışmıyan renginden bah- #ettim. Bir kadının her hangi bir rengi sevdiği için değil ken- disine yakıştığından elbisesi i- çin seçmesi lâzım geldiğini söy- ledim, meselâ kendisi gri yeri- ne gözlerinin mavisini tebarüz ettirecek tatlı lâcivert bir elbise sarısını - güzel rengi / giyse kışabileceği veya saçlarının gösterecek kahve bunların çok daha ni anlattım, arkadaşım o gün gitti. Aradan epey bir zaman geçti bir gün bir nişan dâveti- yesi aldım. Evleniyordu. Düve- tiyenin altında kalemle yazılmış * gu iki satırı okudum «Bu nişan — düvetiy tavsiyelerin sayesinde basılmış- tır.> Gözlerim yaşardı. Arkada- tedi Kendisine Amerikada çıkan mecmualardaki — veciz ilânları gösterdim. ini anla- #ımın ne demek miştim, Bir bafta evvel arkadaşımın nişanına gittim. Sarı saçları muntazam bükleler halinde par hyor, iyi boyanmış dudaklar te besslim ettikce beyaz dişleri gö rülüyordu. Arkasında sade fakat moda- ya uyan güzel bir kahve rengi tafta elbise nişanlısının kolun- da misafirlerini kabul ediyordu. Bana müstakbel zevcini tak- dim ederken mavi gözlerinde yıl dızlar parlıyordu. Kulağıma eği lerek fısıldadı: «Beni görür gör mez âşık olmuş...> » biçiminde, renklerde ise lâcivert hâkim, yakında gelecek olan manto modellerinden size Büzel nümüneler verebileceğimi ümid ediyorum. Bu <Abajur üs tü> modellerinden sonra güzel bol spor mantolar ve açık renk santie abiye mantolar çok moda dır. Fakat bu bahar mantoları için simdilik önümüzde sürpriz- Ji yenilikler olacağa benzemiyor Avukatlar klübü kongresi toplanamadı Dün saat 15 de Liman Lokanta sında yapılması kararlaştırılan İs tanbul avukatlar Klübü. umuümt köngresi, müessis heyeti ekseri - yet nisabı temin edilemediğinden pılamamıştır. Kongre önümüzdeki hafta top- lanacaktır. Ancak dün korgre — makaadile toplanmış olan avukatlar resmi mahiyette olmamak Üzere klüp ni Zemnamesi hususun da bazı fikir teatisinde bulunmuşlardır. - Klübe kayıtlı olmıyan bazı avukatlar da Dân-Üzerine toplantıya gelmişler - di. Bunlar klübün resmen teşek - Kül edip etmediği hakkında - bir malümatları - olmadığını - bazıları nizamnamenin — klübe - girecekler bakkındaki tahdidi kayıtları et - dilerek resmen tekekkül etmiş - tir: Nizamnamemizin 10 uncu mad- desi gereğince 81 kurucudan yarı- amdan bir fazlası ” bulunmadıkça köngre aktedilemiyeceğine - göre köngremiz bugün yapılamamış te- hir edilmiştir. Dünkü toplantıya avukat Beh Tam 'Tüğ'ün mektubü okunarak son verilmiştir. Tuğ, mektubunda ezcümle şöy- le hitap etmektedir: k <İstanbul ve hattâ Türkiye ba- rolarının en-kidemli Azası oldu - ur) valde kana haber verilme - diği İçin toesstif eCerim. Kongre- ye başarila: dilximt.> Bir çocuğun ayakları rafında Söz almışlar, fikir beyan kesildi A Küçük Ayasofyada Demirci so - Söz alan Klüp başkamı avukat | yağında oturan bir allenin 13 ya - Hamdi. Egemen,klüp — teşekkülü | şında çocuğu — Vural, Beyazıttan Hakkında izahat vermiş, ezcümle Çarşıkapıya doğru gitmekte olan Yedikule — Bahçekapı - tramva - yına atlamak isterken ” arabanın altına düşmüş, ayakları kesilmiş, bir bacağı da kırılmıştır. Vural baygın bir halde Haseki hastahanesine kaldırılmıştır. göyle demiştir: — Bazı arkadaşların klübün te gekkülü hakkında tereddüt ettik- leri görülüyor. İstanbul avukat - lar klübü Cemiyetler Kanununa Eöre resmi formaliteleri ikmâl e - Ortada * kuvvetli — birbirine denk iki pehlivanın mânasız ve can sıkıcı itişmelerini — seyret- nirkten halk bunalır. At bu güreş uzamakla be- heyecanından zerresini bile Kaybetmiş değildi. Onun i- çin halk, saatlar geçtiği halde hâlâ sonsuz bir zevk ve heye- 'canla onları seyrediyordu. Küçük Yusuf kaz kanadını aldıktan sonra Kızılcıklıyı sağa, gola doğru sarsmağa ve devire rek yenmeğe çalışıyordu. Fakat Kızılcıklı #gibi ağır ve kuvvetli bir pehlivanı bu şekilde düşür- mek hemen bemen imkânsız bir şeydi. Üstelik Küçük Yusufun bir ayağı da sakat olduğundan Yaber Yazam: etti. Hakem heyeti de güreşi durdurdu. — Kızılcıklı Mahmud da da şafak atmıştı. Şaka değil, bu halktan-bir araba sopa ye- mesi işten bile değildi. Hemen selâmeti hakem heyetinin yanı- na sığınmakta buldu. Cazgır da araya girdi. Herkes Kızılcıklıya Böğüp sayıyor, yaptığı işin he- Babını soruyordu. Zavallı Kızıl- bunu kullanamıyordu. — Fakat — cikli: Kızılcıklı da bir türlü kendisini — — Kaza oldu. İstiyerek vur- kurtaramıyordu. madım! Falan gibi şeyler söy- Nihayet kurtulabilmek - için lüyordu. gözlerini Küçük Yusufun sakat ayağına dikti, — Fırsatını bulup ayağile bir turpan vurdu ve Küçük Yusuf da can acısile Kı- zılcıklıyı biraktı. E... bu kadarı da fazla hani, Halk yeniden isyan etti: — Utanmıyor. musun Kızil- cıkhı! — Bu kadarı da fazla! — Ne duruyoruz. — Gösterelim şuna böyle gü- Teşmek ne demekmi, Halk hemen sahaya - hücum Onu müdafaa eden yine Kü- çük Yusuf oldu: — Abe ne olursunuz? İkide bir ne güreşi durdurursunuz? Biz mi güreşiyoruz, siz mi? Gü Teş değil mi bu? Tirpan da atar elbet! Haydi savulun da güreşi mizi ayıralım! Fakat kimse yerinden kırml- damıyordu. Cazgir da işi tatlı- ya bağlamağa karar vermişti. Çünkü bu gartlar dahilinde gü- Teşin devamına imkân olmadı- ğanı anlamıştı, idi Alâ Ahmed “Alçakça bir tecavüze mâru kalmanıza esef ederim, kral adına özür dilerim,, - Diye homurdandı. Gâvur Ali 801 elile başındaki çevreyi çeke- rek yaralı koluna sardı: — Zatarsızmış! Diye mırıldanarak — yeniden savaşa hazır olduğunu reise söy ledi. 'Tam 6 anda, arkalarındaki büyük demir kapı gıcırdıyarak açıldı; Hanri Monpansiyenin se zi duyuldu: — Çabuk giriniz aziz dostla- çabuk! Arkadan dük Monpansiye si- lâhşörlere bağırdı: — Defolunuz, sersemler de mi ölmek istiyorsunuz? Ayni zamanda ilerledi ve Mu- rad Reisle arkadaşlarına siper oldu. — Silâhşörler — durdu!ar; Türk korsanları ev sahiblerile beraber konağa girerken ve ka pi kapanırken onlar da gerile- diler. Dük ve oğlu, yalnız Türk leri değil onları da kurtarmış oluyorlardı. Arkadan — Marki Belarm kumandasında koşarak gelen yirmi kadar silâhşör sa- vaş yerine vardıkları zaman ö- döleri yaralıları ve sağlam ka- lan yirmi kadar arkadaşlarını buldular; ay işığinda dehşeti artan korkunç manzara karği- #ında tüyleri Ürpermişti. Marki Belarm'ın geç kaldığı için se- vindiği mi yoksa üzüldüğü mü anlaşılmıyordu; bir müddet ses siz ve hareketsiz durdu; kont dö Bernayla diğer subayı kısa bir muayeneden - geçirdi; ikisi de ölmüşlerdi. Pencerelerden ve balkonlar- dan bakanlar çekildiler; ışık- lar söndü. Marki Belarm'ın emri üzerine silâhşörler ölüleri ve yaralıları aldılar. Bir boz- gun alayı halinde çekilip' gitti- ler. Bozük kaldırımlarda ve du- varlarda kan lekeleri " olmasa biraz evvel orada korkunç bir boğuşma — olduğunu anlamak mümkün değildi. yi - ğ z Onu kaçıracağım... Murad Reisle arkadaşları şim di mermer döşeli büyücek bir sofada bulunuyorlardı; - ileride Dük Monpansiyenin on kadar silâhşörü hazır ol vaziyetinde dimdik ve yalın kılıç duruyor- lardı; ihtiyar asılzade icab et- seydi onlarla Türklere yardım edecekti; fakat buna lüzum kalmamıştı. İhtiyar dük, Murad Reisin e- lini sıktı: — İyi döğüştünüz, — dostum! Misafir bulunduğunuz bir mem- lekette böyle alçakca bir teca- vüze uğramanıza esef — ediyo- Yum; sizden, haşmetli kralımız, kardinal efendimiz ve Fransa adına özür dilerim. Murad Reis cevab verdi: — Teşekkür ederim; olagan geylerdir; biz bu gibi hallere a- lışığız; bir çok zayallının ölümü ne sebeb oldular;- kont dö Ber- nayı saraydaki düelloda öldür- mediğime üzüldüm. — Öldürebilirdiniz! — Haşmetli Fransa kralına olan hürmetim buna mani ol- du; balonun tadını kaçırmak is temedim. — Haşmetli kralımız bu teca vüzü öğrendikleri zaman çok kızacaktır. Ne ise, bu gece be- nim misafirim olursunuz ve yı rın... Hi vr Önce Kızılcıklıya yaklaştı: — Sizi berabere ayıralım. Kü çük Yusufu yeneceğine aklın e- riyor mu? dedi. Kızılcıklı çoktan bu ümidini kaybetmişti: — Siz bilirsiniz! dedi. Ben be e razıyım. Küçük Yusu- fu yenemezsem bile kendimi de yendirmem, — Eğer beraberliğe Tazı olursa elini öpmeğe hazı - rim, Sonra da Küçük Yusufa yak- laştı: Sizi berabere ayıriyoruz pehlivan! dedi. Küçük Yusuf itiraz etti: — Hayır olmaz... Güzel gü- zel güreşiyorduk. Güreşimizi a- ırmadan - birakmam. — Haklisın amma Yusuf peh n! Güreşe başladığınızdan- saat oldu. Bu kadar gü reştiğiniz yeter. Hepimiz mem- nun olduk, — Hayır, ben güreşi bırak- mam! — Evet li beri biliyorum. — Güreşi Murad Reis onun sözünü kes- : — Yazık ki burada kalmamı- za imkân yoktur. — Gitmek mi istiyorsunuz? Fakat bu saatle... Hem sizi başka yerde tekrar pusuya dü- güreceklerdir. — Bunu yapmaları için ah- mak olmaları lâzımdır. — Tahmin edebileceğinizden daha ahmaktırlar; bunun İçin fikrinizden vazgeçmenizi rica e- derim. — Sayın dük hazretleri, bu- na imkân yoktur; mutlaka git- meliyiz. Sizden başka bir şey Ti ca edeceğim. — Buyurunuz! Bize birer at — veriniz... Mümkün olduğu kadar iyilerin- den olsun. — İkişer tane' bile veririm. — O zaman size olan minne- tim son dereceyi bulacaktır. ve umarım ki bir gün karsılığını göstermek saadetine ereriz. Bır sırada madmazel Monpan siye de gelmiş; on — Geçmiş olsun! Diyordu. Güvur Alinin yara- h olduğunu öğrenince hemen u- gaklara emirler verdi; merhemn ve Bargı getirtti, kendi elile o- nun yarasını sardı. Gâvur Ali bu iş bittikten sonra kılıcını sı- yırarak tartakladı ve: — Reis, yine döğüşebilirim, eksilmiş değiliz! Dedi. Murad Reis dük Mon- pansiyeye, kont dö Bernay'ı o- nun öldürdüğünü söyledi; dük, genç korsanın sırtını okşiyarak cevab verdi. — İyi etmiş; bir yılan geber- di; haşmetli kralımızın kudreti- ni hiçe sayan diğerleri de çok geçmeden ayni âkibete uğrıya- caklardır. Ahırda yirmi dört at var, isterseniz hepsini götü- Tünüz! Murad Reis: — On tanesi bize yeter; on- İarı kısa zamanda geri gönderi- riz. Lütfen emir verir misiniz? Yüz kulaç kadar sağlam ip de versinler! Dedi, Hanri Monpansiye baba sından müsaade alarak gordu: — Nereye gitmek istiyorsu- nuz? — Şimdiye kadar misafir bu- lunduğumuz yere... — O halde ikişer ata ne lü- zum var? Dük söze karıştı: — Bunu ben de merak etmiş- tim, nezaketim ve itimadım sor maklığıma mani olmuştu. Murad Reis ikisine bakarak dedi ki — Haklısınız... Biz ancak w- zun yollar için yedek at alırız. Belki yolumuz uzar; Fransadan derhal ayrılmamız ihtimali var- dir. İhtiyar dük onun elini koydu: — Fena etmezsiniz, lâkin haş metli kralımıza veda' etmeden mi? — Bu işi lütfen siz yaparsı- nız ve bizden yana özür diler- siniz... — Benim için şereftir, lâkin kralın ve kardinalın haberi ol- madan, darılmış gibi gitmeniz onları üzecektir. — Belki de gitmeyiz; henüz bir fikirdir, karar vermiş deği- lim! (Devamı var) omuzuna ————LM——MLM—TLTLEDML—-— —— de idenayile. vah OCARK 191 Giden gitsin selâmetle! — Demokrasi ve fidanı — Tok açın halinden ne anlar ? — Cennetler ve cinnetler Giden gitsi selâmetler K Kabine dı ş_ Çi Saka gitti; Gü- Ş9 naltay — geldi. Lüks vergileri, kazanç vergile- Hü ri, zamlar, büd- ce açıkları da Hasan Saka'nın sukutu ile orta- dan kalktı. Ya- ni açıkcası: Sa- ka gitti, dâva bitti. Acaba bit- ti mi? Bugün Günaltay'ın etgi- fında toplananlar -toplu resim- de görüldüğü üzere- sanki hiç o Hasan Saka'nın etrafında top- lananlar değil... Yeni kabinenin : (//A—#“j programı — nedir?.. — Tasarruf mu? Vergi açığını kapatmak mı? Bunların hepsini ayni şah- siyetler pek güzel yaparlar .. leri Hasan Saka yüklenip çekil- miş gitmiş... Şimdi. A benim | sakalım, yenisine bakalım. Vâizin'biri günah işleyenle. rin yarın ahrette günahları sır- Hazır bütün bu pürüzlü mesele- tına. yüklenerek cehenneme gi- aeceklerini söylemiş. Vaız, ce- maattan birine öyle tesir etmiş ki adamcağız ömce rüyada ken- dini sırtında bir küfe günahla cehennem yolunda görmüş. Ik- laya sıklaya giderken bir de bakmış ki bir bektaşı babası bütün günahlarını koca bir ö- küz arabasına yüklemiş — gacır gucur geliyor. Baba, küfeyi gö- Tünce; «Evlât! demiş; yorulma —N —— Bu küfeyi de gbizim arabaya koy... Nasıl olsa ben yüklüyüm, bu da onların yanında gider.> ” Demokrasi ve fidanı, Kabine deği- şince her yeni Bakanın biler ta mim yayınlama- * gı maslâhat ica- bidir. — İçişleri Bakanı da bu teamüle uyarak bir tamim — ne: retti. Bunda < mokrasinin caplarının kökleştirilmesinden» bahsediliyor. Demokrasiyi biz de kökleştirilmek zannolunduğu kadar güç değildir. Çok. şükür, toprağımız küvvetlidir, ne dik- oçMoKtAsi Amerikan jeep'i savaş devresi üniformasını çıkarıyor ( “ Commercial America, İkinci dünya savaşında yery zünün her tarafında ve her türlü arazide çevik ve kudretli bünyesini başarı İle İsbat eden Amerikan Jeep'i harb sonunda yeni bir şekle girmiştir. Savaş devresindeki motörünü muha- faza eden jeep'in sadece bazı hatları ve zeytin rengi değişti- rilmek suretiyle daha cazib ve canlı bir duruma girmiştir. Bugün «jeepster> ismi altında yeni ve bambaşka bir otomobilin meydana getirilmesinde, vakti- le bu otomobili kullanmış olan kadınlarla erkeklerin çok büyük rölleri olmuştur. Otomobil kul- Janmış olan binlerce kadın ve erkek jeep'i meydana getiren Willys - Overland Motors kum- panyasına bir cok mektublar ya- zarak jeep'in faydalı bir yolcu etamobili şeklini alabilmesi icin ne gibi değişikliklere muhtaç olduğunu bildirmislerdir. 1200 kilo ağırlığında olan Ve bes yolcu tasıyan veni <jeeps- ter> otomobilinin ön kısmı, eö- kisine nazaran Aaşağı yukarı farksızdır. Ancak, bu kısmın in- şartında lekesiz çelik kullaml- yuştır. #nşa edilen İlk <jeepster> ga- yet cazib bir sarıya ve açık kır- mızıya boyanmıztır. Otomobilin siperi metin ve köşelidir. Siper- Terde madeni yapraklarla husa- ie gelen çıkıntılar olmadığı için herhangi bir ezik veya berelen- me neticesinde yapılacak tamir- ler hem kolay ve hem de ucuza mal olacaktır. Bu otomobilin iç kısımlarında bir çok yenilikler " mevcuddur. Değişiklikler ne de olsa hoşa gi- decek şeylerdir. Kontrol levha- ,dan iktıbas edilmiştir ) bilmesini sağlamak gayesi- Te bunlar orta kısma yerleşt rilmiştir. Oturacak yerler ge- yet süslü ve biçimli yapılmıştır. Otomobili kullanacak olan a- damın oturacağı yer ayarlıdı Burası ayni zamanda genişlik itibariyle takriben bir metreyi bulmaktadır. Burada iki kişinin oturmasına kifayet edecek ka- dar yer mevcuddur. Ön kısımda açılır kananır gekilde ayrıca bir. kisilik oturma yeri vardır. Bu portatif oturma yeri açılır açıl- maz ayni tertibattan faydalan- mak suretiyle üçüncü bir yol- cu otomobilin iç kısmında yer a- labilmektedir. Dip taraftaki 6- turma yerinde iki kişi rahat ra- hat yer alabilmektedir. «Jeepster» otomobilinin Üst kısmı yaprak haline getirilen plâstikten meydana getirilmi! tir. İste iği vakit bir kişi ta- tafından kolayca kaldırılıp indi- rilebilmektedir. Yeni otomobi- lin sürati saatte 70 mildir. Bir galon benzinle vasati olarak 29 mil katetmektedir. Ekonomi e- #asları gözönünde tutulduğu tak dirde bir galon benzinle 35 mil ketetmek de mümkündür. Müs- takbel ön tekerlek asması ve grka kısımdaki yumuşak yay tertibatı gayet konfeplu bir yol culuğa önayak olmaktadır. Dünyanın her tarafında ve b tün arazilerde iftihar edilecek bi silâhşör rolü oynıyan Jeep otomobili savaş üniformasını çı- kararak sivil kıyafetine girmiş bulunmaktadır. Fakat ne de öl- 1. otomobillere mahsus güzel- ik hollerinde yine de yüksek mevkiini koruvacağına asla şüp sındaki âletlerin daha kolay gö- ALIAHMED PEHLİVANIN BAŞ GÜREŞLERİ Teftrika No: 113 bindirmiş vaziyettesin, Kızılcık- h Mahmud hapı yutmuş bulunu yyor amma, büyüklük yine sende kalsın. Onu bağışla. Esasen eli- ni öpmeğe hazır. Yaptığı kaba- hati anlamış, ? Bu sözler Yusuf pehlivanı bi: raz yumuşattı: — Demek o berabere kalma- ğa razı? — Dünden razı. Dediğim gibi elini öpmek ve af dilemek isti- yor. — Pek âlâ öyle ise ben de be- rabere kalmağa razı oluyorum. — Varol Yusuf pehlivan! Böylece cazgır her hangi bir hâdiseyi de önlemiş bulunuyor- du. İki pehlivanı alarak ortaya yürüdü. Ve halka gu sözleri söyledi: — Bu iki arslan üç saattir güreşiyor. Bu müddet zarfında birbirlerini yenemediler. Kızıl- cıklı genç bir arslandır. Halbu ki Küçük Yusuf üç saat Üstün bir güreş çıkarmakla arslan oğ ldu arslan olduğunu İsbat etmiş- tir, Kızılcıklı Mahmud! Haydi öp Yusuf pehlivanın elini! Kızılcıklı Mahmud hemen Kü- çük Yusufun elini yakaladı ve onu samimi bir hürmet hissi i- le öptü. Küçük Yusuf da onu al nından öptü. Bu hareket — seyircilerin son tezahürlerine sebeb oldu: — Yaşa Küçük Yusuf pehli- van! — Varol arslan oğlu arslan! — Sana da aferin Mahmud pehlivan! Düğün sahibi işin böylece tat hya bağlanmasına pek memnun kalmıştı. Ödülü yarı yarıya a- yırdı. Yarısınr Kızılcıklıya ver- mek istedi. Fakat Kızılcıklı: — Hayır, kabul etmem, dedi. Ödülü Küçük Yusuf — pehliyan hak etmiştir. Düğün sahibi bu cevab üze- rine Küçük Yusufa giderek ödü ü olduğu gibi uzattı: — Al bakalım Yusuf pehli- yan! Kızılcıklı hakkım almıyo he edilmemelidir. Hepsi senin hakkınmış. — Öyle şey olmaz. onu buraya! Kızılcıklı biraz sonra geldi: — Buyurun usta! — Al bakalım bu ödülün ya- rısını! — Fakat benim bu . ödülde zerre kadar hakkım yok. — Öyle şey olmaz. Güreş be- rabere ayrılmıştır. Ödülü de ya yı yarıya paylaşacağız. — Evet güreş berabere ayrıl dı amma, ben mağlübdan da be ter çıktım. Dünyada almam. — Al diyorum oğlum. Bu sa na hediyem olsun! Kızılcıklı bunun üzerine para yı aldı. Küçük Yusuf bir taraf- 'tan siliniyor, bir taraftan da ko nuşuyordu. — Maşaallah kuvvetli pehli- vansın! İnşaallah hiç bir vakit sırtın yere gelmez. Bizden bu işler geçti gayri. — Yok usta! Sen daha bizim gibi pek çok pehlivanı cebinden | || çıkarırsın. Biz nerede? Siz ne- rede? Çağırın — Öyle deme! Ben güreş tuttuğum pehlivanın kıratını an larım, Çok iyi pehlivansın! Hay di güle güle! Kızılcıklı Küçük Yusufun eli ni tekrar öptü ve giyinmek Ü- zere oradan uzâklaştı. (Devamı var) —<— —— ——— ———— ——— — ——— — —— u e e ea &ek tutar; yeter kl Bu diki'en tobumu susuz birakıp kürül »- yalım... Yahut fazla su verip çürütmiyelim; bi'kassa bu sa- Zayı acemi bahçıvsaların u rat ellerile bellstm'yelim. O man — görürsüni demokrasi kendi kendine kökleşir.. İngilizler, — memleketlerinde geniş ve yemyeşil çim sahaları yetiştirmişlerdir. Bir gün bir ecnebi İngilize sormuş;: — Bu yeşil çim sahayı nasıl yetiştirdiniz? İngiliz gu cevabı vermis; — Gayet kolaydır. Toprağı hazırladıktan sonra tobumu e- kersiniz ve... Üüç yüz sene Sular. Bınız... yetişir! * Tok açın halinden ne anlar? Vilâyetin kö ÜĞ mürü kalmamız. VA olur a.. Fakat yet bu... Kö- mürsüz — kalırt mı? Hemen kö- mür tevzi mü- essesesine mü- racaat etmiş ve ordinoya —m: suben avans Mür istemiş. Müessese bu ta bi -pek tabii olarak- haklı gör- müş ve on beş ton kömür ver- miş. Halk kömürsüz kalıyor. Tevzi mülessesesi bir ton yerine varı.n ton, çeyrek ton veriyor. Sonra Iş böyle salâhiyetli dairelere ge- Tince neredeyse gemiyi - vilâye- tin bahçesine boşaltacak. Asıl bu gibi dairelere kömür vermemi 1 biraz titresinler. gelecek seneye akılları başları na gelip kömür stokunu vakit ve zamanında yapsınlar. Tok R- çın halinden anlar mı? Zenginin biri yemeğe gider- ken sokakta bir dilenci aç oldu« ğunu söyliyerek sadaka İstemiş. Adam cebini karıştırmış bozuk parası olmadığını görmüş ve o- raca beklemesini, dönüşte receğini söylemiş. Evinde tatlı- ) ile tuzlusu ile mükemmel kar. nnt doyurduktan sonr: dilenci yine :<açım efeni dakanızı bekliyorum!> deyin: düşünmüş: — «Haklısın — oğlum amma... demiş.. Şimdi ben to- kum!> * Cennetler ve cinnetler, Bir de başımıza Ö Bulgar basın a. ü m taşesi — çıktı. Bir. gider, 2 kalır, — derken pencereden — at- lar, kapıdan gi- | rer; «vaz y ok gidece- ğim!> der. Bik- Nihayet son sözü <Memleketime — bağlı- yım..,Bu bir sinir buhranındda İkarettir.> Evet öyle bir sinir buhranı ki bizi bile sinirlendirmeğe başla- mıişti. Ne hikmet ki Moskova cev- netinden (âba-hayât) — içenler öyle sermest oluyorlar ki heme1 pencereye saldırıyorlar. Madam Kosenkina da Nev« »yorkta kendini pencereden mıştır. Ve her pencere de va- gondan Yediküle istasyonuna at lamak gibi olmadığı için ax kalsın kadıncağız Rus cennetine den öbür dünyayı boylayacaktı. İran şairi Hafız ne güzel söy« ler: Babam cennet bahçesini iki buğ daya sattı. Ben de onu bir arpaya satmaz- sam babamın oğlu olmuyayım Hele bu cennet basın ataşe« enin cehennemden kaçar — gibi huçtığı cennet olursa! Dr. Zekâi Muammer TUNÇMAN ikteriyoloji Iâboratuarı Kan ve idrar muayenesile ge- beliğin erken teşhisi — Wassar- mann teamülü, — kan grapları, gam, idrar tifo, sıtma, ba Ka münyeneleri, kanda- üre, şeker vesair biyolojik tahliller, ültra ve flurrescence-mikrosk Di ve taze aşılar yapılır. Ye ni adreso dikkat: — Divany 409, Küt . “Tel: 22097 Hüber yerlldiğİke'göte PTT M larülgürün Üç günlük kömü - KN aa bir şahin Hilmi” ağindaki Ciğer birile kavga etmiş ve bıçak« la yaralamıştır.