SAYFA: & Ekose Kumaşlar ve Mod vgili okuyucularım, modası kâh çıkıp kâh batan ekose- kı maşlar bir müddettenberi pok revaçta, Daha bir iki mevsim de gözden düşeceğe benzemiyorla> Maamafih bu senelik modada- ki yerlerini ancak bir sene da- ha muhafaza edebilir. Zira gö- ze çarpan her şey gibi ekosa- icraen de bir müddet sonca bıkılacaktır. Fakat şimdiki ha? de — Fzansa, İngiltere ve A merikanın moda — merkezle rnden gelen haberlere — göre benüz böyle bir gözden düşme mevcut değil. Bilâkis önümüz- deki iİlkbahar ve yaz mevsin!. levi için Gafif ince yünlü ve ipeklilerden envai çeşit — ve Tenk ekose kumaşlar — imâl e- dip hazırlıyorlarmış. kalın yünlü ince yünlü svor — etekliklerde — görülürdü. Scn senelerde de ekose - tafta- dan tualetler yapıldığı aza sıra crurdu. Fakat abiye bir desen Gınrak şimdiye kadar ekose hiç Fu'lanılmamıştır. Halbuki şim- di yumuşak ve düşüik ipekli ve 'nce yünlüden güzel abiye el- bise modelleri geliyor. Eköse gesenlerde ikinci bir yenilk de bu kumaşların — dokunmasında kullanılan renklerdir. Şimdiye kadar ekoselerde göze çok çar: pan kırmızı, yeşil gibi renkler çok görülürdü. Yeni desenler. de ise bilhassa abiye modeller a siyah üstüne ince çizgiler kalinde gri ve bej ile beyaz gi bi hafif ve açık renkler kul- loralıyor. Bundan başka yeni- Tik olarak keten, gabardin tar- zırda kumaşlarda ekose - de- senlerle yepyeni - bir şekilde oztaya atılacaklar. Bu arada bu yaz beyaz fon üzerinde e- kose güzel kumaşlar — görece- | biz. ! Bu arada düz renk kumaş- tan spor mantolara ince yün- lüden ekose astar veya - siyalı Bbiye bir mantoya siyah beyaz €kose satenden astaz geçirmek €c moda olmuş, Ekose şimdi- ki halde o kadar gözde ki şur Yanımlar bu desende güzel e Ekose ekseriya palto veya spor Polonya ile hava seferleri Ankaradaki Polonya sivil ha- yacılık hey'eti konuşmalarını bitirmiştir. Şimdilik seyahat a- centalarıyla anlaşmalar yapı - lacak ve biz müddet devam e Cecek olan tecrübe seferlerini züteakip hükümetimizle resmi züzakerllere girişilecektir. Tütün alacak Polonya hey'eti Tütün almak için Tür - kiyeye gelecek Polonya ticaret 'eti halen Belgradda — bu - lunmaktadır. Önümüzdeki- haf- ta içinde memleketimizi" ziya - tet edecek olan hey'et satın ai- ma işi hakkında ilgililerle te - tars edecektir. E. T. T. İdares'nin zarına «— 13 Ocak Perşembe günü se0t 15.15 den itibaren — Pera- gulas otobüs durağında Beya: ta-gitmek için otobüs bekleme. de başladım. Yağmur da yayı- | forTou. Neyse 15.25 de bir oto- bita geldi. Durması için diğer yolcularla beraber işaret — ver- dim. Şoför, hiç bakmadan geçti gatti. Otobüsün numarası 68 di. Fa- kat o anda asabiyetten — plâ'ca Murarasını tesbit edemedim. Bu - otobüsün — (Dolmuştur) Tevhası indirilmişti, içi - boştu; '€n az 30 yolcu daha alabilirdi. Otobüslerin durması, durak- Zara ma bağlıdır, yoksa — şoför- ierin arzularına mı? h. E. T. T. idaresinin dikkat Hazarını çekmenizi — rica — ede- vi (İmza mahfuz) Stajyer muhah olmak isteyenlere Tİnda stajyer olarak çalışmak istiy nitikemmel İngilizce, ların her gün (Yeni — Sabali) Müdürlüğüne .nüracaatları.. Kollej me: saat 16 da İşleri Yazı Yazan g&rp, turban ve menâtl bile kı lanıyorlar. Bu sene ekose kumaşlardan elbise, manto falan — yaptıran Gyuyucularım hesabına bu mo- Ganin devamını temenni rim. Fakat unutmiyalım ki benek- izgi veya prapan renkli k 1- maşların modada ömrü pek ço< sürmez. Geçen sene de puantiye kumaşlar pek moda değil miy- sevgili okuyucularım. ede Sevgili okuyucularım, siz de kabul edersiniz ki bir - insanın hsiyetini tamamlıyan — şeyler #rasında konuşmak, ,gülmek, tebessüm etmek gibi ağızla ya- plün hareketlerin çok tesri vaydır. Bir kimse konuşürkeh kütün nazarlar gayrı ihtiy ağzına gitmez mi. Dişleri Tavimiş veya çürük olan 8a- birisi etzafa ne kadar fena tesir ya- par, Az veya hiç ihtimam gö miyen Bir ağız bütün hastalık- lara açık bir duhul kapısı va- zfesini görür. Vücudün bütün mühim azaları, bilhassa gözl, 1ide, barsaklar olur. Halbuki it'ns ile bakılan dişle-imizden gelecek zararların önü ue kolay- ca geçebilirsiniz. Sonra bir ka- | dınin yüzünü ağzında pırıl pı- rıl parlıyan temiz beyaz diş!'>> Kadar n aydınlatıp, güzelleşti- zebilir? Bunları temin etmek için size birkaç tavsmiyede bulunacağım. İlk şart ağzınızda şayet çü- Tük bir diş varsa hemen buav todavi ettirmenizdir. İçinde kü çük ve 'clayca tedavı edilmesi nimkün olan bir dizib ihmal edilirs> süratle ma"volacağı Forkunç kiz hakikattic. Ağzınızda çürük dişiniz — ol- Taasa bile her altı ayda bir diş- çin'ze Uuğrayan ve dişlerinizi muayene ettirin.. Muayeneden sonra — dişçinizden — dişlerinizi temizlemesini 2:ica ediinz. Bu demizlik muamelelerini altı ay- | da bir tekrar edi h Günde üç defa dişlerinizi sert | bir fırça ile ovunuz, sabah, öğ- le yemeklerinden sonra - ve gece yıtmadan evvel. Bundan başka, mela veya dişinize yapı tan cinsten bir sey — yedinizsa ve imkân bulursanız dişlerinizi Mism ni sam v çi l el Xerkes büyük - bir heyecana kapılmış bu inanılmaz muc i seyrediyordu. Bu nasıl olu- yordu. Yaşı altmışa varmış bir ihtiyar, Adalı Halil gibi. bir devi nasıl oluyor da çapzaza #lp böyle sürebiliyordu? Buna kim inanabilirdi? Adalı kurtulamıyacağını an- yınca sırt üstü yenilmemek için yüzükoyun dönüp kendisini yere atmaktan başka çare bu- Tamadı. Halk ihtiyar Aliçoyu he; la alkışlıyordu — Aferin Aliço! — Aferin arslan oğlu arslan! — O ne çaprazdı be! — Ne oldun Adalı? Zavallı Adalı, Aliçoya mey- dan okuduğuna çoktan pişma olmuştu. Bu hareketinden dola- yı kendi kendisine söğüp sayı- yordu. Kendisine lânetler oku- yordu, İşte bütün şerefi, nemu Bu bir paralık olmaştu. Arka- daşlarının yüzüne nasıl baka - cak, pehlivanlar arasında nasıl dolaşacaktı? Adalı yere düşer düşmez ka- çIP kurtulmayı denedi. — Fakat Aliçonun demir gibi kolu onu hemen yakaladı. Altına doğrü gçekti ve bağladı. ğ Artık geyirciler hep ayağa fır lamışlardı. Bu i aZ güreş mücizesini sonsuz bir heye kimizin Arasında K2W GA aA k.eylâ müahakkak tem sleyiniz. Fakat bü arada en ziyade yatmadan evvel — dişler Dizi yıkayıp adamakıllı temiz- lemeniz elzemdir. Ziza dişle: arasında kalan herhangi bir yi- '€cek parçası sabaha kadarki van zaman zarfında çok tah- ribat — Yapar. Dişleri 'yıkark fıçayı dişlecin uzunluğu aşağıdan yukarıya doğru baveket yaparak sürtünüz. Haftada bir defa bazı ccza- hanelerde bulunabilen — husust bir iplik jle dişlerinizin arasıaı tera'zleyiniz. Küçük bi: fırçayı büyüklerine nisebeten daha iyi olduğu için daima tercih eri- P. Bir diş fırçasi sert'iğini kaybettiği taktirde v 'nun —he- wen y eğist'riniz. Geceleri yatmadan evvel diş lerinizi oğduktan sonra — anti- septik bir diş suyu ile ga:gara yapınız. On beş günde bir diş ma: runuzun yerine dişlerinizi mizletmek için biraz şap kui- lazın. Sonra ağzınızın içine bi- 'tez bol katılmış su ile çalka! yınız Faftada iki kere de bir p: ça pamuğu 10 kaşık suya — xa- rıştırlan 1 kaşık oksijene ha- tırarak dişlerinizi bununla sür- terek beyazlatınız. Ağız ve diş bahsinle konu şurken içinde sarımsak ve so- Fan gib” kekulu gey'er bulun vi yemekler severler için de bir öylemek isterim. böyle bir g>y yerseniz Arkasından dişlerinizi ciğ kahve ile oğunuz. Bu mua - meleyi iki üç kere tekrar edec- seniz iz şeylerin fena Yokusu ile kendinizin ve etra - fırızdakilerin — rahatsızlığına mâni olursunuz. yece Vö iki te. la seyrediyorlardı. Adalı gibi bir pehlivanı böyle bir çapraz la yere sermek, değme babayiği tin harcı değildi. Bunu Koca Yusuf bile yapamazdı. Bu ihtiyar adam nasıl oluyor da bunu yapabilmişti? Çingeneler de büsbütün keyfe gelmişlerdi. Onlar bu er mey- danında Aliçonun zaferlerine tokmak sallamağs. çok alışmı lardı. Esasen Aliçonun gencli- Binde çingene kadınlarile bir apkınlıkları da vardı. Hat- tâ bir müddet kendisile düşüp kalkan bir çingene kadını topa4 gibi bir oğlan doğurmuştu. Pür adı verilen bu oğlan büyü- Yüp te güreşe merak edince ve birçok pehliyanları yenmeğo başlayınca herkes nun Oğu lamıştı. İşte onun için çin; 4 çoyu çok severler ve tutarlardı. Şu noktayı da kaydedelim ki bu çingene davulı ların güreşlerin netice Aliço- gözile bakmağa baş- eneler 4 u ve zurnadı- i üzeri; Ali Ahmel YENİ Murad Reis SABAH Ve vrarammran a. MURAD REİS bir fare ile oynıyan kedi gibi hasmını sıkıştırıyor, bır Genç korsan reisinin boyu da, Kolu da kılıcı da bir misli mış gibiydi; buna kargılık kont küçülmüşe benziyordu; elinde- ki uzun meç gerçekten bir ke bab gişini andırıyordü; - fakat © kadar sağlam Fransız çeliğin den yapılmış ve o kadar di ki gafil avlanan her adamın bir anda göğsünden gi- rip sırtından çıkabileceğine şüb he edilemezdi. hangi Kont dö Bernay - durmadan saldırıyor; Murad Reis onu hep yandan - kıstırmağa - çalışıyor; böylece bir daire üzerinde dönü- yorlardı; kimin kaçtığı ve ki- Mmin kovaladığı belli olmuyordu. Arada bir kontun kılıcı Murad Reisin kılıcına çarpıyor; stın! diye bir ses düyuluyordu. Seyredenler bu döğüşte genç korsan weisinin üstünlüğünü se- ziyorlar; Jâkin netice hakkında kesin bir hüküm vermekte gim- di daha çok tereddüd ediyorlar dı; çünkü kont gerçekten usta bir silâhşördü; hücumları ka- dar müdafaaları da kuvvetliydi; gayet çevikti ve en tehlikeli an- larda son haddine kadar geril- dikten sonra birdenbire boşa - nan bir yay gibi yerinden fırlı- yor; kurtuluyordu. Murad Rei- sin acele bir zaferden ziyade o- nu yormağa çalıştığı anlaşılı - yordu; nitekim kendisi her za- Manki gibi nefes aldığı halde kontun solumaları sıklaşıyordu, alnında bir iki damla ter dam- lası parlıyordu. Kont dö Bernay Murad sin soluna — saldırırken — Murad Reis birdenbire döndü; sol eli- ni belinden ayırdı. havaya kâl- dırdı ve geniş ağızlı korsan ki- hcı o elde göründü; havada bir yarım halka çizdi, «tınnn!> 'di- ye bir ses çıktı, kont sola fırla- dığı zaman meç öyle titriyordu ki en az yarısı kopmuş sanıl- dı; lâkin yere hiç bir şey düş- memişti; meç uzadı, uzadı ve kırılmadığı —anlaşıldı; Gaston Dorleanın bulunduğu *'tâtaftan «Eyvah!...» Rişli duğu taraftan da <Hah!> ses- fakat biri esef di- ğeri sevinç anlatan bu heyecan- h kelimelerin ardından salonu tekrar sessizlik kapladı. Şimdi Murad Reis o zamana kadar görülmemiş bir çeviklik le saldırıyordu; kaç defa kontu bir vuruşta yere sermek fırsa- alamış, bir şey yapma- Hanri Monpansiye bil. — Gebert şu herifi! Diye bağırmaktan kendini a- lamadı; Murad Reis bir fare ile oynıyan kedi gibi kontu sıkıştı- rıyor; birakıyor, tekrar sikıişti- rıyor ve yine bırakıyordu. Et- rafta küstah Fransız asılzadesi- le eğlenenlerin güldürücü nük- , alaylı fısıltıları eksik de- Murad Reis kontu salon ka- pısının sağındaki köşeye kadar sürdü. Herkes. — Artık bitti! Diyordu; fakat Murad Reis bitirmiyordu. Şimdi sol elinde olan kılıcını bir kaç saniye son ra sağ eline alıyor; tekrar sol eline aktarma — ediyor; — sırtını köşeye dayıyarak sonuna kadar dövüşmeğe azmeden ve ölümü de inanılmaz tesirleri olmuş- Onların ahengi altında gü- © alışan bir pehlivan, daval zurnaların — nağmelerinden birçok mânalar çıkarır, karşı- #andakinin ne halde olduğunu, ne yapması, hangi oyunu alma- sı icab ettiğini pek güzel öğr nirdi. İste şimdi de çingeneler Ali- çoya Adalının pek berbad bir alde olduğunu müjdeliyorlar, österdiği harika oyundan do- layı kendisini alkışlıyorlardı. Evet Aliço bir saat süren bir üreşten sonra Adalıyı bastır- ve nağa muvaffak olmuştu. Fakat 'aba şimdi ne yapacaktı? E: meydanlarına çeyrek asırdan fazla hükmetmiş bu kahraman Adalıyı altında tutabilecek miy di? tuttu. —Adalının, - tekra ayağa kalkabilmek teşebbüsle- nin hepsini boşa çıkardı. A- 1 kalkamıyacağını aklı yatın sefer bütün vücudile Ayni ca bu yere yayıldı. zamanda — açık akıyor, tekrar : * * ıkıştırıyordu z İnaN0lmeyolan kontarte döktürüyordu. Murad Reis ona bağırdı: bana - tarziye acıyorüm! 5 vür Ali burnundan soluyarak dişlerini sıktı ve ho- ndi Ah, reisin yerinde ben ol saydım! müurd Kara Kendine gel! Ders vermek öldürmekten daha zevklidir, Çipil Musa şöyle düşünüyor- du Herif geberirse ortalığın galiba, bağışlıyor karışacağını gezdi reis bunun için kelle Kont cevab vermiyordu; Mu: rad Reis tekrar ihtar etti Ulan gidi, tarziye ver de kurtul! Çipil Musa bağırdı Kont dö Bernay, tarziye ver de seni affedeyim, — diyor. Hâlâ akıllanmadın mı? Kont dö Bernay soluk solu bağırdı: refsiz yaşamaktansa öl- mek iyidir Murad Reis güldü: — Seni öldürmek de pek şe- refli bir iş olsa bâri!... Dedi; herifin can korkusile ve kendisini feda edercesine ile- ri fırlıyacağını sezdi, sola kay- dı, meç koltuğunun — altından geçti; onun sağını iyi görecek durumda olmıyanlar reisin vu- rulduğunu sandılar; — veliahdın gurubundan üç dört kişi: Bra. Diye bağırdılar, fakat <vo. hecesini söylemeğe vakit kalma dı, çünkü Murad Reis kılıcının tersile kontun meçinin kabzaya en yakın noktasına bütün şiâ detile vurdu ve meç yere di tü. Kont dö Bernay kıyrandı. Sol elile sağ elinin bileğini tut- tu, yüzü buruştu ve bir dizinin üstüne çöktü. Murad Reis ikin- ci bir vuruşla onun kin ve küs- tahlık deposu olan kellesini 0- Muzlarından yere yuvarlıyabi- lirdi; nitekim kendini tutamıyan Gâüvür Alinin: Gönder cehenneme herif: Diye bağıran sesi, Rişliyö- nün bulunduğu taraftan yükse- len: — Brayo! Sesleri arasında eridi. Murad Reisin eli kalkmadı, bıyık altından gülerek ve dudak bükerek iki adım geriledi; kon- ta sordu: — Hâlâ aklın başına gelinedi mi? Tarziye vermiyor musun? Kont kendini zorlıyarak” doğ- ruldu; şaşkın bir halde bakan veliahda ve şövalyelerine göz attı: — Hayır! İstersen bu silâh- sız adamı öldürebilirsin! Diye bağırdı. Murad Reis kon tun yerdeki müçini kılıcının u- cu ile göstererek emretti: — Al silâhını... Sana verile- cek başka derslerim de var! | l I Kont dö Bernay fırsatı madı, kılıcını aldı ve derhal hü cuma geçti. Orada bulunanlı- rın hiç biri o zamana kadar böy le bir düelloyu ne görmüşler ne de işitmişlerdi. (Devamı var) lllli AHMED PEHLİVANIN BAŞ GÜREŞLERİ| Tefrika No:106 ” CZ 16 OCARK 1919 vn Kabine buhranı — Yeni Kabine kurulursa Namze dler ve ihtimaller — Tütünleri satmışız! — Buna biz de şaştık! KABİNE BUHRANI Hasan Saka ka- binesi — boşalan kırbasını omzu- na vurarak si: set sahnesinden çekildi, gitti. Kır banın - boşalma- Ma- N sına, sebeb ) liye Bakanı ket — Adalandır Elindeki — vergi çuvaldızı ile kırbayı — öyle bir| deldi ki, artık tamir kabul et-| mez oldu. Bundan &onra Hasan | ka ne yapsa bü eski kırba i-| yanaşamaz. | le Bu itibarla ben müşârün ileybin devlet çeşmesine bir daha bizleri tecrübe miheği yapabileceğini pek zannetmiy rTum, | Birinci ve ikinci Hasan Saka | kabinelerinden - hayli yandığı için üçüncü Hasan kabinesini üfliyerek bile içmiye cesaretimiz yok gibi görünüyor. Böyle söylüyoruz ama siyaset a- caib bir şeydir. Bu yazının ya- zıldığı ana kadar daha kabine- yi kimin teşkil ettiği malüm de- ğildi. Bir de bakarsınız..: yeni kabineyi teşkil vazifesi (def'a. sâlise) olarak yine Hasan Sak ya havale buyurulur. Bu sefer görürüz ki üçüncü Hasan Saka kabinesi ikinci Ha- san Saka kal aksi... Malüm a; bunun emsali | r. İkinci Hasan Saka kabine- | birincisinden büsbütün | yr bir politika takib eylemi: se, üçüncü de ikinciye karşı ay- | ni tarzda hareket edebilir. O zaman kabine erkânı arı da da köşe kapma: bir yer değiştirme olur. Buhran da bu suretle-izale edilir. iyle bir (kombinezon) da Maliye Bakanını içişle- içişlerini adliyey: idliye- bayındırlığa, bayındırlığı mü- nakalâta, münakalâtı dışişleri- ne, dışişlerini de bilmem nere! geçirdiler mi? mesele halledil- miş demektir. Ö zaman ikinci: nin sabık, üçüncünün lâhik ba- kanları istedikleri gibi icraatta bulunurlar. Böyle bir vaziyette meselâ Şevket Adalan verginin aleyhinde bulunacak, — Fakat efendim... gibi bir itiraz varid olunca J — Ben, İçişleri Bakanı sıfa- tıyla buna bütün kuvvetimle muarızım. Sabik kabinenin mi N siyaseti cidden pek fena idi.. Şeklinde mülâhazalar da yü tebilecek... Niye olmasın? Deme «olmaz», olmaz olmaz Buna âlem-i- imkân derler! * YENİ KABİNE inesinin tamamen n 'a kabilinden KURULURSA ti edecek yeni Eğer şekkül kabine yine Ha- n Sakanın baş kanlığında $i rulacaksa o za- İSZ A nan bazı Bakan | kların A ku- isimle- —N ——— ÇARI| t Bakanlığı (Faik Ah- med Barutçunun dünyayı pem- be görmesinden kinaye olarak) Eyimserlik Bakanlığı te; dilecek. Maliye Bakanlığı (hiç bir for- maliteye tâbi olmaksızın) vergi bakanlığı namını alacak, İçişleri Bakanlığı, seçim seçim emniyeti bakanlığı cak. Dışişleri Bakanlığı Bakanlığı olarak adlanacak, Adalet Bakanlığına — Adalet rayı ve Adalet arsaları Ba- kanlığı denecek. Tekel Bakanlığına da — Zam Bakanlığı namı verilecektir. Bu suretle kabinenin icraatı malüm bir sahada olacağı cihet- le ayrıca program — neşrine lü- zum kalmıyacaktır. . * AMZEDLER VE Dev ve en ola- İRTİMALLER: Gazeteler " Baş- bakan namzedle- rinin resimlerini koydular. Bu iti- © YARI ba kabineyi /3 YW 3 teşkil — edecek ,/ KU /| zevatın kimler Nİ ZT olabileceğini a - şağı — yukarı bi- liyoruz. Bu kalbur ön safta ü en şahsiyetlerden g Kasim Gülektir. İkinci Saka kabinesinde mev- kü Hamle eylediler o şir-isnere Cümlesin pâre pâre yığdı yere Beyti ile tasvir edilebilir. £- Zer Başbakan olursa kendiri gülek amgha, herhalde başkala ağlayaktıt. Eğer Başbakanlık Faik Ah- med- Barutcuya tevcih buynru- lursa işte o zaman - hepimize gün doğdu demektir. Zira bu rüclü devlet iktidara gelir gel- mez şöyle bir emir çıkaracaktır: <Memlekette kötümserliği kö- künden kazımak üzere herkes daima gülmekle mükelleftir.> Ondan sonra sokaklara şu yol da vecizeler asılacaktır. * <«Allah cümlemizi gülmeden ve gülmemeden ayırmasın!» * «Gülelim, eğlenelim, şevk ile handan olalım.» * keşti-i-umürunu bahr-i-te- vekküle AçI badbân-ı-himmeti yan gel de zevka bak Sal. * Kan küs! kiilek hoşafı iç- dim de. bi alındığı i- karar Meselâ: şitilmiştir. vererek ve bir yerinden kaptı mamak için de gözünü dört uç- mıştı. Aliço birkaç defa onu yap:ş- tığı yerden söküp kaldırabildi. Yakat Adalı yine kurtulup yere yapışmağa muvaffak - olabildi. aka değil, yüz okkalık bir vü- cadu vardı. İhtiyar Aliço ise eltmiş yaşında idi ve ne de ol- sa eski Aliço değildi. Birçok sa- at göz silmeden ve suya gitme- den güreşmiş, tam mânasile yorucu bir güreş yapmışt ka değil karşısında yüz okka- lık 'bir pehlivan vardı. Bununla nak bile en sağlam insan- tüketirdi. yarım yerde boğuştular. dalıya birsey ya bırakarak: Haydi ay dedi. Adalı derhal ayağa fırladı ve böylece iki pehlivan yeniden a- kta boğuş ladılar, atler geçtiği halde güre leri bitirir, Böylece saat —kadar Aliço da A- amadı ve a kalk Adalı! ri yavaşlıyacak yerde - gitgide şiddetleniyordu. Birbirlerine pek insafsız el enseler ve tırpanlar vuruyorlardı. Bu iki kuvvet de- vinin çarpışması pek heybetli bir manzara arzediyordu. Ve o zaman yavaş yavaş Adalı nn yorulmağa ve halden düş- meğe başladığı görüldü. O yo- ruldukça ve halden düştükce Aliço büsbütün ateşleniyor, müt hiş tırpanlarla Adalıyı güm güm döğüyordu. Adalı Halil pehlivanın ensesi ve baldırları morarmıştı. Ayakta - güçlükle durabiliyordu. Güreşi seyreden Adalının ar kadaşlarında da şafak atmıştı. Bunlar şöyle konuşmağa başla- dılar Ne oluyor Adalıya be? - Bilmem duraladı Kesildi galiba! Yenemiyecek Aliço Vay eski kurt vay e yapmalı? Böyle saat oluyor. rlik mecburiyeti bi- kömür- Bu iyims zi o hale getirecek ki — Güreşi durduralım mı? — Fena olmaz. Öpsün Aliço- nun elini! Bu karar hakem heyetine bil dirildi. Hakem heyeti de kararı uygun gördü. Nihayet çağırdılar. — Bu güreş böyle uzayıp gi- decek. Bak Adalının arkadaşla- rı berabere ayrılsın diyorlar. — Aliço berabere güreş bırak maz. — Ne olacak? — Hiç, Adalı pes kadar sürecek. Görmi sunuz Aliço güreşi nasıl bindir. di? Hiç şimdi bırakır mı? — Sen söylersen bırakır. A- dalı da elini öpecek zaten... İh- tiyarı bu kadar yordu. Ayıb cazgiri edinceye yor mü- — Ben bir defa söyliyeyim. Fakat hiç sanmam ki razı ol - Sun, Böyle diyerek davul zurnala- rı susturdu ve iki pehlivanın or- tasına girdi. Aliço kalın sesile sordu: Ne var? Bir ricada bulunacağım. Ne ricası bu? Halk güreşinizin berabere rılmasını istiyor. Aliço adeta gürledi: Berabere mi dedin? gir adeta şaşırmıştı. (Devamı Cazı ” i 'n donacağız, fakat güle- Açlıktan — öleceğiz. Fa- kat Hüseyin Rahminin: Ki söğüşüne benzer aşcı Vor- vm. mısrat ile amel ederek pişmiy kelle gibi sırıtacağız. Üçüncü kuvvetli namzed Ma- liye Bakanı Şevket Adalan'dır. Kendileri varlık vergisinden hız larını alamadıkları 'çin bütün siyasetlerini vergi etrafında top- hyacaklardır. İktidara gelirler- se tarhetmek istedikleri vergi tasavvurları şunlardır: “Yazın terleme vergisi... Kışın titreme vergisi... Lodos, poy: gün doğrusu vergileri... Gülrae Ağİ vergisi ve teessür vergi. ve muhabbet vergisi... Plâj gisi... Giyinme ve soyunma ver- gisi... Nefes alma vergist... Al- lah saklasın vefat vukuunda son nefes vergisi (vereseden alma- caktır.) Diğer namzedler de buna kı-. yas olunabilir. * TÜTÜNLERİ ATMIŞIZ! Şu kabine buh- ranı — arasında ri değil amma gazeteleri. okure ken gözüme iliş- ti... Biz tütünle- A ri sattık, bitir- ÇEVLEĞNEP |ç Fakat Sle ÇZT ucuz satmışız ki K 5 bütün dünya şaş İ miş kalmış. Hattâ Yunanlılar bir heyet göndererek tahkikat yapmış!e — Tütünleri satmışsınız. — Evet... Çok şükür sattık. — Öyle amma pek ucuz miş. - Yak, Ucuz mü Zamnetmem... — Kaça satımız?. gitmi: — Kaça mı sattık?.. Acaba kaça sattık?.. Herhalde ucuz olmasa gerek... — Ucuzmuş efendim.. — Ya... Ucuzmuş ha... Bundan anlaşılmış ki tülün- lerin kaça satıldığından - bile kimsenin haberi yok. Nasreddin Hocanın ceviz h kâyesi... Mesele ticaret değil Dostlar alış verişte görsün, Dün de bir ga- zetede okudum: Yunanistan'dan buraya balık al- mıya gelen mo- törlerin tayfala ları bizim balık tutmamızı hay- retle seyretir: ler. Onlarca — kayık- ları tahrik eden — motörlerdir... Kürekler değil. Ağları denizden çekenler makinelerdir, insanlar değil... Ziyaretciler daha'ne gördüler ki... Onlar bir de bizim (derize balık atma) merasimini görse ler... Ellerimiz çalana ağları çekip diri tuttu- ğumuz balıkları tekrar denize ölü olarak bir atışımız vardır ki görenlerin ağızları — hayzet. ten bir karış açık kalır. Bizim bu balık hikâyesi tokı mahud hikâyeye benzer Çiftçinin biri öküzlerini önü- ne katmış, çift sürmüş, iki hı sız öküzün birini aşırmak iste- mişler... Biri tarlanın kenarına gelmiş, var kuvvetiyle: — Şaştım! Diye feryada başlamış. Çiftçi evvelâ aldırmamış. Fakat heri- fin bu hayret feryadını bir kaç def> tekrar eylemesi merakını tahrik etmiş. «Şaştım'» di; bağıranın neye hayret eylediği- ni anlamak için çifti bırakıp 0- na doğru yürümüş. Bu mürddet zarfında diğer hırsız hemen ö« parçalana por- küzün birini boyunduruktan çı- karıp dereye indirmiş. Çiftçi hayretzedenin yanına -gelmiş ve sor — Hemşeri! Neye şaştın? kalan öküzü gösterer — Demindenberi şurada blr adam tek öküzle çift sürüyor- du da... Ona şaştım! Hırsız tarlanın ortasında tek Köylü dönmüş bakmış ki öküz hakikaten tek — Eh... demis buna şaştım! ven de