Yenı Bır Amerıkan Pılm Vücudunun güzelliği Amerika film kumpanyaları bu sene daha ziyade halkı he- yecana düşüren ve sürül filimler çevirmişlerdir. Tarih ve İkinci Dünya Harbinden ilham alınarak hazırlanmış filmler ar- tik eski alâkalarını kaybetmiş- tir. Kumpanyalar hemen hemen umumi hayattan alınmış sahne- leri aksettirmektedirler. İşte aşağıya mevzuunu kısaca nak- lettiğimiz «Nevyork> esrarı da bu filmlerin en güzellerinden biridi Malvin Wald tarafından yazı- lan bu eserin asıl ismi «Nakcd City» dir. Filmin baş rolünde bulunan erkek artisti Barry Fit zegerold kadın artisti de Do- rothy Hart'dır. Filmin mevzuu: Saat sabahın biridir. Uyumak ta olan şehrin sokaklarını do laşmakta ve bazı binaların iç ve dışını görmekteyiz. Bir apart man - dairesinde iki adamın bir kadını boğmakta oldukları gö- rülür, Şehir uyandıkca spikerin sesi yerini hikâyenin kahraman larına bırakmakla beraber, ara- da sırada bazı fikirler beyan e- decektir... Polis şeflerinden Dan Mul- doon (Barry Fitzgerald) iş b şsına gelir gelmez, az evvel şahi- di olduğumuz cinayet işini <en- disine verirler. Bu vakada genç ve tecrübesiz detektif olan Ja- mes Halloran (Dön Taylor) ken disine yardım edecektir. Elde yalnız maktulün cesedi olduğu halde, iki detektif çalışme başlarlar. Tahkikata önce m: tulün, Jean Dexter'i tanıyanları sorguya çekmekle başlarlar. Ev velâ Dr. Staneman'ı ziyaret e derler. Doktor kadını teday. et- miş ve istirahat tavsiye etmiş. 74 yaşında bir Emeklinin Milletvekillerinden bir — rica: Adresi bizde mahfuz bulunun 14 yaşında bir emekli, bize gön deıdiği mektubda, Türkiye Bü yük Millet Meclisi Büşkanlığı mu, Halk, Millet ve Demokrat Fartisi başkanlarına hitab ede- vek şu dilekte bulunmaktadır: «Yeni çıkacak emekli tasarısın- dan kanun harici bırakılan yoşımı ikmal etmek üzere HWu. iunan ben ve benim gibi aske- Ti ve mülki eski emeklilerin yoksulluk, zaruret ve — sefalet Kellerine artık bir son verilme için Hülümet ve Büyük Mü- t Meclisi muhterem — âzaları nezdinde teşebbüste bulunmanı &: rica ederim. Hergün ve herşe ye yıldırım. süratile yapılmakta olan zamlar gibi bizlere de ve. tileceği tevatüren söylenen son danenin hiç olmazsa 1949 sene- 3i başından itibaren kabul edil- Tiesi muvafıkı adalettir Postarlan eski emekil Ziya Özgürel ve yüzücülüğile şöhret kazanun nin sahibi karılarile gelen er- keklerin modellik etmek; genç Kadınla çok a duklarını hatırlatır. Jean'ın arkadaşlarından Ruth Young maktulün en samimi ar- kadaşıdır. Nişanlısı Frank Niles ise sorgu esnasında şübheyi ç mektedir. Nişanlısının — habe olmadan maktelle görüştüğü Çin, durumunu Şizlemek iste - mektedir. Bununla beraber cir: yet gecesi nerede olduğunu s lam bir şekilde isbat edebi tedir. Ancak Niles'in rehine ya- tırdığı bir yüzüğü tetkik eder- lerken, bunün Dr. Stoman'dan çalınmış olduğunu keşfederler. Diğer taraftan Jean'ın parma- ğında bulunan yüzüğün de ça- hnmış olduğu anlaşılır. ğün izinde yürüyerek Ruth'un annesi olan Mrs Hylton'a rast- larlar. Tam bu esnada gelen Ruth, Niles'in vermiş olduğu ni şan yüzüğünün çalınmış olduğu nu bildirir. Kızla birlikte Nilı manma mek Yüzü- in apart- giden detektifler, genç adamın Meksikaya kaçmak ni- yetinde oldağunu görürler. A cak birisi Niles'i yerc serip bi yıltmıştır. Detektifler kaçan bi rinin peşine düşerlerse de, lerden biri olan Garza kaçmağı muv ffak olur. Holloran ise Niles, Yesn ve cesedi yeni bulunan bir mücevherat hırsızi arasındaki münasebatı fesis etmeğe çalış. tadır. icede Halloran Garzan'ın ölen hırsızın arkada- olduğunu keşfeder. Bu esnada ise Boston'lu mü- h türlü buna mâna veremiyordu. İşte Aliço hazır yerde yatıyor- du. Adalı havadan bir fırsat ele geçirmiş - bulunuyordu. — Aliço kendi oyunile yere — düşmüştü. Fakat Adalı Halil neden bun - dan istifade etmiyor, neden ih- tiyar Aliçoyu yenemiyordu? Evet tevekkeli uzaktan bir şey belli olmaz. Uzaktan davu- lun sesi hoş gelir dememişler Adalının yerinde acaba hangi başka pehlivan başka bir gey yapabilirdi? Zavallı Adalı boş durmuyordu ki,.. Elinden ge ni yapıyordu. Fakat bu ihtiy güreş kurdunun, aklın yç h: lin almadı gayretlerli 1 mükavemeti * vz Loşa çıkarıyordu. li gittikce sabirs du: .e myor F " deleiia li Ai Alinmek Hemen elini çekti. Sarmayı de- || nemeğe kalktı. Fakat Aliçonun — sun? ayağı yere çakı! direkten Ni farksızdı yi Bu vaziyet karşısında büsbü- A tün şaşırmıştı. Adeta ecel teri döküyordu. -Halk da - tabii bir , L Ş l l nücavheratı bunların ç: olduğunu sonradan İ söyler. Dr. Stoneman gibi tan! Tış birisi tarafından tavsiye e- dildiği için, adamdan sübhelen- memiş olduğunu ilâve eder. Bu | Eviher Wüliamis gevheratcı ge'erek Niles'in ke ba disine ile sattığını ve delil karşısında Niles bir mücev her hırsizi olduğunu ve Dr. Sto neman'ın da bu işte dahli oldu- Bunu itiraf eder. Yakalanan dok tor da meseledeki suçunu anla- tır. Âşık olduğu Jean'e para ye tiştirmek için, karısının düvet ettiği kimselerin adreslerini Ni: les'e verdiğini ve ev sahibleri kendi evindeyken, boş evlerinin Niles tarafından — soyuldu; izah eder. İtirafının sonunda in tihara teşebbüs eden Niles mâni olur doktora Niles da Garza'yı hırsı: yapması için tuttuğunu, Garza ile ölü bulunan hırsızın Jean'ı fiat meselesindeki anlaşmazlık yüzünden katlettiklerini ve ken disini de öldürmek istemiş oldu ğunu anlatır. Bu esnada Hallo- n Garza'yı kıstırırsa da h: dut genç detektifi devirerek k: çar, Polis apartmanı sarınca da hazırlanır. Kendine ge- len Halloran da Ganzanın pesi ne düşer. Garza — Williamsburg köprüsünün ortasında br. Y cerey kıştiri- haydut 'an taşıyan or: düşerken daki rayva çarpar ve kömür haline gelir Spiker Nevyorkun : lini anlatırken, film rer.., sona e- aK — Haydi Adalı ne duruyor- sun — Ne kündeyi! — Adalı uyuyor musun? Bu haykırışlar Adalının canı ni büsbütün sıkıyordu. Yeniden bir iki oyun tecrübesine gi Fakat hepsinin boş oldu elhasıl Aliçoya yerde bir şey y pamıyacağını adam akıllı anla- dı. Aliço bir müddet bekledik - ten sonra, sanki sırtında yüz okkalık bir baş pehlivan yok- muş gibi rahatca dönüp ayağa kalktı. Onu gören halk bu sefer kendisini şiddetle alkışladılar aşa be Aliço! — Aferin arslan oğlu arslan! Haydi Aliço göster kendi- duruyorsun? - Alsana Doğrusunu söylemek — lâzım gelirse Aliçonun ayağa kalkma şından en çok memnun olanlar: Adalının kendisi i- aldı. Ayak- a rahat güreşi dan biri de di. Rahat bir nefe ta ne de olsa dal yordu. YENİ Madmazel Monpar SABAH KADIRÇAN KAFLI iye dua ediyordu: “Allahım! Türkleri, a ve F Kralımı 'ansayı koru!.. —— Korsanların bu kılıçlar- a bir vurüşta kelle rı, hâftâ bir dön ikiye böldükleri görülmüş- uçurdukla- insanı yarı belin- tür. İnsanın gözlerini ran korkunç bir silâh... Türkle- re karşı döğüşen adam bir unda başının omuzları üstünde k rak yere yuvarlanacağımı aklına getirirse cesaretinin ve kuvveti- nin en'az yarısını kaybetmiş de- mektir. Kont dö Bernay #ski bir denizci olduğuna göre bunu bilir ve şimdi muhakkak hatır- lamıştır. Kardinal Rişliyö yüzbaşı Han ri Dormana bir baş işareti yap- tı ve yüzbaşı derhal onun yanı- na geldi. Kardinal emretti Yüzbaşı, taraflara son de- fa birbirlerini selâmlamalarını ihtar et, kılıçlarını çat ve düel- lonun usüle göre başlaması için âzım olanları yap! Hanri Dorman Salonun orta: sına ilerledi; iki tarafı sağ elle- rinden tutarak ya iki kılıç şimdi çapraz olarak hava- da parlıyordu ve ayalarındaki fark daha çok göze çarpıyordu. laştırdı Lord Vestor dimdik duruyor- du; ne düşündüğünü yüzünden anlamağa imkân yoktu; fakat Murad Reisin yenilmesini, hat- tâ ölmesini istediğine şübhe e- dilemezdi. Zira bu ihtiyar İn; liz, merd olmakla beraber, bü- tün İngilizler gibi kendisinin ve İngilterenin menfaatinden ba ka bir şey düşünemezdi. Murad Reis öldüğü takdirde çok sey kazanacaktı; kibar olduğu ka- dar korkunç bulduğu bu adamın Meriye karşı beslediği derin aşk Vestor ailesinin başına bir felâket getirebilirdi; bu ihtimal ortadan kalkacaktı. İngiliz şe- hirlerini, İngiliz kasabalarını ve gemilerini yakıp yıkan bir deniz haydudu yok olacak, bir çok zavallıların intikamları alı- nacaktı. Murad Reisin yanında ki dört korsan, kendi Blümleri bahasına da olsa şu siğlendaki Fransız büyüklerinden ğr çoğu nu, belki kardinal ve Işiralı te- sizliyeceklerdi. Koca Wğemi Re- is en sevgili kaptanınız, tuzağa düşürüldüğünü sanacak, Fran- sanın Atlantik sahillerini ateşe verecekti; nitekim biraz evvel bunu Uzun Ahmed de Rişliyö- Hattâ bütün Ce- ayir korsanları, belki Türk pa dişahı da Fransaya düşman 0- lacaklardı. İşte o zaman Rişliyö nün İngiltere aleyhine korsan- larla yapmağa çalıştığı ittifakı Lord Vestor ayni adamlarla Fransa aleyhine olarak yapa- caktı. ye söylemişti. Leydi Vestor heyecanlı idi; kralâ pek yakındı, çünkü orayı daha emin buluyordu; kocasını da yanına çağırdı. Dük Monpansiye her tehlike- yi göze almış ola ihtiyar bir arslan gibi sessiz ve hareketsiz di; madmazel Monpansiye ağa- beğisine sokulmuş; güzel göz- lerini tavanın bir noktasına di- kerek dua ediyordu: Ey büyük Allahım; Türk- leri, kralımızı ve bütün Fransa yı koru! * * Esasen Adalı Halil daha ziya- de a larını yere düşürüp — oyunlarla yenilmekten ziyade ayakta saat ta saatlerce saatlerce el ense vi tırpan vurarak * * MED PEHLİVANIN BAŞ GÜREŞLEİ akcı bir pehlivandı. Hasım t e pratmak ve o şekilde yenmek taraflısı idi. Vü cudünün iriliği ve boyunun yük sekliği buna çok müsaitti. Ancak Kel Aliço da ayni sis pehlivandı. temde güreşen bir Ve ayakta güreşin maruf tâbi, le piri idi. gayretleri de bir netice verec. S r Onun için Adalının ğe benzemiyordu. Adalı tek bir şeyden ümidvar olabilirdi:. Ali- çonun yorulmasından. Başka türlü bu ihtiyar güreş kurdunu eren Adalı şimdi güreşi a yenemiyeceğine aklı labildi ğine uzatmağa karar vermiş bu lunuyordu, Oııun bu taktiği etrafın de hal gözüne Çarptı. Çünkü © kes Âdalının ise sadece müdafaad: olduğunu gayet açık bir şekildi görüyordu. çe lece Aliçonun hücumda, » — 33 Eğlenceli bir düello. İki düşman birbirlerinden beş adım uzakta, kargı kargıya dü ruyorlardı. parlı kazanmı! Könt dö Bernay t anmış ve cesaretini yeniden du; kendi- sini tehdid eden büyük tehlike ve Gaston Dorlean'ın yanıbaşın daki bir gövalyenin Karşındaki hayduda gü- zel bir ders vermeni bekliyorü ceğur ol; biz hepimiz seninle be- raberiz! Demesi onun ruhu - üzerinde uyandırıcı ve kuvvetlendirici bir apmıştı kardi tesir Ötede riğsiz bir şekilde ve linde al Riş fısıltı ha: bazı emirler veriyor; ya lâhşör kleri — görülüyordu. nına bazı git Salon kapılarının ardında tüylü aları, kısa tüfekleri ve deri ceketlerile bir çok aldıkları, dikkat gözlerinden kaçmadı; subayların şapk lâhsörlerin edenlerin akıllı kar dinal veliahdın kargaşalık çı- karmak niyetinde olduğunu sez miş, tedbir a ne yapayım ki istedin. Çabuk, ne yapacaksan yap, uyuz he- rif. Gâvur alıyordu. Kont dö Bernay kılıcını Mu rad Reise doğrultağak haykır- di — İlk hücum- hakkını sana veriyorum! Murad Reis , bıyık - altından gülerek cevab verdi: Ulan gidi, belânı arıyan sensin; küstahlık eden de son- 5 nin gibi kel horoza Xılıç Ahmede: Ali tasalandı; | çekmek bile bana düşmez — Bizim reis şu serseriyi yi- ne öldürmek niyetinde değil ga liba, Dedi. Uzun Ahmedin cevab vermesine vakit kalmadan Kont dö Bernay sağ ayağını ileri at- ti; daha geride olan sol ayağı- nin üzerinde yaylanarak yavaş yavaş Murad Reise yaklaşmağa başladı. Murad Reis de ğini ileri attı; sol elini belinin &ol tarafına dayadı; kılıcını u- zatarak ayaklarının ucunda yay landı; kaftanın kısa fakat ge- niş yenleri, sırmadan ince bir geritle çevrilmiş olan etekleri dalgalandı. Tavandan sarkan ve yüzlerce müm yanan kristal avizeler altında adeta o zaman- ki «Şark» la «Garb> karşılaş- miş bulunuyordu. Kont dö Bernay: — Pek âlâ öyle ise!... Kı ni koru! Diyerek sert bir ihtarda bu- lundu; sonra ansızın bir adım fırlıyarak kılıcını Murad Reisin tam göğsüne doğru dürttü; Mu rad Reis sağa eğildi ve kontun ilk hamlesi boşa gitti. Kont dö Bernay kolay bir zafer kaz.: fakat bir cağını umarak sevinmişti, gözlerindeki parıltı saniye sürmüştü. Murad Reis kontu yankdan vürn bir hamle yaptı. Parıltıları lerde ürpermeler yaratan geniş ağızlı korsan kılıcı havada kü- çük bir kavis çizerken kont dö Bernay da Murad Reisin soluna saldırdı. a fırladı ve ak için kısa (Devamı var) Tefrika No:1 Sağdan soldan yine yükselmeğe başladı: — Adalı güreşsene! — Ayıb Adalı sana! - Ne kaçıyorsun? girsene! Adalı bu sözlere fena halde kızıyordu amma hiç aldırış et- miyordu. Bildiğinden katiyen şaşmıyordu. Bir ara ihtiyar Aliçonun çır- pinip kalın sesile bir nârâ attı- ı duyüldü: Oyuna — Hayda be maşaallah pel livan! Ve tekrar şiddetle güre- ge girdi. Herkes bu ihtiyar güreş kur- dufüun bir atı evvel netice almak için yeni bir hücuma geçeceği- ni anlamıştı. Nitekim hemen Çapraza girdiği ve Adalıyı sör meğe başladığı görüldü. Koca Âdalı bu çaprazı söküp mak için boşuna — çırpınıyor ve ayni zamanda da arka arka- ya gidiyordu. « 97 (Devamı va 15 OCAK 1919 MURAD REİS |Şehır tiyatrosu temsilleri| Dram Kısmında: “Aşk Uyumaz"” er, güzel oynanı oyanması İâzım geldiğ bir tabülik isterdi. I olamamışla nıştır. albuki eser pişmemi dır. O kadar ki ekserisi Artistler bu m Miflerin anlayamamışlardı. Nükteler, cinaslar, tered lürisüz ve artistler rolle ollerini eserleri nasıl ine hâzim biln edikleri iç suflör'ün sesi bir tayf gibi sâmiamızda çınlayordu !, Dram” kismında ( Yazan : Ü dti verme Ruy Blas» in ih Be korkuyoruz. Ka a| Refi” Cevad ULUNAY |-.70205 maksız Salih Haa K L DA kâr bununla ra «Robert de Flers ve A. G. de, mamiş. (Robert de Flers) i a şahikasına yükselmiş farzederek Caillavets nin merhum - İsmail | larına memnuniyetle almışlar- | artfık bu bütün mesaiyi bıreki- Müştak tarafından adapte edil- | dir yor. Yahud da esrarengiz - bir miş bir piyesi verildi. -Fransız adamların - eserlerindeki | kuvyet onun hünerini söndür- edebiyatına çok güzel eserler lelik nedir? Nüktelerin, | mek, hevesini bitirmek, şevkini veren bu iki edib bizim sahne- asların - sadeliğindeki kuv- | yırmak için amansız bir müc1de- mize —yalnılmıyorsam— ilk o-| vet... Yaşatılan tiplerin ölmez | 1 . çirisiyor. larak Tahsin Nahid tarafından || karakterlerden seçilmiş bulun- Diyorlar ki b artlet Yelli- Bir çiçek iki böcek» başlığile| ması... Ondan sonra Mmevzuun, | — , O” y tistirmiyorlar N adapte edilen «La belle aven-| vak'aların tamamile (ban: | Genç kiz oldu.m tına be- ture> adlı piyesle girdiler. Da- | ten çıkarılmış olması yaz bir entari giydirerek mezar- rülbedaylin en parlak zam (Robert de Flera) in eserleri- | J. kta «iyi saatte olsunlar figil- d 'nanan bu vser bizde çok| ni seyredenleri - bıktırmadan; | ,0 i, erkek olursa bacağına bir rağbet gördü... İyi de oynandı.| sıkmadan su gibi akıtıp götür- | fAnijA don geçirip eline de bir Öyle zannederim ki İsmail Müs- | mesi dikkati celbedecek kadar | Sanlâ den geçirip Gline öç v tak'ı «L'amour veille> i <Aşk u- yumaz» serlevhasile adapteye sevkeden âmil bu olsa gerek- tir. Piyesin ismi yanlış - terceme edilmiştir.* (Veiller) gece uya- nık durmak mânasına da gelirse de burada kasdedilen mâna bu değildir. Burada Veiller, müte- yakkız bulunmaktır, gece uya- nık durmak değil Bir insanın uyumamakla her- hangi bir şeyi koruması lâzım gelmez; bu itibarla eser koruyu- cu bir mâna ifade eden bir isim- le adapte edilmeliydi. Bunun ha- ricinde olarak piyes dilimize mükemmel bir Türkçe ile nakle- dilmiştir. Hattâ İsmail Müştak merhumun adapte bir eserde methe sadık kalmak hususunda- ki titizliğini de anlamam, (A- dapte) demek yapılan ve yapıl- makta olan terceme hatâlarının sağlam sigortası demektir. Me- selâ mütercim bir cümleyi büs- bütün ayrı bir şekilde terceme etmiş. Münekkidin bunu ele ala- rak haklı bir itirazına imkân 'ndim, eser terceme de- daptedir. Yâni örf ve âda- ulmak için mahsus bu şekilde yazılmıştır. Denildi mi? o zaman susmak icabeder. İcabeder mi? Pek zannetmi- yorum. Çünkü edebiyatta her- hangi bir eser alınıp içindeki i- simler değiştirilerek benimsen- mek diye bir şey yoktur. Bu, garibe ancak bizde oluyor. (A- daptation) tatbik demektir. Bir roman (adapte) olur. Yâni pi- yes haline konarak-sahneye tat- bik edilir. Amma bir piyes ya- hud bir roman milli hayata tat- bik edilemez. — Bizde oluyor Doğru... Bektaşinin - hesahı. Abdestsiz namaz olmaz» — de- mişler. Bektaşi: «Ben kıldım oldu.» demiş. Bizde de pek âlâ yapıyoruz. Oluyor mu? Orasını bilmem,.. Yapıyoruz işte. Ah! Böyle adaptelerden ne- ne eserler gördük... Hattâ ne benimsenmiş eserelr gördük. 1900 de bir Büyükada - tasviri okudum... Elektrikler, asfalt caddeler, — telefonlar... — Neler yoktu. Bizi böyle dolu dizgin adapte- koşturan bunların Darülbe- dayide hatırı sayılır. üstad!'ar tarafından yapılmış omlasıdı”. Bilhassa merhum Hüseyin Suzd ile Cenabı Şehabeddin bize öyle adapteler verdiler ki bizim tek- niksiz, sahne kavaldine uymı- yan telif eserleri söndürüverdi. Meselâ <Kayseri ,gülleri> nin (Le Marıage de Mlle Beuleman) olduğunu eserin sahibi gelse id- dia edem, Sonra tiyatromuza Ce Hak'ın bir ihsanı olarak telâkki eylediğim İbn - ür - Refik Ah- med Vuri Beyin adapteleri ne mükemmel şeylerdi! Fakat bu muvaffakiyet, tiyatromuzda fe- na bir çığır açtı Bugün de bü yoksulluğun cle- mini çekiyoruz. Vakit vakit mu- vaffak olur gibi görünmüş bir iki telif eserle tiyatromuz zen- ginleşemez; nitekim zenginle: memiştir. Bugünkü repertuvar fıkaralığının sebebi budur. * Robert de Flers ve A. G. Caillavet» tam mânasile Fran- sız nüktesini bütün - tatlılığile sunmasını — bilen — müelliflerdi En tanınmış ve sevilmiş e ri arasında (L'habit vert — Ye- şil Üniforma), (Le bois sacre), (Le Roi - Kral) bilhassa ön saf- ta olarak zikredilir. İki edibin nüktesi çok (Hicv- ümiz) dir, Meselâ (Yeşil ünifor- ma) da baştan ayağa — Fransız Akademisini sarakaya almışlar- dır. Onların bu tatlı hicvleri de Akademi azablandır- ab - 1 telifi öldürdü. | tabiilik havası içinde yürütme- sini kayin pederi olan büyük tiyatro müellifi ve dünyanın en kuvvetli metör an sen'lerinden biri olan, <Viktoriyen Sardu>- nun te atfetmek lâzımdır. Damadının ilk eserinin prova: sında b lunduğu zaman Yavrum! uyoruz!. Feryadı ile yerinden kalkması müellife öyle bir ders vermiş ki Robert de Flers her şeyden ev vel sanki bu endişeyi düşünmüş gibi bilhassa piyeslerinde halkı sıkmamak için bütün kudretini sarfetmiştir. Eserin mevzuu iki gencin se- vişerek evlenmeleri ve delikan- lının eski bir âşinâsile ufak bir Macerasının genç kızda u, dırdığı infial ve intikamın hiya- net şeklini almasına aşkın mü- saade eylememesidir. Aşk, genç karı kocayı sukuttan — siyanet eylemiştir. Şüküfe'yi (Perihan Çakıl) ha- lası Prenses Aliye Nahid, Bahri Beye (Hüseyin Kemal> vere- cektir. Fakat Şüküfe'nin gönlü Mansur (Suavi Tedu) dadır. Bu delikanlıyı bir sene evvel Fener- bahçede görmüş, sevmiş, aşkını kendisine dahi itiraf edemiy rek beklemiştir. Halası - Bahri Beyle söz kestiği sırada Mansur köşke geliyor ve iki genç anla- şarak nişanlanıyorlar. — Balayı seyahatinden sonra köşke ge- len, Mansurun eskiden müna: bette bulunduğu Sezâ Hanıme- fendi (Nevin Akkaya) delikan- lya bir an için kendini kaybet- tiriyor. Bunu gören Şüküfe, Bahri Beyin evine koşuyor. Fa- kat bir türlü tamir edilmez adım atılamıyor. Neticede iki genç birbirleri- nin kollarının arasına düşüyor- lar. Bu, aşkın koruyucu kudreti- ne inanan amca Sabri Bey (Ta- lât Artemel) için iddiasını is- bat eden bir delil teşkil ediyor ve hâdise böylece bitiyor. * Eser, güzel — oynanmamıştır. Artistler Robert de Flers'in bir eserinin nasıl oynanmak lâzım geldiğini anlıyamamışlardı. —O birbirinin arkasından fişek gibi Uyuyoruz!... U- patlıyan nükteler, cinaslar, te- reddüdsüz bir tabillik isterdi. Halbuki eser pişmemiş ve ayni zamanda artistler de hâkim olamamışlardı. (Suflör) ün - sesi: bir hâtıfi terâne du rollerine Sahnede Güşumuzda gibi çınlıyor- O kadar ki söylenen cümle- yi evvelden bildiğimiz için ak- törlerden bir kere daha dinleme- ği zaid görüyorduk. Prenses Aliye yapan eclâ Sertel de bir prensesten ziyade bir kâhya kadın hali var- dı. Öyle bir kâhya kadın ki hiç bir şeyden —memnun değil... Memnuniyetsizlik bazan kibar- hk alâmetidir. Fakat bu hal ü- zücü bir şekil alırsa şikâyet o- lur. Müellifin her halde mak istediği tip bu değildi. Piyesin en esaslı rollerinden biri olan Şüküfe, yüni frenkle- rin (Enjenü) dedikleri genç kız rolünde durmak isterim. Bu ro- lü yapan Perihan Çakıl —zan- nederim— ilk defa olarak bütün bir piyesin ağırlığını yüklene- cek bir rol temsil ediyor. Hemen söyliyebilirim ki — bu genç artist bize istikbal için ü- mid verecek bir vaziyettedir. Yüzünün hatları keskin ve se- vimlidir, sahnede konuşma tar- zi hiç fena değildir. Sonra bir genç kızın tavır ve eda bakımın- dan bütün hususiyetlerini ke dinde toplamış ve toplamasını bilmiştir. Şüküfe rolünü eserin yegâne muvaffak olmuş bir rolü olarak kabul ediyorum. Perihan Çakıl ilk adımını iyi atmıştır Herhangi bir sanatkârın temsil eylediği bir rolde —ilira£ lar. Artık sonuna kadar bu, bö: ledir. Arada bir hizmetçi ro! çıkabilirse yahud ken bir çift lâf etmek fırsatına nail olursa bu, sanat hayatının bir merhalesini teşkil eder. Bu şartlar içinde artist elbette ye tişmez. Diğer taraftan şimdi kadar hiç bir muvaffakiyet gös- terememiş olanlar var ki onlar heyamola yısa!> ile rol sahibi edilmekte berdevamdırlar Meselâ Suavi Tedu... Muvaf- fak olmamış, olamamış bulun- masına rağmen: «ille sen Jon Promiyesin'» deniliyor. Bu söz lerle bir gencin sanat hev kırmış olmaktan korkuyoruz ve hakikaten böyle ise bundan bü- yük bir eza duyacağımıza da Şübhe yoktur; fakat me yapa- hm? Bu genç artistin tiya'ro- muzda bir şey olabilmesine im- kân yoktur; maalesef bundan ü- mid kesmek zorundayız. Meselâ gayet sempatik bir rol olan Man Ssuru o derece fena oynadı ki ön safta gelen bir rolün bu kadar göyle gecer- silik kalabilmesi bizi hayretler içinde bıraktı. Halbuki ellerinde gönder ta- şıyan ve sonuna kadar bunu şımağa mahküm bırakılan genç lerin içinde kimbilir mükemmel bir Mansur olacak istidadlar bel ki mevcuddu. Suavinin muvaf- fak olmamasındaki kusuru ona bulmuyoruz. Bu çocuğa sistem- li bir çalışma tarzı talim edil- miyor. Eminim... Edebiyata va- kıf değildir. Eminim... Onun i- şine yarıyacak ediblerin eserle- rini - okumamıştır. Eminim... Şimdiye kadar bir şiir inşad et- Memiş, bir kelimenin telâffuzun- da harflerin hakkı nasıl verilic? kendisine öğretilmemiştir. Emi- nim... Kelime ile jest arasındaki rabıtanın kuvveti kendisine an- latılmamıştır. Tiyatronun bu kadar cahili o- lan bir çocuğu sahneye çıkartı- yoruz. Sonra ona (Molyer) i oy- Datıyoruz. Nasıl olur efendim? Zavallı rahmetli Hazım, (Mol yer) in <Asalet budalası» nda (Jurden) rolünü oynuyordu. Muvaffak olamadı. Tenkid tim. Birkaç gün sonra birbi: mize rastladık... Koluma gir — Ah hocam! dedi... Sen be- ni düşün, (Molyer) i düşün Ben haddimi bilirim... Dünyada Molyer'den bir şey oynamazdım fakat ne yapayım?... Zira, yeri aynamadan evvel onü bil- meli, anlamalı... Ben Molyeri bilmiyorum —ve - anlamıyorum. Onu nasıl oynıyabilirim... Bunu bir küstahlık addetme! Zavallı sanatkâr haklı idi Bugün sanat rotasını tama- men değiştiren Muammer Ka- raca, Şehir Tiyatrosunda çalı ken aldığı rolleri inceler, piyesi okur ve kendisinden fazla bilea- lere eserin ruhunu, çalımını, e- dasını sorardı. Jön Prömiye'nin heyecanda da sempatik olması — şarttır. Bir vakitler Dram kısmında —eğer hafızam beni aldatmıyors «Tristan Bernar» ın «Bi adlı bir eserini — adapte olarak seyretmiştik. Suavi bu eserde ne ise bugün <Aşk uyumaz> da da odur. Bir milimetre ileri gi- dememiştir. Tiyatro tenkidlerim de bu genç sanatkâra hasreyle- diğim bu satırlardan dolayı üzü- lüyorum. Gönlüm isterdi ki o- nun muvaffakiyetini alkışlıya- yım. Sütunlarımda ona cesaret verecek takdirler bulundurayım. Fakat ne kadar yazık ki bu genç artistin bugünkü vaziyeti ile buna imkân yok. Bekliye!im. Belki bir gün bu emelimize er- mek nasib olur. Sezâ rolünde Mol- ne kadar Nevin Akkaya muvaffak oldu; — aşka lâkayd kalmıyan şuh bir kadın hüviye- tini tamam (doz) kullanarak be- (Devamı