ATES$ Gi fraz evvel yolcular, satıcı B :- v istayon zimuna rinin varlığı ile canlı va hareketli olan küçük istasyon, tren tiz bir foryadla çekilip gittik- ten sonra, bir böceğin terkettiği kabuk gibi boğ ve cansız kalmış- tı. İşiklar sönmüş, memurlar bir kaç saat sonra gelecek aksprese kadar biraz kestirmek üzere onta- dan d Çplak rayların soğuk parlaklı- ğt insanı üşütüyor, hareketsiz yük vagonları şise — uyku , getiriyordu. Kapının üzerindeki kampa kıyamete kadar bir daha çalınmı- yacakmış gibi donmuş, tahta par- maklıklar hayatla ölüm arasında bir hudüt gibi karanlığa doğru u- zanip gitmişlerdi. k, küçük vali an trençkotlu adam,. bu- kat'i slikütu bozmaktan h kuyormuş 'gibi hareketsizdi. Kampananın du- varda uzayıp yere Güşen gölgesi 'onu örtüyor ve âdam varlığı ile is- tasyonun cansızlığın bozamıyordu. Adam, başını trençkotunun Kaları arasma çekerek ellerini ce- Bine Sokup uyumustu. — İstasyon saatinin Romen rakamlı kadranı- a göre vakit gece yarısmı kırkbeş akika geçiyordu. İstasyonun dar pistinde, munta- zam tempolu bir ayak sesi işitili- yördu. Uyuyan adam bu sesi du- 'yuyor fakat gözlerini açmak lüzu- tunu hissetmiyordu. Bu ses saa- 'tin vakti ölçen tıkirtısı olabileceği gibi, vagon veya makasların çıkar diği otomatik bir ses te olabilir, fa Kat bu Allahın Belâsr yerde asla bir üyak sesi olamazdı. Yühız, ses zaman zaman yakla- Hiyor've tekrar uzaklaşıyordu. 'Ni hayet-adam merak-etti, esndi ve ses kendisine yaklaşırken gözleri- Mi açta. Hayret... Bir kadırdı bu, açık 'venk pardesülü, mütenasip endam- he gonç bir kadın. Güzlerini kirpa- akdikkat Gtti. Sarı 'bir saç deme- timin karanlıkta yakamozlandığını ve Oval bir yüzün bu belirsiz'ışık- da parladığını gördü. Gözleri aşağı- ya-doğru kaydı. Terlik denecek ka “dar-ince yapılı çift pabuç munta- Zam' ayakları kavrıyordu. Genç kadın âhenkli bir hareket- de döndü, ayak “sesleri uzaklaşmı- a başladı. Adam balkti, Mkiye üç Yardı, «Biraz evve) bakmıştım»ıdi- 'ye düşündü ve cana sık:Idı. Adam «igara yakmak iÇin kibri- ti çaktığı zaman, kadın, onun ge- niş-şapkası altında gizlenen yüz nü farketti.T Yontukduktan «onra kesilen yetleri tesviye edilmemiş bir heykeli andırıyordu. Kadın onun önüne gelmedenige- Ti döndü. Erkeğin buna canı sikıl- dı ve.doğruldu. Olduğu yerde #şa- ğt yukarı geziamek istedi «vazgeç- ti, tam saatin altında/ dütdu. O ta- Tâfa doğru gelmekte 6lam' kadım da “durdu ve-sonra yava sca-sökularak sordu: — Affedersiniz, ataba burüda birikahve falan yok mü? Budaha ziyade' gençibir kizdı. İri- mavi “gözleri “ve -gok: güzel bir ağzyvardı. Erkek Bu kadar güzel dikle yahaız-seyahat etmek-olur ce- Baret, değil» "diye »düşümdü : — Bilmem,- dedi cevaben, iher halde *yök. Zira' telgraf - odasından başka» yerde işık sgörülmüyor. — Beni getiren-atebüs kahve gi- bi bir - geyin önünde | duürmaştu Öe — Belki... İsterseniz orayıyarı- yâlim, - Nertde oldüğünu bilmiyorum Ü. — Acıktınız mı? , biraz Bü fena, telgraf öda- im her balde kabül eder- der. ir, teşekklir bde- psinderuyuklamak ho- - -Ondan ben de rahatsız: olu- Yam, Dedi, maamafih trene on beş dakika var. ktinde Belir'mi acaba? — Zannetmem, fekat iyarım sa- mtten fazla »rötar- yapması İçin se- beb yok. 'Bu arada-beraber yüvümcZe baş lamışlardı. Eritek, birden bir şey hatırlamış gibi parmaaklarını şak- fattı. — Tüh... dedi. Nasıl aklıma gel- medi. Sizi ısıtmak iğin bir Çüre.., Valizimde bir şişe kodyak var. Ne dersiniz?. Kızın gözleri parladı: Oh, dedi bu” güzel, Genç adam Valizden şişeyi çıka- warak açtı ve gend lnza uzattı. ©, ilk yaudumu aldıktan Sonra: 'Of... dedi. Ateş yutmuş gibi. rkek Hişeyi ağzına götürürken Gurdu ve kıza baktı, — Ne 0? dedi kız içsenize. Pakat. Siz .3Siz arlık isto- len sorra yine içerim at... Ya beni... Ağzım - Kiz xne damek istediğini an- izlne mişti onun evvelâ yü — Yazan —— l Turgud Fuad | da ağzına baktı ve'saçlarını *silke- rek: — Zarar yök, dedi. Erkek gönç kızın muntaza zına bir göz atıp şişeyi dadakları: na götürdü Ve uzun yzun “oradı tuttu. Sonta —'Of, dedi ateş gibi... pres gece Ehks aranlığında yerc işık Tekeleri serperek - ilerliyordu. Genç kiz ayaklarını altına alhavak köşeye büzülmüştü. Kompartıman- da yalnızdılar. Şimdi birbirlerini iyice görebiliyorlardı. Erkek Onun-karşısına uzanmış Bir kitabın yapraklarını çeviriyor- du. a ve ışığa kavuşan genç kız fevkalâdeliğini kaybetmiş, zaman görülebilen — sarışın kızlardan biri oluv nişti. öyle ki, erkeğin uzattığı şişe detmiş «<Teşekkür ederim, artık asındım> - demişti. İstasyondaki, canlı, alımlı, cesur ve mütevazıdı. İnsanı kendisi “le meşgül olmağa mecbur ediyordu. Halbuki bu, yeşil Tobu- ince saltın bileziği ile basit bir: genç kızdan başka bir şeymdeğildi. Moçbul fi kalmamıştı. " Söylediğine kendisi gok » küçükken annesi öl- müş. Ona uzak bir vilâyetin bir ki inde miras olarak bir mikdar tarla birakmış. Fakat — bu stanla, anmesinin vasiyeti muecibince, 91 da yaşıyan dayısının idaresindey- miş. Ancak evlenmesi mevzuuba his olduğu zaman satılabilece miş. Halbuki ona şimdi çok »para lâzımmış... Dayısına zarureti an- latarak tarlayı sâtmiya — gidiyor- muş. Fakat dayısının söz dinliyece ğinden hiç ümidvar değilmiş. Bü- tün bunlardan ona ne. Kendisini ilgilendiren istasyondaki genç kız- dı. Halbuki bu Genç adam bir kaç Bayfa oku- mak istedi; fakat istasyonda çe- vik ve muntazam bir tempo ile yü rüyen iki ayak gözünün önünde Taksadiyor ve onu rahat bırakmı- yordu. Bir ara gözleri geriç kızıı önün- deki boş iskarpinlere ilişti. Birisi devrilmiş ve diğerine yaslanmıştı. Düdak büktü: «Onlar da değiş- miş> diye düşüedü. Kıza baktı, u- yumuüştu. Ümidsizlikle gülümsedi ve kita- bına daldı. Caj her ra- göre — 'Hiç uyumadınız.mı? Genç adam bisküi yiyordu. Göz lerini kitabdan ayırmamak: icinwba- gın sâllıyarak Cevab verdi. Sonra ağzındakini yuttu ve — Hayır, dödi. Trende uyuya- mam, — Acaba saat kaç?. Adam açılır kapanır masadaki — Yesenizi — Mersi canım istemiyor. Adam tekrar kitabına döndü. Genç kız onu seyrediyordu. Büyük bir alnı ve kuvvetli bir çenesi var- dı. Kaşları çatik. gibi -duruyordu. Otuz beş yaşından fazla olamazdı. Uzun parmaklı beyaz ve çok-mun- tazam elleri vardı: «Her halde bir müzisyen falan olmalı> diye düşün dü. 'Onun haklcında hiç bir şey bil miyordu. Okuduğu kitabın kapağı na bir göz attı; polisye bir ro - mandı. “Müzisyen olsa bunu olku mazdı.» Dedi. Sonra, kendisi u yanıkken kitab okumasını ve bil hassa »boylu-boyunca uzanması ni kaba buldü. Yavaş yavaş sikılmaya başla dı. Sabah olsa-etrafı seyrederek vakit geçirirdi. Nihayet sordu. — Polisye romanları seviyor - sunuz galiğa? — Yoook, dedi gençadam. On lara karşı hususi bir alâkam yok. Trende bundan'başka - bir #ey Okunmaz da.. —'Artik uyanmıyacakımsı mz? — Hayır. Genç'adam konyaktan bir yü dum aldı ve İtiza sördü. — İstermisiniz? — Hayır, — Him... Canmınz - sıkılıyar mu? — Bayır, Genç adam ona baktı, göz gö ze geldiler. Genç kızın ait düda ğı sarkmış, kaşları kırışmıştı. ğ Brk lerine bakarak tekrar sordu: — Canınız sıkılıyor mu?? Üzenc iaz. ek yavasça doğruldu ve kita bi kapıyarak biraktı. Onun göz Bi istermisiniz? Adam işeyi uzattı. Genç kız avuntlarım şişirenek yuttu - ve yaşanan gözlerini erkeğe çevire- vek — Adteş Bibi, dedi. — füvet — Biskü Haydi, şimdi biraz. korido- Ta çıkalım, “Şafağı -seyrederiz. Amma “paridesünüzü alın., Yarım sattir ayakta idiler a- gık pencerede omuz amuza durü tan yerinin ağarışmnı #eyrediyorlardı. Genç kızm rüz gârdan ucuşan - saçları erkeğin yüzünü gıdiklıyordu. Brkek uç- suz bucaksız tabiatta hareketin wevktini, Juz'ise sükün ve saadd ti dükünüyondu. Balşhyacak olan günün ilkaşı ği ufulcta ağçık mavi bir-şerit ha linde uzanıyor ve'bu mavi şerit yükseldilrçe çağla yeşili, daha bir renk almağa baş Sonra sar hyordu Nüsi de yarı uyku halindeki tabiatı zevkle ve sükütla seyre- diyorlardı. Erkek yavaşça başını çevirip baktı. Yüzü, kemale ermel üsere olan bir şeftalinin körpe rengini-almıştı. Ufkun - şığı onun mavi gözlerinde kü menevişler halinde parlıyordu. Bir.lâhza bakıştılar,her iki- sinin de nefesi-düğümlendi. Baş larımı çevirmek-istediler olmadı. Gök, toprak, ağaçlar, çiçekler herğey, bu-meyanda hisler de u »yanmalk “istiyordu, "mrani 'olama- dilar. Birbirlerine çok yakın o - lan ve-herşeyin unutulabileceği ni düşünen iki başıbirleşiverdi. Vücutların en uzak köşesi bile bu Uyanışın gerinmesindeki ta Tif edilmez-lezzeti tattı. Genç kazın ağzı serbest kalın <a'derin bir mwefes aldı. — 'Oh... Diye inledi. Ateşgi- bi, .Ben hazırlanayım, dedi genç İnz. Önümüzdeki istasyonda ine ceğim. — Size yardım edeyim. — Büzüm yök. Nihayet bir valir — Pek alâ. Gençadam yüzünü pençereye döndü,' düşünüyordu. Biraz ev - vel gösterdiği zaaftan “dolayı “kendine kızmıştı. Şimdi ona'ne söyleyecek ve nasıl ayrilacaktı. “Gönül alıcı bir-şey söylemek Jâ- zamadı... Amma “ne -söylemeli «Sizi unutmayacağım» dese saç- ma olurdu. Zira her ikisi de u nutacaklardı. Peki ne demeli?.,. Zaafından dolayı özür dilese yi ne saçma olacaktı. Ayni geyi el derinde olmadan her ikisi de-is- temişlerdi. Genç-kız sordu: — Nerdüşünüyorsunu?.. — Bizi, — Değmez ,Hem düşünürseniz unutamazsınız. — Ayrildıktan-sonra düşün - miyeceğim — Doğrumü? — Doğru. — Teşekkür ederim, Genç adam'döndü: — Bunun unutulmasını”mı i: tiyorsunuz? — Bvet. — Güzel,ben de ayai şeyi isti yorum, Beni yalan söylemek gi bi bir nezaket külfetinden kur- tartlınız. 'Tren dürmüştü. Genç daz va Hizini allr ve âdama baktı. O hareketsizdi. 'Nihayet ha - fifçe gülümsedi ve: — "Muvüffakiyetler, dedi. 'Da yınızı kandırabilirseniz paranı - ziyan 'etmeyin, Genç'dtiz çarpık bir gülüşle: — Merak “etmo'yin, dedi. Onu babama “vereceğim, müşkül 'bir Gdurumü — Ya dayinız sattırmazsa? — 'O”zaman babam harap o - Çok ümitsizim. — Üzülmeyin. Fakat tren kal hacı — Bep defteriniz var mı? riYMİSiNiZ Adam defterini çıkarıp kıza u Battı. Genç laz ilk rastladığı sey Taya 'bir geyler yazarak iade ei- u şimdi Allaha ismarladık. Güile güle... Tren genç kızın indiği istasyo, nu geride burakmış süratle ile Jiyordu. “Genç adam yalnızdı. Kı zan boş köşesine bakıyor, onu düşlünüyordu. «Köye gitmek işin fDevamr 5 inetde) İngtl hât -tin hiç olmazsa bir kısmını mev Ybir-ortalamaya'göre ölmuştu, fa, £ENI SABAH * Zirak » * Bahisler * ngilterede iselerle dolu bir MAAAAAAAAARARARANAN ziraat yılı 1947 yılı İngiltere ziraat tari- hinin belkide en çok:hâdiseler do du senesi olmuştur. — Yal, çiztçi - nin, bilhassa dağ çiftçisinin .yer de ve gökte pek iyi bildiği men- hus alâmetlerle başlamıştır. On lar, aşağı memleketleri kaplıy: cak olan, şimdi yaşıyanların hiç birinin hatırlyamıyacağı kadar berbat sellerin takip edeceği ve İngiltereyi üç ay için buzlu bir grip içinde tutacağı, uluyan ti- pilerin geleceğini evvelden haber vermişlerdi. Tngilterede ziraat muazzam fe lâketlerle uğraşmıştır. Takri - 'ben 4.000:000 baş koyun ve ku zu, 50.000 baş sığır, 270.000 dö nüm - elktilmiş arazi ve 75.000 ton patates 'hasarauğramıştır Bu- na, sularla kaplanan 31 bölgedo ki 690:000 dönüm zirai toprak kaybını da ilâve edebiliriz. Bir çok çiftlik evleri ve binaları ha- sara uğramış ve içlerindeki eş yalarla malzemeler mahvulmuş lardır. Takriben-87. 000 dönüm- lük bir bölge o kadar feci bir-su Tette sularla kaplanmıştır ki ge çen —mevsimde -buralara ekim yapmak imkânsız bir hale gel - Mişti. Zararı tam olarak hesap lamak çok güç-olmuş, fakat ba zi kimseler asgari 20.000.000 İn giliz lirası zarar tahmin etmiş - lerdir. yle bir vaziyetin yükü, en- düstri tarafından karşılanamaz dı, ve Britanyanın çiftçiler birli Bi ziraf felâketler yardım sandı ğına 'verilen cevap, memleketin ve dünyanın her köşesindeki çift çi ve diğer insanların alâka ve “yardım etmek isteği olmuştur. İ nci Dünya harbi esnasında mümbit ve zengin toprağı hod gâm sellerden feci zararlar gö - ven Hollanda bile Pelemenk kra liyet! (hükümeti vasrtasile yar - dım sandığına 500'adet, en iyi gurette yetiştirilmiş, Frizya ine gi hediye ederek-parlak bir'ha-i rekette bulunmuştur. İngiltere: de mezaülar neticesinde 105:000 İngiliz dirası-gibi mükemmel bir hasılat elde sedilmiştir. İngiliz çiftçisi'bu hareketleri kolay ko day'unutmıyacaktır. iyük Felâkes Bu büyük felâketin hikâyesi- ni bütün dünya bilmelidir. Fakat çiftçi ve rençberlerin, memleke- sim yiyeceklerini yetiştirebile - cek “şekle-sokmak için, bu ezici nisbetsizliğe karşı koymalarının mükâüfatı ödenemiyecek kadar yüksektir. Pek-tabii olarak mah sul 1946 ya nazaran çok büyük bir suküt göstermiştir, ve öyle Ki hemen hemen darlık on yâllık ikat millet'bu sukutun daha ağır olmayışını bu adamların yüksek gayretlerine »borçludur. Fakat 1947 de İngilterede ziraat, bu fe ci'fırtına ve-sel felâketlerinden maadâ başka meselelerlede kar işılaşıyordu. “Hazırlanan ziraat projesi, Ocak ayında parlamen toya takdim edildikten sonra e- hemmiyet kazanmağa başlamış tı. Bu proje, emin bir siyaset i- çin Jüzümlu ve iyi karşılanan 'daimi bir nizumnam& kurma gay Yetiydi, bu yalmız endüstrinin de ğil ayni zamanda bütün milletin selâmteti içindi. Ondan sonra, mitletin ihtiyaç içinde olduğu bir #amanda fazla gayret için bir dâ vet geldi. İngiltere ümitsiz, -bir. vaziyette yiyecek “darlığı çe mekteydi. ve dığarıdan satın alı namıyan maddelerin yerini tut- mak için memlekette fazla istih sal yapmak hayati bir meseley di. Mgiltere, bilhassa bir kış geçirdiğinden, 1948 yılı i çin ümitler 1947 ye nazaralı va Zıh bir surette daha parlük gö - züküyordu. — Sonbahar—Ekimi bububat her yerde ümit verici Bgözüküyor, buna rağmen geçen sonbaharda kuraklık çeken ba-| zı bölgelerde buğday bazı ek - siklikler kaydediyordu. Hem ekim hemde büyüme dev. şelerinde anormal iklim şal Tı, İngiltereyi son kış zarfında zorlu-bir patalca kıtlığına uğ - ratmıştır. Binanaleyh patates e kim sahası büyütülmüş ve en - düstri ekim Ssahasını 1 dönümden fazla büyütmeğe $ diden Söz vermiştir. şattla - Si Hukuk Pakülte den bazısına meselâ Siyasal bilgile: | Gençlik Dâvası | Yü se_k Tahs esinin havalı Talek J48 — Yüksek ideal ve hedeflerinin yolunda önlerine çıkan bin bir mani Gençlerimizi nasıl bedbin ediyor?.. Türkiyede yüksök öğretim mev- Zuunu hem bülünile hem d0 'omae içinde bulunan diğer meselelerile iyrı ayrı tedkik etmek mümlkün- dür. Tanzimattan bugüne kadar'de vam edegelen yüksek öğretim wie- temimizin geçirdiği türlü safhalar başlı başına bir tedkik mevzuüdur. 'Ben bu yazımda yalmız. öğrenciler hakkında cedindiğim bilgi ve inti- balarımı Iasaca kaydedeceğim. Ankaradaki yüksek öğretim mü- esseseleri şunlardır: Dil, Tarih ve Coğrufya:Pakülte- Siyasal Bilgiler okulu, Tıb Fakültesi, Yüksek Zâra- at Enştitüleri, Gazi Terbiye Ensti- tüsü, İlk: öğretim mücaseselerine <- kul>:dendiği gibi yüksek öğretim- veren müesseseye de okul dendiği- me:göre, ben de bütün bu yülmek üğretim veren mekteblere okul'di- yeceğim. Yüksek okullara —devamm eden öğrencilerin bir-kısmı yatılı bir-kısmı yatısızdır. - Hepsi yatılı olan okullar da wardır. Yatılı olam öğrencilerin okul içindeki yaşama tarz ve şartlarını ayrıca inceliye- iz. Bu yazımda yatısız - eski tü- İ - öğrenciler haklem- gördüklerimi yar- Aml söyliyeceklerime — başlama- Gün önce bir bağka Yakit belirte- €cğim bir mühim mevzu haklânda 5 alâhaddin. Demirkan Yazan gorada bir iki söz-söylemeden ge- Çemiyeceğim. Ankarada görüsebil Giğim yüksek öğretim öğrencl! nin hemen hepsinde —gördü Teüşterek vasiflar şunlardır: Öğrenmek aşkı, memleket sevgi- si, mllli varlığa — kendilerinden de birgeyler katmak-gayesi, Fakat, bu güzel duygu ve düşi celçrin nasıl bir takım engellere garparak ve bunların bir çoğunu kötüraser, yarım yamalak bilgi, da- Bnık bir hale getirdiğini de ya. kandan görünce-insanın ağlamama- £ kabil olmuyar. Herkes bilir ki insan yavrusu ce- miyet içinde-doğar. Büyür. Terbiy edilir. Tetimai muhit şartlarıdır ki öğrenciyi kendisinden istenen hayat seviyesine yükseltebilir. M rele, okul, sokak şartları dar, ba- kımsız; kötü ise yahud zamanın İş- teklerine göre ayarlanmamışsa bu ıtda yetişen göncler Kutublarda Hitler için inşa ed'len muazzam v - efsanevi kâşaneler! Âdeta kimsenlu erişemiyeceği dağlar Gdelinerek kutulitarda tam bir yer, ü cenneli ameydana getlrilmiştir. Dr. Wohlvill bu malzemenin 2e-| fer âleti 60 “dereceye mütehammil olmaları lâzım “geldiğini de ehem- miyetle işarct etmiştir. ' T Malüm olduğu üzere, sıfırdan a- şağı 60 dereceye tâbi tutulan de- Mir çabuk darılır bir sbal almak- tadır. Dr. Wohlvill bu tavsiyeyi yapar ken sıfırdan 60-dereceden aşağı bölgelerde inşaat yapılacağına işa| retvetmiştir... Acaba Almanlar, dünyanın han- gi noktasında, kutub bararet de- Tecesinde-inşaat yapmak ihtiyac ni duymuşlardır? .. Bazıları tarafından ilk»önce #a- nildiğinin hilâfına olarak — babis mevzuu ölan her hülde Spiteberg adaları değildi... Olsa ölsa bu bök ge caltıncı kit'a> üzerinde idi O halde... —Adolof Hitlere “bir melce yapılması meselesi 1940 se- nesi sonumda ele alınmış - ve-iuçar ata hemen başlanmış olması iktiza eder. Unutmamak "icabeder ki- Ahmian lar tarafmdan 0 bölgede inşaat'ya pılması için tesbit edilmiş olam Mevsim çok iyi 'seçilmiştir. Kutub ve Bilhassa güney kufub bölgeleri Aralık ve Oçak ayları €en müsait aylardır. Almanlar, karların üzerine uzan çalışmalardan sonra bir çok uçak- lar, traktörler, kızaklar, arabalar, husü: motosikletler çıkarmışlar ve güney kutub bölgesinde Führer leri Adolof Hitlere mahsus yeni bir Berchtesgaden'in inşasmı sona adar durmadan, gere ü çalışmışlardır. Führerin bithassa yeti: tirmiş d—' ğu İtütub mütehaasısları ve tehe yenleri:ve çileri çok geniş, Vü- yük ve akla gelebilecek her türtü MAT RMAr Te Er nn C nnn Patates istihsali, Tinda yalnız ekmek deği, pa tates darlığına da uğrayan müs tehlik için hayati bir mosele &- dacaktır. Dünya piyasasında hayvan ye Mmine-olan ihtiyaçtan dolayı, ha rarlaştırılmış olan yiyecek mad deleri istihsali geriktiri Bir şey hellidir: Bi krajlığın çifçi ve rengberleri mil İf ekonomlic kalkınmaya, vazile lerini tam yapmak suretile, 'mrı dım etmeği kararlaştırmşla dir. geçen pj ikonforu havi bir-melce inşa etmek | âçin dört seneden fazla. çalışmış- lardır. cağı tahmin edilen maiyeti efradı. na mükemmel surette barmabilme Busbölgede yapılan melcede A- olf Hitler ve çok- kalabalık -ol: leri için fennin ve-mimarlığın en | yeni usulleri ve plânları kullanıl- Miştir. Bu melce, iyiden iyiye gizlenmiş tir. Kimsenin hiç bir suretle ula- Bamıyacağı bir yerde adeta kota bir dağ oyularak tam mânasile bir | yeryüzü cenneti vücüde getirilmiş tr. Bu yer o kâdar tabil surette pe- çelenmiştir ki, yeniden bir kamuf- Taj yapmak Tüzüumu bile hissedil memiştir. Altıncı Kit'ann 16,000,000 Kilo- mietre karesi üzerini" kaplıyan ge- niş kar örtüsü her şeyi mükemmel Bir surette gizlemekte ve örtmek- tedir. Zamanımızın mimar ve mühen- disleri için; soğuktan mahfuz ve i- cabettiği vakit mutedil hava veri: lebilecek binalar blöku inşa etmek bir mesele değildir. Adolf “Hitler için tinşa edilen bu Tavazzam melcein'bahçeleri'de var- dır. Ayrıca her türlü meyva, sebze yetiştirmeğe malisus sun'i bahçele Te bile maliktir Kümes hayvan hattâ koş keçi, domuz, mığır beslenmektedir. Ayrıca bitilerce ton mazot, 'neft, i- lâç, kondanse - gıda maddeleri, ve üzlerce kat els vitaminler, hava ves makineler depo edilmiştir. nazarı dikkate alan âh ve cebhane anbarı; vücude , getirmişler -vej buz a külliyetli mikdarda silâh; ceb hane yığmışlardır. Her ihtimalı Almanlar bir Bu ;melvede, - dışarıdan hiç bir yeye ihtiyac hissedilmeden uzun ge meler yaşamak “kabil solmaktâdır, En bedbin hesaba-göre-bürada fe- rah ferah on senedeni fazla müd. detle hayat sürülebilir... Amiral Byod, “kutabsseferlerinin güney kutubsbölgesinde- bir adam kuyb den üzün aylar kalmış olması, Hillör tçin: yapılmış olan hazırhıkların bir çocuk — soyuncağ olmadığını “*mükemmel bie- surette isbat etmiştir TDovamı-var) bir Hette memle- ket hesabına faideli vansurlar ola- Hitler nerede gizli? yemeklerin nefaseti Yendi bölgelerinden goler leri himaye makendile cemivetler kürmusl; zlar, Şimdi &ize misal olarek Ankara Hakuk Fakült revieiterimin dera ve hayat darumlarını anla'n- Geşam. Burada prof H'rler tarafın: dan verilen dere Bir lesmrba- kitab balind dir, bit ktamı vot 'edilir. (Ayni Haklar) deraleri kitab hölindedir. Fakat 1942 de — bant mistir. Mevcüdü kalmamıştır. Bi- h karaborsaya düşmüştü. ahifglik olan bu kitabm 'bir 8 - 10 iraya kadar almıp sa- Paenal 244 eidi tıbir. Devletler Hukuku liradlır. (Borelar) kitabının mevcudu kal- madığmdan öğrenciler 'bunu —oku- maâk için kütübhaneden ödünc al- maktadırlar. Ceza Hükuktnun mevendu kalmamıştır. İcra ve il- Vis, Ekonami, Felsefe, Amme Hu- kuku dersleri “not edilmektedir. Buünlardan bir ikisi öğrenciler ta- ından teksir edilerek dağıtilmak hır. Bu meşhur 'not usülünün iyilik ve kötülükleri üzerinde - duracak im. Şurası pek garibdir ki F külte idaresi profesörleri der: tablarını basmak, çoğaltmak itleri görmeği her nedense üzerine elmamıştır ve almıyor. lemiyorum. Galiba pro Tek buna- yanaşmıyorlar. Haydi 'bunları bir y hm. Ası| dâva öğrencil. şartlarıtın pek feci bi masmdadır. Bir defa kütübhanesi yoktur Dersler sı gabışılır. Mit Eğitim Bakanlı; (enel kütübi esi pe kevi kütübhanesi de öyledir Tarih Fakültesi kütü! Ber Fakilteler öğrenci panmıştır. Bana derdlerini öğrenciler soruyorlar — -Bu şartlar orta: 9 ve nerede ders çalış Ben de diyorum; Evlerinizde.. ardır. Hâl Dil. Acı acı ve pek mânalı ve diyorlar: Hususi ma şartlarımız d a. berbaddır. Ben bu mevzuu incelen lar başlamaz, daha İik düklerim ve isittikleri ab içinde ltlara- yerden göğ öğrenme- ve cahşma 3, idir. Fukat kenli çekten keder Bunlardan bir kamıret yavrulandır. Panmiyonda yatar ll karlar. Öyle bir pansiyon de oturahilmek-için-pek-adır te-sağır'olmak lâzımdır. Gücültü lerden başka, pansiyon —sahihi a soba yakar,'ne'yamak pisirir. n> dayı"'toplar, “Böyle bir odada xcl do dors-çahş Bununla:beraber hir olmazsa hu göbi-genderin - adedi i vakitleriniyi solmıyan — ve âme-göre öğrencilerin v de seksen teşkil ede ı Jasam Bgenelerin sıhhat, çalışma * vasama durumları- gerçekten a hi otellerde, evler baldedir, Bi anneiyonlarda veya Aba ya- nenda” otarurlar. Dört beş öğreneimin hir teh dünda'nasık yatıpkalktık vire Aslâ”cesnTet edemi Hiele:o wenz (!) dokan edersekihurada da ayni tırab Ticitmansaralar görürüz. Krlar i- Chubiriki yurd var. Pakat aa. ki;gencl yısı pek-azdır. Bazı vilâyetlerin - münevvetleri burada . Meselâ: N Tülebe Yurdu., gibi.. Lâkin ger Güha bitlerce fakir Öğrenci - varı sek memurlardan evvel, hat- tâ halktan önce dü: si lâzım gelen biy öğrenciler için, şimdiye kadarındden bir ayrı mühâlle yapıl madığınıvinsan kendi. kendine so- ruyor. Yarının Türkiyesine hâkim olacak ba Türk çocuklarının ruhbun da birleşmesi mümkün bir takım Kötümser duygu ve — düşüne yer vermemek elimizde değil elimizdetir. Öyle ise neden bu him düva ele ahınmyor? lar, Ve'diyorlar: