SAYFA:4 l Edebıiat ve ' Terk İ Gö ölgel er! Abmed Mühib Dranas'in “Iç dramını, hikâye ettiği “Babo,,, Faust gibi metafizik cümleler yapı mücerred fikirlerie realite arasındaki çatışnaya kendisini esir «€den bir kahramandır. O, Faust kadar ölgün bir ruh mertecesin: yükselememişse bile hiç olmazsa bu modele uygun en güzel bir msal olmasıı bilmiştir Gölgeler, şair Ahmed Mühib Dranasın kaleme almış olduğu fç perdelik bir dramdır. 1916 da Şehir Tiyatrosunda oynanan bu eseri, görmediğim için onun #ahnedeki muvaffakiyet derece Bini bilmiyorum. Fakat görmüş olsaydım bile onu sahneden' ko- parıp kafama yatırır ve orada #eyretmeği daha çok tercih e - Gerim. Zira Gölgeler bir kişi- Hin *kelimelerle susmak arasın- #eki Müçadelede> iç dünyasmın fasinsını yaşıyan *babanın» di Temidir. Bu eserin, sahnode ba gerı kazamp kazanmamış olma gı beni pek çok ilgilendirmiyor. Goethenin Faustu tekniğe sığ- ııav:m büyük bir dramdı. Sha - spearein Hamleti tekniği zorla n bir düşünceler ve duygu - îır örgüsüydü. Ne zarar? kafa- ger, tiyatronun asırlar boyunca kezandığı hareket — olgunlu; nun gerisine götürmeyi, klâ: romantik, sembolist gibi tiyatro mekteblerinin zaferlerini hesa - Ba katmamayı istiyorum. Beni mazur görsünler; bu dramatik eseri, bugünün sahne tekniği B'n va temacacılarının âtesine götürüp tahlile çalışacağım. Eserin mevzuu gayet basit - ür: Kuruntulu bir babanın genç ir karısı, hoppa bir kızı ve ma teryalist olmağa mütemayil fi - kirlere sahib, delişmen bir oğlu var. Fakat baba, kafasında sa- Bit bir fikir halinde ideal bir noktaya ulaştırdığı *nar çiçeği uşak ve hizmetçi kadın, onun, tını heder edecektir. Emekdar uşak ve hizmetçi kadın, onun, günden güne artan asabi muva- zenesizliklerinin — farkındadır - lar. Komşu, onu teselli eden bir dosttur. Ancak babanın siç dra mı> teskin edilemiyen vehimli bir azabdır. Ve sonunda o, ya- gama iradesini kaybederek çıl- dırır ve ölür. Eser, uşakla hizmetçi kadın arasındaki bir konuşma ile baş kr. Baba, âdeta dağınık bir *şahsi yetler çoğunluğu» içinde fikirleri 4 ve duygularını bu iki kahraman 'dan başka kafasında yarattığı anne, kız, oğul, delikanlı, kom- jbı kahramanlara söylete - Hâyat, herkes tarafından mü - Bavi bir şekilde paylaşılması ge reken bir oluştur. Halbuki bizi kovalayan gerçek şudur ki, in - san oğlu topluluk hayatında bir fefrik yaratmış stahta atla, can h atr, fikirle reeli birbirinden ayırmıştır. Hizmetçi kadın, ba- banın dili ile konuşuyor: *Tahta at> hatırasız ve gele- ceksiz, değişmiyen bir zamanda bağdaşmış duruyor. Baba, komşunun görünmesi le sevinmiş, onun geleceğini ön ceden hissetmiştir. Fakat kom- gu, babanın kendisi veya daha Çok onun iç dünyasında şekil al mış bir gölgedir. Babanın ger çekte karısı da yoktur. Zorlu bir duygu sıtmasile tasavvurunda mevcud nar çiçeği elbiseli kadı ni yakalamağa cavaşırken karşı- #ıma anne yani karısı çıkıver - miştir, Baba, nar çiçeği elbiseli ka - dının portresinde taze ve ideal hayatı tükenmezliğe, zenginliğe kavuşturmak için çırpınıp dur - maktacır. Hayal ve hatıralar dünvası, bir zaruret dünyası de #ildir. Orada biz, düşünceleri - “mizi dolu dizgin koşturabiliriz. #rademiz, hayatın katı maniala yına carpmaz. Dilediğimizi tnu ti il İ l diledi #imizi yaratırız. Ve işte ilâh ol- manım sırri ancak bövle bir âle me ermelkle mümkö, Halbuki komşu, incal bir. plin da tayatımı sınıtlayıp kendi. gü €it ile kurmak istiven bahan'n karşısına dizilmis unun «şaksi Biyetier çoğunluğunur iflâs et- #irmeği gaye bilen meddi bir en geldir. Küruntılı bir ruh, tasavvur Yarın aynasında habayı realite 'endişesinim ötesinde topal oldu Şu vehmine bile düşürmüştür. tonallık düşüncesi, ona gerçek topallıkdan daha çok eza veri - tor. Babanın rubu, ölgün bir işka. mihveri etrafında dön- mektedir. O, kendi ke ile faz la baş başa kalmakla imkânsız hkların hududumü aşırılığa ka- dar vötürmüştür. Realiteden tit inen vehimli bab», ic hayatı.nızı bi kasna bağlı gibi gürür ve kı - 9, psikolo'ik bir refahın ta sürü pesindedir. Ve kendisi- hi çepçevre kuşatan maddi eşya da vir Uğursuzlux kokusu bu - lar. Kırılan şeyler, onu ürkütü- yör. Babanın kizı, hop biselere, modern — mobil: Yazan l Nâzım khMAL lükse düşkün bir kızdır. O, ba- banın maddi şeylere karşı duy- düğü nefretin - bir: sembolüdür. Kizın nışanlısı da bu soydan göl &e bir, yarlıktar. ç Babanın karısı, anne, ise nar çiçeği-elbiseli kadının bir tasla- ğidır. İhtiyarın kafasında ebedi bir güzelliğe- bürünmüş, duru - yyor. Oğul, babanın kan ve kemi ğine bağlanan bir veraset işare fi değil, onun kuruntusunun bir mahsulü, idealinin azab verici şımarık bir gölgesidir. Baba, tasavvurundaki haya tı realiteye tatbik etmek hül yasındadır. Oğlu ona düşündü- ğünün bir vehimden ibaret ol - duğunu söyliyecek. Halbuki o, eflâtuncu bir görüşle ideye fa- ziletini iade etmek hevesindedir Fakat oğlu, gerçek fikirin dün yada yeri olamıyacağını, yaşa Mmanın fikirden önceki yerini bulması lâzım geldiğini söyler. Sanki o, oğlunu konuşturarak kendi kendisile bir fikir cidaline girmiştir; ve istihzasının hede - fi, kendisinden başka bir kim - se değildir. Kemal halini, hikmeti, düşün- ce olgunluğunda arayan eski ile baş döndürücü bir süratle iler- lemeği terakki hamlesi sayan yeni arasmdaki çatışma, sahne deki şahıslarda ifadesini bülan Teel bir temas olmaktan daha çok babanın kendi şuurunda ay dınlığa cıkarmağı denediği bir dualizmdir. Kırmızı rengi; hayatın, beya z; hiçliğin, sihk ve uçucu bir varlığın remzi — farzeden baba, renklerin arkasında hayat ve ö lümü, doğuş ve- bitişi -oğlunun ağzında- birleştirir. Ve unutul- muş bir aşkın küllerini karıştı rarak bir şahsiyetler çoğunluğu '1nun aynasında, komşusu ile ya ni kendi kendisile derdleşir. Bu, bir diyaloğ değil, bir: moloğdur. Anne, oğul, kız ve mışanlısı, babanın kadın ve aile hakkında sat veren sun'i mahlüklardır. O, sahnede tek başına fikirleri - ni oynamak isterken tekmik za- rureti yüzümden bir aile sahibi olmayı uygun bulmuştur. —Bu varlıkların hic birisine ehemmi yet vermez. Onu, idealinde tesel li eden bir tek varlık vardır: Nar ciçeği elbiseli kadın. Fakat anın — tasavvurun- ürüttüğü nar çiçeği elbiseli kadınla muhaveresi, bize Mus - set'in şairle ilhâm perisi arasın daki konuşmayı hatırlatıyor. Halbuki onun iç dramını yaşa - yan Faust gibi metafizik bir davranişla derin ve düşündürü cü sözler lemeğe hazırlan - mış bir hali vardı. !.mmn, bu 1 dealist ihtiyara «sesin bu kadar titremesin? diyeceği geliyor. Narcisse gibi suların büyülü aynasında kendi tasavvurunda ki varlıkları tek bir mihverin et rafında çevirip, kendi kenı nin üzerine eğilmek, bu gerçek- ten güç bir iştir. Baba, iç dün- yasının manzaralarını, düşünce taslaklarını seyrederken kendi- sini gölgelere teslim etmiştir. Varacağı nokta, elbette ki deli- liğe giden yolun üstündedir. görüyoruz ki birinci perdenin sonunda hizmetçi kız, bu sinir hastasıma ilâcını getiriyor. Fikirlerin sessiz havasında teneffüs etmeği zihni bir faali yet haline sokan baba, gölgeler âleminde ruhunu gezdire gezdi re nihayet eşva ile anlaşmanın onların sırrına âşina olmanın bir kolayını bulacaktır. «Bazan insan bir koltukla, bir, çiçekle anlaştığı kadar hiç bir insanla anlaşamıyor.» Ahmed Muhib Dranasın «ba- baısı “Dante gibi *hayat yolunun ortasına» değil &onuma varmış bulunuyor. Ve o bu hızla herke sin ve her şeyin aksadığını veh- mederek içinin kendisi: alıp götürdüğü dünyaya göç edecek tir. «Nar çiçeği elbiseli» kadını kafasında nasıl yarattı ise öyle ce pek âlâ Şldürebilir. Fakat bu nu yapamıyor. Zira hatıra ol - muş bir düşünce ölümden de kuvvetliği.. İkinci perdenin VIT inci sah nesinde baba, gölge bir hüviyet le kargısına diktiği komşuyu «ö- lümün kendisi: 'acak kadar fikrileştirmiştir. Bundan sonra fikirlerin çenberini davalta da- ralta, onu, hayatın kâbuslu bir a. götürdüklerini göre - receğiz Baba, artık kendi elile ya - asının sonuna, de- ği kadar gelmiştir. bize bu uçuruma düşmeden ön ceki baş dönmesinin hikâyesini | anlatacaktır. Artık gölge var - lıkların vurduğu aynalar karar mıştır. Onun, — anne, kız, oğul| şekli altında ortaya saldığı göl geler toplanıyor. Dışarıya ak - settirdiği dram bitmek üzeredir Konuşmalar uzun susmalara dönmüştür. Yarattıklarını dü - şürüp kıran bir ilâh üzgünlüğü ile bazı sayıklamalara dalacak- tır. O, çetin ideler dağının tepe! sine idealist bir filozof azmile çıkmak isterken düşüp ölüm teb' likesi geciriyor. Onun hayal - delikanlı ile fızıltılı konuşmasın da söyle dediğini isiteceğiz: #İnsan tırmandıkca kayıyor. Uğurum asağıdadır. zanneder - sin değil mi? Hayır! Bir defa sırt üstü yatmaya gör; uçurüm yukamdadır.» Baba artık cak yükseklerde- dir. Mechule doğru kayan dü - şünceleri şüphe adını taşıyacak. Anne bir şüphe, kız bir şüphe, delikanlı bir şüphe oyunudur. Garib «bir şübheler balosunda- yız>. Ve ikinci perde bu şübhele- |* vin üstüne iner Baba, üçüncü perdede insa - nin içinde bulunduğu halden kurtulma arzusunun hazin za- ferini. hayatile ödiyecektir. Dok tor ile anne sahnesi gölerimi - zin: önüne, dünya ötesindeki bir. iradeye sahib olmak istiyen in sanın faydasız çırpınışlarını se- recektir. Halbuki normal insan, dünyaya aid iradeye bağlı kala bilen insandir. VI ıncı salineden itibaren 'ba banın yani düşüncelerinin göl - ge varlıklar şeklinde yaratan | mahzun ilâhım reel mevcudiyeti ni bile kaybederek bir fikirler manzumesinde eridiğini, kendi sesinin hançeresinden çıkmayıp kulisten aksedecek kadar fikri leştiğini görüyoruz. O artık &. yyanın düzenini bozan bir. denk | gıhı hemen eradan kaldırılmalı Bılııı. ölı ü tasavvur e| derek hayallerile baş başa, göz leri açık bir:nevi temaşa uyku- suna varıyor. Ve bu iç dramın sahnelerde dokunan hareketle- TP kulise intikal etmiştir. Anne, | babanın hayali ölümü karşınsın da kulisten telâşla bağırryor; kız, kulisten sesini duyurarak ağlıyor. Evdekilerin hepsi kulis- ten feryad ediyorlar. Aralarm- dan onu, bayılmış zannederek teselli arayanlar var. Fâkat b: ba, sinsan gücünün' erişemedi: noktadadır» Orada yorgunluğu- nu gideriyor. Halbuki sahnede materyalist oğul, anmenin daha önce davra mp ele geçirdiği kasanın anahta rını arıyor. Kız kendisine düşe cek miras hakkına kavuşmak kaygusuna düşmüştür. Nışanlı, kasanm anahtarımı ele geçirmeğe muvaffak olamadığı için kızı, bı rakın. gidiyor. Nar çiçeği elbiseli kadın ba- havali ölüsü önünde üz - Gözlerinde onun âksi Zira o, babanın kendisine ok kıymet verdiği asil bir! üncedir. Komsu, onu hayali ölünün baş ucundan çekip gö - türmüştür. Ve baba kâbuslu uykusun - dan uyandığı zaman, tam bir si nir buhranı içinde, akli zedelen miş bir halde, rüyasını uyanık bir hayal uykusunda devam et- tirmek ister ve kaçıp giden göl gelere sövle bağırarak düşüp gerçekten ölür. «Gittiler... Gittiler.. gimdi ben ne vapacağım ?» serin tahlilinden an'aşılıyor ki-Ahmed Muhib Dranasın iç fa ciasını hikâye ettiği baba Paust gibi metafizik hamleler yapan ve mürerred fikirlerle realite a rasındaki çatışmaya kendisini e sir eden bir kahramandır. Onun deliliği ve ölümlü bizi gerçekten sarsıyor. Baba Faust kadar ol- gun bir ruh mertebesine yüksele Mmemişse bile hiç olmazsa bt mo dele uygun en güzel bir misal olmasımı bilmiştir. Şüphe yok ki, Ahmed Muhib Dranas bu eserile tiyatro saha-| sında ölmez eserlerin ilk muvaf fak bir örnegini vermiş sayıla- bilir. . 'Nfizım Kemtl ÖİDEREDEN — Şimdi , YfENİ SABAR TEDEDERİ Dalgalı Humma Dalgah humma —İnsan Brucel- losis— ismi verilen bir hastalık var dır. Bu hastalık insarılara, hastalık h haşvanlardan ve bunların sütle- Tinden geçmektedir. Hastalık neti cesinde üşüme, hararet ve başdön | mesi husüle gölmektedir. En-önemli sari hastalıklardan biri olan: dalga h humma için hiç bir tedavi usulü bulunamıyordu. Son azamanlarda Şi kago Üniversitesine mensup D, C: Wesley Eisele ile Dr: Norman Mecul Iough strepomyein ve sulhadiazine kullanmak suretile kombine bir te- Dödavi üsülile 13 hastayı iyileştirdik | lerini' bildirmişlerdir. Yalnız Strep- Lamycln veya sulfadlazine kullanmak suretile hiç bir mücssir netice elde edilemiyordu. Penisilinin tatbikin. den de bir netice âlnamümiştir, Tedavi edilen ilk hastada 17 aydan beri bu.hastalığın en:cüz'i: biy eserl dahi müşahede edilememiştir. Di ğer hastaların “durumlarının — da |- sok iyikolduğu aymca, belirtilmiştir, 'YENİ'BİR HALİTA Averican Şmelting And Refining kumpanyası san zamanlarda alü minyom, teneke ve magneslumdan teşekkül eden ve makinaların ima lâtanda. demirin yerini tutabilecek evsafta yeni bir hâlita meydana getirmiştir. Tenzaloy isıni — verilen bu yeni halita alüminyom dökme parçalarının pahalıya mal olacak bir hararet tatbikatına: lüzum: gö$ termeden dövülebilen bir demir kudretini' bünyelerinde toplamaları ı sağlamaktadır. Senelerden beri bu önemli mesele üzerinde alâka gösteriliyordu. Renk Itibarile beyaz olan ve pasa mukavemet eden bu yeni hallta dö kümden sonra, oda hararetinde 10 Yâ 14 günlük bir bekleme devresine tâbi tutulduktan: sonra, azami kuv vetini elde etmektedir. Demir — ve hurda buhranını gözönünde - tuta> cak olursak hususi bir tekniğe lü zum göstermeyen Tenzaloyun üstün değeri: derhal anlaşılır. MADEN İSTİHSALATI 1947 yılırda Birleşik Amerikada ve Kanadada istihsal edilen madenler ve bildirdiğine göre, 1946 yılına ait re kor bugünkü başarıya nazaran yüz de kırk nisbetinde bir eksiklik teş kil etmekteydi. İstihsalin artması ne #icesinde dolar değeri de yükselmiş | tir. Son zamanlardaki: petrol istih l salâtı azami dereceye yaklaşmakta dır. Bu alanda Biyleşik Amerika ih tiyatı inkişaf ettirmektedir. Birle- Şik Amerikamın 1947 yılındaki ba kır, kurşün teneke - istihsalâtı bun dan evvelki zirvelere nazaran dü- şüklük ve-dahili ihtiyaçlara naza Tan çök düşüklük arzetmektedir. Geçen sene, büyük — ölçüde bakır, kurşun ve teneke ldhalâtına ihtiyaç: hâsıl olmuştur. GENÇ İDARECİLER 13 Şubat 1948 günü Amerikan iz elleri Mirmesotaya bağlı Minnea- polis vebu şehre bağlı bulunan köyleri idare etmişlerdir. Bir hafta da Massachusetts eyaleti lise öğren cileri tarafından kontrol edilecek tir. — Birşelik — Amerikada — her sene gençlere böy le bir fırsat verilmektedir, ve tâyin edilen bir günde Idare işlerile tama men gençler meşgul olmaktadırlar. Günün birinde bütün tam mesull yetle çalışacak olan gençler böyle ce şimdiden mahalli, köy ve eyalet hükümetlerinin nasıl çalıştıklarını öğrenmek bakımından ellerine bir fırsat geçirmektedirler. Bir gün için olsa dâhi hükümet dalrelerinin İdaresini ele almak 1- Şi sadece bir formalite keyfiyeti ad dedilemez. Nitekim, delikanlılar tes bit edilen günde Idareyi ele alma dan. seçim mücadelesine- girişmek Mecburiyetinde kalmaktadırlar. E sashı ve Antizamlı bir. seçimden sonra-ancak makamlarını işgal ede bilmektedirler. İdareyi ele aldıkları gün, evvelce tesis - edilmiş esasları nazarı itibare almak suretile — bir gçok önemli kanun Jâyihalarını bile onaylamaktadırlar. Kısaca, gençler | bir gün için idare ettikleyi bütün dalrelerdeki önemli — işleri karara bağlamaktadırlar. «Gençlik Günüv hükümet datrele rinde çalışan memurlar için biy ta til-günü değildir. Bu memurlar © gün vazifeyi ele almış olan ge Te Mesuliyetlerini bütün teferrua tile Izah edip, vazifelerinin yerine | getirilmesi hususunda kendilerine yardımda bulunmaktal Birleşik Amerika hükümet daire Jerinde çalışan memurlar İyi — bir hükümetin mahalli seviyesile başla dığına ve istikbalinin de halen genç olanların iştirâkile ilgili olduğunu târâk etmektedirler. çle idiniz? mww%mawî* | Golarla bir rekor tesis etmiştir. Bir F leşik Amerika madenler bürosunun | *Âtiyelerindek, Safinazdı. | Tarihten bir y yaprak | - Safinaz Sultan Abdülhamid daha şehzade iken Valde Sultanın delâletile Safinazla gizlice nasil evlendi ?... ENKLİ ve parlak bir ilkba- F hat sabahı idi, Dolmabahçe sarayının: bahçesini süsliyen Palmiyelerin altındaki rengürenk Sünbüller ve lâleler etrafa: baygın bir korku ve eşaiz bir güzellik sa- ahilde oynaşan dalga- dallarda uguşan kuşlanın: tatlı nağmeleri sabahın, bu ahengini, z deta efsanelı fif ve gerin bir rüzgârdan üşüyom muş- gibi Ürperen yapraklar üzcx rindeki gebnemler, güneş 191i altında elmas. gibi parıldayordu Şehzade Abdülhamid . s: erken saatinde kalkmış — tabiatin bu güzelliğini doya doya seyre dal mıştı. Haşin olmasına rağmen ru- hunun ince bir tarafı da vardı. Şi- irden, tabintten ve bilhassa- güzel kadından pek- hoşlanırdı. Zaten o- nun çapkınlığını sarayda' bilmiyen yoktu. Hareme- girdiği zaman cü- riyeler etrafını âlırlar, kendileri- ni beğendirmek için kadınlıkları mın bütün işvelerini ortaya dölter- lerdi. Abdülhamid bunlarla yalnız eğlenir, hiç birisine gönül vermez- di. Onun nazarında kadın mami yaya benzerdi. — Kokladıkca açılır veraçıldıkca da kıymetini kaybe- derdi. O zaman onu atıp yenisini bulmak ve yenisini koklamak zınidi. 'Abdülhamid. kafasından — geçen tatlı düşüncelerin — tesiri unn.ıııl bahın âdeta kendinden yarı geçmiş: bir halde parmaklığa dayanmış ve da! dığı hayal âleminden mzaklaşma mak için gözlerini de — kapamıştı Fakat bu an çok.sürmedi. Bir ar: kulağına bir ayak sesi geldi. Etra: fına bakındı. Biraz ötede ağacla rın arasından beyaz bir gölge çi çeklere sürünerek ilerliyordu. M rak etti:ve uzaklaşmak üzere olan ayak seslerine doğru koştu. Bu sı- rada ufak bir çığlık işitildi: — Ay efendimiz siz burada mı: Abdül. hamid, yeşillikler arasında beyaz bir giğdemi andıran Safinazın si- yah ve parlak gözleri karşısında içinden bir geyin burkulduğunu his seder gibi oldu. Ne söyliyeceğini şaşırdı. Yalnız göz göze balaştı- lar. Safinaz eteklerini eline aldı. Kısa: fakat sık adımlarla koşarak ağaclar arasında kayboldu. Abdül hamid hâlâ olduğu yerde duruyor ve-kızın kaybolduğu yoldan gözle- Tini: ayıramıyordu. İçinde bir alevin hissetti. x Abdülhamid sarayda ilk dela gördüğü bu kızı araştırıp malümat edinmek için her çareye baş vur- du. Ve muvaffak da oldu. Safinazı Tunuslu Mâhmud Paşa Abdülüzize hediye etmiş ve Padi- şah ona sarayda en güzel dnireler den birini tahsis €derek yanına bir çök halayıklar vermişti. Valde Sul tanın himayesine bırakılan Safina za diğer cüriyelerden çok farklı düha döğrusu hususi' bir muame- le yapılıyordu. Abdülâyiz Safinazı kendisine zevce yapmak istiyordu. Fâkat kız bunu Büyük bir cesaret- le reddetmiş- ve o zaman — bunun sebebini kimse anlıyamamıştı. Halbuki ABdülhamiğle “Sâfinaz her gece gizlice bahçenin veya sa- rayın tenha bir yerinde buluşuyor. lar ve saatlerce başbaşa kaliyor- lardı. Çünkü ikisi de- birbirilerini delice seviyorlardı. Bir akşam yine bahçede bulus- tular. Parlak bir mehtab etrafa baygın bir aydınlık serpiyordu. Ha va o kadar sükindi ki ufak bir yaprak bile kımıldamıyor | du. İki sevgili- elele tutuşup pal, miyolerin koyu: gölgesi altına otur dular. Bir an saf ve tem kın ifadesi- olan 'mânı iktifa: ederek konuşmadan durdu- | seldiğini: wlar. Sonra kız söze başladı: | — Sultanım. Hayatta kat'i bir. azim, bir emolim var. Beni:hakiki | bir muhabbetle sevecek, ebediyen | bana, merbut: olacak vefâkâr - bin| erkeğe eş namuslu bin anne u)ınukw istetim; Çocuklarımı: büyütmek I- | gin- tertemiz. Kalmasını, vistediğim | ellerime kocamdan — başka, : hiçbir| erkek eli- sürülmiyecektir. — İşte: sana- ebadiyen kalacak koca, âşık benim... — Bu- bir'tek sözle iabat ea" mez. Zamanla ve füili Ünliller iste Ben: vuhumun. bütün: saffetile liyeyim. Daha ilk nazarda kalbir size lâkayıd kalmadı. Tavırlarınız ve sözleriniz. g- sevilmeğe lüyık | bir erkek oldu hadet edi- | yor, Fakat ben seveceğim arkeğla| | merbut Muhabbetine ba kadınların iş- tirâk etmesine tahammül edemem, Sevgilim benim, malidir, naiz: benim ol — Vünlahi istediğin gibi- yapacı ğün, Evlendiğimiz zaman. sana | yak - hir koca: olacağım. Saraydaki bütün - odalık “ve cüriyoleri uzak- Fce laylıracağım. —Bürada Yâlhız. sen hükim: olacaksın, --Bu. kâfi, dağil. değil, si Yazaniımmın al Yener Bi sarayda hükümran olmak. isterim. Buna da zamanla deliller görmeli, kanaati — etmeli- yim, — Peki ne delil istersin? inandırmak. için ne yapayım ? — Yalnız sabrediniz.. Mütekabil eraniyet zamanı gelmesini' bekle; niz. — Bekliyeceğim, sana malik ol- a için ne- emredersen- yapaca- ğin. Abdülhamid' bu son sözü söyle- dikten sonra ikisi de sustular ve başbaşa vererek denizin sahile çar mıp dağılan dalgalarının şırıltıları- mı dinlediler. Saatlerce böyle baş başa ve elele"kaldılar ve yine gel- dikleri gibi kimseye görünmeden ayrıldılar. Her geçen. gece Seni Abdülhamidi dçindeki aşk atesini' biraz daha a- levlendiriyor ve gabrı 'biraz daha azalıyordu. Bu hal fazla süremez- di. Nihayet bir gün herkesin: öğle uylmtanna. daldığı bir sırada / Ab- dülkamid, hareme geçti. Kendisi- ne gok itimad ettiği Valde Sultana herteyi olduğu gbi anlatarak o- Dun. yardımımı ricx etti. Valde Sul tan deyi çok-sevdiği için ona elinden: gölen yardımı esirgemiye- ceğini- vüdetti. Vülde “Sültan aksam Üzeri Ab- yamna giderek Safinazın landığını ve tebdilhavaya ih- unu sövledi. Sayfiyeye ü hin muvafaka- &k oldu. Safi- ü. Bitta oraya ta; gizlice Abdülhamid de Arada sırada Abü nazın. sıhhatindi Vâalde Sultan Bünü. söylediği Safi- an — kendisini çoktan unutmuş olan Padişah ba haberj tahkika lüzum bile:görme di. “Bu guretle Abdülhamid Safi- nazla evlendiler. Fakat Abdülâzi- zin hal'ına kadar bu izdivac gizfi tutuldü. Al mid Padişah - lunca Safinaz fendi ve dolayısi hâkimi oldu. resmen Küdine- sarayın yegâne Büyük Sanatkârların Havatı Frederik Şopen Polonyada doğdu. O memleket ki her za - man Rus çizmelerinin altında in lemiş, çarların korkunç istibda dma-maruz kalmıştı. Düşman borularının' tiz sesi Varşova so kaklarında duyulmuş, düşman atlarının nal sesleri akisler bı - rakmıştı. Babası Nikola Şopen bir fran sız muhaciri idi. Kontes Wale' kanın şatosunda hizmet ettiği sırada, müzikden anlayan, klav- sen çalan güzel Jüstina ile ta - nıştı ve sevişti. Evlendiler. E - ğer bu aşkı duvmasa idi Nikolo Pransayı unutamıyacaktı. Bu aşkın mahsulü Frederik Şopen oldu. 22 subat 1810 da bir şato- da gözlerini dünyaya açtı. Her akşam. piyanada: ana. ninni ça - lan bir annenin çocuğu olarâk büyüdü. Babası Harb Akademi- sinin biraz sonra fransızca. pro- fesörü oldu. Beş. yaşında Şonen Müzik'e heveslendi. Anasından, hocasından ders aldı. 11 yaşın da ona uzun müddet müzik der &İ verecek meşhur Tozef Flsne- rin ihtimamına terkedildi. Gi zel bir cocuktu. Kirnikleri uzun yüzü sevimli bovu zarifdi. Yü - üsitnde bir Tetafet vardı. Pk serivetle Rız Kardeslerile polka oynardı. Anasımın mazırkalarını tek- rar edivar, mettehe - gcidivor, maltioun. bir delikanlı olarak ta manıvordu. na Jisesini hifirdi Vazi ta- i satonun bülmdüğn köy 'or. tabiatı ve hâlkı ge yüran hk ahati nebatat hocasile beraber i. Varşovanın kala balık sokakları, muhteşem - bi- maları onun: üzerinde heyecan u yandırdı. — Overada — Weber Freisgchütz adlı onerasını dinledi Bu sırada sihirkâr- kemanı — ile Varşevavı pesinde sürüklüyen İtalvan ninivi tanımıs öldu| Elsner, ona dünvayı dolaş Mmasını bili Perişe gitmesi- nişksrarla tavsive etmisti, 1820 de Vivanava gitti. man,onun kanserinde, kırmışti: Şapkaları çık: rşınızda dur a söyle hayı eğili iyor )i Oradi ine — döndü. adında. bir kı ti. .Bu a: a ta- k uzun müddet aline uğmyan Jan kaçırıldı. — Giderk voprağı hâtıra olarak Arkasında — bıraki peyee culukta Bul ekir ruhun | geldi, Fredrik Şopen! “Şopenin san'atı, aşkı, sukulu hayalleri ve hazin ölümü da emsalsiz bi yaratmıştı. Edebi di. Büyüklerle tani en iyi dostu old hayret ve dakdir List onun y Ona kadın mu- harrir-meşhur Jorj Sandi ve şiir ştı. krali Alöted & tanıttı. Birçok rletde Şopen-itendi- sini bu dbstları sayesinde Parise sevdirmiş oldu./ Her taraftan tek- lifler aldı. Müusset' Bundarım içinde - birine gönlünü kaptırmıştı. O, Jarj Sand idi. Beraber y va başladılar. Birbi lerini s. ler. Jorj rur bir kadındı. ni — zannetti- Hnlınıkı sü. Bu avınan Şopenin gün na' 185: rin fırtını lerle uğuldi Aralarma pen: memlti aldı. Sevdik ena hüberler Yi arkudüş- kursuna di- dim ct vi dolaşarak kon için dün serler verdi. Nihayet çok yoruldu, çok sandı lql“ da Pariste 17 ekil de borç ve sefalet iciride fal Jorj Sanddan uzak menekşe' içinde gözlerini- kapadı. Madlen kilisesinde cena rasimi yapıldı. Kendi yaptı; marş fünebri çalındı. Per la Şez mezarliğında -Bel lininin- yanma; gömüldü. -Mez. yının üstüne vatanında ği bir avuc rine serpilmis Çanakka'e 'eki şddetli yağmarlar daki ça tedir. Çanakkı denize di içinden geçen — Menderes mühim miktarda yükselme: gör m: Menderes ç: B kin bir yük ları bulun u altında hd Güven deki yalığa » 4 4 ! t a 8 T n v © ti m