ç kır keyifli idi. Sinirsiz. görüni yordü. Mollanın — taraftarları hemen Keşanlılardan ibaretti . kütleleri bütün seyirci fakır tarafları idi. görmeyenler — telüş anırken — görmek kazan dibine koşuşmuşlardı. Molla, Çakıra nazaran otuz. kırk okka eksik fik mazarda insana- vücudu hiç bir şey vadetmiyordu. Hele, kolunun Çolak - ve Bü- külmez oluşu, omu görenler Ü- zerinde daha fena tesir yapı - yordu. M kemediği için yağlamırken bi yaz zahmet çektiği görülüyor- | du. Şurada, daha bir kaç gün Çolak Molla haltkında ve bilhassa, Mollanm — vücudu üstünde geçem enteresan bir evvel, konuşmadan bahsedeyim. Boğaziçi Yeniki tık. Osman beyi kırk senedenbe-| ri tanırım.. Merhum- pederimin dostlarından idi. — Kendisi ev velce güreşe merak - etmiş veT hattâ güreşmiştir. Şundan bundan konuşurken, | söz Çolak Mollaya intikal etti. | Ben, hazır fırsat, belki bilmedi- ğim bir şeyler vardır. diye 80- Tüyordum: Osman bey, şöyle anlatıyor- du: — Ben, Mollayı çok yakm - dan tanıyorum, Onun bir kaç| güreşinde bulundum. Molla, İs- tanbula geldiği zaman Fatihte bizim evimizde misafir kaldı. O, esasen Fatih medreselerini teş- kil eden binlerce — Mollaların| misafiri idi. Fatih medreselerinde bulunan mollalar, Colak Mollayı miza- firleri addediyorlardı. Molla, a| Şir başlı, az söz konuşur, mah-| ı—_up bir adamdı. Ona galibiyet- lerinden bahsetseniz, sükütla| — Takımlar: mukabele ederdi. Hiç tefabür| | Peşiktas Mehmed Ali, Yavuz B bi Hüsnü, Rifat, Halil; Sabih, Sab Mollanın, —Ramiz güreşinde bulundum. Bu, güreşi: Altuni Aınuıimıe1 zadeler yapmıştı. çiftliği sahipleri tertip etmiş lerdi. Molla ile Koca Yusuf, mey- dana. çıkıp peşrev ettikleri za- vücutça | farkediliyorlardı. Molla, Yusuf-| tan elli okka kadar azdı. Molla- man birbirlerinden Fakat, yarım saat sonra, Mal-| lunın vücudünü kaybettim.. Han | gisi Yusuf, hangisi Molla oldu gu ancak yüzlerinden belli' olu- yordu. Çünkü, Molla şişmişti. Koca “Yusuf kadar irileşmişti. Sunra öğrendim ki, Molla güreştikçe Vâstik top gibi irileşirmiş.. Hakikaten, Mollanın müta kıp güreşlerinde de meydan ye- rinde genişlediğini gördüm. Gü reştikçe gelişiyor ve, irileşiyor- Güreştil.çe irileşen pehlivanla - rın vücudu çok kavi ve, çok çe- vik olurmuş. İşte Molla, böyle bkir Molla idi. Dedi. Osman beyin söyledik- lerini biliyordum. Hattâ bazı kü- çük okkada bulunan peb- livanların meydan yerinde iri leşip geliştiklerini ben de gör yoüştüm... Çok hızlı, içten kuv yetli olun pelilivanlar böyle olu- yar... rısından mrâ’lmııbul;wr'u -| tahvil edemedi. Ve devre O - O Meselâ benim gördüğüm pehli| ların hâkimiyeti bariz. derecedel. berabere bitti. pekli e. Bakat nadenne Buztn Gek| — Tlamak devne: Şehir Tiyatrosu Temsilleri İstükll caddesinde kemedi kısmında BU AKAŞAM saat 2030 da KBIRALIK ODALAR SON HAFTA OLAK AZAN N SAM( KARAYEL için bir - vücuttu. lla, Çolak kolunu Bü- seksen yaşında, askeri mütekaitlerden Osman bey ile bir tesadüf ese-| kiniyorlardı. ri olarak bir yerde karşılaşmış- 83 | vanları isimleriyle - bildireyim h meşbur Künteeci Kâ yalı azhaneli meşhur Ali-Ah med.. Nakişli meşkur te geliştiğini hilmiyordam. Os boyan ederim. * Molla, kazan dibine en sonra -| gelmişti. Btrafina toplananlar, onu seyrediyorlardı. Fakat, Mol- la da Çükir kadar besli ve id - manlı idi. cilere-eş bağlamak bir mesele| idi. Çakar, Mollayı tik elde tut - mak istemiyordu. Künteci ve Hayrabolulu da Mollayı ilk elde tutmaktan çe - Çakırm ve Çakır taraftarlarının maksadı aşikâr - dı. Mollndan korktuklarmdan ziyade Mollayı yormaktı. Eğer, Molla Künteci ve yabud | mağlüp İstanbuldan Millt Kümeve gi- recek kulüplerimiz arasında ter- tip edilen turnuvaya dün Şeref stadında başlandı. Maçlar altı bine yaklaşan bir seyirci kütlesi t..r::imd.'m merakla takip edil - di. fik oyun Beşiktaşla - İstan - bulspor arasında idi. Beşiktaş.3 — İstanbulspor© ri, Szim, Memdul, Şeref, Şükrü. İstanbulspor: Fikret, Hay- ri, Sefer, Muzaffer, Rüştü, Ce - lâl, Fakri, Süleyman, Müker - rem, Cihat, İsmet. Siyah - beyaz takimda Hakkı, Şakir ve Feyzi oynamıyorlar. Mnça Beşiktaş başladı. Orta - dan akan bu hücumda Şeref va- sıtasiyle ilk şüt avuta çıktı. İlk beş dakika mütevazin bir şekilde geçtikten sonra İstan - rlular hızlanır gibi oldu - *dan ve soldan kazandık- ları iki kornerden de istifade e- demediler. Maçın dakikaları iler -| Jedikçe sarı - siyahlrlarm daha düzgün — oynadıkları ve sık sık Beşiktaş kalesine geldikleri gö- rülüyor. Süleyman sol açıktan gelen şandele yetişerek kuvvet- K bir şut attı. Kale boş, fakat Yavuz mükemmel bir kafa kar- gıl.masiyle topu daşarı çıkar - -| dı. (D. 10) On beşinci dekikadan gonra Beşciktaşltlar açılır gibi oldu - lar. Fakat İstanbulsporlular da hızlarım kaybetmiş değiller. Se-| fer yerinde müdahalelerle siyah- beyaz hücumlarımı örlüyor. Gü - zel bir sarı - siyah akınında Be - müdafileri Mükerremin ayaklarma yatarak yere düşür - düler. Yetişen bir başkası golü yaptı. Hakem Muzafer bu fev - kalâde avantajı firikikle tecziye etmek suretiyle büyük bir isgü - zarlık yaptı. Ve bu vuruş avut - la neticelendi. Sarı - siyahlların -| üst üste akıniardan -| birinde Yavuzun ıskası az kal - -| n gel olacaktı. Bereket Süley- man yetişumedi. Bu devrenin ya fena bir maç idare eden Mu - zaffer Sarı - siyahlıların aley - hine lüzumsuz bir penaltı ver - mekte gecikmedi. (D. 53) Pakat Yavuz topu kaleciye teslim et- ti Bu mübim — fırsavın meçhur. Mev - Sakalir Eyüp. Bu saydığım pehlivanlar, ok- - Molla, ne dersin? kası hafif Yakat, güreşleri — Ben, ne derseniz onu ya- ne ve hızh-pehlivanler idi. parım, itiraz etmem... Kim kar- Mollanın, bir çok şeylerini|! çıma çıl tutarım. bildiğim halde vücudünün güreş-| — Deyince Künteci atıldı: man beye, alenen teşkkürlerimi | < 5S RpoRrR Dörtler turnuvası Fenerbahçe Galatasarayı, Beşiktaş da | 'stanbulsporu ması İstanbulaportu! tün harekete get Beşiktaş kalesini 1 başladılar. N korkaklığı © TaRemR ağ| MOLLA dan birini yenmir olsa bile yorul| muş aktı. Çakıra yorgun dü »| farkında olduklarından itiraz e-| diyorlare ş heyeti Cazgır vasıtasiyle Mollaya sordurdu: , anlamıyor. muşun? | orlar.. üşünürlerse düşünsün | Ben İkarşıma kim-> çıkarsa | tatarım, Dedi. | Çakır, itiraz ediyordu: — Biz güreşi ayırt edemiyo - Güreş piç kalıyor.. Bi bolulu alı- | . Olmaz... Tkisinden bırıml ıuısım.. Ne olacaksa olsun.. Ne- | ticede kezumuzu paylaşmak ko- lay olur. | Dedi. | Nihayet güreş heyeti, şü ka- rarı verdi: — Kur'a ile, Cazgır peblivanlara tebliğ ct- (Arkası vaz) ettiler mani oluyordu. Devrenin bit - mesine bir dakika kala Şerefin kafasından Şükrüye uzanan top pek yakımdan kendini kalede buldu. ( D. 44) Ve bu suretle| haftayım 1 - 0 Beşiktaş galihi - yeti ile bitti. İkinci devre: Bu haftayıma İstanbulspor - lular başladılar. Süleymanla Fahrinin sık ve lüzumsuz pas - laşması sayı çıkarılmasına ma- ni oluyordu. İsmet ve Mükerrem mühim fırsatlar kaçırırken Fik- ret geride büyük tehlikeleri ko:- laylıkla sav rüştüküğden. j Bi beş dakika içinde müt-| hiş bir hışımla rakip Taleye inen siyah - beyazlılar Sabrinin kafa vuruşu ile ikinci (D. 41), ve Saim x:ıslu.—îıvle de (D. 42-/ üçüncü gollerini yaptılar. Bn'nzw sonra da oyun 3-0 Beşiktaşın | galibiyeti ile bitti. Galatasaray O - Fener 2 Takımlar: Galatasaray: Osman, Faruk, Adnan, Musa, Enver, Eşfak, Mustafa, Selâhettin, Nino, Su- lim, Sarafim. Fenerbahçe: Cihat, 'Taci, Mu- rad, Nazif, Ömer, Lebib, K. Fikret,.Naci, Yaşar, Fikret, Re- bit Maça sari - lâcivertliler baş - | ladılar. Bir anda hızla akına geçen Fenerliler Galatasaray ka lesini karmakarışık — ettiler. K. Fikret dönerek sıkı bir şut sa - vurdu. Osman güç çeldi. Top bir saniye kadar kale çizgisinin | üstünde dolaştı, durdu. Pakat| bir türlü içeri girmedi. Oyunun ilk dakikası mütevazin bir hal - de geçti. İki taraf forvetleri de basımlarını 'tehdid edici bir pozisyon yakalayamadılar. Ma - çın çok enteressan bir amı: Selâheddin 25 metreden çok güzel bir firilcik attı. Cihat uça- rak kurtardı. Her ikisi de da - kikalarca alkışlandılar. Devre biterken Rebiinin kor - ner vuruşu ile kalenin içine ka> dar düşen topu Osman celdi. Ta- ci önüne gelen bu fırsatı gole Fenerbahçe Fikreti santerha - fa aldı. Sarı - lâcivertliler 36 yacı dakikaca ilk gollerini yap- tılar. K. Fikret favülden çapraz bir vurusla. toyu kaleye saktu. çok- hızlandırdı. bir iki defa indilerse de neti- . Maçın bitmesine ken Yaşar Fene - nü de kacandırdı Ve 2 mçı—_—_—___.' SABAH SABAHTAN SABAHA Hayat Pahalılığı | (Baş tarafı 1 inci sayfada) | maşı ucuzdur ve hu ticarethan nin yakalanmasına sebep te u-| cuz malı pahalı vermesidir. Hal-| Buki Alman malımı İngiliz diye| sürmesi bir hilekârlıktır; bu da| kibe 1 ki uzun malını Avrupa diye satan ni ticarethane idi. Hattâ fab -| arımız: ırdıkları ku -| maşlarım kenarma Avrupa fab -| alarının damgalarını ıııur.ıî eden geritleri işletirler, tarlardı. Büyük kum: haneleri artık bu. hileye başvuramıyoı desenlerini mükemin den ve Avrupa ipliği işliyen y li fabri ın kumaşları hâlâ bir çok dükkânlarda Avrupa ma | h olarak. sünülüyor. Bazı kumaş nevileri ya - pek| az kalmış, yahut. erbabı tarafın- dan saklanmıştır. Burlam müş - teriye pahalı satmektan korkan esnaf ve tüccar bir kolayını bul- muş. Ya terziye veya gömlekçi - ye, hazır elbiseciye istediği fi - yattan satıyor. Bunlar yüksek fiyatı elbise veya gömlek halin- de alabiliyorlar. Bazı terzilerde yüz liraya çıkan elbisenin ku - Maşı kark, elli liradan ibaret ol- mak lâzımdır. Fakat bu kumaşa yirmi, yirmi beş lira zammet - menin, beş, altı Hiralık gömleği | on Beş liraya satmanın kolayı böyle bulunmuştur. Artık Beyoğlu ayakkabı dük - kânlarında 30 - 40 lirelik iskar- pinler görülmez oldu. En kaba- dayısı 20 - 22 lira.. Bizim neşeriyatımızdan sanra mürakabe komisyonunun faa : liyeti valtra böyle bir netice ver- di. Fakat fiyatlar inmiş değil - dir. Bunların fiyatı zaten o ka- dardı. Şimdi ayakkabı mağaza - ları yüksek kaliteli mal-yapmak tan Vaz geçmişler, yahud bun - ları tanıdıklarına satmıya baş - Tamışlar ve kıymeti zaten yirmi Hrayı — geçmiyen ayakabıleri gösteriş olsun diyo vitrine çıkav- mışlardır. Başlta bir fikrada. yazdığımız gibi bugünkü narhı beğönmiyen kasapların bir kilo ete bir baş veya paça karıştırmaları da ih - tikâr hilesinin başka. türlüsü - dür. Evvel, ahır söylediğimiz gi- bi bunlarla mücadele derin bi vukuf ister. İlmi vukuf değil, pratik vulkuf. Behçet SAFA Kırklareli mebu- sunun bür teklifi Ankara, 9 (Hususi) — Kırk- lareli mebusu Fuad meclise verdiği teklifte 15 yaşını bitir- memiş çocukların sinama, ti - yatro, dans salonu ve bar gibi yerlere girmelerinin yasak e- dilmesini istemiştir. bitti. sat bir şekilde idare etti. Galatasaray Fenerbahçe B takımları maçı Hakem Samih maçı va - Büyük maçtan evvel Galata - saray ve Fenerbahçe (B) takım- ları arasında yapılan müsabaka 2 - 2 beraberlikle neticelendi. İstanbul dahili atma ve atlamalar birinciliği İstanbul atletizm ajanlığı ta- rafındam tertip edilen dahili at-| ma ve atlamalara dün Beyoğlu Halkevi salonlarında devam e- Gülmiş ve ger dereceler alınmış- Durarak — uzun atlama 4 üncü kategori: 1 — Necdet (İstanbul lisesi) 2.16. Yüksek atlama 4 üncü kategori: 1 — Güner (İst. Lisesi) 1.50: — Durarak uzun atlama Üçüncü kategari: 1 — Yaşar ( Beşiktaş) 2.85. Yüksek atlama Üçüncü kategori: 1 — Needet (Kabataş) 1.55. Birinci kategori: 1 — Halit (Deniz lizesi) 2.82. Durarak üç adım atlama Birinci kategori: 1 — FHalit (Deniz lisesi) 8.67. Yülksek atlama Birinci kategori: 1 — Nadi- (Kuleli) 1.65. Müsabakalardan sonra — bök ge asbaşkam Feridun Dirimte- kin ve atletizm ajanı Ali Rıza tarafında derece alanlara ma - 'enerin galibiyeti ile dalyalar — tevzi edilmişt îDALDAN DALA: lademe Sal tanalı Sessiz sadasız Parasız pulsuz sürülen bir saltanat.. — Peki hanimasıran köpeği getirmediniz mi? — Tutamadık, kaçtı. — Isıran köpeği gürmeden biz bir şey yapamayız. — Allah Allah bizim- derdi- mize-senmi bakacaksın; yoksa: nöbetçi doktoru mu? 3ize emir böylek Hem'biz kuduz mukuatlarına bakamayız. Çocuğunu al.. vakit geçirı hemen Beyoğlu belediye haata- ! hanesine gölür.. — Bu karlr lüş gecesinde tâ buradan Beyoğluna- nasıl gidi- li Bu saatte tramvay işlemez- — Otomobile -binin efendim. — Akıl vereceğine; evvel bir kere paran var ma diye sor- sana.. hem burası da milletin hastahanesi değil mi? — Olmaz, dedile ya.. ne lâf anlamaz insanlarmışanız siz.. Çat Kapıcı; avuç içi kadar cümle penceresini kapatır.. Yarım kal-| Mmış izmaritini tekrar atepler. Çocuğunun kudus olmasından | korkan anne, ümitsiz etrafına bakınır.. Bereket yanmdaki kom gu kadına.. çeçeran bir:gey.. Za- ten buraya getirilmesinin sebebi de bütün mahallede becerikli ta- nımasında.. Kapıcının penceresine hir iki sert: — Tik'tak.. Sonra daha âmirane hir sesle kapıcıya çıkışma: — Hişt bana bak.. Kapicı mı- gın; hadememisin nesin.. Sabah olsun seni: işinden attırmazsam bana da Taşkasaplı Naime de- mesinler. Ayol sen bizi büsbütün arkasız mı sandın yoksa.. Baş hademe Musta efendinin kula- ğını büküvereyim de.. Bakalım Nasıl olurmuş onun. akrabasın- dan bir hastaya bakmamak.. Mustafa efendi-iemi birebir te- irli.. En keskin ilâçlardan da- şifalı.. Kapıcı pencereyi l bü sefer kapıyı açar.. — Buyurun hanımlar.. Valla- hi ben sizi birden benzeteme- dim. Kusura kalmayın gayr Hele biyol şöyle içeriye buyu- Tun. İsının. Ben varayım nöbet- çi doktorunu uyandırayım.. de- uzunmu: uzun.. Fakat içeride ses sada — bâlü Bu sefer de kapı: — Güm. Gene ses yok.. Biraz daha hızlı: — Güm gü İçerideki hademe kadın bu gümgümleri ufak çoeukların ç- karamıyacağına. kanaat getir- miş olmalı ki kapıyı aralar.. Fakat karşısmda korktuğu bir âmir yerine; soluk beni: işci kıyafetli bir kadım görünce telâşı kaybolur. — Sabah sabah ne istiyormun hamım.. Bi; iyetin varsa saat 9 da gel. Mektepler 8-de açılmaz. Bilmiyorsan öğren.. — Darılma hademe hamım. Benim şikâyetim filân yok.. Ben sizinle görüşmeğe geldim. — Çocuğunun yemeği mi 1sın- mıyor.. nedir.. seksan elimiz-yok ya.. Hem hanım; benim daha bir sürü işim var. Seninle çene ça- lacak hiç vaktim yok.. — Öylesi değil hademe hanım. Zaten benim çocuğum sıcak ye- mek getirdiği yok ki bu yandan, şikâyetim olsun. Benim diyece- ğim: Ne olur; meramet etseniz de-şu kapıyı dokuzdan evvel aç- sanız.. Havalar soğuk.. Çosuk- lar dışarıda kalmasa bari. — Sen deli misin hanım.. Ka-| nun böyle.. Kapı map. açama-| yız. ÇCocuğun o kadar - kıymetli ise erkenden sokağa salverme. —— Hanımcığım.. İyi güze) söy lüyorsun amma; ben de senin gibi çalışıyorum. İşe gittiğim zaman evde bırakacale kimasem | yok.. — Olmaz dedik ya hanım; Biraz lâf anla.. — Acaba müdüre söylesem nasıl olur. — İstersen Ankaraya kadar git.. Dokuza kadar buraya ben karışırın. Aldın mt simdi sabah sabak dersii İllaki sizin gibi- leri hep terslemeli ki, aklınız ba- şınıza gelsin. * — Müdür bey ice — Ne ideceii — Allah Allah yiyecek de - Yazan Llîpşaf İLERİ i yi içeriye . Bize emir böyle. — Oğlum müdür benim ah - babımdır. Sabah Hattâ sana da tenbih ti — Araa gimdi zabah geç — Yahu sen sın. Sabah bir işim oldu. — Ne işle. — Çattık belâya.. Bi odacı mismm, yoksa mi? Galiba müdüre canını yak-| tırtmak ms istiyorsun.. — Efendimbiz ne yapalım.. Emir kulayuz. Hele bir ismini | irader sen. senin hakkm; sigara alırsın. n . edecak - ator bır ndam | — İrbaham bey mi? Kusura bakma beyim.. Şimdi anladım.. Aklımdan çıkmış., Buyurun içe- Müsaade edin hele.. Şapka - nızı, paltonuzu çıkarayım. Bir tanesi-de matbuada bizim haşımızda.. — Mehmet efendi soba yan- mamış. Yine TüiBizi, tittetocek- sin. — Daha vakti değil. — Ahah Allah tam kışım-or- ortasındayız.. Sen' hangi vakit - ten soruyorsun. Yoksa hazira: T mı bekliyorsun? — Yok beyim; öylesi di Matbaada sobalar beşten evvel müstantik yanmaz. Çünkü işler o zaraan baş lar. Galiba zatınız biraz yeni - siniz. Örgeniverin bari.. — Pelci beşten evvel-işi olan birisi yazısını nasıl yazmın. — Orası gayrik Bana düşmez.. Kayfeler ne güne.. Uralardu.ya- mverirsiniz olur biter.. Roşad İleri Trablusgarp-Bingazi Bidivin hususi kastahanesinde - Mide- me dolan kumlar - Mülâzim Abdüullah Avniye yapılan muazzam cenaze me- rasimi - Dört Türk hastabahıcı hemşire Anlatan : lamli yüzbaşı Araslan e Mi Doktorun benim hastalığım için koymuş olduğu teşhise ya- vaş yavaş ben de hak veriyor - dum. Çünkü yalnız gözlerim ve kulaklarım değil; midem de kumla dolu idı. Fakat günler geçtikçe yavaş yavaş iyileşiyor- dum. Yattığım odada daha dört arkadaşum vardı. Bunlardan biri çok hasta, di- ğerleri de dalgın ve yalnız bir tanesinin aklı başında idi. — O- nunla — görüşüp — konuşuyor- duk. Bir gün; çok hasta olan “Tob rur,, ta çalıştığımı bildiğim mü- lâzim Abdullah Avni bizim odamızdan kaldırıp golür düler. Doktor ve hasta bakıcı- | ların halinden onun artık ba- yatındam ümit kesildiğini his settim. hemşireler de Türkçe olarak: — Ah, ne yazık.. Senelerce İ- talyanlarla harp ölmedi de gimdi burada rm ölccek? Anası- na, babasına hasret gidecek .. Zavalh delikanlı? Diye ağlaşıyorlardı. Oda arkadaşım Nuri efendi bu sırada bana: — Bizim arkadaş galiha öP | dü.. Yahnt ta ölmek üzere... de- di. — Ben de öyle zamnediyarum. Masmafih dur baktalım, merakı- mızı gimdi tatmin ederi Cevabımı verdim. ve a&hı— şım pek öyle fazla Arapça bik mediği için koğuşumuza giren bir hastabalncı ile konuşmaya başladım. Bu temiz ve asil ruhlu hemşire hazin bir gülümseme i ile Arapça hitabıma — mukabil| temiz bir Türkçe ile: — Ben de sizin gibi Türk - zı Türküm. Arapça konuşmak tansa Türüge konuşmayı tercih | ederim. Deyince hayret ettim. Göğ: sümü ve kalbimi dolduran bir sevinç ile haykındım: kadar memnun oldum. — Teşekkür ederim diye ce- vap verdi.. Fakat asıl bir suali- niz olacaktı, bir emriniz mi var? — Hemşire hanım! - Yanımız- da hir ağır hasta arkadaşımız vardı. Onu buradan götürdüler. Acaba öldü mü? Yaşaran gözlerini; bizini me- raklı bakışlarımızdan gizleme- ünü çevirdi: z ölmedi. Pas kat çokağır zav: Hissetmiştik ki bizden ladığı acv bir hakikat vardı ve muhakk: zavallı — Mülâzim Avni ölmüştü. Nuri efendi de bunu anlımış stabakıcıyı halimize ve va- ziyetimise acındırmaktan kur - efendiyi Zaten hastahakıcı| | tarmak; hakikati — söyletmek maksadiyle: — Neye gizleyorsunuz - ca- num! dedi. — Biz kıtalarımızd: aymlırken Bingaziden sağ, s: lim geriye dönmiyeceğimizi. bi- Tiyorduk. hemşire hanım! Böyle bir şeyi tahayyül bile etmek i4- temezdik. Çünkü Trablusgarl fedai ve gönüllü olarak iendi- miz tali olmuş, kefeni daha o zamandan boğazmıza sarmış - tiık.. Ölüm bizim için — hiçür. Belki de büyük bir- kaymettir hemşire... Hastabakıcıyı: büsbütün mü- teessir eden bu sözler, ona - hiç söz söylemek fırsatını vereme- di ve hıçkıra hiçlara yanımız - dan uzaklaştı. O akşam, gene bu hemşire gekdi ve yanında dört hastaba- kıcısr daha vardı. Yemeklerimi- zi verdiler. Yanımıza oturdular. Biz yemeğimizi yerken şuracan, buradan konuşmağa - başladık . Birdenbire mevzu gene Abdul- lah Avni efendiye mtikai etti. Artık saklamağa lüzum gör- miyerek her şeyi olduğu — gibi hikâye ettiler. Avni-dün gece gün de cenaze merasimi yapıl- Mıştı. Bu şebit — mülâzim, bir mücakidi muhterem telâkki e- dildiği için cenazesi — muazzam bir törenle kaldırılmış ve me- rasim başta. Misır Hidiyi, vezir- Zağlül >aşa olduğu halde on binlerce kişinin - iştirakiyle çok muhteşem olmuş; Onu “meç Bul ölüler,, denilen — şehitli defnevlemişler. Bu hikâye ve Avninin ölü- mü birâ de düşündürdü.. Binbır müşkülât içinde binbir karbe iştirâk ettiğimiz. halde- ölmeyıp te hastahane köşelerinde öl- üş ve bu- | mekliğimiz ihtimalini düşün - | sak-| mek; vatan ve aile: hasretiyle dolu yüreklerimizi yaktı. Bizim dalgın ve mütcessir bir halde- kaldığımızı görün-> hemşireler darılarak ve- takıla- ralt ikaza başladilar. O zaman dedim ki: — Hakkımız yok'amma? Va- tan ve'millete hizmet için seve seve ve istiye istiye- kendimizi eşe atmaktan- çekinmemişken ölmeyip te böyle zavalli arkada- şumız gibi hastahane köşelerin- de ölürsek yazıkr değil mi? Va- tona, o-sevgili yurda hasret, a- namıza babamıza hasret git - mek.. Of, bu'ne acı: şey... Tam onlara kavuşmak için bir ümit duyabildiğimiz, böyle büyük bir saadetin bizim- için de erişilebilecek kadar yakın ol- duğuna inandığımız bir sırada birdenbire ve cümledem ayrı bir yerde, rahat döşeğinde ölmek.. Bir Tür kzabitine - hiç yakışmı- yan bir hal bu.. ( Devamsvar )