16 ŞUBAT 1941 YAZAN 'sernard Newman İ Fakat biz onların kütle ha- Tindeki casusluklarına — karşı resmi kanunlarla Ve usullerle mücadeleye kalkmıyoruz. Bilâ- kis, bizim mukabil casusluk me- murlarımız yirmi beş sene evvel ykendileri Avusturyalılara karsı ayni cins casusluğu yapan kim- selerdir! Yani ne yapılmak lâ- zım geldiğini gâyet doğru suret- te bilirler ve tatbik edilecek ça- reyi de bulurlar. — Anlıyorum, bizim İngiliz darbı meselinin dediği gibi en iyi av korucusu kaçak avcılardan olur. Tıpkı öyle. Bu pek doğru bir teşbihtir. Bunu not edelim. Mu- hakkak olan bir şey var. Südet Almanları hiç bir zaman gizli- den gizliye bir harpte bizi mağ- lüp edemiyeceklerdir. Bu genç naziler işe yeni başlarken bizim memurlarımız mütehassıs kesil- mişlerdi. u - — Münihden evvel, Çekoslovak- yada iki milyon casus vardı de- miştir, 1989 yazında, Alman ordusu tarafından Çekoslovak - ” yanın işgalile casusluk nihayet kanuni bir şekil aldı. Çünkü or- dunun arkası sıra binlerce ges- | tapo ajanı geliyordu. Pragda hükümette diplomatik mevki işgal eden bir dostum gestaponun ne suretle faaliyete başladığına dair eglen celi bir hikâye anlattı. — Pragda beni ziyaret ettiği- niz vakit yanımda bulunan hiz- metçi kızı hatırlıyor musunuz? dedi. Hani erkeğe benzerdi ? Bütün köylüler gibi gayet çalış- kandı. Bu kızı pekâlâ hatırlıyor- dum. Hiç tereddüt etmeden ken- disini tarif edebilirdim. Yüzü tıpkı bir-podnife - benziyordu. Patates çuvalı gibi bir çehresi vardı. Küçük, aptal bir Slovak köylüsü idi. Dostumun karısı ondan memnun görüyordu. Çün- kü ev işlerini gayet iyi yapıyor- du. Halis bir işçi i Dostum devam etti — Bir, iki hafta sotra Alman lar Pragı işgal ettiler. Karım Annada bir heyecan eseri hisset- ti. Biraz sonra sebebi anlaşıl- dı. Bib delikanlı ona göz koy - muştu. Tabiidir ki karım bu işe merak ediyordu. Sebebi, her şeyden evvel An- naya alâkadar olması idi. Sani- yen, Anna gibi ahmak, akılsız çirkin bir kadına âşık olabilecek adam ne çeşit bir insan idi? Bütün bunlara rağmen, An- na ile muaşakada — bulunduğu muhakkaktı. Çünkü Anna her izinli çıktığı akşam pek müte- heyyiç bir halde avdet ederdi. Halinde aşkın titreyişi pek göze çarpardı. Dünyada Annaya gimdiye ka- dar hiç bir erkeğin bir kere başını çevirip de bakmış olabile- ceğine ihtimal vermiyordum. Bu olsa olsa ancak onun aptal su- ratma bakıp eğlenmek için ola- bilirdi. İk hayrete düşen karım oldu. Çünkü, bir akşam sokakta yü- rürken Annaya aşıkiyle birlik- te rast geldi. Bu, bizim tahayyül ettiğimiz gibi bir adam değildi. Biz onu yarı ebleh, yahut Anna- yı çalıştırıp kendisini besletmek isteyen bir herif diye tasavvur ediyorduk. Karım büyük bir hayretle gördü ki Anna ile kol kola giden erkek gayet yakışık- l bir gençti ve Annadan en az on yaş küçüktü. Ben bunu işidince tabii, dü- şünmeğe başladım. O facia gün- lerinde her şey şüphe veriyordu. Bir sürü kız arasından istediğini seçebilecek böyle bir adamın Anna ile muaşaka yapması hiç bir biyoloji yahut heyecan öl - güsü ile izah edilemezdi. Bina- enaleyh "âdisenin başka izah yolu bulunmak icap ederdi ve bu da pek aşikâr idi. * Çok geçmeden, icap eden delâ- TERCEME EDEN : Hüseyin Cahid YALÇIN ili bizzat Anna temin etti. O sı- ralarda fena halde tutkun bulu- | nuyor ve bunu Saklamağa hiç kalkmıyordu. Vazifesine yeni bir hamle ile alâkadar - olmağa| başlaması içinde canlanan mu* hayat dalgasından — ileri gelmiş olabilirdi. Şimdiye kadar ev iş- lerinde pek iyi hizmet ettiği ha | de misafirlere karşı munmelesi | hiç iyi değildi. Kapı çalınınca, kapıyı açar ve herkesi içeri alır-| dı. Bir çok köylü kızlar gibi telli | şeylerin hepsinden korkardı ve | telefondan bilhassa ictinap eders | di, Fakat aşk, onda büyük bir değişiklik yapmıştı! Bir misafir | geldiği vakit Anna ontmn ismini | meslek ve san'atını soruyordu .| Telefon çaldığı vakit, Anna ko-! Şuyor, ve beni telefona çağır -ğ madan evvel, telefonu a ismini öğrenmek istiyordu. An- nanın Aşıkı acaba beni anadan | doğma aptal mı zannediyordu diye her zaman düşünürüm! — | Bittabi ne tedbir almak - kar| bilse âldım. Bütün dostlara ve ahbaplara benimle muhabere e- derken dikkat etmelerini söyle - dim. Böyle olmakla beraber va- ziyete tahammül etmeğe imkân | yoktu. Evimin içinde bir c: beslemek istemezdim! Vaziyet güzelce anlaşılınca, Annayı çağır | dım, kendisine yumuşak ve na- zik bır surette hitap ettim. Al- man işgalinden sonra aylığımın azaltıldığını, yarıya indirildiğini | söyledim. Bundan dolayı; yaşa- | ma tarzının fenalaşması tabii ol duğunu anlattım. Bundan sonra karım işini kendisi görecekti. Onun için ona, usul mucibince, bir hafta evve! haber veriyor -| dum. Artık hizmetimizden çı- kacağından kendisine ekstra bir | haftalık Üücret verecektim. Bir hüsnühal şahadetnamesi de ya- zacaktım. Anna hüngür hüngür ağla- mağa başladı. Bizden ayrılmayı | aklından bile geçirmediğini söy-| nin | | durmuş olan komşu devlet baş | raber selefi gibi “dostluk çiçe- zz Sabah İki yıldönümü münaseketile Türk Hava Kurumu bugün 16 yaşıma basmış bulunuyor. 'Türk vatanının semasını çe- lik kanatlarla korumak için 16 yıldanberi çalışan bu hayızlı ve Verimli teşekkül Avrupa harbi- nin verdiği intibah dersleri kar şısında hikmeti vücudünün kıy- met ve ehemmiyetini misalle is bat etmiştir denilebilir. Hava silâhını ihmal eden mil- letlerin yürekler acısı misalleri ortada dururken Türk vatanda- gını var kudret ve kuvvetile hat- tâ kudretinin fevkinde bir gay- retle hava kurümuna yardıma davet ederken yapaca ar- dım sayesinde hem alefmum 'yurdun hem ,de kendi öz yuva- mizin emniyetini temin etmek gibi muzaaf iki vazife başarmış olacağımızı unutmamalıyız. * Sabık Bulgar Başvekili Bay ivanofun istifasının üzerin- den tam bir yıl geçmiş bulunu- yor. Filvaki İstanbulu ziyareti es- nasında Türk - Bulgar dostluğu hakkında Türk gazetecilerine: — Dostluk narin bir çeçiğe benzer. Onu soldurmak değil bilâkis gelişip neşvünema bul- masına çalışmak sizler için de bizler için de başta gelen bir vazife olmalıdır. Yolunda söz- lerle Türk - Bulgar dostluğunun lüzümu üzerinde hassasiyetle vekili geçen sene Şşubatının 16 incı günü istifasını vermişti. Sabık Başvekilin istifasının üzerinden geten 365 gün içinde bir hayli “Şeyler oldu. Vâkıa Bay Filofun da daha iktidar mevkiine geçtiği andanberi ida mesini tekrarladığı “komşu dev- letlerle dostane münasebet,, po- litikasına sadık görünmekle be- ğinin,, solmaması için var kuv- vetile çalıştığmın daha maddi ve daha bariz bir şekilde tecel- lisine sahit olmamız pek şayanı arzu bir şey olurdu. Şayet sel gider kum — kalır darbı meseli Bulgaristanda da doğru sayılıyorsa Bulgar kom- nun sel değil kum olduğu mu- hakkaktır. A. C. SARAÇOĞLU YENİ SABAH Balkanlar - Makedonya Muhtelif devirlerde kanlı harple- re sebep olam toprakların tarihi Balkan devletleri, 1914 U- mumi Harbin ilânına kadar bir yanar ddâğ gibi hali feveranda bulunan Balkânlar ve Makedön- yadan çÇok bizar” ve muztatip idiler. Balkan kayalıkları, Avrüpa kıtasının cenubi büyük — yarım adasının 50 kilometreden 100 kilometre genişlikte üç yüz kilometreyi mütecaviz uzunluk- ta devam eden bir dağ silsile- sidir. Tarili ve askeri bakımdan es- ki harplerde mühim askeri hare ketlere sahne olmuş ve derece derece roller oynamış - (Şipka) geçidile müsademelerile meşhur (Kacanik) boğazı; — (Derviş) Balkanı ve (Deliorman) dağları ibret hatıralarile zikre şayan- dir. Balkanlar, cenuba doğru in- dikçe daralmakta ve ovalara münkalip olmaktadır. Balkanlarda başlıca Tunca, Meriç, Arda ve Karasu nehirle- ri cereyan etmektedir. Balkanlılar, fen ve medeniyet imdadlarına yetişinceye kadar asırlarca sel felâketlerile de uğramışlardır. Koca Balkan büyük yarım a- dasının şimal kısmını kaplıyan dağ silsilesine müsadif (Make- donya) — halkı iklim ve ihtilâl boraları içinde yetişmiş — ve mefküre cidalleri uğurunda kamşu unsurlarla senelerce çar- pışmışlardır. Rumanya, Yugos- lavya, Bulgaristan bir kısım Türkiye; Yunanistan ve Arna - vutluğu (Balkan devletleri) na- mı altında sinesine almış bulu- nan bu gayri mütecanis kıta mualesef mütecanis bir ittifak bloku-heline, bir türlü geleme- Mmiş ve birlik tesis edilemeyince bu havali sakinleri uzun sene- ler halj ihtilâfta kalmışlar ve sözü geçen devletler de binneti- ce infirad vaziyetine düşmüş - lerdir. Tarih Musahabes YAZAN.— Bahri Üzdeniz MAKEDONY Bvvelçe Makedonya sözl işi- tilince hemen hayalerde ellerin- de bombalarile, bellerinde ya - tağanlarile ve — omuzlarında (gra) tüfeklerile her fırsatta köyleri basan, şimendifer köp- rülerini dinamitle atan; rayları söküp katarları uçurumlara yu- varlıyan ve büyük merkezlere kadar sokularak kundakçılık yapan ve ırk ihtirası ve gaye- leri uğuruna her türlü fecaat ve genaati irtikâp eden müsel- Jâh çarıklı Balkanlılar, bir ta- kım dağlı fedailer; bilerek bil- miyerek tahrikâta — kapılmış" belki para mukabilinde vicdan- ları satılmış ve bazı mutaassıp ve müntekim reislerin teşkil et- tikleri komitelere intisap etmiş | korkunç ve katı yürekli insan- lar belirirdi. Eğer bu komitelerin araların- da fikir ihtilâfı; rekabet ve göhret davaları yüzünden biri-| birlerile kanlı çarpışmaları ve| yekdiğerinin imhalarına uğraş- | Maları olmayıp ta müttehiden harekete muvaffak olmuş ol- saydılar ika edecekleri tahribat muhakkak bir kaç misli fazla olurdu. Bu komiteler, ilk c&—;lardalu insanlar gibi dağ ve mağara ha- yatı yaşamışlar ve ömürlerini faidesiz ifna eylemişlerdir. Makedonya — Bugünkü Yu- nanistanın şimaline müsadif ni- ce mazlum ve masum kanlarla sulanmış bir kesme kayalıktan müteşekkil bu toprak parcası üzerinde nice canlar- ve hani- manlar sönmüş ve ihtilâl ateşle- ri etrafı yakmıştır. İste böylece senelerce bir çol ihtirastlara, rekabetlere ve ihti- Jâlere şahid ve muhtelif ırkla- Sayfa : 8$ rın devamlı mücadele ve kanlı müsademelerine cevlângâh ol- muştur. Makedonya, hudutları daima | mütebeddil, içi gibi sınırları da | hiç bir vakit uzun müddet is-| tikrar görmüş bir ülke olama- mıştır. Makedonyalılar haddi zatında çok karışık ve melez bir kütle - den müteşekkildir. Cihan Harbinden sonra Epire Tsalyadan; sahillerden ve ada- İardan gelen Yunanlıların da il-| tihakile ve medeni ahkâm ve nizamların peyderpey taammü: mile bu havalide biraz daha in-| tizam ve sükünet teessüs ede - bilmiştir. | Makedonya — Tarih bakımın | dan (Filip) ve büyük (Alek-' sandr) ların zamanı idarelerin- | de Makedonya krallığı, yunanis | mıştı. Bilâhare buraları Roma-w sına uğrayınca bu Ülkeyi dörde ayirarak bir vi- lâyet derecesine indirmişlerdir. Ve merkez olarak (Heracl&e) ismini verdikleri Manastır şch- rini intihap etmişlerdir. | Romalılardan sonra Türk İ_W kıncıları Makedonyadan geç - tikleri zaman Romalıları (/'.'.rd edip bu kıtayı zapt ve işgal et-| mişlerdir. Bu suretle Makedon yanın büyük kısmı Türklerin &| line geçmiş ve bilâhare küçük| bir kısmı da Bulgarların elle -| rinde kalmıştı. Türkler, (Selâ - nik) şehrinden Makedonyanın,| denize açılmış en mühim bir| mahreci olarak — istifade eyle -| mişlerdir. l Makedonya, denildiği Hıkıl bu kıtayı teşkil eden arazinin | neden ibaret olduğunu bilmek| faidelidir. Makedo! Tsalya ile Epire arasındaki Pindus ve | 2885 rakımlı Olimpiya dağla - rile ormanlarla mestur vesi 2895 metre Rhosope yahut bugünkü ismile (Despot dağı) cibal silsilesi| arasındaki Balkan havalisinden | Şimdilk Z Bukadar: Havacılığın büyük ehemmiyeti Bugünkü dünya karbinde tayyarenin — oynadığı müm taz ve hayati rol Öyle görünüyor , bm sihirli silâhın kıymeti gün geçtikçe ar tacak, neticede dümya mukad - deratını uzun asırlar için tayin edecek olan bu hayat? mücadele de nihai galebeyi temin edecek başlıca unsur olacaktır. Tayyarenin bu büyük rolünü büyüklerimiz çok evvelden tak- dir etmişler ve havacılığa icab eden ehemmiyeti vererek bu iş- te yükselmeyi esas lerdem biri addetmişlerdir. ha « va kurumunun kuruluşu da o « | nun için cumhuriyetim teessüsi- le hemen hemen yaşıt bulun « maktadır. 16 meı kuruluş se - nesini ikmal etmiş ve 17 inci yı- hna basmıştır. Hava kurumunun ba geçen se neler zarfındaki faaliyeti ordu- ya yüzlerce tayyare ve milyon- | larca lira temin etmiştir. Fakat hava kurumunun vazifesi git - tikçe büyümekte ve ağırlaşmak tadır. Bunun için kurum. yüz binlere varan azasını daha ziyade çoğaltmağa, — faliyetini her sahada daha ziyade geniş - letmeğe mecburdur. Ve geniş « | mı].letmu.ıolmuı.l-_ubü— tün milletin muktedir - olduğu yardımı yapması lâzımdır. Ceb- lerimizde bhüviyet etadanlarımı- zın yanında mutlaka hava ku -« rumunun azalarına mahsus kar neler de bulunmal, kazancımı - za göre taahhüd ettiğimiz âida- tı gününü geçirmeden ödemeli ve bunu artırmaya gayret et - meliyiz. Bunu yaptığımez tak - dirde bir gece yarımı başımıza | düşman tayyarelerinin yağdıra yabiliriz. MURAD SERTOĞLU Azoramam yavmram a eee ma ibarettir. (1912 - 1913) Balkan (1914 - 1918) Cihan harbinden sonra Makedonya, halen Yuna- nistan, Yugoslavya ve Bulgaris- tana aittir. Makedonyanın Adriyatikle a- lâkası da pek sıkıdır. Yunan - hların elinde bulunan (Selânik) gehri yine Balkanların deniz mahrecidir. (Selânik) 1914 umami har - binde 1915 den itibaren mütte- (Sonu sayfa 4 süten 4 de) ledi. Bana ve karıma pek sa- dikta. Aylığımın - kesilmesi bir| felâket olduğunu pek alâ takdir ediyordu. O yanımızda kalmak- | tan ve bize bedava hizmet et- ( mekten mesut olacaktı! Tabil, itiraz ettim. Fakat o | g ısrar etti. Onu kapı dışarı ata- mazdım. Çünkü mevcut nizam- larda bir vesile bularak aleyhim de dava açacaktı. Onun için, evde kalmasına razı oldum. Ar- tık aylık vermiyordum. İptida, aylık almayınca bizi bırakıp gi- der diye ümit etmiştim. Hal- buki hiç de böyle olmadı. An-, nanın kesesinde cep harclığının eksik olduğu yoktu. —Âşıkının iyi para kazandığını ve cö: mert bir adam olduğunu söylü-! yordu. Bunda hiç şüphem yok- tu! Maamafih, vaziyete, taham-| miül etmeğe imkân kalmamıştı.,| Temmuzda, — Çekoslovakyadan | ayrılmak emri geldiği zaman, | pek memnun oldum. Bunu aşi- kâr surette yapmak kabil de- ğildi. Lehistana hemen gitme- ğeteşebbüs etmeli idim. Pek çok zorluklar vardı. Çünkü hu- dut sıkı sıkı muhafaza ediliyor-| âü. Her halde, en evvel Annanın | gözünden kaçmak iktıza ederdi. Düşündüğüm çare basit ve Mülessir idi. Karım ile beraber, | bir iki haftalık bir tatil için köye, bir dostun yanına gide -| ceğimizi söyledik. Evi bekler -| Tuekk vaklığN. yalvız Kendisine| bıraktığımızı Anna'ya anlattık. Hiç bir. vesile ile hiç kimseyi içeri sokmamasını tenbih etti Yazıhanemde mühim evrak bu- lunduğunu ona işrab ettim. Ta- | bildir ki lüzumu olan — şeylerin | kâffesini evvelden kaldırmış- tam. Çünkü Annanın yakışıklı Aşıkını eve aldığından güphele-| niyordum. l (Arkası var) Böyle bir ihtil⣠denizde ve yalnız bahri kuv- vetlerle halledilemezdi. Bütün kıtalarda yapılacak büyük mu harebelerle neticelendirilebilir- di. Büyük Britanya bu harbe büyüklüğü ve kuvvetlerile uy- gun bir nisbette iştirak etme- li idi. Binlerce insanı seferber edip senelerce bestemeğe hazır- lanmamız lâzımdı. Müttefikle- rimize ve bütün dünyaya kar- şı derühte ettiğimiz taa lerin yerine — getirilmi başka çare yoktu. kabine azası tarafından sükü- netle kabul edildi. Öyle zanne- diyorum ki, Lord Kitchner, u- mumi ve mechuri hizmeti tek- lif ederek, bunun icap ettiği anda meriyete konulmasımı is- temiş olsa idi, derhal kabul odilecekti. Fakat o, bidayette gönüllüleri çafırıp muntazam ili ile iktifa duleri kadrosuna - göre - teşkil etmek daha muvafık olacaktı. Bunlar bilöhare iki veya dört labilirdi. Fakat mi iyi tant- yeni nazır bu Mıyor ve hiç itimat etmiyor - du. İsim bile ona iyi gelmiyor- hattâ du. 1870 harhinde Loirı belki Ma tirak etmişti. sli noktalar Fransız kuv tarafından — tutuluyor- du. Bu hatların deiinmesi, tek- mil ordunun bozulmasını intaç etmişti. Benimle olan m la bu hâdis ne göre bunun bir fikri sabit bilirdim. İngiliz ve askeri arasındaki büy e-anlatmak içi işıyorduk. — Fra erliklerini ikmal 1 efrattan mü - rekkepti. İngilizler ise, canlı, ateşli ve orduya — son derece seven gençler arasından seçil- mişti. Fakat o hepsin müsavi görüyordu. onda halini aldığını boşu- ların- etmek DÜNYA-: TÜPEGÜRESLÜĞ H A — tizlikle işe koyulduk ve şahıs- ARBİ l. (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİKASI Fabrikalarımız azdı! Bu mesele, zaten insanı ür kütecek kadar ağır olan işimi- zin müşkülâtını bir kat daha ziyadeleştirdi. Asker olmak is- tiyenlerin yüz binlerce akın et tikleri bir sırada kadro teşki- — Yazan: — | V. Çörçil İ 28 lâtı yapmağa koyuldu. Kitchner eline verecek sopadan başka bir ordusunun evvelâ altıncı mü- teakıben on birinci ve son ola- rak ta 24 üncü fırkaları teşek- kül etti. Bu hazırlıksız kuvve- tin ortaya çıkması, muhakkak ki asrımızın en büyük mucize- lerinden biridir. Mecburi hizmete karşı esa- sen çok kuvvetli olan cereyan gönüllü mıktarının ha- ddinden fazla artmasından ge- rekse techizat noksanından, kı- sa bir zamanda, daha kuvvet- lendi. Muntazam ordunun mü- cehhez bulunduğu nisbeten az malzemeden başka hiç bir şe- yimiz yoktu. Askeri kuvvetleri- Mizin azlığı ile mülenasip ola- rak küçük mikyasta harp mal- zemesi fabrikalarına malik bu- lunuyorduk. Ne bir ihtiyat tü- feğimiz, ne de fazla bir topu- muz vardı. Mütevazi mermi ve cephane mevcudumuz, baş dön bir sür'atle dumana inkılâp e- dip havaya savruluyordu. En kemmel — tedbirleri almak tiyle küçük mikyasta dahi olsa, yeni harp malzemesi membaları vücuda getirebilmek a mütevakkıftı. Bir. tü- fek yapmak için bir top yap - maktan daha uzun zamana ih- tiyaç olduğunu ilk defa anla- mıştık, Ve, bize lâzım olan da tüfekti. Askerlik dairelerine akın eden coşkun — insanların MMMW bir şeyimiz yoktu. Donanmanın ve amirallığın leyazımını soyuyordum. Fazla gördüğüm 30.000 tüfeği aldım. Bu, cepheye 30.000 asker daha göndermek demekti. Denizde yalnız bahriye silâhendazları tüfeklerini muhafaza edecek- lerdi. Bizim bahriyeli eski za- manlarda olduğu gibi icabında kasaturasına davranmağı - bil- meliydi Bahriye askerleri ordu hızmetınüa Lord Kitchner sını teşkile başladığı zaman, henüz gönüllülerin adedi bü- yük bir yeküin teşkil etmeden kendisine bahriye fırkasını tek- lif ettun; memnuniyetle kabul etti. Harpten el, seferber- likte uzak denizlere göndere - ceğimiz herbangi bir gemide va- zife alamıyacak elradı - ordu- gühta barmdı'rmağı düşünmüş. yeni 6 firka- lerden, diğer ikisi bahriye ihti- yat gönüllülerinden manın daimi efradındaı rekkep üç bölük teşkil etmeği imparatorluk müdafaa komite- gine teklif ettim. Bu bölüklerin, harbin îlk safhası mizde bulunan membalar bu kadroları kolayca doldurmağa kâfi geldi. Bahriye silâhendaz bölüğü zaten mevcuttu. Bu bö- lüklerin, sevketmek üzere oldu- ğumuz diğer kuvetlerden da- ha evvel hazır olacakları mu- hakkaktı. Denizde hizmet et- mek için can atan bahriye gö- nüllüleri, bu vazifeyi biraz menmuniyetsizlikle fakat tam bir sadakatle kabul ettiler. Heyhat! Bunlardan bir çok ları için, bu, meş'um bir karar oldu. Bu kıymetli kuvveti teş- kil edenlerden pek azı yaralan- madan kurutulabildi. Onların başardıkları işe gelince, kahra- manlıklarla dolu olan bu dev- rin tarihinde onlar unutulmaz hâdiselerdir. Almanya sefirinin ve 8 gün onra da Avusturyalı meslekta- n memleketten ayrılmaları için lâzımgelen tedbirleri ittihaz etmenin bana terettüp ettiğini hissettim. Bu maksatla, bah- A müsteşarım amiral Hood'u Ağustos sabahı üniformasını lâbis olarak, Alman sefaretha- nesine gönderdim. Alman ve ÂAvusturya sefirleri Alman sefirini istediği gibi ve kendisine lâyık göreceği bir ilde nasıl tatmin edebileceği mizi öğrenmek istiyordum. Ötede, İngiliz sefiri Alman halkının tahkir ve hücumları ile uğur- lanırken biz, en derin bir ti- larından mes'ul olduğunmz bu a- damlara karşı her türlü ter- biye ve nezaket icaplarmım ya- pumısuu temine çalıştık. Biz- zat prens LichnoÂsky bile ken- disine yapılan merasime işaret etti. Onun üzerinde derin intı- balar bıraktığını - zannediyor- duk. Avusturya sefirine ise aşağı- daki mektubu yazdım: 13 Ağustos 1914 *“Tezkeremin hâmili bahriye müsteşarı amiral Hood, her türlü esbabı istirahatinizi temin et- mek şartiyle ve arzu ettiğiniz şekilde, denizyolu ile seyahati- nizi temin etmek için emir al- mıştır. Şu sıralarda size ber- hangi bir hususta müfit olabi- lirsem, bunu bana bildirmenizi rica ederim. Hâdiselerin feci seyri neticesinde, memleketle- rimizi bağlayan eski dortluk zail olmuştur; ancak, uzun se- neler devam eden şahsi temas- larımızın husuüle getirdiği hür- met hisleri, İngiliz dostlarını- zın kalbinden hiç bir zaman çıkmıyacaktır. ,, Avusturya sefiri, kendisini doğru Tiryesteye - götürecek Uzun senelerdenberi Londra- da yerleşmiş olan ve gşimdi memleketten kaçmak mecburi- yetinde kalan bir çok - zavallı Avusturyalıyı düşünmemizi ri- ca etti. Sefiri götürecek gemi- ye 200 den fazla adarmı bin - ni ine karar verdim. Bunu pmak suretile, Britanyanın vakarı ile mütenasip bir şekil- de hareket etmiş olduğuma ka- nidim. lArkası var) | A