Lüagazâlı. hastımı altıma alır almaz dörün! sürmaya — girdi . Künteleyip aşırarak kolaycacık jhafif ve küçük mollayı yenecek- | ti Müderris efendinin dili tutul- muştu. Büyük mollaların ağzını bicak açmıyordu. Hele küçük mollaların kederi ve tamırları a- cınacak bir haldeydi. İhtiyar Cazgir, dikkatli — ve| bir kurt gözüyle güreşi adım adım takib ediyordu. Derhal va- ziyeti kavramıştı. Çolak molla- nin müdafaaya — geciş tarzının bir güzeş tabiyesi olduguna hük Taetmişti. Haltâ, daha ileri giderek Lân gazalmın yanıldığına hükmet - i. Mollanın bir biçimine ge- tirerek hasmını yeneceğine yüz de yüz kani olmuştu. Fakat, Mollanın çaprazı kap- dararak alta düşüşünü, ve sşimdi de sarmaya bağlanısını beğen- memişti. Çünkü mollanın hasmı pehli- wandı, Molia hafif idi, Ne kadar barut ve dinamit de olsa hasım kavi ve mahirdi. Cazgirin yanında müderris efendi oturduğu için küçük mol- lalar Cazgıra sokularak derd ya manuyorlardı. Müderris -efendi, Molla — alta düşer-düşmez yüreği yerinden | oynamış adamlar gibi birdenbi- | reolduğu “yerden havalandı. | Vez — Lâüâhavle.. | t Okuyarak tekrar — heyecanlı| heyecanlı söylenerek yerine o- turdu. İhüyar Cazgır eakin- di. O, kimsenin idvak etmediği | ni sezmis bulunuyordu. Müderris efendi, yüzde yüz Çolağın mağlüb olacağına ka- paut getirdiği cihetle —yanında aturan cazgırdan fikir sormağa | bile hacet görmüyordu. | Hem nesini soracaktı. Her gey orlada idi. Görünen köye kalvuz dâzım değildi. Bir avuç| Molla, hasin ve hain bir gaddar pençesine düşmi Küçük Mollalar da ümidlerini kesmişlerdi. Yalnız mollalar de- Kil, bütün ağalar, beyler, paşa- | lar ve seyirciler mollanın yüz-| de yüz mağlüb olacağına kana- | at getirmişlerdi. | İhtiyar cazgır, her ne kadar | mütereddid bir halde idiyse de gene Çolak Mollanın bir şeyler | |becereteğine kani idi. Nihayet müderris efendi, dayanamadı | 'Yanırıda sakin ve heyecansız meydan yerindeki güreşe göz- derini.dikmiş bakan cazgıra dö- nerek; — Usta, nihayet bizim — co- cuğun iflâhı kesildi.. Diyebildi. Bunun üzerine iki ihtiyarın arasında şu konuşma oldu: — Yok müderris efendi.. Da- ha Mollada ekmek var.. *—Ne diyorsun usta? Artık “ümid kaldı mı? — Var, var... — Görmedin mi? Ayakta “hasmina güreşi müdafaaya dök- müştü.. Şimdi de bir çaprazla alta ü.. — Yanlış düştnüyorsun ho- cam? — Neden usta? — Molla, güreşi mahsus mü- dafaaya döktü.. — Öyle olmuş olsa, böyle ko- Aaylıkla alta düşer miydi? TİYATROLAR I Şehir fiyatrosu w temsilleri w Tepebaşı Dram Kısmında — * 26871441941 Cumartesi günü aksamı Saat 2030 da Son hafta İstildâl Caddesi komedi kısmında 18/1/1841 Cumartesi gündüz saat 14 de | ÇOCUK OYUNU | 18/17tss) Cumartesi günü akşamı Saat 20.30 da | PASA HAZRETLERİ İ ı APDAL ı Yazan: Doctoyefeki j İ - 88 ——— $ | — Pehlivanlıktır. bu... Hasmu | iyi bir çapraz aldı. Kurtullama- yınca ne yı 1 Çaprazı siyir-| — Peki Uumma, bu sarmadan ve künteden nasıl kurtulacak?, — Ha, işte-asıl bu esas me- Ben de burada tereddüd-| oldu Moliaya Gdeze-| — Yök... Daha bıunu diye: mem... Mollanın hazı alt açmaz- ları var.. Dırama gürneşinde-cin- geneye attığı kılçığı biliyorsu- Nüz.. Gene bir batka —manevra | ile kurtülur bu, badireden... — Lângazalı cok ağır bası-| yor... Çingeneye benzemiyor . — Hele gabret — müderris c- fendi.. Bakalım ne olacak? — Bak, künteyi doldurdu ... Hem de tam bir künte!.. — Evet, yavaş yavaş da sar- mayı boşaltıyor.. s p Bu hafta yapilacak lig maçları İstanbul fatbol ajanlığından: FENERBAHÇE STADI: Saat 11 de Fenerbahçe - Bey- oğluspor (B). hakem: Necdet Gezen, yan hakemi Ziya - Neşet, Saat 13 de Fenerbahce - İz- t. Spor. Hakem: Eşref Mutlu, yan hakemi: Ziya Fikret. Saat 15 de Galatasaray - Beyoğluspor. Hakem: Şazi 'Tez- can, yan hakemi Necdet - Neşet. ŞEREF SFADI: Saat 9.15 se Vefa - Altıntuğ, (B) takımı. Hakem: Nihat Dor- ken, yan hakemi: Selâmi - Ha- lid. Saat 11 de Altıntuğ - Topkep, Hakem: Hüsnü Savman, yan hakemi Nejat - Halid. Saat 13 de Beşiktaş - Süley- maniye. Hakem Samih Duran - soy, yan hakemi Muhtar - Ni- hat. Saat 15 Beykoz - Vefa. Ha- kem: Tarık Özerengin, yan ha- kemi Bahaeddin - Selâmi, Karagümrük sehası: Saat 11 Demirspor - Doğu- Sakarya koşusu İstanbul Bölgesi Atletizm A- janlığından: 1 — Sakarya koşusu evvelce| ilân edildiği gibi 19/1/1941 pa- ı zar günü saat 10.30 da Şişlide 3500 ve 6500 metre - üzerinden| yapılacaktır. 2 — 3ö00-metrelik - koşunun | parkürü her sene yapıldığı gi-| bi Şişli tramvay deposundan hareket ve mezarlıkarkası ve| Âbidei Hürriyetin arkasından, Bulgar hastahanesi önünden geldiği yoldan Ariveye —muva- salât. 3 — 6500 metrelik koşu ise ayni yoldan gidiş, Âbidenin arkasından, ilerideki tek bir jağacın önünden dönerek İngiliz sahası önünden geçilerekgeldi- ği yoldan tur yaptıktan — sonra| Bulhar hastahanesi önünden ge| çilerek geldiği yoldan Ariveye| muvasalüttır. | 4 — Koşuya iştirak edecek| atletlerin behemehal saut 9.30 da Şisli tramvay deposunda ha-| zır bulunup atletizm ajanlığına numara almak üzere müracaat-| ları lâzımdır. | 5 — Aşağıda isimleri yazılı| koşuyu idare edecek olan ha-| kem arkadaşların saat 10 da| tesrifleri rica olunur. Adil Giray, Hikmet Barlan, Naili Moran, Doktor Nureddin Bavcı, Cemil Uzunoğlu, İlhami | Polater, Abbas Sakarya, Firu- zan Tekil, Faik Önem, Şakir Baruyer, Tevfik Böke, Hüsamet | tin Güreli, Zeki Gökışık, Recep Ogan, 'Mufahham Elmen, Ha- lük Hekimoğlu, C. Başaren, A. Bakır, Fethi Dinçer, İskender Sungur, Neriman Tekil, Ömer Nazmi Tüfekçi h fi O lvığ'ı için bu künteden nasıl kurtulabile - cek? — Dur baktahm... Sabırlı - ol! — İşte, havalandırdı.. Kün - ye tam astı. * Dedi.. Ç e Hakikaten — Mollanın el parmaklarının idi. Tamamiyle küntede asılıp kalmışt: Fakat, Mollada hiç heyecan görülmüyordu. Sonra, sol elini hasmın iki ayağı ve topuğu ara- sına sokmuş bekliyordu. Molla, hasmın künleyi aşır - masını bekliyondu. 'Herkes ha, aştı ha, aşacak ve, mağlüp o- yalnız 1 | lacak derken, aksine Molla da | hasmının kendisini aşırmasını bokliyondu. İhtiyar Cazgır, işi anlamıştı. Molla, muhakak hasmına bir o- yun oynryacaktı. Hasını Mollayı künle ile aşırıp mağlüb edece- ğim derken kendi yenik düşe- cekti. (Arkası var) o R Liseler arasında futbol maçları İstanbul Erkek Mektenleri Futbol Lüg heyeti başkanlığın- dan: 18/1/1941 cumartesi günü Beşiktaş Şeref stadında yapı- lacak maçlar. Saha komiseri: C. Tinic Boğazici L. - İstanbul Er. Li- sesi. Saat 1330. Hakem: Ş. Tezcan. Hayriye L. - Haydarpaşa Li- sesi. Saat 1445. Hakem . "Tezcan. spor. Hakem Şazi 'Tezcan, yan hakemi Zeki - Münir. Saat 13 Karagümrük - Eyüp. Hakem: Şekib Akduman. yan hakemi Sadık - Zeki, Saat 15 Davutpaşa - İstiklâl. Hakem: Muzaffer — Çizer. Yan hakemi Sadık - Fazil, Voleybol maçları Erkek liseleri arasında tertip edilen voleybol müsabakalarına Şişli Terakki ile Vefa arasın- daki maçın birinci septini 15-3 Şisli Terakki ikincisini 15 - 2 Vefa son septi de 15 - 8 gene Vefa kazanarak macı galib bi- tirdi. İkinci maç İstiklâl İlisesi ile Hayriye arasında yapıldı. Hay- riyeliler 15-8, 15-6 galib geldi- ler. B. T. İstanbul Bölğe Başkanlığından : 941 yılının ilk hakem kursu, 21/1/941 salı günü saat 18 de. Bölg» merkezinde — acılacaktır. Devam etmek istediklerini bil- diren arkadaşların yukarıda ya- | zih tarih ve saatte teşrifleri ri- ca olunur. Bölgemize bağlı bütün ha- kem ve hakem namzedi arka- daşların 20/1/941 pazartesi gü- nü akşamı saat 1 8de bölge mer| kezinde yapılacak olan toplan- tıya gelmeleri ehemmiyetle teb- liğ olunur. dcları yerde| ) SABAHTAN SABAHA Tekziblere dolaşan bir ha! rağı er (Baş tarafı 1incide) seler tekzib etti. Fakat İtalya Yünanistana taarruz ettikten Almanya Rumanyayı işgal ledikten sonra Balkanların da Mihver harekâtına sahne ola- cağı tahmini kuvvetlendi. Yunanistana- yapılan taarraz aksine zühur edince ve İta e lar'on beş günde Atinaya ine- cekleri yerde geriye itilince A manyanın müttefikinin imdadr na koşacağını muhakkak adde- denler, artık bütün Balkanların harbe gireceğine de kat'i na- zarla bakıyorlardı. Almanya müttefikinin imda- dana henüz koşmadı. Fakat iki- de bir buna benzer Tivayetler çıkıyor. En son, Rumanyadaki Alman aakerlerinin “Bulgarista- na geçtiği gayi oldu. — Fakat; Rusyamın muvaffakatiyle gön- derildiği haber verilen Alman| askerlerinin Bulgaristanda bu- | lunduğundan haberdar — ölma- dığını evvelâ Rusya ilân ett; sonra Almanya ayni haberi tek- rar etti ve Bulgaristan toprak- larında yabancı asker bulun - madiğını bildirdi. Bu tekziblere rağmen İngil- terenin ağır başlı gazetesi Tay- mis ısrar ediyor: Bulgaristan- da Alman askerleri vardır; di-; yor. Dün Moskova tekrar, tekzib etti. Yani tekzibler yağıyor, fa- kat en mevsuk membalar habe- rin doğru olduğunda ısrar edi- " Hattâ Alman askerlerinin sıvxl olarak Bulgaristanda — bu- lundukları da söylenmektedir. . Sofyadan gelenler, Bulgar pa- yıtahtının her tarafında AlL- manlara Trastlandığını - bildir- mektedirler. Diğer taraftan Rumanyadaki Alman askerlerinin çoğaldığı, 12 fırkaya çıkarıldığı, bunların Köstenceyi tabaşşüd merkezi yaptıkları da haber verilmekte- dir. Burada bir çok paraşütcü- ler toplanmış antreman — ya- pıyorlarmış, ilh... Bu ve buna benzer haberler daha bir çok zaman tekerrür edebilir. ve tekzib olunabilir. Yalnız muhakkak olan şurası- dar ki, büyük bir taarruz hare- keti için milyona yakın ordular lâzıradır ve bu orduların tahaş- şüdü, bir memleket —hududum- dan geçmesi gizlenemez. Arna- vutluktaki İtalyan ordusunun yardımıma koşacak bir iki yüz bin kişilik ordunun bile bir ta- raftan öbür tarafa gizlice nak- li kabil değildir. Balkan mem- leketlerinin yolları böyle nakli- yatın çabucak yapılmasını im- kân haricinde bırakır. Demir - yolları ve şoseleri mahduddur . Bugün Balkanlarda “İtalya- ya imdâd,, haberinden endişe duymıyacak memleket — yoktur ve ne garibdir ki, şimdi Balkan- hlar içinde en büyük endişeyi hissedenler, vaktiyle — Balkan ittifakma razı olmıyanlardır . Behçet SAFA şarkılı BEYAZ ESİRE Muazzam Şark filmi Seanslar: 1 - 4.20 ve 8 de Bugün TAKSİM sinemasında 2 Büyük Film Bir 1 -Türkçe sözlü ve j Birbirinden daha güzel ve enteresan olan bu iki filmi kaçırmayınız. Programda 2 - Londra Kalesi BORİS KARLOFF ve Basil Rathbone tarafından tarihi ve cinai Tilm Seanslar: 2.40 - 6 ve 9 da ŞARK sinemasında HEİNRİCH GEORGE ve Hilde Krahlin oynadığı ARABACININ KIZiİ DUNYAŞKA Süper Filmi Dün akşam bilylik bir heyacanla seyredilmiştir. Bugün cumartesi saat 1 de, yarın Pazar saat ilde TENZİLÂTLI -e Suarelerde yerler numaralıdır. G || Eski Ekler " | teşrif buyuran “kaşa,, mnan |00) n yutrmızilun Kışa dcir ] Kış mevsimi bayanlar için bembe- yaz bir karlariyle her sene her ne- dense karakış yine geldi, derir. Hattâ bazan daha ileri gider o- nun tertemiz beyaz alnına vur- duğumuz kara-damgayı da kâfi görmez, kış kıyamet diyerek sır- tana bir de kefen giydirmek is- teriz. Filvaki beyaz; dkefen yâni ö lüm rengidir, fakat gelinliğin baharın sembölü de beyaz renk- tir. Ak mı, kara mı'diye k—,aym-- mâüktan ise berberin dediği bi: — Önüne düşünce görürsün; deyib işin içinden sıyzılmak, her' halde akla karayı seçmeğe uğ- raşmaktan —daha —münasibtir.. Zaten kış ta adamına göredir. Mesclâ bayanların laştan pek korkuları-yoktur. Onları biz her ne kadar modanın kölesi sanır- sak ta, hanımlarımız kıyafet ha- bında biz erkeklerden çok daha azadlıdırlar. Hangi baba yiğiti- miz yaz günü, içine fenalıklar bastıran kravatını fırlatıb ata- bilir. Ve yine hangi cılız erke- ğe, velev ki hastalıkh olsa bi- le ayağmma şoşan takmak hakki bahşedilmiştir. Halbuki kadınlarımız öyle mi. ya... Yaz günleri; Modaya kavu - san kotraların yelkenleri gibi at çılırlar. Başlarından - şapkayı, boymularından eşarpı şöyle müs- tehzi TDir kahkaha Ssavurarak fırlatıverirler, Kollar; gündüzle- Yi güneşin, geceleri karanlığın nezaretine terkedilmişlerdir.. Ço raplar; gözleri harisane emel - lerle tutuşan erkeklere âlâ bir. çorap örebilmek için şakatıktan evde unutulmuştur.. Her ne ka- (dar çorapsız ayakkabı giymek âdet edilmemişse de; bu nazlı bayancıklar yalmayak gezecek kadar da büsbütün baldırı çıp - lak değildirler. Fakat gel gelelim ayaklarına bağladıkları o mübarek kayış geritlerini bir türlü ayakkabıya benzetemezsiniz ki. — Ortada benzetilebilecek yalnız bir tek hakâiat vardır: Yaz»mevsimi-erkekler için bir mevsimi cefa, kadınlar için bir mevsimi safadır. Hiç olmazsa mevsimi $ita bari bizler için bir mevsimi safa ol- sa! Ne gezer.. Bu mevsimde de kadınlar, erkeklere takaddüm etmişlerdir. Yaratılış icabı kadınlardan daha az ateşli yâni tenbel kanlı olan erkekler kış için uzun boy lu hazırlanmazlar, üzerlerinc 'sa- dece bir palto oturturlar ve mü- tevekltil kaşı atlatmağa çalışır- lar. Civa mizaclı olan kadınların zekâları da civa gibi olacak ki kışa karşı siper hazırlamak işi- e' baştan değil ayaktan başla- mışlardır. Bizim rağbet etmediğimiz çiz- melere imrenirler. Mantolarının eteklerini - kumaş fabrikalarına müjde - bir iki karış uzatırlar. İçlerine bir sürü süveter giye - rek terlemenin caresini bulur- lar. Ellerine tabif yünlü, bol, ısı- ticr eldivenler takarlar. Bizlere de yaz günleri ayaklarına bağ- ladıkları şeridlerden arta kalan ısıtmaz lâkin pekâlâ dondurur cinsiniden birer ince deri parça- sını eldiven diye hodiye ederler, Biz, onlara bu hediyelerinin min netini; ayazlı günlerde bir gü- vercin göğsü gibi sıcak ve yu- mevsimi REŞAD İLERİ — aa aa mauşak ellerini sıkraak için, S. O. | 8. içareti ahme 'bir kaptan h- zıyle Çıkartımak mihnetiyle öde- meğe çalışırız ve tabil muvaffak ta olamayız. Onlar bu semrih !yîıl liklerini her zaman başımıza ka-| saçlar Nasreddin Homnm kuşu- | na rahmet diletecek kadar ihti- | sara tâbi tutulurlar. Fakat gekgelelim hem başör- tüden hem saçtan olan kısa saç- h, uzun akalli! kadın kış gürü soğuğum esiri firaşı olur. Burun- ları manikürlü tırnak gibi mora- rir. Ense kalak, boyun gerdan hepsi-soğak tarafından yoklama edilir. Eğer namevcud değilse- ler soğuğun okşamasiyle serin serin gıdikdanırlar... gitmiyen okşanmıya mâni ol - mak “için Çok çahstılar, fakat 'terkettikleri peçeli kafese tek- rar girmekten —“anne olmak,, derecesinde korkuyorlardı. İlk önceleri kurdlardan, tilkilerden örnek aktılar. Enselerine birer kürk doladılar. Saçlarım güya Tavhafaza etmek maksadiyle saray tepsisi gibi geniş veya ça- tana bacası gibi mürtefi şapka- ların himayesi altına girdiler. Nazik gerdanlarını ipekli esarb- ların yazuşak şefkatine bağla- dilar. Füakat hiçbirisi maksada vefa etmiyordu. Erbabı mütehassı- san külüküstüne sac kaplamak modasını tavsiye eyledi. Fakat bu da her çehreye uygun düş- müyordu. Halbuküâ büyük anneleri hâlâ /daha kenarları sallı saçaklı at- kılarını evvelâ başlarına dola - yorlar soara - bellerine kadar sarkıtıyorlardı. Geriye mi dönüyorlardı? As- h! Ergama köyündeki kanlı kavga Balikesir — Birkaç gün ev- vel Ergama köyünde kanlı bir kavga olmuştur. Bir kadın yü- zünden, çok eskiden aralarında geçen bir va'adan dolayı birbir- lerine muğber Nâzım - Filiz ite gene'ayni köyden Müustafa Er- duman karşılaşmışlar ve evvelâ ağız kavgasında — bulunduktan sonra gürültüyü artırmışlardır. Nihayet Mustafa Erduman, Nâ zun Filize yanında taşıdığı bı- cakla hücum etmiş ve onu dört yerinden yaralamıştır. Mustafa Erduman bu hâdise- den sonra kaçmış ise de tekrar yakalanmıştır. Bergamahıların Meh- medciğe hediyaleri İzmir — Bergama parti teş- kilâtı 30/12/940 tarihine kadar kaza dahilinde kahraman Meh- metçiklere hediye edilmek üze- re (1028) parça çorap, eldiven, kazak ve fanilâ toplamış ve (231) lira nakdi teberrü kabul etmiştir. Bergamada Mehmet- giklerimize kışlık hediye hazır- lıkları büyük alâka ile devam etmeistedir. Bu boşa> safadır Kafesten uçmuş tekrar döner. Fakat gelgelelim ikisi ortası, çaktırmadan geri dönüldüğünü belli etmeden bir çare bulmak Tözımdı. Büler gibi de oldular.. Hepsi birden İk*mektep kız- larına döndüler, Başlarına ku- külete takmışlardı Yalnız bun- ların uçları ninelerinin atkıları kadar değilse de yine oldukça uzun olduğu için iki yaklarını bir araya getirmeğe kadınlar bu kış kıyamet gününde muvaffak bildiler. Amma neticede külâhı da giydiler, o da ayrı bir mese- e. * Biz kıg'ak mudır, kara ondir diye başladık. Araya kuda gi rince iki yakanın bir arsva ge lip gelemiyeceğine kadar lâf u. zadı.. Halbuki bu satırların — yazıl- masına şöyle bir konuşma vesi- le olmuştu: Sobası gürül güfül yanan s- cak bir kahve köşesi. O gün kendi kendilerini mezun adde den iki mektepli genç tavlayı kâğıdı gazeteyi — hatmetmişler, yapacak bir işleri kalmadığı için buram buram yağan karı sey retmeğe başlamışlardı. Birisi: — Kara laş iyice bastırdı. Ötekisi: — Kar böyle devam ederse bir saate kalmaz her yer beyaz lanır.. diye cevap verdi. Söze ilk başlıyan delikanlı e debiyat meraklısı olacak ki sus mağa gönlü razı olmadı — Kışa aid hiç bir şiir hatır lamıyor musun? — Canım böyle kapanık ha valar için hiç güzel şiir yazıla bilir mi ki hatırlayabileyim.. — Amma yaptın ha! Cenabm Orhan Seyfinin, Tevfik Fikretir ve hele Faruk Nafizin kışa ai hangi kuş ince doğrusu fe rahladım. Çünkü ben onları; Kış kara lüş Demek oluyor ki genclerin an- cak az bir kısmı zevk ve kıya- fet bakımından malül gazi: ler. Büyük ekseriyet; biri rin ölmüş dedikleri şiir tel lerinde kendilerini şehid p: ne yükseltebilmişlerdir. Nitekim “kışa aid şiir,, denil diği zaman Fazıl Ahmed Ayka- çın maruf şiirini de kaçırmadı. lar. & — Fazıl Ahmedin şiirini de mi hatırlayamadın ? — Onu bilmez müyum hiç? dedi... Fakat bir tür- lü hâfızasını toparlıyamıyordu. — Vallahı aklımda yalnız şu kadarı kalmış, dedi. Ürdekierden bir filo Bir de kazdan amiral Alayı, kahkahayı tabil hak etmişti. Arkadaşı: — Yahu sana —Akdenizdeki saklambaç oyununa aid bir şiir hatırla demedim ki; hiç aklına: Soğuk karm yanında İnadçı bir komisor Ahtimal ki yarın da Ayaspaşa kol gezer gelmedi mi? Mektep saatleri gelmiş olacal ki 'biraz sonra kalkap gittiler. Reşad İLERİ HLi 'ELEANOR MATİNELER İ Tahminin Üüstünde bir Mevsimin en şık.. En Lüks.. Eneğlenceli Süper filmi! BRODWAY MELODİE 1940 POWELL - FRED ASTAİRE | muveflakiyot kazanmaktadır. Banazanamazamay DUGÜn saat 1 de tenzilâtlı matine.ereşi