TÜRKÇEYE ÇEV1REN Hüseyin Cahid YALÇIN — K RĞlir Goering bir kere bana | Köyle demişti: “Sizin Ribben -| Aropda sevmediğiniz şey onun haadıdır (zâhe),, . Feidmareşala | Anadçılık ile hamakatin bazan bi- kibirine — karıştırıldığını söyle - Hitlere gelince, İngilterenin bahri tedbirleri onun nazarın - €a pek ehemmiyetsiz kalırdı. O üüü — muyalfakiyetinden ve Wendi büyüklüğüne ve lâyuhti -| #iğine imanday © Kadar sarhoş! Balunuyordu ki İngilterenin yap ahi şeye âyet veremezdi: Bizim askeri hazırlıklar sadece | 'enun vâki harb nazariyesini tak-| wiyeden başka bir şeye yarama- h. Diğer taraftan Tientsin'de Japonya ile zorluklarımız ve J. R. A.nın İngiltereye attığı bom- | balar şübhesiz ki İngilterenin | harbe girmekten âciz buluna - gağını Hitlere söyliyenlerin de - Klerini takviyeye pek ziyade ya- ramışlardır. Uzun bir mütareke yaparsı- #az da bunun nihayetinde gös - terecek bir şeyiniz olmazsa harb tehlikesinde kalırsınız. Disraeli | 1878 de Rus - Türk harbi zama-| ainda buna dair bir sey söyle - zaiştir ki temmuz sonundaki va- züyete pek uygun idi. Bir nevi mütareke “demek olan bir yarı yorduk. 4 Ağustosta İngiliz par-| İnmentosu tatil edilmişti, tem - muz ayı da geçmiş bulunuyordu. ON İKİNCİ BAB Dördüncü Perde: İkinci Safha: | H A R B Geçip giden ay esnasında va- ziyet zahiren pek az değişmişti Barometre hâlâ “gayri müte havvil,, de duruyordu. Fakat düşeceğine dair meşum işaretler yardı. Bir tarafta henüz Berlin ile Varşova arasında hiçbir te - mas tcessüs etmemişti. Berlin ve Varşovadaki Leh ve Alman sefirleri çadırlarında Achillesler gibiroturuyorlardı. Ekalliyetle - Fin uğradıkları mezalim dolayı - gile mütekabil şikâyetlerin ha :| €imleri gittikçe artıyordu. Dan- #7 dedikodular ve galeyanlarla dolu idi.-Diğer taraftan da, Lon dra ile Paris ve Moskova ara - sında müzakerelerin muvaffa - &iyetli bir neticeye varması Ü- li inden Zi V zak görünüyordu. Vâkıa İngiliz we Fransız askeri heyetleri şim- di Moskovnya seyahat-için çan- falarını hazırlıyorlurdı. 11 ağus- tosta oraya Hakikaten gittikleri zaman, bunun mânası Stalin'in Rusya menfaati için en çetin bir pazarlığı idareye hâlâ gayret et- | mekle beraber bundan sonraki Alman taarruzuna mukavemet | hususunda garbi devletlerle şu veya bu sekilde işbirliği yapmak fikrinden nihayet vazgeçmiş ol- duğuna hükmetmek lâzımgele -| ceği pek tabil olduğu idi. Fakat | buna — kargı — Moskovaniın gimdi hiç kızarmadan maksadını açığa vurduğu ve Baltık devlet- lerinde hareket serbestisi istedi- , işin büyle garib bir inkişaf aldığı söylenebilirdi. Bu suretle Rusyanın hakikf | gayesi meydana çıkıyordu. Al- manya ile gizli gizli pazarlıkta bulunan Rusya garb devletlerine karşı kendisini çok ağ :mak istiyordu. Garb devletleri küçük, fakat müstakil memleketlerin şeref ve istiklâllerini pazarlık mevzuu yapamadılar, fakat Al manya yaptı. Stalin acaba baş-| hangıctanberi Hitlerle gizli bir münasebette bulunup da Alman- ya harbe hazır oluncıya kadar | Mmüzakereleri uzatn mı çalı- | şıyordu? Yoksa hem Almanyayı hem bizi uyalıyor, aldatıyor muydu? Bu noktanın bir gün ten | ikni €i şıkkı kabule rum. | #Fakat bu Sadete -bir tahminden | #barettir. Rus müzakerelerini, uzaktan teşebbüs edilmesi lâzım | bir şey gibi telâkki ediyordum. Fakat bunda hiçbir realite ru-| hu yoktu Ruslar — tarafından — Lehli - lere hiç bir türlü müc hut halisane bir yardım yapıla-| ha inanmadım. En fazla ümid edebildiğim şey, U. R. S. S pek de istemiye istemiye sulh| tephesine iltihak ederse, Hitle- rin ihtiyati bahadırlığın en iy bir parçası gibi telâkki etmesin- | den ve sulhperverane müzakere- | termesinden ibarett Fakat ben Moskovanın en birin- | €i gayesi Almanya ile garp dev- ketlerini müsterek bir harabiye | Jecek miydik? O tarihte zihnimi sevketmekten ve- aralarındaki münazaadan teritus — gaudens olarak meydana çıkmaktan iba- ret olduğuna daima kani bulu: nuyordum. Ağustosa - kadar bi zim Rusya ile müzakerelerimiz hakkında mütalea beyon eden! heyetlerden bazlayarak bütün Almanların fikir ve mütaleaları| da.-bu idi. Hitleri 23 ağu: tosta/| Berehtesgaden'de gördügüm za- man onunla bu meseleyi görüş tüm. O gün Ribbentrop Mosko- vada âdi, Rus - Alman muahe- -demamesini imzalıyordu.- Hitler kati ve daimi olduğunu temin ettiği yeni ittifakın kıymeti ve menafii hakkında bana muzafferane izahat veriyordu. Kendisine — Sovyetlere — karsı evvelce almış olduğu - vazi - yetleri hatırlattiım. Rusyanın dostluğunu düşmanlığından da- ha tehlikeli bulabileceği fikrini dermeyan ettim ve tamamen şahsi surette, sırf ahlâk bakı- mından şu mütaleada — bulun- dum: Şimdi komünizmi - şiddet- li bir nasyonalizm için siper ola- rak kullanan ve payeleri pek şüpheli görünen Moskova ile bir | uzlaşma yapılacak ise bunu yap-| nin 'biz olmaktan ziyade Al-| manya olmasını tercih ederim.| Hitler biran için mahcup oldu ve gafil yakalandı. Maamafih | Bütün bunların bizim kabahati-| miz olduğu yolunda mukabelede Bulundu. Onu Rusyanın kolları arasına biz atmıştık. Fakat bun- lar kendisini mazur göstermeğe çalışan bir adamçı sözleri idi. Berlin ile Varşova arasında- ki süküt ve bizim Moskova ko- nuşmalarımızın — ilerlememesi, | barometrenin birdenbire ve sü-| ratle düşebileceğinin — yegâne| alâmetlerinden ibaret — değildi. | Danziğde vaziyetin bozulmasın-| dan başka, Alman ordusu sefer-| berliğe takaddüm eden hazırlık-| larını tamamlamak üzere — bulu-| nuyordu. Şimdi en çok üç, dört gün bu orduyu tam bir harbe | hazır vaziyete sokmağa kâfi idi. 27 ağustosta Tannenberg mera- simi için yapılacak tertibat sis- tematik bir surette ilerliyordu. Gerek insan gerek malzeme Kö- nigsberg yolile, şarko - doğru, garki Prusya içine, alelâcele sevkedilmekte idi. Pek yakında'| Hitler buhranı tâcil için istediği| dakikayı intihap edebilecek - bir| mevkide bulutacaktı. Ağusto-| Sun Sön haftânm — &ıfır saati teşkil edeceğine -katiyen emin “dim. Miralay Beck o tarihte İn- giliz ve Fransız hükümetlermin | eylüldeki Nuremberg - içtimai “hakkırıda sefirlerine ne talimat | vereceklerini istifsar - ediyordu. Berlindeki mevkü tamamen meş- kük bir hal almış olan Leh sefi- ri ve İngiliz ve Fransız refikleri tarafından ne kararlaştırılırsa hareketini ona göre tetkik ede- ini söylüyordu. — Hariciye Nazır bu husustâki müta - leamı sorduğu zaman, 1939 Nu-| remberg festivalinin vukua ge- | lip gelmiyeceği henüz tamamile | meşkük bulunduğunu, fakat ârı- | zasızca eylül ayına çikabilirsek | oradaki eğlencelerden hiç ol-| mazsa bazılarında memnüniyet- le hazır bulunmakta tereddi miyeceğimi cevaben bildi Fakat eylüle selâmetle erişebi- | meşgul eden yegâne bundan ibaretti. Herkesçe malüm oldı üze- re Tannenberg senei devriyesin- düşünce de Hitler de hazır bulunarak bir nutuk irad edecekti. Bu müna | sebetle buhranı ihdas etm h- den korktuğum icin irad edece ği nutuk münasebetile neler dü- şündüğünü bir c eye kadar anlamak ve öğrenmek istedim. Hicbir şey an amadım. Haki- katte aldanmış olmaklığım muh- temelk Hitlerin bareketi bu nütka tâbi bulunacak değildi. | 'Tannenberg senci devriye me-| rasimi Lehistan aleyhindeki as- | keri hazırlıklarını sadece ört- mek içindi. Nasıl ki-martta Viya | nadaki askeri geçid resmi c Prag darbesini gizlemek maksa-| dile tertip edilmişti. Onun usul- leri esaslı noktalarda hiçbir z man değişmemişti. Hitler, ka-| | bule şayan bir zevahir arkasın-| da, bir kere daha her ihtimale| karşı hazırlanmaktan başka bir ey yapmıyor ve teşebbüse geç- mek için müsait dakikayı bekli- | yordu. | Bekliyen ve bekli ken tertipler yapan kimseye her şey gelir. O- nun mizacına ve mümeyyiz va; fi olan Avusturyalı Schempı vei'ne en uygun olan usul bu idi. (Arkası var) * sinin haleti 1 Muvaffakıyetin sırrı 1914 - 1918 Cihan Harbinde İngiliz bahriyesi nezdinde çar- hk Rusya donanmasını — temi etmiş ve bilâhare müstakil Fin- landiya hükümetinin donanma başkumandanlığını deruhde ey- lemiş bulunan amiral — Sehoult- zun ilk Cihan Harbini ve bu harbde İngiliz efkarı umumiy: ruhiyesini - tasvir eden - “İngiliz donanmasile,, ün- vanlı batıratı vardır. Fimandiyalı denizci -bu ese- rinde bitaraf- bir. müşahid sıf: tile ve a« r lisanla harbin 'en sıkr samwanında İngiliz payi- tahtındaki müşahedelerini - tes- bit ve o zamanki İngiliz zaferi- nin sırrını izah ederek der ki: “Kudretli bir milletin tehlike zamanında, öz görüşlerini tet sil eden bir kimseyi kendine rei olarak seçegeldiği bir hakikati içtimaiyedir. Harbin ücüncü yı- lında bulunmamıza rağmen İn- gilterede en küçük bir yorgun- Tuk eseri bile görülmüyordu. Bi- lâkis son nefsine kadar sebata azmederek tesanüd bağlarını gittikçe sıklaştıran - bir millet karşısında bulunulduğu — hisse- diliyordu. Bu milli sevki tabii- nin tezahürlerini büyük bir dik- katle takib ediyordum. Oturduğum -otelde de birçok- larında olduğu gibi seker ve ek- mek “tahdidata tâbi tutuluyor- du. Lâkin hiçbir. kimsenin kü- çük bir itirazına bile Şahit olma- dım. Gazetelerin zengin sımfın da ekmek ve şeker istihlâkini kendi arzularile tahdid etmeleri hususunda ısrar ettiklerini gö- rüyorum. Bu neşriyatın neticesi olarak zengin sınıfın da evle- rinde yemek pişirtmeyip otel ve kulüplere devama başladıkları- nı ve kendi arzularile şekerden büsbütün vazgeçerek ekmek sar- fiyatını da en aşgari hadde in- dirdiklerini gördüm..., . Bundan bir çeyrek ağır-evvel yazılmışşu satırlar bize bugi kü İngiliz milli azmine ve efkâ- rına tercüman olabilir. Fin- landiyalı amiralin yukarıda - ki satırlarını zaten bilinir bir y olan İngiliz sebat ve feda- kârlığını tebarüz ettirmek için değil, bu satırlardan öz milleti- mize de bir iftihar hissesi çıktt- ğanı bildirmek istediğimizden iks tibas ettik. Bugün Türk milleti kendi görüşlerini en iyi temsil şeden en öz evlâdını kendine milli şef seçmiştir. Şimdiye ka- dar yapılan tecrübelerde Türk vatandaşı yurdun müdafaasına taallük eden meselelerde daima en ön safda gelmiştir. Yarın tahdidat da mevzuu bahsolursa buna da İngiliz milleti gibi seve seve uyacaktır. A. C. SARAÇOĞLU ( veni NeşRİYAT ORLACERNAĞIN ! VĞE YN AD UD İngiliz edebiyatı tarihi İstanbul Üniversitesi İngiliz ede- biyatı Profesörü Halide Edibin bu eseri intişar — etmiştir; - Muharririn kıymeti ve salâhiyeti eser hakkında bir fikir verecek mahiyettedir. Her 'e ehemmiyet- Akdeniz 9 bir Yunan denizi olmadan evvel Finikelilerin de- nizi-idi, sonra Roma denizi oldu ve bugün de her şeyden evvel bir Arap yani müslüman denizi- dir. Şayet İtalyanlar Akdenizi Ro- malılara ait olduğu için benim- siyorlarsa bu iddiaya mukabil bir çok iddialar serdolunabilir. Faraza bugünkü manlılar dünkü Finikelilerin evlâtları ol- dukları için Akdenize pekâlâ tesahübe kalkışabilirler. Cibral- tadan başlayıp Portstidde niha- yet bulan bu geniş gölün Roma- hlardan evvel sahipleri bulunan Misırlılar ve Yunamnlılar-da ayni iddiada -neden. bulunamasınlar?: Bu tarihi mülâhazaları bir ta- rafa bırakıp da realitelere ba- kacak olursak görürüz ki, Akde- niz bir İngiliz, bir İspanyol, bir İtalyan denizi olduğu kadar bir Arap denizidir. Akdeniz şimalde Lâtin memle- ketlerle Yunanistan ve Türkiye-| nin kıyılarını yalarken bütün | cenup kısmı yani Fastan Mısıra ve Suriyeden aşağıya Arap sa- hillerine uzanır. Akdenizin çevrelediği Arap ülkelerinde tamam 35 milyon is- lâm yaşar ki bu milyonlarca nü- fusun hakiki veya İâfzı metbuu 1914 cihan harbinin sonuna ka- dar Osmanlı imparatorluğu idi. Filvaki Mısır Osmanlı impara- törluğunun eczasından sayılırdı. Filistin, Suriye; Maverayı Şeria, Irak, Yemen, Lübnan ve- bütün Arabistan Osmanlı - imparator-. Tuğunun tbirer vilâyeti idiler- 1918 müsalehasından sonra bütün bu ülkeler müstakil birer hükümet olarak dünya harita- sında mevki aldılar ve yalnız Irakla Maverayı Şeria - İngiliz, Suriye ile Lübnan da Fransız mMandası altına konuldular. * Arap ülkelerinin sevkulceysi | ve askerlik bakımından ehem-| miyetleri büyüktür. Ancak Mı- | sır istisna edilecek olursa Arap memleketleri fakirdirler; toprak | ları çoraktır. Mahaza buna rağ- | men hali harpte bulunan bir Av- | rupa için Arap memleketlerinin | büyük bir kıymet ve ehemmiye- ti vardır. Fasta ve Tunustal mühim de- niz Üsleri vardır. Ehemmiyeti | bütün dünyaca malüm olan Sü- | veyş kadnalı Misırdadır. Filistin ve Lübnan sahillerinde de sıra- lanan deniz üsleri mevcuttu Bundan başka dünyanın en iyi | cins pamuğunu Mısır yetiştirir. Avrupada harp halinde hulunııp; ablokanın çelik kıskacı içine sı- kışmış memleketler icin ııaım-| Jarı ağırlıklarmca altın eden hu- | bübat, zeytinyağı, meyva, sebze | ve pirinç de Mısırın başlıca mah—w sullerindendir. İşte bu yüzdendir ki her gün | sabah, öğle ve akşam Bari rad- yosu, Roma radyosu, Berlin radyosu Arapça konuşurlar, nu- tuklar, mev'ızalar irad ederler. Ancak Arap yaratılış itibarile müvesvis, her söze kolay kolay inanmaz ve bu yüzden de radyo propagandaları kendilerine hic tesir etmez. Zaten ecnebi radyo merkezlerinin konuştukları ede- | bi Arapçayı ahcak münevver sı- nıf anlar ve münevver - sınıflar | ise memleketlerinin menfaatleri- nin nerede olduklarını anlayacak | seviyededirler. Bu ince noktayı propaganda spikerleri de anla-| mış olacaklar ki, son günlerde | AK DENİZ Niçin İtalyan denizi olamaz?. eeit z Akdeniz kıyılarında 35 milyon islâm yaşar halk lisanı Arapça konuşmaya başlamışlardır. * Harp halinde bulunan bütün devletler için Akdenizi çevreli- yen Arap ülkeleri hakiki bir kıy- Met unsurudurlar. Akdenizin cenup sahillerinde yaşayan 30 milyon müslüman Arabın -Hin- distan, Cavada, Somatrada, Borneo'da, Japonyada ve Çinde yaşayan iki yüz miüyon müslü- manın din kardeşleri olduklarını da unutmamak icap eder. Bunu muharip bütün devletler anlamışlar ve takdir etmişlerdir ve işte “Akdenizin sevkulceyşi ehemmiyetinden daha büyük bir ehemmiyet iktisap etmesinin se- bep ve hikmeti de budur ve sa- “ SABAHTA Şimal denizi ile akdeniz arasında (Baş tarafı 1 incide) başkumandanı, bu taarruzda İ- talyan tayyarelerinin işe yara- mamış olmasını hâvaların fena- lığına atfetmiştir. Sabit olan hakikat şudur, ki İngiltere bi yük taarruza hazırlanırken - ş;: yanı dikkat bir hava kuvveti tahşid edebilmiştir. Kendi topraklarında müdafa- ada bulunurken, Almanyanın ve Alman işgalindeki topraklarla İtalyanın havadan bombalan - masına devam ederken, — bahu- sus Yunanistanın — taarruzuna geniş mıkyasta hava kuvvetle- riyle yardım ederken, İngiltere Afrika taarruzuna da binlerce tayyare ayırabilmiştir. - Birinci derecede mühira olan nokta bu- dür. Şimdiye kadar, her iki tara- fın tebliğleri İngiliz ve Alman hava hücumlarının farklarını izhar etmişti. Fakat İngilterede yeni neşredilen bir istatistik Al- Manların şehirler üzerine rast gele yaptıkları taarruzlara kar- şı İngilizlerin yalnız askeri kıy- metleri istihdaf eden hücuml: rının genişliğini büsbütün orta- ya koymuştur. İngiltere yalnız bu mahiyette 5000 den fazla ha- va hücumu yapmıştır. Bu hü- cumların dört bini- Almanya ile işgal altındaki topraklara,, ve müesseselere, bini İtalyan ve İ- talyan isgal altındaki toprakla- ra tevcih edilmiştir. İngilterenin en mühim hede-| fi hava meydanları ve demir - yollariyle kara yollarıdır. Beş bin hücumun 1,123 adedi bu he- | DENİZCİLİK — dece bu, bakımdan olsa bile Ak- denize büyük bir Arap ve müs- lüman denizi demek yanlış bir şey olmaz. Suriye ve Mısır gazeteleri, bil- hassa Mısırınkiler, Arap - âle- minde okunan, tetkik edilen matbualardır. Bunlar Arap di şüncesinin ve emellerinin birinci | sınıf nakil vasıtalarıdır. İslâm ! bilgisinin memba sayılan Mısır- daki Camiülezherdedir ki bütün Arap mütefekkirleri yetişmiş- lerdir. Bunlar o irfan membain- da edindikleri fikirleri öz mem- leketlerinde yayarlar, Talebesi arasında Çinlilerden, Japonlar- dan tutunuz da Koralılara - ve Lehistan islâmlarına kadar bin bir milletin evlâtlarını barındı- ran bir islâm üniverettesinin kâ- in bulunduğu bir ülkeyi mihver devletlerinin özlemelerine neden şaşmalı? Üa * Maamafih mihver propagan- dasının bilmediği bir nokta var- sa o da Arab haleti ruhiyesi, islâm psikolojisidir. Arap dün- yanın en müsamahakâr - insanı- dır. İslâmlık en demokratik bir akidedir. Şu kadar varki bir is- lâm, bir Arap tahakküme kati- yen mütehammil değildir. Bü- yüklerine karşı saygı, merbuti- yet ve hatta sevgi ile bağlıdır. Ancak kendi şahsına da hül metsizlik gösterilmemek şarti- le... İşte on iki asırdanberi Akde- niz kıyılarında yerleşmiş ve baş- h başına bir medeniyet yaratmış olan Araplar pek haklı olarak Akdenize (bir Arap vejislâm de- izi) ismini verebilirler. N SABAHA: Tayyare ile 5.000 hü- cum ne demektir? deflere - çevrilmiştir. - Almanya demiryolları ve otostradlarla çevrilmiştir. Bu yollar bir ö- rümcek ağı #ibi bütün Alman- yaya gerilmiş olduğu için yolla- Tın bir çok iltisak noktaları var- dır, İltisak noktaları karışık te- sisata- sahibdir. Bu noktaların tahrib edilmesi kolay tamir edi- lemiyen ârızalar husule getirir . Münakale karışır. Hülâsa yollar Almanların can damarlarr ol- duğu için — İngilizler — bilhassa bunları tahribe ehemmiyet ver- mişlerdir. İkinci derecede sık hücumlar doklara, gemi tezgâh- ları limanlara, — mavnalara çevrilmistir. * Bunların — sayısı 866 dır. Bu hücumların başlıca | gayeşi, Almanların bir istilâ te- şebbüsüne karşı koymaktı. Geçen'eylülde Almanlarır İn- giliz topraklarıma çıkmak - icin Manş sahillerinde bir çok hazır- | lıklar yaptıkları, mavnalar, sal-| lar topladıkları, başlıca liman - larda mühim kuvvetler tahşid ettikleri muhakkaktır. Fakat eylül ve teşrin aylarındaki İngi- liz hücumları bunları altüst et- tikleri gibi bir rivayete göre en mükemmel 50 bin Alman aske- | rini dağıtmıstır. Churehili, İngilterenin 1941- de havaları eline alacağını söy- lemişti. 1941 senesine ayak at- mak üzereyiz ve geçen senenin gu 5000 hava hücumu önümüz- deki sene Avrupa havasının ne renk alacağına kanlı ve canlı bir işarettir. Behçet SAFA İtalyanlar. için ' - çıkar yol TORE » Daha Arnavutluk harekâtı baş. lamadan evvel yazmış olduğum bir yazıda, mihver devletlerinin önümüzdeki bahara kadar Bal- kanlarda herhangi bir istilâ ha- reketine başlamalarının muhte- mel olmadığını kaydetmiştim. Bu neticeye varmak için, böyle bir teşebbüsün muvaffakiyetle sona ermesinin imkân haricin- de olduğunu ve bu hakikatin ee drelelledk li * etti. Fakat harbin iki ay zarfın- Sanllmadığını et eki B bar yanılmadığımı i: hisde aldandığım yegâne nokta İtalyan devlet adamlarındaki uzak görüş kabiliyetinin bu de- rece mefkutiyetini düşünme- mem oldu. Bugün de, bundan cesaret a- larak Balkanlarda cereyan eden çarpışmanın âtisi hakkında tah- minler yürüteceğin Tabiatile ilk olarak akla gelen sual, İtalyan - Yunan harbinin neticesik yağu Harb bugünkü vaziyetinde İtalyanlar için kaybedilmiştir. Bugyün için en akıllı İtalyan dip- Jomatlarının verecekleri karar bu işden vazgeçmek, yani Arna- vutluğu tahliye ederek buradaki kuvvetleri ana vatana çekmek- tir. Bu tarzı hareket İtalyan menfaatine en uygun bir şekil- dir. İtalya bunu yaptığı takdir- de şu menfaatleri elde edecek - tir: 1 — Yüz binlerce İtalyanın hayatını kurtaracaktır. 2 — İmha edilmeğe mahküm olan bu kuvvetler ana vatan mü dafaasında büyük hizmetler de- ruhde edebilecektir. 3 — Her nevi harb malzemesi, tayyare, top ve cephane husu - sunda büyük tasarruf caktır. 4 — Mali bakımdan ve iktısa- di cepheden de tasarruf yapıla- cak, stokların hayatı uzatılabi- leeektir.ı İ ği bir 5 — İtalyan prestiji bir Dün- kerk darbesine uğrayıp zede - lenmekten kurtulacaktır. Yani İtalya zararın az yerinden döne- bilmek dirayetini göstermiş ola- caktır. İtalya bu harbde ısrar eti takdirde farzi muhal neticede galib bile gelse şu muazzam ka- yıplara maruz kalacaktır: 1 — En aşağı bir milyon İtal- yan gencini kurban edecektir. 2 .— Çok mahdud olan her türlü gıda stoku süratle bite- cek ve İtalya yarı yolda yere aç serilecektir. 3 — Kuvvetini kaybeden İtal- ya dahili bir ihtilâl ile karşılaş- mak tehlikesine maruz kalacak- tır. Bu ise rejimin yıkılmasına sebeb olacaktır. 4 — En nihayet farzı muhal bu muağzam fedakârlıkları göze aldığını düşünelim. Diyelim ki milyonlarca genci feda etti. Al- manya da işe karıştı. Balkanlar yeni kanlı harblere sahne oldu. Hem İtalya, hem de Almanya son derece fedakârlıklar paha - sına Yunanistanı istilâ edebildi- ler. Bu mihver devletlerine, ne Murad SERTOĞLU (Lütfen sayfayı çeviriniz) MACERA ROMANI PARAŞÜTÇÜNÜN ESRARIİ|K— Tefrika No. li eZ fi Pilot parisin civarında bir hiz metçisile yalnız başına bahçeli | küçük bir evde oturuyordu. Bligniyi orada bulacağından emindi. Çünkü anket kat'i şe - kilde nihayetleninciye kadar po lisin nezareti altında bulunacak- tı. Resmi polis Bligni hakkında | bazı şübhelere düşmüşlerdi. Fa-| kat kendisi r işin iç yüzüne vakıf değillerdi. Katil herhalde tayyareci idi. Şavyeri öldürebi - lecek yegâne adam o idi. Bunu | adetâ ilân etmişti. Tayyare- di Madam Şavyerin, âşıkı idi. nç kadın da onu kurtarmak için her şeyi yapmıştı. | Ve bununla beraber.. bundan da emin olmak doğru değildi. | Bu ileri sürdüğü faraziyelerin | doğruluğundan emin miydi?. Bligni'nin paraşütçüyü vurduğu hu nasıl isbat edebilirdi? Hem, tayyareci bu katil key- fiyetini ne vakit işlemişti; za - ten meselenin karanlık nokt. burada idi. Tayyarede, ki: görünmeden Bligni bir elile di -) reksiyona tutunarak öteki elile arkadaşını bıçaklıyabilirdi. Fa - t bu da çok güç olmalıydı Bu vaziyetet de bıçağı saplıyan bilekte kuvvetin gayet az olma- sı icab ederdi.-Halbuki kama, zavallı adamın kalbi üzerine çok şiddetle saplanmıştı Bundan başka silâh da ince ve uzun demirden - yapılmıştı.| Çelikten değildi. Polis hafiyesi birdenbire — Hiç aklıma getirmemiştim. Fakat bu kâğıd kesecek kama | , fakat bir ok yerine de ge- bilir diye düşündü. | Filhakika bu gekilde bir âlet uzaktan da fırlatılabilirdi. Fa - at gayet kuvvetle - fırlatılmı mdı. Pilotun elinde böyle bir | yay da bulunamazdı. Ayrıca yay olsa bile bunu atamzdı. Bu fa aziyeyi de harcamak lâzımdı. —| Verano, zihnen katilin Bligni | olduğu muhakkak, bundan emi- nim diyordu. Tayyarecinin evine yaklaşın -| ca, bu kanaatinin sarsıldığını da görüyordu. Ne yapmalıydı da bu kararsızlıktah' kurtulmalıy dı. Nihayet bir sokağı döndüğün- de, tayyarecinin oturduğu evi öndü tam bu sırada, evin bah- çe kapısını bir kadın açarak i- ceriden büyük beyaz bir oto - mobil çıkarak Veranonun önün- den-süratle geçerek tozlür ara- sında kayboldu. Yanında çerken polis hafiyesi direksi - yonda tayyarecinin oturduğunu farketti. Ve derhal Jislenin, te yareciye telefon ederek polis ha- fiyesi sıfatile duyduğu Şübheli ri anlattığını düşündü. Hemen yere atiadı. Ne yapacaktı. Kü - Ççük otomobili ile Bligniyi yaka- hıyamazdı. Birden titre Güne- şin ziyası altında parıldıyan ko- caman bir motosikletin on met- re mi de durduğunu gördü. | Bir dakika tereddüd etmiyerek motosiklete bindi ve | Şimdi karşı karşıya kal- dık Bligni, Allah vere de de poda benzin olsa, diye söylendi. Arkasından adamlar bağırdı. aldırmadı. Süratle gözden kay - boldu. Artık şübhe etmesi caiz ldi. Tayyarecinin suçlu ol - ımdı. Nihayete endisini bu yolda durdu! miyacaktı. Motosiklet gayet sü- ratli idi, Kilometroları arkasın- karak adetâ hoş ol - muştu. Bir dönemeçte, iki yol birleşiyordu. Bir lâhza şaşırıp kaldı. Tam bu aralık bir yolcu- dan beyaz bir otomobil görüp görmediğini sordu. M doğru gittiğini görünce doğru fırladı. Orada f lümat alamadı. İzler karışıyor. du. Bir değil, belki on boyaz ©-| tomobil görünmüştü. Ve bunlar başka başka istikametlere git mişti. Polis hafiyesi diş'eşini gı cırdatıyordu. Bu sırada nazar - ları bir- işaret direğine takıldı. | Ve derhal Blişmin gittiği istika- meti t hiç| şübhesiz Sen Martene gitmişti. Burada ne yapabileceğini dü - şünmeden motosikletin istika - metini o tarafa çevirdi. Şimdi Verano adetâ uçuyordu. — O taraflarda acaba ne ya- pacaktı bu adam?.. Halbuki po- lis nezaretinde kalması lüzım - dı.. Belki de Sen Martene çağı- rılmıştı. V hud da kehdisini tehlikey ilecek bir delili ortadan kaldırmağa gidiyordu. Hava gittikçe karardı. Yağ - mur çiselemeğe başladı. Artık geri dönemcedi. Gece de olmuş- tu. Şimdi yağmur kuvvetlen - mişti. Polis hafiyesi hiddetin - den söylenip duruyordu. Cake - tinin cebinde tabancası duruyor- dü, Fakat bir endişesi vardı. Ya, tayyareci Sen Martene gitmedi- se, hali 2e olacaktı? Bir müddet daha ya â tuktan & tı. Ve hiç durmayarak müsaba- kaların yapıldığı tarlaya doğru gitti. (Devamı var) yapıla- .vrıw