yaar eş on gündenberidir Bey- | oğlu sinemalarında gös- terilmekte olan yemi ve yerli bir filmi evvelki gece gidip gördük- ten sonra, içimde derin bir sızı duyarak, bu mevzu — etrafında birkaç söz söylemekten kendimi menetmeğe muktedir olamıya - cağımı anladım... Volter der ki: — Olmamış bir şeyi olmuş gi- bi alkışlıyarak onu yapanlara cesaret vermek, vatan hududla- rını, istilâya hazırlanmış bir düş mana açık birakmaktan daha tehlikeli ve daha muzir bir ha - vekettir!... Evvelki gece bu hazin filmi içira — sızlyarak seyrederken, Volterin susan insanların sura- tına tükürür gibi haykıran bu gür ve cesur sesinin mânasını biraz daha iyi, ve biraz daha et- raflı anlar gibi oldum!.. Niçin doğruyu söylemiyoruz. Niçin bilmem her gördüğümüz ye omuz silkip geçiyo - Açıkça itiraf etmek lâzım! Bizde tiyatro hayatı 30 seneden- beridir 30 arpa boyu bile ilerle- | Sanat, sahnede üze- rine kar düsmüş gibi görünen perdeden yapılma dağları bi - ribiri ardı sıra dizmek, tellerin ucuna bağlaman pamuk parçala- rını, işık hünerinden istilade e- derek bulut kümeleri halinde Bgeçirmek, üzerine basıldığı za - man gicir gicir gicirdiyan mer- mer rengine boyanmış tahta merdivenlerden, mukavva saray lara doğru adam çıkarmak de - güdir!.. Tiyatroda sanat, aktör dedi - | ğimiz insanın, kendi benliğin - den tecerrüd edip temsil edeceği insanın benliğine girerek, ken - disini seyredenleri yakasından /| yapışınca, istediği yere doğru Zzorla götüren, sürükliyen in - sandır!.. Dekor, kıyafet, mak - yaj nihayet ikinci plânda kalan birer yardımcıdan başka ne kıy- met ifade eder?.. Tiyatroda esas olan insan de- ğil midir?. Sanatkür, temsil ettiği yalan- ct ıztırabı, kendini seyredenlere büyük bir kudret ve heyecanla hakiki bir iztırab gibi veren, gaadeti ise mesud bir adam in- girahı ile dinleyicinin tâ ruhuna kadar götüren imsandır!.. Yok - sa, bizi güldürmek için, yirmi geneyi mütecaviz bir zamandan beri, kollarımızın altını gıcıklar gibi mütemadiyen Ermeni takli- di yapmak, heyecanımızı tahrik edebilmek maksadile hâlâ Alek- / Banyanvari sahnede tabanca patlatmak, ve hattâ belki de rağbeti biraz fazlalaştırmak ga- yesi güderek, son yapmış oldu - Bumuz filmlerde gördüğümüz gibi, işitilmemiş bir tarzda ka - dın oynayıcıların göğüslerini a- Çıp tâ bilmem nerelerine kadar memelerini göstermek, etekleri- nin kısa uçlarından bacakları - nin işıklandırılmış çıplak kiv. - rımılarını tebarüz ettirmek sanat yapmak demek değildir. Hakiki sanatkârın ne tabanca; patlatarak heyecan toplaması - na, ne memesini göstererek alâ- ka uyandırmasına, ne de bacak- larının ışıklandırılmış uçların - dan meded ummasına - ihtiyacı vardı!. Hakiki sanatkârın tek bir gü- lüşü bile, ona kucak kucak alkış toplamağa kâfidir!... Bilhassa bu, Boğazan bilmem ne otelinde geçen son filmi gö- Türkiye — Nonebi 4400 Krg 2700 Krg. 780 » 1450 » 400 » — 800 » 160 » 800 » SENELİK 6 AYLIK 6 AYLIK 1 AYLIK 17 Sonteşrin 1940 PAZAR 17 Şevval 1359 4 Rumi Sonteşrin 1356 Gün 322 Ay 11: Yi 940 . Kasım 10 Güneş — Öğle — İkindi 200 7T08 BAA 650 — 1159 — 14.34 Akşam — Yatar — lmsak 12.00 138 — 1217 1649 — 18.25 5.07 DİKKAT «Yeni Sabah» a gönderiler yazılar Ve evrak neşredilsin edilmesin iade Ezani Vasati Ezan! Vasatf Meşhur darbı meseldir: “Deli arlanmaz, soyu arlanır!..,,derler Yazan: | ESAD MAHMUD KARAKURD rüp de, o filmde otel sahibi ro- lünü yapan eski Ermeni aktörü- nü seyrettikten sonra maattces- süf bir kere daha iyice anladık ki, 30 sene gibi uzun bir müddet zarfında, Manakyan kumpanya- sından bize miras kalan o mü - tekaid eski Ermeni aktörü de - recesinde bile, bir sanatkâr ye- tiştirmeğe muvaffak olamamı- gız!.. Ne hazin bir netice!... Tasavvur etmek lâzım'.. Bu kadar yıldır. daha bakmasını, | konuşmasını, hattâ ve hattâ, bir insanın ellerini arkasına koya - rak tabii bir şekilde yürümesini dahi, Manakyan kumpanyasın- dan arta kalan müteknid bir Er- meni sanatkârı derecesinde bile beceremiyoruz! Bence, bu geri geri gidişin, bu muvaffak olamayışın yegâne sebebi, her şeyi yapabileceğimi- ze inanmış olmamız, ve her yap tığımız şeyin de, fevkalâde mü- kemmeliyetine kanaat getirmiş buluumamızdır!.. Ne hududsuz bir gaflet değil mi?.. Daha İtalyanların, h—ansxılnı rın, hattâ İngilizlerin bile tekâ-| mül etmediklerini itiraf eyle - dikleri böyle güç bir işi, Arab- lar kadar yapmağa bile muvaf-| fak olamıyan tiyatro sanatımı-| Zın, yüzme bilmedikleri halde ! denize düşeni kurtarmak için| suya atılan gafillerin hududsuz cesareti ile hareket ederek, dunf yanın en güzel ve seçilmiş film- | lerini seyrede seyrede bu saha-| da zevkleri incelmiş bir halka, Boğazicinin bilmem ne otelinde geçen bu bıçırc filmi gösterme- ge kalkmak, İngilizlerin Bahri- sefid donanmasına, mavnalara yerleştirilmiş mantalli toplarla hücum etmeğe benzer!.. Bundan birkaç sene evvyel Berlinde iken, beni meşbur Ufa girketinin müdürü müessesesine davet ederek, bazı filmlerin a - lınmasında hazır bulunmamı te- min etmişt Bir tarafı deniz kadar büyük bir göle, diğer tarafı ucu bucu görülmiyen bir ormanla, tâ u- fuklarda biten dağlara kadar devam eden bir sahada kurul - muş bulunan bu stüdyonun ka- pısından, küçük bir devletin hu- dudundan geçer gibi geçerek, i- çinde filmlerin alındığı dairenin önüne geldik Müdür, bastonunun —ucunu kaldırıp, karşıdaki dağlarla u - fukların birleştiği noktaları gös tererek, hiç şübhe yok ki, Mona-| ko hükümeti arazisinden daha geniş toprağa sahib olan bu si-| nema ülkesinin hududunu çizip gösterdikten sonra bize dedi ki: — Maatteessiif — müesseseyi henüz yeni kuruyoruz. Teşek - kül halindeyiz. Binsenaleyh ek- siklerimizi görerek bizi acı acı tenkid etmiyeceğinizi ümid ey-| N nra, orada bulunan misafir- leri, alınmak üzere olan bir sah nenin seyrine davet etti. Dekor şu: Küçük bir kahve.. küşede'bir masa... Ve masada da biri kadın diğeri erkek iki genç!. Yalnız derinden derine ince bir müzik sesi geliyor. Filme çekilecek sahne de şu i- di: Erkek elindeki bira kadehini bırakıp birdenbire yerinden kal- k ve sonra kıza sarılacak 0- nu dudaklarından öpecek!.. o ka- dar.. Şimdi bu sahneyi rejisörün kaç defa yaptırdığını tahmin e- dersiniz?.. Yemin ederim size, saydım, tam on bir defa!.. Buna rağmen rejisör, “seven iki insan biribirini sizin gibi öpmez, siz da ha sevişen iki genç insanın duy- duğu heyecanı bile temsil et - mekten âcizsiniz!.., diye dana gibi zangır zangır bağırarak, sahnenin filme çekilmesini bir başka güne bıraktı... Şimdi tasavvur etmek lâzım! Dünyanın en kıymetli artistl nin saatlarca çalışarak, biribiri- ni even iki gencin yalnız — bir şmesini bile temsil etmeğe muvaffak olamadıkları bu dere- ce bir güç sanatı, ellerimizi kol- larımızı sallıyarak, eski bir fı- rının ocak dairesine yerleşip, biz de yaparız diye ortaya çıkmak, ne akıl durdurucu, ne tüyler ür- pertici bir cesarettir değil mi? Hayır, hayır bu kadarı fazla artık!, Her şeye baştan başla - mak lâzımdır. Biz evvelâ tiyatro muzda oymuyanlara türkçe ko- nuşmasını, hattâ oturmasını, hattâ ve hattâ hiç değilse, o son filmde gördüğümüz Ermeni ka- dar olsun, ellerini arkasına koya. nsanın tabil bir şekilde l yürümesi lâzımgeleceğini retelim de, sonra film yapması- m düşünürüz! Malüm ya, meşhur darbı me- seldir: Deli arlanmaz, soyu ar - lanır, derler olunmaz ve bunların kaybolmaların- dan döleyı hiç bir. Mmesuliyet kabul, V edilmez. UÜ— — BALKAN MUAMMASI (Bap tarafı 1 Inci sayfada) | yeti itibarile daha elverişli bu - İacağı, — Yunanistana tecavüz edebileceğini farzetmiyordu. Bunun içindir ki 1934 de doğ- ru tahmin edildiği - gibi İtalya | Arnavudluktan, fakat yanlış tahmin edifdiği gibi Yugoslav - yaya değil, Yunanistana hücum edildiği halıîe Balkan ittifakına sadık kalan Yugoslavya hareke- | te geçmedi, çünkü, geçmeyi ta- ahhüd etmiş değildi. | Balkan paktının akdi sırasın- | da dört Balkan devleti arasında hâkim olan müşterek maksad, bilhassa Bulgaristanın içten | komiteci tahrikine veya dıştan ecnebi entrika ve teşvikine ka-| pılarak kendisile beraber kom - gularını da ateşe verebilecek bir | fesad ocağı halini almasına mü- ni olmaktı. Balkan paktı bu mümanaatın icabında cebren da hi yapılabileceğinin ifade ve ve-| sikası olarak imzalandı. Tutuş-| mak istidadı gösterdiği anda, o- | cak, dört tarafı birden sarılmak | suretile bastırılacaktı. O zaman-| ki Rumen Hariciye Nazırının | hususi bir konuşmasında dediği | gibi, bu paht, Bulgaristanı İs-| viçreleştiriyordu. Binaenaleyh r paktın mahiyeti, Balkanlı dev-| letlerin Balkanlı harici devletler | le olan muahede ve münasebet-| leri düşünülerek yalnız Bulga-| ristanı bir muhasara çemberi i- çine almak maksadile tahdid e- dilmek istendi. Paktın Bükreşte başlıyarak Belgradda ikinci saf hasına giren ve Atinada hitam bulan bütün müzakerelerini A- nadolu Ajansının Balkan muha- biri olarak yakından takib et tiğim için, hattâ yalnız mevkü | | biline ve bütün o zahiri ve göz- mahiyetin bile, bilhassa Balkan h olmıyan devletler tarafından ne müşküller çıkartılarak ve kaç defa neticesiz bırakılmak isten- diğini iyice gördüm. Diplomatik zorluklar o halde idi ki bir ke- re Bükreşte, birkaç defa Bel - gradda ve imzaya kadar ve hattâ imzadan sonra! - hemen her gün Atinada, bu paktın ak- tedilebileceğinden ümidler ke - silmiş gibi oldu - diplomat deni- len mahlükun, frakına, otomo - çekici cilâ ve cazibesine rağmen ne sabur, ne mütckanınil, ne ce- fakeş bir yaradılış olduğunu da yine bu paktın müzakereleri zar fında öğrendim. Bunlar gündüz- leri Atinadaki Grande Bretagne oötelinin hususi dairelerinde al - dıkları şifrelere göre saatlerce başbaşa çekişiyorlar ve akşam - ları, siyah elbiselerini giyerek, ceblerinde nutukları, mükellef bir sofranın etrafında neşeli ve müsterih görünmeğe uğraşıyor lardı. Halbuki hakikatte her ha- riciye nazırının içi © gün aldığı mahrem gifrelerin rakamları ile karışık ve içinden çıkılmaz bir cebir muadelesinden farklı de - ldi. Nerede kaldı ki büyük dev letler, bu paktın gerçekleşmesi- ni istememekte dediğim gibi, sanki biribirlerile yarış etmekte idiler. Fakat elçilerin tahrikleri- ne Bulgaristanın ikide bir kendi sinden geçen telefon tellerini kes mek suretile konuşmaları iz'aç etmesine ve dönen tekerleğe boyuna baston sokmak isteme- sine rağmen, Atatürk'ün ve Kral Aleksandr'ın Dolmabahçe sarayındaki tarıhi mülükatların- da verdikleri kararı her türlü Şehir ve _—? eni bir ekmek tipi Bu sayede ekmek fiyatı 30 para ucuzlayacak —— Belediye iktısad müdürlü halkın daha ucuz ekmek temi- nini mümkün kılmak maksadile Ticaret Vekâletinin talebi üze - rine yeni bir ekmek nümunesi üzerinde tecrübeler yapmakta - dir. Bu yeni ekmeğin imal olundu- gu unun randımanı yüzde 86 dır. Yani ekmeğin imal oluna - cağı un, yüz kilo buğdaydan 86 kilo un alınmak suretile elde e- dilmektedir. ekmek çeşnisini veren unun ran dımanı yüzde 80 dir. Bu suretle yehi ekmek bugünkü ekmeğe nazaran biraz daha kepekli ve ayni zamanda esmer olacaktır. Bu un nümunesi üzerine ya - pılan ve dün belediye iktisad müdürlüğü tarafından tedkik 0- lunan yarım ve bir kiloluk ek - mek nümunelerinin biraz esmer olmakla beraber lezzetli olduğu anlaşılmış ve vali tarafından gö- rülerek beğenilen — nümuneler tahlil ve tedkik olunmak üzere imyabanesine ve sıh - lüğüne gönderilmiş - Bu ekmek nümunesi hakkında belediye varacağı kanaati mufas sal raporlarla Ticaret Vekâleti- he bildirecektir. Yeni ekmek ti- Pi kabul edildiği takdirde ek - mek fiyatlarında 30 para kadar bir tenzilât yapmak mümkün 0- lacaktır. Anadoluya petrol tevziatı başladı “Anadoluya petrol tevziatı başlamış- tır-, İzmirden sonra yarın Karadeniz ve şark vilâyetlerine 60 bin cenub vi- lâyetlerimize de 40 bin teneke petrol -gönderilecektir. Konserve tenekesi İngiltereden gelen teneke imaline yarıyan levhalardan konserve fabri- kalarına kâfi derecede verilmediğin- den Bazı şikâyetler olmuştur. Müra- kabe komisyonu vaziyeti yarınki top- lantısında İetkik edecektir. İ HALKEVLERİ Kurslar 1/12/1940 tarihinden itibaren evi- mizde halk kursları faaliyete geçe - geğinden sayın halkımızın bu kursla- ra kaydolmak için Halkevi kâtibli - ğine müracaat etmeleri, POLİSDE Bir genç kız taraçadan düştü Dün sabah saat 8 raddelerin- de Ortaköyde oturan 15 yaşın- daki Azatovi evin tarasasından bakarken düşmüş başından ağır surette yaralanarak Beyoğlu hastahanesine kaldırılmıştır. HAÂRP VAZİYETİ Manastırın bombalanması (Baş tarafı 1 inci sayfada) kuvvetlidir. Tayyareler Yunan tayyaresi olamazlar. Zira Al - manyanın da Balkaştlarda ha - rekete geçmesini intab ettirecek bir mamevraya önayak olmak Yunanistanm aleyhindedir. Zira hududlardaki harb sarahaten İtalyanın aleyhine bir cereyan | almış bulunuyor. Yunanistanın | menfaati, diğer hududlarından emin olarak bütün kuvvetini tek bir düşmana karşı kullanmaktır. | Yunanistanın menfaatine bağlı olan İngiliz menfaati © tamamile uymaktadır. Ha Yugoslavyanın harbe giri: mavudlukta sıkışık bir - va: te bulunan İtalyanların çok İşine jarıyacaktır. Zira bu takdirde| Imı:ün kasmen serbest vaziyetto | olan Alman ordularının otoma- tik bir şekilde müdahalesi icab edecek, Yugoslavya ve Yuna - nistan üzerine arkadan yapıla- cak olan bu tazyik Arnavudkuk- | taki kuvvetlerine biraz | nefes aldırabilecektir. ÇARAARARANARARRARARARDANI mek azimleri, muahedenin im - zasını, daha çok gecikdirtmedi ve bir gün; bütün Atinayı baş- tan başa donatan bayraklar sında Balkanlara sulh ve sükü- nu vâdeden vesika imza edildi mânevralara rağraen tatbik et- A, N. K Halbuki bugünkü | |£ OKUYUCU — | | Yavrusunu mektebe kaydettiremiyen bir babanın şikâyeti — 984 doğumlu kızım — Nerminin 934 di mluların ilk okullara alın- aşlanması üzerine 4/10/ nde mahallemizde bulu- l baş öğretmeni nan 42 inci ilk Şükriye Derkut'a mürucaat ede - | rek kayıd ve kabulünü istirham etmiştim. Beraberimde — bulugun çocuğun aşısı yaptırılarak — şeha- detname ve mektep elbisesile bir- likte getirilmesini ve alınmalarına dair emir bulunduğunu ve bu hu- susta müsterih olmağlığımı tavsiye etmişti. Dedikleri gibi çocuğun noksan- ları ikmal ve 7/10/1940 tarihli aşı şehadetnamesi de alınarak mek - tebe hazır bir vaziyette ve ikinci defa 8/10/1940 tarihinde vaki mü- racaatımda oturduğumuz ev itiba- rile 8 inci ilk olula müracaat et- memiz lâzım geldiği bildirilmiş ve derhal üçüncü olarak 8 inci okula baş vurmakta gecikmemiştim. —8 inci okul öğretmeni ise 934 do- Bumlular için semt mevzuu bah- solmadığını ve halen müsait bir vaziyette olan 42 inci ilk okulun çocuğu kabul etmesi lâzım geldi- ini ve kendi mekteplerine alın - masına imkân olmadığı bildirilerek gene 42 inci ilk okula —mürar etmekliğim bildirilmişti. hibi olduğ Memur ve vazife için dördüncü olarak çocuğu de misafir bulunan Fahri Öz alarak 42 inci ilk okula müra etmiş ve bu defa alınmıyarak ora- ya pek yakın ve Küçükpazar ec- zahanesinin yakınlarında dilmekte olan bir mektebe kay - dettirileceği vüdile gene baş savılmıştı. Bundan sönra © mek- tebin vaz geçildiğini öğrendik ve 2 inci mektebe müracaat ettik. Fakat arzamuz maattees- süf isaf olunamadı ve çocuğum a- çıkta kaldı. Alâkadarların nazarı dikkatini celbederim. mir e- Adres: Küçükpazar İbrahim Hacı Balık apartmanı kat. 2 Selim Aykol ememamrem a — nnn SI Be DİYORKİ | kongresi Toplar;lıda vali Lütfi Kırdar da hazır bulundu şinmiğkidlün 9 parti ara köngresi dün ıştır. Köngreyi Vali 'i Doktor Lütti Kır- dur, Parti müfettişi Reşad Mimaroğ- lu da takib etmişlerdir. Kongre açı- hir açılmaz parti idare heyeti - reisi hdü Çubukçuoğlu partinin faali- yet raporunu alkışlar arasında oku- muş ve bunu takiben rapor hakkında z azalar fikirler beyan etmişler- | Raporun kabulünden. sonra aza- seçimine geçilmiş ve asli aza- Rüşdü Halil Karamızrak, Akif Battal- bi dir ların lıklara Zühdü Çubukçuoğlu, Dik, | gil, Hükmi Argök, Arif tyicil, Rasim | Bütün, Vilüyet kongresi asil deleğe- | liğine de Zühdü Çubukçuoğlu, Hük- | mi Argök, Rüşdü Dik seçilmişlerdir. | Bundan sonra köngreye nihayet ve- | rilmiştir, | Eyüb kaza kongresi | Eyüp kazası Parti idare heyeti re- | etiğinden | Kazamız kongresi 17/11/940 pazar | | günü saat 14 de icra edileceği ilân| | olunur. | | BELEDİYEDE Lütfü Aksoyun teftişleri Belediye Reis Muavini Li soy dün Kahataş Dolmabahe İ sargta balçe vecrlimi ” inşesmn | tetkik etmiştir. Bay Lütfi Aksoy ay- | hi zamanda bu mıntakalardaki fırın- | Tarı ve: Ge teftiş et- | miştir. Bu teftişler neticesinde G | tada 43 numar labaşında balekal Koço, Tarlab: bakkaj Yani, Beyoğlu İstiklâl cadde- | sinde bal Karaköyde pey nirci Ali Muhiddin, Taksim 20 nu- marada Dimitri Moskov Tarla- başında bakkal Kosti hakkında za- | bit varakaları tutulmuşlür | — Ayni zamanda 3124 ve 3104 numa- ralı otobüs şoförleri de belediye tali- Tandır EYÜBLÜ Meğer Emniyeti fettişi olmuş da cısı ve dolandırı- şhur kadıı rifetini ek üzere bi- rinci ağı ne geti- rildi. Yüzü gözü içinde idi. Çok hasta görülüyordu. Fakat mah- keme salonuna girdikten p- ğlam sesi, çevik Hareketlerile bir i seyi olmadığı görüldü. Adliyenin tatil saati gelmiş ve a- radan bir hayli vakit de geçmiş ol- duğundan boşalan mahkeme salo - nunda meydanı geniş bulan Halid; polislere atıp tüti günden şikâyete başlıyarı ltendi. E a reisi Bay B iyerek: daraya çıkarmağa da birinci ağır c haneddin gülüm — Duur Halid Dür yav- rum! diyordu. Biz sizinle on evvelden, bu mahkı müddelumumi muavini bulunduğ öyle değil mi? ana hatırlatıyorum: Tâf kalabalığı sorduğuma cevab ver.. zamandan tonışt Bak şimdi yin: Ben bu kadar Yalnız iste- Anladın mı Bu ik onra Eyüplü tu ve şahidler dinlenmek Mmübaşive isimler verildi. Fat evvel müdal dında bir İ eantta bulundu. tddia: (| simde 1 ve Çi |J etbise tüceari ol Hüsrev iddi. — Bir cur fında bir bo; Bir daire gördü pidi ünlendi. Tak- oturduğunu junda — haztr unu — söyliyen anlattı: Şişli tara- rıyordum. », Ka- oraya git Dö Halid karşıma dikildi. Ne ai ordu. Anlatlım. Bana kaç k duğümüzü sordu, İki ki Bunun üzerirle gülümsiyerek ko- luma girdi. ; 3urası benim malımdır. Evvel- emirde ben d i paşa mahdu- mu Rifat Beyim ae ya vermek ist terim amma bi n için büyüktür. Tam yeli oda. ne yapacaksınız bu kadar ev Düşünmeğe lüzum görmede — Ancak yetişir.. Bize de böyle geniş bir ev lâzım! b HALİD:İ same Dereneenaı aaan n c e ermca eee umumiye başmü- haberimiz yok! Şöyle bir ceplerini aradı. tar yan laydı gezdirirdim yürüyelim hele. k Kurtuluşa doğru ilerle - «dı. Ben de yürüdüm yanı geçmez Dedim. Sorra b; Ana mda değilmiş o- haydi söyle bir Biraz yüzüme dikkatle baktı ve sonra ciddiyetle: — İşin doğrusunu Ben Emni Beyim. Doj doğruya Validen emir alırım. Emniyeti umumiyeye ttişim ben, Bu evin et okumadın mi?.. Buraya geç 'de bir kundak soktular. Yan klardı. Ben de bunları aran m. Şirh- di seni orada gi süphelendim de geldim. Anladın m Tabil- bu. sözler sı şaşırdım. Faka iden de şüphelenme- dim değil, O Kurtuluşda bir kahveye gel i girdi beni de çekti.. ve kahveciye: gelmedi daha de- ü mi?.., Geli öyle ben yuka- rıdayım. Dedi. Yukarıya çıktık, O- türdı çayla bir kahve istedik. O zaman kendisine dedim ki: — iyi a.. benden ne istiyor« sunuz şimdi, Manalı manalı yüzüme baktı: — Anlayıver işte dedi. Senden Şüphelendim. Acaba kundakçı sen olmıyasın, Doğrusunu söyle... Be mak: — Ban san yaka Derhal c fan demeden o asıl öyledi. r kahve parası birakır- kurt n paraları çıkar- dım. 300 lira kadar param vardı. İki buçuk lira verdim. Kazdı — Koskota bir müfettişe bu ka- dar pafa verilir mi? — Utanmıyor musun, r. Derhal yedi buçuk tira daha an dar p haber 'er açtım. Doğruca po n. Benim şikâye dan ibavett heyeti Ti den son- ıt e ida bulunan di- vek'emı daha dinlediler.. E- yüplü Halidin- biribirinden komik olan bu dolandırıcılıklarını — yarın aymi sütunlarda okuyacaksınız. | sın mevcud oldüğür | &e, İlım İu;,;ı_..ıl Yazan Prof. Salih Hurıd Üzdi ıev Keşıfler, ihtiralar ——— Nebatlarda madenler bi v Manganez madeni tabintte her na kadar demir kadar çok bulunmazsa da onün gibi arzin muhtelif yerlerine dağılmıştır. Onun mürekkebleri bir vakitler demirin mürekkeblerine ka- rışıyordu. Nihayet — 1774 senesinde Scheelc demir filizi zanmedilen piro- lusitin başka bir maden oksidi oldus Kunu keşfetmiştir. Gahn — ismindeki bir maden mütehassısı Manganez dediğimiz bu yeni elemanı — tacride müvaffak oldu. Bundan sonra Sche- ele de bu cevherin kayalar raklarda bulunduğunu ve n rafından asimile edildiğini -bulmuş- tur. 1840 senesinde maruf Alman kimyagerlerinden Liebig nebatların topraktan münhal olabilen her şeyi absorbe ettiğini, fakat büyümeleri için lüzumu olmuyan şeyleri de kök- leri vasıtasile ifraz ettiğini bildir « miştir. 1964 de Sachs manyanezin demir yerine geçemiyeceğini isbat etmişse de lüzumunu isbat edememiştir. 1883 de Yoshida bir lok ağ enzimatik (tahan larını haiz bir madde vaffak — olmuştur. 1894 külündi lı at ta- dar manganez bulunmmuş ve bu mad- deye lokas Gerriştir. Bu zat muhtetit nebatların yeşil nebatt: dan dolar diğini mindeki 1914 senesindeBrenchley i: bir bayan yüz binde bir kısırn n ganez sulfatının arpanın neşvün ması için lüzumlu ve fazlasının mu- Zır olduğunu tecrübe ile isbat tir. Buradan mangönez nebat hayatı için lüzumlu bir madde olduğumu dia etmiştir. 1914 senesinde nebatlardaki ma - denler üzerinde mühim tecrübeler yapan bu bayan muhtelif cinsden to- humlarm kabuklarında manganezin bulunduğunu keşletmiş ve sonraki tecrübelerile tohumların hatiâ özle- rinde bile manganezin bulunduğunu isbat etmiştir. Bu vadide mühim fec- rübeler yapanlardan biri Amerikali Me Harguedir. Onun bulduğu metice- leri yarın vereceğiz, | ——AAn——— ŞABAHTAN SABAHA % İhtikâr mücadelesin- |de halka düşe vazife (Baş tarafı 1 inci sayfada) laşılır şey değildir. Müddeiumumülüğe | verilen baı muhtekirler — arasında komisyoncular olduğu gibi bakkal- lar da var. Fakat kabahati peyniri | beş ön kuruş fazlaya satmak olan bir iki bakkalın ceza görmesi neden di- | ğelerini akıllandırmıyor? Bu da ga- ribdir. Cezaya sebeb olan' peynir il- hemen hemen şehrin her kö- nde mevcuddur. Demek ki müra- | Si kabe ve ceza noksan geliyör, Diğer tarafdan topdancıların ve ko- misyoncuların zincirleme yapımaları, sattıkları malın fiyalımı elden el | yükseltmeleri Cihan Harbinin ihti- kârını hatırlatıyor. Burada ihlikât değil, zincirleme bir cürüm addedil- melidir. Çünkü bu topdancıların yüz- de iki ile iş görmeleri bile ilk elden son ele geçerken fiyatın yüzde 00 beşi, yirmiyi bulmasını intaç edecek, | tir. Halbuki yüzde iki ihtikâr değil- Ancak bir nevi malda bir kaç zincirlemeye ne lüzum vardır? Hele ayni şehirde alınıp satılacak ol duktan s İşte müral vazite, be komisyonuna düşen cilarda — zincirin H« np engel / olmaktır. Perakendeye gelince burada görülü- yor ki devlet mürakabesi tam isabeti temin edemez. Devletin her tarafı ayni anda mürakabesi güçtür ve galiba sokak aralarındaki bakkallur, satıcılar bu imkânsızlığı görerek uzak ihtimal ile bir mürakabe tehlikesini gözi ik kârlarını istedik de çıkarıyorlar. Buna K bus ura vermiyen- bizim vazilemiz ve menfaatimiz icabıdır. Behçet SAFA (| MÜTEFERRİK | Bir kitab sergisi açıldı Matbaacılığın 500 üncü yıl dö- nümü vesilesile şehir ve inkılâb vesikaları müze ve kütübhane - sinde tertib olunan kitab sergisi dün saat 15 de merasimle açıl - maştır. Çok iyi tertib ve tanzim olu - nan sergi üeretsizdin nu haber verme! leri şikâyet etmek