İULES Verne'in on, onbir. ya- şında iken okuduğum bir ro- manını, aradan yarım asır geç- tikten sonra hatırlayıp yaşay: cağım bir yerde, Zonguldakta bulunuyorum. Bu sabah bir oca- ğa gireceğim ve içinde saatler- ce gezeceğim. Şartım şu ki beni de “yagone"lere bindirip tıngır mıngır, rahatça ve kısaca do- laştırarak, bayram yeri dönme dolaplarında, atlı karıncaların- da, sandallarındaki. yapıldığı gi bi tadına doymadan hemen in: rivermesinler. Zira cahları pek kiymetli olan, yorulmalarından ve kâlb sektesine uğramaların- dan korkulan muteber zevata o muamele tatbik edilir. Gireceğim ocağın fen heyeti- ne, işletme dairesi eni konu, a- riz ve amik gezeceğimi telefonla bildirince —sonra söylediler— beni şahsan tanımayan ve bir piri fâni olduğumu sanan mü- hendis beyler, “Dayanamaz, bi şımıza iş çıkar” filân nevinden lâkırdılar etmişler. İdareden ce- vap vermişler, “Görürseniz fik- rinizi değiştirirsiniz” demişler. Onun içindir ki ocağa geldiğim zaman beylerin beni belli etme- meğe çalışmakla beraber iyice süzdükleri dikkatimden kaçma- mışta, Lâkin bunu bir romancıya karşı duyulan tabil alâkaya at- fetmiştim. Bereket versin hal ve tavrımi, yürüyüş ve konuşuşum, - öyle, kolay kolay nefesi tükenen ve yüreği temposunu kaybedip ak- Samağa başlayan adamlardan olmadığımı kendilerine derhal anlatmış. Müesseseyi mesuliyet- ten kurtaracak mütat vesikayı imzaladık. Kıyafetimiz mühen- dislerinkinden pek farklı de- Bildi; yani misafirhanede ma- denci elbiseleri ve çizmeleri giy- miş, burada da noksanlarımızı tamamlamış, fener edevatını ku- şanmıştık. Boş kömür vagone- lerine bindik; motör hareket et- ti; galerinin karanlığına daldık. Dışardaki vantilâtörlerin içeriye doldurdukları temiz hava cere- yanı ortasında ve yakalarımızı kaldırmış, boyun atkılarımıza sarılmış halde, sarsıla sarsıla gi- diyoruz. Demir tekerleklerin taş kaplı tünelde çıkardığı gürültü müthiş... Avaz avaza bağırma- dan konuşulamıyor. Dışarıya nazaran içerisi buz dolabı. Hal- buki biz sıcaktan ve havasızlık- tan bunalacağımızı — sanmıştık. Kireçburnu iskelesinde imişiz- cesine burası püfür püfür! . Pil kutusu sırtımıza asılı bu- Tunan lâmbalarımızı merakla ga- lerinin her tarafına gezdirerek yol aldığımız için katarımız zi- firi karanlıkta, dört yanına pâr- lak ve hareketli ışıklar saçarak, piril piril yuvarlanmaktadır. Aksi istikametten gelen, yani yukarıya çıkâan kömür dolu va- goneler ise, motrisin sadece ö- nünü aydınlatan tek feneriyle Kırky_ılgyv 'Tüfandan önce mağaralarda ba- ——— Anadoluda Refik Halid el - Kırk yılsonra —H — YERALTI - YERÜSTÜ Bir Piri fâni bekleyenler — Madende uzun bir gezinti — Sıcaktan bunalmıyor, soğuktan titriyoruz — Oluklarda kaymaca oyunu — Galeride yollar — Yeknasaklık içinde ihtiş; ile çöllerin benzerliği — Bu çölün develeri ınan sert ” kabuklu, - büklüm büklüm bir azman mahlük ka- dar korkunç. Acıkmış da dışa- rıya çıkıyor, ilk rastladığı hay- vana saldıracak hissini veriyor. Galerinin taşla örülmüş du- yarları az sonra kayboldu; tah- ta veya demir payandalarla tut- turulmuş kısımlara, tipik maden ocağı tüneline geldik. Bu pa- yandalar o derece tazyik görü- yor ki çoğu yamru yumru ol- Muş... Bir tanesi dayanamadı mı üst tarafı çöküverecek; daima kontrol edilmektedir. Epeyce indik. Ara sıra başka galerilere ve şuradâ burada şıklara rastlıyoruz. Her ışık bir adam veya bir insan topluluğu- 'na alâmettir. Selâm veriyorlar, selâm alıyoruz; durmadan geçi- yoruz. Kömür nerede? Yarım Saattir gitmekteyiz, henüz cev- herin işletildiği yere gelemedik. Nihayet bir noktaya vardık, durduk; — vagonelerden indik; başladık yürümeğe. Bu yürüyüş henüz fazla ârızalı değil. Arnı vut kaldırımlı çoğu İstanbul kâklarından iyi. Lâkin bir müd- det sonra çizmeleri niçin giydi- ğimizi anladık: Su topuklarımı- Zı aştı; baldırımıza kadar yük- seldi. Hele bir aralık diz kapağı- mizı bulmasından korktuk; yi- ne kurağa çıktık. Kömür damarlarını artık i- yice görmekteyiz. Zannedetim ki kömür, yığın halindedir; ne- reye kazmayı vursan parça par- ça dökülür. Hayır; kömür ma- deni bir katı çikolatalı, bir katı kremalı, başka bir katı da bis- küvili pastalara benziyor. Çiko- latalısı Kömürdür; ötekiler taş ve topraktır. Binaenaleyh ma- den' kömürü, ecnebi maddeler arasına sıkışmış damarlarda, daha doğrusu katlarda, katmer- lerde bulunuyor. Yalnız onları eşelemek, söküp koparmak, yırmak, toplamak lâzım, Öbi leri işe yaramaz. Ocağın başmühendisi dedi ki: — Biraz zahmetli olacak; şu- radan ineceğiz, Gösterdiği yer, bir adamın an- cak başını, başı sığınca da tabi- atiyle vücudunu sokabileceği ge- nişlikte bir deliktir. Deliğin çok aşağısından, âdeta bir uçurum dibinden kazma sesleri geliyor. Ölgün ışıklar da sezilmektedir. Asıl tuhafı deliğin önünde, iki tarafı hafifçe siperli, Üstü açık, madeni bir oluk duruyor. Mü- hendis beylerden birinci gireni takliden evvelâ ayaklarımı sok- tum; sonra vücudumu... Oluğun içine, yatmış vaziyette, ken- dimi — bıraktım; - önlenemiyen frensiz bir süratle kayıp gidiyo- rum. Biraz — sağa, biraz sola. Derken altımdaki oluğun da kaybolduğunu, kömür çakılları üzerinde yuvarlanmakta devam ettiğimi anladım. Başınızı kaldırmağa gelmez; am — Maden kuyuları tepeye — çarpar, parçalarsınız. Ellerinizi fren makâmında kul- lanmak da avuç içlerini parçala- mağa sebep olur. İyisi, akıp git- mek! O süretle dördümüz de a- şağıya yarasız, beresiz indik. İ- ki büklüm şekilde yürünecek bir genişlikteyiz; ihtiyatla ayağa kalktık. Kestirme yoldan, çok zengin bir damara vâsıl olmuş- tuk. Bol kömürü burada gör- düm. Şayet delikten ve oluktan inmese idik aynı yere gelmek i- çin kuyuda saatlerce yürüyecek- tik; lüzumsuzca yorulacaktık. Zaten girdiğimiz kuyu ağzın- dan değil, kısmetse başka ga- leriler geçerek dünya yüzüne ayrı bir kapıdan çıkacağız, Hav- zada yerüstü, yeraltına kıyas edilemiyecek kadar küçük. Zon- guldak şehrini bir kaç Saatte dolaşabilirsiniz; fakat — sadece gu, şimdi içinde bulunduğumuz kuyunun her tarafını görmeniz icap ederse bir gün kâfi gelmez, sanıyorum. O ne kadar çok ga- leri... Kimi sağa sapıyor, kimi sola... Kimi aşağıya doğru ini- yor, kimi yukarı istikamette yükseliyor. Bir yabancının ma- den dehlizleri arasından birini seçip de çıkış kapısını bulması imkânsız. Deniz seviyesinden kaç metre derinlikteyiz? Üzerimizdeki da- ğın tepesi hesaba katılırsa bu derinlik ne kadara varıyor? Ku- yuda iken ben öyle şeyler dü- Şünmedim. Yeraltı “-dünyasının da gezdiğim çöller gibi kendine mahsus, — yeknasaklık içindeki ihtişamına hayranım. Çölde gü- neş ve düzlükler vardır; burada karanlık ve gizlilikler! Birinci- sinde ârızaya uğramayan, çırıl çıplak, olasıya serili, fazlasiyle berrak ve işıldak kupkuru bir güzellik. İkincisinde güzellik ta- mamen aksi, girintili çıkıntılı nemli ve loş ol- geliyor. Yeraltı çölünün develeri yok mu? Vagoneler deve sürüleri gibi birbir arkasına dizilmiş, iş- te ağır ağır gidiyor, yük ve yol- cu taşıyor. Çölde yol alanlarla maden ocağında kazma salla- yanların bekledikleri nedir? Bi- Tan evvel kum veya kömür böl- gesinin dışına çıkmak, tabii dünyaya kavuşmak değil mi? İ- ki grüpun da dilediği şey: Ye- gillik. Yalnız biri gölgeye can atar, öbürü güneşe, Amma has- ret yine birdir, bir kapıya çı- kar. Velev gölgeyi, velev güne- gi arayalım, aradığımızın zıddın- dan —kuyuda karanlıktan, çöl- de işıktan— bikmışızdir.. Ka- ranlık da güneş kadar yakıcı, daha doğru bir sıfatla, boğucu oluyor. Bu bahsi kısa kesemiyeceğim. Ayrıca bir “Ereğli " Kömürleri İşletmesi” meselesi mevcut ki lehinde, aleyhinde yazılmadık, söylenmedik söz bırakılmamış- tır. Onun galerilerinde de biraz dolaşmadan Zonguldağı terke- demem. Zaten kömür havza- ( ŞEHİR HABERLE .zııh köşesi MUAMMA Beyoğlunun göbeğinde, türk- çe garkı, arapça maval söylete- Tek yüzlerce vatandaşın — hem zevk seviyesini alçaltar hem de onlardan para kazanan yerler Sardır. Geçenlerde. bunlardan birlsinin sahibi ile görüşürken bana dedi ki: — Halkın vüzde doksanı bir gevden anlamaz. İtirar edecek oldum. Fakat ©, karşımda canlı bir. misaldi, gazinosu her gün dolüp — taşe yordu, bazan oturacak — masa bulunmuyordu Bir kaç gündür, gehrin du- varları bir garip lânla kaplı- dır. İlânın üzerinde gu cümle var; “Dünya âleminde yapıla- bilen yegâne yenilik!,, Bvet, yan- H4 okumadınız ve tashih hatar # değil: “Dünya âleminde,, di- yor adam. Evet, hem de kos- koca harflerle Bu iüânı yaptıran, yukarıda kendisinden bahsettiğim - gasi- »o sahibidir. Fakat bu sefer, Yalnız halkın bir geyden anla- madığını (ddia ile kalmış olmu yor, kendisinin anlayışsızlığını da (lân ve ispat ediyor. Haydi diyelim o bilgisiedir, zevksizdir. Ya bir şairin mec- muasının — yeniden — Antişarını “MüsİL görülmemle — bir. aşıkla doğuyor,, diye ilân edişine ne buyurulur ? Doğrusunu — isterseniz, gasi- nocu ile gşalrin birleştikleri bir »okta olduğuna inanacağım ge- Üüyor; Sahiden halk bir şev an- lamiyor mu acabaf Buna bir türlü gönlüm yatmıyor. Olsa olsa, lâkayt kalıyordur, böyle- lerine giğüp geçiyordur. Peki ama bu adamlar nasıl olup da tutunuyorlar? BİR İSTANBULLU miversiteler Kanununa” istinat etmol fedir. Mezkür kanun Üniversiteyi, Pu külteler, enstitüler, okullar ve bi kurumlardan olusmuş, özelkisiliki. ve tüzelkişiliği olan yüksek bilim-araştı ma ve öğretim birliği olarak tarif et mektedir. Bilindiği gibi Tatanbul Ü- niversitesini teskil 'eden * fakülteler sunlardır: Tıp Fakültesi, Hukuk Far kültesi, Edebiyat Faküllesi, Fen Fa> kültesi, ktisat Fakültesi, Orman Va: Kültesi" Üniversiteye muhtariyet tanı yan yeni kanuna göre bu fakültelerin hepsl ayrı ayrı bütcelere ve teskilât Sahip olup müstakii bir bükmü şah: Siyet teşkil etmektedirler. - Mesuliyet ve salâhiyetler merkezi organdan zi yade' fakültelerin uhdesinde — bulun: Üniversite daresi gu organlardan teşekkül etmektedir: Senato, - Üniver: ite Yönetim Kurulu ve rektör, İtiraf etmek lâzımdır ki, aradan dört senelik bir müddetin geçmiş olmasına rağmen Ünlversite talebel büyük bir kasmı dahi bu organların tam ve mut Jak olarak vazife ve — salâniyetlerini bilmemektedirler: Bu sebeple üniver: aite öğrenci rehberlerinden de #derek bu teşekküllerin — vazit kısaca anlatmak İstiyoruz. «) SENATO: Üniversite Rektörünün başkanlığında, önceki rektörden, he fakültenin dekanından, her fakülteni profesörler kurulundan iki Seçeceki ikişer ordinaryüs Veya profesörden teşekkül etmektedi 'Senato Fakülte — talimatnamelerini inceler. . Disiplin” meselelerinin nihal Merclldir. b ÜNİVERSİTE YÖNETİM KU- sından doğruca orman bölgesi- ne geçeceğim; seyahatimin son durağına yaklaştım, İranın yeni büyük elçisi dün sabah şehrimize geldi MUHAMMED SAİD, GAZETECİLERLE KONUŞARAK, MUHTELİF MEVZULARDA İZAHAT VERDİ VE AKŞAM ANKARAYA GİTTİ İranın yeni "Türkiye — Büyükelçisi Muhammet Salt dün sabah uçakla gehrimize gelmiştir. 20 sene — evvel memleketimizde elçilik müsteşarı 0- darak bulunan Mühammet Sait İran Kabinesinde müteaddit defalar dış- işleri bakanı Ve dört kere de başba- kanlık etmiştir. Büyükelçi dün gazetecileri kabul ederek kendilerine muhtelif mevzular hakkında aşağıdaki beyanatı Vermiş- Türkiye - İran ve Rüs - İran münasebetleri Türkiye ile olan münasebetler on Ayi, en sıkı Ve en samimi bir şekilde devam ediyor. İran - Rus münasebetlerinin geliş- mesi dünyanın durumuna — bağlıdır. Biz onlarla dostlük kurmaya çal münasebetlerin daha İmasını arzu etmekte ve 'ta elimizden gelen faaliyeti göstermekteyiz. Bazı ufak ihtilâflar oluyorsa bunlar âdi münasebetlerden neşet etmektedir. Koreye İran yardımı Memleketin hali hazır durumu do- e Kore'ye maddi yardımdı adık. Buna mukabil para yar dımi ve sıhhi malzeme göndereceğiz. İranda komünizm İranda komünlst partisi kanun d- S1 edildi. Fakat kuvvetli teşkilâtları vardır Ve gizli faaliyette bulunuyor- lar. Bugün İranda tahminen 2000 - 3000 komünist vardır. Sadâbad Paktı Sadâbad Paktının münevi kıymeti büyüktür. Tatbikatı tarafların hüs- RULU: “Yenl've ebkiitektörlerle faküi. te dekanları ve Üniversite genci sekre terinden Yücüde gelir. Kanun ve tü Zük hükümleriyle senato kararlarının tatbikını temin edecek tedbirleri alır. Rektöre göreceki işlerde yardım eder ©) REKTÖR: Fakülte Profesörler Kurullarının bir arada — yapacakları toplantıda iki yıl için ordinaryüs bro: fesör veya profesörler arasından 'her defada başka bir fakülteden olmak - zere Ve sıra İle seçilir. Rektör ünlver: iteyi temall eder ve idare işlerinden Mmesuldür. Fakültelerin organları ise sunlardır: Genel Kurul, Profesörler Kurulu, Y netim Kurulu, Dekan. Bunların da v zifelerini kısaca tebarüz ettirmek fay- dalıdır. GENEL KURUL: Ord. Profesör, profesör ve doçentlerle öğretim göre İlerinden kurulur. Akademik “mahi yetteki meseleleri inceler ve fakülte b) PROFESÖRLER KURULU: Fr- kültelerin ordinaryüs profesör ve pro: esörleri ile bir dersin yönetimiyle bar İimsiz olarak görevlendirilen doçent. İer ile ayrıca seçilecek olan Iki döçent. ten, kurulur, Bu, teşekkül akademik iyinler ile bütçe gibi idari meseleler hakkında karar verir. €) YÖNETİM KURULU: — Fakülte dekanının riyasetinde sski dekanla, Profesörler Kurulunun IK yıl için erd' prof. veya. profesörler arasından Çeceki üç ökretim üyesinden kurul Bu teşkilât fakültenin Künlük işleriy: le meşgul olur ve talebeye nit mese- ieleri baklar. d) DEKAN: Profesörler Kurulu ta- rafından İki yıl için, fakültenin aylık h ord. prof. veya profesörleri arasın dan mütlak çoğunlükin. seçilir. Müd- deti biten dekan, dört seneden evvel tekrar dekan seçllemez. Gelecek yazıda üniverelteye girme lesini ele alacakız. DA nüniyetine bağlıdır. Gümrük ittihadı Ürkiye ile İran arasında bir gün- rük ittihadı henlz mevzuu bahis ol- madı. Bu, çok ince ve derin bir mene- ledir. Çok etraflı ve uzun tetkiklere ihtiyac . Büyükelçi dün akşamki ektpresle Ankaraya hareket etmiştir. W.A.V. toplantıları iyor Dünkü — toplantıda komisyon raporları okundu Bir haftadan beri Şale Köşkünde yapılmakta olan WAJY. Dünya Gençlik Birliği ikinci konsey toplan- tası bugün sona erecektir. Dün sabahki umum! toplantıda ça- Juşmaları bitmek üzere olan / komls- yonların hazırladıkları raporlar — o- kunmuş, müteakıben Belçikadan M Sehune geceki celsede yapılacak se- çimler için namzetliklerini koyan de- legelerin ndlarını bildirmiştir. Öğleden sonraki komlsyon çalışma- darından sonra Vali ve Belediye Rel- »i tarafından delegeler şerefine Malta Köşkünde bir çay ziyafeti verilmiş- tir. Çöplerini sokağa dökenler cezalandırılacak İstanbul Vali ve Belediye Başkan- Tığından; Belediye Zabıta TTalimatnamesinin Tnci maddesi hükmüne göre, herken süprüntüsünü kapalı ve madeni bir kap içinde biriktirip kapım önünden geçen temizlik Aarabasına boşalttır. Maya mecburdur. Her hangi bir şey atmak veya- dökmek suretiyle - 20- kakları kirletmek yasaktır. Bazı dükkân ve hane sahiplerinin bu madde hükmüce riayet etmiyerek süprüntülerini kapıar'nın önüne yığ- dıkları görülmektedir. Umumi sıh hati ilgilendiren bu halin önüne ge- çilmesi ve madde hükmüne riayet et- miyenlerin şiddetle tşeziye gdilmele. Ti için ilgililere emir verilmiştir. Keyfiyetin hatırlatılmasında fayda çörüldüğünden sayın halkımıza: bil- dirilir. Münich Radyosu muhabiri memleketimizde tetkikler yapıyor. Münleh Radyosu mühabiri Mühi- sensel, Türkiyeyi tanımak — ve muh- telif röportajlar yapmak Üzere 18 Kustos cuma günü şehrimize gel- mişti. Muhabir, dün saat 17 de İz- mire hareket etmiştir. İzmir Fuarın- da tetkikler yaptıktan sonra Anka- raya hareket ederek Cumhurbaşkanı ve Bakanlarla Kore harbi hakkında Mmülâkatlar yapacaktır. Şehrin ağaçlandırılması meselesi Belediyece ele alınıyor. fetanbulun bazı yol ve tepelerinin ağaçlandırılması ve gehrin bu ba- kımdan güzellik ve sağlık değerinin arttırılması için Orman — Fakültesi Dekanlariyle temasa geçen Vali ve Belediye Başkanı Prof. Gökay, Bo- #aziçinde mevcut arazinin ve bundan başka Edirnekapı-Yeşilköy arasında- Ki asfaltın da ağaçlandırılması mev. zuunu dekanlarla görüşmüştür. Bu teşebbüsün Ayi bir. metice vermesi beklenmektedir. W Sanat haberleri G. S. Akademisi inşaatı için çalışmalar “Yanan Güzel Sanatlar Akademisi- nin yapılması için çalışmalara harı retle devam ediliyor. Beçenlerde, #ım şeflerinin iştirakiyle bir toplantı yapılmış, nihal şekil üzerinde bir ka rara varılmıştır. Proje tasdık edilmek üzere Bayındırlık Müdürlüğüne veri- decek, sonra inşaat bir arttırma, siltmeye konulacaktır. Bu formalite- lerin tekemmülü yüzünden, inşaata flilen bir ay sonra başlanabilecektir. Bu sene, kış gelmeden Akademinin yanan kısmının damı kapanılabilece- fi tahmin edilmektedir. Musiki mevs hazırlık Önümüzdeki —mevsim — gehrimize konser vermek Üzere gelecek yabi cı sanatkârlarla yapılan temi cesinde kendileriyle anlaşmaş mış olanlar arasında şunlar vardırı Yehudi. Menuhim, — son zamanlarda parlamış olan Franmz piyanisti Sam- n François, İtalyanın en iyi viyo- Tonselisti addedilen Antonlo Jamigro, İspanyol virtüozu Cassado, Cartet ve Kempt. Bu isimler, gelecek mevsimin hax raretli olacağını göstermektedir. Türk ve Ellen ressamları Atina ve İstanbulda sergi açacaklar Sanat Dostları Cemiyeti İle Atinaa da “Statmi” cemiyeti arasında yar pilan bir anlaşma neticesi, 28 ekim de Atinada bir 'Türk ressamları seze gisi ve İstanbulda bir Ellen ressam- darı sergisi açılacaktır. İki memleket arasında sanat ve Kültür münasebetlerini - kuvvetlendi. recek bu sergilerin açılış merasimler rinde Türk ve Ellen elçileri ve sanat mahfillerine mensup zevat hazır bu. Tunacaktır. Her İki sergi için ziyaretçilerden Küçük bir dühüliye alınacaktır. Bu, memnleketimizde resim sergilerinin de dühüliye ile ziyaret edilmesi hususun. 'da bir teşebbüs mahiyetinde olacak- ti Istanbul Muallimler Birliğinin bir müracaati İstanbul Müallimler Birliği, öğret- menlerin huzurlarının en çok boz duğu bir ay olan aRustos ayında Mül- H Eğitim idarelerinde kurulan kadro hazırlama heyetlerine, her şehrin Öğ- retmen Derneğinden bir. mümessilin katılması yolunda çok yerinde bir müracaatta bulunmuştur. Hükümetin 've partilerimizin bu müracaatı des- tekleyecekleri umulmaktadır. NEZAHAT TİNAY Dr. İngs. HÜSEYİN PEKTAŞ Nişanları 19 agustos 1950 İstanbul. YENİ İSTANBUL SİYASİ TKTİSADI MÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE Sahibi 1 YENİ İSTANBUL NEŞRİYAT LİMİTED ŞİRKETİ Müdürü: Kemal Bu sayıda yazı işlerini 'filen Jünre eder Sacld ÖGET Neşredilmiyon yazılar dade edilmen. Banldığı yer 1 YENİ İSTANBÜL' MATBAACI- İK LİMİTED ŞİRKETİ MATBAASI ——— ——— —79 — xv ta olarak geliyordum. man. gülerek: dedim. meğe başlamışlardı. REŞAD NURİ GÜNTEKİN Jardan birkaç tanesine tesadüf Holdeki köşemde kendimi bir isti man nereden geleceği ve nereye götüreceği bilin- bekleyen bir yolcu gibi görmek- etmekteydim. calar gibi ben de terasanın mermer parmaklı. ğına tırmanmış sarmaşıklar içinde parlayıp sö- 'nen birkaç ateşböceğini Beyoğlunun bütün elek- * triklerine değişmemek fikrindeydir riyor, iniyorum. Gecelik entarimin üstüne pantalonumu geçi- l aşağı kapının önünde bir bahçe ta- kemlesine oturtulmuş iki büklüm bir adamdır. hemen hemen tabil bir — Feki Başka geceler? diyarum. Yine kaçamaklı bir evenp: — Kendisi çok kere buradadır. Zaten ağır hastamız da yoktur. Böyle şey hiç olmaz gibi. T Peki. hastahanenin devamlı operatörleri. Kavak Yelleri 1LK KÜR GECESİNİN VAKALARI All Osmanın misafirlik teklifini kabul ede- mezdim. Misafirlik ancak Emin Hulüsiye olabi. Jirdi. Ben buraya ancak, hattâ normal Ücretler. den tenzilât da yapılmamak üzere resmi bir has. Zaten temiz olan baştaki odayı beyaz göm- dekli benim için silip #üpürmüş, öne ve arkaya bakan pencerelerin pancurlarını açmıştı. bir eksiğimi aramak için etrafına bakındığı za- — Nine Allahını seversen gü iki bavulu or. 'tadan kaybet; gözümün göremiyeceği yere sok, “Tepebaşındaki oteli ve Koçoyu — birdenbire bırakışımda odanın Ortasında, alçak bir tahta masa Üstünde düran bu iki Bavulun da epeyce tesiri olmuştu. Onlar bana son günlere doğru gürbetin ve kararsızlığın iki alâmeti gibi görün. Celilenin didüğü akgam Üstleri karanlık sokaklardan yalnız evi- Te dönerken çağırdığım men güribem, men meh. gürem garkısını bu İki bavul bana bu defa da Öz vatanımda çağırtmışlardı. Sonra otele her gi- Ti çıkışta kapıda, KAtibin masası önünde, yu. kardaki numaralı kapılar önünde mutlaka on- miştim. Burada mümkün olduğu kı bulduğum yar kadınla aldatıyormu, ma hissediyordum. * Bu ilk akşamın yemeğinden sonra ba karşı teranı Son me soktuğumu şimdi anlıyordum. 'ne cehennemdi Yarabbi? Pencereyi kapaı hennem; sepetler arasında — uyul ketler, gemsiyeler alay alay yolcular. vakit imlarda dolaşmalar; çalı digeleri devirerek kemancı ile öpüşmeli ralarda Abidenin önündeki da tabiatten başkası yalandı. 91 302 vermişti. Bu hüznü onda da görmekten korkarak beş on gün bir hastahanede yattıktan sonra yine buraya döneceğim, yolunda Jüzumsuz bir yalan söyle. Anadolulu nineyi lar uzun müddet Jâkırdıya tutmak için bahaneler ararken Koçoyu bu ihti. im gibi Adeta bir utan- mehta- 1 koltuğa yerleşince kendimi yağlı boya bir. tablonun yaliyle kendimi Tepebaşında nasıl bir cehenne- Hakikaten o un tramvayların, radyoların, bü- tün gürültüsü odanın içinde. Holdeki köşene iner. in; kâtibin masası dibine sıralanmış bavullar, n pürdösüler, pa- Sonra geç h bahçede © kızların kollarında Gezinin merdivenlerini iniş; pazarlık; hirdavat dolü ©- Gadaki- öksürüklü kocakarı; sonra kırmızı oda. Merhum kayınbabamın bir çok düşüncele. rine gitgide hak veriyordum. Hakikaten dünya- Onun dakikalarca 'yere çömelerek hayran hayran seyrettiği kârın. Paşa zevk ehli bir adamdı. Anadolu dö- nüşlerinde, — burada — kim bilir ne lezzetle dinelniyordu? Bir insanın çapylcu —olması zevk ehli bir insan olmasına mâni değildi. En iyisi ben de onun gibi yapmalıydım. l4 tanbulun sakin bir köşesinde, önünde böyle bir denizle, kendime böyle bir yer tedarik etmeliy. dim. Bu deniz ve bu mehtabı bütün ömrümce seyretmek için bir ev almaya karar vermek Ü- zere iken uyuyakalmışım. Bahçenin altından ge- çen bir trenin sarsıntısı olmasaydı bu uyku bel- ki de üzün sürecekti. Başımda bir sersemlik var. dı. Büyük gürültü gibi sükünetin büyüğü de in- anı yoruyordu. Bu ilk gece için mehtap sey- Fini bu kadarla bırakarak yatmağa karar ver- dim, Bilmem ne kadar uyumuştum. Hızlı hizli kapıma vuruyorlar. Evvelâ tersim dönerek “Sen misin Koço?” diye soruyorum. Fakat açık pen- cerelerde ay ışığını görünce aklım - başıma ge- Hiyor. Beni uyandıran bizim ninedir. Yanın'da da bir hastabakıcı var. Dışarda İri.İri konuşulu. yor ve kadınların aralık biraktıkları kapının dığında bir polis görünüyor. — Ne oluyoruz? Diye soruyorum. — Hastahaneye bir yaralı getirdiler. — Evet fakat bana ne? Neye nöbetçi dok- toruna haber vermiyorsunuz? Nöbetçi doktoru yoktur. Ali Osman dışarı. 'ya çıkmış, bir şey olursa bana haber vermelerini tembih etmiştir. Ne yapalım madem Ki doktoruz. Gideceğiz. 203 Yaralının kendisi, sesle Karnımda, diyor. 'Taş merdivenle yanındaki ağaçları: ği içinde bulunduğumuz için ancak e: Jıklı bir adam olduğunu görebiliyor, pollale bek- giye; — İçeri alın, diye emrediyorum. Buraya kadar getirmek için bilmem ne yap: tılar? Fakat adam çok iri yarı olduğu için po- lale bekçi onu kucaklarına alamıyorlar. Kendisi 'yine o iki büklüm vaziyette elleriyle karmını tu. ayağa kalkıyor; ötekiler andece sırtından larından tutarak yardım ediyorlar. Yürür- enardan ortaya çektiğim bir gşezlonga 'öyle tabil bir sesle Adeta e- “Seni kim vurdu?” diye 'Ne bileyim yahu. Karan: İtin biri işte” diye çı fif olduğunu tahmin gonra yarayı görünce öyle olmadığını görerek endişeye düşüyorum; hastabakıcıya telefonlu olur başka süretle mi Ali Osmanı buldurmalı Tni Fica ediyorum. Kadın Ümitsiz bir. tavırla buna imkân olmadığını söylüyor; doktor. bazı sceler gehre iner ve çok geç gelir; herhalde ar- kadaşlarından birinin — evindedir; fakat nerede olduğu bilinmez. Hastahanenin nöbetçi doktoru yok muf di- ye soruyorum. Süalime doğrudan doğruya ci Vap vermeyerek yukarda söylediğini tekrar e yöri — Bir gey olursa size haber vermemi söy- dedi. 304 'nin aâresleri?. Birinden birine telefon edin... Va- ka mühimcedir. Kadın bu defa büsbütün susuyor ve başını önüne eğiyor. 'Onda iş olmadığını görünce polise müra. enat etmeyi düşünüyorum fakat hemen vazge- çiyorum. O yapacağını yapmıştır; Sokakta bul. Guğu yaralıyı hastahaneye teslim etmiştir. Onun yazifesi yaralıyı kimin, nasıl, niçin - vurduğunu öğrenmekten ibarettir. Fakat adam pekâlâ ko. nuşacak halde olmasına rağimen onun sorguları- 'na cevap Vermemekte inat ediyor ve her defa. ında da: “Bilmiyorum yahu.. İtin biri dedik diye öfke ile cevap veriyor. Kimbilir belki bildiği de sahiden bundan ibarettir. Mutlaka mesul birini bulması için polisi sı- kıştırmakta beni tereddüde — düşüren bir nokta 'Yar, Akıl eder de: “Buradan daha iyi ne. zeye müracant etmeli!” derse ne cevap vermeli? Yahut meselâ merkeze etlefon ederek: “Birisini bulup gönderin. Allah belâlarını versin. Burada çıkamıyorlar" derse arkadaşımın Çaresiz elden ne gelirse yapacağız. 'yandan bunları düşünürken bir yandan da Falıyı soyuyor ve ilk tedaviye başlıyorum. Ope- ratör değilim. Fakat köy hekimiyim? Bu gibi İşlere elim yatkındır. Yirmi beş senedenberi ka- da ve köylüklerde buna benzer ne cinayet. lere, kazalara götürülmüş ve herhangi bir vaka- nın benim İşim olup olmadığını kendime sorma. mağa alışmışımdır. Bir (Devamı var) 305