5 Nisan 1950 YENİ CI BERNŞEHRİ Nüfusu yüz bini bile bulamıyan bu şehirde, Reisicumhur, nazırlar, parlâmento, üniversite, muazzam bir kütüphane ve daha birçok tesisler vardır İSTANBUL Sayfa 8 Tabiat - Ana anlatıyor Çocuğa ehemmiyet vermemekliğin büyük sebeplerinden biri, çocuk büyütmeye dair kitaplarımızın çok az olması ve herkesin anlayacağı bir tarzda yazılmış bulunanların ise yok denecek derecede mevcut olmaması idi Paris Hususi Büromuz bildiriyor Hakiki Avrupa Birliği'nin kurulmasına - çalışılıyor Paris, 8 (Hususl Büromuz bildiri- LDUKÇA uzun bir maziye nit- tir. Bir gün Berlin sokaklarında fakir ve küçük bir çocuk için bir yakınlaşma tesis etmek ve soğuk di istihdaf eder gibi görünüyor: A: vam Ki a. Chürehill'in nut ku. 8 mayısta Londrada bir Konfe rans toplanması için Bevin'in yaptı: İh teklif, Avrupa Konseyinde 1950 için yeni tesbit edilen Churehili'in, gayeler © halde Batı devletleri ile Rusya: 'nin münasebetleri, 8 mayıs / Londra konferansında belki hususi bir müna- kaşa mevzuu olmayacak, fakat bu mesele, bütün müzakerelerin esas do- kumasını teşkil edecektir. çük v benzer. Bütün İsviçre şehirlerinin, k. büyüklüklerine göre, Memleketi veya sanayi merkezi gibi yasıflar irae etmesine mi şehri sirf bir. hükümet maktan başka bariz bir. M malik değildir Nüfüsu 100,000 1 bile ikabil, Bern merkezi ol- den alınan on çocuk suya atlamışlar, Bunlardan — doküzü suyün — üstüne çıkmış, onuncusunun kalbi durduğun: dan boğulmuş. Çünkü, bir gün evvel bu çocukların hepsinin vücutları dok- tor tarafından müayene olunmasına rağmen, geceleyin yağmur yağdığın. İK vüstk “ünarinde : safankayli * bulamıyan bu. şehirde, reisicumhur dan su soğumuş ve çocuk buna ta. açan nutkü, Üç esas fikri açığa vu nazırlar, parlâmento, Üniversite, mu- hammül — edemediğinden — boğul: Tüyor: Yazının başında zikrettiğimiz. - | azzam bir kütüphane ve daha bir çok muş! Burada doktorun ve mektep - çüncü ve son vâkıaya gelince; Av- | tesisler vardır ve bütün sefaretler o- daresinin hatası aranılmaktan ziyade & — Ruslarla müzakereye - giriş mek için hiç bir fırsatı kaçırmamak Tâzımdır. Ancak, küvvetli olduğumuz, Takipten Üstün vaziyette bulunduğu. muz zaman bu görüşmeler için teşeb büse geçmeliyiz. İşte şimdi. bu du rumda bulunuyoruz. rupa Konseyinde de 1950 için mühim bazı faaliyetler tesbit edilmiş bulu. Almanya, yapılan davete ica- betle Avrupa Konseyine - girecektir Bunun için de, istediği teminatı aldı: fi için, muvakkat Saar — statüsünü muntazam trenler, bir içinde sizi Bern'e götürürler rada olduğu için bunların mensupla- ı oradaki ecnebi halkın ekseriyetini Zürlch'ten gece yarısına ve hattâ sabaha kadar hareket eden buçük saat bir 'çocuğun kaybolması bütün mem- leketi düşündürmüştü. Ben vaziyeti pek iyi anlıyamadığımdan gazeteleri takip etmiş ve memleketin muhtelif tabakasından insanlarla — görüşmüş-, tüm. Hepsi, bu bir çocuktur, yaşa. kabul edecektir TİNE Hükde SĞ ça saydı belki bir Hindenburg veya Be b — Fransa, Almanyaya elini v- zatmalıdır. Almanya, Birleşmiş Mi Jetler topluluğunun normal seyri içi- 'ne girmelidir. Bundan sonra İngilte re de, bu Fransız - Alman Birliğine Altihak edecektir. Böylece, bir. sulh- çu Üçgen teşekkül edecek ve ihtiyar katada birliğin kurulduğunu görmek. * Je hahtiyar olan diğer Avrupa millet- leri de onun peşinde yürüyeceklerdir © — Almanyanın — silâhlanmasına müsaade etmemekle beraber, ona ile- #lde İngiltere ve Fransanın yanında, Asirupa için döğüşebilmek imkânını Şeşmek Jâzımdır. (Her zaman söz- deri gayet açık ve sarih olan Chur- ehlü, burada epeyce Jâstikli konuş- muştun.) Ehurehili tarafından ileri sürülen 'bu Üç maddeden ilk ikisini, Fransız umumt efkârı, münakaşasız kabul et- miştin. Esasen — Fransız Dış Bakanı Sehuman da evvelce Almanyaya bir seyahat yapmakla, Fransanın Almz Diğer taraftan, Konseyin ratlaştırılmasını isteyen ve Dişişleri Bakanları Komitesinin faaliyetlerini tenkid eden Spank, bu sene içinde Birliğin çalışma * sisteminin yeniden teşkilâtlandırıldığını — görebilecektir Bu süretle asambleye, tavsiyelerini, tahakkuk edinciye kadar meşru va- sıtalarla takip etmek hakkı verile- cektir İktisadi sahada, Avrupa para me- selesinin halline çalışılacak ve Avru- pa milletleri arasında para değiştir- me kabiliyeti arttırılarak, bu husus- ta geniş serbestlik usulüne dönülecek- tir. İçtimal sahada da, çalışmaları yakından takip edecek teşril bir kü- Çük komitenin kurulması — düşünül- mektedir. Hulâsa, Avrupa Konseyinin bu fa- Aliyetleri neticesinde, Amerika ve Fransanın ısrarla istediği ve şimdi İngiliz Muhafazakârlarının, bilhassa Churehili'in desteklediği bir İngiliz - demok- kendine göre irili ve ufaklı bir oto- mobili olduğundan, yollar bu şehre gidenlerle doludur. Çünkü hükümet merkezi olduğu için halledilecek işle rin bir kısmının burada — görülmesi icap eder. Bizimle, burası arasındaki fark, Bern'e gelen evvelinden aldığı bir mülâkat ile saat ve hattâ daki kasında göfüşmesini yapar ve der- hal müsbet veya menfi neticeyi elde eder. Çünkü hükümet ile fert ara- sındaki — münasebet — mütekabil iki Menfaatin çarpışması ve birinin di- Rerini yenmesi — değil, bu müşterek Menfaatin tanzimi ve fert hakkının kaybolmamasının teminidir.Orada ar ftık söylenmesi fazla olan şeylerden biri, hükümetin ancak halk için ol- ması ve halkın menfaati sayesinde cemiyetin terakkisinin teminidir: Türizm memleketi — olmasına rağ- men İsviçrede, yollar henüz — İtalya ve Almanyada yapılan yollar gibi çok Kızlarımızın yaptığı dek malzeme satan müesseseler mev- cuttur ve bunlar herhangi yol kena- rında kalan bir kimseyi hiç istismar etmeyi düşünmiyerek ona bütün ko- daylıkları gösterirler. Zürich'ten Bern'e giden yol muh- telif istikametlerde ve küçük kasaba- lar ve köyler arasından geçer. Bu- radaki halkın meşgalesinin en büyü- Kü ziraattir. İsviçre küçük bir memleket oldu. ihtimamla yaparlar. rında bulunan ufacık bir spor saha- #ının birkaç metre büyütülme küçültülmesi ne köy muhtarının, ne © kanton relsinin, ve ne de devlet re- isinin elinde olan bir şeydir, bunun için hemen köy halkının reyine mü- | İdi. racaat olunür ve ancak bu plebisit sayesindedir ki, verilen karar tatbik edilmek küvvetini kazanır. Bu güzel âdet, oralarda köylüyü ve halkı toprağa bağlamakta ve on- ehemmiyetin en bakadaki doldurmaktadır. . veya ethoven olabilir. diyorlardı. Bu hâtıra bende, çocuğa bir. misalini gözümün önünden hiç bir zaman ayır Onun içindir. ki yüksek ta- insanlarımızın diye çocuklarını ımartarak okuta- mamaları, aşağı tabakal Jarın çocuk mevzuuna hiç ehemmiyet vermemeleri şüphesiz ki bir çokları | Bu gibi benim de kalbimi üzüntüler ile Çocuğa ehemmiyet liğin büyük sebeplerinden biri çocuk büyütmeye dair kitaplarımızın çok aZ olması ve herkesin anlıyacağı bir tarzda yazılmış bulunanların ise yok denecek derecede mevcut olmaması Memleketimizin iftihar edeçeği mü- tefekkirlerimizden biri bulunan Dok- tor Vedat Nedim Tör'ün “Doğan Kar- daş”i çıkarmaya b füm zaman ruhumdaki Üzüntüler a: dığini gördü- verilen | — “Doğan Karaeş” şimdi yapmakta olduğu hizmeti yavaş yavaş ilerlete mekte ve çok güzel bir yol üzerinde gitmektedir. Millet ve cemiyetin mile- den doğduğu hakikatına dayanarak #imdi bir zamandan beri çıkarmakta olduğu aile mecmuası ile de memle- kete yaptığı hizmeti artırmaktadır. Büzel — eserlere — ilâveten neşrine — başladığı — kitaplar. — se- risi — cidden — takdirin - fevkında ve memleket neşriyat hayatında in. kılâp denilebilecek bir şeydir. “Açıl sofram açıl” ismindeki çocuk hikâye- sinden sonra bu kere neşrettiği Karl Evald'ın - “Tablat-Ana — Anlatıyor.” eseri bizi cidden hayretlere düşür. Mmüştür. fik bakıldığı zaman güzel baskı noktasından bütün şimdiye ka- dar çıkan kitaplarımız içinde güzel bir inci gibi göze çarpan bu kitap memleketimizde de bu gibi şeylerin yapılabileceği hakkındaki imanı ar- muhabbet irdaki insan- vermemek- LA A a L zZalmıya — başlamıştı. — Bizlerin en) tırmış ve aksine olan propagandalara a ile barışmağa ne derece ehemmi. | / Fransız - Alman blokunun doğacağı- - geniş olmamakla beraber, size Otomo” — gu için, kayalardan geri kalan top- — İara Üstünde oturdukları yerin hakiki | yüksek — geylerle — uğrasmayı â-| sed çekmiştir. Bir Kitap alınıp da yet verdiğini göstermiştir. - Üçüncü | " ve bu blokun genişlemesiyle haki- |- bil yolculuğunun en ufak bir zahme, — raklarının hepsini, en ufak yerine — Sahibi oldukları kanaatini vermekte- | det etmekliğimiz — yanında ' bu ya- İ okunmakla işin bitmediğini - herke: -i pi ki Avrupa Birliğinin kurulabileceğini | tini vermez. Her köşede, — muhtelif i dür ; l Maddeye gelince, Fransa — şimdilik kadar, ziraatte, hayvan' beslemekte — dir. Tatıcı — kabiliyeti — olan — şahsi- | sin takdir etmesi icap eder. Bu günün Almasyanın silahlanmasını — İsteme- | tahmin etmek, yanlış bir düşünce de- | yabancı girketlere ait benzin satış — Kunandığı Eibi. dağler ve taşlar ara — e A Tn ae Üse Bi e taşlar ara- — Bern gehri, küçüklüğüne rağmen| Yetin “ çocuk — mevzuuna girmesi | çocuğu bu kitabı yarın doğacak kar- Hattâ işin garibi, başta — muhalif sında bulunan ve 2,000 metreye ka- baştan aşağı dükkânlarla doludur. ve onu mühim bir mesele olarak ele deşine veya yarının babası olduğu dar çıkan yerlerdeki otları da biçmek Bütün binaların alt katını işgal eden alması memleketimiz için elde edilen sosyalist lideri Sechumacher olmak Ü- zere, bizzat Almanlar da, muhtemel bir ihtilâf halinde Alman piyadesinin teşkilini arzu etmemektedriler. Bu noktayı bir tarafa bıraktıktan) sonra, Churehili'in teşebbüsü, Pariste #on derece ehemmiyetli telâkki edil- miştir. Böylece mesele, yeni bir esas, üzerine kurulmuş bulunuyor. Son za- manlarda bir Fransız - Alman, bir de İngiliz - Fransız bioklarının kıy- metleri ve şansları ayrı ayrı müna- kaşa edilmekteydi Churchili, bunları terkip etmiş ve bir üçlü bloku tavsi- * etmiştir. Bu teklif, hem Almanya başbaşa kalmayı sevmiyen Fran- hem de kıta Üzerinde mühim blokla karşılaşmaktan — çekinen) ltereye emniyet verecek mahi- dtedir. * Mayısta Üçler Toplantısı yapılması hakkındaki Bevin'in teşebbüsü, bazı tekziplere rağmen, Batı ile Doğu ara- sında münasebetleri ele almak ga- 'yesini güdüyor. Şimdiye kadar kon- ferans gündeminde bu meselenin bu- Tunmadığı ve iyice tesbit edilmiş altı Mevzuun konuşulacağı iddia ediliyor- du: 1 — Batılıların siyasetinde bera- berlik; 2 — Atom enerjisinin kon- trolü; 8 — Almanya ve Avusturya meselesi; 4 — Cenupdoğu Asyadaki vaziyetin incelenmesi; 5 — Atlantik Paktının işleyişini tetkik; 6 — Av- #upanın iktisadi birliği. Fakat en salâhiyetli kaynaklardan öğrendiğimize göre, konferansta” bü- #üh bu meseleler, Batı ile Doğunun Toünasebetleri en önde tutularak, mü- falâa edilecektir. Daha doğrusu, üçlü Kkonferansın bir dörtlü konferansa in- kılâp etmesi için, evvelâ birinci mad- de ele alınacak, yani Batılıların si- yasetinde birlik ve âhengin teminine Viyolonist Pablo Cassals ER sabah saat sekizde, Frar İspanya —hududu / yakınlarında küçük ve sâkin bir şehir olan Prad” da Valrac şatosunun kapıcı kulübe- inden, Ütüsüz bol bir pantalon, yün- Tü bir gömlek ve kahverengi bir ka- ve hayvanlarına yem olarak vermek Bibi işleri hiç ihmal etmez. Bi Birkaç inek ve birkaç dönüm ara- ziye malik olan bir köylü oranın mü- reffeh bir insanıdır. Onun bazan iki ve hattâ dört asra kadar giden es- Ki evleri vardır, bu evler damlarının Altındaki çok uzun pervazlar dolayı- bu dükkânların önünde kemer altın- yapılmış yollar. mevcuttur. Bu gehir içinde en yağ- hiç şemsiye süretledir. ki mürlü zamanda kullanmağa lüzum görmeden ve 16- lanmadan — dolaşabilirsiniz. terkedeceğiniz yerler, yalnız sokakla- kazançların en büyüğüdür. “Doğan Kardeş" şimdi bütün çocuklarınıza vakitlerini iyi geçirecek, onları sık- mıyarak kendilerine iyi bir mektep olacak bir vasıtadır. Memleketimizde güzel geylere rağbet olmadığını söy- lemekle halkımıza karşı kötü bir if- tirada bulunduğumuzu zannediyorum. Kemeri zaman evlâtlarına bırakmakla mü- kelleftir. Zaten herkesin kendine gö- re evinde bir kütüphane kurmak e- meli de bundan ileri gelir. Elden ele ve nesilden nesile geçecek olan bir kitap okuyanın zevkını bozmamalı ve zevkli ise onu tatmin ederek zev- kını arttırmalıdır. Şşte “Tabiat-Ana Anlatıyor” kitabı bu gayeye varmış- galışılacak. Bundan sonra, Ruslarla zak giymiş ihtiyar bir adam çıkar. Ekseri, yanında kocaman — Alman Köpeği Follet ile beraber St. Michel de Cuxa kilisesine, yahut Kanigu dağlarına doğru yürür. Bütün dünyaca tanınmış — büyük sanatkâr, viyolonselist Pablo Cassals, 'tam on bir senedir Prad'da kendi ba- gina, sessiz ve münzevi bir hayat ya- şamaktadır. Prad'a gekliği — vakit, Cassals, diktatör Francisco Franco iktidarda olduğu müddetçe, kendi fanı olan İspanyada hiç bir konser vermemeğe and içmişti. 'ya Harbinden sonra ise, hiç bir din- huzurunda — viyolonsel d, şında olmasına rağ- men, Cassals'ın hayatı hâlâ müzik- de doludur. Sabah — yürüyüşlerinden | sonra, Buffalo'lu bir hayranının ken- | disine hediye ettiği kocaman piyano- sunun başına geçer, ve bütün ömrün- ce yaptığı “müzik — günü”ne Johann Sebastian Bach'in prelüd ve füg'leri ile başlar. HAlA eser yazmaya ve müzik ders- leri vermeğe devam eden Cassals'a dünyanın dört bir tarafından talebe- ler gelmektedir. Asıl mühimmi, Ca- ssals, viyolonselini katiyen ihmal et- memekte ve 50 sene evvel — unutul. maktan kurtardığı, refakatsiz çalınan Bach suit'lerini hâlâ o harikulâde ve sade ifadesi ile çalmaktadır Pablo Cassals, geçen ay, mavi göz- leri heyecan - ve neşe ile pıril piril parlıyarak, yeni bir heves ve kuv- Pablo Cassals 200 Üncü ölüm yıldönümünde, bir de- faya mahsus olmak üÜzere konser ver- meğe razı olmuştur. Cassals, "Bu ha- reketimle inzivamdan çıktığım zanne- dilmesin, sadece bir defaya mahsus olmak Üzere çalıyorum" demiştir Avrupa ve Amerikadaki / diğer Bach festivallerinde çalmak için bir. çok davetiyeler almasına rağmen, hiç birini kabul etmemiş ve “reddetme- 'nin kendisine çok azap — verdiğini' söylemiştir Fakat, talebesi der Schnelder'in ısrarlarına miyarı Pabhlo Cassals kildiği şehirde, çalmay iYolonist Alexan- dayana- inzivaya çi vetle çalışmaya başlamıştır. Bach'n tür siyle kendine mahsus bir inşaat tar- zi irae ve Bern köylüleri bu evleri ile iftihar ederler. Bu civardaki köylüler toprağa bağ- hlıkları ile meşhurdurlar. İsviçrenin bir. çok yerlerindeki köy — halkının #imdi büyük şehirlere gitmiş ve fab- rikalara yerleşmiş olmasına muka- bil, Bern civarının — köylüleri baba yurtlarını — terketmezler. — Bunların kızları çok defa evlenmeden evvel bü- Yük şehirlerdeki bazı ailelerin yanı- a ufak bir Ücretle hizmet için girer. ler, Kazandıkları para ile, Babasının gerveti ne olursa olhun, kendi çeyir Zini temin ettikleri gibi, şehir ailele- | Ti içinde öğrendiklerini de kendile- Tine bir kâr sayarlar; fakat köylerine döndükleri zaman intihap edecekleri Kock yine bir köylüdür ve bu süretle Köy an'anesi muhafaza edilmiş olur. Adetlerine olan sadakatten dolayı- dır ki, köylüler her fırsatta kendile- rine mahsus olan uzun ipekten kor- dele ve dantelli şapkalarını çok defa siyah ve bol, etekliklerini — Üstüste mekten ve köy erkekleri de siyah kısa pantalonlar ile yeşil renkli ye- leklerini taşımaktan büyük bir zevk duyarlar, her fırsatta bunu taşımak için büyük bir arzuları vardır. Pazar günleri hemen hemen her ufak şehrin bir bayram yapmak im- kâmı mevcuttur. Bunun sebebi İsviç- relilerin kendi memleketlerini idarede gözterdikleri çok büyük alâkadır. Me- selâ kırk elli evlik bir köyün kena- Tın bir tarafından öbür tarafına ge- çilen mahallerdir. Öyle zannediyorum ki, gemsiye ticaretinin en az olduğu yerlerden biri, Bern şehridir. Bu halkın, i geçmekti görmekteyiz. anlıyan ve takdir eden bir meziyeti vardır. canlı misâlini sultanlarının idaresin- den ayrılarak demokrasi kabiliyet ve meziyetinde tır. Bundan dolayıdır ki — kendine benzemiyen emsaline çok faiktir ve hattâ onlardan çok ucuzdur. Çün- kü bir defa alınmakla batınlara in- tikal edecektir. itap, yalnız bir çocuk kitabı de- |tlldir. Herkese hoş vakit keçirtecek ve —bir. çok İseyler öğretecek bir ki- taptır. Bahusus — düşün- meliyiz Ki saçlı — sakallı İherkes de bazı vakitler /de biraz çocuktur. Bunun en idaresine K ee Çi e B Te bizer ieesin Ezsmsi SEAYRO Fzeee * Ahmet Hamdi Tanpınar ya çarşamba gecesi kendisini düşünmüş İkinci değişikli Bu intizam ve dikkat biraz da İhsanın bu işde evde bulunmamazlık etmedi. tanbuldan ayrıldığımız güne kadar bir cuma ve- | — | türlü insan ki o! Süleyman Bey yakamı tuttu. — Kız, benim kızım... Sen ne karışıyorsun! olmasından geliyordu. dedi. ik daha mühimdi. Bir al — Durun! dedim. İsterseniz beni de döğebi- Sahnenin Dışındakiler - 2 ©O günlerde hayatımızda iki büyük değişik- lik oldu. Bunlardan biri İhsanın bize boşu bo- şuna çene çalmakla vakit geçireceğimiz yerde beraberce bir kitap okumamızı teklif etmesiydi. Bilhassa Molitre'in Hasis'ini beraber — okuma- mizi istiyordu. — Böyle yaparsak size daha — faydalı olu- rum... diyordu. Haftada iki defa Sabihalarda bu- luşuruz. Hem de mahalledeki dedikodu. biter Bu karara ben çok memnun olmuştum. Sa- biha ile İhsan konuşurken ben de boş kalmıyı cak, bir şeyle meşgul olacaktım. İhsan, yine mahalledeki dedikodudan tulmak için Süleyman Beyden, ders gece de bulunmasını rica etti. Süleyman Beyin hayat müharebe bittiğinden beri epeyce değişmişti. İyi niyetlerinden hiç birini her gittiği yerde ayrı ay- Yi tekrarlamayı unutmuyan bü garip adam, kar inın çiftliklerine kavuşmak Ümidi kuvvetlenince hayat sahasını birdenbire çok genişletmişti. He- men her akşam Beyoğluna çıkıyor, zaman zaman fapkı Sabihanın tahmini gibi orada gecelediği bi- de oluyordu. Bununla beraber İhsanı darıltmamak için razı oldu. Ve hakikaten de sözünü tuttu. İs- 186 kür- eve gelirken Süleyman Beye rastgeldim. — Beni yolda tutarak. Buraya bak, dedi. Sabihanın Leylâ ile be- raber ayak oyunu öğrendiğini sen biliyor muy- dun? Sabihanın Leylâlarda — matmazel Caroline'- den dans öğrendiğini, hattâ Tepebaşında o dev- Fin galiba ilk dans mektebini açan Joze Pasalti'yi evlerine getirterek ondan yeni çıkan tangoyu da öğtendiklerini biliyordum. Fakat tabintiyle giz- dedim. — Hayır, ne münasebet. nizdir. — Yok, yok biliyorum. Zaten © kokanada dans öğrendiklerini biliyordum. Ama dışardan adam getirttiklerini bilmiyordum. Sakine Hanım bana yalan söylemez. Bir daha Sabihayı Leylâ- lara götürmiyeceğim. Yarın da çarşaf giyecek. Ben böyle kepazelik istemem! Kızın ahlâkını bo- zuyor! Sakine Hanım kendi işlerini bozmaya kalkı- şan Sabihayı muhitinden uzaklaştırmak istemiş 've hakikaten de muvaffak olmuştu. Sabihaya bu akşam dans öğrenmek ne imiş göstereceğim! Çarşafı giyip çıkarmayı Öğ- rensin bakayım! Ve aşağı doğru yürüdü. İş hakikaten kötü idi. Sabihayk hırpalaması çok mümkündü. İster istemez peginden koştum. 'Tam sokağı dönerken yakaladım. — Sakın Sabihayı döğmeyin, diye yalvar dım. Ona flişmeyin olmaz mı? O kadar başka 137 Yanlış işitmişsi- lürsiniz! Öldürseniz yine size darılmam! Ama si zümü dinleyin. Yüzüm ateş içinde idi. Ne söylür yeceğimi bilmiyor, bir türlü istediğim gibi / yal- varamıyordum. Babam beni çok fena büyütmüş- ra yalvarmasını bilmiyordum. — Bakın! dedim. versiniz. biliyorum da — onun için söylüyorum. bihayı döğmeyin! Bağırmayın da. © yaştaki kıza artık bağrılmaz! Hem insan eli insan oğlu- 'na kalkmamalıdır. Bu, İhsandan öğrendiğim son fikirdi. Süley- man Bey ilkönce bana baktı. Sonra bütün mahal- leliyi korkutan uzun, geniş ellerine baktı. Ona Köre insan eli Üç işe, kadın kalçası okşamaya, at dizgini tutmaya ve kızdığını - dövmeye yar Bu son ikisini bize — kendisi - söylemişti. Şi elleri bu üç vazifeden belki en mühimmini ka; bediyordu. Ayakta ne söyliyecek diye korkudan titreye titreye bekliyordum. Yüzüne bir defa dahi baka- mamıştır — Peki ne yapayım? dedi. Yarabbim ne ka- dar çabuk yumuşadı. Sonra ilâve etti: — Ben bir senedir Sabihaya el kaldırmadım. Fakat ne yapayım gimdi? Ya giymem! — derse, Bütün mahalle ondan bahsediyor. — Ben kandırırım... dedim. Beraberce eve gittik. Süleyman Bey kızına yarından itibaren çarşafsız çıkmamasını söyle- di. Sabiha onu dinlerken bir bana bir babasına- bakıyordu!; — Bu mahallede ben nasıl/ çarşaf giyerim? 138 ne kadar se- Herkesi tanıyorum. Bütün erkeklerle — ahbabım! Dün beraber oyna! Ertesi günü çarşafla kırıta kırıta yanından geç... Olacak şey mi bu? Hem © kadar küçülüyorum ki, parmak kadar bir şey oluyorum. Süleyman Bey ilk defa görüyormuş gibi kı- zına bakıyordu. Belli ki 6 da kizinin konuşma tarzından hoşlanıyordu. Her halde deminki hid- detin yerinde yeller esiyordu. Nitekim çareyi de © buldu. Semtte iken yeldirme giyersin!, zakı getir! Süleyman Beyi çök sonra anladım. Bu iyı 've hovarda ruhlu, temiz kalbli adamda bazı kiy- metler kaybolmuştu. O çarşafa inanmıyordu a: tık. Hattâ insanları dövebileceğine de inanmıyor- dü, Süleyman Bey sonra sonra anladım ki ya- gadığı dünyadan istifa etmiş bir adamdı. İhsanın dersleri bizim için çok yeni bir şey olmuştu. O zamana kadar düşüncesinin biraz da Sabihanın fantazisine, âni tecessüslerine uyarak sağa sola yaptığı: Sıçrayışları tanımıştık. Şimdi ise bu düşünce bir noktada derinleşiyordu. Onun için her söylediği bize yeni bir keşif gibi geliyor- du. O tiyatrodan, muharrirden, aktörden, hayat- tan ve insandan bahsederken içimde büyük zen- bereklerin oynadığını, gerildiğini — duyüyordum. Dünya etrafımızdan, bu küçük İstanbul mahal- lesinden, onun gündelik hayatından, ne de bu hayatın Üstüne her gün bir parçası yıkılan hâ- diselerden ibaret değildi. — Sabihada ise garip hirslar, iştihalar beliriyor, onu dinlerken âdeta içten verilen kararlarla çehresi sertleşiyordu. Diğer taraftan İhsanın kendisini merak etme- ye başlamıştım. Evvelâ hize olan dostluğu çok garibime gidiyordu. Etraftakilerden bu kadar de- #işik olan bu adamın bizlerle böyle düşüp kalk- 130 Git bana 'a razı olmasını aklım almıyordu. Hattâ Sa- bihanın cazibesi bile bunu izaha kâfi gelmiyordu. Bu dostlukta İhsan gibi bir insanı rahatsız ede cek bir yığın şey vardı. Nitekim konuşmalarımızı ders şekline sokması da bunu gösteriyordu. Âde- ta bizimle, yahut Sabiha ile başbaşa bulunmasını kendi gözünde tabil kılacak bir çare aramıştı. Kaldı ki onun mahallemizin dışındaki - he yatı hakkında yavaş yavaş haber almaya başlı mıştık. İhsan memlekete dönüşünden bir iki ay sonra İstanbulun hemen hemen her muhitinde bir yığın dost bulmuştu. Muntazam şekilde Türkocı Zına gidiyor, oradaki münakaşalara iştirak edi- yor, Nuri Bey vasıtasiyle eski musikimizi tanı- maya çalışıyordu. Akrabamızdan Tevfik Bey onu İttihat 've Terakkinin bir kaç ileri erkâpiyle tanıştırmıştı. Bir bakıma göre büyük bir faaliyet içindeydi. Fakat bu faaliyet arttıkça İhsan durgunlaşıyor- du. Bir akşam bizde babamla konuşurken onda- Ki bu durgunluğun sebeplerini biraz öğrenir gibi oldum. Babamla Nuri Beye — Hâdiselerin garip bir zincirlenmesi var ki, yavaş yavaş insanda bir nevi kader fikrini uyan- dırıyor, ve korkutüyor. Geldiğim zaman Balkan Muharebesinin en fena günleriydi. Kâmil Paşa Kabinesinin hiç bir suretle işin altından çıkamı yacağını herkes biliyordu. Onun için Babıâli bas- kınına çok sevinmiştim. Ondan sonra olan bitani de zaruri bir iş gibi telâkki ediyordum. Mahmut Şevket Paşa vakasında İstanbulun muhalefetten temizlenmesi ve bilhassa meselâ Ekrem Bey gibi Kâmil Paşa ile de uğraştığını şahsan bildiğimiz bir adamın Ve onlara benziyenlerin - sürülmesi beni Ürküttü. Mahmut Şevket Paşaya da ayrıca acıdım. (Devamı var) 140