Bayfa 4 İngiliz seçimlerine iki hafta kala Siyasi meseleler ve muhabir mektupları | Propaganda, sadece fikir sahasında kalmakta, şahsiyata gidilmemektedir Londra, (ü Bo el — Bi N tebeselim:“Vaz şasi muhabiriniz | Her iki tarafın da kullandığı lisan o derece | * : Sarl Gaster bi Seçin Ku sanyarrer deredei seçim u. | Yamuşak ve nmaziktir ki, yabancı müşahitler | (4 Ce n Cadelesi, . uzun ER L L A L Gi Sla ni yoplar D AD müddet * Soğukta hayret etmekte: M ) den... Gelin hep be- kalarak bir. türlü Saber, saki Tei İ aipik mabaiyen b amiDl) üeü varan tamaranarin sasii | cyi yenlaım ga sellar” düyeük Bibi, ağır ağır yola koyuldu. Fakat #imdi, seçimden iki hafta evvel, mü- Cadele tam süratini iktisap edebildi. Partiler artık, esasta çok sathi o- Jdan programlarını izah etmekle ik- fifa etmiyorlar. Bir kaç günden be- Ti, başlıyan şiddetli — münakaşalar her iki tarafı, bütün zekâlarını kul- Janmağa icbar ediyor. Meselâ, Sosyalistlerin, kötü idare yüzünden, sterling kıymetine, 1945 deki satın alma gücünün beşte birini kaybettirdiklerini iddia eden bir Mu- hafazakârın karşısına, ertesi gün, İs- çi Partisinin propagandacısı çıkarak, aynı müddet zarfında Fransa, İtalya Kanada ve hattâ Amerikan — parası değerlerinin bile daha, fazla kaybettiklerini ve yalnız, Sos- yalist idaresindeki İskandinavya dev. letlerinin bu bakımdan, İngiltereden daha müsait vaziyette “olduklarını, zakamla ispat etmektedir. Buna mukabil Sosyalistler, kendi idareleri zarfında istihsalin €(80 art. tığını dddia gdince, karşı taraf, her harpten sonra böyle bir istihsal ar- taşının tabif olduğuna göre bunun pek de övünülecek bir başarı olamıyaca- fını ve Amerikada harp sonrası is- 'tihsalinin Çe80 değil, 980 arttığını ileri sürüyor. Sosyalistler; bir taraftan, vergileri esaslı şekilde indirmeği vâdederken, öte taraftan sosyal yardım masraf- larının arttırılacağını söyliyen Mu- hafazakâr Partiye, bilhassa bu ba- kımdan şiddetle hücum — ediyorlar. Muhafazakârlar, bu tenkidleri artık Cevapsız. birakmıyor. ve Yeni Zelân- dayı işaret ediyorlar. Bu memlekette Muhafazakârlar nihayet iktidara geç- 'tikten sonra, Sosyalist devlet bütçe- inin gizli noktalarını öğrenebilmişler ve büyük israflar meydana çıkarmış- lardır. Şimdi İngiliz muhafazakârla diyor ki: “Hele iktidara gelelim, si- zin kurduğunuz imtiyazlı - rejimden, Seçimler arifesindeki Yunanistanda durum Yunan milleti Atina, (Hususi muhabirimiz. Pec- laris bildiriyor) — Komünist isyanı- ni bastıran Yunanistan, yeniden bü- yük bir buhran içindedir. Dış tehlike Şimdilik atlatılmış gibidir. Politika- Cılar; ordunun zaferini duyar düy- Maz, eski kavgalarına başlıyacak ka- dar nikbinlik gösterebilmişlerse de aakeri erkân bu görüşe iştirak ede- memektedir. Halk politikacıların, te- rTeddütle karşıladığı bu gayretlerini Zaten hoş görmüyor. Atinanın her yerinde, “siyasi partilerde ve umu- Miyetle politikacılar — safında esaslı temizlikler,, isteyen — “sokaktaki a- dam,an sözleri işitilmektedir Memleket, devlete yeni bir ideolo- di aşılamak suretiyle, mekanizmayı dürüst çalıştırabilecek, — enerjik bir hükümetin hasretini — çekmektedir. Harp, işçal ve ihtilâl, yalnız maddi | değil, manevi yaralar da açmıştır. Büyük partilerin — bugüne kadar uğradıkları muvaffakiyetsizlik, ye- niliğe karşı umuml bir temayül u- yandırmıştır. Memleketin mukadde- Tatını, vazifesine siyasi ve ahlâki ba- Kımdan Jâyık bir şahsiyete — teslim etmek' arzusu gittikçe kuvvet bul- maktadır. Yunanlılar, âsileri mağ- lüp etmeye muvaffak olan Mareşal Alexsander / Papagos'un bu itimada '€n lâyık şahsiyet olduğu kanaatinde- dirler. Şimdiye kadar Atinanın nü- fuzlu, bir çok şahsiyetleri, Papago- #u, ordudan ayırarak devletin başı- ha geçirmek için boş yere uğraştılar. “Yunanistan acaba, diktatörlüğe mi gidiyor? Bu sunle cevap vermek güç- tür. Çünkü memleketteki siyasi va- ziyet, önceden tahmini kabil olma- yan bir çok tesirlere açıktır. Mareşal Papagos taraftarları, dik- tatörlüğün her şekline muhalif ol- duklarını ve milli mücadelede tema- Yüz etmiş olan eski askeri, serbest Seçime dayanan bir hükümetin ba- Na getirmek istediklerini tebarüz ettirmekten geri durmuyorlar. Ger- gekten Mareşal, Yunanistanda Kıra- llçe Frlederike ile — Kıral - Pol'dan gonra halk tarafından çok sevilen şahsiyettir. Fakat Papagos, orduda- Ki vazifesinin çok daha mühim ol. duğünü ve bu itibarla siyasete atıl. masının şimdilik doğru — olmuyacağı Kanaatindedir. Başbakan Teotokis ile parti lider- leri arasında geçen ay yapılan gö- TÜşMe neticesinde, nisbi seçim esa. ının değiştirilmemesi kararına va. Tılmıştır. Bununla beraber, bu. sis. temin, herhangi bir partiye kati ek- #eriyet temin edemiyeceğinden kor. kulmaktadır. “Yunan seçimlerinin neticeleri hak- kanda herhangi bir tahminde bulun- mak doğrü olmaz. — Şimdiye kadar hükümeti desteklemiş olan Halkçı: iyasi şahsiyetler arasında esaslı tasfiye yapılmasını larla Liberallerin bir hayli rey kay- yapılabileceğini göreceksiniz! Seçim propagandası, — gazete — ve radyolardan artık sinemalara da in- tikal etmiştir Geçenlerde gösterilen bir — propa- ganda filminde, perdede ilk — olarak Liberallerin Lideri Clem Davles gö- ründü. Davtes, gerek Muhafazakâr Jar, gerekse de İşçilerin çok tenkit ettikleri “anlaşılmaz nikbinliği” ile, bütün gayelerine vardığı halde, öm- rünü sürüklemeğe çalışan partisinin refah vaadeden programını müdafan ediyordu, Liberallerin Liderinden sonra, sıra, ocak başına çekilmiş koltuğuna gö- mülü, Başbakan Attise'ye geldi. Att- İce, her zamanki gibi tutuk ve yu. muşak konuştu; İşçi Partisinin, dört buçuk sene zarfında gördüğü hizmet- deri anlatan Başbakan, başlanan iş- deri, yeni bir seçim devresinde biti- rebilmek için İngiliz Milletinin mü- desini rica ediyordu. Başbakanın gesi, yalnız çocuklardan bahsederken değişti: “Şimdiye kadar hiçbir hükü- met yavrularımıza, işçilerden — daha iyi bakmamıştır!,, diyen Attle'nin bu Mmüşfik sözleri, sinemadaki kadınlara bir hayli tesir etti. Nihayet ortaya Churehili — çıktı. Churehili çok elddi, hattâ müteessir. di. İngilterenin, tarihindeki en mü. him seçimlerden birinin / arifesinde bulunduğunu söylüyordu. İngiliz mil- deti, ya hürriyeti veya esareti seçe- cektir. Şimdiki sistem, bütün kudre- ti ele geçirmeğe çalışmakta şimdiden memleket sanayiinin beşte birini el- de etmiş ve henüz tatmin edilmemiz bulunmaktadır. Churehili, bu sözleri- ni bitirdikten sonra, yüzündeki ifa- de bir an için yumuşadı Ve perdede Kötü günlerde, bütün bir cihana V- Mit veren O yaramaz çocuk tebessü- mü belirdi. Bu tebesslim, mimik bir şaheserdi 've az evvel işitilen bütün sözlerden stiyor bedecekleri muhakkaktır. Metaksa- #ın totaliter hükümetine iştirak et- miş olan eski bakanlar, Halkçıların kaybedecekleri reyleri kazanmayı u- muyorlar. Öte taraftan General Plas- tras, gayri memnunların, solcu sos- yalistlerin ve seçime girmekten me-, 'nedilmiş olan komünistlerin kendisi-, 'ne rey Vereceklerini hesaplamakta- dır. Mütedil merkez partileri, Libe- rallerin yerini tutacaklarını tahmin ediyorlar. Hulâsaten denilebilir. ki, Yunanis. tanın bugünkü durumu her zaman. kinden daha karışıktır ve mart se- çimlerinin, umum! efkârca istenilen Parlâmentoyu teşkil edebileceği çok Süphelidir. Cevabımı beklemeden Bernad Palissy u- ölümden sonra dahi zaklaşıyor, ve ben oradı icat fikriyle büyük fedakârlıklara dâhinin azametli — feragatine müddet öylece kalakalıyorum. Merdivenden ikinci kata inerken kulağı- ma feryatlar geliyor. Ufak tefek, sarı yüzlü” Barsonu ile münakaşa bir adam Melek-kat ediyor: — Ya benim katımı Melek sabi daniyor: — Peki amma neden? İzan ediniz, burada ol- dukça benim yıkanmama imkân yoktur, ban: 'yo salonuna giremem, Anladınız mı? İşte se- — Şunun için ki, bu kadın bebi! Ve huysuz Melek kanatları: diyor ki — Gürültü çıkmasını önlemek için bulu dukları katları değiştireceğin sebebini anlamış değilim, Fakat Adamcı arip, sinirli bir hamlüka benziyor. Marat is- Alphonsine Duplessis, fakat minde birisi. Tutturmuş, “Charlotte — Corday dın,, adiyle daha meşhurdur. adındaki genç kızla ayni katta , oturamam, — Kamelyalı kadın mı? diye terter tepiniyor. Halbuki baktım, nazik, terbiyeli bir kızcağız. Hem neden onun ban- 'yoya girmesine mâni olsun! Şaşkına dönen meleğe, acele işli için bir tarih dersi vermekten, yıkanırken bir hançerle — öldürdüğü: Maktan vazgeçiyorum, — merdivenlerden ine- Duval ne olmuş? eden karal? ağaç altında tebeasına adalet tevzi eden Kı- zek ötelden çıkıyorum, — Kapının önünde Jül —— — Atlatmış! Sabahleyin Monmartre kabe — — Kısa Pepen! ral Saint-Louls'ye tevdi olunmustu. Spor ha Anfiör: ristanından çikarken görmüş. Duval, kendi. * vadislerini Carpentier veriyordu, moda işler — Ben de, diyor, seni almaya — geliyor. sinden kaçınıyormuş gibi yapmış, zira, ya. — — Monik'i hâlâ bulamadım. Bugün kıyame- Tini Andr& de Fougülere Üzerine almıştı. Kı: dum, nında fasulya “sırığına — benziyen bir kadın — tin altıncı günündeyiz; bütün araştırmaları. Yâmet neticesi meydana gelen garabetlerden Tağninle Parlste bir dolaşsak ne der- varmış, Herhalde karım olacak, | Üstelik, o — miz boşua çıktı. “Büyük Şefnat Sesi, nin ilk *Onra kıymeti anlaşılan Picasso da resim yar sin? Artık dayanamıyacağım. Gidip Rişar'ın yakışıklı Duval şimdi, saçları dökülmüş, gör — sayısı evvelki gün neşredilmişti. Jui Anflör'ün Zıları yazıyordu. Ailesini aramalıyım, Monik'i bulmalıyım, —— bekli, yaşlı bir adam imiş, Hulâsa, bu sıra- — fotoğraflariyle sünlenen röportajım büyük bir — Necker'in makalesi büyük bir alâka uyan- Arkadaşım mütecasir oluyor da kalbinin serbest olduğunu gayek münidar — muvaffakıyet kazandı. Ne gazete! — Patron — dirmiştı. — Reki dostum, diyor, haydi — gidelim. ayak işaretleriyle ifade etti. Şunu da İtiraf — elinden geleni yapmış, Vakaa, bu hususta, her- lekler İdareni, Pek kolay iş değil amma belli olmaz, bazan edeyim Ki, bir taraftan benimle fingirderken, — şey emrine verilmişti. Başmakaleyı ” Eimile — 'a ihdas e | temaanir. öteden karşısında oturan Önbeşinci - Louls'e — Zola yazmıştı. Meşhür “İtham ediyorum!, hüs — Savi bir | J Xotda, biribirimize, ötellerimizdeki bu ülk- kaş, göz etmekten de geri kaldığı yoktu. cumuna nazire olarak serlevhayı şöyle koy. İ vemek hakkında intıbalarmızı naklediyoruz. » — — O, Demek sizin ötelde de kirallar — müştü: “Affediyonum! te hayat, — Ah azizim! Öyle bir şansım var Ki Var. Bu makalede, büyük fomancı, Adem ile hayran, değiştirirsiniz, ya- hut da onun, diyor, o burada oldukça dura- #ilkiyor, bana dönerek yaktiyle Cor- day'ın bu sevimsiz nalet adamı banyosunda Seçim mücadelesi vüsat, sürat ikna küdreti. bakımından artmakla beraber, sertleşmedi. Her İki tarafın kullandığı lisan, o derece yumuşak ve naziktir ki, yabancı - müşahitler hayret etmekten kendilerini alamı yorlar, Muhafazakârlar, İşçilere ne derece #iddetle hücum ederlerse etsinler, her nutuktan sonra, Sosyalistlerin "Kal- ben hüsnüniyet sahibi — olduklarımı, yalnız İdeolojilerinin yanlış - olduğu: nu” ilâve etmeği unutmuyorlar. İş- çi Partisinin meşdur bir. gazetecisi ise, yazdığı bir propaganda makale- sinde, şahsan Winston Churehill ile, kendi partisinin şefi Attlee'den çok daha İyi anlaşabildiğini ve Liberal- lerin şefi Davles ile ailece görüşmek. 'ten öteden beri haz duyduğunu itiraf etmekten çekinmemektedir. İngiliz milletine hâs bu politika ah: lâkı, seçim mücadelesinin başlaması münasebetiyle St. Paul katedralinde yapılan ruhani âyinde bilhassa göze çarpıyordu. Canterbury Baş Piskopo- u, kilisede yer almış olan bütün parti liderlerine, iktidarın tehlikeleri- ni anlatıyor ve Londra Piskoposu ise mülcadeleyi, kardeşlik hisleri içerisin. de yürütmelerini rica ediyordu. A yinden sonra Churehili tle Attlee'nin dostça ve samimi şekilde birbirleriy- le görüştüklerini anlatan büyük bir sosyalist gazete, her iki muhalif par- ti liderinin “iki kardeş” gibi konuş- tuklarını tebarüz ettiriyordu. İki aksi karargâhta bulunan siyı #i hasımların nezaket ve dostluk içe- risinde birbirleriyle görüşmesi, başka memleketlerde, aynı partiye mensup “dostlar” arasındaki gizli rekabet ve düşmanlıktan çok daha ferahlatıcı ibr manzaradır. Bu tezahürler seçim- ler nasıl neticelenirse neticelensin İn- gilterenin dalma kendisine sadıkkz ağı kanaatini takviye etmektedir. İngiltere, Moskova görüşmelerini dikkatle takip ediyor Londra 14 A.A. (United Press) — İngiltere Dişişleri Bakanı, Moskova Büyük Elçisi David Keliy ile yaptı- ği dünkü — görüşmede Kremlin ile Çin Komlnist Lideri Mao-Tse-Tung arasında sürüp giden Müzakerelerin bahis konusu edildiği sanılmakta ve Büyükelçinin, dokuzuncu haftasına giren - Sovyet - Çin — müzakereleri hakkında Bevin'e malümat - verdiği tahmin edilmektedir. Sürüp uzayan Müzakereler, Çin'in geleceği husu- sunda Çin komünistlerinin uyuşmak. ta güçlük çektiklerine dair gittikçe artan yorumlara yol açmaktadır. Resmi kaynaklar bu husüsta yo- rumlardan — kaçınmaktadırlar. — Bu. nunla beraber İngiliz İmparatorluk topluluğundan Hindistan, Avustralya ve İngilterenin Moskova Büyük El- çilerinin Hükümetleriyle istişarel de bulunmak Üzere hâlen Moskova- dan ayrılmış bulunduklarına da işa- Tet edilmektedir. katlanan bir Sofrada yanıma kimi koydular, biliyor mu- sun? YüZ sene düşünsen diyeceksin: ya Charlemagne'dır! — Seni çapkın seni! Yanında güzel bir - Tada, yemeye el uzatmadan önce, yüksek ses- Jar. Bu ilk sayıda yazıları neşredilenlerden kadın mi var? le dünya başlamasın mi birkaçını sayayım: B ylae da v ” ESİNME Tesilideri- d0 tümena” Yuktiyir — Elbet! Kırk gün günahkâr, bir gün —— La Fontaine, Bolleau, Lamartine, Mon. ağız çok kendisinden çok bahsettirmiş bir kız. Bayan — tövbekâr. tagne, Baudelaire, Racine, Balzac, Alfred de melyalı Kadın,, — eserinde im olduğu kalsın, kıştırdı. Nü anlat. Etme! Peki, “Olsa olsa Ondördüncü Louis ve- Ben de sana derim ki: “Charlemagne güzel bir piliç olsaydı, sofrada yanında oturmaktan hoşlanırdım, lâkin şunu bil ki, onun şöhretine, genç ve güzel bir ka- danın yanında olmayı tercih — Öyle yavrum! Alexandre Dumas za- denin Margörit Gotiye namı ebedileştirdiği. A Phonsine Duplessis'nin tâ kendisi? Aramızda masanın altından ayaklarımı da si- YENİ İSTANBUL Gazeller; ür mecmualarında 16 ve 17nel Divân Şiiri, adiyle — neşrettiği eserinden dolayı İstanbul Edebiyat Fakültesi Türk Edebiyatı Profesörü Bay Ali Nihat TTarlan ne kadar ö- vülse yeridir: O, şiirin ikinci, üçün- Cü derecedeki mümessillerini —unu- tulmaktan kurtarmak - ve - böylece 'Divan,, Abidesini —nefis ve zengin bir çelenkle süslemek arzusiyle pek kiymetli bir. çalışmaya — koyulmüş bulnuyorlar Çeserin yalnız dört def- teri çıkmış olup arkası beklenmek- tedir.) Bunün nasıl bir emek ifade etti. Bini, ne uzun araştırma ve tarama- Jara ihtiyaç gösterdiğini eski metin- ler ve el yazmalariyle - uğraşanlar bilir. Edebiyat ve irfanımız altı ye: di asırdan beri sayısız. vesikalara kaydedilmiş bulunuyor. Fakat — bir taraftan usulsüzlüğümüz, öte taraf- tan da matbaacılıktan — yine — bu usülsüzlük sebebiyle — faydalanma- miz. © vesikaların pek - çoğundan mahrum etmiştir bizi. Her ne ize, Ustat Ali Nihat Tarlan, eski edebi- yat hazinemizi define arıyanlar gi- bi deşerek güzel bir fikre hizmet e- diyor. Maksadı, 'Türk şairleri ara- Sında ilk safa geçemiyenleri hatır- datmak, Jayık oldukları mevkl ver- mek ve bunların da kiymeti olduğu- nu belirtmektir. Gerçekten, o ikinci 've Üçüncü derecede şairlerin özelli Bi, eski devrin “Seçme yazılar,, de- mek olan . “Şilr - mecmualar,, inda yer almakla zamanın zevkine cevap vermek mi, yoksa o mecmuaları ter- tip edenleri — tatmin etmek mi idi kestiremeyiz; — fakat mecmunların çokluğuna bakılırsa bir nevi “talep, € uydukları hükmüne varılabilir. ki sayın A Nihat Tarlan'ın da - ileri sürdükleri budur. — Yani “mecmua, lar edebiyatın günlük sürümünü ta. kip ederek okuyucularca rağbet olu- 'nan “orta,, edebi. mahsülleri. topla- yıp sunmak işini görüyorlar. İşte profesörün eserine — herh: de pek çoklarının gözden geçirdik. ten sonra — yer verdikleri — şairler Divân edebiyatının o nasipsiz fedal- leridir. Şimdiye kadar çıkan dört defterde Rahmi, Fevri, Übeydi, Aş-) ki, Şemi, İşredi, Ulvi, Meali, Nihani, Feyzi, Kâtibi gibi çoğu — “mahlas” olan isimleri / taşımaktadırlar (bazı islmlerin güzelliğine bilmem dikkat ediyor Musunuz; hele sonuna getiri- len sıfat eki onlara esrarlı bir. a. henk verdikten başka mesleklerinin de bir nevi âlemi mahiyetindedir). Bu şairler 16 ve 17'nci asırlarda ya- şamıştı; bir çoğu, Şairlerimizin ek- Beriyeti gibi, İlmiye sınıfına — men- Suptu: yani onlar da, kendilerinden çok daha büyük şairlerinkine ben- zer şartlar içinde ömür geçirmiş oluyorlar. Hiç şüphesiz hüner ve değer bakımından ön safa geçmeye lâyık değiller; fakat bu orta — kiy- mette muharrirlerde dahi, — eski e debiyatımızın şerefi sayılmak lâzım gelen bir sanât sevgi ve saygısı var; onları ökürken, ötekilerin büyüklü- Bünlü büsbütün hiğsediyoruz. ve et Mmemiz de tabildir; lâkin karşımızda yine öyle şaşmaz bir zevk ve zarif- lik azmi var ki hayran olmamak ka- bil değildir. Sayın Ali Nihat Tarlan, — şairlerin hepsine gerekli hal tercümeleri ter- tip etmiş Ve bunu da, bütün eserin: de hâkim olan ilmi usul ve zihniyet le yaparak o hal tereümelerini, sa. hibi hakkında mühtelif — şuafa tez. bulamazsın, Eh, 1ü olanlar belki m “Kamelyalı ka- rada, Ka yordu. var ki, sustur, sey yarabbil. Ja bitiremiyor. Peki, kim aeE aN İA L rübailer Reşad Nuri DARAGO kerelerinin verdiği malümat ve kümlerle tamamlanmış, böy renkli, daha canlı bir hale getirmiş. tir. Ustadın şuara tezkerelerin kadar zarif bir şekilde İstifnde et mesi, edebiyat tarihimizin eşsiz kay- nakları olan bu vesikaların, daha doğrusu bu eserlerin ehemmiyet ve kiymetini bir. kere daha belirtiyor. Gerçekten şuara tezkereleri, Üzerin. de dürülacak ve çalışılacak lerdir; onları bugünkü türkçeye çe- Virip ilmi usullerle neğretmek bence Edebiyat — Fakültelerimizin — başlıca gayelerinden olmalı. Klâsik edebiya- tımıza karşı alâkasızlığımızın sebep- lerinden biri belki de o edebiyat hakkında canlı ve meraklı bilgimiz bulunmamasıdır: Bu eksiği olsa olsa tezkereler tamamlar. Üstat Ali Ni- hat Tarlan'ın fikrime iştirak etme- lerini dilerdim. Başka bir dileğim de Küzel eserini aynı / muvaffakiyetle tamamlamalarıdır. * 'Rübal, de keramet var galiba. Hangi mevzus dokunsa bir nevi a: Salet verdiği gibi onunla Ülfet eden- leri de sanki daha yükseltiyor. Aca. ba hakimane şiirin ifade tarzı oldu- Ku için mi? Halett gibi emsalsiz bir adam rübal İle edebiyatımızda ne- fis bir âbide vücuda getirdi (ne ya- zık ki onun 600 küsur rübalsinden belki otuz kırk tanesi - basılmıştır) (1). Nâbi de o tarzda en çok mu- yaffak — olan şairlerimizden — biridir. Tamamen söndüğünü sandığımız bu devirde, bakın ki, bir şalrimiz rübal tarzına bütün bir cilt — hasrediyor: 'Rübafler,, muharriri sayın Bay Ce- mal Yeşil'den bahsetmek istiyorum. Şu günlerde çıkan kitabındaki sek- sen kadar parçanın bazıları — bana tarzın bütün sihirli kudretini hatır- Jattı. Gerçi Bay Cemal Yeşil, tarzı biraz yenilemek, daha canlı bir ha- le getirmek, belki de hayal ve mü- rakabeden ibaret olan — kendi. âle- minden alıp biraz hakikat dünyası: na sürüklemek istemiş - ve bir çok defalar muvaffak olmuş. Fakat o yine, bir yolunu bulup eski âlemine dönüyor ve hâkimane edasını yine takınıyor. Bunun iki örneğini ver- mekten kendimi alamıyacağım: dah Yol yol serilir, dağ mı, düşünmez, dere mi Yoktan donatır rengi dökülmüş ge Yelken basamaklı, velden dvare li- Her yolcuya başka deniz, başka ge- * Ellerde alev, yüzde alev rengi dudak Seslense duman, dokunsa Küt sav- rulacak Sözler hep o sözler de masal başka masal Her yolcuyu meylince ağırlar bu ko- nak. Son misraların inceliğine — fikir ve üslüp inceliği — dikkat edelim Bunlar rübafnin, kastedilen " mânayı dördüncü satırında toplamak — olan özelliğini fevkalâde belirtiyor ki oda Mmuharririn — rübal tarzını meharetle kullandığını gösterir. Evet, tarzda keramet var... Muharrirde de, diyorum. Yoksa bundan kirk #ene ka. dar evvel, haftalık bir gazete Haletr. — Pek o kadar değil. Üç, dört tanet Hoş kimsenin aldırış ettiği yok. Zira, şimdi, he- pimiz bir hallı tırhallıyız. Söz aramızdağ hü- kümdarların vaziyetleri hiç de hoş görünme di, bana! Vicdanları onlarınkinden daha yük. kümdarlar kadar asık suratlı kimse yok. Dü- Şü Önbeşinci Louis ayyaşı sof- Ya Marguerite de buyurulür? Nel kalesinden Aşıklarını Sen neh- ne attıran bu kıraliçe de bizimle O da yemek arasında Buna mukabil, azizim Jilber, bir kıral lrsen aşkolsun. Uzattıkça uzatıyor. Tek başına, sekiz ber, beş mebustan fazla konuşuyor. aşkından öldüğü Armond - Havvayı dlk gü ya, bütün ilk büyük ber bernet İlk si Kıyamet Vücutlarım Dirilelim Bunde gibi bir f veuttur; lâkin sofrada hü- Bourgögne'e ne N gofe düa edip dürü- yordü ve İktisi zar Jacgye sahifesindi Yüf mütbe yordu. Ne geveze anlatmak- bu kadar uzun boylü JAf ahlarından dolayı kabahatli tutmama- için Insanlara yalvarıyordu. Zola, ya birlikte mahküm olalım, yahut onlarla bera- di ve şu misralarla başlıyordu. tave Dor'nin gravürü ve Pransız edebiyatının en meşhur imzaları tarafından makaleler; şiir Müsset, Prosper Marimde, Tefrika romanı Ponson dü 'Terrail yazı: Hakikt Dirilisi)! Adliye Şefaat Vadisine harek6t edilene kadar Paris- Blmlaede l İA L | Paris n ektubu Paris, mülletin her çeşit aanatına açık bir şehirdir. Paris #ahnelerinde bu mevsim oynanan tiyatro eserle- Tinin aşağı yukarı Üçte - biri, tercü. me piyeslerdir. Bunların arasında en çok dikkati çeken eser” muhakkak ki, Tenessce Willlams'ın “arzu isimli bir tarmvay” (A. Steetcar named De- sire) adlı dramıdır. Tenessee Willinms son senelen A- merikada en çok rağbet gören tiyat- ro müharrirlerindendir. “Arzu isimli bir tramvay''ı fransızcaya Jenif Coc- teau adapte etmiştir. Baş kadın ro- lünde de Arletty oynuyor. Vaka, Yeni Orlean — şehrinin bir mahallesinde geçer. Eski ve asil bir fransız allesinin kızı olan Stella Du Bois, Amerikaya yerleşmiş Kovals- ki isminde bir Polonyalı garajcı ile evlidir. genç kadın basit ve kaba bir. adam olan kocasına tamamen tabi- dir. Günün birinde ablası — Blanci Du Bols “Arzu” isimli tramvaydan i- nerek, kiz kardeğinin oturduğu tek odalı fakir eve gelip ye öğretmen olduğu mektepten izin alıp gelmiştir. Hakikatte borçlarını ödi medifi baba / evleri — haczolunmuş, kendisi de ahlâksızlığı — yüzünden mektepten — kovumülştur. . Fakat Blanche, bir hayal âleminde yaşa- maktadır. Zengin — ve güzel bit asilzade tavırları takınır, günün her saatind sarhoş Olup, vaktini poker oynamak, kaba saba şakalar etmek ve döğüş- mekle geçiren eniştesinin — muhitin: bir türlü alışamaz. Blanche, arala- rına girdikten sonra, karıkocanın da rahati kaçmıştır. Kovalski, baldızı- 'nın kibar hallerine karşı müthiş bir nefret duyar ve onu ne pahasına ©- lursa olsun küçültmeye ezmeye uğ- raşır. Stella kocası ile ablası arasız da bocalamaktadır. — sevdiği bu iki Zit insanı biribirine yaklaştırmak i- çin çırpınır durür. Hâmile olan z vallı kadının hayatı bir - cehennem döner. Bianehe, evlenmek için kendi- sini yakında gelip alacak olan zengin bir talipten bahsetmektedir. Fakat, Cennetten kovulmalarına sebep olan beşeriyeti çağırıyor; bu ilk cedleri- p oldukları felâketleri affetmeleri ni bitiriyordu:. “Bedbaht babacığımızı ve zavallı ilk büyük ıi müdafaa hize Ya onlarla söyle düşert * edeli sahifenin ortasında Victor Hugo'nun boruları, isimli uzun bir şilri var- lan sonra — Voltaire'in kısa ve zehir ıkrası; meşhür — ressamlardan Güs- 'Lâhidlerin uyanışı, isimli bir er, fıkra- Pierre Loti vesaire ismi şuydu: (Rokambol'un İkinci ve Sahifesini büyük maliyeci, eski na- Necker tertip etmişti. Kadın - Ev le “Bügün ne yiyelim?, sütununu ma- ak üstadı Brillat-Savarin idare sütunları açık havada ve bir. Meşhür. maliyeci, — yazısında “Me- ne hitap ederek derhal bir pa- dilmesini ve dirilenler arasında mü- ekilde tevzlin| talep ediyor, Böylece tabil mecrasına girmiş olacaktı. — Deva 15 Şubat 1080 <—— Bir Amerikan piyesi Tenessee Williams'ın Jean Cocteav tercüme edilen “Arzu isimli bir tramvay,, adını taşıyan eser Pariste büyük bir rağbet gördü. tarafından - fransızcaya Yazan: Ayşe NUN Kovalaki'nin arkadaşlarından - basit ve iyi kalbli bir gencin kendisine 4- #ik olduğunu görünce, onunla evi Meye razı olür, hattâ ona sirrimi açazı Vaktiyle genç güzel bir şairle evlen- müş, fakat nikâhının ertesi günü kee casını çok kötü bir vaziyette yaka- Inmıştı. Kocası da bu yüzden intihar etmişti. O günden beri hayatı hayal peşinde koşmakla geçti. İyi kalbk genç buna rağmen evlenmekte israr eder. Ertesi günü Blanche'i annesine takdim edecektir. O gün Blanche'in yaş günüdür. En güzel elbisesini gi P nişanlısını beklerken, birdenbire, Stella'yı doğuracağı hastahaneye gö- türmüş olan Kovalski içeriye - girer, Baldızının gizlediği hakikatleri — öğ- renmiştir: Mektepten — kovulduğunu, şadığı kasabada her erkekle düşüp kalktığını, müzaffer — bir. eda ile Blanche'ın yüzüne vurur. İyi kalbli gence de Blanche'ın kim — olduğunu bildirmiştir. Bu darbe kızın - zaten sarsılmış olan âsabı üzerinde müthiş bir tesir yapar. Hakikati gene unut- mak, hayal âlemine kapanmak için içkiye başvurur. Fakat zalim — Ko- valski'nin intikamı daha tamamlan. mış değildir. Blanche'ın sarhoşluğun- dan ve evde yalnız oluşlarından isti- fade ederek, kıza tecavüz eder Son sahnede Blanche büsbütün çıl- dırmıştır: Beyaz elbiseler giyip gelin olacağını kurar. O andâ kapı açılır, siyahlar giyinmiş bir adamla bir has- tabakıcı içeriye girer. Blanche adamı evvelâ kendisini nikâh dairesine türecek nişanlısı sanır. Nereye götü- rüldüğünü anlayınca, bir an mukave- met etmek İster, sonra doktorun ko- luna girer ve bir kıraliçe edasiyle kö- şede hiçkırıklarla ağlıyan Stella ve komşu kadınların önünden geçip gi der. Sahne arkasında sesi, oyunun — en heyecanlı anlarında dalma — duyulanı “Arzu” tramvayı Yeni Orleans geh- rinin gerçek bir tramvayı — olmakla beraber, kişilerin rhunda olup biten lerin de bir sembolüdür. Birbirini ir ha edecek kadar zit iki karakter olan Kovalski ile Blanche bir noktada bire leşirler: Her ikisi de arzu ile yanıp tutuşmaktadır. Blanche bütün varlığı ile hayallerinin hakikat olması, Ko- valski şehvet duygularının engelsiz gerçekleşmesi için çırpınır. Bu arzu- ların da biri ötekine engeldir. Arala- rındaki amansız mücadele hayvanca küvvetin zaferi ile neticelenir Piyesin mevzuu, bazı ruhi hakikat- deri canlandırmakla beraber, — fazla yüklü ve bu sebepten biraz sunldir. Muhitin iptidalliği, erkeğin hayvani mizacı, ilk kocanın böyle gayri tabil sebeplerle intiharı, Blanche'in ahlâk- sızlığı, bütün bunlar sanki bir haki- katı tasvir etmekten ziyade, seyirci Üüzerinde şaşırtıcı, vurucu bir. tesir yapmak için bir araya toplanmış fa- cialardır. Bu tesir uğruna realitenin bir Alet gibi kullanıldığı hissi hâkim- dir. Neticede bu korkunç hikâye in- sanı hiç o kadar da heyecanlandırmı. Buna mukabil piyesin dekor ve mi- zansenl gerçekten yeni ve alâka veri- eldir: Sahne iki kat Üzerine kurul müştür, bir demir merdivenle - Üst kattaki bir köprüye çıkılıyor. — Işık tertibatı kâh alt kattaki odayı aydın. iatıyor, kâh köprüyü. Köprü üzerin- de de bir zenci allesinin dramı sessiz pantomima veya müthiş çığlık ve dö- vüşmelerle cereyan etmektedir. Bun- dan başka Kovalski'lerin odası kaktan şeffaf bir duvarla ayrılmıştır. Sokakta olup bitenler görüldüğü gibi, kişilerin içinde kopan fırtınalar veya şehvet sahneleri, odanın - karanlıkta kalıp, geffaf perde arkasında gürül- tüyle oynanan acayip iptidat zenci rakslarının görülmesiyle temsil edili- yor. Böylece maddi ve mânevi olay- ları birkaç plân üzerinde canlandır. mak mümkün oluyor. Oyuna gelince, Arletty - fevkalâde oynamakla beraber, hali tavrı, jesti. Ti ve sesi ile yüzde yüz bir Parisli kadın yarattığı için, oyunun mubiti içinde sırıtıyor. Ne o, ne de Kovalski rolündeki aktör piyesin hayal ile ha- kikat arasında bir suni âlemde cere- iyan etmesine mâni olamıyorlar, .