Sayfa 4 Siyasi meseleler ve muhabir mektupları Hususi muhabirimiz bildiriyor. Keşmir dâvasının iç yüzü Pakistanın, varidatının 5670 ini milli savunmasına tahsis » etmesi sebepsiz değildir Lahor (Hususl — mühabirimiz. Sd. bildiriyor) — Bütün Pakistan, nete- Sini kısmış Birleşmiş Milletler Gü. venlik Konseyinin — Keşmir — dâvam hakkındaki kararını bekliyor. Hin- Gistan basını da, bu münazaalı mem- deket Üzerindeki Hint taleplerini te- babüz ettirmekten bıkıp usanmıyor. Her iki tarafın iddlaları, tarafaız bir. gözle tetkik edilecek olursa, dâvanın Pakistan için çok daha hayati oldu- Bu ve bu itibarla Pakistanın, Hin Gana nazaran daha ziyade — gayret sarfettiğini görmemek mümkün de- Bildir. Hintliler bu dâvayı daha zi. yade, bir sürü milletlerarası hukuk açmazlariyle müdafaaya çalışıyorlar. Dâvanın ana hatları, - Pakistanın Keşmir işlerine memur Devlet Baka- ü Nevvab Gürmani tarafından, ba- Sına, pek doğrü olarak, gu süretle S ee A a için bir ganimet, - Pakistan — içinse hayati bir. zarurettir. Şüphe yök ki, her iki memleke- 'tin Münasebetleri, dahg başka mose- deler yüzünden gittikçe, Bozulmasa di Keşmirin mülkiyeti hakkındaki Bu münakaşa çok daha çabuk neti- eelendirilebilirdi. Pakistan, nüfüs itibariyle kendi- ginden — beş misli — büyük — olan Komşusunun, kötü niyetler besledi- ğine ve bir gün kendisini — ortadan kaldırmak istiyeceğini — zannediyor. Pakistanın, — varldatının — ©k 70 ini TÜT savunmasına tahsis etmesi se- bepsiz değildir. Şu var ki, Keşmirin Hindistan eline geçmesi, Pakistanı, bütün askert hazırlıklarına rağmen, gtrteji bakımından, ümitsiz bir va- ziyete düşürecektir. Hindistan bu su- retle, Pakistanın cenahini — kavra- makla kalmıyacak, Pakistan ekono. misi için çok mühim, hattâ hayatı Mahiyette olan 'su membalarını da eline geçirmiş olacaktır. Genç mem- leketin merkezi - Kareşiden şimale, Lahor'e doğru gidildikçe, bu memle- ket için “suyun,, ne kadar — hayatf olduğu hemen görülür. Göz alabildi- #ine uzanan, en verimli bir toprak, sosuzluk yüzünden bugün çöl halin- dedir. Halbuki Pencab'ın geniş sula- ma tesislerini — besleyen bep nehir, Keşmirden çıkar. Pakistanlılar daha #imdiden, Keşmirin Hint eline geç- Mesiyle kendilerini bekleyen tehli. keyi sezmeye başlamışlardır. Çünkü Bindistan, nehirlerden birinin yolu. 'nu kendi arazisine doğru - çevirmek üzeredir. Nasıl ki, Mısırın Budan zerindeki İngiliz hâkimiyetine karşı düydüğü endişe, memlekete — hayat veren Nil'in bir gün yol değiştirmesi ihtimalinden doğmakta ise, — Pakla- tanlılar da şimdi, bütün servetlerinin bağlı bulunduğu — Keşmiri, aynı se- beple ehemmiyet veriyorlar. Pakistan, Keşmir dâvasında bir de Düfus bakımından haklı sayılabilir. Keşmir nüfusunun ekseriyetini müi Tümanlar teşkil etmektedir. Bunla- Tn Hindulara karşı - düydüğü düş. manlık, Pakistandaki kadar şiddetli olmamakla beraber, herhangi bir ple- bisit te, dini temayüillerine uyarak Pakistan lehine oy verecekleri şüp- hesizdir. Pakistanın, Birleşmiş Mülletler ta- Tafından yapılan uzlaşma teklifleri. ni hemen Kabul etmesi ve buna mü: kabil Hindistanın — ise, bu teklifleri #ürüncemede bırakması, hangi tara- fın kendi hakkından dahâ emin ol- duğunu hemen gösterir. Hindistan, plebisitin yapılması 1- çin, Keşmirdeki Pakistan taraftarı teşekküllerin dağılmasını şart koş- makta Ve askerlerini ancak bundan #onra geri çekebileceğini ileri sür- mektedir. Keşmir dâvası, ancak sür- atli bir. plebisitle — halledilebilirdi; Münakaşanın uzaması dürümü kö: tüye sürmüştür. Neticenin daha da Becikmesi, tehlike yaratabilir. Avustralyada uranium madeni meydana çıkarıldı Londra 5 (Nafen) — Uranlum ya- Tışında Avustralyanın en ön plânda 'yer almak Üzere olduğu yeni yapılan maden keğifleriyle meydana çıkmak- tadır. Jeologlar, Güney Darvin'den — 60 il uzakta uranlum sahalarının bu- Tunduğunu bildirmektedir. Avustralya Maden Tetkik Bürosu- 'nun Şefi J. Armatrong bu sahaya göndermiş olduğu iki eksperin ayni Keşfi tazdik ettiklerini açıklamıştır. Keğfedilen — madenlerin zenginliği hakkında — müspet bir gey bilinme- mektedir. Diğer taraftan Avustralyanın Tain- 'ter sahasını kaplayan tepelerinde de uranlum madeninin meveudiyeti bil. dirilmektedir. Bu madenin çok zengin olduğu tes bit edilmiştir. Ayrıca Hart dağ silsilesinin bulun- duğu sahalarda da uranlum keşfedii. malştir. Her ne kadar Painter tepele- Tİnde uranlum 191€ senesinde ve Hart mıntakasında da 1906 senelerinde bu- dunmuş ise de madenlerin — kaymeti ancak bugün anlaşılmıştır. Paris hususi muhabirimiz bildiriyor Acheson, Formozanın müdafaa edilmesinde fayda görmüyordu Halbuki, Amerikanın U: Formoza adasından geçmektedir Paris, 3 (Husüsi muhabirimiz Yu- #uf İ. Mutlu bildiriyor) — İyi haber alan * çevreler, Amerikanın " Uzak Şarktaki siyasetinin sarahat kazan- diğini ve tamamen . aydınlandığını memnuniyetle kaydediyorlar. Paris- teki Amerikalıların fikrine göre, bu giyaseti şöyle hulâsa etmek müm- kündür: Birleşik — Amerika, — İngiltere ve Fransa ile işbirliği yaparak, Uzak Şarkta komlnistlerin yeniden yayıl- ma teşebbüslerine kargı giddetle va tesirli bir gekilde mücadele etmeye) hazırlanmaktadır. Bu karar, son de- fa Truman, Acheson ve Bradley ara- sında yapılan görüşmelerin bir ne- ticesi olarak kabul edilebilir. -Ayni, zamanda, Vietnam (Hindiçini)deki Bao-Dal hükümetinin son günlerde tanınması, İngiltere ve dominyonla- ının Colombo Konferansı ve nihayet| Truman'ın hüsüsl mümessili Jessup' 'un Uzak Şarktaki yaptığı seyahatleri de bu karar üzerinde müessir olmuş- tur. Amerikanın düşündüğü — müdafaa hattı da gimdiden tesbit / edilmiştir: Bu hat, Formoza adasından başla- makta, Birmanya — ve Hindiçiniden geçerek Malezya'da nihayet bulmak- tadır. Tabii, Hindistan ve İran da bu Müdafaa hatının hudutları içine gire mektedir. Ve zaten şimdiden o hu- Güdün içinde bulunüyorlar. Ancak bi burada, Asyanm cenup doğusu. hün müdafaasından bahsetmekteyiz. Komünizme karşı ” mükavemetin hakkiyle kurulması için, Hindiçininin| kendi istiklâline #ahip olması Jazım-, di ve işte sahip oldu. Bugün Hindi. çini, Fransa ile siyast ve aseri çok #ıkı bir birlik halinde olmak / üzere, Müstakil bir devlettir. -Amerikanın aakeri — yardımı da, bügüne — kadar İzakdoğu müdafaa hattı memleketin müstakil kalması husu- #unda en tesirli rolü oynayacak, 1ü. zumu hâlinde orasını komünist te. cavüüzünden koruyacaktır. İngilterenin hareket tarzı ise da- ha oynaktır. Zira İngiltere, daha kü. Çük ölçüde olmak şartiyle, hâlA bir Mmüstemleke — imparatorluğudur. A- merikaya gelince, müstemlekecilikle, alâkası olmadığından, bu yeni Ce- nupdoğu — Asya memleketleri istik- İâle kavuştuktan ve resmen tanin- dıktan sonma, onların Birleşmiş Mü- detler Teşkilâti içine girmesini iste- mektedir. *Ancak o sayede bu millet. derin, hariçtan veya dahilden gele- cek, gizli ve sinsi — istilalara — kargi müdafaa edilmeleri, hiç şüphesiz da- ha kolay olacaktır. Şu muhakkaktır ki, asırlık çehre- ai hentiz pek iyi tanınmayan ihtiyar Aayada yepyeni bir dünya doğmak- tadır. Amerika sayeninde elde edilen bu görüş ve nizam değişikliği, çıkan 1948 senesinin en bariz ve en esaslı yaşıflarından biri olarak zikredile- cektir. Diğer taraftan, iyi —haber alan mahfiller, Amerikan Dipiğleri Baka- ht Acheson ile, General Mac Arthür tarafından — tutulan — Milli Müdafan Bakan Yardımcımı Johnson arasında Mevcut olduğu lddia edilen sözde ih. tilAfa hiç bir ehemmiyet — atfetme: mektedirler. Bu görüş aykırılığı şa- ylası guradan çıkmıştır: - Amerikan Sakeri makamları, Japonya ile bi likte Formoza adasının ” müdafansı için, en giddetli ve enerjik hareket tarsının Amerika Birleşik Devletle Ti tarafından alınmasını — istemekte, Acheson ise, Formoza'yı müdafaanın “Amerika için hiç bir fayda temin et Miyeceğini ileri sürmektedir. Bu ihtilâr, eğör hakikaten mevcut olmuş ise bile, bundan sonra artı YENİ İSTANBUL POSTASI 'ne bakan bir antikacı dükkânı var, Vitrinin üzerine yaldızlı. harflele yazılmış İsme bakıyorum: Asırlır rin eösaneni, Böyük #airin rudu, heykeli eritilmis âbidesini ziyare: te geldiği zaman, bu antikacı dük kânının ismine bakıp teselli bul. malı. Evet, iki yanı gayet şik ma: #azalar ve girin binalarla süslü, ge- aynı taş Kat camı bllya, 'nesi teşhir adi kânı da, onun T slir mecmunsı: tik müşteriler bekliyor. Antikacının yür “adım ötesinde 1 dükkânı var. / Küçük yrına oturulup Gay İçllen. gi rin ve zarif salonuna girer girmez, duvarları süsleyen beş — panodan Çayı 'demeyin gözlerinizi ayıramıyorsunuz. hanede ne resmi ( olur. ll Japon bahçesi, fırtınalı deniz, sisli dağ bası veya sazlıklı dere kenarı kabilinden peyzaj da değil. Pastahane, lokanta, / birahane ve kahvehanelerde görmeye alısık öl. madığımız, e yabancı niz ilk bakışta — yadırgayacağınız garip Ve yersir bulacağınız resim: der bunli Panolardan birine bakıyorsunuz! Can çekişiyormus. gibi. İhtilaçine İçinde yere yığılmış bir. erkeki Genç bir kadının ari 'azrall Gibi dimdik. fakat fersiz Gözlerin. de nedametin — bitkinliği beliren, aksaçlı bir İhtiyar var “Bu sahne bu İsbanyol — kiyafetleri, bu. şato divanhanesi? Muammayı / keşfodi. yorsunuz. Karsınızda Vi 'nun Hernani'sinden « 'nuyor. Yanındaki panoda, bir mu: görüyorsunuz. V. fukta/ yangın kizıllığı, yerde ölü. Kültüre dair fep kitabına girmiş meşhur Mon pöre, Ücüncü panoyu derhal tanıyı İ garmığına ABağlanmız, miyan, uzün boylu bir a n tanımaki ınızda manı Jenn Val) Panoda XVU. Tünmüş bir çiftin derin, candan, fakat hazin bir ; rediyorsunuz. diz, andec âlem bir pastahanesindeyiz ve çay içilen salonda, Fransız Kikalarından kopan bir havayı te. neffüs ediyoruz Geç mızda oturan İn karşılaştım. velce Demirye Simdi haylı zamandan beri müte- kaldı — Siz gençsiniz, dedi, bi ye tahammül etmezsini önden geçin. Kabul etmi Tunun nasıl kursuna dizildiğini an: i hayatımız Küçük yaştaki büyük istidatlar SRİN tanınmış ken Babri Esat Siyavusol dan Henri Martenu, — bundan yirmi beş sene evvel Türki- VE aldip gelirken, her gün — .. Kursun fesi devirmie. yeye geldiği zaman, müzik hayatı. Fanen üterim.. Vister .ee Ver Suyunu van. Memişi Mıizla İlgilenerek Konservatuarı zi sökülüp götürülmüs oranit âbidesi. — Evet, Victor Hugo'nun her dile- || Yarot etmiş ve talebelerden bazıla. rını dinledikten sonra Konservatun- rın teşkilâtı. hakkında bulunmuştu. her mek tavsiyelerde ce höros u- sourire Aradan geçen bir çeyrek asır zar- *i doux, || fında konservatuarin başına azimkâr genç elemanlar - geldi, çok talebe yetiştirdiler. hat Bunlar müzik sevgisini memlekete git bir bulvar. Onun adını taşıyor. — yamru Yümrü bir veube, esmer İ İ yerleştirdiler. ve — birçok. talebe Sorbonne'un avlusunda mermer tenli ve melek bakışlı bir genç kız- | | yetiştirdiler. Bir Mozart konçertosü.. heykeli var, kıraat ” kitaplarında Bu, Netre || nu geçen sene güzel bir Uslüpla çalan #ülrleri, Combdie Feanealse'de pi Jen bir levha. Dör. 5 K Ha M. Sadak'ın kizi Gülseren Sadak ve küçük yaştaki Ayşegül, bu seç- kin talebelerdendir. Temeyyüz eden bu çocuklar ara- sında ilk dinlediğim Ayla Erduran- dır. Altı yaşına henüz bastığı sıra: da minicik kemanında heyecan ve. Fici sesler çıkartıyordu. Fitri viyolo- nistik bir kabiliyete üstün bedil ev. safi NAve etmişti. AZ zaman içinde hayret derecede terakki etti. Saray. da 11 yaşında verdiği konserde bir. artistin yetişmesine lazım olan e- saslı temele malik — olduğunu isbat etti. Sunakan da — Mozart'ın 1â minör könçertosunu çaldığı zaman 10 ya- gında 1di. Yüksek sen kaliteleri sağ-| Jam bir teknik, Asabına hâkim haki- Ki sanatkâr gibi pür mahviyet. Seç. tiği yol pek dikenli, pek çetin, fakat kalbindeki iyık onu sanat semasına Çıkaracaktır. - Sunakan, — Flârmoni Derneğinin 1047 senesi 500 İiralık Para mükâfatını kazanmıştır. 1 dinlediğim zaman 4 ya- havsalam dürdü. Bu ço- cuktan bahsederken istidat kelimosi- ni kullanmak yersizdir, dehâ ve mu- cizeden bahsetmek doğrudür. Duy. duklarını, bildiklerini ona kimse öğ. retmedi. öyle doğdu, — öyle yetişti, fakat diğerlerine nisbetle Akıbeti çok, daha heyecanlı.. Çünkü çok dahal Mmeçhul. güçlük ll an Var. Beşinci sır kiyafetlerine bü. hnesinl yeyı rtmanın aİt katı: buyurun, lm. Nİ olduğu — gibi bundan — #onra da, bu Londra husur muhabirimiz bil. iyor tamamen ortadan kalkmış olacaktır. Cenubi Afrikada siyasi faaliyet Rodezya ve Merkezi Afrikada | İki Rodezya ile Nyasaland'ın fede- el bir birlik kurmaya teşebbüs. meleri İngiliz Hükümeti tarafındı yi Karşılanmamıştır. Geçen — hafta, Mir. Noti Baker'in yapmış olduğu be- yanata göre, konuşmalara yeniden başlanacaktır. Fakat bu defa gaya, Siyasi bir federasyon kurmaktan zi- 'yade iktisadi Ve teknik sahada yakın bir işbirliği tesis etmektir. Evvelce, beyaz irkin Üstünlüğü fikrinin hâkim olduğu Cenubi Rodezya ile İngiliz hi- mayesi altında istiklâl yolunu tutan diğer Afrıka memleketleri arasında herhangi bir birlik, İngiliz Hükümeti tarafından hoş karşılanmıyordu. Şim- Gi iwe, iktiandi birlik fikri kabili mü: nakaşa görülmektedir. > Dr. Malan Hükümetinin — yerli Halka karşı: takındığı — sert ta- vır. — Afrika — meselelerinin Tinl — bir — hayli — zorl Bir taraftan, İngilizlere samimi bir bağlılık gösteren Cenubi — Rodezya halkınin ekseriyetini Ja beraber beyaz idarecilerin eline bı- rakmak bahis mevzuu olmamak ici eder. İngiltere Hükümeti iktisadi iş- birliği meselesini nazarı itibara mayı kabul etmiştir, fakat bazıları ü belirttiği gibi zamanımızda ikti. aadi Ve siyasi <moseleleri - ayırmak gok zorlaşmıştır. Her ne şekilde olur #4 olsün İngiliz Hükümetinin müs- pet fikirler İleri sürmesi zamanı âr- tık gelmiştir. Dr. Malan'a dair Cenubt — Afrika ” Başbakanı Dr. Malan, — yerli — halkın — Mecliste temsil / edilmesini — önlemek — için gayretler — sürfetmekte — ve — bu Mmaksatla bir kanun hazırlamakta- dır. Afrikaner Partisine mensup olar'| Mr. Havenga'ya göre Dr. Malan'ın tezi Cenubi Afrika anayasasına aye kırıdır ve bu bakımdan ancak mecli- in üçte ikisi tarafından kabul edil. mesi halinde hukuki bir mâna ifade edebilir. Dr. Malan'ın Milliyetçi Par. tisi ise bu Üçte iki ekseriyeti elde ede- Cek durumda olmadığından bir ka- bine krizinden çekinmektedir. Malan " Şaha kalkmış bir atın üstünde. öferi havaya fırlamız. düşman — askerl, dermanını 'ona doğru bo: İtmiş bulunüyor. Yaralı askerin birar ilerisinde, at Üstündeki x: gocukluğunuza tira canlanıyor. Mektep . kimin olduğunu bilme- ezberlemiş olduğunuz bir gi ZL müralarını mirildanı Süleryüzlü, tatlı 'sözlü kakraman Rus cengini anlatırdı. zabit imle Merhum peder, zamanla aşınmıs başka mü Jeanne Marie Darre'ın Chopin resitali Artlan pençesini ilk hamlede sez- Giremiyen bir artlat hakkında katl| fikir edinmek için — tek bir resital bir damlacık kanını yakıp tutusturan Ve solgün yanak. Jarını penbeleştiren müthlş bir kin- vardı. Bu dar, burubuk, âdeta kü: gülmüş ve tin tin yürüyen, ihti. yar vücudun genç kini, nihayet Gür bir sesle Teverart etir dattı. İçinde, Bakrimda tek- başına besledikim 'kin, Roma: Sıra piyanlstlerin. Aygegül Sarı- ca'yı dinleyenlerin hepsi mümtaz bir. iatidatla karşılaştıklarına kanidirler. Bütün bir repertuarı — kendisinden dinledim, çalışının bariz vasıfları si-| caklık, güzellik, ruh msaleti, göz bo. yayıcı şatafatlardan üzâde bir çah; hem kalbe söylüyor, hem de te: devamlı. Takip ettiği - yoldan Vğründa sevgilimi kurban ettiğim keenlik demiryolları rü yoktu, #adece Miryolları “mütekaidi. vardı ve bu Sayılı Ustadlara nasip olabilir. Resitalin en güzel anlarır Seherzo'su ile mazsa onu zirvelerde göreceğiz. Son dinlediğim Mayda Arkan'dır. Bu çocukta — memleketimizin sanat detineninde keşfedilen güzide bir tek taş. 1949 senesi Flârmonl mükâfa-| fanı kazandıktan sonra hayattaki ilk mücadelesini orkestra — refakatiyle bir konserde başardı. Onu da yarının bir yıldımı olarak alkışlarız. Tesadüf mü yoksa zamanın tesir deri mi? Saydığımız. bü Ümltlerin hepsi de kız çocuğu, İki sene evvel kendisiyle görüştüğüm ve eylül 1949) dan beri Türk Vatandaşı olan büyük viyolonist Vasa/ Prihoda, — Merkezi| Avrupada da #on yirmi beş sene i- çinde erkeklerden — ziyade — kızların Mmüziğe ve bilhassa kemana rağbet, gösterdiklerini ve bunlar — arasında İda Haendel, Pina Carmirelli ve ge çenlerde ölümü ile sanat — Aleminde Büyük boşlük birakan Cinette Ne- 'Roma! müte- 'Cor. i Franaaise akı sonatın Adagio'sunda — bul kâfi gelemez. Jeânne Marle Darfe-| dük. Etütler de fevkalâde çalındı; | Veux'yi saydıktan sonra, keman gi- de modern bir. köntertistin — bütün / bihassa Mi Bemol Minör ve Fa Ma, | Pİ büyük hassasiyete ihtiyaç göste feçhizatı ziyadesiyle mevcut: Kud-| Jör Etütleri, — Böylediklerimize bir — Ten Bir Saz için, iki cihan harbi ara. retli bir teknik, Üslüp Küzelliği, kül- | dei olarak Gdinleyicilerin. sanatka, | *inda yetişen genç erkeklerde düye, türlü anlayış! Eksikliğini himsettiği- miz bir cihet, dinleyicilerle devamlı Tn verdiği hislere kargı birakmamak icap etmektedir. Diğer Kabinesinin güttüğü koyu ırkçı siyi Tuhi bir irtibat temin edememiş m-! alâkayı zikredebiliriz günün eksilmiş olduğunu tebarüz et. tirdi. Yetişen fezal ferdanın küçük kü-) gösterdiği. Jaraftan da iktisad. faydaları muhak- | set Afrikah, Hintli hatlâ İngilizler | masıdır, Belki programın da - buna — PAnClla, Saint Saena'in çük güneşlerini — bütün — kalbimizle| Kak olan bir plânı reddetmek yanlış | arasında memnüniyetsizlik uyandır- | tesiri olmuştur; İki saat müddetie| — ve bilhassa Beethoven' alkışlıyalım ve onları müvaffakiyet olacaktır. Herhalde, yerli halkın âkır | makta devam ediyor. yalnız bir bestekârı velev Chopin ol | şi, alkışları esirgemiyen pübliği coşe | temennllerimizle uğurlyalım. — Vari betini Sir Godfrey Hugigina ve onun. T. | Gün, heyecanla dinletebilmek ancak ” turmuştur. &. Ç, olsunlar. Seyfeddin ÇÜRUKSULU. — —. — — - A | ü Mİ kL) kT/ N ÇıFTÇIS' 'OAKAAĞAN | m Yazan: Joseph Conrad — HORKAMAKMAKDK AUAUA — Ceviren: Reşad Nuri Darago Tartünt eli - 16 - Taşarmıki 'odaya Mr. Walter'in öldüğü odaya d ihti- — bir mahlük, bir fninin evidi olabilir miydi? Misa Moorsom — kir Ortaya atmasına rağmen Onunla Konuşmak arzusuna di yar bey için bir yatak hazırlarız. Köşkün kapısından girdiği vakit, o çevik vücudü gölge Ve — yanamıyordu. Renouard: alevden bir hayalet gibi renkli bir bulut içinde kayboldu. Üstü kapalı balkonda yalnız bulundukları bir gün — Pekkla, dedi. Walter için söylüyeceğini unutma, Sevgisinin, gözlerinden sızan şiddeti, onn mümkün ol- adama doğru eğildi. Pek süslü giyinmişti; ve kendine E Lule, sıplak ayaklarından birini ötekinin üstüne koya- —duğu kadar Urun Saman'bokmak arzusunu açığa vurmakta — yeğeni kadar dikkat çekici bir Hali vardı (balbuki . Pehela Tak titrek bir sesle cevap verdi: kal ona hiç benzemezdi: zaten her zaman: “Yeğenim her bakın — Bvet, efendim.. ancak... söylemesem daha iyi olur. O günü takip eden günler Renouard'ın korktuğu gibi — dan annesine çekmiş, derdi) Genç adama doğru eğilerek Renouard uşağına hiddetsiz bir edâ ile baktı olmadıysa da daha iyi de geçmedi. Renouard, kendisine ge- — cararlı bir sesle: — Ölülerden " korkuyorsun — galiba? Ha? Pekâlâ, ben #öylerim olur biter. Uşakları gönder, çantaları alsınlar, — Peki etendim. Çiftçi, kılavuzu olmayan bir turlst kafiler etrafına bakınan kibar misafirlerinin yar başladı: — Çok canım Sikildi. Bekçinin anlattığına — göre Mr. Walter.. (gülümsemek istedi ise de muvaffak olamadı.) Mr Walter, bir ticaret 'gemisinin buraya uğramasından faydala. narak Batı adalarını dolaşmaya gitmiş, Haber, derin bir sükütla karşılandı. Renouard da kendi kendine: “Nihayet söyliyebildim, oldu artık!,, diyordu. O sı- Fada uşaklar gelip çantaları köşke doğru taşımağa başladı. a gibi durup a gelerek söze *— Yapacağım tek bir gey var, o da buraya, kendi evi- nizde imişsiniz gibi yerleşmenizdir... Ve mümkün olduğu ka. dar sabir göstremek.., Zaten yapacak başka bir şey bulunmadığından herkes ilerlemeğe koyuldu. Profesör, kadınların arkasında Renou- ard'la yanyana yürüyordu. — Hiç beklenmedik bir seyahat, dedi. Renouard cevap verdi: — O kadar da değil, Aadaları dolaşmak Tazım, — Ya?, Her neyse.. Zavallı çocuğun da bir türlü mey» | —Sana çıkmaması sinirime dokunmaya başlndı. Galiba bu ngk hikâyesine nazar değmiş olacak. Renouard, misafirlerinin uğradıkları yeni hayal kırıklı: #ından pek de müteensir görünmediklerini müşahede etti. Aksine, serbest adımlarla yürüyor gibiydiler. Filozofun kız kardeği gözlüğünü elinden bıraktı, o da zincirinin ucunda #allanıp dürdü; Miss Moorsom şimdi başta gidiyordu; — dili Açılmış olan profesör yavaş yavaş yürümekteydi; fakat Re- İşçi bulmak için her sene civar HOUAFd onu dinlemiyor ve kızına bakıyordu. Bu kadar cazip tirdikleri tahassüsler ve düşüncelerder het ediyordu. Bununla beraber her şej dolayı © günlere Jâ- sükünet manzarasını Muhafaza etmekteydi. Dafma harekette olan ve benzerlerin. 'den daha çok aklı erer diye tanınmış kimselerin keskin ve eararlı bakışiyle her şeye dikkat eden profesör, tatil devresi geçiren çalışkan bir adam gibi Üstüste pipo içmekle meşgul- dü. Kayalıklara çarpan köpüklerden değilse de ufkun her- hangi bir noktasından daha beyaz olan aaçlarla örtülü başını beyaz bir şemsiye İle çiftliğin her köşesinde görmek kabildi. Hattâ yüksek burunun tepesine tırmandı ve onu, mavi gökyü: in altında beyaz bir heykel şeklinde de gördüler Felicia Moorsom köşkten hiç uzaklaşmıyordu. Bazı gün- ler, tokalı bir defterin yapraklarına Ümltsizlik ifade eder bir hal ile yazı yazdığı olurdu. Fakat bu pek az sürerdi. Renot ard'ın adımlarını duyduğu zaman, küvvet ve kudretinden hi bersiz olan o sakin ve güzel yüzünü genç adama doğru çevir. di. Üstü kapalı balkonda kendisine tahsis edilmiş sandalyeye, 'ne vakit otursa Renouard meydana çıkar, Yakınına gelir ve basamakların Üstüne oturur, hemen hiç ses çıkarmaz Ve hattâ ekseri ona bakmaya cesaret edemezdi. Genç kız da dalmi süküneti içinde yarı açık gözlerini ev aahibinin üzerine di- 'di: Öyle ki, meselâ profesör gibi müdekkik herhangi bir kimse Misa Moorsom'un başını eğmiş, ellerini sarkıtmış ve bu mağlüp haliyle ayakları dibinde oturan adam hakkında derin düşüncelere daldığını sanabilirdi. Yalanın teşkil ettiği mânevi zehir de öyle bir Küdreti vardır ki, Renouard, eski şahsiyetinin A lne geldiğini duymakta İdi, Ekseriya, akşamları karanlıkta hafif hafif konuşurlarken, ninin genç kızın ayaklarına daya: Yıp göz yaşlarını dökmek ihtiyacını hissediyordu. Profesörün kız kardeşi, Renouard hakkındaki düygüla- ının kararsızlığı dolayısiyle pek çekingen davranıyordu. On. nefret ediyor mu, etmiyor mu, söyliyemezdi. Bazan pek sevimli buluyor ve Renouard'ın eninde sonunda kaba bir fi — Beni biraz avutacak bir sözünüz yok mu, Mr. Re- nouard? Muhatabi gözlerini hayretle açtı. O devam etti: — Şit gıkıntıli meselelerden açıkça bahsedebilirim. siz Uğradığı hayâl sukutunun Felicla'ya ne kadar fena tesir etti- Zini anlarsınız... Hele sinirlerini Renouard endişe ile sordu: Bunu neden bana söylüyorsunuz? eden Mi? Bizi seven bir dosta hitap ediyorum. Sizi işlerinizden alıkoymaktayız diye Üzülüyorum - (gülümsedi.) Bu beklemek daha ne kadar sürecek ncaba? Zavallı Arthur Onu tekrar göreceğimiz dakikayı düşündükçe içime korku giriyor. Sankt hortlak görmüş gibi olacağım. Hiç gördünüz mü İhtiyar kadın ellerini oynattı. çok zarafet vardı. — Kendim görmedim. Yaşına rağmen tavrında Yalnız fotoğraflarda gördüm. F kat hortlak gören bir hayli ahbabım var — Ya? Demek Londrada hortlak görülür? Her halde gören pek çok, Tanınmış bir muharrir olan bir dostumuzun datma gördüğü hortlak bir genç kızdır. Kar. deşimin yakın dostlarından olan bir âlim de bir hortlakla Adota ahbaplık kurmuş, O da bir genç kız hortlağı imiş (bu- rada, iki hâdisenin benzerliğine şimdi dikkac etmiş olduğunu #esiyle ifade etti), İşte gördüğüm fotoğraf onun gibidir.. Pek güzel kız.., Pek de meraklı bir gey. Tabil resim biraz silik, şeylere inanmaz misiniz.. Öyle bir Çeselli ki, — Bizim çiftükteki uşaklar da her zaman görür; dedi. Filozofün kiz. kardepi irkildi. Ne büyük nezaketsizlik! İşte bu garip gençle her zaman böyleydi. — Sizin o pis yabanilerinizin hezeyanlı itikatlarını na- Sil olur da 0, (Devam edecek) 6 Ocak 1080 Dil Kurultayından akisler Kelimeler ve terimler etrafında söylenenler Halit Fahri OZANSOY ERİMLERİN münakaşası, ge- rek Kurutlay konuşmalarında, gerek komlsyan yahut hol ve koridor. — sohbetlerinde &n hararetli safhalarını yaşamıştır. Baltacıoğlu İsmall Hakkı, komis- yondaki — açıklamaları — sırasında, Türkçenin akli bir dil olmayın hissi bir di olduğu tezini müdafan etmiş ve bu dilin, âdeta tablat gibi bir kud- ret olduğunu ve bir bitki nasıl ken. disine en uygun ve hayat verici özü toprakların bağrından çekip çıkarır- sa, Türkçe bir kelime kökünün de kendisine en uygun eki aynı süret- de bir miknatıs kuvvetiyle aldığını belirtmiştir. Misal olarak ta, mal kö- künü almış, bunun dildeki “uysal, ve “kumsal* kelimelerini tabif ola. rak yarattığını, — fakat — bügünküü “kimyasal,, daki aal'ın bu kelime kö- kü ile Bir türlü kaynaşamadığını ve kelimenin de sırf bu yüzden tutma- dığını, tutamıyacağını İspat etmiş- tir. Diğer bir misal olarak ta, “çet- re,, sözünü ortaya akmış ve 'bunun fi köküne seve seve kol uzattığını ve bu süretle “çetrefli, kelimesinin canlı bir varlık halinde kendiliğinden doğmüş olduğunu söylemiştir. Salm Ali Dilemre de, pek haklı gebeplere — dayanan — açıklamasında, Türk Dil Kurumu'nun iyi buluşları arasına girmiyen ve başarımız sayı- Jan terimlerinin değiştirilmesine ta- raftar olmakla beraber, - bunlardan mektep kitaplarına girenlere şimdi. lik dokunulmaması tezini arkadaşla. 'm ile beraber desteklemiştir. Fakat bu tezi de, çok geçmeden lügat ki- taplarının da tadillere — uğrıyacağı gerçeği ile bir garta — bağlamaktan geri kalmamış ve göyle — demiştir: “Medenlyet kelimesi bir gün baka- caksınız ki, iügatlerde “uygarlık,, ©. lüvermiş, Yani demek istiyorum. ki, bugün antipatik olan, bir zaman son- Ta sempatik olabilir. Benebi tarzın. da kelimeler yaratmaya gelince, bu. nun Kapısını kat'i sürette kapama- ldır, Meselâ kanser'den kanserleşme Olur, kanserize olmaz. Fakat bir gün meselâ yenilge denirse?.. O zaman da ona göre, Türk kökünden kelie meler türer ve pek iyi de olur. Dilemre'nin bu sözleri, bilim te- rimleri bahsinde, milletlerarası te- amüle uyarak, lâtince aslından keli- melerin de — kullanılmasına bir sed çekmek mânasına mıdır? Hayır. Us- tat hiçbir zaman böyle düşünmez ve hiçbir kayıt gözetmeksizin “Kurum'. n Vazifesi yalnız Türkçe — terimler yapmaktır,, diyen arkadaşı / Prof. Kadester'i de biraz ifratçı bulâbilir. Kadester: “Bugünkü — dürümdü İs- tanbul lehçesi hâkimdIr. Yarın başe ka Jehçe hâkim olabilir, mânası pek iyi anlaşılmayan ileriye gümüllü fikirler. bil Sürmüştür. Bununla beraber, Sa; hem de Nurullah Ataç ve Ercüment Ekrem gibi yazarlarla birleştiği bir nokta vardır ki, 6 da, ecnebi keli- melere karşı beslediği Çekingenliktir. Yani o, yalnız, mânasız bir şekilde Türk gentaksını ve Türk dilinin ö. zelliğini bozan ecnebi hayranlığına Mmuarızdır. Yoksa, o da, terim ko- misyonunda tartışma ve misal mev- Zuu olan “yüksük otu,, ve “digitaliz,, münakaşasında Hasan  Yücel ve bir çok geniş düşünceli bilginlerimiz gibi. düşünmektedir. Bununla bera- ber, lâtince kökten kelimelerin alın- ması meselesinde, pek mübalâğalı, garip fikirler de ortaya atılmamış değildir. Nurullah Ataç şöyle demiş- fir: “Türkler, bilmedikleri dillerden, arapçadan, Jâtinceden — kelime ala- mazlar. Bugün Türk çocuğu madem- Ki Yunancayı bilmiyor, o halde de- mokralyi bilmez. Ona Yunancayı öğe retmeden olmaz!,, Burada, Türk 'nesrinin büyük Üs. Jüpçularından biri olan Falih Rafkı Atay ile bir konuşmamızın akislerini de nakletmeden geçemiyeceğim. Falih Rıfkı Atay için, “us, , ölmüş bir. kelimedir. Bunu ıstılah yapar. ken, diyor, meselâ bütün tıp ülemin- de akıl hastalıkları için kullanabi- diriz. Yine Falih Rifki için “imge, üye durma kelimedir, çünkü kökü yok- tur. "Halbuki geçmek'ten geçit Öi beliyoruz. Tıpkı onun gibi, soymak 'tan da soyuti demek yanlış değildir. Bu kelimeyi bazılarımız beğenmesek bile, çocuklarımız muhakkak ki, di. lin doğru kanunlarına uyarak bu ke- ilmeyi kabul edeceklerdir.. Falih Rafkı sözlerine göyle devam etmiştir: “Masa, çerçeve, cam Türk- çe değildir, fakat bunların hepsi tami Türkçedir! Mütaassıp bir. sürette, Ölü keli- meyi, yahüt, yaşıyan kelimenin ye- rine mahdut bazı yerlerde yaşıyan herhangi Türkçe bir kelimeyi tut turmaya imkân yoktur. Makul Türk- geleşmeyi biz kabul edelim, onlara 'da kabul ettiririz., Falih'in onlara diye işaret ettiği kimseler, Kurultay üyeleri idi. Nasıl ki, sonundü. düşündüğü gibi çıktı. Hüseyin Nallit Kubalı ise, Kurul. tay'ın müsbet ve hayırlı — kararları arkasından en canlı bir şekilde fik- Tini göyle belirtmişti: 'Bugün kabul edilen / program, yenl bir devrin başlangıcıdır. Çocuğu aileden ayıran dit işinin ele alınma- S1 ve devletin bu işe artık karışma. masıdır. “Bu, tamamiyle ilmi, öbfektir, sos- yal bir krarın — neticesidir. - Bunun için, Türk Dit Kurumu'nun şimdiye kadar yaptıklarını tasvip etmeye im. kân göremiyorum. Çünkü bugün a- hnan kararlar şimdiye kadar yapı. Janların tam bir reaksiyonudur. Bana öyle - geliyor ki, bu mühim içtimat hâdisenin en doğru tefsiri de budur. Y EN! Ali Dilemre'nin, hem bu profesörle Ce T e ELRUU . UUKU