ğim. Fakat ben, bu iğrenç hodkâmlığın cezasını çekenlerdenim. Babam, annem- den, bu dava yüzünden ayrıldı. Babam da, annem de tekrar evlendiler. Hayatım, kâh üvey ana, kâh üvey baba kalırı, sitemi çekmekle geçti. Onlar, bu ikinci evlenmeden mes'ut mu oldular, sanıyor- sunuz? Hayır! açık açık itiraf etmediler, lâkin pişman olduklarına eminim. j Sizi BE Gelirorim beni dinliyorsunuz, değil a Işık, Nebil Turhana sokulmuştu: — Sizi dinliyorum — Beni di alen iile ilerisi için, hiç de zararlı çıkmazsınız. Bu hodkâm- bk davası, insanların karakterlerine, terbiyelerine, alen muhitlerine ve bilhassa zekâlarına göre değişiyor; kuvetini ya kaybediyor, yahut çoğal- tıyor. İnsanlar, amir veya memur; ba- kim veya mshküm olarak doğuyorlar. Tahsil, terbiye, muhit, bunu, pek az değiştirebiliyor. Karı ile koca arasında bu yaradılış cilvesi, ölçülü çıkiverirse, daya kendiliğinden helledilmiş oluyor. Fakat iki taraf ta ömirlik, hekimlik isterse o zeman, iş değişiyor. Artık harbe hazır ol. Örce açıktan başlayan harb, karşı tarafın (okuvetire göre cephe alıyor. Bu bharbte, düşmanın mağlup olduğu görülmemiştir. Ya bütün uvetlerini (o toplayıp az zarara yumarak kaçıyor, yakut gizli harbe girişiyor. Genç kız, elini göğtüne bastırmış gülüyordu : — Neler söylüyorsunuz? — Az zarara göz yumup firar eden- ler, babam, annem gibilerdir. Gizli harbi kabul edenler de işte Nebil Turhan, kolunu gerdi, denizin pi göz, ortamzda beyaz bir nokta gibi görünen sandalı gösterdi: — İşte gizli harb edenler... Karıları, bunların ikisini de team hükümleri, bu- yurukları altıra aldıklarını saniyorlar, halbuki ikisi de bildiklerinden şaşmı- yorlar. Şen Işık, sordu: — Bu gizli harb edebilir? nekadar devam Nebil Turkan omuzlarını kaldırmıştı; — Zekâ ve sinir mes'elesi... Düm- yada kılıbık denilen şey yoktur. Alda- nan ve aldatan kari kocalar vardır. — Şen Işık, Nebil Turhana daha sokulmuştu: Bu güzel, tatlı mayıs sabahında, neye bunları düşünüyorsunuz? neye bana söylüyorsunuz? Nebil Turhan, cevap vermedi; genç kız, tekrar sordu: — Siz, evlenecek GİMFRAMIE, firar mı Meselâ, benimle evlenseniz? - .* e Turhanla Şen Işık, evlenmiş- ki ılk bir mayıs sabahı idi. Karşı kıyılar, havai mavi sisten, bü- rümceklerin arkasında soluk, renkleri uçmuş bir tablö gibi görünüyordu. n Işik, gerine gerine uyandı, gözlerile Kl aradı. Nebil Turhan, odada yoktu Li Zile bastı, gelen hizmetçiye “sordu. Hizmetçi kız, alık alık bakıyordu! Sandalı hazırlıyor... Denize çika- cak galibal Şen Işık, yataktan fırladı; pencereye koştu. Kocası, denize çıkmış mı idi? Denizin baygın maviliği üzerinde kEeyaz bir nokta gibi beliren bir sandal gördü. sandal, Nebil Turhanın ağabey- sile dayısının, tatil günlerinde balığa çıktıkları sandaldı. enç kadın, bir rüyadan uyanmış gibi etrafına bakındı; ayak ucunda asılı duran döşambrını aldı, kollarını sofada geçirdi, koşa koşa aşağı indi: — Nebil... Nebil... Nebil Turhan, kapının önünde idi: Şen İşik, kocasının boynanına atıldı: — Hayır! hayır! gizli harb istemi- yorum... İkimiz de silâhları bırakalım!