29 Ağustos 1942 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

üA ESİN Gülleler surları aşıynr Yozan: Ziya Şakir |altı yüz kilo sıkletindeki taş gül- |leleri, hiç şaşmadan daima hedef- ıl-c-ı'lnî bulmuştu. —-Si-— topçuları şimdi hemen Ber mer- miyi tam hedele isabet ettiriyor. lar.. gülle ve barut israfına kat- iyyen meydan vermiyorlardı, (Fatih) liman; dövmek için icat ettiği (obüs) toplarımın endaht üsüllerini vakit vakit kara batar- yalarında da tatbik ediyor.. Gülle- leri, surların üzerinden aşiırtarâk şehir dahiline de düşürtüyordu. Sur civarladaki evlerde ve ma- hallelerde de emtiiyet kalmamış- ft Yüksek ve kalın — duvarların Arkasına gizlenmiş olan bu evler ve mâhalleler bile, hiç beklemedik. Jeri dakikalarda, müthiş taş gül- leler altında eziliyorlardı. Kırk günden fazla devam eden by müthiş ve fasılasız bombardı- man, bütün dünyada meşhur olan Bizans surlarının üzerine en kor- kunç bir tehdidin kanatlarını ger- mişti. Artık bu surların muhtelif noktaları çatlamiış, kopmuş, kolay kolay tamir kabul eltmiyecek bir hale gelmişti. Tahribat, başlıca üç noktada gö rülüyordu. —Bunlardan — birincisi, Bizanşlılşr taralından (Porfire Ye- Bitos) denilen, bilâhare de Türk. ler taratından (Tekfüyrsarayı) tes- miye edilen küçük sarayın önün- den başlıyordu. Ve Edirnekapısı ciyarına kadar imtidat ediyordu... Buradaki surların muhtelif nokta- Jlarında piyade siperlerinin kalma- dıği ve hattâ bazk burçların da| çatlayarak ana duvarlardan ayrıl- diği görülüyordu. Harap olan sufların ikincisi, (Likös) vadisi denilen yerdi... Bu- rası, (Edirnekapı, dan cknğımız zamâan, sağ tarafimıza — teşadüf | eden oldukça derin bir inişle bu inişi takip eden yokuşün son nok- | Bugün, ora-| tasına isabet eder... dak; surların önünden, bir asfalt| yol geçmektedir. Ve bu yoldan Bgeçenler de, oradaki surların ha.| rap manzâaraları karşısında, hüy-| ret etmektedirler... Bu “surlardan bazılarının duvarları yarı yarıya yıkılmış, tarümar olmuştur. Bazı burçların üst kısımları, — kâmilen kopmuş ve bunların enkazı, kâmi- len hendeklere dolmuştur. ierinden — kaymış ve burçlardan| ayrılmış olan koca sur parçaları, görenleri iliklerine kadar - titrete- | cek derecede dehşetli bir manzara le bir iarafa sarkmaktadır. (Fa- tih) in toplarının o hale getirdiği bu azametlli duvarları, o günler. den bu günlere kadar cereyaneden üzun seneler ve hattâ müthiş zel-| zeleler bile yıkamamıştır. Büyük bir zafer larihinin bu ep doğru şahitleri, bundan sonra da, ayni| manzarayı muhafaza ederek, kim bilir daha kaç asir yaşayacakülır. Fakat en büyük tahribat esşeri, ilhassa (Topkaâpı) civarında go— yü ekte idi. Buradakj hasar, cid. den müthişti Bu mevki, miüüttemadiyen toplara hedef olmuştu. Bunlarin, DALDAN e&7 İDAMLA | Temel- | cesim | Fatih, büyük bir dikkat ve İsa, İyetle, surların bu — müntakasıtda, (bin iki yüz kadem) lik bir ktşmi gözüne kestirmişti. Ve en ağır top- larıniın ateşlerini, münhasıran bu noktalar üzerine çevirmişti. Evvelce de bir münasebetle ar- zettiğimiz veçhile (Fatih), surları kolayca çatlatmak, yıkmak ve par çalamak için bir usu! bulmuştu. Mermiler, surların üzerine ince bir hesapla atılıyordu. Evvelâ surlar. da hayali bir müselles resmedili- yor.. mermiler teker teker, bu mü- sellesin dılıları üzerine — indirili. yordu. Böylece surların o kısmi tamamile kağşatılıp yıpratıldıktan sonra, müsellesin tam — merkezine |de birkaç mermi atılıyor.. böylece surun o kismi, yıkılıp — indiriliyor- du. Bugün, asfalt yolu takip ederek o surların önünden geçenlefr, ©o muazzam duvarların hâk ile yek- san olduğunu görürler... Binlerce ton sikletindeki taş duvarlar ve muazzam burçlar, hendeklerin içi- ne devrilmiştir. Ve şimdi bunları, her taraflarından mebzulen fışkı- ran otlar ve wmı;ıklır örtmek- tedir. İşte, Lâtin kahramanı Jan Jüs. tlnyıni dört yüzü kümilen demir Eöınlekli olmük üzere » iki bin beş yüz kişilik güzide (Lâtin ılıy[) ile bu k göğüs j Eğer (Fatih) tarafından yı;dın keşif taarruzlarında, Türk piyade- lerinı karşı bu kıvvıtln :ıdden fdı © tağrruz kıtaları, Bizans ka- İlesine pek çabuk girebilirlerdi. Fakat mayıs âyının son günle. rinde, artık Jan Jüstinyani de yap- Şoğı şiddetli müdafaaların, sonuna Wkıd;u- devam edemiyeceğini - hisr setmişti. Çünkü açıkça görüyordu ki, - Likös vadisi de dahli olmak |üzere - artık-bu mintakada, ciddi ve 'hâkiki bir müdafaa — vasıtası |kalmamıştı, Vaziyet, cidden vahim İbir hal almişti. | Jan Jüstinyani, (Notaras) İle kavga ettikten sonra, artık Bizans toplarından da ümlidini — kesmiş.. *1mkan dahilinde yeni tedbirler al- ımak lüzumunu hissetmişti... Nite, | kim, bahsettiğimiz — mayıs. ayının 28 ingi günü, kumandan Jüstinya- Wrıl sehirde nekadar pamuk balya- |sI varsa, buraya celbettirdi. Bun, |ları, gsira jle surların önüne yer» jeştirdi. Böyleçe, püyük mermile- rin yapacağı tahribatın, bir dere. ceye kadar önüne geçmek istedi. Ayni zamanda, yine — şehirden |birçok ağaç kütükleri, — kirişler, mertekler, kalaslar, büyük fıçılar, ; sandıkler getiriti. Bunlarla, surlar rin en harap kısminda, muvakk'at bir (sşarampol, inşa ettirdi Vaktâ bu şarampol, taş surlar |kadar metin ve muhkem değildi, Fakat hiç olmazsa, Türk piyade- lerinin hücumları esnasında, yine bir müdafaa vasıtası teşkil edebile. cekti. Jan Jüstinyani, yanmaya —müs- tait maddelerden yapılan bu şa- rımpolun Türkler tarafından Propaganda nazırı olacak adam irleşik Amerikada — Indiana'da | bir yalancılar klübü varmış. | Bu sene yaplan yalan müxabakasın- da azadan 69 yaşındaki Allen Ber. | nett şu gw bikâyesile birinciliği ka- zanmış. «Ormasda yolümu kaybettim. Ya, onımda ağzıma koyacak bir lokma yİ- yecek kalmadığı gibi ancak iki kur, şunum kalmıştı. Derken bir. ağacın dalında bir yaban hindisi, dalın al- tında da bir karaca Nrıiını. İki kuür- da ayni llk kurşun yaban hindi Şehir Kyvrun TÇT ANADOLUDAN SES Haberleri Memurlara parasız verir lecek giyecek Fahrikalar faaliyete geçti, nümuneler Aakaraya gönderildi Memurlara parasız olarak ecibise ve- rileceğini evvelce bildirhyiştik. Öğrendiğimize göre Feshane ve di- Ber kumaş fabrikaları bu hususta Ça- lışmağa başlamışlardır. Diğer taraftan bügüne kadar tez. gühlardan çıkan kumaşlardan ayrılan nümuneler Ankaraya gönderilmiştir. Verilecek karardan sonra mezkür fabrikalardaki kumaş imali hizlan- dırılmış olacaktır. Beykozda bir adam, bıçakla kesilerek öldürüldü Beykozda Akbaba köyünde kanlı bir cinayet işlenmiş, henüz hüviyeti tesbit edilememiş olan bir adam bı- gakla kesilerek öldürülmüştür. Vaka, köyün tarlalarından birinde cereyan etmiştir. Olünün hüviyetj tes bit edilemediği gibi vakanın hangi sebeple meydana geldiği de henüz öğrenilmemekle beraber tarlada öle- nin cesedi ile öldürenin © mahallede attığı kanlı bıçak bulunmuştur. Bey. koz müddelumumiliği bu cinayetin se- beplerini tahkik etmekle Mmeşguldür. Ceset morga kaldırılmıştır. Meçhul katil şiddetle aranmaktadır. Bir hazır elbiseci, istifçilik yıpıyormuş ha- zir eşya Malzeme w bir ihtikâr olmuştur. Bu mağazanın sahibi Mişon, dük- kânın üst katında Beten ve ko) us. tarı istif ettiği halde satışa arzet- mediğinden Milli korunma — mahke- mesine verilmiştir. Dün 2 numaralı - Milli korunma mahkemesi suçlu Mişonu tevkif et- miştir. Fazla yolcu alan hir. sandal devrildi Bir ikj gün evvyel Usküdardan al. diğı yolduları İstanbula — getirirken fazla yolguyu çekemiyen sandalın fırtmada kalması yüzünden bir kayık devrilmişti Kayığın sahibi Veli adında bir a- damdır. Sandal devrilince etraftan ye tişen kayıkçılar müşterileri kurtar- mıştır. Fakat sandaltı Veli buluna- mamıştır. Vakada dalgaların arasında kay, bolan Velinin cesedi dün sabah Birke- gide yolcu salonunun önünde bulun- muştur. Vakaya müddejumumilik €i koymuş, tahkikata başlanmıştır. İnönü gezisindeki Milli Sefimizin heykeli Inşaatı ikmal edilen Taksimdeki I- nönü gezisindeki Mijll Şefimize ait heykelin de yakın bir zamanda biti, rilmesi için çalışılmaktadır. Heyke- lin de küşat resminin 29 Teşrin Cüm- huriyet bayramında yapılması kuv- vetle muhtemeldir. Parti ocak kongreleri | Eylülde- haşlıyor Cümhuriyet Halk Partisi Istanbul a. k ihtimalini de nazarı dik- | Yilâyet ocak kongreleri eylülün birin- kaâte âaldı. Bunların Üzerine, — yaş e <başlayarAK YG AR Mündür d ni (Arkası war) — | erecektir. Ardahandan Artvine doğru: Yeşil hir denize dalış Behçet Femal ÇAĞLAR Yazan: A rdahan oövâsını yarıp geçi- yoruz. Yakın — köylerden iri köpekler havlayor. Gürbüz gocuklar, ayni yalın ayakla artık kar yerine toprağa — basmaklar memnun, yol kenarlarında selâ- “mâa duruyorlar. Köyün bir tepe- ciğindeki büyük meklep binası yüzümüzü ağarlıyor. Şimdi 3000 metre yüksekliğe —tırmanıyoruz. Buralara gelene kadar «Yaljnız- çâm» adım! duyup da çıplak Kars tepelerini düşündükçe, bir dağın başında bir tek çam var da adı «Yamiızçam» konmuş — sanırdim. Hakuki bu öyle bir silsleymiş ki. birçok yerlerinde oe top-ak, ne taş görünüyor, sadece ça örtülü; gürünen, — yağnız cçam- Çamlıklar ayağımızın altında ve kar #avucumuzun içinde; 3000 metreye kıvrana kıyrana — yük- seldik; boşuna söylememişler: 'Yöl az gider uz gider Kıyrımlarda hız gider Göl derken çamlık derken Elömizden yaz gider Elimizden yaz gitti, üşümeye başladık. Çamlı beller, eski kü- Ççük kaleler, yemyeşil çayırlarla yanyana bembeyaz karlar; yol arkadaşlarımızla Köroğlu'yu anı- yoruz. Saf hava bizi söyletiyor: Başlardan birikmiş duman çeki. Hir; Ayaklar altından «zaman» çeki- lir. Sesi yanıklanan «Köroğlun olsan Dağdan dağa ne boş — «aman!» çekilir... eşi) etekler üstünden koyu bir tül gibi kalkan sişsler, yavaş yavaş tepelere doğru çe- kilip gidiyorlar; sanki her dağ bir Cudi dağr ve hepsinin üstün. de birer dumanlı gemi; — zaman içinde, mekân değiştirmiyen yol- culuk; nereye?.. Yer yer çukurlardaki bembe- , yaz karlarla nakışlı, köpüklü su. Yarla barell! çamlardan dokunma yeşik çepken giyen efe dağlar! ses VETİN... Makinenin homurtusu beddua- ya uğramış gibi durdu; düzeni pe olsa bozulmayacak olan tabi- atin ortasına İniyerdik; — başucu. muzda uçan kartalların — kanat gölgeleri omuzlarımıza düşüyor; başımıza devlet kuşu — konmuş gibi ürperiyoruz.. Dere içlerin. den şoseye doğru, bellere bağ- lanmış halatlarla çekilen, — yeni kesilmiş çam gövdelerini sürük. leyip çıkerıyorlar. Cesedi — ken- dinden büyük tabutlar. Parmak, larından biri kırılmış bir koca ve güzel dev gibi ormandan bir meşe değll! ve yalnızca Ççam... Dipten başlayarak yukar!ya doğ- ru, bir çamın uç dalınin bittiği yerdetbir yeni çamin kökleri a. na ekleniyor. bu suüretle upuzun çamların dere dibinden yol hi- zaşina kadar yükseldiği vehme- diliyor. D iraz ötede, genişliyen ve açılan * derenin — içindeki düzlüklerde Ardanuç nabhiyesinin Hartanab (tahta kiremitli) — tek katlı evlerini, tayyare ile üstle- rinden geçer gibi seyrediyoruz: (Gönlümüzde kanatlanmak, çam- dan çamal tepeden tepeye kona- rak, bu güzel yurt köşesini baş- tarbaşa kuşbakışı süzmek ve İçe sindirmek arzüsü var. Mahzara: lar kayboldu ve büsbütün yeşi!: Jiğe daldık. Otomcbilimiz dalga dalga mavi deniz yerine yaprak yaprak yeşil bir denize — dalmış bir tahmtelbahir gibidir. Öğle üze- ri yeşil bir Joşluk. Perdeleri in- dirtimiş yağlıboyalı bir yeşil oda- da değil, karanlık — meşedeyiz: Alt üst, yan bel, çam... Sultan Orharnın «Yeşil cami» i. Ni hatırlıyorum: İlk girdiğim za- man, bir yeşi) çağlayanın altına girmiş, yeşil sanata garkolmaktan mavi hayayı teneffüs edemiyece- ğim sanmıştım. İşte — göğsümde ayni tikanıklık var. Bu sefer de tablatin «yeşile indeyim.. Tepe- ler dal dal işlemeli, gövde gövde kabartmalı çinileri andırıyor... Bulutların gölgeleri düz orman- lar hal'nde; ormanlar, kabartma bulut gölgeleri hissini — veriyor. Göğün maviliğine komşu bu yer yeşilliğinde: bir sade, büyük ve yeşil secçadede Karadenize doğru açılmış gidiyor gibiyiz... Berta köprüsüne indik. Arda- nuç ve Şavşat derelerile Çoruh suyunun birleştiği dar ve derin vadilerdeyiz. Sarp yalçınları yı- kaya yıkaya, rastgeldiği yeşillik- lerin çoğunu içinde eritmiş gibi veşillene” Yeşfllene -Savsat *döresi bizi Çoruh adma <karşılayıp ete- ğimizi öpmiye geliyor.. htiyar ağaçlardan — Slgün dutlar bir açık avucumu. da, beş kapanık suya damlayıp duürüyorlar. Bir hirçin — Tüzgâr çıksa dut dolusuna tutulacağız.. Artık tepeler. yamaçlar. tümsek- ler arasındayız. Bir karış düzlük bile tarla oluvermiş. Kaya ara. larındaki ufak yaşsılıklarda sarar ekinler göze çarpıyor. Dere e, su kenatlarında. kade- me kademe, fasulya gibi sırığa dolâanmış asmalar — görünüyor. Koyalamaca oynayan küçük — su- larla yabani badem, ceviz, — dut, nar ve kiraz ağaçları arasından inip çıkiyoruz. Karşıda kademe kademe yeşillikler arasında, ayaâ- Binin ucuna basıp üstüste birik- miş beyaz evler, görünüp görü- büp kayboluyor: Artvinle —ara. mizda mürevverle halk gibi uçu- Hediyelik darbımeseller ecmettin Sadak'ın gönlüme göre bir yazısınmı okudum, Bu yazı eğer, memleketini Osmanlı imparatorluğunun varisi ilân eden ve yarısını ilhaka kı_lkaıı Sinyor Gaydanın aç Bözlerine ilişecek olursa, her bir cümlesini kulaklarına küpe yapma- sını halisane tavsiye ederim. Akşam Başyazarı, Sinyora öyle yerinde ve öyle kıymetli öğütler ve. riyor ki bir baba, oğlunu doğru yo- Ja getirmek için, bu kadar zahme, te katlanmaz. Fakat Necmettin Sa. dak, «Dereyi görmeden pacayı #1Vân, yan» Sinyordan bu iyiliği esirgeme. y Yazıda zikredilen yukardaki ata, lar sözünden iİlham alarak hatırıma , rum var; hem çok yakın hem| gelen yorli yabancı bazı darbı me-. çok uzağız. En büyük düzlüğü hant 10 - 15 metre murabbar; onu da y uygun aşağıya d Cumhuriyet meydan; yapmişl Spor sahasiı yapmak için seneîer— dir yer arayorlar: Beş - on ağacı sökmekten, bir iki dereciği dol- durmaktan başka çare yok.. Ay- ya, nör, ceviz, kiraz, elma, şef- tali ağaçları arasırda mısır, buğ- Gey ve arpa tarlaları.. Sivri ça- talı, iki - Üç katlı eylerin üstün- den boöy Atan sivri tepeler, gö- rünmez mabetlerin yeşil çatıları Bibk. ayburtta ayrıldığım — Ço- ruh'a Artvinde kavuşuyo- rum. Orada daha açıktı; burada büsbütün sinik. Kendine kapan- mış, bağını almış gidiyor. —Ne bütün . Artvinlilerin — huzurunda Halkevinin salorundan — kendine seslenişim, ne Borçka'ya kadar üstünde kayıkla gidip — sularına eğilişim kâr etmedi. Yalın ayak, başt! açık, boz bulanık akıp gidi- yor. Kendini bir sabit fikre kap- tırıp, elraftıra bakmadan, başını önüne eğip giden"insanlar gibi: sanki sinsi bir şuuru var. Gidip çağıldayan Şavşat — suyuna miı, “yoksa bağrini açıp onu bekleyen Karadenize mi sorsam: Bu Çoruh böyle nereye gidiyor? Btrakmatt bu Tilozofluğu, obur ve hüylaz bir çocuk gibi dalmalı Artvin denilen büyük bahçeye; koparmalı bir daldan — çağlayı, bir daldan olgun şeftaliyi; suyun bir duru yerinde yıkayıp yeme- ye bakmalı.. Buradan öyle kolay kolay geçilip gidilmez... Behçet Kemal Çağlar YAKIŞMIYOR mniyet Ikinci şube I| feryat kopacak — sanıyorsumuz.. n Önümüıd:î“i dere içinde birkaç yankesicilik N“'”“ genç k.ıv! yapı görünüyor: Kotulhan.. dın .K l Karadenizin yalmız dik cılık yakışıyor ama bunu ibaret yeşilliğinden evvel — bura. ların yalnız çamdan ibaret yeşil- lği daha epey müddet devam edecek.. Katrandan müuza, çam- dan anbere inen Akdeniz çeşit. Hliği (Karadeniz ikliminde — ger- çekleşemiyor.. Kutulhandan son- ra aşağı ktvrilan yolun her tara. fı çam. Derin, karanlık, — yerini göğünü, yanın; — belini yeşillik kaplamış bir yarı Adint Karan. likmeşe koymuşlar. Ormana «me şes diyorlar da Ondan. Yoksa liğe kadar götürmek hiç te yakış- miyor doğrusu. HANGI SERSERI Vakıt - bir dam y yer güçlük te çekmez. Bu vasıfları haiz olan a. ;dam kanun gözünde serseri değildir. Arkadaşımız, bu 400 fişli adamı ser- seri sanmakla yanılmıştır. VAHŞIYANE ÇARPIŞMA Yeni Zelandadan gelen bir telgraf, Salı adalarındaki — muharebeleri serserinin üstünde 400 ekmek fişi bu- | Junduğunu yazıyor. Benim bildiğim, serseri diye işi gücü, yatacak yeri, paraşı pulu olmiyan kimseye derler.. Ustünde 400 ekmek fişi çıkan a- dam - meşru olmasa dahi . büyük bir ticaret yapıyor demektir. Böyle kârhı bir iş çeviren adamın her hal. de parası da var. Parası olan bir a. | «Vahşiyane çarpışmalar» sözüyle ıı—' (sıflandırıyor. Uç senedir dıln)ınııı her & lar» seyrettik; şimdi biraz da vah-| şicesini görelim, görelim de bunun | medeni çarpışmalardan ne farkı var, anlıyalım ? !.. Tatlısert v ı Claude Beauchamp arabanın penceresi- ni açmıştı. Dişariya bakıyordu. Teresa kocasına baktı, imsedi, Adam farkı- na bile varmadı. İnce uzun bir yüzü vardı. Elmacık kes mikleri çikık yahakları çukurdu. İnce dudaklı ağzı sert bir çizgi halinde yüzü- nü ikiye bölüyordu. Çok uzun boylu ol- duğu için biraz eğik dururdu. Durgun, pazik, kibar fakat buz gibi bir adamdı- Gençti, Gladys onu kendine göre yaşlı bulurdu. Ama beğerirdi. Yalnız ona hoş görünmek ihtiyacını hiç bir zaman his. set İşti. sonra ©o sırada oşadan ığıııd. bir balıkla geçen bir balıkçılı da öldür- dü. Banları Almak üşere koşarken bir ayağımla bir tavşanın kafasma, bir ayağımla da bir bildirein yuya, sına basmışım, Böylelikle bir 'yehan hindisi, bir bulik, bir kağ bildircin, bir tavyan topladıktan Sonra kara- cayı almağa giltizim zaman Pu bay- vana atoğım kurşunun onu - öktür- 'dükten sanra arlasındaki uğaca çarp tığımı, kabuğumu — sıyırarak — ağaçta bir yadhan arsı yuvasını meydana Şıkardığını gördüm, — Buradan aldı. 'Zim bal ve topludığım av beni het. talarca geçimdirdi.r “Gürüünüz mü propaganda nazırı Araba Beauchamp'ların —evi önünde durdu, indiler. Aşağıki odada soğuk İç- kiler hazırlanmıştı. Hava serin olduğu için ocak yanıyordu. Yanan — odunların slevji odadaki eski kıymetl; siyah ve ci- Tâlı tahladan yapılmış eşyaları aydınla. tıyordu. Gladys pencereyi açtı; ve gidir önünde durdu. 'Tess İçini çekerek: — Canım üşüyeceksin. dedi, Glindys yavaşça: — Hayir, hayır: diye cevap verdi. — Bari omuzlarına bir manto al cim. — Hayır, üşümüyarum Ben soğuk- tan korkmam., Dünyada birgeyden kork. mam. Canim- ci- olacak udüm:! BERÇE 1 Aralarında birbirlerine dalma tanım, cicim, gibt muhahbetli sözlerle hrtap JEZAEM W Yazan: Irene Nemirovsiry ederlerdi. Fakat bu tatlı sözleri söyler- ken hile gözleri sert ve haşindi, Gladys beline İliştirmiş olduğu çiçek- İj ss44) kokuadı. Veresa öike e: ı“—- Birak o gülleri.. Solmuş artık. de. Gladys koklamağa devam ederek: —- Zarar yok. dedi. Bu küçük kıirmızı güller solsa bile güzeldir. Hem solmuyor- lar ki, adeta eriyorlar. Elindeki gülleri uzatarak: — Bak.. Kokla nekadar tatlı bir ko- kuları var, HSN Gülleri Teresa'nın burnuna — doğru uzattı. Teresa mahzun bir eda iİle başinı çevirdi ve: dl_ Çiçek kokusu fenama ıldiyor, de. Gladys gülümsedi. Utandı. Tess'i kız- dırdığının farkında idi. — (Zavallı Tess) diye ona acıdı. Fakat içinden gelen hâlin bir arzu bu üzüntüyü devam ettirmesi- n! emrediyordu. Kendi kendine: — Niçin böyle yaptım. islmiyen Kadın Çeviren: Razzan A. E. YALMAN oldu. Tam © anda yukarı katla bir çocuk sesi duyuldu. Teresa'nin oğlu — Olivier uyanmıştı. Teresa hemen: — Saşt altı olmuş. Olivler uyandı. diyerek yerinden fırladı. Claude karısına hıtaben: — Bakin çocukla oturma.. Git yat. dedi. 'Teresa hiç ses çıkarmadan yelpazesini aldı ve odadan çıktı. Clavde ile Gladys yalnız kalmışlardı. Gladys hemen koşup pencerenin pah- çuürlarinı açtı. — Sabah olmuş diye haykırdi. Claude lâmbayı söndürdü. Taş balko- na çıktılar, Sakin ve çok güzel bir sa: bahtı. Civar bahçelerden kuş sesleri du- yuluyordu. Neşeli neşeli doğan güneşi selâmlıyorlardı. * — Uykunuz yok mu Gladys? — Yok. Siz de sade uykudan, istira- hatten bahsediyorsunuz, İnsan bütün bir gecr uykusuz kalınca adeta hafifliyor. Sanki damarlarındaki kan çekiliyormuş gibi geliyor. — Bakmız Gladys şu ağaç nekadar güzel! — Evet, çok güzel. Gladys eğildi. Gözlerini yarı kapadı. Ve yüzünü sabah rüzgârına doğru uzat- tı. — Günün en güzel saati.. lendi. Claude genç kıza bakarak: — Evet, en çok kıymetli olan saatler başlangıç ve sondakilerdir. Glddys hararetle dedi ki: — Anlamtyorum. Neden o ihtiyar şair kitabında zamana (dur artık) diyeme- miştir. — Neden olacak, budalalığından — de- memiş. Gladys gülümsedi. Güzel başını eğdi. Çıplak kollarıma bakarak: — Ben olsam, bu zamana (dur, geçme) derdim. Claude de yavaşça: — Evet. Ben de. dedi. Gladys güldü. Eniştesi Oonu seyredi. yordu. Yüzünün —manası hem onu bhe- ğeniyormuş, hem de ondan nefret edi- yormuş gibiydi. Yavaşça: — Gladys, dedi. İsmini birkaç defa tekrar etti. Hayran bir halde elini aldı, öptü. Bu el zayıf, (Arkası var) diye söy- rak kendisine hediye ediyorum: * Çalıdan incir toplanmaz * Ateş üstüne yağ dökmiye gele mez * Duvarcı, duvar — başında belli olur. * Haydan gelen huya gider * Horozun önünde ötmek tavu, ğa düşmez * Keskin bıçak kınmı aşındırır. * Keskin sirke küpüne zarardır * Kimin öleceği kimin yaşayacağı bilinmez * Yaşayan görür * Gök yere düşse çok kuş avlanır * Yapılacak iş, yapılmamış de- mektir * Ayı öldürülmeden postu satıl. maz * Ele geçirilmek istenen mal el- dekini götürür * Fazlasını istiyen yeterini — de kaybeder * Kendini çok sevenin dostu olmat # Acele eden yolunu şaşırır * Herkesin Aarşınımna göre bet vermezler * Başkasının çanağından çöplen, mek istiyen aç kalır KÖR KADI Romanyadaki trsmvay bazdajları geliyor Tramvay idaresinin Romanyadan sipariş ettiği bandajlardan bir par, ti daha yola çıkarılmıştır. ve yakın- da Istanbula gelecektir. Idarenin Bükreşte bulunan mümes- sih, diğer partilerin nakli için çalış- makta ve temaslar yapmaktadır. Kış mevsiminde nakil vasıtası sı. kıntısını önlemek için tramvay ida- resi âzami gayret sarfetmektedir. , B » Mezs'ut bir doğum Kiymetli idare âmirlerimizden Be- şiktaş kaymakam vekili Yekta Ka. *|zancığilin. bir erkek çocuğu dünya- ya gelmiştir. Minimini yavruya uzun ömürler dilerken ana ve babasını da tebrik ederiz. #— TAKVİM — 29 AGUSTOS 1942 CUMARTESİ AY 8$ — GÜN 2441 — Hızır 116 RUMİ 1358 — AGUSTOS 16 HİCRİ 1361 — ŞABAN 16 VAKİT ZEVATİ* EZANI GÜNEŞ 6,24 10,33 ÖGLE 13,15 5,27 İKİNDİ 16,58 9,10 AKŞAM 19,48 12,00 YATSI 21,26 1,87 İMSAK 4,36 848 Büfün sebze'erle haşlema Avun, karpuz ve şeftalinin bol K olduğu bu mevsimde barsak- lar daima hassas oluyor. Bizim ey- de de bir kaç kişinin biraz hafif ye. mesi lâzım olduğu için bugün zarar- sız ve herkesi de memnun edebilecek bir yemek düşündüm ve sebzeli et haşlaması yapmağa karar verdim. Biraz fasulya, bir ikl kabak, bir kaç patates, bir demet havuç, bir iki baş soğan ve bol maydanoz, bir ki- lo kıvırcik etini parça parça doeğra- yarak büyücek bir tencerede kayna. yan suyun içine attım. Biraz pişmi- ye yüz tuftunca Sebzeleri de içine a- tarak iyi pişinceye kadar ateşte bı- raktım. Tuz da ilâve ederek ateşten aldım ve çukür bir tabağa boşalta, rak sofraya verdim. Çok lezzetli, ha- fif, mide ve barsaklara şifa verici bir yemek oldu ve sevile sevile de yendi. EV KADINI |

Bu sayıdan diğer sayfalar: