12 Mayıs 1941 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— —e 12 52941 Harp Vaziyeti Kızıldeniz yolu Amerikada me- Tasimle açıldı. Harp malzemesi Yüklü gemiler, Amerikan liman- dan yola çıkmak için emir '—kllynrlı:. Amerika İngiltereyi “İSIr ve Orta şark bölgesinde de büyük sanayiile ve deniz filolarile ve takviye edecektir. İn- Rilterenin Akdeniz damarı Singa- Pür, Amerikaya eklenmiştir. Ja- Ponya harbe girnmek cüretinde bu- Nmadıkça bu uzun fakat zengin Muvasala sekteye uğramıyacak- Libyada İngilterenin ikmal ve 'asalası kolaylaştırılırken Al- ve İtalyanlarınki zorlaşmak- devam ediyor. 8 Mayıs günü Sâbahın ilk saatlerinde İngiliz do- hanması Bingaziyi tekrar borm- h.'“hmu etti. Limana girerken man ve birisinin mühimmat Yüklü olduğu anlaşılan iki mihver '& gemisi parça parça edil- Hmanda demirli bulunan ba- Bemilere de isabetler kaydedil- TMiştir, ı"lulzleı' Sicilya - Trablusgarp :' Bingazi arasındaki deniz mu- v kesmek için filodan kuv 't ayırmışlardır. Bu kuvvet Mal- VI Üs ittihaz eden torpido muh- m, denizaltılarından ve t“’yl!vleı-den mürekkeptir. Fakat A.“'ll ve İtalyanlar geceleri ka- e tan istifade ederek Fran- kara sularına gemi geçirmiye, lusgarp ve Bingazi limanları- ti *rzak, cephane ve malzeme gö- b"uye muvaffak oluyorlar. Bu- VA mâni olmak için bu deniz böl- l& geceleri devriye hizmeti- :'_"kvi.ve etmek Jâzımdır. Alman İtalyanların #emali ihtiyaçları Tüniz nakitye tayyarölerine inhi- ;: *derse, İngilizler Libyada mih Ordusunu eritmek ve mağlüp için H#k muvaffakıyeti te- n €tmiş olurlar. ; Tobruk kalesi düşecek mi, di r'“lk mır şeklinde sualler soru- KY0 Tobruk kalesi, denizden ik- Biy Ve takviye edildiği için daya- di Fakat yine tekrar edeyim Vette müdafaası hava kuv- det Tile desteklenmezse uzun müd dayanamaz. Zira Tobruk li- __'"h ikmal ve takviye işleri :—“_“—nu_ müdafiler de hücum e- tank ve zırhlı birliklere karşı için serbest kalamazlar. Ver , PCt vazifesini gören mih- bombardıman tayyareleri her :;ı" ftahrip ve imha edebilir. Tob- ı_whlesııun mukadderatı. hava h'(luı. e himaye edilmesine . Ancak bu sayede kale ikmal ve takviyeye mu- “met kudretini kaybetmemiye edebilir. H::"" ve İtalyan tayyareleri i- b-qmd&hı olarak Süveyş kanalı Mraf ini bombardıman ettiler. Ha %Dek hafif olmuş, hava defi Bi 1 mukabelede bulunmuştur. kanalı, gemi batırmak su- kapatılamaz. Bunu evyelki Tımda yazmış ve casuslar —“—“ Trebiç Linkoln tefrikamda Veç Mlatmıştım. —Almanlar — Sü- ;'L' kanalında, harp malzemesi ıuı.“ Amerikan gemileri Kızılde- ha Fİrdikten sonra bombardıma- Me,'Zer hedef bulacaklarflır, A- v_:ı““'lllı harhe girmesi için bir * daha ortaya çıkacaktır. ı::"'m mıntakasında küçük ve qüm.k""" cereyan etmektedir. ha ©* 47 dereceyi bulan sıcak- ha ** kum fırtımaları içinde da- Yük hareketler beklenemez. M Vaziyet ve ahval müsaade ka / Bün Alman ve İtalyan Afri- tar / Tüsumun Tobruk kalesine tek tq,_ Truz etmesi kuvvetle muh Mdir. p N 3 VATAN En Acı Bir Hakıykat Mektepte, tarih hocamız, bize, Yeniçeri ocağının niza- mından ve Yeniçerilerin tâbi oldukları terbiye ve disip- Dimn usullerinin sertliğinden bahsederken derdi ki: «Hiç bi- riniz bu ocak hayatının bir gü müne dayanamazdınız. Birer böcek gibi ezilir giderdiniz.» Ve bu sözleri söylerken, gözle- Fini, yarı müstehzi bir hüzün- Jde, bizim solgun çehrelerimiz, cılız umuzlarımız üstünde gez dirirdi. Tarih hocamızın an- dJattıklarına göre bu Yeniçeri- ler, kemikleri tonçtan, adale- leri çelikten bir takım devler- di. Bir hamlede beş yüz kilo- luk bir gülleyi havaya kaldırır dar, düz duvarlara çıkarlar, yağlı kazıklara tırmanırlar, gçıplak at üstünde cündilik e- derlerdi. Buna mukabil sıcak we yumuşak döşek nedir; tat- l yemek nedir; kahve, tütün, Jdeki mnedir, *hiç bilmezlerdi, Kırk yaşlarına, bağzan ölüm- lerine kadar kadın yüzü gör- jmezler, tek bir şefakat ve mu- (habbet sözü işitmezler; evden barktan mahrum yaşarlardı. Yegâne eğlenceleri güleş et- mekten, muşta vurmaktan, ok atmaktan, pala ve kılıç salla- maktan ibaretti; ve saire... Biz, bunları dinlerken Yeni. çerilere karşı bir nevi hörmet ve hayranlık duymakla bera- ber bunlar gibi yaşamakta ve bunlara benzemekte büyük bir cazibe bulmazdık. Hocamı- zın, zımnı bir belâgâtle, bize, tam bir erkeklik, yiğitlik, ne- fis feragâti ve iytaat misali olarak göstermek istediği bu insanlar, bizim için çok sert ve taklitleri güç örneklerdi. Teneffüs saatlerinde gizli kö- şelere çekilip cıgaralarımızı tellendirmek, tâtil günlerinde bağzı kazinoların ard- kapıla- rından girip ayak üstünde bir- ikaç bira yuvarladıktan sonra körpecik Rum kızlarının pe- ginde dolaşmak dururken, biy- ihude yere, kendimizi böyle bir azap ve mihnete mahküm kıl- jmakta ne mağna vardı? Tarih hocamızın, © kadar allandıra gpullandıra hikâye ettiği fütu- hat devri menkıybelerinin şan l1 kahramanları bu Yeniçeri- lerse, Viyana kapılarına ka- dar dayanan bunlarsa bize ne? Bizim hayat idealimiz gayet basit, gayet dar ve kü- çük bir şeydi. Biz, sadece mektebi bitirmek, bir memu- riyete geçmek ve evlenmek âstiyorduk. Bıyıkları pomada- lrı, tenleri gül pembesi, nârin ve çıtkırıldım kalem mümey- yizleri; arabalı ve metresli gpaşa oğulları tam bize göre modellerdi. Bunların, altın ve- ya gümüş saplı bastonlarında, içi yeşil astarlı beyaz şemsiye- derinde, pırıl pırıl kolalı göm- dleklerinde ve nihayet uzun bu EDEBEYATI Yazan: Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU runlu daracık lüstrin potinle- rinde, bize göre, bütün bir ha- yat üslubunun estetiği vardı. Aptülhamit devri hitama e- ripde Meşrutiyyet inkıylâbı olduktan sonra ve bahusus Hareket Ordusunun İstanbulu işgalini müteakıp bu!'! hayat üslubu epiyce değişmeğe baş- ladı. Artık, o, pomadalı naze- nin paşa oğullarına pek rasge- linmiyordu. İki dirhem bir çe- kirdek o redingotlu Babı-Âli efendileri biraz daha babaya-. nileşiyor ve bir takım beli si- lâhlı, haşin yüzlü fedâi ve ka- badayı tipleri aramıza karış- mış bulunuyordu. Memleke- tin solgun benizli, dar umuzlu münevver gençliği uzun bir müddet bu hali ve bu insanla- rı yadırgamıştır. Çok defa, bunları, hocamızım anlattığı Yeniçerilere benzettiğimiz ol- muştur. Hissimizde yanılmayorduk. Gerçekten, — çocukluğumuzda ve ilk gençlik devrimizde alış- mış olduğumuz kolay, hoş ve yumuşak bir yaşama tarzı ye- rine, birden bire, çetin, sert ve katı bir hayat üslubu kaim olmuştu. Lakin, şunu da iyti- raf etmek lâzımdır ki, bu ha- yat üslubunun o eski yaşama tarzından daha ağır bir hac- imi, daha ciddi bir mağnası ol- duğunu da hissetmekten ken- dimizi alamıyorduk. Yıllarca, sağdan soldan, o kadar tenkıyt ve tağrizlere mağruz kalan (İttihat ve Te- rakkıy) cemiyeti hiç bir şey yapmamışsa bile, hayata bu hacmi vebuciddiyeti wermek suretiyle Türk tari- hinde en mühim rollerden bi- rini oynamıştır. Bir müşterek gaye yolunda her türlü Zzah- met ve meşakkate katlanmak, zorlu ve tehlikeli bir ömrün bütün — şartlarını kendimize zevk edinmek; mücadeleyi, a- ğır işleri sevmek hızını bizim meslimizin adamları bu ilk in- kıylâpçı ekipine borçlu- dur. Meşrutiyetten evel, zaten, Rumeli ve Makedonya dağla- rında 'bir sürü milli isyan ha- reketleriyle çarpışa — boğuşa her türlü hayat mücadelesi âçin pişkin bir kivama ermiş olan bu ekip, Meşrutiyeti ta- akıyp eden kanlı keşmekeşler içinde bükülmez bir çelik se- lâbeti iktisap etti ve nihayet, Osmanlı İmparatorluğunun 'in hilâlinden sonra Türk milleti- min ölüm dirim savaşının ye- gâne zırhı oldu idi. Şair Ba- kıy'nin «demir kuşaklı cihan “we milli kaygılarımızın en ba- v pehlivanları» vasfını verdiği Yeniçerilerin ocağı, nasıl ki, fütuhat devrimizin başlıca energi kaynağını teşkil etti ise, Türk ordusunun bu son vatan serdengeçtileri de, (Milli kurtuluş cidalimizin en ileri pişdar kadrosunu; fikir, taktik ve iş sahasında en ol- ıigun, en acar sevk ve idareci- ler zümresini teşkil etmişler. dir. Tarihin kaydettiği bütün büyük hadiseler, işte, bu cins- ten ve bu çapta pişdar kadro- darıyla bu sevk ve idareci züm relerin eseridir. Bunlar, millet lerin bel kemiği, adelesi ve ili- gidirler. Bunlardan mahrum olan bir milletin maddi ve mağnevi zenginliği, sosiyal ve medeni nizamının mükemme- liyeti, nüfusunun yekünu ne ikadar mühim bir keyfiyyet ve kemmiyyet arzederse etsin, tarihinin kat'i anlarında hiç bir kalkınış ve toparlanış ha- reketine muktedir olamaz. Bunun içindir ki, aşağı yu- karı yirmi yıla yakın bir za- mandan beri, her fırsat düş- tükçe, Atatürk neslinin yüksek ve erkek ananesini harfi harfine taakıyp edecek ve o büyük, çetin çığırın bü- tün zorluklarına, mihnet ve meşakkatlerine ayni ener- gi ile katlanabilecek muka- vemette bir çelik nes- Di n hazırlanması zaruretinin her şeyden üstün olduğunu i- leri sürenler arasında ben de aklımın erdiği, elimin yettiği misbette yazıp söylemekten igeri kalmamıştım. Bügün, bu zaruretin, vatani şında yer alması lâzım geli- 'yor. Zira, milletce yaşamanın, yalnız, serhadlerde değil, ha- yatın her safhasında amansız, korkunç bir boğuşma vehame tini alacağı veya aldığı zaman "gelip catmıştır. Vatan vazife- si, eski devirlerde olduğu gibi yalnız orduların zırhına ve süngüsüne dayanmıyor; bü- tün milletin umuzlarına ayni misbette, ayni ağırlıkta yük- lenmiş bulunuyor. Öyle ki, ya- rın, hârp dediğimiz felâket ni- hayet bulsa dahi, bu vazifenin lağırlığı eksilmiyecek, belki, da ha ziyade artacak ve şümulü hususi hayatlarımızın, hususi meşgâlelerimizin eşiğini aşa- rak her birimizi siperde nöbet bekleyen er gibi bir mili- tan vatandaş olmağa icbar edecektir. Zira, evet, zi- ra, bugün havalarda, şehirler yıkıp yakmağa ve müteharrik kaleleri içinde sabileri, kadın- ları, ihtiyarları ezip geçmeğe alışmış insanlar, yarın, yer Yyüzüne inecekler ve bizim a- ramızda dolaşmağa başlaya- caklardır. İrade ve energileri Tenkit Bombalar Altında Devam Eden Tam Münakaşa Hürriye- tinden Güzel Bir Nümune Yazan: M. H. ZAL ngiltere Başvekili Churekill diyor ki: — Bu İngiliz milletinin ruhunu ben de yeni keşfettim. «Size kandı terden, hürriyetinin kuvvetli Münak emekten, rahatsızlıktan, göz ya- şından başka bir şey vadedemem.» Diye yüzlerine karşı bağırıyorum. «Teşekkür ederiz, bize mücadele için şevk ve cesaret veriyorsun.» diyorlar.» Herkes şu noktada ittifak edi- yer ki İngiliz mukavemetinin baş- lıca gırrını, Churchil'in bu dahiya- ne keşfinde aramak lâzımdır. Basma kalıp zafer vaatlerile, a- vutucu sözlerle, olur olmaz yem borularile bu mucizeyi başarmağa imkân yoktu. Çörçil şunu da takdir etmiştir ki «aman düşman bizde her şeyi penbe renkte sansın» diye kusur- ları örtbas etmek yanlış bir yol- dur. Tenkitsiz bir cemiyette mut- laka fisılti, hoşnutsuzluk ve itimat sızlık başlar. Açık ve ölçülü şekil- de açıktan açığa söylenemiyen şi- kâyetler kulaktan kulağa birkaç misli mübalâga ile tekrar edilir. Halbuki tenkit herkesin içini açar, ortalığın kendi kendini aldatma- sına ve uyuşmasına mani olur, harp yükünün her omuza müsavi surette taksimine yol açar ve her Şeyden evvel de kusurların ortaya konulmasını ve bunları ıslâh için münakaşalar açılmasını temin e- der. Gece gündüz bombalar altında çalışan İngiltere hükümeti, işlerin daha mükemmel bir şekilde yapıl- masını temin maksadile ileri sü- rülen tenkitlere kızmıyor, bunu kendisine en büyük yardım sayı- yor. New Stateman adlı haftalık mecmuanın ikinci kânunun sonlarında çıkan bir sayısı elime geçti. Orada harp iktisadiyatı hak bir mümessili B. Çörçil Sivatı tin — harp na ait işlerde tuttuğu yoldan mem- nun değiliz, Geçen ilk baharda hü- kümat değiştikten sonra halk ta- rafından birçok şeyler yapıldı. İş- çiler çalışma saatlerini bundan ev- vel misli görülmemiş kadar uzat- tılar, hava taarruzları karşısında umulabileceğinden çok iyi iş çıkar- dılar. Halbuki hükümetin kırtasi- yeci makinesi defalarla işlemez ha- le geldi. B. Çörçil hariç olmak ü- zere nazırlarımız harbin öğretmesi lâzım gelen dersleri hâlâ öğrenme- mişlerdir. İçlerinde yalnız ve yal- nız Çörçilin hakikatle göz göze gel- ikten korkmaması insana ümit SİYASİ İCMAL ! Amerika ve Fransa Yazan: SA-İP 4 F ransa ve bilhassa Fransa- D nın işgal altında bulunmıu- V yan kısmı büyük bir iaşe güçlü- | ğü içinde bulunmaktadır. Bunu İ her gün ve muhtelif kaynaklar- B dan gelen haberlerden öğren- j mekteyiz. Amiral Darlan'ın bü. ğ tün Mihvere yaklaşma ve Mih- d verle anlaşma gayretlerine rağ- men bu iaşe darlığı Fransa için günün başlıca meselesi olmak- tan çıkmamaktadır. Zira, İngi- liz kaynaklarından verilen ha- $ berlerde söylendiği gibi Fransa- nın bir çok iaşe zenginlikleri her ! ne şekilde olursa olsun Alman- $ ya tarafından alınıp götürülme- se bile, İngilterenin Mihver dev. letlerine ve bu devletler işgali F, altında bulunan memleketlere | karşı tatbik ettiği sıkı abloka, hiç şüphesiz ki galip vaziyette olan Mihver devletlerinden zi- yade mağlüp vaziyette bulunan Fransayı müşkül vaziyete sok- maktadır. Filhakika Mihver dev. letleri, çok genişlettikleri işgal | sahasınım mevcut kaynakların- l dan veya stoklarından istifade ! ee Ü ineder | H Heün SK ği y rı ,î halde Fransa bunun aksi bir im. künerdık içiede bül Pati Fransanın bu vaziyeti Birleşik cesaret veriyor. Diğer nazırlar| Amerikada her zaman bahis omun güzel misalini takip edecek Mmevzuu olmuştur. Â il a, yerde: «Zafer tır» filân| P gibi basma kalıp lâflarla ortalığı oyalamağa uğraşıyorlar. Hükümet datrelerinin aczinden ileri gelen mânâsız noksanlar birçok adam- ları gittikçe fazla derecede müte- essir ettiği için Nazırların basma kalp sözleri şevk ve ümit uyandı- racak yerde sinire batıyor. Tahliye, yangınlarla —mücadele, sığınak işi, azalan maddelerin hak- kaniyetle tevzit, fiyat siyaseti, mev cut insan kuvvetlerinden tam bir surette istifade, harp zararlarına karşı tazminat gibi işlere on altı aydanberi hâlâ tam çare buluna- mamıştır. Halbuki parlâmentonun bunları hal için hükümete büyük bir şevk ve güvenle hudutsuz sa- lâhiyet verdiği gündenberi yedi ay geçmiştir. Sanayi seferberliği hakkında ahenkli bir plân yoktur. Nakliye işini hükümet yüzüne, gözüne bu- kında ş bir tenkit y tesadüf ettim.Merakla ve zevkle o- kudum. İngiliz seciyesini aydımlat. ması itibarile bu yazıyı aynen bu- raya naklediyorum. Şunu söyliye- yim ki bu mecmua amele fırkası- nın prensiplerine taraftar bir ga- zetedir: Şi tır. Mali hâlâ gün kazanılmağa çalışılıyor. Fiyat ve ücret meseleleri de halledileme- miştir. İstihlâkte israf vardır. Mev cut maddeler müsavi şekilde tevzi edilmiyor. Harp yükünü bütün o- muzlara müsavi surette dağıtma- nın yolu bulunmamıştir. Asker a- eli iyi » Hava hü- her türlü kayıttan azade birer[ kör kudret sertliğini alacağı muhakkak olan bu insanlar, milletler arası münasebetleri- min her safhasında bizimle ya rakıyp, ya şerik, ya dost, ya düşman olacaklar; bizimle yi. yecek, içecek, giyecek müba- delesinde bulunacaklar ve bi- zimle hayat ve maişet ortak- lığı edeceklerdir. Şimdiden, bunlar yüzünden, bütün dünyanın, baştan başa bir Cöngül haline gireceğin- den şüphemiz olmasın. Eyvah, ©o betbahtlara ki, böyle bir dünyada, bir pars kadar çevik, bir kaplan kadar zorlu, bir kurt gibi atılgan ve bir tilki gibi kurnaz olmasını bilmeye- ceklerdir. Yakup Kadri KARAOSMANOGLU 1 rına verilmesine ait kanun mali bakım- dan pek dar bir zihniyetle tatbik ediliyor. üdafaa tedbirlerinde ahenk ve âzami verim temin et- mek hususunda ne kadar parlak bir iktidar ve muvaffakiyet göste- rilmişse harbe ait iktısadi işlerde o kadar acizle hareket edilmiştir. Haydi diyelim ki kör değneğini bel- li gibi giden eski kafalı adam- Jardan bir takımını hükümetin içi- ne almakta zaruret vardı, fakat işçi partisinden gelen kabine aza- sına ne diyelim? Onlar neden gö- Ş berr edemiyorlar? Alıman yarım tedbir- lerin günün hirinde işçinin aleyhi- ne dö neden düş n lar? Eğer karşımızdaki kuvvetli düş- manı püskürtmek ve ona karşı zafetler kazanmak istiyorsak ikti- sadi meselelerde başka bir kafa ile r&ıîize bir şey söyliyemem Faruk Bey. %e;finizı düşüneceğim, karar vermeden < ; Müun uzun kendimi dinlemeliyim. &i Her halde bana cevap vereceksiniz de- il Mi> S < Fabit. © zaman? hu(.:zb“n sabırsız bir hareketle elini Fa- ü N avuçlarından kurtardı. İlmiyorum Faruk Bey, Seç) SEY diyemem. Sinirli ve hırçındı. Teklifimi bir ay sonra tekrarlayrm şimdi size S Tu> C z bisaniz Te np Müddet zarfında sizi görmekliği- B ÜSaade eder misiniz? t'l( Şız €ve her zaman girip çıkan ve ar- İhşa İ? aile dostu sıfatile kabul edilen bir diz , Miz. Birdenbire ziyaretilerinizi kesme. xe“' tefsirlere yol açabilir. ""dı akat bu tereddütte ve şüphe devre- İI.%::Zİ görmeğe tahammül edemiyeceğim < ( Hanım, halde seyrek gelirsiniz. Esasen bir * Sonra biz apartmana nakledeceğiz. İçin hmüulemeyi daha fazla uzatmamak B *Ye doğru yürüdü. ST #ey yemez misiniz Faruk Bey? S hî"kkur ederim, « Haki N Pek susadım, bir bol içeceğim. o ımk“'h boğazı kurumuştu, başı ates- Dü palde Yanıyordu. Arka arkaya gelen dakikalar asabını pek sars- kalmak, bu geçen acâip vaka- ; EDEBİ ROMAN Vsu : 933Pk Yazan: Muazzez Tahsin BERKAND mıştı. Feritle yalnız kalmamak için elinden gelen bütün çarelere baş vurmuştu: Onun geldiği saatler ya sokağa çıkıyor yahut bir ları düşünmek istiyordu. Birkaç saatten be- ri kalbini hırpalıyarak gösterdiği sevinç o- nu yormuştu. TEFRİKA No. 42 $ Ne kadar yorgundu! Nasıl Ştı! İçi yanıyordu. Arka arkaya iki bol içtikten son. ra başmının ateşini söndürmek için bahçeye indi. Ay ışığında çiftler kolkola dolaşıyor- lardı. Gölgeli yollarda açıklı, koyulu elbise- ler belirip kayboluyor, bazan birbirine yak- laşan iki baş görüyor, kulaktan kulağa fı- sıldanan sözler bir uğultu halinde ona ka« dar geliyordu. Kezban tbunları görmek ve duymak iste- mediği için evin arka tarafındaki ağaçlığa sığındı. Burada kendi kendine kalabilirdi. Akşamdanberi gergin bir halde olan si- nirleri yavaş yavaş gevşemeğe, ona hakiki duygularını çok acı bir şekilde hissettirme- ğe başlamıştı. Feritle Modaya gittikleri gün aralarında geçen vakadan sonra, yani aşağı yukarı bir aydanberi nasıl yaşadığı- nın farkında değildi. Şimdi bütün o günler birer birer tekrar 'ordu. Çok ıstırap çekmişti. Bunu biliyordu. Geceleri ağlamış, gündüzleri kalbine, sinir- lerine- cebrederek tabii görünmeğe çalısş- iş kalıyor ve ancak ye- mek zamanı, herkesin yanında onunla kar- şılaşıyordu. Aksi gibi, son bir ay zarfında o hemen her akşam köşke gelmişti. Bunu herkes gibi Kezban da tabii buluyor, nişanlanma- ları mevzu bahis olduğu için Viveti yakın- dan ve daha sıkı bir surette tanımak arzu- sunu izhar etmesinde bir fevkalâdelik gör- müyordu. Nişanın mehtaplı bir gecede- yapılması takarrür etmişti. Yazın son mehtabından istifade edilecek ve hiç bir fedakârlıktan çekinilmiyecekti. Bu maksatla kız ve damat annelerile babaları haftada bir iki defa bu- luşuyorlar, davetlilerin isimlerini teıbjt e- diyorlar, bütün hazırlıkları ikmal ediyor- lardı. Bu müzakereler esnasında bittabi o da hazır bulunmuştu. Suarenin parlak olması için çalışan Fâzile Hanrmla Nilüferin yanın. da o da uğraşmıştı. Her gün İstanbula in- miş, akşam Fâzile Hanımla beraber dön- müştü. Onunla Beyoğlu mağazalarını do- Jaşmışlar ve ancak Vivete ait siparişleri ik- mal ettikten sonra kendi tuvaletlerile meş- gul olmuşlardı. Bazı günler Nilüfer de Kez- bana refakat etmişti. İki genç kız araların- daki kini muvakkaten unutarak yalnız o iş elâket şuradadır: Koordinas: yon lâfta kalıyor, çünkü Na- zırlar, harp iktisadiyatına ait işle- rin ruhuna akıl erdirememişlerdir. Mecburiyet kelimesi yanlış anlaşı- CA hislerile hareket etmiştir. Bu iti, Si barla bir taraftan da bu yardı- 1 ma mukabil Fransanın Mihverin Bi kucağına düşmemesi için bir İ belbar- ha ee y n KA y üş Ş $ tür. Filhakika dün gelen bir Lon, Ü dra - telgi göre Amerik | Fransanın buğday, şeker gibi gı- üA da maddelerini ancak altı şart B mukabilinde derpiş etmektedir. | Bu şartlar, Fransız harp gemileri nin Mihvere verilmemesi, Fransa ana vatan ve müstemleke top- raklarında Mihvere deniz üssü j terkedilmemesi, Alman askerle. İ rinin işgal altında bulunmuyan Fransadan geçmesine Suriyeye | BKEA h | | İi ya karşı daima dostluk İ | l ) ması, şimali Afrikadaki Fransız ordusunun Almanlara yardım etmemesi, Amerikanın göndere- ceği gıda maddelerinin işgal al- f ya geçir ' dir. Görülüyor ki, abloka, Mihve. rin Fransadan beklediği ve ko- parmağa çok uğraştığı faydala- rın önüne belki de geçebilecek şartların ileri sürülmesi imkânını Amerikaya vermiş ve Fransa Mihverin kucağına atılıp aç kal. mak veya Mihvere kolaylık gös, termeyip karnını doyurmak şık- an birini intihap vaziye- tinde bırakılmıştır. Yabancı Memleket lere Neler Satıyoruz? Evvelki bancı memleketlere yapılan ihra. gün şehrimizden ya- cat yekünu 253 bin dokuz yüz üç liraya baliğ olmuştur. İsviçreye 5413 liralık iç fındık, 14 bin 212 liralık kuş yemi, 5127 liralık ak darı, 9876 liralık kepek satılmıştır. Romanyaya 25 bin 614 liralık zeytin ve 13 bin 300 liralık taze torik balığı satılmıştır. Almanyaya 49 bin 969 liralık kuş yemi, 7524 liralık iç fındık, 29 bin liralik kum darı ve 21 bin | 310 liralık da nohut satılmıştır. | — Çekyayav26 bin 810 liralık iç ] T fındık, 22 bin 602 liralık anason, | 1480 liralık meyva kuruları, 12 | bin 151 liralık kayısı çekircleğiıv ve İtalyaya da 9515 liralık kuru | keçi derisi satılmıştır. ğ büyük günden tabil üş lıyor. esasını AT di. edenlere «diktatörlük mü edelim ? » için mücadele eden bütün halkım| Vivet de memnundu. Fakat onun sevin- cinde çılgınlığa çok benziyen bir hal vardı. Şrmarıklığı son dereceyi bulmuştu. Bütün kaprislerini evdekilere yaptırıyordu. Güzide Hanımla Ali Bey ona hiç bir şeyi reddet- miyorlar, Nigâr Hanım bütün eski elmas- larını, dantelâlarını onun önüne yığıyordu. Yapılacak merasim sade bir nişan değil, düğünmüş gibi Vicdan birkaç kat elbise dik tiriyor, bütün süs ve lüks arzusunu tatmin etmek fırsatını bulduğu için mesut oluyor- du. Bu ay içinde hattâ arkadaşlarını da ih- mal etmiş görünüyordu. Bihter ile Necmi bile eskiden olduğu gibi her gün gelmiyor- lardı. Vivet evde yoktu, İstanbula iniyor, ancak geç vapurla, ekseriya Feritle birlik- te Suadiyeye dönüyordu. Ferit memnun muydu? İşte Kezban için bu nokta çok müphemdi. Kendi arzusile bu nişanı istediğine göre aksini tasavvur et- mek tuhaf olurdu ama bütün bu hazırlık- M » vazifesini itinalı bir plâna — göre taksim etmekten ibarettir. Herkesin iş aramakta — serbest bırakılması birçok emek ve vakit israflarına yol açıyor. Birçok işler, taşımak kudretinde olmıyan 0o- muzlara yükleniyor. Müreffeh hal- de olanlara mecburi vazifeler veri- lecek yerde ihtiyari yardrm hizmet- lerinde kalmalarına müsaade edi- liyor , re; «Çok yemeyin, çok sarfetme- | yin» diye tavsiyelerde bulunmak kâfi değildir. Yükün taksimi mü- savi olmalıdır. Halkı avutacak ve uyutacak lâf- larla vakit kaybetmenin ve acı ha- kikatleri örtmenin münâsı yoktur. Bizi zafere vardıracak hızı ve şevki devam ettirebilmek için bu- nun tamamile aksine olarak her larr o kadar uzak ve dalgm ş kar- Şılamıştı ki bilâ ihtiyar şüpheye düşmemek imkânsızdı. (Arkası var) ve gör- meli ve el birliğile çaresini arama- lıyız. Bu memleketin bir imtiyazlı sınıfın menfaati için değil, varlığı menfaati için idare edildiğini ispat | etmenin yolu ancak budur.» emokrasi, belki de harp ha- zırlığının yarım kalmasına sebep olmuştur. Belki tehlike Ççat. tıktan sonra da münakaşalarla va. kit öldürülmüştür, fakat buna mu-,; kabil uzun bir harbe mukavemet' bakımından münakaşa ve tenkit hürriyetinin totaliter sisteme Üs- Va tünlüğü güneş gibi aşikârdır. To- taliter tarafta her noksan, her ha- ta örtbas ediliyor, keyfi bir kara- rın neticelerini düzeltmek salâhiye- , ti kimsede yoktur. Demokraside her vatandaş içini döküyor, kusu-| ru söylüyor ve bunun düzelmesine âmil oluyor, Benim kanaatimce totaliter u- sullerle iyi yıldırım baskını yapı- lır, fakat uzun yola gitmek ve se- nelerce mukavemeti temin etmek için mutlaka demokrasinin müna- kaşa hürriyeti, serbest tenkidi ve ferahlığı lâzımdır. ReL n GSN LI

Bu sayıdan diğer sayfalar: