' Tarihin En Büyük Aşk Romanı Yazan: N İLL EUK Şeyh Baba, (Cihangir) Ünvanı Al- tında Hükümet Sürmeğe Başladı. A0 alün çan asmarlamak oldu. Ööhareketinin . sebebini — şöyle Yah otti: &. Dikkat ettim ki Şahlar aa Lrak yaşarlar. Ben buna | Si olmak için bu çanı kendi ÖL odumın / penceresine asa- 4 İpi aşağıya — sarkacaktır. lmdan ber kim memurlara Mkezlık ettiğine kani olursa gü- bön ber santinde bu çanı çalacak derdini bana anlatabilecektir. İkinci isi kendine bir ad beç- todu Aml adı olan Salimi bilmiyordu. — Bütün l:lem Baba demiye alış- B Bu'erük böyle devam ede Bizdi. İsim seçmek — meselesi _Ht..,d_ yeni Şahın hatıratında vardır: | *Kayıp âleminden bir ilham Kdm, Bu ilhama göre bir Ş KBü vazifesi dünyayı feshetmek- ii, Den de vazifemi iyi görmek l e Cihangir adını tak- | » q':d. bundan sonra Şeyh Ba- *mü—ı tarihi adı olan Ci- ismile bahsedeceğiz. K angir, ilk hediyesini oölu | Höteme verdi. Ba hediye elmas- ÜLE tesböltan baretti. Bunu vi "ken dedi kiz Oğlum, bu dünyaya ve ah: Bit bütün dileklerine insel- vuşurvun. Buna Kıyıksın. ı.î""“" sonra hediye ve ihsan- Şüğ ardı arkası kesilmedi. Babir "-.'- gömecindenberi / böyle ger , ._h:h_a.h. tahta geçince ilk işi | L Z r! Cihamgir, hazinele- kapısım âdeta herkese aç- K»M—ı Şerh hasis olmaznakla t iltısadı çok — severdi. tinin gelirini iyi idare eder, | —'th sarfederdi. Bu sebeple angir, Ağreda öyle hesapsız ler baldu ki o zamana ka- | TE f (RBaşı £ imolde) şı fiyatını sormuş. Sergi s4- Kâtip de benimsemiyerek: — Ver kırk para da al git. — g. O da kuruşu — vermiş. alıp evine gitmiştir. ayar, evde kutuyu kurcalar- B birbirlerine yapıştırılmış iki tahtadan mürekkep olan ı çatlayıvermiş ve bu bir zarf çıkmış. Yaşar. merakla açınış. Ne çıksa ğtnimsiniz?.. Tam alı tane t Fakat, © güne kadar Rörmediği ve tabil kıymetini 'İnediği banknorlar! h Seceyi büyük bir sabıraızlık- agülsiren Yaşar, sabahleyin va- gı.: giderken, bu banknot- Çat bir tanesini yanına almış. » tramvayda her rastladı- Böstermiş. kıymetini sorup katurmuş. — Fakat, bunları bir Kü tanıyan ve kıymetini anlıyan Adam bulamamıştır. Nihayet, Üsküdar pilântonlu- Mmakasçılık yapan 1004 Hüsamettin, — Yaşarın YaaDU ferahlatmış. Kâğıdın bin | lik bir Amerikan banknotu 'u'hı.. söylemiş vet ee Hemen Galataya geçelim, n d::lm paramızla değiştire- iş. .,ı'uı bu teklife yanaşmamış. S Bulunan eşleri ile on bin I- ü bir servete malikiyetin verdi- 'etsiz sevinçle, zıplıya zıp- İ!İ<! fi Z H 27 ı*"ıbııııı. atlamış. tatlı hul- B.." vazifesine başlamıştır. Saat sonra, Kısıklıdan av- q_. , tramvaya binen sivil bir Mmemuru, Yaşarın keyfini Kağlın Üsküdara inince de Otu ile birlikte Emniyet î"hliunı teslim etmiştir. hiyef “hemmiyetle el koyan Em- memurluğu, biraz sonra, a MELEK SINEMASINDA BALALAYKA tüncü ve son haftasına bugünden ilibaren başlıyor.. dı. Cihangirin de kendi parası ola ayni şeyi yapardı. Vanını yoğunu daima içki arkadaşlarile taksim etmiş, dummuştu. — Fakat l 1 hakkında bu di. Yalnız bütün larını değerleri- ne göre, yüzde yinmiden yüzde üç, hattâ dört yüze kadar arttır. di. Hatıralarında diyor ki: «Babamın — hareminde — olan kadınların aylığını, hallerine, ih- tiyaçlarına ve karabetlerinin de- rTecesine göre yüzde yirmiden yüz- de yüze kadar arttırdım. Hayır işlerine ait vakıflara bir misli ilâ- ve ettim. Hindistanın en namus- hu ve liyakatli ulamasından Mi- ran Dadrı Cihanı yardıma lâyık ları arayıp bulmiya ve kendilerine günü gününe muave- net göstermiye memur ettim. Çoktanberi hapishanelerde inli- yen mahpuaları serbest biraktır- dim. İşkence — maksadile insanların burnu ve kulağı kesilmesini me- nettim. Bu yasağı hiçbir zaman, hiç kimse için kaldınmıyacağıma Allaha karşı kasem ettim. Mamurların Hhalka ait araziyi işgal ederek kendi hesaplarına işletmelerini yasak ettim. Büyük şehirlerde hazinem hesabına has- tahaneler açtım ve fukaraya pa- | rasız bakmak üzere hekimler ta- yin ettim. Babamın — kurduğu iyi misale uydum ve her sene benim doğ- | duğum günden başlıyarak muay- yen bir müddet hiçbir nevi hay- vanın insanlara gıda temini mak- sadile — kesilmemesini emrettim. Tahta çıktığım gün olan perşem- be günile babarım doğduğu gün | olan pazar günü de hayvan ke- silmesi yasak edildi.» Salime bu emirler çok sevindi ve dedi (Arkası var) duyunca KUĞ aa eeei İKuruşa 10.000 Lira Memur diğer banknotları da ge- tirtmiş, —ancak — Yaşar — talihi gibi pek de cömentlik göster- memiştir. Paraların hakiki sahi- bi araşlırılmıya başlanmış, tabil Yaşar da hayal sukutuna u miş, ne de olsa şararlıp sararmış- lir, Yaşar, dün kendisi ile temas eden bir muharririmize yazdığımız gibi anlattıktan son- ta, büyük bir itimatla: — Talihimin yaver olacağını, bu paralara tekrar kavuşacağımı küvvetle umuyorum, demiştir. Biz Yaşarın umduğu gibi tali- hinin hakikaten yaver olup ola- Miyacağını — ve paralara — tekrar kavuşup kavuşamıyacağını anla- | mak jistedik. —Vaziyeti tanınmış hukukçularımızdan — isminin neş- redilmesini istemiyen bir bâkime sorduk. Muhatabımız bu çeşit pa- ralar hakkında kanunen n pılması lâzımgeldiğini şöyle izah etmiştir: Bu parada lükata ahkâmı caridir. Kanunu medeninin 693, 694 ve 695 inci maddelerindeki kanuni — vazifelerini yapmış ise yani gazete veyahut münasip bir vasıta ile ilân etmiş isa beş sene zonra sahibi çıkmadığı takdirde Kanunu medeninin bu husus- taki maddesi aynen şöyledir: 693 — Kaybolan bir malı bulan kimse sahibine heber ver- miye mecburdur. — Sahibini bil- miyorsa zabıta memurlarından birine haber vermiye veya key- fiyeti münasip bir surette ilân et- miye mecburdur. Bulunan malın kıymeti bir iradan fazla İsc her halde zabıta memurlarından bi- SĞ meydana — çıkarmıştır. 'rine haber vermek Tâzımdır. 100,000 Kişiden Fazla Alkışladığı 146 Senedenberi Çalınan Marşlar... Tagiliz milletirin an'anelere ne ka- der bağlı bulunduğu malâmdur. Fa- Xat bu an'aneler içinde öyle dikkate değer olanlar varder ki, bunların bi- Ünmesi faydalıdır. İşle bir tanesi İngiltere ordusuna memsup 12 not Süvari mizrakit alayı bandotu — her Bgün güneş batarken aynı marşları Şalar. Bandonun çeldığı bu havalar, 146 Banedenberi her âkşam tekrar edilmektedir. Bunun menşeini tabin. tila öğrenmek tstiyecekstnimdir. 1794 senesinde Pupayı — muhafaza ve müdafaa eylemek üzere İtalyaya İngiliz kuvvetleri gönderilmişti. Pa- Pa bu askerferden çok hoşlanır. Hep İzine ayzı ayre madalyalar tevzi et trir. Kumandana bazı havaların no- | tasınz tevdi eder ve bunlarım ara sıra Çalmmasmı Tica eder, İşte o tarihtenberi 12 nel mizraklı Alayı her akşam bu bavalardan biri- ni güneş batarken çalar... Bu orduda ve hazesten bu alayda bir an'ene halini almıştır. Bir Rayiha Mühendisi Çıktı ! Rayiha mühendisliğinin de ne ol- düğünü okuyucularımız morak ede- veklerdir. Bu yeni medlek adamı Ho-. Tivutta bulunmaktadır. Azmerikalılar ona «Odor engincer> demektedirler. Bu adam — #irıyattan Bayti çeylerin rayihalarını tesbit e- den bir teknisiyendir. — Nevyarktaki tüccarlardan birçoğu bu <rayiha mü hendisir ile temasa geçmişlerdir. Şimdidan tatbikat sahasına geçli- miştir. Meselâ kahveyi ihtiva eden |kesekâğıtları yeni kavrulmuş kahve kokmaktadır. Çocuk oyuncakları da çİkolâta rayihasmı havi renğe bo- yanmaktadır?.. Daktilolerin kullanmakta oldukları karban kâğıtları ile kurdeller Ma- molya kokmaktadır. Çocuklar ve bazı büylük adamlar tarafmdan ağım gö türülen Xurşun kâlemlerine nane ko- kotu verilmiştir. Dünyanın En İhtiyar Adamları Kimler İdi? Harbe rağman bazı — tarihşinaslar şimdiye kadar en fazla yaşamış olan adamları tesbite koyulmuşlardır. Bu âlimlerin tetkiklerine göne en fazla ömür Sürmüş ölar adanı Nu mast de Cujas adımda bir Portekizli imiş. 1106 Sönesinde dünyaya gelmiş ve 1668 senestinde vefat — eylemiştir. bu hesaba göre tam 270 sene yaşa- muş. Dürt defa diş değiştirmiş... 1930 senesinde Pekinde vefat eden lerinin kuvvetli olmasır icap edermiş. Şimdi bir Amerikan profesörü bu husuata tetkiklerde — bulunmaktadır. Tetkikatın neticestni de önümüzdeki Kânünuevvelde bildirecektir. Köyün, beyaz Boyalt yüksek mi- maresinden ezan sesleri geliyor. Mü- ezzinin uhreviyeti hatırlatan sadası, harap evkerin badanalı — duvarlarına çarparak ahi akinler yapıyordu. (Havada, ilik, nemll yasemin kokula- |rı düyülüyordu. «Şahin> İn sisli akşamları İnsanla- rın ruhüne sebebini bümediği garıp belki de bir daha öpemiyeceği ve ok. gıyamıyacağı saçlarını gözlerine sü. rüyor, ve en nefis bir şey koklar gibi yanaklarını, alnımı, her tarafını kok- Tuyordü. — Aysel, kaç yavrca, şimdi Beni vuracaklar! aa çiğniyemendi. Artık (Şahin) düş manların mı oladaktı?.. Güzel vatanı zaın zümrüt dağtarında çoban kavalı- ni çalamıyacak miydi? Orada mü- Süm küy şarkıları yerine çirkin yar- kalar mr işitilecekti? Buna — nasıl tahammül edebdirdi?. Biraz sonra Aysel, köyün gene kızları va dül ka- lan kadımlarının yanında (di. - Onün Yalnız bir düşüncesi vardı: Vaysel. Ah © zinde ve mert delikanlı bu hakarete nasi tahammül ode lir?, " |fikir uzatılmıyordu. » |dudaklarından bir haçkırık — halinde Ağzetin nişanlım uzun boytu, geniş| VATAN KöyDerdinin Sebeplerini Arayalım! Evliya Çelebinin Üç, Dörtyüz Evli Diye Tarif Ettiği Köylerde Ben Otuz; Kırk Ev Buldum «Bir kat'iyyotla Türklerin tarafın- de yer aimaş bulmuyoruz.. Bive| tetkilderimiz — netlcesinde — Türk Köylüstünün yani Türk halk — küt- dağünü inkârı kabil olmuyan — bir hakikat olarak kabal ottik.. Karzi Marks'ın Kihiinebt'e 4/LI/IBTS tarikli M 1924 senesinde Denizlide vali idim: Bir gün müli mücadele kahramanlarından — Yürük — Ali Ete oraya geldi. Benimle gö; şürken şöyle dert yandı: — Vali bey, biz tevhidikara (aynen) lâzumdır. Küçük köyle- ri Üüçer beşer bir araya toplayıp büyültmedikçe köylüleri yükselt. mek rahata kavuştunmak kabil değildir. Sekiz, on, hattâ yirmi otuz evli köyler bu halde kaldık- çe başları dertden belâdan kur- tulamaz. Bir defm eşkiya bu köy- lerde barınır. — Yer, içer, köylü azlık olduğundan onlara karşı koyamaz. Malüm ya eşkiyanın kanunu ve nizamı, silâhınin ucul dadır. Çeteye yiyocek vermiyen- ler, bulunduğu yeri hükümete bildirenler canlarıma kıymış olur- | lar, hantmanları da söner. Eşki- | yanın dediğini böyl lar ise mahkemelerde sürünürler. Yataklık cürmile hapse girerler, sürgün — edilirler. Sonra küçük köyler yol, mektep yaptıramaz- lar. Hoca bulup çocuklarını oku- tamaz, ve bekçi zutup ekinlerini, miz yürekli köylü bu sözlerile | çok mühim içtimaj bir derdimize dokunmuş oluyardu. Gerçi huriyet idaresi şakaveti kökün- den kazıdı, yok etti. Hastalığı diğer safhalarına da el attı. Dağ- ormanlar içinde bulunan üçük köylerin taplanarak ovam lara indirilmesi işi kanunlarımız- Fakat meselenin tamamile halle- |dilmiş olmadığı da meydandadır. On beş genedenberi , gazetele-| rimizde de zaman zaman bu mevzu üzerinde — yazılar yazıldı. Fikir ve muhakemeler yürütüld Hattâ köylerin derhal birleştiri! mesini teklif eden projeler, ri leler ortaya atılkdı. Fakat bütün |bu yazılarda ve projelerde der- din yalnız tezahürleri, alâmetleri açığa vuruluyor, © hastalığı do- guran sebeplere, âmillere göz ve Âlemde her hâdisenin bir veya olduğu gibi, içtimal —hastalıkların da, hakiki sebepleri bulunup bilinmedikçe, bütün safhaları - inceden inceye gözden geçirilmedikçe layıkile ve tamamile tedavi ve bertaraf edi- lemiyecekleri pek tabildir. Köylerimizin çoğu niçin kü- çüktür? Neden bir kısmı dağlar- omuzlu, cesur bir gençil. Artık köy İŞBRI olunmuz, biriken kadınlar birer birer dağılmıya başlamışlardı. Kar- pıdan Aysel'in babösı göründü. Pakat nazıl Oldu?. Bu vücut birdenbire ye- re yuvarlandı. Tesun ağayı vürmüş. | lardı. Aysel, daha Ötesini göremedi kemiklerini kırercasma Ççarpıyordu. Cetz değildir. ve bayıldı. Önu köyün sazlarla ör- Hiberine götürdüler. Mtiyar gümüş Saçlı Tosun ağa bi Sehirli “kurşun | ile Glüyordu. Son nefesini vmriıul <Aytel kaç yavrum; Seni de vurma- senlar!» kelimeleri saçıldı. Zavalik öl- düğü zaman bile gözlerin! yummağa le zorla yapan- |€ leri tanzim edecek şekilde malü- Yazan : Cemal Bardakçı Baki Konya - Valisi da., ormanlarda — kurulmuştur? Evliya Çelebi seyahatnamesinde adı geçen ve üçer dörder yüz evli oldukları bildirilen — köylerimiz- den pek çoğunu sevgili seyyahi- mızdan iki yüz yelmiş sene son- ra ben de lüm. Fakat benim gördüğüm zaman bu köyler da- ğgilmiş, otuzar kırkar eve inmiş bulunuyorlardı. sebepleri nodir? Bunu köylüler kendileri mi arzu ettiler) Yoksa başka tesirlerin baskısı altında mi dağılmıya — mecbur oldular? İşte senelerdenberi cevap bekli- yen sorgular... — İçtimai âlimlerimizin üzerinde durarak enikonu incelemeleri, fikir ve ka- hayat | ——— » —— GÜNDEN GÜNE İki Cami naatlerini izhar ve izah eyleme | Arasında leri icap eden mühim ve hayati Yazan: ÜÇ YILDIZ bir mesele... z | Ben güzel Anadolumuzda | aman — ahvalinin şaşkma ye yakın valilik yaptım. Bu müd- |det içinde hemen daima halkla bilhassa köylülerimizle düştüm, kalktım. Onların ruhi haletlerini, yaşayış tarzlarını üğrenmiye ça- Imıdııcln vilâyetlerde yinmi sene- hştım. Bu sayede şahidi olduğum | |hâdiselerle gördüğüm geçirdiğim | tecrübelerden ve okuduğum ki- taplardan edindiğim kanaate gö- re, bahse mevzu olan hâdisele- tin tarihi, coğrafi, Bu dağınıklığın | yiraf hattâ dini birçok sebepleri | vardır. Salâhiyet sehibi bilginle- rimizin bu yolda harekete geç- melerine vesile olur ümidile ben lerimi (Vatan) sötunlarının sandesi nisbetinde — ortaya dök- miye çalışacağım. Ne Yemeliyiz ? Bol Sebzeli ve Mevki Verilmesi Bir Zarure! |bağ ve bahçelerini koruyamaz- |— Gıda, hayatım esası olmak iti- lar. Herhalde buna bir çare bul- /barile çok mühim bir mevzudur. mak İâzandır. Maalesef bizdi muhitimiz- Yürük Ali, bu selim akıllı, te- de henüz biyoloj mütchassısla- şehirlerde yaşı- yan vasati kazançl halkımızın mat vermiye çalışıyoruz: Ruh hastalıkları mütehassısı Profesör Fahrettin Kerim Gö gıda meselesinin çok şümullü bir mahiyette hayat ve bilhassa sıh- hat üzerinde müessir bulunduğu- nu izah ederek diyor ki: — Gıda maddeleri menşe itiba. rile altı kısma ayrılırlar, | - Pro- teinler, 2 - Karbonlu maddeler, 3 . Yağlar, 4 - Gayri uzvi mad.- deler, 5 - Vitaminler, 6 - Baharat, Bir vücut dahilindeki his ve kuv. vetlerin muvazenesinden ibaret olan gıda #htiyacı da Atiyaç nis- betinde bu altı çeşik maddenin alınmasile temin edilir.. - Beslen- Aysel, Intikamını Aldım kan kokan pıhtıli, dar sokaklarında Şuursuz olarak dolaştı. Her şeyi dü- müura oğramış, laşlan bir sanem gi- bi idi. Karşıdan Ayzelin babasını vu ran düşman zabitini gördü. Bir sa- niye hareketsiz kaklı. Kalbi, güğüs Biraz sonra vurulmuştu. Fakat son tülü harap, fakat gak Comiz bir kue defa olarak elindeki hançeri zabitin. taç bulunduğunu göğsüne Saptadı. ci vücut bln—ım' D yüvarlandı. Veysel vücudüne bir de tekmo ye- mişli. Bu vuruş onu bir evin halçık- K o duvarına kadar sürükledi. İçinde yaldımlar kırpeşan deniz vengi gözle- | delesinin faaliyetini #hlâl edenle- Profesör Fahrettin Kerim Gökay Diyor ki: *“Halkın Günlük Yemek Listelerinde Etli Yemeklere ttir. , Prof. Fahrettin Kerim Gökay “"f.de esas; neşvünema: — Yıpra- nan nescin yenilenmesi ve ener- teminidir. Şu halde hücrelerimizin faali- |i kay yetini arttırmak için bu madde- | ler arasırlda muvazeneli bir bes- apmak İâzımdır. iyeti için albbümine ihtiyaç olduğu, enerji için kur- bonlu maddelerin lüzumu, kanı takviye için gayri uzvi maddele- rin yani emlâha ihtiyaç oluşu buna örnektir. Mamafih beslenme — usulünde itiyadların mevkii de mühimdir. İnsanlar, her mesaj günü için lü- zümlu kaloriyi — itiyadlarile telif edilmiş bir ihtiyaç cetvelile tan- zim ederler. Meselâ bizde, öte- denberi şehirlerde ve sebzeye ehemmiyet =q köy ve köylüler ekmeğe mevki vermiştir. Bu sebep- le köylülere «samuncus denilir. Şahirlerde pilâva verilea ehem- miyet de itiyadın bir tezahürü- dür. İlenme sisti gaedayı tevcih — ederler: bu da doğru değildir. Notmal bir metoda sebze ve meyva ya fazla yer ayısmakla beraber eti ve mai- yeti barbonları da hmal etmek ildir. Vücudün altı çeşit g*dadan her birine ayrı ayrı muh- batırlacnak. bir Yine şehsi tetkik ve tecrübe- İlerime istinaden — diyebilirim ki ölbez aa UN $ tübi tutup âsabımı bozanlara, hor- mon sistemini, dahili ifraz gud- cesaret edememiş, Zayg ve kin dolu riyle gene deniz renkli, yıldızlı ae-| ve fazlaca raştladım. gözlerini bir noktaya dikmişti. Aysel | maya baktı. Orada Aysel'in hayalini | — İştiha meselesine gelince: Bu. ayıldığı zaman. — başucunda Cünt aradı. Ötüyordu. Çoök sevdiği Ayse- gerçi kuvvetli bir nâzımdır. — Fa- kadar sevdiği birleik nişanlısını gör- lini bir defa daha göremeden, onun | kat onun gemlerini serbesi bırak- dü. Hıçkıra hıçkira ağlıyor, kumral /düz, siyah saçlarmı okşamadan, kö- | mak, meselâ günün birinde ka- Başın; evin duvarlarına / vuruyordu. mür gözlerini bir defacık öpmeden Ayselin bir dakika için kıpkızıl du- ölüyordu. dakları yandı. Bu kızıltıklarda, onun Ayacl, Aysol!, Veyselin Ayselir, derin vatan aşkı ile Veysel'ine besle- /<Şahin> in Ayseli!. Diye inledi.. Boi düti sevgisl göründü. İçinden infiti kan kokan samanlı sekakların du- halinde gelen bir aeale Dafırdı: — Veysel, intikamımı — almazsan gaha ebediyen küskün — kalacafım! Veysol bir şay süğlemedi. Dalgasız, deniz renkli gözlerini bir defa bile nişanlısma çevirmeden — çizmelerini odanın çürük tahtalarımın — çarparak uçtu. Aysd bağırdı: — Gitme, Veyaelim! — Yalvarırım gitme! Belki seni de vururlar! Fakat Veysel uçmuştu. (Şahin)in varlarında Göğründen kızıl kanlar akıyordu. Ya raları çok derindi. Fakat bu yars- mek Tistelerinde bol asobzeli ve dar Ayselini son bir defn Börememe- | etli yemeklere mevki verilmesi, sinden müteve! hafifti. Bir dakika nofessiz, hareket- | edilmemesi bir zarurettir, diyebi- Biz Kaldı. Sonra akan kızıl kanına İirim. parmağını buladı. Va köyün badana- sler yaparak — titredi, taralardan —Gaha Enise Yücel raciğer ademi kifayesile gidal teşevvüşlere yol açacağından faz. la ve zararlı bir hareket olur. Ta- biatte mutlak hürriyet olmadığı- ni nazarı ilibare alarak bizde ka- lori esasını ekmek teşkil eder de- dikten sonra halkın günlük ye- Fmeyvalarla pilâvın da ihmal Son olarak Dresdende sıihbat d, harap duvarlarına göğsünden 4-| müzesindeki sıhhi yemek esasla- kan kızil kanla: <Ayselim, intikamı- | ni aktım!> kelimelerini yazdı. İrını gösteren lokantadan bahset- İmek isterim. Sıhhi ve ihtiyaca uygun yemek çeşitlerini göşteren bu busustaki düşünce ve kanaat- | ü- | kalkıyorsun... yaşıyanlar ete B Te döndürdeğü milletlerden biri de Arnavutlardır. Kulağının dibinde bağırıyor- lar: — Vatan tehlikede... Dü | man memleket sanırlarmı aşı yor. Aman gayret! Zavallı Arnavutia gayretten bol ne var? Derhal silâbıni ka- piyor, İtalyan askerlerine katı- larak bududun yolunu tutmiya harırlanıyor. Bu sefer karşıdan bağırıyor lar: | — Aman arkadaş... Asıl düşman senin ense kökünde... O duürürken bize mi saldırmıya Bize yardım et ki sen de kurtulasın. Biz de, bütün âlem de... Dost kim, düşman kim? Bu- nu eskiden de pek ayırd ede- memiş alan cefakeş ve saf in- sanın iki arada bocaladığını ve gözlerini iri iri açarak düşün- düğünü görüyor gibiyim: — Dur be kardeş.. zihnim karıştı. Haydi diyelim ki dost Yunanlıl; işe neden bize saklırırlar, kasabalarımızı bombardıman — ederler. Dost ötekilerse neden geçen sene ka- pımizi kırıp evimize girdiler... * Meşrtutiyet senelerinde Lon- draya bir heyet gönderilmiş... Heyetin içinde ilmi ve bilhassa zekâ ve zarafetile meşhur bir Molla bey varmış... Saraylarda ve otellerde verilen ziyafetlerde kibar bir İngiliz kadını Molla beyin sakallı bir Apolon heyke- li kadar erkek güzeli çehresine keskin bir zekânın ilâve ettiği ateşli halâvete hayran olur ve mişafire kur yapar, Ladi de yabana atılacak gibi değildir.. Molla bey — onün maksadını ilk dakikadan itiba- ren sezmiş, fakat belki şer'i ve ahlâki sebepler, belki siyasi ve içtimal mülâhazalar dolayısile hiç tınmamıştır. Ayrılık günü Ledi tercüma- imak — Efendi hazretlerinden çok, amnma pek çok hoşlandığımı söyler misiniz? der, Molla bey tercümana cevap verir: — Ledi hazretlerine Tütfen arzediniz. Bizde, daha doğrusu Araplarda «Elkalbi minelkalbi sebilâ> diye bir eneşhur söz var- | dır 'ki #kalbden kalbe yol var- dır> mânüsına gelir. Ledi meyus bir gülümseme ile tekrar tercümana döner: söyleyiniz. ben 6 yolun yanrısından fazlasını geç- tim. Kendileri de benim istika- metime doğru neye bir perça zahmet etmediler? Temenni edelim ki bir gün de Yunanlılar ve — İngilizlerin cefakeş ve saf Arnavuda: — Seni istiklâline götürecek tek yolun yarısından ziyadesini biz aşmıştık. Fırsat varken ne- ye sen de bir parça zahmet et- medin, diyecekleri bir vaziyet hai olmasın. SUMER SİNEMASINDA ( ANNA SHİRLEY İf — RALPH BELLAMY ( —- yarının 50 yüdım tarafın- | dan yaratılan ŞKIZ TALEBE YURDU Pransizca — sözüü film büyük muvaffakıyetle devam — ediyor. Gidimiz. görümüz. bu müzede halka ucuz ve kalo- riyi temin edecek mahiyette ye- mek verilmek surelile bir şehir- Kiye mutat hayat şaztları içinde €n İyi ve en ucuz yemek öğret- ehemmiyetli bir sıhbalt dir. Gerçi bazılarının — iddia ettiği gibi: Günde bir elma veya bir kaç patalesle yaşamak — müm- künse de netice - itibarile günün birinde vücudü terkip eden ana- sırın muvazenesini bozmak, bu suretle ahhat aksaklıklarına bil (hasaa sinir hasıslıklarına uğra- |maktansa gıda bahsinde dikkat- li davranmak en başta gelen hif- zıssıhha kaidelerinden bizidir de- nilebilir.