19 Kasım 1940 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

LER Ça çf g YÜ YEE A AT ER T M — 1911 - 940 aeğt . 3 | Tarihin En Büyük Aşk Romanı Yazan: NİLLÂ KUK * CİHA ğ%âMEĞWAN AN AĞ | DA Akber Şah Ölüyor, Şeyh Baba Tahta Çıkıyor —3 Saray vakanüvisi Akber Şa- hulh"llnlığı hakkında diyor ki: di im Ali, tıp sanatında 'ıd-; %âmii büyük hazakate rağmen | tij k bir hatâ işledi ve cehıle-l Ortaya koydu. Hıılalıktan[ Küğa sekiz gün geçtiği halde he- Ali hâlâ bir teşhis kond 9 — delikanlının gatlı çehresi gözle- rine ilişti. «Belki de günün birin- de bu delikanlının ruhumu avla- rız> diye kendi kendilerine ümid ve teselli verdiler. Bu delikanlı Akber Şahın torunu ve Şeyh Ba- banın ikinci oğlu Hürrem idi. Anber r y dan olan ilk oğlunu annesi ve büyük an- m ;: ilâç veremedi. Akber | stalığı ve zâfı artıyordu. | F*"z buna rağmen her gün di- vı::: çıkıyor ve tebasının saygi- 1 kabul ediyordu. lık nihayet yataktan kı- ada S Şah yatağını divan odası- ğ'.onın her gün bir defa hal- 1 &örünüyordu. Neşesi daima sının bir modeli olarak yetiştir- | bu habere bilgiç ve âyinü T Yetinde idi. Gözlerinde nurlu bir miye muvaffak olmuştu. Bu se- Tnt ÖSt îg a Barıltı vardı. Senelerdenberi sa- beple delikanlı büyük babasına | 1edikleri Va arı T Yında yaşıyan Portekizli cizvit çok — düşkündü. On sekiz gün ÜN acak. Bunun için rleri, kendisini son nefe_l öddet h yatağı y ”) e bir matemli tavır takımarak hiristiyan.etmiye kalkıştılar. | diz çökmüş, dan | Filiseye . Ayin saati gelmiş, e ğ&er Şah, bütün dinlere karşı annem Rukiye, tmıyacak kadar ileri gitti. | güya kendi oğlu imiş gibi, hattâ nesi büyütmüş ürremi Ruki- ye almış büyütmüştü. Şeyh Baba sonradan yazdığı hatıralarda şöyle diyor: «Üvey oğlum Hürremi |belki de ondan da bin kere faz- n la seviyordu.» Rukiye, Hürremi büyük baba- den dinledik: Almanyada Fadyolarını dinlemek şiddetle mem- nu imiş, Bunun için dayanamıyarak Kulağımıza * Çarpanlar Memnu Meyva Tatlı Olurmuş Şu hikâyeyi Almanyadan gelenler- İngiliz - dinliyenler bunu başkalarına belli etmemiye çalışırlarmış. Çünkü —Al- manyada kimsenin kimseye emniyeti yokmuş. Günün birinde bir Alman allesine, oğullarının Londra üzerine olan bir hücumda öldüğü haber verilmiş. Al- le buna çok müteessir olmuş, Çocuk- ları için kilisede bir âyin tertip et- mişler. Çok sevilmiş ve itibarlı İn- sanlar olduğu için ayine davet ettik- leri insanlar hep kabul cevabı ver- mişler. Ayinden bir akşam evvel Londra VATAN Ben Piyerlotici Değilim Türk Milletinin İlim, Teknik, Sağlık, Rahatlık Sahalarında En İleride Olmasını Dileyorum. Yunanlılar bugün yaman milli | bir kudret gösteriyorlar. Bunun | sırrı acaba nerededir? Bu kudre- | ti, bu birliği doğuran âmiller ne- ! lerdir? Bence bu âmilleri, Yunanlıla- ; rin mazileri hakkında duydukları | derin sevgide ve kendilerine ait hususiyetlere olan coşkun bağlı- lıklarında atamak lâzımdır. İcabında ölmek azmile cephe- ye giden Yunanlılar Bethofenin nağmelerini söylemiyorlar, Ame- rikan caz parçalarını da ağızları- mize mal ettik. Türk musikisini üstümüzden attık. YAZAN: Nillâ KUK kiyeye gelen bir insan evvelâ bunlarla karşılaşıyor. Kendilerin- den Türk musikisine dair duydu- ğum fikirler beni korkuttu. nerek diyorlar ki: — Biz garp musikisini kendi- Bereket Anadolu içinde seya- | n Y eeT « |hatler yaptım da bu üzüntüden radyosunda esir düşen Alman pilot- larının listesi okunmuş. Bu listede öldüğü haber verilen çocuk ta yok U? Ana baba deli gibi sevinmiş- ler... Fakat sonra düşünmüşler ki, na almıyorlar. Yurtlarını müdafaa mecburi- yetini duyar duymaz yabancı olan herşeyi ârızi bir kisve gibi üzerlerinden atmışlardır. İstilâcı- | larla karşıl k üzere cepheye | kaldırmak, birkaç 'Mt için ol- S G el Yük bir tesamüh — gösterdiği :"" bu cizvitleri de sarayında li"ho_yuyor ve vakit vakit muhte- ektiği salikleri' arasında tertip Bi münakaşalara onları da ka- &h""'d“' Sonra oğullarına dil ü etmelerine, hocalık etmelerine * Müsaade etmişti. dhcllvitlerin kendilerinde başka | Pa Al"nbkırçı müsamaha olmadı- sun tı, Ç:)cuk, babasının eskiden ge- çirdiği hayatı kötü bulmakla be- raber onu da candan seviyordu. Şeyh Baba da çok müteessir- di. Babasının yatağından uzak- laşmıyor, hakiki bir teessürle göz yaşları döküyordu, Babasın- dan ders almıya yeni başlamıştı. 'Tahtında gözü yoktu. Onun ya- ve beraberce çalışmıya Beçmiş bir tek davetli gelmemiş. Bu suretle belli olmuş ki, Londra radyo- sunu dinlemek hakkındaki şiddetli yasağa rağmen hakikati öğrenmek hasretile bu radyoyu dinlemiyen yok.. ' e© Hayat Kurtaran Radyo.. Bir defa daha radyo bir hayat eski Yunan halk şarkı- inden düşmüyor. Bü- tün tarihleri bu şarkılarda ifade bulmuştur. Bunların her birinden kendi topraklarına olan sevgile- ri taşıyor. Maziye ait bin muha- | rebenin hikâyesi, bin milli kah- ramanın destanı, Yunan halk şarkılarında izler bırakmıştır. | Yunanlıları köle haline indir- | mek maksadile gelenlerle çarpış- mak için milli kudret ve muka- vemet ruhunu tazelemek lâzım- dı. Bunu yaparken beynelmilel modern musikide destek aramak | kimsenin hatırına gelmemiştir. | Pek tabii olarak kendi mızileri—ı i$in bu d dolayı | $ kurtarmıştır. Headi sökilerine düğmetle- | %eme düşüyorlardı. Vakit vakit xdevanî e.t_mflerîni cıîıdan :'fü_?'“f' Vrinbağla knea yökEtdü bir Nülr :I:Y-d_" musikilerine düşmüş- | rıŞahı hıristiyan etmiye k.ı.îdu.dDovunuyor ve şöyle düş taneda vk lti biri (...' tabüzün Sülüda harpaab | yüz Jar- | yordu: ç H Ş el & Şüh.r. ofl.ı::tlm el;:lğ]îî:ıîkaciı | * -—uNe alık, ne budala bir için antiperitonit seromunun tatbi- ncsın!o lçık"”’ başka milletler Yeni bir t d bir babam | Ki icap eder. Şehir ve civarında bu| Yar: Onlar mazilerine olan bağ- | bir teşebbüs yapmıya karar | adammışım. Böyle bir am Hat kağbelmişler | Deyiökmilel Yetdiler. Cehennemin işkencele- ._qe Ve son Hefesinde olsun vaf- Ne_dilmediği takdirde kendisini %hyen ikorkunç akıbete dair | hitabe hazırladılar. Bunu söy- ::I'&k için Şahın huzuruna çık- 'ârı zaman dilleri tutuldu. Şah Mîordu. Etrafında bulunan ik dostları unları söylü- Yörde, ına — şun öy — Ey, benim sadık silâh ar- ınt'!lınm. biliniz ki ölüm yok- * yalnız hayat vardır. Hayat Bbedi surette kendi kendini taze- Bu sayede ruh hiçbir zaman ez, nesilden nesle geçer. Bir âat, hareket ve fedakârlık 'esinde ebedilik payesini kaza- " Meskenet ve sefahat netice- üde ölür. Bu mânâda ebedilik m'fîne kadehimi — sizinle bera- içmek isterim.» ölm l mesi varken ona sokulmadım, ondan ders almadım, onun gittiği yolla- rı takip etmedim! Son dakika gelip çatmıştı. Hürremin feryatları ortalığı tut- tu. Sarayın binlerce kadını, erke- ği bu feryatları candan tekrar ettiler. Halk sarayın etrafında toplanmıştı. Şeyh Baba, Akber Şahın nâşını kolları arasına aldı, kesif halk kütlelerini yararak türbesine taşıdı. Cusül ve namaz orada oldu. Şeyh Baba saçını, bıyığını tıraş etti, serpuşunu başından alttı, ma- tem kıyafetine girdi. Akber Şah da annesi Meryem Mekân öldüğü zaman öyle yapmış, yal- nız — tebasını sıkmamak için üç gün sonra matemin zahiri alâ- metlerini ortadan kaldırmıştı. Birkaç gün sonra Salime, Şeyh Bab karş çıktı. Dedi ki: diy lümü, hayatın h* telâkki eden ve ölürken gü- bir insana cehennem azapla- 'td'h bahsetmiye imkân olma- — Kendin için boyuna matem etmiye hakkın yok. Sen artık hü- kümdar oldun. İyi bir Türk Şahı lacağını kimse beklemiyor. İğini cizvitler bile anladıl Y traflarına bakındıkları zaman âlağın yanında diz çöken bir | » YA sini ispat etmek sana düşer. (Arkası var) £| Askeri Muhakeme Usulü Kanu- nunda Tadil Teyi (Başı birincide) Derlik tabirinin, bugünkü dünya Valinin devletlerin harbe giriş va- kğ::"inde gösterdiği sürat ve fev- iay Ctlik sebebile ihtiyaçları karsı- kAfi gelemiyeceği düşünce- ıqumerberıige takaddüm eden harp ikesi zamanlarımda icap eden ted bitlerin vaktinde alınmasını temin ile maddeye s«efoerberlik tâ- :L sonra harp tehlikesi mev- tı: Olan haller tâbiri de eklenmiş- * Bü & 50 inci ind “Mevent amir hülkme nazaran asker! hâkimlerin kaza hakkmı kulla- k ilmeleri, evvel emirde haklarında ame almmasını zarurt kil - Mt'dn'. 538 Üncü maddeya dayanı- Tak askeri adliye kadrolarmı ta- q;:mtmık maksadile çağırılacak ye askeri adli hâkimlerle, adliye leri veya hukuk — mezunları nda kararname alınmasını icap ektedir. ,eşlıbuki gerek seferberlikte ve ge- &nt harp tehlikesi mevcut hallerde kin V€ âcil olarak kurulacak teşek- lerde bu kabil şahısların yazifelen ayı, ltleri halinde her biri için ayrı kararname almması güç olacağı te " Silâh altı davetlerindeki usulle- de aykırı düşecektir. L,'Nokâanluı tamamlamak yoluna bı"'“v herhangi birlik evvelden tes- Hi Olunan cetvellere göre mmtaka- ın_:': lüzum gördüklerini vazifeye a- . “€n bu meyanda askeri adliye kad- he t da tamamlamak üzere de ge- tqh“lundugu mmtakada — evvelden "!ıb“ olunmuş şahısları da hâkim iinda kullanmak Üzere alacaktır. ha Bibilerin kararname almması- hacet kalmadan vazifeye başliya- ât Yapılıyor bilmeleri hizmetin icap ettirdiği sü- rat bakımından çok mühim görül - müş ve ancak haklarmda kararname alınmadan askeri adliye hâkimlikte seromdan bulunmaz. Hastayı kurtar- mMmak için hastane sertabibi en yakın radyo istasyonuna gider ve civarda l 1 bi- hast. rinden bu seromdan ister, Radyo ile yapılan bu talep «Ceza- yir> lâboratuarı tarafımmdan işitilir ve serom tayyare İle derhal gönderilir. Bu sayede hasta da kurtarılır. Buyünkü Progjram 8 Program, 8,03 Hafif müzik (Pl), 8,15 Ajans haberleri, 8,80 Müzik de- vamı (PL) 8,45 Evkadmı - Yemek listesi. 12,30 Proğram, 12,33 Karışık şarkı Ve türküler (P1.), 12,50 Ajans haber- ıderi. 15.05(#;:1.;];;;:):1 ve türküler evamı .), Kartı prog- raıiı; (PL). vi Program, 18,08 Caz mi 1 (PL), 18,80 Konuşma 18,45 Mn=k köy sazı 19 Temsil 19,30 Ajans haber leri, 19,45 Fasıl heyeti, 20,15 Radyo gazetesi, 20,45 Radyo küme heyeti: : Klâsik program 21, ma, 21,45 Radyo salon orkestrası, 22,30 Ajans haberleri; 22,45 Radyo salon örkestrasımın devamı, 238 Caz- zevkler ifade eden musikiye ken- dilerini vermişlerdir. Milli ölçü- lerini, milli âdetlerini terkederek beynelmilel ölçü ve zevklerin renksizliğine kapılan bu gibi mil- letler, düşman karşısında hiçbir mukavemet gö işlerdir. |kurtuldum. Hayır, Türklerin ken- dilerine mahsus bir halk musikisi var. Türk ruhu bunlara bağlıdır ve bu musiki, büyük şehirlerde rastgeldiğim taassup sahiplerinin dediği gibi atılmamıştır, yaşıyor. Bana öyle geliyor ki yüksek tah- sil görmüş Türklerden bazıları, Türk musikisini sevmez görün- mekle kendilerini modern terbi- yede ileri bir mertebeye varmış göstereceklerini sanıyorlar. Hal- buki çoğunun ruhu bu musikiden zevk alıyor. Belki de ancak bir kaç kişi, Türk musikisinden lez- zet duymadıklarına sırf taassup baskısı ile kendi kendilerini inan- dırmışlardır. Türk musikisinden, Türk hu- susiyetlerinden zevk alanlar daı her nedense bunları kendilerine | mal etmeyi iş edinmemişlerdir. | 29 ilkteşrin 1939 tarihinde Nev- york Türk sergisinde verilen bir | yemeği hatırlıyorum. Büyük elçi B. Münir Erteginin davetlisi sı- fatile ben de bu yemekte bulun- muştum. Sofrada çoğu genç ta- lebe olmak üzere kırk kadar Türk vandı. Sıra Türk marşını, 'Türk halk şarkılarını söylemiye li beş, altı kişiden başkiı kimse ağzını açmadı. Civar sof- ralardan merak edip sordular: — Neden türkçe şarkılar söy- lü ? Amerikalı yerli kabilelerine | mensup bir adam, diğer kabile- den birine tesadüf edince şu süa- | li soranmış: — Ne gibi türküler söylersi- niz? Bu sualin hikmeti şu ki bir | zümrenin, bir milletin söylediği | türkülerden onun tarihine, mazi- | sine, kahramanlılık ananelerine olan bağlılığının derecesi hakkın- | da netitsi n FAŞ A ü lüy Fakat Terakkiyi Milli San'atın, Milli Musikinin, Milli Hususiyetlerin Fedası Şeklinde Anlıyamıy orum. aramıştır. Fransızlar, Hollanda- hlar, Belçikalılar, Danimarkalı- lar kendi halk şarkıları yerine Alman musikisini geçirdikleri gi- bi, Yunanlılar da halk şarkılarını lardı ve k ları olan (GÜNDEN GÜNE Nümunelik Eşya Yazan: ÜÇ YILDIZ M eşhur Fransız vodvilcisi Jorj Feydo'nun yirmi küsur yıl önce seyrettiğim bir ufak vodvilini birkaç günden- beri sık sık hatırlıyorum. Açıkgöz iş adamlarından bi- ri Fransız harbiye nezareti le- vazım müdürüne evinde - Al- manyada Molotofa verilenler d | İtalyanların musikisini kendileri- ne mal etselerdi bugünkü Yunan mukavemetini göremiyecektik. der i kla bera- ber - oldukça mükellef bir ziya- — fet verir. Maksat elde bulunan ekırılmaz oturaklar» Ben şuna şükrediyorum ki 4 a |beynelmilelcilik — ruhu, — henüz Türk ruhundaki kuvvetli Türk Fransız ordusu için satın alınmasını temindir. Bu oturaklar fevkalâde küçük, ha- — hususiyetlerini dağıtamamıştır. Bunun için Amerika yerlilerinin: «Hangi türküleri söylersin? » di- ye birbirine sordukları suali ben taklitçi azlığa değil, kendi milli ruhuna bağlı olan çokluğa sor- mak isterim. Alacağım cevabın: «Türk hamaset destanlarına ait türküleri» ,yolunda — olacağına eminim. Pek iyi bilirim ki taklit ruhlu Hinsanlar, bu yolda fikirler ileriye süren ecnebi Türk dostlarından hoşlanmazlar ve derhal şu hükmü verirler: — Bu da bir nevi Piyerloti... Şark diye hayallerinde — yaşıyan geri şekiller ortadan silinmesin diye bizim meskenet ve süfliyet- ten ibaret bir hayatı sürükleme- mizi, modern hayatın nimetlerin- den mahrum kalmamızı istemi- | yor. Eğer Piyerloticilik bu mânâya geliyorsa kendi hesabıma ben, bir Piyerloti olmaktan çok uza- Ben, sevdiğim Türkiye için ilmin, fennin, tekniğin bütün ni- rahatlık, zevk metlerini, sağlık, temin eden herşeyi isterim. Sıihhat ve istirahat temin etmiyen bütün eski binalar yıkılsın, yerine ısınma, havalan- ma, su tertibatı yerinde modern — Çünkü milli bay dır. — O halde neden milli şarkı- larınızı bir ağızdan söylemiyoör- sunuz? Sofradakiler birbirlerine bakış- tılar. İçlerinden çoğu bu bakım- dan dilsizdi. Dinlerken elbette zevk alıyorlar, fakat bir milli şar. kıyı beraberce kunluğundan canlı şekilde pay alamıyorlardı, çünkü bilmiyor- iyiage- dür. Kendine ü i olmıyan, yalnız başkalarını tak- lit eden veya başkalarının şarkı- larmı kendine mal eden bir ka- bile, Amerika yerlilerinin ölçüle- rine göre kabile adına lâyık de- ğgildir, nasılsa bir arada oturan bir avuç bağsız, ruhsuz adamdan ibarettir. Türkiyede yeniliği ve garbı taklidi taassup — derecesine çıka- ran bir azlık var. Hariçten Tür- bant (PL), 23,25 Kapanış. lardı, öğr Benim — fikrimi — sorarsanız: «Türk musikisinden hoşlanmı- yorum> diyen bir 'Türk şöyle bir ifadede bulunmuş demektir: — Yurdumun ruhunu sevmi- yorum. Tarihine ve mazisine bağ- hlık duymuyorum. Milli hususi- yetlerini benimsemiyorum. Tarihin en eski devirlerinden- beri, bir milletin ruhu daima halk şarkıları şeklinde ifadeler bınalar yapıl ! Fakat bunları landırmasın? Neden kini okşamasın? | Ben Türkiye için modern ol- |mayı; ilim, teknik, sağlık, tahat- söylemenin c0$- 'lık sahalarında en iyiyi kendine | mal etmek ve hayatına sokmak şeklinde anlıyorum. Maziye olan bağları gevşetmek, milli sanatı, milli zevki, milli musikiyi red- detmek şeklinde anlıyamıyorum. icaplarını mutlaka çirkin yapmıya lüzum var rm? Mimari tarzı neden Türk sanatını can- Türk zev- fif ve kullanışlıdırlar. Ufak te- fek kazalarla değil, kurşunla kırılmtyacak bir nevi porsel den yapılmışlardır. Temizl meleri gayet kolaydır. Piyade ve süvari askerleri bunları za- rif bir kayışla mektep çantaları gibi sırtlarında taşıyacaklar ve her yerde kolayca kullanabile- ceklerdir. Bu kırılmaz oturak- | lar sayesinde ordu soğuk alma | tehlikelerinden, dizanteri, tifo | vesaire gibi birçok bulaşıcı has- talıklardan korunacak ve bu icat kazanılacak zaferin en ehemmiyetli âmillerinden biri | olacaktır. , | Sofradaki güzel yemek, gü- zel içki ve güzel kadınların ver- diği tatlı sarhoşluk ve nikbinlik- le levazım reisi karşısında bir masa üzerine sıralanmış olan birkaç nümune oturağı âdeti sempati ile seyretmekte ve ümit verici gülümsemelerle başını sallamaktadır. Fakat iş adamı oturakların | bu faziletlerini sayıp dökerken bunlardan biri kaza ile yere dü- şüyor ve korkunç bir şangırtı. ile bin parça oluyor. İ Adamcağız hafif bir şaşkın- lıktan sonra: — Anlaşılan bu porselenine saman karışmış ol cak diyor, bu gerçi yüz binde bir tesadüf eder amma... Di- ğgerlerini derhal tecrübe edebi- liriz. Göreceksiniz ne kadar... Fakat müteahhidin nümune- lik oturakları yarım metre seklikten ve âdeta çocuğunun incinmesinden korkan bir baba şefkatile halının üzerine bırak- oturağın masına râğmen hepsi yere di ger şangırtı il patlıyor ve dağılıyorlar... Piye- sin en güzel tarafı bu vaziyi İ karşısında oturak bahsinin ya- vaş yavaş kapanması ve soğul birkaç dotsluk ve merasim lâ: değmez ayni kırdısile ziyafete nihayet veril- FTi BULMACA Mihverin çok ümid bağlad ğı son Berlin mülâkatlarının ne- zaket ve iyi dostluk muamı lerini pek geçmiyen soğukça bit beyanname ile nihayete em ( OLMUŞ HİKÂYELER ) ç ait bir hatırayı küullantlacak bu gibi $ n hâ - imİZ yirmi, yirmi kimlik etmek esasen sa- hibi salâhiyet kimselerden olmaları Şart koşulma suüretile bilflil hâkim- lik etmiş olmıyanların bu şekilde tavzif edilmelerinin önüne geçilmiş- tir. Asker! adli hâkimlik hizmeti as- keri bir hizmet olduğundan, bu kad- Yrolarda kullanmlanların hizmetlerinin askeri hizmetlerden sayılacağı yo - lunda adliyeye ayrıca bir hüküm ko nulmasma da Jüzum — görülmüştür. Adliye hâkimlerinin mühim bir kıs- yar tecile tâbi oldukları dikkate alı- narak gene yedek subay olmuş avu- katların da askeri adliye kadroların- beş yaş daha gençleştiğimizi hisset- mez; bir daha yaşıyamıyacağımız o arzu ve hülya günlerinin tatlı ha- tıraları karşısında hangimizin gözle- ri yaşarmaz. * flkmektepte bir kabahatten dolayı sıra dayağlna çekiliyorduk. Küçük ve tombul toömbul Vvücutlü — ar- kadaşlarımla hırsından köpüren mu- allimin karşısında sıralanmış korku- dan titreşiyorduk. Mektebe girdiğim gündenberi hiç dayak — yemediğim- den içimde korku ile karışık büyük bir heyecan vardı. Ne yapacağımı, dayağa nasıl dayanabileceğimi dü- da ça temin Bu esbâbı Mucibe, Milli Mudı'faa we adliye encümenleri tarafından da ittifakla kabul edilmiştir. —Meclisin yarınki çarşamba günkü toplantısın da bu kanun lâyihasmın ilk görüş- mesi yapılacaktır. Dört Vagon Lâstik Geldi Lâstik sıkıntısı. artık tamâamen bertaraf edilmiştir. Dünde dört va- gön lâstik işt leketimize Şi muallim bey elindeki koca değnekle baştaki arkadaştan bir, iki, Üç... diye sayarak dayağa başlamış- tı. Bir değnek yiyende diğerlerine koca değnekle karşıma dikilen müu- allim bey «haydi, aç elini sende!» di- ye bağırınca ne yapacağımı şaşır- mıştım, demek artık kurtuluş yoök- tu. Heyhat! ben son dakikaya kadar belki hirsr geçer beni affeder diye düşünmüştüm. Evvelâ gayri ihtiya- ri uzattığım, tirtir titriyen elime ve havada inmek Üzere duran sopa- ya baktım. O kadat korkunçtü ki, derhal elimi geri çektim. F'akat, mu- allim bey çoktan elimi yakalamış ve ânide sopa inmişti. Avucuma bir kızgm demir temas eder gibi oldu. Gözlerimden yaşlar boşandı. Bir an- da bütün bünyem Sarsılmış, hiçbir şey düşünemez hüle gelmiştim. — «Bu bir, dört tane daha var.» diye bağıran müallimin sesini yarı baygım bir halde duydum. Artık da- yâğa tahammül edemiyeceğimi an- ladığımdan hıçkıra hiçkira ağlamı- l ştım. Bu hal i tahammül edecek takat Ki gelecek Sopaların acısına dayanabil- mek için avuçlarını oğuşturuyordu. sti; artık ya baş dâha fazla kızdirmış olacak ki, şid- Getle elimi tutup cekti ve sıkıca ka- Nihayet sıra bana & mahvolmuştum. Benden büyük olan avuç! açtırmak için e- limin üstüne rastgele hem de mer- ımın dıkları da- h vurmıya başlamıştı. Bir- yağa imkânı yok tahammül edemez- dim. Etrafa, karşıda sıralarında otür- muş, bu ceza sahnesini ibret için Bu lâstiklerin p sınıf arkl ıma yaşa- fiyatları evvelce tesbit edilen fiyat- lardan daha aşağıya düşüreceği tah min olunmaktadır. İkinci parti lâstikler de yakında ran l bakıyor; âdeta onlar- dan merhamet diliyordum. Fakat ellerinde hiçbir Şey olmıyan Zzavallr- lar büyük bir sükünetle beni süzü- yor ve dayağa nasıl tahammül ede- memlekete ithal edilecektir. bileceğimi düşünüyorlardı. Elindeki denbire arka sıralarda bir kaynaş- ma oldu. Sınıfımızın iri yarı talebe- lerinden biri ilerliyerek geldi ve mu- allim beyin /önünde durdu. Gözleri kin ve nefretle parıldıyordu; — beni göstererek: — «Muallim bey! O küçük, hem kabahati de az; geri kalan sopalara tahammtil edemiyecek, bana vuru - nuz.> dedi. — €Demek öyle ha! Buyur öyley- SIRA DAYAĞI se> diyen muallim bey hırsiınt tam almak için hazırlanıyordu. Elini uza- tan arkadaş Mmuallimin yüzünü gör- memek için kafasını çevirmişti. So- palar büsbütün şiddetlenmiş ve şim- di arkadaşımın yüzünde kin ve nef- retle karışık büyük bir iztırabı ifa- de eden kırmızılık hâsıl olmuştu. Yerimize oturduktan sonra onun yü- züne bakamıyor ve minnet, şükran hislerimi gözlerimle ona anlatamı- yordum. Teneffüste ilk işim onun yanımıma koşmak oldu, ellerine sarıl- dım, avuçları morarmış, gözleri yaş- lt idi. Hıçkıra hıçkıra öptüm... Öp- tüm, benim için moraran ellerini. * Aradan uzun yıllar geçtiği halde sinde acaba İtalyan dona a sının Tarantoda geçirdiği kaza: nın ve üç büyük zırhlının piyes- teki müteahhidin mostralarına dönmüş olmasının hiç tesiri ol- mamış mıdır? SezRde ea n n AY VN ER ) £ 2130 /7 '—ı 1 DN & 5 & 7 ' , İE van D ay hem ak 1l —- Dostlar, doğru. Yukardan nıklığı, bey Soldan Sağa: 1 — Büyük bir adamı- mız 2 — Boyun aksi, ekşilik, değ- nek 3 — Yağmur, istihza £ — Der- hal, bir renk & — Harpte kullanılır, isim 6 — Vilâyet, koku 7 — Gelin- lere takılır, Duruk 8 — Zehir, ter- ziler kullanır 9 — Yağmur yağınca akar, Bir dağ 10 — Doğurtucu, hem Aşağı: 1 — Zihin uya- 2 — Böbürlenme, bağın muhaffefi 3 — Bayrağımızda bulu- nur, farsça baş 4 — İlâve, bir renk, farsça üç 5 — Şark sigası, dağın kayması 6 — Tarlaların etrafında bulunur, noksan değil 7 — Bir hay- Askerlik İşleria Şubeye Davet Fatih Askerlik Şubesinden: cı üstteğmen Fehmi oğlu Ahmet şidin çok acele şubeye — mi etmesi ilân olunur. Sicil No. 38380 Abone Ücreti Türkiye dahilinde: ğ Senelik Gaylık 3 aylık Ki 1400 750 i 400 150 kurü H!m"' n van, isk B—A bey bir harf ismi 9 — Emtia, talep 10— Senelik Gaylık 8 aylık Dervişler — taşır, Bütten çıkan ve bağışlama, l1 'çokuvüıııhir şey, 2700 M0 800 Kr. li miilam her zaman o fedakâr içim sızlıyarak hatırlarım. Bugün düşünüyorum da o fedakâr, asil ruh- lu çocuğun temiz hislerinin bu şe- kilde çiğnenmesine bir türlü mâna veremiyorum. Tıp Fakültesinden: Avni Kefeli ar TEPEBAŞI TİYATROSUNDA DRAM KISM! BU AKŞAM Saat 20,30 da Ayak Takımı Arasında EHİR. TİYATROSU TEMSİLLERİ , FRANSIZ TİYATROSUNDA KISM KOMEDİ BU AKŞAM Baat 20,30 da OYUN YOKTUR ll Bu Perşembe AKŞAMI AŞK TARİHİNİN EN BÜYÜK ROMANI LÂLE'de Yaşanacak BETTE DAVİES-HENRY FONDA-GEORGES BRENT-MARGARETE LİNDSAY | Sanat kudretlerinin şaheserini yarattı — Fransızca ÖLMEYEN AS Sinema âleminin en parlak bir zaferidir, hazırlanınız. K

Bu sayıdan diğer sayfalar: