22 Ekim 1939 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

22 Ekim 1939 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

t—VAKIT 22 BİRİNCİTEŞRİN 1935 Tito saatini çıkararak : — Bu akşam benimle birlikte yemeğe gelecek misin.. diye sor- du. — Teşekkür ederim.. Çok yor- gunum.. Odama biraz bir şey çı- kartacağım.. Fakat sen — gitmek istiyorsan benim için katiyen ken dini rahatsız etme, Seni bir daha ne zaman göreceğim? — Yarın.. — Bu gece değil mi? — Çok geç döneceğim. — Peki, şu halde yarın.. — Gidip senin empresaryoları görmek Hâzım.. Temsillerin ne saman başlayor? — Üç güne kadar.. — Böoş zamanlarımkla sana Pa- risi gerdiririm. Mod, clini uzatırken başını da arkaya atmağı ihmal ctmedi; Ti- to genç kadını gerdanımız çuku- rundan Ööptü.. Sönra kendi odasma geçti. Kaptsr açık duran Holabini ö. nünde siyah vi gti bir elbise giymesi icap ettiğini düşünürken telefor çaldı.. Bunun üzerine smokin giyme- ğe karar verdi. çünkcü gelen ha. ber kendisini Madam Kalantan'ın Çök gatnir ve pek yalmz hissetti- ği güzeli Ermeni kadımınm evine davet ediyordu. Mağam Ter - Gregorlanz'ın - tomobili mutad üzere otelin ka. pesında kendisisi bekliyordü. O- tomobilini Rivoli caddesindeki çi. çekçiletin birinin önünide durdur- du, smokininin yakasını bir gar. denla ile süstedi. Tekrar otomo- bile bindi, hiç bir âlet tarafından zaptolunmasına imkân ol: B fakat insanlar üzerinde çok gir- kâr G&sirler yapan koakular içi gc Şanzelize caddeşinkleki r arçgında kayarak ilerileyen arabası içinde Madam Kalanta- ntn köşküne doğru uçuyordu. Ara sıira şuradan buradan ge- len Sşıklara rastlayordu. Bu çift. ler nereden geliyorlardı? Kimbi. ür belki bir kahveden, belki bir şay salonundan veya büyük gara- yın sBanat galerilerinden veyahat sivardaki kırlarından birinde yap- tıklâarı mesut gezmeden dönüyor. lardır. Hepsinin yüzünde, hepsi. nim hareketlerinde tarili imkân- sız olan bir saadetin, içten gelen bir sevincin izleri görülüyordu. “Aşık çiftler, sevişen çiftler? Aşıklar... Aşıklar.. Dünyadaki kelimele- Fin eh gözeli.. Açşıklar... Otomobil binlerce otomobilin nemli asfalt üzerinde çizmiş ol. dukları izlera başka bir iz ilâve ederek oturuyordu. İleride zafer abidesi gecenin karanlığı içinkle ıştl işıl yantyordu. Şerareli lâm. Halar mavi ziyalar saçıyorlardı. Ötomobil bahçenin parmaklık- Jarinı aştı, yağmurdan ıslak yap- raklar kâresör üzerinde — şeffaf damlalar bırakarak otomobili ok. şadılar. Bir hizmetçi mösyönün gelmiş olduğunu haber vermek üzere Madam Kalantanı bulmağa gitti. ... Bir adamın hizmetçiler Mösyö Arnodi olmaktan PU DR — — Söyle, ne olur biraz daha söyle, sev beni.. Ne diyorsun”.. Ben güzel miyim? Güzelim de- mek., Sen öyle söyledin.. Ne ka. dar betbaht idim,. Sana itimadım var benim., Ve birdenbire gözlerinde şey. tani bir ışık parıldadı: — Bundan sönra sana ben yi. yecek getireceğim.. Dedi, çevik bir hareketle ye. rinden fırlallı. Lö Metsetriyenin bir kelime bile söylemesine mey. dan vermeden, çıktı, gitti. için Tahta pancur üzerinde açılmış olan küçük pencereden Lö Mest. ;iye uzaklaşan genç kıza bakıyor- ut Derisini kapayan yegâne örtü oları mantoyu vücuduna arkıça sarryor, muntazam hatları mey. dana çıkıyor ve bir diken yığını- nt aşması icap ettiği zaman yu. karıya kalkan etekleri altında be- âr.ıı bacakları çıplak görülüyor. ha, Lö Mestriyenin hapsedilmiş ol- duğu siyah tahta, çoban kulübe. si hali bir vadinin yamacına sı- kışmış idi, görünürde başka bir ev yoktu.. Yalnızca dar bir or. man ve çiçeklerle süslü yeşillik- ler maânzaraya çeşni veriyordu,. Uzaklarda gamli bir yeşillik için. DUT EARÜR SĞ ŞAİT ÇA GÜLEE GÜŞÜ ĞĞ Ğ e G lap, yalnızı . *mösyö” — olması, pâatron hanımın yegâne veyahut başlıca âşığı olduğunu ilade eder. Kıta bir intizardan sonra gü zel Ermeni kadını görünmüştü. Daha elini misaflirine uzatmadan hizmetçisine : — Siz artık gidebilirsiniz Caky, dedi. Caky yerlere kadar eğildikten sonra çekildi, gitti. Hizmetçinin ayak gürültüleri kapının arka tarafında kaybol- duktan sonra Kalantan derhal â. şığının kolları arasma atıldı, sa. rildi, sokuldü, bir kelim- — bile söylemeden erkek kadırlı kalçala- rınddarı, belinden, omuzlarından doöğru vücuduna çekti ve uzun u- zun göğsü Üzerinde sıktı, Ka- lamtan üzerinde eski Yunan ka. dmlartnım giydikleri şekilde yat- nızca omuzlarından — tutturulan geniş bir harmani vardı, kolları, Bacakları tamamen çıplaktı, —a- yaklarmda hafif bir sandal vartı. Omuzları üzerine dökülmüş olan saçlarr, çok gık bir şekilde küçük bir kördelk ile toplanmıştı. Elbi. sesinin alt tarafında büyük yal. diz işlemeler göze çarpıyordu. Şimdiye kadar aşkın her türlü cilvesi, her türlü düşkünlüğü ile zehirlemmiş olan Kalantan bugün Haâkikt bir aşk yaşamak istemiş *e bünun için Üe eski Yunanlılar gibi giyinmeği, kendisini saf bir dekör içinde bulundurmağı lü- zamlu görmüştü. Bü Y'ın;n elbisesini kendisine otuz senedenberi Pariste yaşadığı hâlde hâlâ Amerikan şivesini dü- #€ltememiş olan tüccar şair Ray- mon Dükan bizzât kesmiş idi. Raymon Dükad, Kartie Lâten. de garip usulleci ve garip hizmet- !ıd'olııı bir manastır kurmuştu. Kendisi ve arkadaşları saçlarını kesmezler ve harmani giyerlerdi. I Yolda bunlara rastlayan kimse- ker biribirlerinin kulağına eğilir, şahadet 1 ileriye uza. tarâk! 'mılım' derler. di. Raymtort Kat İdeaf tramak Tçin yapılması 14- zım olan uzun seyahat için ancak bu üniforma lâzımdır.. - derlerdi. Karanlık ve gizli merasimlerini hatktan saklamaktan asla çekin- meyen manastır sakinlerinin ha. yatr Jakob caddesine nazır pen. cetelertlen görülür, halılar üzeri- | ne serilip, bellerine kadar uzayan | saçlarını çıplak vücutları üzerine | seren genç ve sıhhatli kızlar sey- rolunurdu. İ Butlara çıplak andromatlar | demek daha doğru olurdu. Mih- | rabı, hattâ haçı bile olmayan bu | manastırda Madam Ter . Grego- | rlanz, Pariste Sulh caddesine sı- ı ralanmış olan en meşhur terzile. rin kendisine hazırlayamadıkları elbiseyi bulmuştu. Senelerce sören birçok tahrip edici maddeler ile birleşik aşk | heyecanları daha doğrusu heze- | yanlarından sonra açık alınlı, de. İ niz rengi gözlü İtalyanın, kolla- | rı arasında tadılacak olan hakiki, saf aşka uygun, geniş, yumuşak | Ve müsait bir elbise istemiş, bu. mu ancak Raymon Dükanım ma nastırında bulmuştu. (Daha var) S e gb TÜydi Yüzbaşı Matanyo! — Hey, Macyot. — Yüzbaşım... — Harx mısınız? — Evt? yüzbaşım!... — Atım?.. — Burada... — Kilâvuz?., — O da hazır... — Pek güzel, siz gidin, ben yetişirim |. üstüne yüzbaşım... Mütlâzim Macyo kolumu — kal- dırdı, yürüyüş kumandasını ver- di ve atımm mahmuzladı. Habeş dağlarının sarp yollarıma alışkın olan büu sert tırnaklı çevik hay- van, ileri ayrildır, Diğer atlılar da onun ardında yola çıktılar. Bu, Eritre'de, Habeş hududu- kaç saat uzak olan Barakit kalesindeki İtalyan bölüğünün bir kasmı idi. Mülâzim Maceyo'nun yanında sırım gibi ince vücutlu, otuz beş yaşlarında bir Habeşli bulunu. yordu; sırtında beyaz bir bornus vardı; sol kurunida bir kalkan ve sağ elinde bir mızrak taşıyordu; zift kadar xara olan atının gem- lerini sımsıkı tutuyer, küçük ve parlak gözleriyle, önlerinde uza. nan yalçın dağları ve sarp yolla- rı süzüyordu. Bunların ardında ise çavuş Saliyanti ile onbaşı Kozanzo bı- Tanuyordu. Saliyanti orduda cesaret tişancılığıiyle tanınmıştı. En arkadan, sekizi İtalyan ve sekizi de Eritreli olmak üzere on altı süvari geliyordu. Onbaşı Koranzo atının üstün. de sarsılırken Saliyantiye doğru başını uzattı: — Yüzbaşınım bu işi nasıl - ve | lup da yaptığına saşıyorüum. Dedi, Saliyanti gülümsedi: — Sen Sormali'den yeni geldi. Zin için bilmiyorsun. Yüzbaşı Matanyo sahilen gözüpek — deli- kanlıdır; bundarn başka yedi yıl- danberi, burada bulunuyor, - her yeri tanır, 3yi amlaşır; onlarır çapraşık dilini bile hemen hemen öğrenmiş — gibli Hetle Ras Yatsu ile arası pek iyidir; sık sık — biribirlerine — hediyeler gönderirler... — Biz Somâli'de bunların, de. Bil ziyafetlerine gitmek, yüzleri- ni görmek istemezdik. — Mabeşistanın Ogaden ta. rafları Adigrat'dan ve diğer gi- mal taraflarınıdan daha — yabani- dir. Hem, elimiz boş değil ya... Silâhlarımız var... — Topu topu on dokuz kişi- yir; bunların da sekizi Eritreli... — Yüzbaşı Matanyo'ya hiç olmazsa altmış kişi ile gitmemi. zi mülâzim Macyo söyledi. Buna yüzbaşı ne cevap verdi, biliyor musun ? — Ne dedi? — Köorkuyorsanız hepiniz bu- rada kalın, ben yalnız giHerim, dedi. İ — Hem de gider.. Yüzbaşı Matanyo bir zabit olduğu kadar, diplamatlık da bilir: Yirmi bir yı Bace Adovada silâhla alama- dığımızı şimdi mavi bancukla al. manın mümkün olduğuna — inan- muştar; bu prensipi hükümet ka. bul etmetleri evvel tatbik ediyor- dü, — İngilizlerin yaptığı gibi... — Evet... Bundan başka, bir şey daba var... — Nedir? — Söz aramızda... Ras Yatsu ile kardeşi Getasu biribirleriyle uyuşamıyorlarmış. Yatsu kafasi- le yaşar ve Avrupalılar gibi ol. mak, Habeşi de Avrupa gibi yap- mak ister; bizimle hoş geçinir... Getasu tam bir Habeşli imiş; bi. zi denize dökmek istermiş!.. Genç, dinç. .hîipck bir _ıd.ıııı- mış; bakışları, şimşek gibi imiş ve senim mavzerle vuramadığını ©. 1mızrakla vururmuş!... — Allah belâlarını versin!... ÖOgadende ne karlar zavallı arka- daşım bu uğursuz mizraklarla can verdiler. Sesi olmıyan bir si. lâh... Nereden geldiği belli olmı- yot. Anlamak için bakımrken i. kinci veya üçüncüsü kaburgaları deliyor! — Çeneni kes, Gittiğimiz yer- de de böyle söylenirsen hapı yut- tuüğün gündür. Bizim başımıza dert açarsın. Habeşlerin arasın. da güzel italyanca öğrenenler vardır; diline dümen tak!.., İkisi de sustular, Atlılar kıvrıla krerila yükselen güzel bir yoldan Habeş hududu- na doğru gidiyorlardı. Bu sırada atlıların biraz önce ayrıldıkları evin salonunda Yür. başe Matanyo güzel ve genç bir kadını kollarının arasında — siki- yor, dudaklarından öpüyor; son- ra: — Artık bırak beni... Geç kala. cağım... Haytli, Mariya'cığım... Diye âdeta yalvarıyordu. İşbaşında sert ve yılmaz olan bu genç adam karısma karşı bal. mumu gibiydi. Bunda da hakkı yok değildi; çünkü Mariyayı çıl. ginca seviyordu ve evleneli ancak Üç ay olmuştu. tanzaro şehsinde doğmuştu; ba- bası çiftçi olduğu balde o asker olmak istemiş, dileğine ermişti... Yedi yıl önce mülâzim olarak E. ritreye gelmiş, az zamanda yüz. başılığa kadar yükselmişti. As- maradaki fırka kumandanı Mira- lay Gabriyo'nun kızı ile sevişmiş, bu yuvayı kurmuştu. Orta boylu, eemer, kara göz. Vü, dinç bir adamdı. Karısıra deli gibi seviyordu. Mariya ise henüz on dokuzun. daydı. O da babasiyle birlikte yıllardanberi Eritrede bulunmuş, | buranın havasmma, suyuna ve ya- | şayışına alışmıştı; hele biniciliği pek meşhurdu; — manevralarda, | avlarda her zaman babasının ya- Â nında atlı olarak bulunur; korku. lu gezintiler ve — yolculuklardan vahşi bir haz duyardı. Nişancılı. Kt da hatırı sayılacak kadar ya- mandı. Miralay Gabriyo bunün içindir ki genç evlileri Asmara- dan uğurlarken damadına şöyle demişti: — Mariya senin için yetiştiril. miş bir kadındır. Her an korku. Tu olan hudut boyunda o sana bir TUNAKIZI de çam ormanları göze çarpıyor- du... Bütün gün Lö Mestriye, yal. nızca birkaç tavşan ile gökyüzün- de muntazam hatlar çizerek uçan bir çaylaktan başka canlı mahlük görmedi. Fakat buna rağmen muhafaza. sina memur olan adam daima a- şağıda bulunuyordu. Lö Mestriye | onun asağıdaki odada yürütlüğü. nü, Öksürdüğünü — duyuyordu.. Öğleye doğru tabak, çanak —gü- rültüleri oldu.. Fakat Lö Mestri. | ye muhafızı görmedi. Genç Fransiz bu adam ile mü- nâsebete girişmekten nefret du- yuüyordu. Fakat akşam olup — da hiç kimsenin gelmediğini görün- <e Demetrin kendisini açlığa mah küm etmis olduğunu anladı. mi dört saattenberi ağama bir gevy kovymamıştı, bağırsağları. nin ezildiğini hissediyordu. Bil- hassa müthiş susamıştı. Artık ça. resiz bir vaziyette kalarak muha- fızından içecek bir şey istemeğe karar verdiği bir strada, birinin merdivenlerden çıkmakta oldu. gunu hissetti: Bu gelen Florika idi. — Daha erken gelemedim, be- ni affedin. dedi. Fakat nihaye ze daima benim yiyecek — getir- mekliğimi Demetre kabul ettire. bildim. Fakat beni kimsenin gör- memesi lâzım.. Örün için ancak bu statlerde size gelebileceğim.. Lö Mestriye, mibaniki bir ha. reketle kolundaki saate bir göz attı. Diğer taraftan çakmağın hafif ışığı altında kadının boğa- zına kadar kapalr ince gömleğini gördü, saat gece yarısım gösteri. yordu. Florika kendini mazur göster- meğe calısıyor: — Biliyor müsunuz.. diyordu.. Buraya yelebilmem için uzun müddet yürümem icap ediyor. Ve gözlerini yere indirerek i. Vâve ediyor: — Eğer gen istersen geceyi bu- rada, senin yanında — geçiririm.. Eğer igtemeuen © zaman aşağı. ya inerim. Lö Mestriye kendisi için zah- mete katlanan bu kadının taşlara çarpan, acryan küçük ayaklarını okşayor.. Sertleşmiş olan derinin ateş gibi yanmakta olduğunu his. sediyor.. — Teşekkür ederim — Florika.. diyor.. Tabii ki benim yanımda kalacaksın, Burada yalnız kalmak her halde hoş, eğlenceli bir şey değil.. Sonra sen dün sabahtan- beri gördüğüm ilk insansın.. Ba. na biraz içecek bir şey ver.. — Nasıl, aşağıdaki adam sana bir şey vermedi mi? ; Genç kadım hiddetliydi, L Mestrive onun aşağıya inip mu- bafızı ile kavra etmesine güçlük. le mani olabildi. — Daima asağıda silâhile bek- Hivor.. dedi.. Ben #eldiğim zaman bana bile bir tek kelime söyle. medi. | ? s YONUSUYOR | sazan: Kadircan Kaflı yük değil, yardımcı olacaktır. Yeni evliler, buraya — geldik- Teri üç aydanberi de her sabah bir iki saat süren at gezintilerini yapryorlardı. Hattâ bazı günler Yüzbaşı Matanyonun işleri 0- darsa Mariyanın — dudaklarından öpliyor : — Haydi Sevgilim, sen Sali. yanti ile birlikte git... Bugünlük beni mazırr gör. Diyordu. Mariya, küçüktenberi Habeşli- lerin esrarir yaşayışları, tuhaf â- detleri hakkında yüzlerce, bin- lerce şeyler düymüştüu; ne za. marndanberi bunları yakından ve gözüyle görmek arzusunu besli. yordu; Fakat bir türlü bu arzusu- na eremiyordu. Eritrede birçok Habeş köyleri ve kasabaları vardı. Fakat bunlar İtalyan idaresi akında asıl karak- terlerini kavbetmişlerdi: burada. ki halk, dağlık Habeş ülkesi hal. kından çok farkirvdı; başka baş- ka zamanlarda, denizden — gelen yabarıcı milletlerle kaynaşarak i- deta ayrı bir tip olmuşlardı; he- nüz birer Avrupalı olamamışlar : Habesli olmaktan da çoktan u. zaklaemış bufunuyorlardı. Mari- ya onları bic sevmiyordu. Genc kadının gözleri hududun ötesinde, Adigrat ve —Aduva'va hattâ daha suzaklara bakryordu. Hele Habeslilerin mukaddes şe- birleri olan Aksum hakkında düy. duklarım kendi havalleriyle de zenginleştirince, gönlünde bir sı- Ja hastasinsn carpıntılarıne büulü- B Bunun için şimdi kocasımın boynuna dolanmış olan kollarım bir türlü ayırmıyor, hem zorlu- yor, hem de yalvarıyordu: — Neden beni götürmüyorsun sanki?.. Hem Ras Yatsu jile aran çok İyi... Kuzum haydi beni de götür. Dört nal sürünce süvarile re çok geçmeden vetisiriz de pe. çeriz bile. Haydi benim sevgili, cessur Matanyocuğum !... — Bırak Mariya!.. Geç ::vıL YOrUM A Senin a j Şin ner, Ras Yatstr len yi Kit ve sözünü tutan bir adatidır ; fakat adamlarından biri bir edelk sizlik ederse?... Güvenilmez bun- lara... Görmek istiyorsan, onlar buraya geldikleri zaman — görür- sün!. — Ya gelmezlerse?.. — Gelirter diyorum., Gelirler. — Gelmezlerse bir daha gidi. sinde beni de götürecek misin ?.. Söz ver... Söz verirsen bırakırım, çünkü sözünü tutarsın!.. Ben on. ları kendi yerlerimde, evlerinde görmek istiyorum... Böyle olma. dıktan sonra tam bir şörüş ol. maz ki... Matanyo sabırsızlanıvordu : — Peki... Peki.., Götüreceğimn. Bir daha gidersem seni de bera- ber götüreceğim... Dedi. Genç kadım kocasının boynuna bir an için daha sıkt sa- yıldı. Önü yüzünün rastgele yer- ferinden öbtür — Haydi yolun açık olsun, şim- di... Güle güle git, güle güle gel. Orada her geve dikkatle bak da Aklında tut, döndüğün zaman ba. na anlatırsın, işitiyor musun 7.. — Onu tanıyor musun? —— Evet, Demetrin yanında ço- ban olarak çalışırdı.. Tabii bu ev. veldendi.. Artık* Tavereskoların sürüleri kalmadı.. Fakat ona acı- dıkları için yol vermediler.. Oh, bilsen, o öyle az şeyle yaşamağa ahsıktır ki... Fforika getirmiş olduğu yiye. cekleri genç adama hazırlayordu. Bu bir parça piliç. kaynamış mı- $ır ve mayvadan — ibaretti.. Lö Mestriye havatında bu kadar ne. fis bir yemek vediğini hatırlamı- yordu. Ağzı dolu bir hakle yer. ken genç kızı da unutmadı: — Senin karnın tok mu Flori ka?.. diye sordu — Evet, ben hensi senin için... Diye cevav verdi.. Fakat genç Fransızın önüne koymuş olduğu bütün yemekleri yediğini görün- ce: — Fakat varın öğle için bir şey bırakmadın.. dedi. — Akşamlar: hepsini yemeği tercih ederim, Pariste iken kara- ciğer hıstalıörmdan dolayı dok. tor vünde ancak bir kere vemek vememi tavsive etmisti.. Burada Demetr bane mübemmel bir per- hiz hazırlamış bulunuyor. 7 (Daha var) yrdâı'n.. Bunların | çok kaldıraraâk ilerilemekt maştı. Merdivenden Yüzbaşı: yorum... Diye cevap verdi. Aym zamanda evin Döryo da labriya” | müuş, onun en sonra Üü muştu; tıknaz ve gözü Tamıştı. Kendi atını merdivenin önüne kadaf Matanyo merdivenin köpeği okşadı: Em FEXSSES, FVsnlrfr T Ğ suna doğru bağırdı: — Doryot.. f delikanlı idi; yüzbaşmıt ” Eini yapryordu. — Buyur yüzbaşıml. Doryo geniş avluda dirirken kumandanın genç karısından ay cıkta bırakmış, yüz! mişti. da bağir olan kurt — İki gün dinlenecel no!... Allaha ismarladık Ona, Brüno adını bif © | dar önce hudutta v bir askerden kaldığı için ü j , Köpek kuyruğunu ve sevinçli sesler çıke gılık verdi, j Yüzbaşının vücudu çeğj zemberek gibiydi; a) giye koymasiyle eğere bir oldu. İnce bilekli, geniş tının karnma mahmmı zacık dökundu ve açık dısarı fırladı. Mariya, geniş kenarlı şapkasını sallıyarak söft nu selâmiryan kocasma o da beyaz mendilini salii Matanyo önde ve Def! da olduğu halde bir dal kale kapısından da çı ran Öönce arkadaşlarınım ri volda kaybolmuşlardı. Bunlar, bin dokuz yüz yılı birinciteşrinin ortale Tuyordu, Bu sırada Avrupada bülj alabildiğine ilerliyor: y fr kan, ateş ve ölüme İN du. Üç ittifak cephesini Fransızların yanında ttalya hükümeti, gu emri vermişti: *“Her neye mal olursâ Ü Habeşlilerle hoş geçinii Çünkü 1896 daki Aduğ yıldırmıştı; /| kesini si'9hla alamayınca " g) ve güler yüzle ele geçi sarlamışlardı, Bundan b rTupada Avusturyalılara £ karsı koyabilirken bir d€ de Habeşlerle uğraşmay? — | yorlardı. Bunun içindir ki Baraki! si kumandanı Yüzbaşi Adisrat valisi Ras Yatstli >möanlar yollamrıs. hattâ " fa hudut üzerinde gö Şimdi de onun ziyafetit?” bile. Zaten Ras Yatsu da Ö seven, dostluk gösteren ) ktel'i biraz büyüyünce * onu bir Avrupal: gibi yetif'iyi TOREEFTETTENİZ EPEİLETİEZe EFEL HP" b Eritre D v | K h | yordu. ri İtalyanlarla sık sık dı; hattâ üç yaşmdaki © daki İtalyan okuluna vertüği ğini, yurdunu da gitgide paya benzetmek — istedi| fırsatta söylüyordu. İ ğ v ESRARLI ÜLKEDE ” Matanyo ile seyisi çok Fd den müfrezeye yetişti; gefliji başı şimdi en önde ve M7 Macyo ile atbaşı gidiyord” /| Yol, yavaş yavaş iniş ( . di ( Yüzbaşı geriye doğru | çevirerek elini kaldırdı VE t di: — Tırıst.. Müfreze yolun tozlarıf” P| f| rılıyorlardı. Üzaktan Marep nehri dü. | Burası yemyeşil bir vadi gi Beritaraf Ttalyanlarda: (f taraf da Habeşlerde idi- ) köprü falan yoktu. Atlarıt” — rek geçebileceklerdi. W Yüzbağr Matanyo Vi tarafına bakarak mülâzimi * yoya haber verdi: Z — Bizi beldiyoıl;r.— | ö

Bu sayıdan diğer sayfalar: