4 — VAKIT 18 TEMMUZ 1050 Alman hava kuvvetleri kumandani'e bir mülâkat Tayyare hücumunda esas gaye S ürat, İ ada beynelmilel tay. yare sergisi için hazırlıklar ya. pılmaktadır. Bu münasebetle birçok kimseler Brükselde top- lanarak bu sergi hakkmda gö. rüşmeler yapmaktadır. Alman hava kuvvetleri ku. mandanı General Milş de Brük| sele gelenler arasmdadır. Fransızca Le Journal gaze. tesinin hususi surette Belçika- ya yollanaş olduğu muhabiri Alman hava küvvetleri kü. mandanı âle Bir mülâkat yap. tır. General Milş gazeteciye Pa. risten ne ile gelmiş olduğunu sormuş. Gazeteci: — Paris ile Brükselin arası yolcu tayyaresiyle bir saat sürü. yor.. Diye cevap verince: — Ben de buraya çift mo. torlu bir tayyare ile geldim. Demiş ve bir müddet düşün. dükten sonra sözüne şöyle de. d vam etmiştir: — Sürat meselesi tayyare likte en mühim unsurdur. Daima hızlı, her gün biraz da süratli gitmek lâzımdır. Askeri tayyerede, tüccar tayyaresinde de vaziyet böyledir. — Peki General, harp tay. yarelerinin de her hangi bir mevkie inmek mecburiyetleri olduğtna göre, bugünkü sürat. ler nazik bir mesele teşkil et. mez mi? General Milş güldü: — İnmek mi?.. dedi. Ne za. man İâzım olsa inmek müm. kündür. Seri tayyareye de alı. şılır. Bakın umumi harp sene. lerinde bir pilot yetiştirmek i- İ ü . Hal. yaskerf tayyarelerimizin büyük daima sürat 1917 modellerinde üç hafta ça. hlşarak eski pilotlar seviyesine yükseleceklerine eminim.. Siz yarın Evere şenliklerine gide. cek misiniz?.. General Milş muhatabının müsbet cevabı üzerine sözüne şöyle devam ediyor: — Orada çalışma tayyarele. rimizin akrobasi ve grup uçuş. larındaki terakkilerini görürsü. hüz.. Oradaki tayyarecilerimizin hiç biri yüksek tayyarecilik mektebi mezunu değildir. Çüön- kü bizde tayyareciler çok mah. dut bir zamanlarımı akrobasiye | tahsis ederler.. Bizce esas olan, bir süratle seyretmeleri, düş. man içine girmeleri ve galip gelmeleridir. — Almanya Evere hiç aske. F? tayyare yollamadı mı? — Hayır, göndermedi.. Bu. nun sebebi de birçok Avrupa devletlerine çöken asabiyettir.. Bunun üzerine Almanya sükü. nu mubafaza için bu kararı vermiştir ki, bunu ben de çok, makul buluyorum. Muhaverenin bu noktasında Generalin şahsi dostlarından gazeteci Roche d'Estree de sö. ze karışarak Generale: — General, ben de şimdi Almanyadan geliyorum, orada vatandaşlarınızda — münakaşa götürmez bir endişe gördüm. — Bence hayır.. Esasen bu- nun doğru olmasına imkân yoktur.. Demesi üzerine generalin kenarındaki ufak tebessüime Tağmen muhavere birdenbire soğumuş ve derhal kesilmiştir. lemdar sinemas Sinyorita, ŞEHZADEHAŞ) TURAN SI Bugün, bu gece (2) FİLM 1 — Aşktan daha kuvvetli, 2 — Masketl haydullar, Nuri Gençdür ve arka. Jaşları 13 Temmuz per. yembe günüÜ akşamı Ak. Ve aray Yusufpaşa Emek u te, en yi undan, şeker ve yağdan yapilmış pastalar götürerek bir misafir gihi gideceğini düşünerek memnun oldu. “Benebaşmda, diğer bütün şey Ter, bu Ziyaretin yanında —sönük kalıyor, münasızlaşıyordu. O-lan- ım diktiği yeni, siyah pamuk elbi- vesini giydiği zaman, ancak! — Onları büyük evin kapısına götürürken bunları giyerim, 'de" mişti. Hattâ, babasiyle kendisini teb rike gelmiş olan ve tika basa ye" mek ve içmekten şamata yapan amcası ve komşularımnın eve dol- duğu senebaşının ilk — gününü Wang Lung umursamıyarak kar- şiladı? Vang Lung onları alelâde in- Banlara vermek — mecburiyetinde kalır diye, boyalk pastaların kal dırılarak sepete konmasma bilhav sa dikkat etti. Fakat, misafirleri beyaz, düz çöreklerin yağını, şe- kerini ve lezsetini methede ede bi- tiremediklerini duyunca: — Bir de boyaldar( — görseniz, yeteniz, o zaman anlardınız! Diye az kaletn bağıracaktı. Ama bağırmadı. Zita het şeyden cvvel, Büyük Eve göğsünü gere gere girmek istiyordu. Etkeklerin bir gün evvel tıka basa yedikleri, içtikleri, kadınla- rın birbirlerini ziyaret günü olan senebaşının ikinci sabahı, gafakla beraber kalktılar. Kadın çocuğuna kırmızı elbisesini ve kendi eliyle yaptığı kaplan yüzlü ayakkabıla- rını giydirdi; Vang Lung'un sene- başı arilesinde tertemiz tıraş et- tiği başına da, önünde Buddha'nın yaldızlı bir vesmi bulunan, tepesi açık şapkasını geçirdi ve onu ya: tağın üzerine oturttu. — Sanra Vaug Lung, karısı uztn siyah saç> larını yeni baştan tarar, ona satın aldığı gümüş Suyuna batmış pi- Prinç iğnelerle tuttururken alel İle giyindi. Sonra kadın, Vang Lung'un elbisesinin kumaşından yapılan yeni elbisesini giyin Vang Lung karısiyle kendisine 24 kadem (takriben 8 metre) ku" maş almıştı. Kumaşçı dükkânlar rında âdet okluğu Üzere de ayıı- ca 2 kadem (60 santim) de ölçü payı bırakmışlardı. Vang Lung çocuğu, kadın da sepeti alarak, şimdi, kış yüzlinden topraklaşmış olan tarlalardan ge- gerek yola çıletılar. Ve Vang Lung, Hyang'ın evi- nin kapısında mükâfatına nail ob dü, Karısının — scslenmesi üzerine ğüu manzara P VAKİT * Yazan 938 Nobel mükdfalını kazanan Pearl Buck Çeviren İbrahim Hoyı | İ İ ü çrma |kargısında gözlerini hayretle aç we benin'deki Üç kılı bura bura| — Kapıcınıt, karısı ve çocuğiyle baykırdı: bizlikt geri dönmesi epeyce uzun || — Oocoot.. Çiftçi Vang, bu se-|sürer gibi oldu. fet bir yerine üçleştiniz hal.. Vang Lung, her şeyin yolunda Sonra, hepsinin yeni elbiseler|olup almadığını anlamak İstiyor: giymiş olduğunu ve çocuğun da | muş gibi; kadının yüzünü bir lâh- Doğlan olduğunu anlayınca, devam| za dikkatle baktı. Zira onun his- Yettiz siz Üört köşe yüzünde ilk öncele" | — Bu yd, sana geçen senekin|ri farkedemediği ufak telek deği- |den daha fazla tali dilemeğe hiç | giklikleri keşietmeği öğrenmişti |de Tüzum yok!... artık. Karısının yüzünde derin Vang Lung, âdeta kendi sevi- |bir memnuniyet okuduyordu, Bir. yesinde olmıyan bir İnsan e kör|den, kentdisinin giremediği ve |nuşurmuş gibi, ihmalci bir tavırla| şimdi de alâkası bulunduğu bu cevap verdi: kadınlar salonunda neler olduğu- — Hasat iyi oldu... İyi hasat ol |nu öğrenmek, duymak için sabu- |du.. dedi ve emniyetle eşiği aştı. | sızlandı. Kapıtı, bütün gördüklerinden| — Dolayısiyle, kapıcı ve çiçek be- mebhut bir halde Vang Lung'a: | *tğu karısmı küçük baş eğişleriy " — Karmızla çocuğunurun get- |le selâmladıktan sonra, Olan'ı kliğini içeriye baber verinceye ka-| süratle dışarıya çıkardı, yeni ek dar benim fakir, sefi! odamda © h’i'“ülîn içinde, Büzülüp Kıyılar türur müsunuz?,. dedi. rak uyumuş olan çocuğu da kuca- Ve Vang Lung, büyük bir evin | Gtta aldı. t (baş) ma hediyeler götüren karısı | Kadm onu takip ederken, başr ile oğlunun arkasmdan avluyu ge- | Sevirerek sordu; çişlerini seyretti. fşte bütün bun-| — Ebl. Anrlat bakâlım ne ©L lar hep kendi şerefine idi. Onlar | 18?-. TIk defa olarak karısının a- içiçe olan avluların uzun dehlizin | Bttirğma sinirlendi, sabırsızlandı. den kıvrilıp döndükleri, biraz son- | Kadın biraz daha yanına yaklaştı ra da tamamiyle gözden kaybol | Vt #sldayarak: dukları zaman, kapıcının kulübe'| — Bana sorarsan, bu sene se sine doğruldu; ve onun çiçek bo-| kıntı içindeler, dedi. zuğu karısınm, gözterdiği orta ö-| — Adeta ilâhların aç otduğundan dada masanın soluna isabet eden | bahseden bir insan baş köşeye, tabif bir gekilde yer-| şaşkın konuşuyordu. Sunduğu çayı hafif bir baş| Vang Lung, onu harekete ge- yle aldı. Önüne koydu, ve|tirmek İstermiş gibi atıldı: sanki çay yaprakları kendi istedi | — Ne demek istiyorsun?, i derecede iyi cinsten değilmiş ma var) gibi şaşkın| | ABONE TARİFESİ Memleket M tçinde 95 260 415 Aylık 3 aylık Gaylık © yüllık 600 Tarffeden — Bulkat için ayda otuz kuruş Posta birliğine girmeyt ayda yetmiş beşer kurüf medilir. Abone kaydını bildiret Vap ve telgraf ücretitk pörasının posla veya yullama Deretini Idare verime alır. Türküyenin her posta me' * VAKIT'a aböne ııt'.':'; Adres değiştirme 28 Luruştur. İLAN ÖCRETLEN Ticaret ilânlarının a satırı sondan İtibaret İ y Yalarında dÜ; iç saylar kuruş; — dördüncü "" ikinci ve üçüncüde Zi ; t; başlık yanı kesmect dıt. f Büyük, çok devamli, renkli ilân verenlera #f indirmeler yapılır. Resfİ rmm sanlim * salırı 9Ü TİCARİ MAHİYETTE Ol* | KÜÇÜK İLANLAR Bir dela 30, iki detasi delası 6â, dört defası 78 defası 100 kuruştur. İlân verenlerin bir f vadır. Dört satırı geçen Ü Tatla salırları beş kurart” sap edilir. Vakıt bem — doğrudan ya kendi dare yerinde kara caddesinde — Vakii altında KEMALEDDİN Hlân Bürosu eliyle Y†eder. (Büronun tetefonit! VAKITA aboöne olunuz 1İSTANBÜL , TİYA Beşiktaş PJ ta: (Surl ve Kör) Olui Karamazof Earjeşîer Yazan: DostoyevSski. Çeviren Hakkı Süha Cezgin ©M 53, — İşitiyor musun, pencere vurulu- yor. Git aç. Gelen kardeşin Aliyoşa- dır ve sana hiç beklemediğin şaşılacak kir haber getiriyor. Diye bağırdı. İvan da heyecanla haykırdı: — Bus artık... Gelenin Aliyoşa oldu- ğunu, ben senden önce sezmiştim, Bu vakitte ise elbette mühim bir şey olma- sa gelmezdi. — Hadi konuşacağına aç canım, ge- Jen kardeşindir. Dışarda müthiş bir kar tipisi var. Köpeklerin bile sokağa çıka- mıyacakları berbat bir hava... Pencere hülâ vuruluyordu. İvan pen- cereye koşmak istiyordu. Fakat olduğu yere mıhlanmış gibiydi. Eli ayağı tut- muyordu. İratlesini bağlayan bağları koparmaya boşuna uğraşıyordu. Dar- beler de gittikçe şiddetleniyordu. Niha- yet İvan üstündeki felç halsizliğini yendi. Şamdanlardaki mumlar bitmek Ürzere idi. Meçhul mlisafire attığı bardak masa Üstünde duruyordu. Divanda ise artık kimsecikler yoktu. Pencere, yine çalınır” yor, fakat ona geldiği gibi pek hızlı değil. Kendi kendine; — Hayır, diyordu; aslâ bu kere rü- ya değill... Gerçekti bu... Koşup camı açtı ve: — Aliyoşa, ben sana buraya gelme demiştim. Ne işin var, ne İstiyorsun. İki sözle anlat! Ama iki söz fazla de- gilt Diye homurdandı, Aliyoşa: — Smerdiyakov, bir saat evvel ken- dini asmış. Dedi. Kapıya yürüyen Ivan; — Merdiveni çık, açıyorum. Diye seslendi. h 9 O SÖYLEMİŞTİ! Aliyoşa, ağabeyisine, Mari Kondra- tiyevna'nın bir saat önce Smerdiyako- vun intiharını bildirmek üzere kendisi- ne geldiğini anlattı. Kadıncağır: — Semaverini götürmek üzere oda- sına girmiştim. Onu, duvardaki bir çi- viye asılı görklüm. Aliyoşa ona: — Büu haberi başkalarına verdin mi? Diye sormuş o da; — Koşa koşa size geldim. Cevabını vermişti. Zavalir kadın yaptâk gibi titriyordu. Aliyoşa, onunla birlikte eve dönmüş ve Smerdiyakovu asılı olduğu yerde gör- müştü. Masa üstünde bir kâğıtta: “Kendi isteğimle, kendime kıyıyo: rum, Ölümümden kimse mesul edilme* sin!,, cümleleri yazılmıştı. Aliyoşa ora- dan çıkınca “İsptavnik, İn evine uğra- mış ve sonra doğruca buraya gelmişti. Aliyoşa, kardeşinin halinden kuşku- lJandığı için ona dikkatle bakıyordu. — Kardeşim, galiba çok hastasın. Çünkü bana dediklerimi hiç anlamamış gibi bakıyorsun. Dedi. İvan onun telâşına, sözlerindeki em dişeye falan aldırmadan: — Geldiğine iyi ettin. Ben zaten o- mnun bu işi yaptığını biliyordum. — Biliyor muydun? Kim söyledi? — Kim mi söyledi... Bilmiyor... Ha, evet evet o söylemişti. Düha temin, sen pencereyi vururken.. Ivan odanım ortasında dalgin ve göz- leri yerde duruyordu. Aliyoşa, gayri ihtiyari etrafına bakı- — O, dediğin de kim? Diye sotdu, — Kaçtı! İvan bu cevabı verdi ve tatlr tatlı gü lümsedi ve: — Senin yaklaştığını hissedince kor- kup kaçtı. Sen halis bir melâikesin. Dimitri sana bu adı koymuştur... Me- leklerin gökteki sesleri... Ne demektir melek?... Belki bunların bepsi bir küm” yevi Mmoliküklen başka bir şey değildir. Aslan ve güneş nişanları var.., Sen bun- ları biliyor musun? Aliyoşa telâş ve korkuya kapılarak: — Ötur kardeşim... Dedi; yalvarırım sana otur şu divana... Ateşin var... Sa- yıklıyorsun sen.. Hele şöyle yastıklara bir yaşlan. İster misin bir havlu mlatıp ainına sarayım. Ateşi giderir bul.. — Şu sandalye üstündeki — bavluyu ver. Biraz evvel onu fırlatmıştım. Aliyoşa lâvabonun — yanında katlan> miş başka bir havlu bularak: — İşte, işte buldum! Merak etme! Dedi. İvarın hakzası yavaş yavaş uyanr yordu, kalkarak: — Dur hele, dedi; bir saat önce ben bu havlüyu islatıp — başıma sarmıştım. Natıl öluyor da bu kuru ve ötülü bulur hHüuyor. Odada başka havlu yoktu. — Sen bu havluyu mu başına sar- mıştın. — Evet canım... Belki bir saat ba- şımda bununla odada dolaştım durdum. Neden mumlar bitmek üzerel” kaç acaba? — Nerede ise gece yarısı © Bu cevap üzerine İvan: — Hayır, hayır, hayır!.. kırdı. Öyle ise gördüğüm rüyü O, burada idi... Sen pencı ğün vakit işte şurada, divanın P de oturuyordu. Ben şu budlİ.'J na fırlatmıştım... Hem bu, ilk değildir... Hayır, rüya değil gue gekten geliyor. Yürüyor, görüyorum. Uykuda gibi bütüf leri yapıyorum. Evet, buradâ: divanın Üstünde İdi. Ah Aliyof#” ne hayvan şey, ne hayvan gey İvan gülmeğe ve tekrar deli başlamıştı. Aliyoşa, gaşkın şaşkırı: — Kimba haşvan şey? üaüt sodiyorsun kuzum, Diye sordu. — Şeytandan yahu... Üçtür gelip benimle konuşuyof' ben önun yıldırım ve şimşek le donanmış kızil kanatlı bif cak yerde, sadece şeytan 'M 4 Üzülüyormuz'm gibi, bana Bu, her hâlde aşağılık bir !.,d cak. Hamama bile gidiyor... ” © gf ğu vakit mutlaka Danimarka W | rininki gibi çıplak uzun kt | tünmüştür... j (Devamtt şeytendifil|