4 — VAKİT 29 IKINCİKANUN. 1939 Tercümana, gülümsiyerek; — Başkumandanınız, hiç olmaz sa silâh kullandığımı anlasır Dedi, M fa Paşanm yanında Kara Halil ile bir iki beylerbeyi vardı. Tercüman, İlikoyüu takdim etti: — Gürcistan Kral Davut Hans dan gelen elçi. Kara Halil; — Bu ikinci elçi. dandı, diye miri. Sonrâ Başkumandana dö- Gamak:ilı bir sor- guya çekeyim., Dedi, a Paşa; di. Sen onların di- Tini bilirdin. — Biliri; rim,. . Beli... Hem âlâ bili- — Sor bakalım ne istiyor. Başkumandan çadırda Beyler- beyleri ile yapacakları harbi müza kere ediyordu, Kara Halil; — Paşam, dedi. Destur verin, elçi ile çadırda uzun uzun konu- şalım. Belki dilinin altında bir bakla var. Siz de burada müzake- releri edersiniz. Fakat tam bu esnada Dağların Kralı göğsünden bir mektup çi karıp uzatıyordu, Mustafa Paşat — Okur musun Kara Halil, Dedi. — Hayır Paşam, mak bilmem. Mektup Gürcice yazılmıştı. Baş ka okuyan da yoktu. Kara Hall; — Bunun kolayı var.. Diyerek mektubu açtı. Elçiye uzatarak: — Oku, ben dinliyeyim. Dedi, — Zâvalk İliko hayatında ilk yalnız oku» mez köşesine çekildi. Onun ordu- da mühim bir mevkii vardı. Adeta Mustafa Paşaya yaverlik yapıyor- du. Kafkas hududuna girildikten scnra her şey ondan soruluyorda, Hattâ maiyeti bile vardı İstediği- ni emrederek yaptırabil İliko, Kara Halilin kıyafetinden mevkiini anlamaya çalışarak ona göre vaziyet almaya düşünürken: — Otur şöyle karşıya.. Seninle Gürcistandan konuşalım., Teklifi ile karşilandı. Da Kralı, Kara Hi teklifini memnuniyetle kabul ede- rek yere çökerken: — Padişahın yanında, dedi, çok mahcup oldum., — Hangi padişahım? — Sizin kaç padişahmır v Kara Halil bir kahkaha dahı tı ve; — Onu padişah m dedi. O başkumandandır. at sandınız, İliko, bu cevaptan da taaccüp etmedi: — Ya, pen padişah biliyordum. Peki siz kimsiniz? — Ben de onun adamlarından biri.. Şimdi söyleyin kral mektu- bunda ne yazıyor. Biz daha önce kendisinden Türkçe yazılmış bir mektup almıştık.. — Türkçe yazıl mış mı?., —Türkçe yahut Faraça.. Ikin- ci mektubunu neden Gürcice yaz mağa lüzum gördü? İlikc, kendi kendine; — Zavallı Davit, o esnada ne yaptığını biliyor mu id diye düşündü. Kara Fi z —Çok aceleye geldi, dedi, Ne Farsça, ne de Türkçe bilen bula" madık., — Demek mektuhu siz yânında idiniz? İliko gururla göğsünü kabarttı: yazarken Bu GÜN SAKARYA SINEMASI Bütün dünyada umumi bir heyecan uyandırmış ve 938 Vene. dik müsabakasında büyük mükâfatı kazanmış olan: Hayret etme sırası — Elbet, dedi, ben kralın er yakın adamlarındanım, — Size itimadı var demek?, — Hem pek çok. — Fakat sen yazma okuma bil meliğine göre cesaretin sayesinde krala itimat kazandırdın.. — Çok doğru. İyi anladıtız. Kara Halil bir mü dü. Sonra: — Simon nerelerde? du. Cahil elçi şaşkınca yerinden fır ladı; — Simon mu?., Diye haykırdı. — Hangi Sim — Kaç Simon öyle telâşlandınız? — Şer, Hilg: fakat Simon.. korkma.. Biz $c det düşlin- diye sor- « Hem niçin gönle iyi anl — Simon bizim en büyük düş- mar — Davidin öyle mi?. — Tabii. Simon onun kard dir, i- gisine ini Mliko, Kara Halilin şeytanca su) allerine cevap vere vere son #e- nelerde Gürcistanda vukubular bütün hidiseleri anlatmıştı. En sonunda: — İşte, dedi, şimdi kral Davit, | yahut Davut Han ne yapacağını şaşırmış bir haldedir. Onu kimse sevmiyor, Eğer Osmanlı ordusun- dan yardım görmezse, Simon gibi kaşıp canını kurtarâcak. — O vakit sen ne yapacaksın? zim için ne olacak, ki ların Krak olarak kakrım.. — Ya buradan mazsak,. İliko bunu da düşünmemişti Kara Halil Devam etti: — Biliyorsun, ki harpte elçiler de esir edilirler. Hem sen tam bir elçi de değilsin.. Üzerinde birçok şüpheler var. Kral Davut iki tup göndermiş oluyor, Birinde Osmanlı ordüsuna yardım etmen , en yardı yapacağım, diyor. Biz bunun ha İm. Sen doğrusunu söyledin. Fakat bakalım doğrusu a © mudur? serbest bırak VAKI ABONE TARİFESİ Me 3 aylik 8 aylık 1 yıllık Tarifeden Balkan Bi in otuz kuruş di osta birliğine girmeyen * yetmiş beşer kuruf medilir, Abone kaydını bildire# tup ve lelğraf ücretini, parasının posla veya hafi yollâma ücretini idare kef terine ahır, Türkiyenin her posta mefi VAKIT o abone yazılı Adres değiştirme ü 25 kuruştur. İLAN ÜCRETLERİĞ, Ticaret ilânlarının 48 satırı sondan itibaren #8 fali a 40; iç sayfal kuruş; dördüncü sayfi ikinci ve üçüncüde 2; birl 4; başlık yan kesmecs İ dır, Büyük, çok devamlı, renkli'ilân verenlere ağ indirmeler yapılır, Resdil rın santim * satırı 30 kur” TİGARI MAHİYETTE Ol KÜÇÜK İLANLAR Bir defa 39, iki defast defası 65, dört defası 79 defası 100 kuruştur. ÜÇ ilân verenlerin bir defa! vadır. Dört satırı geçen ii farla satırları beş kuruştüf sap edilir. Hizmet küçük dün indirilir. Yakıt hem doğrudan ya kendi idare yerinde, kupon — geti tarifesi yüs Halile gelmişti, Heyecanla: İliko derin derin düşünüyordu. Haklı olarak kendisini hapsedebi- lirlerdi.. Hatta öldürevilirlerdi de, — Bu seni çok mu düşündür:| dü?,, (Arkası var) kara caddesinde Vakit altında KEMALEDDİN İlân Bürosu eliyle ilân eder. (Büronun telefon: Günahkâr Kızlar Filmine BAŞLADI. Baş Rollerde: orinne Luc'ra're ve Annie Ducawxj! Ayrıca: DOBERT TAYLOR ve JEANNE HARLOV tarafından i TATLI GÜNAH Filmi de gösterilecektir. İlâveten: Yeni Paramu defa ckuma bilmemenin âzabını çekiyordu. Bir an içinde kızardı, Dudağı titremeğe başladı. Kekeli- yerek; — Ben, dedi, okumak bilmemi.. Kara Halil, vaziyeti unutmuş, müthiş bir kahkaha atmıştı. Son- ra kendine geldi. Başkumandana dönerek: — Afedersiniz Paşa, dedi, ku- surumu affeği Elçi okuma bil meğiğini göyled Bir kralın el si okumak bilmez olur mu?.. Bun- da bir iş olsa gerek.. İliko, etrafına bakındı. Kara Halile; — Arkadaşlardan biri okuma i İsterseniz onu çağırınız.. — Simon Dâvidin kardeşi mi- dir? — Tabi. du. Davitten önce o kral- Jurnal mii Buy 2Ze/ek simasılı Şikago Yanıyor $ Amerikan sinemacılığının şaheseri BUGÜN Sene sinen büyük, ve, mua GÜRE seline erleri fili çAZDİBAN en iin | PEK ve SARAY sinemalarinda birde A İLKİ -İ rollerde: RAMON NOVARO - MIRNA Lİ Sonra 2 sene çalışarak üvcuda getirilen bir sinema mucizesi Baş rollerde : TYRONE FOWwWEL ALiCE FAYE Kara Halil: — Lüzumu yok.. Sen benimle gel, dedi. Mustafa Paşanın önünde yere eğilerek eteğini öptü. Iliko şaşır- mıştı, Ayni hareketleri gayet ace- mice tekrarladı, Kara Halilin ar- kasından yürümeğe başladı. Kara Halil, çadırma girer gir- Alaturka musiki ve fasılları tertip Şarkı ve gazelleri: * M.C, ve CEVDET KOZAN MUSTAFA ÇAĞLAR Dikkat: : ŞEYHİN AŞKI bayramda izmirde YENİ sinemada gösteril Hapishanede Bişari papaslar “y gili mahpuslar kuşatarak okun” ma öğretmişler. İncili ezberif” $ Adamcağız bu malâmat ile rw! yanan pişmanlığı sezince oturu? tida yazmış. Bunda bilgisizlik batsızsın yaba heyetlerinde yaratmışlardır. — Allah gibi. — “Hamlet,, de “Poloniyüs,, ün de- — Bir Bulgar, bana Türklerle Çer- iği gibi, sen de kelime oyunları yapr keslerin yurttaşlarına yaptıkları zulüm Oy yakaladın. E- deri anlatm'ştı, ğer Allaha, insanlar vücut vetmişlerse, İvan kardeşinin söylediklerini i memiş gibi devam etti; Karamazof Kardeşler Yazan Dostoyevski Evet fırsatı i onu da kendi şuretlerinde yaratmışlar» dır, Demin bana “vazgeç neye yarar bunlar!,, diyordun. Ben, dinlediğim bir hikâyeyi anlatıyorum İşte. | İşittiğim her şeyi toplar, gazetelerde rastladık» alrımı not ederim. Güzel bir koleksiyo- Umumi bir İslâv isyandan korktuk ları için öldürüyorlar, soyuyorlar, ya- kip yıkıyorlarmış. Kadınlı kızlara sataşryorlar. çocuklara fenalık ediyor- lâarmış. Mahpusları kulaklarından du- varlara mıhladıktan sonra ertesi gün asarlarmış. Bazan insanların merhamet sizliklerini, vahşi hayvanlara benzetir- ler, Bu teşbih ile hayvanlara iftira edi- yörlar, Onlar, hiçbir zaman yabanilik- te insanların derecesine yükselemezler, Kaplan, avını parçalar yer. İşte o ka- dar. Yapmak elinden gelseydi bile aslâ insanları kulaklarından duvarlara çivi- İemezlerdi. Çocuklara işkence eden, den işlediği cinayetinden ne W azzep olduğunu anlatmış. BU ad talığa yayılınca, bitün Cenevft heyecan içinde kalınış. Katili “ koşmuşlar. Ony kucaklayıp öP “Sen, hakkın uyandırdığı bif mizsin!,, demişler. — Evet, vaktiyle çalıp çeri ra öldürdüm. Fakat bunları? duğunu bilmiyordum, Rabbi bana erişti, İşte artık “— içinde ölüyorum. Cevabını vermiş. Nihay#* > gelmiş. Rişar berkizdeni seri zayıftır. Fakat idamını dürü bekliyor ve: nü — işte benim en büyük £ minen çağım.., Arti: ANN rum! Diyor. Etrafındakiler – — Evet, diyorlar, ge(S* Başkaları da: g 4 — öl kardeş, 51! Allahı” ninle beraberdir) Diye söyleniyorlar. ÖP sp Taya kucaklaya onu siyas€ rıyorlar, 7 Çevirem Haklı Sütun Gezgin ” 82 mesini, ateş vermesini istemiş. Müba- Tek adam donmak üzere clan yolcunun Üstüne yatmış ve kucaklaşarak nefesiy- le ısıtmaya çalışmış, Bu yolcunun kor- kunç ve iğrenç bir hastalığı varmış, Fakat aziz, ağzını onun ağzma daya- :caklık vermekten çekinmemiş.. le geliyor, ki azizin bu hareke e aşkından doğmuştur, Sev- , sevilmenin uzakta olması lâ- mmdır. Yüzü görünür görünmez, sey- ginin dağ iacağı muhakkaktır, kötü yaratılmaktan mıdır, yoksa insan- lik noksanlarından mıdır? Bence Haz- reti İsanm insanlara karşı beslediği son suz sevgi bir mucize idi. O, Allah ol- duğu için buna kadirdi. Fakat biz, biz- ler hiç de üyük değiliz. Meselâ, ben, dehşetli bir ıstırap içinde olsam, bunu bir başkası, benim gibi idrak €- debilir mi? Hayır, edemez, çünkü o, ben de ir. Dahası var; Hattâ anla" mak istemesi bile nadir vakalardan sa- yılır, Nazariye ile, insan uzaktakini seve- bilir. Fakat yaklaşınca aslâ... Ne ise, bunları bırakalım da sana asıl kendime has olan bir düşüncemi anlatayım, Be- şeriyetin ıstırabını sen, hiç düşündün mü? Çocukları onlardan ayıtmalıyız. Çünkü onlar yakından da sevebilirler. Çoruk daima güzeldir. Ben, onların çir kinine hiç rastlamadım. Âdeta minimi» ni birer Allaktırlar onlar... Ah Aliye şa, başım ne kadar ağrıyor. Sana bun- Yarı niçin söylediğimi bilmezsin. — Yüzün iyi değil, ağabey. Sen ra- nüm var. Her millete ait olan zulüm hususiyetini kaydetmişimdir, Biz, Rus- lar kimseyi kulaklarından duvarlara çi- vilemeyiz. Fakat kırbaç hususunda da biçbir millet bize çıkışamaz. Elimde bir risalecik var, ki Pransız- Tarın Cenevredeki bir katile tatbik et- tiki ceza usullerini anlatır. Bu ço- cuk babasızdı, İsviçreli çobanlara ve- Onlar da buna ilerde çalışır ümidiyle bakıp büyütmüşler, Fakat yir mi dört yaşında öldü. Yedi yaşında o- na koyun güttürmüşler. Çocuk aç ve çıplak olarak söğukta, karda işe sürül- müş. Çobanlar, çocuğa yaptıklarından ötürü hiç bir vicdan azabı duynuyer- larmış. Mahrumiyet Rişarı hınca boğ- du. Büyüyünce hırsız oldu, Nihayet bir ihtiyarı boğazlamaktan çekinmedi. Yakılanarak idama mahküm edildi. Oralarda jüri heyetleriyle hâkimler in- ce ruhlu değilelr, doğmamış yavruları, analarının karnımı deşcrek dışarı uğratan, havaya atarak süngülerle karşılayan biziz. Ana kuca- bundan birçok defalar bah setmişti, deli. Tecr çısında bir adamın yüzü, aşka karşı bir aşk besiz insanlar kâr» ğında bir çocuğu okşar gülümsetiriz. Sonra ona tabancamızı uzatırız. Çocuk onu oyuncak sanır, emzik sanır, ağzıma alır, Tetiğe basar o güzel baş: parçala- rez. Türklerin tatlıyı çok sevdikleri lenir... — Vazgeç kardeşim, bunların ne lü- dür “a yanıyor. Bunu ben, tecrübe ile bilizorum İvan, — Belki, ama, ben kendi payıma böy zumu var?... — Bir şey daha aklıma geldi Aliys- şa, eğer şeytan yok idiyse, onu insanlar da hep benim gibidir. Şunu aramak lâzım: Bu eksikii- Zin, fena duygularla dolu olmaktan,