Koraçla onun gibi iyi iranca bilen bir askeri aldı ve zabitin arkasından yürüdü. Etrafta o kadar asker birik- miş ve o kadar silâk çatılmıştı ki içeriden dışarıya ve dışarı - dan içeriye girebilmek için kuş » veya köstebek olmaktan başka çare yoktu. Bu hal Gökboğanın gözlerine şiddetle çarpıyordu. © Eğer kendisinin kabulü için bir Tocrasimden ibaretse pek fazla görünüyordu, Meriner âirekli sarayın mer- mer merdivenlerini çıktılar. Medayin sarayı kadar değilse de ona yakın denecek kadar süs 14 bir salona girdiler. Hürmü - © zan karşıda ve piril pırıl bir ; o — hire # z Niğde, (Kurun) — Niğde vilü- yetinin ziral inkişafı, bilhassa mu. © Bitin meyvacılığa olan kabiliyeti şayani memnuniyettir, 937 yılınm © meyvaları şöyle tesbit edilmiştir: Armut, 9388 bin, ayva 251 bin, © “badem 134 bin, ceviz 374 bin, dut © bir milyon, erik bir milyon, kay- © ei bir milyon, kiraz 300 bin, şefta Ji 60 bin, vişne 100 bin, zerdali iki milyon ve'nihayet muhitin en meş © Ger cmeyvasr-olan elma yedi mil- — “siyon kild. Niğde merkezinin meşhur Ka- yaardı bağları denilen yer, elma bahçeleriyle baştan aşağı bezen - © miştir. Bu muntakada yalnız elma © odan on bin lira kadar senevi para © Salan müstahsiller vardır. » Niğde elmacılığını tehdit eden © “Elma iç kurdu”, “elma diş kur- du,, haşerelerine karşı Ziraat Ve. kâleti tarafından burada bir mü- © cadele teşkilâtı kurulmuştur. Bu teşkilâtın mesaisi hayırlı ne- ticeler vermektedir. Vekâlet burada bir de “Elma sslah istasyonu,, namiyle bir nü- mune fidanlığı ihdas etmiştir. Tren hattı güzergâhında binler» ce fidanlariyle yemyeşil bir man- zara arzeden bu fidanlığın gayesi, temasta mısınız? — Bazan bana indikleri olur! — Ne surete bürünürler? — Bir kuş suretine! gelirler, niz? » — Konuşurlar! — Hangi dille söylerler? — İnsanların diliyle! — Peki ne söylerler? papas! pe mmüthisL,,* — VAKİT 6 IKINCIKARUN” Is5w “Benim idamımı emreden, kardeşimi Ehvaz valisi yapan ferman nerede?,, “Behram alçağın biridir. Hem ordunun başına geçip de düşmanla karşılaşmaktan korkuyor, hem de Başvezir- liği bırakmak istemiyor., taht Üzerinde oturuyordu. Ba - şında altın tolga, arkasında al- tn zırh vardı, Gökboğa ona döğru ilerledi. Hürmüzanın gü- ler yüzle: — Hoş geldin! Demesini bekliyordu. Fakat demedi, Sort bir sesle Adeta çı- kışta; — Buraya niçin geldiğin! bi- liyorum. Fakat senin ağzından da duymak isterim. Eğer yalan söylersen daha kötü olur, Gökboğa başını kaldırdı ve göğsünü gerdi. İran prensini başlan ayağa kadar süzdükten sonra etrafına baktı. Salonun dört yanı hepsi de şatafatlı gi- yiumiş olan zabitler ve asker- “Niğdede - Meyvecilik bilhassa inkişaf ediyor müstahsile cinsleri ıslah edilmiş, teknik usulerle yetiştirilmiş aşık elma fidanları tevzi etmektir, Elmacılığı daha ziyade ilerlete. cek ve lâyık olduğu mevkie yük- seltecek âmilin biri de yine dev- let bütçesinden yarım milyon lira sarfiyle inşası kararlaştırılan Ge- bere barajıdır. Bu inşaatın ikmalinden sonra Niğdede elmacılık tam mânasiyle genişliyerek iyi bir meyva memle. keti halini alacaktır. Vali Bay Faik Üstün bu mev. zuda, vilâyete taallük eden işleri derhal intaç etmek ve yakinen a- Wikadarlık göstermekle davayı bir an önce tahakkuk ettirmeğe çalış- maktadır. Niğde vilâyetinde ziraat teşki- İât emsali viliyetlere nazaran “iyi,, denmeğe lâyık vaziyettedir. Vilâyet merkezindeki müdürlük ve ziraat muallimliğinden başka mülhakatta da riraat muallimlik- leri vardır, “933 yılında Aksaray kazasında İri, Niğde merkeziyle Bor, Ulu- kışla kazalarında birer tane olmak üzere beş yerde tohum temizleme evleri faaliyete geçirilmiştir. Jerle sarılmıştı. Kendi kendisi» ne düşündü: — Bir şeyler bildiğine şüphe yok. Fakat ona bunları kim ha- ber verebilir? Yezdicerdle Beh. ramdân ve benden başka kim- se bilmiyordu. Yezdicerd bu işi yapamaz. Ben de bir budala de- gilim, O halde Behram yap mıştır. Gökboğa gayet sskin bir ses- le cevap verdi: — Ehvaz Prensi Hürmüzanm cesaret, zekâ ve kudretini pek uzaklarda işitirdik. Mademki benim buraya niçin geldiğimi biliyorlar, böylelikle beni zah. metten kurtarmış Oluyorlar, Sadece fermanı vermekle işimi bitirmiş olacağım ve bir söz i- Tâvesine Mizum kalmıyacak, Gökboğa onun başvezir yapıl. dığı hakkındaki fermanı koy- nuadan çıkardı ve birkaç adım ilerleyerek ellne vermek İste- di, fakat Hürmüzanın sağ ve solunda duran iri yarı zabitler. den biri ilerleyerek aldı ve o- nun sokulmasına vakit birak. madı, Hürmüzan fermanı aldı, göz gezdirdi. Ağzını büzdü, Küşla- rını çatarak sordu: — Öteki nerede? Öteki fer- man... . — Ne fermanı? — Benim idamımı emreden, kardeşimi Ehvaz valisi yapan ferman... — Böyle bir şeyden haberim yok. Size söyleyen yalan söyle- miştir. — Yalan mr? Elini kaftanınm iç tarafına soktu ve Behramın mektubunu uzattı; — Alda, oku! Gökboğa Rehramdan şüphe. lenmekte haklı olduğunu anla” dı: > Behram &içağın biridir. Hem ordunun başına geçip de düşmanla karşılaşmaktan kor- Jkuyor, hem de başvezirliği bi- rakmak İstemiyor. Şimdi de kendi yerini size kaptırmamak için hükümdara Asi olmanıza çalışıyor. — Sende böyle bir ferman yok mu? — Hayır. — Şimdi üstünü arattıraca- ğım. Gerçekten yoksa inanaca- ğım. — Güvendiğiniz adamlardan biri arasın! Fermanı ondan alıp götüren xahit Gökboğaya yaklaştı. Her tarafını yokladı. Hiç bir şey bu: lamadı, O zaman Hürmüzan ye- rinden kalktı. Türk kumanda: nına doğru yürüdü, Elini onun omuzuna koydu: — Hoş geldin delikanlı! Hak- kın varmış! Behram cezasını görecektir. Kisraya ihanet de- gil, hizmet etmek isterim. Vak- tile artaban beni isyana teşvik ettiği zaman da bunu isbat et tim. Fakat buradan ayrılamam. Çünkü Arapların ayni zaman - da Bhvaz üzerine de yürümek Üzere olduklarını öğrendim. Hududa giden adamlarım bu gün gelecekler, Son cevabı o za- ınan söylerim. Birdenbire hatırına bir şey gelr.iş gibi döndü ve zabite sor- du: — Behramın mektubunu £€- tiren adam nerede? Getirdiler. Hürmüzan onu baştan ayağa kadar çatık kaş" larla süzdü. Sonra: — Bunun şimdi boynunu Yu- run! Diye bağırdı. Hemen yakâla» dılar, Gökboğa: — Durun, bir ricam var! Değdi. — Nedir? — Bu adamcağızın suçu yok- tur. Sadece efendisinden aldığı emri yaptı. Mektupta neler ya“ zı olduğunu, Beliramın mak- sağımı bilmiyordu. Hürmüzan bir an düşündü. Ayaklarına kapanan zavallıya aldırmadan Gökboğaya baktı ve gülümsedi: —— Bana bağişlayorum! Dedi, Sonra ayaklarına kapanmış olan adamın omuzuna bir tj me vurarak Gökboğanın önüne itti: ” Ona şlikret! Adamcağız şimdi Gökboğa “İ am ayaklarını öpüyordu. Gük » boğa onu kolundan tutup kal - dırdı: — Bundan #onra Hürmüzana | ve bana sadık kalacak, Iyi hiz- met edecek mizin? — Canım sizindir, — Adın ne? — Mergüdan köleniz! — Geç bu tarafa.. Ona Koracm yanını gösterdi ve Koraça da; — Hoş tut! Dedi. Hürmüzan adamlarına Gök- boğa ile askerlerini iyi ağırla” maları için emirler verdi. Gök- boğa onu askerlerinin harp © yunlarinı görmek üzere çağır- dı. Türklerin binicilikleri, silâh kullanışları, intizamları Hür » müzanın gerçekten pek koşu - na gitmişti. Akşam oluyordu. Hududa gi- denler henüz gelmemişlerdi. Hürmüzan merak ediyordu, Bu sırada uzaktan bir atir görün- dü. Hemen karşılamak için & dam yolladı. Bu, Hürmüzanın elçilerinden birisi idi. Fakat tanınmasına İmkân yoktu. Çün- kü burnu, dudakları, göz ka pakları ve kulakları kesilmiş, yüzünün derisi yer yer soyul- muştu. Kendisini atm Üstüne bağladıkları için düşmeyordu. Yoksa buraya kadar gelemez - di, Gökboğda (Je arkadaşları bu vahşet örneği karşısında iğren- diler. Hürmüzen kızgın bir hal- de ona doğru koştu: — Ne haber? Ne oldu? Zavallı adamcağız dudakla- Ti kesik olduğu için pek acaip konuşuyordu. Güçlükle anlata” bildiğine göre, Kelib bin VA elçilerin diğerlerini, derileri yüzmek, tırnaklarına kamış sokmak gibi işkcr telerle öldür- müş, Runu da 0 hale soktuktan sonra demiş ki: “Selman ku- plaudasındaki Arap askerleri yarın sabah geliyor. Basradan da bir ordu yola çıkmıştır. Be nlın adamlarım zaten hazır, Ar. tık Hürmüzandan İntikamını alacağım. Onu da tutunca büy- le senin gibi yapacağım.” Kelib denilen adam Ehraz f- BT A AŞKA TAP Baş rolde: ZARA Bugün SAKARYA sinemasın? Göreceğiniz en güzel film Genç kâdın kalbi, kadın hissi, kadın aşkı, kadın teli“ Şiş, r Senenin en nefis şaheseri ei İlâveten Paramunt Jurnal. Fiyatlarda zam yoktur. Fiatlar: 25.35 Localar 150 kuruş » VAKIT ABONE TARİFESİ Memleket Mem içinde dır Aylık * 155» 3 ayık 20 425 6 aylık 475 320 İ yıllık do (o 1600 Tarifeden Balkan Bi için ayda otuz kuruş döl Posta birliğine girmeyen YE ayda yetmiş beşer kuruş meğilir, Abone kaydını bitdires * tup ve telgraf ücretini, # parasının posta veya bank yollama ücretini idare ken zerine alır, Türkiyenin her posta me! VAKIT'a abone yazıdır: Adres değiştirme ücre 25 kuruşlur. ta İLAN ÜCRETLERİ Şt, Ticaret ilânlarının santa satırı sondan itibaren (AL. talarında 40; iç sayfalar kuruş; dördüncü sayf# ikinci ve üçüncüde 2; bil 4; başlık yanı kesmece 5 dır. Büyük, çok devatılı, renkli ilân verenlere ayri indirmeler yapılır. Resmi rın santim » salırı 30 kur! TİCARİ MAHİYETTE OLM, KUÇUK İL A Bir defa 30, iki defası İ defası 65, dört defası 70 defası 100 kuruştur. Üç ilân verenlerin bir defas vadır. Dört satırı geçen ili İf fazla satırlar beş Kuruştfi, sap edilir, ç Hizmet kuponu geli küçük ilân derifest yün indirilir. Vakıt hem “doğrudan dö yu kendi idare yerinde, bElğitya kara caddesinde (Vakıt #itinda KEMALEDDİN İlân Bürosu eliyle ilân eser (iürenen telefonu? e bij & A i h 18 Busra ve Medayin ar Xi ülkede oturan bir Ari Öllesinin relai idi. Senel" beri Hürmüzana karşt Bem, satta başkaldırır, her de zg mağlüp olarak boyun es mecbur olurdu, Y (Devami | ta erik du N- LAR: iv &N KADIN. HLEANDER ei İ eğimli a: Karamazof Kardeşler Yazan Dostoyevski Çeviren Haktı Süha Cerşin m 59 farkına vardılar. Bu kadar yabancılar , Brasında meseleyi yalnız sana açıyorum. — Benim muhterem ve ermiş keşişim, sözleriniz müthiştir, Fakat, söylendiği gibi siz, gerçekten mukaddes ruhlarla — Muhakkak bir güvercin olurlar, — Hayır, 6 başkasına sittir,. Bunlar bazan kırlangıç, bâzan saka kuru olup — Ruh olduklarını nereden bilirsi- — Bugün, bir sersem herifin gelip bana mânasız şeyler soracağmı haber verdilerdi.. Sen çok meraklı adamspı Dedi; fakat gözlerinde iranmadığı nı gösteren bir parıltı vardı: Terapont Baba: — Şu ağacı görüyor musun? Diye sordu. — Evet görüyorum! — Senin indinde bu ağaç bir kara a- açtır, Fakat bence büsbütün başka bir şey. — Ne gibi başka şey?., — Şu iki dalı görüyor musun?.. Bun lar bazı geceler İsanın kollar; olup 5a- na uzanırlar, Bu aranışı açıkça görür, titrerim, — Madem ki İsanın kolları "ır, ç hâl“ de niçin titrersiniz? — Bir gece yakalar, kaldırır diye — Canlı can mı? — Tabii! Bu konuşmadan sonra Şimalli Keşiş, kendisine verilen höcreye döndü. Zihni karmakarışıktı, Pakat gönlünün 'Stareç,, ten ziyale bu garip papasa aktığını duyuyordu, Kendisi de oruç düşkünü olan Şimal Hi papas, Terapont Baba gibi fevkalâde bir perhizkârın keramete ermesine şaş- mamıştı, Gerçi sözleri bir hayli acaipti, Miânasız görünüyordu. Fakat bu mâna- sızlığın altındaki büyük hakikatleri an- cak Allah bilirdi.Tarihin bütün velileri, hep böyle muammalı konuşmamışlar mıydı? Bir yandan da “Stareşin,, son kerameti ile meşgul oluyordu. Aliyoşa, onun her yere sokulduğunu, herkesi Jâfa tutarak bundan konuştuğu- nu sezmişti, İlk zamanlarda buna — ka fası başka şeylerle yüklü olduğu için — pek aldırış etmedi. Stareç, uzun bir dal gınlıktan sonra kendine gelince onu sor Paisyüs, Jozef ve Porfirden başka kim- se yoktu, Zosima, yorgun gözleriyle o- na baktı ve sordu; — Seninkilerden ne haber, seni bek- lemiyorlar ms? 2 Aliyoşanın yüzü karıştı, — Hiç kimseye söz vermedin mi? Babana, kardeşlerine, ahbaplarına fa- lan?.. — Evet, babama, kardeşlerime, baş” kalarına da söz vermiştim. — Hadi iyle ise... Git ve üzülme. Korkma, sana son sözlerimi söyleme- den ülmiyeceğim. Beni sevdiğini bildi. gim için son arzularımı: sana söyliyece- kanlı bu emre boyun eğdi. Stareçin son vasiyetleri için kendisini seçmesi ruhu- nu minnetle deldurmuştu, Bu gayretle, mümkün olduğu kadar çabuk dönebil- mek için İşlerini acele bitirmek kararı- mı verdi, Höcreden çıkacağı Baba, onu durdurdu ve: sırada, Pajsyüs — Şunu unutma delikanlı, dedi, ilim ve fan bilhassa şu son asırda epeyi ilerle di. Fakat âlimler bilgi ağacının ayrı ay. rr birer dalını seçerek çalıştıkları için, “kül,, ü bütünlüğünü göremez oldular. Bu körlüğe ne kadar şaşılsa yeridir. Ha kikat bütün büyüklüğiyle meydanda duruyor. Onlar, ne arıyorlar bilmem, ki.. Dünya Aliyoşa babasının yanı” Aliyoşa, o günkü ziyaretli sından başladı. Fiyodor, bu Zİ İvanın haberdar olmamasını i$(* Delikank kendi kendine: — Niçin acaba? Diye soruyor ve: — Eğer babamın bana söy” gizli şeyleri varsa, eve bir Bi kimseye görünmeden girmem 18#'4 Hiç şüphesiz keyecan; içinde bi” i şeyler anlatmak istemiş, fakat ginden ötürü bu işi bayaramar Diyordu, : Kendisine kapıyı açan “N Grigori hasta yatıyormuş. 4v8# 5 ne kadar ilerlerse ilerlesin hiç bir vakit © saat önce çıkmış. İsanım tesisinden daha mükemmel bir — Babam ne âlemde? şey ortaya konamaz. Sen gençsin, mür- ihtiyar kadın; 4 şidin seni dünyaya yollayor. Dünya iğ- — Kalktı; kahvesini içiyor! va ve fesatla doludur. Buna kuvvetin. Cevabını verdi. ş yetmez belki.. Hadi zavallı öksüz git bakalım, Paisyüs Baba, böyle söyliyerek Ali- yoşayt takdiş etti. Delikanlı bu nasihat- leri dinlerken c zamana kadar sade sert bir papas olarak tanıdığı Paisyüs Baba- da, yeni bir dost siması sezdi. Şüphesiz, Stareç, son demlerinin yaklaştığını gö- Terek, genç yavrusu için, bu tecrübeli ve âlim zahidin himayesini istemişti, Aliysşayı, tecrübeleriyle dehatmağa çalışması bu yüzdendi, - Aliyoşa, eve girdi. Babası, &* yaleti ve terlikleriyle masaya © tu. Hesaplara bakıyordu. Fakat sizdi, Aklının başka yerde rülüyordu. Yanında kimse ” Sinerdiyakov pazara çıkmışt” ken kalkmış olmasına rağ*” “if kendine gelememiş gibi idi. 29 s#i4 görünüyordu. Alnındaki yi 41 bir sargı ile örtülmüştü. 97. yüzünün aksiliğini bir kat K rysrdu, çarka” a e) iş ” e Si;