İ i e TY DARA ve YAZAN: ISHAK FERDİ takyalı dövüşcüler ( Dârâ ) nın i önünde meydana atıldılar m . im 9) Şehri muhafızı, (Mavro) yu müdafaa ediyordu. Dârâ da (Mavro) ordu hun hasmı gali tunaya dogru gidi- “tt ve) dan geçerken İla Tine konaklamıştı. tan ordusuna ken- v Seçensene müsaade * ©, ordunun dehşet rşisında korkarak Vermişlerdi. $ çı, o <Uvvet ve cesaretile Medi, Pi beş yaşlarında bir ” gün şehrin güreş U cesur gençle bera NN Vüşçüler ortaya atıl iy ti “irndan bu heyecan- ii ediyordu . tehi di > muhafızıyla (o bera- ny, A) muhafızı, İran hü. o Yapılırdr. Bu döğüşte galip gelen hayvan mukaddes sayılırdı. A inlatıyordu: tördüze ” a Uğünüz güreşçiler ç (MM, i bugünü bekliyor- "ik, 0) Yunanlı bir renç- * Onu hiç bir mem- ti, diler. Etrafmdaki gün onunla güreşe- Naş ben (Mavro) nun ğini zannetmiyo- Mec <y kaç kişi ile | güreşe- Ni boy ölçüşmek is- ni kedi urup yere atıyor Kremler bir daha N ita ğ yale gözlerini açtı: NS iy, Ve kadar onu yenecek N Bit, adımız mı? vi “raftaki hükümetle- ty, “diş yek, baber gönderdik. i kah, imize gelen pehli- Vak dö, Veya bacağı sağ- nen bir kimse yok- d ç « Küvvetli bir insa- Börmek isterim. Ydanda görünmüş ) Türeşmek © üzere yerinden gelen iri — bir iki adım yü- ürane bir tavırla Mey bir el attı. ği rt kalın bir kavak Sel ,ş“ Büreketsizdi, ti, al e Ni, kür Yrüsuna ben- elekleri taş ka- © farksızdı. MESİ me kadar ine, g açi Süne kadar rin hiç biri. : | Pehlivan var. Fakat, | gibi ba- sirası Mavro- | p geleceğini umuyordu. Döğüş başlamıştı Dârünm hatırladığı (Arslan ile Dârâ, şehir muhafızma: — Bu aslanı sizin meşhur(Mav- To) nuz yenemez, ben sana bir A- rap atı hediye edeceğim. Dedi. Şehir muhafızı verdi: — Mavro mağlüp olursa, ben de size bir küp eski şarap takdim edeceğim. Dârâ şehir muhafızı ile konu- | şurken meydanda bir gürültü kop- tu. Pehlivanların ikisi birden ye- | re yuvarlanmışlardı. (Lamponyon) güreşçisi mi ga- | Bipti? Yoksa Mavro mu?.. cevap titriyordu. Pehlivanlar yerde boğuşuyor- lardr. Mavro o güne kadar hiç bir i pehlivanla bu derece uğraşma- mıştır, Yerde biribirine dolanmışlardı. Birden acı, boğuk bir ses yük- seldi... (Aslanla boğa) nın boğuşması» na ve onların haykırmasına benzi- yen korkunç bir 4€5.... Dârâ: — Trakyanın şarabı nefis mi- dir? Yeni Neşriyat VARLIK Bu kıymetli fikir ve sanat mec- müasmm İ teşrinisani tarihli 32 inci sayısı Yaşar Nabi, Hasan Ce- mil, Cemil Sena, Celâl Sahir, Ah- met Kutsi, Abdulhak Şinasi, Sa- bahattin Ali, Ali Mümtaz, Halit Ziya, Hamit Macit, Nahit Sır ve Cevdet Kudret Beylerin maka- leriyle | çıkmıştır. Okurlarımıza tavsiye ederiz. Foto Süreyya Foto Süreyyanın 34 ve 35 nu- maralı nüshaları bir forma ile çık- mıştır. Elli sayıfadan mürekkep olan bu nefis salon mecmuası ricâ- li âliye, sinema, tiyatro, hâdisat, İ moda ve spor ve fabrika resimle- riyle müzeyyendir. Okuyucuları. - mıza tavsiye ederiz. Karınca mecmuası Türk Kooperatifçilik cemiyeti ta- Herkes heyecan ve telâş içinde i e vena asanua een oya le, hikâye, şiir, tercüme ve piyes” | 5Eİ ESEN boğa) döğüşü Babilde genede bir defa Diyerek, müstehziyane bir ta» vırla gülümsedi. Şehir muhafızı: — Arap atma (kavuşacağım, dedi, ve bilseniz böyle bir ata nail olacağım için, ne kadarçok sevi» niyorum! Dârâ (Mavro) nun yenileceği * ne hükmetmişti. Çünkü (Mavro) nun hasmı tunçtan göğsünü öyle | derin ve kuvvetli bir soluyuşla şi- İ şiri iyordu ki... (Mavro) şimdiden yanılmış sa- yılabilirdi. Dârâ: — Mavronun hasmı aslana ben- | ziyor... Ben aslanların galip gel mesini arzu ederim. Diyordu. (Estrimon) muhafızı da: — Boğalar galip gelecek.. Çün- kü, aslan, yalnız gösterişiyle insa- im korkutur! j İ Diyecevap veriyordu. İran askerleri bu döğüşü bü - yük bir merak ve heyecan içinde seyrederken, ikinci bir gürültü da- işitildi: m zi Ahhhhh... Boğuluyorum!... (Devamı var) Müessif bir vefat Esbak Adliye ricalinden Hacı Reşat Bey mahdumu Yusuf Ziya- ettin Beyin tedavi edilmekte oldu' | ğu Heybeliada sanatoryomunda 30 —10— 1934 tarihinde vefat ettiği haber alınmıştır. Kederdide ailesine taziyetler beyan ederiz. arpte ölen italyan askerleri Büyük Harpte ölen İtalyan asker - leri için her yıl olduğu gibi bu yıl da ayın beşinci günü Feriköydeki Kato - lik kilisesinde bir merasim yapılacak - İ caktır. Merasimde ; İtalyan ceneral konsolosu bulunacaktır. AL riyetin ön birinci yılı bayramı müna - sebetiyle altmış sayıfa çıkmıştır. p Memleket iktisadiyatmı güzel bir surette tetkik ve tahlil eden bu mec - muanın son sayısında İstanbul mebu - su Alüettin Cemil, profesör o Suheyp Niyazi, doktor Cevdet Nasuhi, Aydos- lu Sait, Suphi Nuri, Aşkı Naili Bey » | lerin tetkik yazıları, Talât Beyin buğ « i day siloları başlıklı resimli bir maka - lesi, grafikler o ve statistikler vardır. ri Büyük h pan 5 | VAKIT'ın Edebi Tefrikası No. 2 Nak Dün çıkan ilk kısmın bülâsası: Sübeylâ İstanbulun Okenarma- hallelerinde yaşıyan, el işleri ile meş- ğul, mahcup on iki yaşında bir kızdır. Fakat düşüncesi yaşından beklenilmi- yecek derecede genişlemiştir. Babası marangoz Sadık Bey aksi, geçimsiz bir adamdır. Süheylânın annesi, Cavidan İse mu- nis, uysal bir kadımdır.. Sadık, Beyin arkadaşı İhsan Baba, (O Sadığı daima meyhanelere götürür, küçük Süheylâ babasını çağırmağa gelince homurda - ur. Bundan başka Böcek adını ver - liği bu kızı hiç sevmez. Bir gün Sa - irk çalıştığı dükkânda her şeyi kırıp dökmeğe başlar, karısı ile münakaşa <derler. Oturdu. Bu aralık (o Süheylâ geldi. Kızı savdı: — Hava güzel, sokakta oyna. Yalnız kalmca başını salladı: — Sen de kendine one erkek i İ bulmuşsun ya... Piyangodan bü - yük ikramiye çıkmış: Ben.. — Hoşnudum senden. — Beni sevdin miydi? — Evet. Hâlâ da severim... — Masal okuma. Benim gibi herif sevilir miya?... Seni burada mahpus gibi yaşatıyorum.. Ama seni aldatmadım. Sen kendi ken- dini aldattım. Senin aklmca ben büyük sanatkârdım. Elimden gü- zel iş gelirdi. Okumuştum... Bü » yük bir marangoz fabrikam ola» caktr.. Hayaldi bunlar. Sana söy- ledim. Benim elimden iş gelmez dedim.. Ben bir şey olamam de- dim.. Sen karşıma nereden çık- tın. yeydim.... Seni de yaktım... — Neler söylüyorsun Sadık?... Yoksa sana ağır mı gelmiye baş- ladım... Süheylâyı (o düşünmüyor- sun?... —Ha!..O da var.... — Üçümüz pek âlâ geçinmiyor muyuz?.... İçi rahat etmiş gibi gülümsedi. Süheylâ ismi, asabımı teskin etti. — Mükemmel geçiniyoruz. — Bugün dükkânı kapa.. Din- len... Haydi İhsan Babaya git. — Onunla düşüp kalkmak ba- na yaraşmaz. — Şen adamdır o... Vakit geçi- rirsin.... Gece döndüğü zaman sarhoş değil, körkütüktü. OBuilkdefa başma (geliyordu. Öyle söylen- miş, hayattan öyle şikâyet etmişti, ki İhsan canımı sıkmıştı, ki İh - san ona kadeh kadeh üstüne daya» mış, içkiyi iyi hazmedemeyip mey- hanede ötekine berikine çatması - nm önüne geçmiş: — Siz ona bakmayın, ahbaptır. Biraz rahatsızlandı, diye (onları teskin etmiş, Sadığa: — Hey, kendine gel, âlemi ra- | hat bırak, diye çıkışmıştı. Bir aralık Sadık ağlamağa baş- lamıştı.. — Erkek olacaksım. Ayıp değil mi sana.. Karıya benzedin bel. İnsan rakıyı burnundan içecek ol- du mu hiç içmemelidir... Haydi kalk git artık.. Hem de yalnız git. Seni ben götürürsem karın neder? Yarm sabah limonlu bir çay iç. Sadrk limonlu çayı (o duyunca gülümsedi. Etraftakiler homur- daniyorlardı. Ayağa kalktığını gö- rünce sustular.. Sendeliyerek yü - rüdü, çıktı, Eve gelince: — Siz yemeğinizi yiyiniz, dedi, Kör olaydım da seni körmi- | — VAKİT 2 Teşrinisanl 1934 semum . Kanadı Yaralı Kuş leden : Selâmi Izzet ig gibi herif ne yemek yer, ne oyku uyur!, Elini uzattı, bir tabak aldı, ye- re düşürüp kırdı. — Titriyorum.. Ama geçecek.. Altmışa kadar saymız.. Ondan sonra titremem... Bir de bardak kırdı. yalvardı: — Bir yere otur baba. — Küçük hanım emrederse o tururum.. Daha başka! — Bir daha İhsan Baba ile i meyhaneye gitme. Annesi darıldı: — Sen karışma. . — Nasıl karışmam anne... , Sadık yumuşaktı. Hiddetlenme- di. Evvelâ razı oldu. Sonra güldü: — Bir daha diyorsun... o Bunu söylemesi kolay.. Bir daha demek hiç bir zaman demektir. Beni din- le Süheylâ, sen bhâyatr bilmezsin.. Hayat bir cifedir.. Alt tarafımı söyliyeyim mi?.. Darılma (o Cavi- dan, şaka ediyorum.. Şakalaşmı- yalım mı artık?... Aklıma bir şey geliyor.. Elele verip gideceğiz. Süheylâ — Nereye? — Bilmem, ama bir karar veri- riz elbette.. » Süheylâ: — Haritaya bakalım, dedi. — Lüzumu yok... Benim hark tam henüz basılmadı. İşaret parmağını havaya kal- dırdı: İ o — Öbür dünyaya gideli... Cavidan kalktı; — Haydi, dedi, yat uyu... Artık söylenme. Beni seviyorsan sus ar- tık... Aklın başmda değil... İl Akla konan Cavidan bütün gece (bekledi. Sadık dükkândaydı. Şafak sökün ciye kadar dolaştı, nihayet sızdı. Cavidan geniş bir nefes aldı: “Sarhoşlukla söylendi, aklima ölümü koydu. Bugün unutur..,, Sabahleyin kocasma çay götür- dü: — Nasılsm?.. .Açıldın mı? — Beni bırak, mektup yazaca» — Bugün gelip paravanayı ola» — Başlamadım ki... — Başla, akşama bitirirsin. Mırıldandı: — Dün gece söylediğimi unut- madın ya? Kadın ürperdi: — Ne dedin? — Uzun seyahate çıksak. — Çıldırıyorsun? — Kız ne diyor — Hiç... — Ben onu kandırırım.. İşine bak. Bir kâğıt uzattı. Cavidan oku- du: “Kimseyi mesul tutmasınlar biz üçümüz...,, Kâğıtları yırttı. — Soğuk şaka.... Haydi farze- delim ki, seninle ben öldük.. Sü- heylânın önünde koca bir hayat var, — İstikbali çok karanlık... — Ne malüm? — Ben bilirim... Bana malüm oluyor... Neyse, bir müddet daha düşünelim, beni Ihsan Baba alıkoydu. Benim Yilaksi el ei (Devamı " . Me müz nel a yar), si