17 Ekim 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6

17 Ekim 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

g Nikolai İliç'e: — Bir şey anlatsana, dedim. Binbaşı gülümsedi, sigarası - nın dumanlarını savurdu ve baş - ladı: 1813 te Damçig önünde idik... Günlerce harp ettikten sonra ni - hayet bir gece çadırda uyudum. Bir öksürükle uyandım. Karşım- da kırk yaşlarında bir Yahudi du- ruyordu. Bu adamın ismi Hirsel- di. Bizim karargâhtan ayrılmaz- dr. Bize şarap, yiyecek, öte be- ri getirirdi. Kısa boylu, zaif, çar» pik burunlu, kıpışık gözlü bir a- damdr. Bana birden selâm vere rek etrafımda dönmeğe başladı. — Ne istiyorsun? — Hiç... Bir şey isteyip iste - mediğinizi sormağa geldim.. — Bir şey istemiyorum, beni rahat bırak, — Siz bilirsiniz... Nasıl em- rederseniz... Belki size bir... — Canımı sıkıyorsun, haydi git. — Peki, emredersiniz.. Yalnız müsaade ediniz de bu geceki ka - zancımız şerefine... — Kazançta olduğumu ne bi- liyorsun, — Ben böyle şeyleri bilirim.. | Kazandınız, çok kazandınız. Omuz silktim. Filvaki o gece poker oynamıştık. Ben çok ka - zanmıştım, Neye yarar, dedim, bura- parayr ne yapayım?. — Böyle söylemeyiniz.. Para her zaman işe yarar. Her zaman paraya ihtiyaç vardır... Siz ne is tediğinizi bana söyleyiniz. Ben ne sterseniz bulurum. — Sersem sersem söylenme. — İnanmıyorsunuz? Yahudi gözlerini yumdu, başı- nı salladı: — Ben sizin ne istediğinizi bi- liyorum... Evet, biliyorum... Şeytan şeytan güldü. — Sahi mi? dedim. Etrafma bakındı, fısıldadı: — Ama ne güzel kız bilseniz.. Bir içim su... Yahudi gene gözlerini yumdu, dudaklarımı uzattı: — Emrederseniz görürsünüz.. Ne söylesem boştur. Nafiledir. Emrediniz, görmek isteyiniz... Bir şey söylemeden yüzüne baktım. — Tamam, dedi, emrediyorsu- nuz, size gösteririm. Hirşel güldü, elini omzuma vur- du, fakat derhal çekti: — Yalnız küçük bir avans lâ- zım, — Ya dolandıracaksın, yahut ta bana cadr gibi bir karı getire - ceksin. — İmkân var mı?. Eğer sizi aldatırsam bana beş yüz... Dört yüz elli sopa vurunuz... Yalnız emrediniz. Bu esnada arkadaşlardan biri seslendi, beni çağırdı. Kalktım, » Yahudiye bir duka altını attım, O mırıldandı : © —Bu gece... Doğrusunu söyliyeyim mi? Ge- ceyi sabırsızlıkla bekledim. O gün Fransızlar bir keşif ta- ba — Yahudi Çeviren Selâmi izzet — | arruzu yaptılar. Ateş hafif geçti.. HİKÂYE Yazan : Ivan Turgönef Gece ocak başlarında toplandık.. Ben uzanmış çay içiyor, askerin gevezeliklerini dinliyordum... Po- ker teklif ettiler, reddettim. He- yecanlıydım.. Yavaş : yavaş za- bitler çadırlara çekildiler; As- kerler uyudu. Gürültü kesildi. Emirberim biraz ötede uyukluyor- du. Onuda savdım.. Neden son- ra ocak ta söndü. Gerindim. İ — Yahudi beni aldattı. Tam bu sırada dadı: — Geldim.. Döndüm, Hirşeldi. Yüzü sap sarı idi. i — Haydi, çadırmıza giriniz. Kalktım. Yürüdük. o Çadırın önünde mantolu biri duruyordu. Yahudi ile yavaş sesle konuştu.. Çadıra girdik, Kalbim çarpıyor - du.. — Korkuyor... Hakkı da var ya.. -Ben, sizin iyi ve güzel bir erkek olduğunuzu söyledim... Kıza döndü: — Korkma artık, korkacak bir şey yok. Kız kımıldamıyordu. Ben ko- nuşamıyordum. Söyliyecek söz bulamıyordum. Yabudi, acâip ha» reketler yaparak kımıldanıyordu. — Haydi bakayım sen git. suratını ekşitip çıktr.. Ben yaklaştım, kızın yüzünü açtım. Genç, güzel bir Yahudi kızıydı. Gözlerini yerde » mıyordu. Arkamda bir hışırtı duydum. Baktım Yahudi, çadı- rın bir eteğini kaldırmış, bizi seyr ediyor, Sinirlendim. Anladı ve çekildi. Genç kıza sordum: — İsmin ne senin — Sara... Gözleri ve dişleri pırıldadı, ye- re iki meşin yastık attım, oturk- tum. Genç kız mantosunu çıkar- dı, oturdu. Siyah uzun saçlarını örmüş, iki kere başına dolamıştı. Yanma uzandım, elini elime al- | dım.. Elini kaçırmadı, fakat kor- kuyormuş gibi yüzüme bakıyor, arada sırada içini çekiyordu. Ben avcumda tekallüs eden buz gibi parmakları okşuyordum. — Rusça biliyor musun! — Biraz bilirim. — Rusları sever misin” — Severim, — Öyleyse beni de sevmelisin. — Sonu yarın — bir ses fısıl- TEPEBAŞI ŞEHİR TIYATROSU TEMSİLLERİ Bu akşam sa - at 20'de 20 Tablo Yazan: F.M. Dostoyevaky Tercüme eden: Reşat Nuri. Eski Fransız Tiyatrosunda Bu akşam saat 20 de.. YARASA OPERET 3 PERDE Besteliyen: Yohann Ştraus Tercüme &den: Ekrem Reşit. DİLİMİZLE. öz Türkçenin Os- manlıcaya benzer yeri yoktur (Milliyet) in 3116 imcı (o sayisinda Ahmet Şükrü Beyin (Öz Türkçe ya - zılarımız) başlığı altında bir başyazı »« sını gördüm. Bu yazinın topluca de mek istediğini ben bu yıl Dil kurulta- yına verdiğim bir araştırmada Üzeriğ- de çok durarak göstermiştim. Ahmet Şükrü Beyle birleştiğim ve ayrıldığım yerler vardır. Eksik bırak- | tıkları bir yeri (o bütünlemek isterim. Önce Osmanlıca yazarak sonra ana di- limize çevirmek yolu ile ortaya çıkan yazılarda hepimiz duyuyoruz ki, içi - mize sinmiyen bir yabancılık kokusu var. İşte Ahmet Şükrü Bey buna Os- manlıcadan öz dile çevirme diyor ki, ben kendilerinden burada ayrılıyorum. Hayır, bu Osmanlıcadan öz dile çevir. me değildir. Burada bir köklü iş var ki, söz yürütüyor, ve yazıcıyı geriye çekerek rlık benliğinden uzuklaştırı « yor. İnanmadığı bir işe girişerek bil - mem ne gibi bir amaca varmak isteği ile bütün yazdığı, tutsaklığından kur- tulmak dileğinde bulunduğumuz Os « manlıca kadar yapmacık oluyr. Ne- den? Zira: Yazıcı Osmanlıca düşünüp Türkçe yazmak gibi (o yanlış bir yola yönelmiştir ki, sonu çıkmaza varır. r Tutulan bu yolun en kötü yüzü de, di- le gönülden ve taşkın bir sevgi ile bağ- lantı yaratamamasıdır. O kadar ki, Tür- kün yüksek, derin, yaratıcı, kafası bin- letce yıl iç inan bağı ile bukağılana - rak yerinde saydırılmak istenilmiş i « ken, onun genişleyip atılma gücü, or- taya her soyun, her budunun ve ber kesin saygısını kazanmış bambaşka, üç dilin sözleri ve kurallariyle bir yapma- etk dil çıkarmış ve bu dilde ne büyük Türk düşünceleri, yazıcıları, ozanla « rı — bugün acıyarak (birer köşeye gömdüğümüz — binlerce yazmalar ortaya çıkarmışlardır. Ben kurultayda demiştim ki: Yıkı- Osmanlıçanın. tü kendisi lala kökünden kazmması li gerekken de Osmanlıcanın kafamızda kurduğu kaanlığıdır. Türk Budunu nasıl bir atılışta Türkün büyük kur - tuluşunu anlayamayan soysuz hakan döküntülerini, ana yurt sınırlarından bir tekme ile dışarı attı ise, Osmanlı- canın da kafamızda kurduğu bu uy - ğunsuz kaanlığını kökünden söküp at- mamız gerektir. Bu da ancak Türkçe söyleyip Türkçe yazmakla © olabilir. Bunun için öz Türkçe yazanların Os- manlıcanın alışkanlığından ve yapış - kanlığından kurtulmaları hiç te güç | bir iş değildir. Eğer böyle Türkçe düşünüp yaz - maya başlarlar ise © göreceklerdir ki, işliyen beyinlerinde doğan düşüneele-! rini kolayca, Erğenenin duru suyu gi- bi tatlı, tatlı anlatacaklardır. Eğer ön- ce Osmanlıca yazarak (her dizideki yapmacık sözlerin değeri de karşılığı- nr sayarak onlara yer değiştirtecek o- Turlarsa bu, bir en geri gidiş olur ki, susmak daha yararlıdır. Yüksek değerli ve erdemli Ahmet Şükrü Bey (Osmanlıca dediğimiz dil Türkçenin büsbütün yabancısı değil - dır) diyorlar, Burası çok yanlıştır. başa Türkçenin Arapçadan çok yaban Osmanlıca yapmak dili baştan başa Türkçenin Arapçadan çok yabancısıdır. Arap köklerinin ©, 80 ni Türk kökle. rinden başka değildir. Bunun için A- rapça Türkçeye Osmanlıcadan daha pek çok yakındır. İşte bir örnek: (Ya kin, elikan, yukanu, kaym,) Arap söz“ leri Türkün vk, aykın, yakın sözün- den başka bir şey değildir. £ Ahmet Şükrü Beyi bu düşünceye © düşüren Osmanlıcanın içindeki Türk kökün - den olan sözler olmalıdır sanırım. An- cak biraz içinden bakılırsa © oradaki Türk sözleri pek zavallı kalmışlardır. O kadar ki, bütün onlara dil işinde ay- rılan pay, eklentilik yapmaktan başka bir şey değildir. Bundan ve daha buna benzer bir çok işlerden dolayıdır ki, © yapmacık Osmanlıca ile Türk budununun tâ ken- disi olan Türk dilinin bir benzeyişi bi- le yoktur. Türk dili Türk Budunu gi- bi başlı başına © öz benliğinin ısı bir İ nuşarak diyordu ki: —46 Raul gece saat onda Kaen şeh- rinden ayrıldı. Yolda birdenbire fırtmaya maruz kaldığından ge- ceyi Lisieuxda geçirmeğe mecbur oldu ve du Pecg köprüsünü an - cak sabaha (karşı geçti. Şoförü kendisini orada bekliyordu. Ra- ul ona sordu: — “Ne varne yok?,, Şoför heyecanlı bir tavırla ya» nına oturdu ve dedi ki: — “Evet patron. Sizin başka bir yoldan gelmenizden © korku- yordum.,, — “Anlat.,, — “Bu sabah polis (o komiseri Guso taharriyat yaptı.,, — Benim evimde, Clair - Los gis de mi? Bundan bana ne?,, — “Hayır, sizin evinizde değil, Pavyonda..,, — “Felisiyen de mi? kendisi o- rada mıydı?,, — “Evet orada idi. Dün ak - şam geri geldi. Onun huzurunda her şeyi karıştırdılar.,, — “Karıştırdılar da ne buldu « lar?,, — “Bilmiyorum.,, — “Onu alıp götürdüler mi?,, — “Hayır, fakat köşkü muha- sara ettiler. Felisiyeni (o dışarıya çıkmaktan menettiler. Hizmetçi» ler bile polislerden izin almadan çıkamıyorlar. Ben işi evelinden — “Bübün bu meseleler Beni! hiç alâkadar etmez.,, — “Nasıl etmez?,, Mk kala EĞE | Arsen Lüpen'in Sergüzeşteri mu sa J 2. 3 Kanlı intikam | Arsen Lüpen, oğlunun düşmanı” Yazan: Maurice , Jar? Niyetleri beni tevkif , İ mi? Hayır, hayır, buna <tff demezler. Buna rağmeti” rağmen taharriyat Sonra ne olacak?,, Raul bir anda karar mişti ki; lg “Sen geri dön. Be i laglerdeki evimizden ha kadar bir yere kımıld ğrm. Öğleden sonra ederim.,, j — “Fakat Guso ile 9 ne-olacak?,, â — “Şayet o zamana Ki dan ayrılmamışlarsa her zuk, demektir. İşin içi | diniz çıkmağa çalışınız. *8) şey daha söyliyeceğim. * ne oldu? i — “Ondan da bahsetti nedersem biraz sonra geçeceklerdi.,, — “O, o, iş gittikçe yor. Haydi yollan!,, Şoför hareket etti. R# şoseden geçmemek için © sur - Seineden geçerek , yı dolaşmış ve Chatouya çıktı. Oradan postahanef”| vek kliniğe telefon etti: — “Lütfen matmazel F* çağırır mısmız?,, — “Kim istiyor efendi” İsmini vermeğe mecbüf ; — “Mösyö d' Averny * dan.,, Genç kadın teietona — “Fostinc siz misiniğ! , | — “Bir tevkif müzekkeresi mi var?,, — “Bilmiyorum,. Herhalde Gu- sonun elinde size ait bir polis kâ- ğıdı var. Şimdi sizin (oavdetiniz bekleniyor. — “Vay canıma! İyi ettin de yo- lumu kestin. Kendimi kapana kıs- ırmağa hiç niyetim yok.,, Raul dişlerinin arasından ko - d' Avernyyim.. İnanınız” © nizi sakınmanız lâzım , rada hesabınızı görerek haricinde bana mülâki olu” 4 kat acele etmeyiniz, vakit “e Kadın cevap vermedi. 4 yarım saat sonra elinde İkisi de bir kelime bile * meden Bougival ve Ma dan geçtiler. Neuillyye 8“ — “Benden acaba ne istiyor- “Bunun içindir ki Osmanlıca içine) bir çok yabancı söz karışmış Türkçe değil içine biraz Türkçe karıştırılmış | Arapça ve Farsça bozması bir yapma | gımız öz ilerilemeyi ortaya dildir, Osmanlıcadaki çerçeve kılığındaki sözlere gelince burada Ahmet Şükrü Bey çok doğru düşünüyorlar, Bu gibi çerçeveleri sözü sözüne yazmanın bir yaraşır yeri yoktur. Bunlar artık çerçe- veleşmiş düşünceyi anlatmağa yararlar, Böyle olunca onun Türkçede sözü #ö- züne bir çevirimini yapmaktan çok an- Tatmak istediğini dilimizde bularak yaz- mak daha uygun olur ki bu da yüç de- ğildir, Şimdi işin en özlü ve köklü bir yerine parmağını basan Ahmet Şükrü Beyle beraber ben de haykırmak istiyo- rum.. Kocalmış göğsümden fırlıyan bu sesin, Gazi ülküsüne gönül bağlamış Türk çocuklarının yanında yer buldu- una inanım var, Bir büşük değişikliğin önündeyiz, bu büyük değişikliğin bir amacı vardır. Türkün tâ kendisi olan dil işi Gazi bü- yük değişikliğinin en başında olan bir iştir. Zira Türk büyük bilginlerinden! erdemli ve değerli arkadaşımız Yusüf Akçora oğlu Beyin çok yıl önce Türk yurdunda yazdığı gibi (Türkler, başka; soyların yükselmesine binlerce yıl sa-| vaştıktan sonra artık kendisine dönmüş tür.) Şimdi Gazi Türke gideceği doğru ve| geniş yolu gösterdi. Bütün bunların ba- | dildir, zaman Raul kadma sordi? Devi irt ea e keryamms erfil kacak, Türke yaraşan yi tacak, geçmişte yitirilen bin gi bütünliyecek ve en son çok # 4 lan dil bulunur. Bu dil işi ve ii işidir, ne de gelip geçici tir. Türk budunun bir dili dilin dört çevresini yaban mıştır. Bunları ayıklarken İirsn o büyük tarlayı basar. : künden söküp atacağız. T' Osmanlıca değil Türkçe dü sözlerine gelince bunlar Y#* topluluğun ya öz varlığıdır. * Eğer değilse söz yok.. Ne Ki sılsa ölü dirilmez. Eğer bu! nun dili unutulmuş sözle! ele alınır, bunlar birer top*”” ise sınayarak yayılır. Yok” yayıldığı için topluluğun ÖZ. maz, Topluluk bilgisinin © duğu halde yola çıkmıştı. | rışmamış olan sözlerimi > Bunları güneşe, yaşama # dıkça uyuşukluğu hemen pek | kalkacaktır, Tık, gok | dukları için gönlümüze ak“ 8 duyacağız. Zira kültürümül” disidir. “ Çok ileri gitmeğe de ei Bu gün Türk yavruları © # araplı Farslı yazılardan ©” iy” şında her türlü durdurucu engelleri yı-

Bu sayıdan diğer sayfalar: