ve NEFRİKA NO. 22 DAR A ve İSKENDER 7 al YAZAN: İSHAK FERDİ Hükümdar, Babilde, günah işlememiş bir (Arşe) nin sevdiği asker, Dârâ- nm huzuruna getirilmişti. Dârâ askere sordu: — Sen bu kadını tanıyor mu- sun?. Asker yalan söylemeğe cesaret edemedi: — Evet, dedi, tanıyorum. Fa- kat, saraya gelmeden evvel.. (Arşe) geniş bir nefes almıştı. Dârâ: “Saraya gelmeden ev; vel..., sözünü işitince güldü: — Pek âlâ.. Haydi, git!.. Askeri götürdüler. Dirâ Arşe'nin yüzüne baktı. — Askerlerim yalan söylemez. Dediği doğrudur, değil mi?. — Evet., Komşumuzdu. Kocam *vs gelmediği zamanlar, orfunla bir arkadaş gibi konuşurdum. Çok temiz yürekli bir delikanlı dır. Beni bir çocuk gibi korurdu. Dârâ, hassa kumandanına dön- dü: — Bu asker temiz yürekli bir delikanlıymış. Bölüğünden alıp mezarının başma nöbetçi olarak gönder. Bundan sonra saray men- supları arasmda yeyip İçsin. Taspa hükümdarı selâmlıya- rak yanmdan ayrıldı. Dârâ günahsız ve temiz yürekli bir asker arıyordu. Yeni yaptırdı- #r mezarm başında münavebe ile bekliyecek iki nöbetçiye ihtiyaç vardı. Bu nöbetçilerin hayatta hiç bir günah işlememiş olmaları şarttı. Dârâ hassa askerleri ara-| sında böyle birini bulup mezara söndermişti. Fakat, bir kişi daha | lâzımdı. (Arşe) nin komşusu ma- | dem ki hayatını tamamiyle günah | 8ız geçirmiş bir gençti, hükümdar | aradığını bulmuş demekti. Dârâ | yeni yaptırdığı mezarı her hafta 3iyarete gider ve: — Mezarımı gördükçe ölümü - mü hatırlıyorum. Ölümünü hatır- İryan insanlar fenalık yapmaktan çekinirler. (Ahora) nın gazabın- dan korkarlar. Diyordu. Dârâ'dan gören bazı asilzade- ler de birer birer hayatlarında i- ken muhteşem mezarlar yaptırmı» ya başlamışlardı. Ölüleri mumlıyarak gömmek âdeti halkm kafasma yerleştikçe, mezar yapmak itiyadıda salgın baline gelmişti. Etraftaki dağlar- dan kırmızı, sarı, yeşil granitler ve beyaz mermerler (o getirtilerek zarif sütunlar ve işlemeli başlık- lar yaptırılıyor.. Mezarların yük- sek kaideleri birçok kabartma re- simlerle süsleniyordu. Bu resimler ekseriya ölünün Yaşadığı günlere ait hatıraları i- Fade ediyordu. Dârâ'nm yaptırdığı mezar bü- yük bir kayanın üstüne kurul- muştu, Altında ufak bir altm ka- Pau vardı. Buradan kayanın oyul- wwş kınmma geçilirdi.. Kayanm İçinde Dârâ'nm ecdadma ait kıy» | metfi eşya ve heykeller o mahfuz- du, önünde dört büyük“ ler üzerine m ZE ld baz Mİ ene #hyonl il çime kek erkek bulamıyordu (Zaren)i herkes günahsız bir erkek olarak İsümişdi Halbuki, o, bir gece, sevgilisi (Arşe) nin koynunda sabahlamıştı! Ea aaa De ie b eler ei) (Darâ) nm hayatta iken yaptığı mermer direk vardı. Bu direkle- rin üstüne küçük bir salon otur- tulmuştu. Salonun etrafı açıktı ve ortasmda gene mermerden oyul- muş çok zarif bir lâhit bulunu- yede neee ŞER la müzeyyendi. Lâhtin en üstünde büyük bir kitabe vardı. Bu kita» bede şu sözler yazılıydı: “Purasi, mabutlar mabudu “A- hora,, nm himaye ettiği (Histas- pes) in oğlu Dârâ'nm mezarıdır.,, Mabut (Abora) nın heykeli- nin arkasında da bir güneş resmi vardı. İraniler güneşi Sümerliler- den almışlardı. Sümer Türkleri güneşe taparlardı. (Mabutlar ma- budu Ahora) güneşe dayanmış görünürdü. (Ahora) ışığı ve ateşi (Güneş) ten alırdı. Eğer (Ahora) olmasaydı, beşeriyet ışık ve ateş- ten ilelebet mahrum kalacaktı. İraniler bu itikatla yaşarlardı. » , * Arşe bir gece karanlığında na- sılsa sarayın arka baheçsinde, şimdi Dârâ'nın mezar nöbelçisi olan eski komşusu (Zaren) ile bu- luşmuştu. Arşe, bu yakışıklı delikanlıyı çıldırasıya seviyordu. Hatta ça- dırcı kocasına bile onunla da iha- net etmiş, fakat yakalanmamıştı. Onlar biribirleriyle dört beş se- nedenberi sevişiyorlardı. O gece hükümdar, zevcesi prenses (Hera) ile beraber yatı- yordu. Hükümdarın gözdeleri Di- râ karısıyle yatarken meydana çıkmazlar, göze görünmezlerdi. (Arşe) bundan istifade ederek eski âşıkı ile arka bahçede bu- luşmıya muvaffak olmuştu . (Zaren) i bütün Babil halkı gibi saray mensupları da, günah- sız, masum bir genç olarak tanı- mışlardı. Zaten Dârâ tesadüfen (Zaren)i ele geçirmemiş olsaydı, mezar nö- betçesi olarak bir iknici günahsız Mene e MASA MMAYACA sk di altın kapılı mezarı. Babil gibi meşhur bir aşk ve sefahat © beldesinde hangi erkek günahsız yaşıyabilirdi?. Zaren sevgilisinin boynuna sa- Bu sırada ağaçlarm arasından kendilerine doğru (yürüyen bir gölge göründü. (Devamı var) Polis haberleri: mem Balkondan düştü Beyoğlunda Macar caddesinde oturan Madam Marika evinin bal- konundan düşmüş, ağır bir suret- te yaralanarak hastaneye kaldırıl- mıştır, Esrar içerken yakalandı Karagümrükte karpuz sergi- sinde satıcılık yapan Mehmet oğ- lu Ali sokakta esrar içerken yaka- lanmıştır. Bıçakla yaralıyarak Tahtakalede Nalburlar cadde- sinde dört numaralı dükkânın üs- tünde oturan Hasan oğlu Şevkiyi hamal Asım bıçakla yaralama, ka- çarken yakalanmıştır. Kamyonla otomobil Kuruçeşmede Vilgar kömür şirketi kâtibi M. Haronun kullan» dığı 802 numaralı otomobille $0- för Abdullahm idaresindeki kö- mür yüklü kamyon çarpışmışlar - dır. Otomobilin ön kısmı zarara uğramıştır. — Abide etrafındaki ışık kuleleri Geçen Cumhuriyet bayramında belediye sular idaresi tarafından | Taksim abidesinin etrafında, ışık | kuleleri yapılmıştı. Kuleler o 7a- mandanberi duruyordu. Fakat bunların yağmur ve güneşten bo- zulduğu anlaşıldığından kaldırıl- masına karar verilmiştir. Bu ku- leler ancak merasim (günlerinde yerlerine k. r ve abidenin aydınlatılacaktır. VAKNI ın Tefrikası;: 45 Ölüme Susayan Gönül buriyetinde Nesrini kurtarmak için susmuş, | haykırmıştı: | yalan söylemişti. Fakat Mahir Beyin halinden; inanmadığını, kanmadığını da his | setmişti, İ Yarın Mahir Bey onu srkiştıra- cak, hakikati meydana çıkarmak için onu zorlıyacaktı, Bunun üzerine kaçmiya karar verdi. Doktor o gün bahçede dolaş - masına müsaade etmişti. Bu müd- det zarfında, yürüyecek kuvveti olduğunu anladı. Hem ne olursa olsun, her halde kendini saklıyacak bir yer bulun- caya kadar yürümeğe gayret ede- cekti, Firarına yalnız bir mâni vardı. Bu mâni onu bütün gün düşün- dürmüştü, elbiseleri yoktu. Bir gecelikle, mavi bir hırka giydir - mişti, Elbise nasıl bulacaktı?. Buna tesadüf yardım etti. Saat ona doğru, doktorun evi» ne bir yaralı getirdiler. Elbisele- ! rini iskemlenin üstünde bıraktı- lar.. Celil etrafa kulak vererek elbi- seleri aldı. Kapıyı açtı. Dışarı çık- tı. Merdiven başmda soluyarak durdu. Kimseler yoktu. Çıt duyulmu - yordu. Hemen giyindi. Ayaklarının u- cuna basarak indi. Sokak kapısmı açtı, Bahçeye çıktı.. İlerledi.. Sokağa çıktı. Fakat beş on adım attıktan kaldı. Heyecan, mecalsizlik vermiş - ti. Bir müddet gözleri karardı, başı döndü. Bekledi. Dinlendi. Sonra karanlığa daldı.. Yürüdü.. . Tanyeri ağrıyordu. Balıkçı Mehmet, uzun ıstırap ve üzüntü gecelerinden sonra ni- hayet yuvasına kavuşmuştu. Geç vakte kadar karısiyle, çocuklariy- le oturmuştu. Yatarken büyük oğluna: -— Yarm sabah şafakla beraber balığa çıkalım, demişti. Denizi öyle özledim ki, tasavvur edemez» sin, Tanyeri ağarırken kalkmış, oğ- lu ile beraber ağları hazırlamıya İ başlamıştı. Dışardan sesler duyuldu. Mehmedin karısı o uykusundan sıçrıyarak uyandı: — Sakın kapıyı açma, — Neden?. — Ne bileyim ben, korkuyorum artık. — Korkacak” bir sey kalmadı artık. Kapıyı açtı. Bir adam sendeliyerek pervaza dayandı. Mehmet sordu: $ — VAKIT * bulduğumuz bey.. 12 EYLÜL 1934 mem Yazan. Selâmi İzzet — Öldürülen adam.. Cesedini Kadın kocasının kollarına sa“ rıldı: — Ne diyor bu?, i — Doğruyu söylüyor. Bu ada « mın sayesinde mahpustan kurtul. dum, serbest kaldım, size kavuş - | tum. Beni görür görmez rüasummi j olduğumu söyledi. i Ve birdenbire sesini değiştir « n — İyi ama neden buraya geldi? Neden üstü başı pejmürde, ça | mur içinde?.. Gene mi bir tehlike | geçirdi.. Kalk da biraz sirke ver, su getir, : Celilin göğsünü açtılar, yara » sınm izi göründü. Balıkçı Mehme-' din karısı, baygının vücudunu, * boynunu, bileklerini sirke ile oğ-" j du. i Celil biraz kendine geldi. U- zun, derin bir nefes aldı. Gözleri“ ni actı ve birdenbire kalkıp otur- du, Elini uzattı: ğ — Mehmet, dedi, buraya neye | geldim biliyor musun?, Beni kurs tarasın diye, Mehmet şasaladı: — Anlıyamadım?. g — Beni iyi dinle, güneş doğ- ji madan Pendiğe sitmeliyim, Beni götürebilir misin?. si — Götürebilirim, fakat.. ği — Bu benim için bir hayat me mat meselesidir, — Peki efendim. « “ai — Yalnız bunu bir sr gibi sak- lıyacağına söz ver.. Korkma, dü rüst bir şey yapmış olacaksın. Bu sır hem benim, hemde dünyada en fazla sevdiğim bir genç kadı « nındır. 3 — Peki beyim, bir şey söyles | mem. 2g — Bir şey daha soracağım.. Bu- rada bulunan cüzdani size kim verdi?. 3 Mehmet kısaca meseleyi anlat- ti: — Mehmet, bir gün tesadüfen bu adam yoluna çıkarsa, onu ta “ nırsan, kim olduğunu öğrenirsen, sakın onu ele verme.. Sana nam» sum üzerine söz veriyorum, kendi a intikamımı alırken, senin intika - | mını da ben alacağım.. Haydi, are tık gidelim. K. İki saat sonra Pendiğe çıktılar, Celil Mehmedin elini ekti: Ni — Yolun açık olsun, güle güle. Seni unutmıyacağıma emin ol. || Celil, kıyıda kayaların arkası» na saklandı. Kumlara uzandı ve derin bir uykuya daldı. siri Nihayet güneşin sıcaklığı ile . uyandı. Bütün kuvvetini toplamış kendine gelmişti. “eğ Düsünmeğe başladı: i “Bu mevsimde, yaz için gelen ler gitmişlerdir. Her halde Rıdvan — Ne istiyorsun?, Beyin köşkünde kimseyi bula » Gelen, boğuk bir sesle: mam.. Ama ben Nesrinin ne ol - ; — Mehmet, ölüyorum, beni tut | duğunu öğrenmeliyim, kendi izi » dedi. mi de kaybettirmeliyim.. Beni bu Ve Mehmedin kolları arasına | kıyafetimde kimse tanıyamaz... düştü.. Mehmet, kollarında bayı- | Bir kahveye yerlasirim; yatacak lan ziyaretçiyi içeri saldı, sedire| bir oda bulurum. Elbette — Cavit yatırdı. ş S beni arar. Arıyacaktır. — Karısı telâş içindeydi: Yavaş yavaş istasyona doğru — Buda kim?.. Bu da kim?. | yörüdü <0 i vi diye söyleniyordu. O aralık tren gelmişti. Vogzan- Mehmet, idare lâmbasını ada- | Jardan çok süslü hanımlar indi. mın yüzüne tuttu ve irkildi: Ellerinde buketler vardı. Birine — O. O.. Bu vakit buraya ne- | sordu: , “a ye geldin?... Ne olmyor?.iı © -| İz“ Neblayor?. (çi Oğlu da yaklaşmış, e ROK nr var) di