Nakleden: Selâmi izzet Haydi canım efendim, deli mi oluyordu Hilmi Nüşfik, onun, Na- Zıma yazdığı, sonra Selimin elin- den aldığı mektubu nereden bile- cekti? Heyecanını hemen bastırdı, ha- Miçe omuzlarını silkti, gülümse - iH — Eski hikâye, dedi. Doktor arkasını dönmüştü bi - le, kapıdan çıkmak üzereydi. Bu *öz üzerine döndü: © — Evet, eski hikâye, fakatdai- ma yenilenen bir eski.. Kan kuru -| U, Amma temizlenmedi. Ali Naki yalnız kalınca (derin bir nefes aldı. Hariften kurtul - müştu, Bir kahkaha attı: — Al sana bir namuslu oadam daha. Namuslu insanlarm hepsi budala oluyor. Bunuda ötekiler #ibi oynatmak kolay. Bundan sonra her şeyi unuttu. Dsbdebeli, tantanalı hayatını sür- msğ3 başladı. Çaylarda, balolar- da, klüplerde, yarışlarda, maçlar» da, davetlerde, merasimlerde, her Yerde hazır ve nazırdı. Nekahatten çıkan hastalar var- dır. Havayı ciğerlerine | bol bol doldururlar, Kımıldamak, koş - mak, gürültü etmek için bahane a- rarlar, Doymak bilmez bir iştiha- ları vardır. İşte Ali Naki (böyle bir hastaya benziyordu. Hareket ihtiyacını duydu. Başımdan gecen vakadan çok korktuğu artık belliydi. A — Gençleğiyördün! diyorlardı. Gülüyordu: — Elbette.. İhtiyarlamak insa- rın elindedir. Insan iradesiyle her $3y yapar. — Fenalık t yapar mı? — Lâzım gelirse hattâ iyilik te Yapar, Ali Naki kshkahalar atıyordu. Bu esnada, Kaya Hasan davasi #eyrini takip ediyordu. Dosyası elden ele dolaşıyordu. Temyiz ka rarı tasdik etti, Ve bir akşam, Bir akşam, İstanbula haber ya- Yıldı: Sultanahmette şefakla be - raber bir sehpa kurulacak ve bir katil idam edilecekti. Kimmiş bu idam edilecek o- — lan? — Hasan, Kaya Hasan., —O da kim? — Selim Nazımın katili, canım. — Ha, şu herif... gi Naki, bu konuşulanları, Pte, poker masasında duydu. Mağ tiyi bitirir bitirmez aşağı indi. k., Yerde pardösüsünü giyinir - ç» hayatın garabetlerini, kadri »İ, cilvesini düşünüyor. ii di Hasanın idam edilişini K br düneommy k 30n dekikada, giç başlamıştı. Ya, san isyan de söylerse?.., bu Bir bk rt de Led Vakıt'ın Edebi Tefrikası: 50 Baba-Oğul ARR O a atlattıktan sonra, limanda batma» sı ne kadar feci ve hazindir! nasıl öleceğini gözleriyle görmek istiyordu. Bunu görmesi lâzımdı. Eğer Kaya Hasan bir şey söyleme- den ölürse mesele yoktu. Fakat bir şey söyliyecek olursa, bunu he- men haber alması şarttı, Kaçacak Bayram günü Doğan güneş vuruyor | Karşıki yamaçlara; İşte, Ali Naki, Kaya Hasan! Şu çentik tepeler mor, Uyanıyor Ankara. Bu bir bayram çağıdır? Gündüz inecek şimdi; Bulutlar kurar çadır Görmek için geçidi. saklanacak zaman bulabilirdi bek Güneş demek türk demek; kisin Birdenbire, o anâ kadar düşme diği bir korkuya düştü. Kaya Ha- san cinayeti itiraf ettiğine pişman oldu. Bu müthiş bir fakat ayni zamanda da delilikti... Bu deliliği yapmağa (mecbur değil miydi? Eğer Kaya Hasan i- tiraf etmemiş olsaydı, o zaman da Musllâ ağzını açacaktı., Neyse, olanı düşünmekte mâna yoktu. Olan olmuştu. Geri alına- mazdı, Ali Neki klüpten saat üçe doğru çıktı, Bir otomobile atladı: — Sultanahmede, dedi. Otomobile adetâ uzandı. Siga- rasını yaktı ve gene daldı: “Dnu gene görmek için izin al- dım. Yanına çıkabilirim. Bıyıkla- rım uzadı. Onun için ne Bomon- tide gördüğü adamım, ne de konuş tuğu adam.. Beni tanryamaz.,, Otomobil, tenha yollardan hızlı gidiyordu. Ayasofyaya (gelince biraz yolunu kesti. Kalabalık baş lamıştı. Bu hazin merasimin me- raklıları, akın akım meydana gel- meğe başlamışlardı. ı Naki pencereden ı. Bu kalabalığın ekseriyeti serserilerdi. Üstleri pejmürde, saç sakal birbi- rine karışmış insanların arasında, kadınlar da vardı. Ali Neki otomobili durdurdu, indi. Biraz yöyüdü. Tâ ilerde, sehpa kurulmuştu. İki yana jandarma- lar sıralanmıştı. Bir kaç o süngü parıldıyor, polis memurları müte- cessisleri dağıtıyordu. Ali Naki bunları evvelâ bir bulut arkasından görür gibi olmuş tu. Sehpanın manzarası, ilikleri - ni kurutmuştu. Silkinmek için nasıl güçlük çek. ti. Çocuk gibi damağı bastırdı ve gene gülümsedi. Kendi kendi- ne güldü ve başını dikleştirdi, göğ- sünü gerdi, ilerledi. Yürüdü, Sehpaya yaklaştı. Al tma girdi. “Acaba ölecek olan ben olsay- dım ne düşünürdüm?...,, (Devamı var) “IMatbaamıza gelen eserler; arena eren Gaspiralı İsmail Bey, Kırımlı Cafer Seyit Ahmet bey (İs. mail Gasprenski)nin hayatı hakında ölümün önünde Ha-| bir eser neşretmiştir. Bu eser meşhur milliyetçi Türk muharriri o hakkında şimdiye kadar yazılmış ve basılmış o » İan kitapların en mükemmeli olup üç yüz elli sahifeden müteşekkildir, Ca - fer Seyit Ahmet bey bu eseri ile bütün hayatını Türklüğün yükselmesine sar- feden ve Türk halkının ebedi şükran. larına liyakat kazanmış olan o İsmail beye minnettarlık göstermiştir. Yeni Adam “Yeni Adam,m 29 uncu (nüshası çıktı. Bu sayıda Halk Üniversitesi ders- leri, makaleler, tenkitler, o hikâyeler, Sanat ve ilim haberleri vardır. ği Mi, Herkes | Tif oluna: | O da doğudan çıkar, Batıya akını var; Oda yüksek, o da tek Onun da işıkları küstahlık, Gazi'nin saçı gibi Şimdi al, şimdi sarı, Gazi'nin saçı gibi. O da türkü andırır Bu günü yaratırken; Kamuyu uyandırır Yarın da erken erken. Gazi geçiyor: Alnıma yel vurunca saçları yeleleşti, ği Kaşları gönlümüzde gizlenen koru eşti. Gözümüz ardındadır, gönlümüz ardın- dadır, | İkinci on yılma Türkiye akındadır. Gölgesi vurdu geçti üzerine toprağın, AAdınaGazi denen © şimşekten bayrağın. Koşun geçiyor! Bozkırın güneşinde büyümüş ekin kadar Yağızlaşmış yüzleri geçiyor karşımızda Yol açıyor onlara gerginleşen kıranlar, Onlar için yer açtık güneşe başımızda. Bir ninenin sevinçle döktüğü yaşa- benzer O çelikten yüzlerin altına toplanan ter, Geçiyorlar önünden anıp yüce adını l Kentlisiyle köylüsü; erkeği ve kadını, O duruyor ayakta bir çetin kaya gibi. Ülküye ulaştırıp yılların savaşını Budununa cğiyor eğilmiyen başını. M.N. Koşun — Asker Budun — Millet Kentli — Şehirli Doğu — Şark Batı — Garp Kıranlar — Ufuklar, kenarlar (Bu sözler tarama dergisinden alın- mıgtır.) Iranda Lisan ve yazı meselesi İran Maarif Nezareti bir Üni - versite (Danişgâh) tesisi için İ - ran Meclisine bir lâyiha takdim etti. Bu lâyiha üzerinde vukubu - lan müzakere esnasında azadan biri Üniversitenin Farsçayı tasfi- ye ile de meşgul olması için bir madde ilâvesini istemiş ” ve Fars yazısının da ıslahını talep etmiş- tir, İran Başvekili bu münasebet - le irat ettiği bir nütukta şunları söylemiştir: © —“ Lisanın tasfiyesi, ve yazı- nın ıslahı süratle intaç edilebile - cek bir iş değildir. Sonra bu çok mühim işler hali hazırda memle- ketimizde bulunanlardan daha çok mütehassislara muhtaçtır. Bu gibi ıslahatı başarmak için son derece dikkatli o davranmak, ve her şeyden evvel yabancı kelime» lerin ne olduğunu, yazının ne $€- kilde ıslahı mümkün olduğunu tayin etmek icap eder. Bütün bun-' lar ihtisas işidir. Bu gibi mütehas- sıslar, tesis edeceğimiz Üniversi- te yetiştirecektir. Onun için tek - n maddenin kanuna ilâ - zum | âdil bir hüki İRAN — 5 — VAKIT ISTANBULA GELEN Hükümdarları Yazan: Niyazi Ahmet 48 saatlik yoldan seni öldürmek için geldim Kerim Han Zendi : — Irana acımasaydım şimdi kelleni uçurturdum dedi ve hadım ettirdi 4 17 TE nh Abbasiler hakimiyeti söndük -| ten, Arabın muhteşem saltanatı! kızğın kum çölleri arasına seril - dikten sonra; şarkta kuvvet ve nü fuzu Avrupayı tehdit eden iki hü- kümet vardı: İran ve Osmanlı Türkleri... Bu iki hükümet el ele vererek Avrupaya karşı vaziyet almış olsalardı, bugünkü dünya nizamı çok başka olacak, şark ve garp telâkkisi belki bugünün aksi olarak inkişaf edecekti. Tarih bu- nu böyle gösteriyor, coğrafi vazi- yetler bunu isbat ediyor. Fakat şanla dolması lâzım ge- len tarih sayıfaları maalesef kan- la dolmuştur. İki hükümetin el ele vermesi ihtiyacını ilk defa bütün acılığı i- le hisseden Sokallu olmuştur. Fa- kat saltanat devrinin örümceklen- miş gimiyeti bir vezirin bu isabet- li noktai nazarını pek tabii olarak tasvip edemezdi. Üç padişahın bi- lâ Fasıla veziri azamı olan Sokul- lu, hiç birine bu fikrini kabul et tiremedi ve zavallı vezir bu fikrin kurbanı gitti, O, ne kadar: — Kürdistan dağları ardında ülkeyi fethetmekten ne ka» zanırız. Fakat dost olursak pek gok şeyler kazanırız, dedikçe; pa” dişahlar: — Bu dünya bir cihangire ki- fayet edecek kadar vasi değil miş...” Fikrini güderek âkıbetin! ne olacağını düşünmeden uğraşı »| yorlardı. İran da böyle idi. İran şahları da kan dökmekten zevk alıyorlardı. İ Bu dava, ancak, Avrupa ken- di işlerini yoluna koyduktan son- ra başını etrafa uzattığı gün hal- ledildi. Fakat iş işten geçmişti: Yakm. şark tarihi, bunun acıklı! misalleriyle doludur. Geçmiş asırların iğrenç veka- yii artık tarih sayıfalarında uyu maktadır. Türk » İran münasebatı 20 in- ci asırda iki büyük şefi Gazi Mus- tafa Kemal ve Riza Şah Pehlevi tarafından ebedi kardeşlik bağla- riyle bağlanmıştır. Ge Riza Şah Pehlevi Hazretlerinin memleketimizi şerenlendirmele « ri münasebetiyle İstanbulu ziya - | ret eden İran Şahlarının İstanbu- la ne suretle geldikleri ve nasıl is- tikbal edildikleri etüdünü hazır » larken, bu şahların kısaca hâki - miyet devirlerini tesbit oetmeği muvafık buldum. Bugünkü İranı anlamak için dünkü İranı bilmek lâzımdır, Müstebit İran hüküm - darlarının bu hâkimiyet devirleri çok meraklı bir tarihtir, Karileri- mi sıkmıyacağıma emin olarak bu satırları yazıyorum. lik Kacar nasıl hükümdar oldu ? İranda hâkimiyet, Kaçarların eline geçmeden evvel Kerim Han Zendi Şahtı. Kerim Han Zendi dı ardı di A Uzun seneler memleketi idare ediyordu. Bir gün kapısına iri yas pılı, elbisesi lime lime ve yüzü zü toz içinde bir süvari dayandı. Şahı görmek istediğini söyledi. | Bu: Ağa Mehmet isminde biri i » di. Kerim Han onun ismini duy - muştu. Fakat Ağa Mehmet Han Şirazda idi. Burayanasıl gelebi « lirdi. Kendisine haber verdikleri | vakit: — Gelsin görelim ne istiyor « muş.. Dedi. Karşısına çıkan bu ga rip kıyafetli adama sordu: çi — Sen Ağa Mehmet değil mis sin? “4 < — Beli., li — Şirazdan mı geliyorsun? — Beli., — Ne vakit çıktın? 4 — 48 saat evvel.. 4 Kerim Han dudak büktü. İras nım bir ucundan öbür ucuna ka « dar 48 saatte gelmek keramet sas hiplerine has bir şeydi. İnanma « dı. Ağa Mehmet: N ! — Evet, dedi. Kırk sekiz saate te geldim. Atım çatladığı yerde “yeni bir'ata atladım Ye o suretle * geldim. ŞT Kerim Han bu ziyaretin co him bir sebebe matuf olduğunı anlıyordu. Kırk sekiz saatte Şi razdan Ester Abada gelen biri, her halde Şahın hetırını a için gelmiyordu: i — Peki, dedi, buraya kada gelmenin sebebi nedir? — Senin ölümünü beklemek, yahut öldürmek, Ağa Mehmet Deli değildi. Ak» Lı başında bir adam gibi bunu sö liyordu. İhtiyar Kerim Han, iti dalini bozmadan, soğukkanlılık la sordu: © — Sebep? , — Sebep basit.. Şah olmak is“ tiyorum. Şah olacağım. Sen artık ihtiyarladın. Bu memleketi idare edemiyeceksin, Sonra hastalan « mış olduğunu haber aldım. sekiz saatte gelmemin bir sebebi de budur. Ölmeden evvel yetiş « mek, Kerim Han, ayni soğukkanlı » lıkla şu cevabı verdi: ie — İvana acımasa idim, sen > kelleni şu anda kopartırdım, Lâ « kin görüyorum ki, ben öldi sonra memleketi idâre © edecel kimse yoktur. Maamafih senin bu küstahlığının da cezasını verece . ğim. "ra Kerim Han derhal Ağa n medi yakalattı ve “hadım” ettir « di, ; Ağa Mehmedin boş durmıya « cağını bildikleri için “serbest bi « rakmadılar, Zindana attırdılar, Ağa Mehmet, bundan müteessir olmadı: — Elbet fırsat geçecek diye bekledi, vi 31 Eği (Devamı var)