6 Temmuz 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

6 Temmuz 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

$ — VAKIT Türk - İran | hudutlarında Neler gördüm? | 6 TEMMUZ 1934 — v Oz dilimiz - Ankara ve gökler Ankara gök yüzüne en yakın kentlerden biridir. Onun için bura. İ da hergün, başımızı bulutların ara- sında gibi duyar, güneşi ve yıldız» ları kendinizden uzak bulmazsınız. Vakıt'ın Edebi Tefrikası:39 Baba-Oğul m lek ön Makleden : Selâmi izzet Kayanın muhakemesi nisanın — 302 ilk günlerinde başladı. Solgun bir güneş, kalabalık mahkeme salonunu doldurdu. Bir çok mütecessis ve meraklı, daha erkenden, yer almışlardı, Hâkim huzuruna © çıkacağını bilen Kaya Hasan biraz daha sa- rarmıştı. Dudakları titriyordu. İki yanında duran jandarmalar, yüre- ğinin attığını işitiyorlardı. Hasanın yüreği atıyordu O. nun gibi namuslu, dürüst, iyi kalp-| li bir adam, bir adamı öldürmüş olmakla itham ediliyordu. Tevkifhaneden adliyeye kadar, başı önünde yürüdü. Gözlerinin önünde hep İhsanın sarışın başı vardı. Bu babanın hayatta yegâne ü - midi, yegâne tesellisi oğluydu. Ka nından olan oğluna tapınıtcasına muhabbet besliyân bu baba, oğlu için yaşamasını bildiği gibi, öl - mesini de bilirdi.. > Kapı altında bir müddet otur-| du. Nihayet sırası geldi. o Cinayet! mahkemesinin kapıları açıldı. Sa! ionda bir fısıltı oldu. Başlar kapı- ya döndü. Avurtları avurtlarına çökmüş, kansız, cansız, kadit olmuş bir a- dam götdüler.. Bu, etrafıma sakir ve hazin hazin bakan bir hastay-! dı. Kaya Hasanın yüzünü evvelâ sıcak bir hava okşadı.. Sonra, te- pesinden tırnağına kadar onu sü. zen-gözler, kızgın birer mil oldu.! Her bakış, vücudunun bir nokta- sını yakmıya başladı. Yerine oturdu. Başını iğdi, ellerine baktı. Sonra birdenbire doğruldu. Ba şını kaldırdı. Metin (bakışlarla, etrafına göz gezdirdi. Ona bakan lara baktı. İçinde garip bir his vardı. San- ki muhakeme edilecek olan adam kendisi değildi. Başka birini sor» guya çekeceklerdi. Kendi hayatı mevzuubahsolan bu facianın sa » fahatını uzaktan seyredecekti.. Bir şey düşünemiyordu. Hâ- kimlerin kürsüsüne, müddeiumu- minin yerine, şahit ve avukat is - kemlelerine, camlara, güneşe ba - kıyordu. Burada ne olacaktı?. Ne yapa- caklardı?., Bir anda tevkifhane duvarları nı unuttu. Güneş öyle pırıldıyor. du ki, hür ve serbestmiş hissine kapıldı ve nihayet düşündü: Ve kimbilir sokaklar ne güzel: dir?.. Şöyle dutluğa doğru uzan sam, Kırlara yatsam.. Tomurcuk:! lanan ağaçları seyretsem.. İ Sanki yirmi yaş gençleşmişti. Sanki damarlarında gençlik kanı kaynıyordu. Ve birden aklını topladı. Maz- mundu, müttehemdi.. Hayatının dönüm noktasına gel mişti, Her şey olup bitecekti. Nasıl bitecekti?. Bunu bilmi- yordu. Yalnız mukadderatını az gok eline almıştı, Bir sözüyle ya| örer olacak, yahut da beraet mi önüne Beraet!,. Beraet etmesine imkân v ar miy- dı?. Boş, aydınlık nisan gününde, ğ larda hür ve serbest d. »| bilecek miydi?.. Dolaşsa ee | Onu ölüme mahküm eden verem-! | ya Hasan titriyerek, iliklerine ka- ismen elverir.,, | fa olarak korktuğunu bissediyor- nm mam ha ne kadar zaman dolaşabilirdi? 2 Gene o müthiş işkenceye kapıl-| i, dı. Kalbi gene oklanıyordu.. Ar - tık beyni işliyordu. Her şeyi vas | zıh düşünüyordu: “Ya serbest kalacak, İhsan se - falet çekecek, ya mahküm olacak! İhsan rahat edecekti.,, Ne rüya! Ne delilik! Bütün bun lar doğru muydu?. Sahi miydi? Hayatı, hangi peri masalına karış mıştı?. Kaya Hasan, avukatın, eline bir şey sıkıştırdığını hissetti. Bu bir kâğıttı: — Bunu sana gönderdiler. Kaya Hasan aldı ve kim gön derdi, bu nedir?. demek ister gi-| bi avukatmin yüzüne baktı. Avukat anladı: — Bilmiyorum. Kâğıtta iki satır yazı vardı. Ka- dar ürpererek okudu: “Bu akşam teslim edilecek. Bunun için bir tek kelime söyle- İmza yoktu. İsim yoktu. Fakat imzaya, isme hacet var mıydı ya? Kaya Hasan, kâğıdın, ihtarm nereden geldiğini anlıyordu. Bu satırları, Selim Nazımı öldüren el azmıştı. Avukat sordu: -- Nedir bu kâğıt?. Bir şey değil Kaya.kHasan artık boğuluyordu. Göğsünde ağır bir yük vardı, ne- fes alamıyordu. Hayatında ilk de du. Hissettiği korkuydu. Hastaydı. Titremeden bayıla - | caktı. Öksürük başladı.. Hasan öksük rüğünü tutuyordu. Ona acısınlar istemiyordu. Onun acısıyle eğ - lensinler istemiyordu. “Gayret, diyordu. Bu sondur artık.,, Ve doğruluyor, Göğsünü geri - yor, başını dik tutuyor. Etrafına bakıyordu. Arada sırada, kallüs ediyordu. Ellerini nereye koyacağını bil- miyordu. korku, garip bir parmakları ta - Maznun sandalyesine oturanlar! hepsi ayni kayguya düşerler, Elle- ri fazla gelmeye başlar. Reisin sesi duyulunca, salonda derin bir sessizlik oldu: — İsmin?, — Kaya, — Babanın ismi?. — Hasan. — Kaç yaşındasın?. — Otuz dört, Halbuki görenler elli sanıyorlardı. — Ne iş görürsün? — Makineciyim. — Nerede oturursun*. Kaya Hasan adresini söyledi. Çalıştığı fabrikaları söyledi ve i- lâve etti: — Patronlarım lehimde şeha - det ederler sanırım. Kalabalığa rağmen sessizlik derindi. Kimse konuşmuyor, her- kes, kelime kaçırmamak için dik» katle dinliyordu. yaşmda (Devamı var) ki gökçül boya biraz serttir. O ba- İ sl ak bulutları dağ tepelerinden Matbaâamıza ge A i ma” Zeki Mesut Beyin (Ayın Politi » İ ne Boğazın Rumeli sahilinde ka- Başınızı dikince (gördüğünüz bulutlarm aklığı biraz çetin, gökte- kımdan Ankara, yumuşak boyala- riyle altında yaşıyanları gevşeten kentlerden özgedir. Bulutları pa- muk yığınmı andıran yerlerde, atı: lan adımların sert, verilen yargıla-! rın çetin olmayışma, olurki göz! yumabiliriz. Gel gelelim, göklere! salt yakın olan Arkarada (o yumu- şaklığın ve gevşekliğin izini arı » yan boşuna yorulur, Burada zorlu zorlu esen yel, na- aşırarak bir yöne toplarsa, burada hepimizin yüreğine ülkü veren bü- yük başımız da bütün gönüllerimi- zi acunu kavrıyan kanatlarının al- tında toplıyan bir kartal gibidir. Yer gök kıranları, başka yerler: de yerin gökten ayrıldığı çizgiler-| dir; burada ise o kıran, yerin gök yüzüne kavuştuğu sınırı çizer. (Hâkimiyeti Milliye) M.N. Bu söyde geçen ( sözlerden bir takımının bugünkü dilde karşılık - ları: Kent — Şehir Gökçül — Semavi Özge — Ayr, diğer. Salt — Zaten, esasen. Acun — Dünya. (Bu sözler tarama (dergisinden alınmıştır.) | ÜLKÜ'nün 17 nci sayısı Görü kisirilebenşihi va İnzsk Pa ili Hasretlerinin matikleriyle' başlıyan Ulkü'nün 17 inci sayısında Nusret Kâ- | mil Beyin İran hakkında bir makale- #i, Hilmi Ziya Beyin (Felsefe ve ilim) yazısı, Kâzım Nami Beyin “Homatiz- kası), Hüseyin Namık Beyin (Türk «- dının eskiliği), yazıları ve halk ede - biyatı üzerinde İshak Rafet Beyin bir | konferansı ile M. Şakir Beyin halk e- debiyatından seçtiği (Koşma örnek « leri), ve Behçet Kemal Beyin Atilâ - nın 1500 üncü yıl dönümü münasebe- tiyle yazdığı bir şiiri, Ali Sami Beyin bir San'at yazısı, Zehirli Gazlar hak- kmda Hikmet Rafet Beyin verdiği i - | zahatım devamı ve Selim Nüzhet Be - yin Biblografyası vardır. Miralay Abdurrahman Beyin “Tür lerin Amerikanın keşfinde hizmetleri” yazısı çok #ayanı dikkattir. Nusret Kemal Beyin Meksikada yeni köycülük programmı anlatan ya- zısiyle başlıyan ve bir köy muallimi » nin Ülkü'nün köy anketine cevap o - larak yaptığı çok şayanı dikkat bir köy tetkikini ihtiva eden “Köycülük Bölümü” Ülkü'deki zenzin hususiyet- tini muhafaza etmektedir. ÇANAKKALE Şehitlerini ziyaret seyahati 26 Temmuz — Perşembe GÜLCEMAL Vapuriyle yapılacaktır. Bu se. k raya çıkılarak Şehitlikleri İmar Cemiyetinin temin ettiği vesaitle MEHMETÇİK ABİDESİNE gidilecek ve merasim orada ya- pılacaktır. O kahramanlık diya- rını ve orada yatan aziz şehitle- rimizi ziyaret etmek bir vazife - dir bu vazifeyi ifa için Şehitlik» leri İmar Cemiyetinin hazırladı İ miştir. Bu kabile bütün'diğer ka- ğı fırsattan istifade edilmelidir. Yazan: Erzincan mebusu Aziz Samih Rusların mekkâreleri nasıl ça lındı? Gece yarısı nöbetçiler arttırıldı, ta- kayyüdat çoğaldı, önüne ge 25 haziranda Mösyö Minörski bana bir haber göndererek hırsız- ların kendi eşyalarını tâşıyan İran mekkârecilerinin katırlarını çal - ! dıklarını bildirdi ve kazaklarla ta. kip arzusunu izhar etti. Bizim sü- İ vari bölüğünden yirmi neferi bir zab'tle Kondol köyüne gönder »| dim. Hakikat büsbütün başka imiş. İranlı mekkâreciler Kondol köyünün harmanlarından arpa sa- tın almak istemişler. Pazarlık es- nasında mekkârecilerin beygirleri barmanlardaki arpadan yemeğe başlamış. Bundan dolayı köylüler ile mekkâreciler arasında kavga çıkmış ve iki taraftan da bir kaç kafa yarılmıştır. Meseleyi teskin ettik, Fakat er- tesi sabah Mösyö Minörski diyor- du ki: : — Geceleyin mekkârecilerin dört katırr çalmmıştır. Geceleri mekkâreleri bir yere toplamalarını ve'bir nöbetci koy- | malarını söyledim. Ertesi sabah | beş mekkârenin daha çalındığı ha- beri geldi. Bu defa mekkârelerin| etrafına kazaklardan : müteaddit | nöbetçiler konulduğu halde dört mekkâre ile bütün kalanlar çalın- mıştı. Ruslar artık burzda durmak is- temediler ve hareket ettiler. Kondolun şimalinde Pesder dağ- larında oturan Peşder aşireti reis- leri bize haber göndererek bir ih-! tiyacımız olup olmadığını ve yar- dımımuza gelmeğe' hazır oldukla-| rını bildiriyorlardı. Böyle bir ih- tiyaç olmadığı cevabını : verdik. Yakmımızda bulunan (Kale Di - ze — Mamuretülhamit) kazası kaymakamı jandarma kumandanı! ile ziyaretimize geldi. | Mamuretülhamit kazasında 400 haneden ibaret ve nim seyyar ocak aşireti yardır. Nevahii şarkiyenin tarafımızdan işgalinde 120 hane- si hükümetin emrile Ağa Bayız idaresinde olarak vezmeye geç-| bileler tarafmdan muhterem sayı- lir. İsmi dahi buna delildir. Mamuretülhamit kazasının şar- kındaki dağlarda Peşder yahut Nurettini aşiretini gördük. Sessur,| iyi binici, sünni ve ziraatle meşgul! dürler, Bunlarda dört taifedir. Bizim görüştüğümüzde ağaları Bayız Ağa, Hama Ağa, Selim Ağa, Ebubekir Mahmut Ağa idi. U- mum) aşiretleri 5000 hane ise de hükümetçe 1500 hane olarak bili- nirler, (Zabbı sağir — Mamure — Merke — Serdeşt Şine arasmdaki mıntakadadırlar. 27 haziranda bizi öğle yemeğine çağırdılar. Zaten yolumuz onla - rin yanından geçiyordu. Kayma kam Bey de bunlarla görüşmek istiyordu. Gittik. Bu aşiret kaza fakat hırsızlığın çilmedi. merkezinde ve civarda oturm , iken iki sene evvel hükümete is < yan ederek dağlara çekilmi hükümetle teması kesmiş biç vergi vermemekte bulunmuş old larmı söylediler, (Kân Hatun) yas ni (Hatun pınarı) denilen o yerd bize yemek hazırlamışlardı. iz iki yüz muntazam atlı karşıladı. Bütün atlılar doru ata binmiş hepsi yeknasak lâcivert çuhadaı elbise giymişler ve başlarına si külâhlar geçirmişlerdi. Mun! n bir süvari bölüğü hareket ediyoı lardı. Bunlar bizi ağaç dal ve raklarından yapılmış bir altına götürdüler. Çardağın içi ş teler, halılar, kilimlerle döşenmiş- ti. Hoş beşten sonra kaymakam âşar ihalesine teşebbüs etmek iste i l di. Bayazıt Ağa dedi ki beyler n safirimizdir. Onları izaz ve il edelim. Onlar gittikten sonra â işini hallederiz o bizim aramızı olacak aile işidir. Kaymakam bey yemekten ev vel bu işi halletmekte israr etti, Bayiz ağa itizarında devam Mesele fena bir şekil (o ali, Ben dedim ki kaymakam bey yiz ağa doğru söylüyor. Biz ye mek yeyip gideceğiz, Siz âşar selesini o zaman halledersiniz. Kaymakam bey dedi ki: A “— Beyefendi, siz bilmı Eğer siz olmasaydınız, bunlar be ni buraya kadar sokarlar mıydı? Bayiz ağaya dedim ki: “— O halde siz haksızsı Nasıl oluyor da hükümete koyuyorsunuz. o Bayizağa cevaj verdi: — Beyim, biz bu halden n nun muyuz?. Bizim kaledi de evimiz, konağımız ailele! var. Biz onlardan ayrı yaşıyoruz Hükümette bizden vergi alamı « yor. Mutazarrır oluyoruz. B rın hepsinin sebebi kadı ef. dir. Bizim her birimizden elliş altın istedi. Vermedik. Birimize katil isnat etti. Halbuki u dediği genç buradadır. Biri ihrakı büyut isnat etti. Halb yanan ev çalı çırpıdan yapıln bir kulübeydi ve kazaen yan Birimize işkence isnat etti, Das cımız bir çingene idi. Kadı efe di istidasını uydurmuştu. Bi ı e tevkife kalkışınca biz de aşire mizi alıp dağa kaçtık. İşte kam bey ve jandarma kumanda beyler buradadır. Söylesinler, le değil mi?. O Jandarma kumandanı . etti, Bayiz ağa son kelâm dedi ki, eğer jandarma kum nı şehirde bizi tevkif (o e şimdi kaymakam beyle kasabaya inmeye hazırız. (Devamı ğ :ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: