“saat içerisinde hizmetçi kız, do Düşünüşe Göze Aşkta yyl yy Makine insanın Yerini Tutuyor! Cevdet, “makine,, kelimesi di- linden düşmiyen bir gençti | İşte, her vesile ile ağzından çıkan söz | ler: — Dünya, makineleşiyor. Meki- ne, her şeyimizin muntazam bir hale gelmesine yarıyacak. İnsan- lar, makineyi ne kadar çabuk be- nimserler, kısaca tam mânasile makineleşirlerse, yaşayışları o ka- dar iyi olacak. Mak'ne ve makine- leşmek. Asrımızın ideali budur! Bir sabah kahvaltı sırasında, hemş'resi Piraye, arkadaşlarından Perran'ın otomob'i kullanmak ip- tilâsını anlatıyordu.Bu arada Per- ran'a zengin babasının aldığı oto- mobilden de ballandıra ballandı- ya bahis açtı: — Çok şık bir otomobil... Doğ. rusu benim de hoşuma gitti, Böy. İ kaşa ede ede bu kısa yolu yarım Hasisliğile meşhur bir adam ©- lan tacir Fahri Efendi, bir komis- yon miktarı hususunda münakaşa halinde idi. İnatçı komisyoncuyu bir türlü vermek istediği miktara razı edemiyordu. Lâkırdılarını adeta birbirleri- nin ağzından kaparak, Bahçeka- pıdan Sirkeciye doğru yürüyorlar- dı. Adım başmda durarak, müna- saatte geçtiler. Sonra tekrar geri- ye dönüş ve döndükten sonrada Karanlık Muallim, sınıfta kaç derstir na- zımdan, şiirden, nesirden bahsedi- hisleri talebeye uzun boylu anlatı- yordu. Bu derslerin birinde, gözlük! EL le bir otomobilin sahibi olmayı! kim istemez. Peran, otomob'li için | Mryor. Bana ne dedi, biliyor! musun? Tabii mübaliğa, fakat o- nun övle bir söylevisi var ki, in- sanm söylediğine inanacağı geli- | yer! Üyerine tereva#r siir Ağri Tera. mıs fırancalâyı yutan Cevdet, ho- eyy 2. Krsa kes? — Ne aceleri sevsin avött An- İatrsorum iste... Rana otamokiFini nisanlısından çok sevdiğini söyle- di! * Cevdet. bundan derhal Trendi gönlerinin Hağrluğunu teyit eder hir win erkardı: — Porranm deliği halit, -41 Rar nun mi'kalâiğa naresinda? Mali- ne Ti* gida ker hususta insanm yerin tutuyor! gg Zamarat Kız! Bir hanrmefendi, başka bir ba- nımefendinin misafiri idi. Misafir hanımefendi, ev sahibi hanıme- fendiyi ziyarete geleli aradan an cak yarım saat geçmişti. Bu yarım kuz, on kere salona girip çıkmıştı. Hizmetçinin bu hareketleri gö“ | zündlen kaçmıyan misafir hanrme- | fesdi, göz ucuyla kızı göstererek, sordu: — Yeni hizmetçiniz, hayli ha- marat bir kıza benziyor. Herhalde isinden memnunsunuz, değil mi, hanımefendi? — Memnun olmak ta söz mü, hazrmefendi! Bu hususta emsal- sizdir doğrusu, Bakın, siz bile... — Yoook, ben bir bakışta anla. mus, Kız, hamaratlıkta emsalsiz... — Bilâkis, emsalsizliği © cihet. ten değil... — Hamarat değil mi? — Hayır, kurnaz! Hamarat gö. Yünmesini h'lir! — Annemle babam kavga et- tikleri zaman, ben bu koltuğu pal- dır küldür merdivenden aşağı yu- varlıyorum | — Neden? — Beni - düştü sanıyorlar da barışıyorlar| a İR i Lokantada... algın adamın arkadaşı, listeye şöyle göz atar atmaz, mırıldandı: m“ Ne berbat yazı bu! Dalgm adam, peçetesini düzel terek: — Mükemmel, dedi. iKi porsi- yon ısmarlıyalım M indir, Ey Gece/m başka bir yoldan gene Sirkeciye... Bu işi çene yarışı, el ve kol hare- ketlerinin yardımiyle başırmıya- cağı aklı kesen Fahri Efendi, ni- hayet biraz fedakârlık etmek lü- zumunu hissetti, Komisyoncunun koluna girdi. — Gırtlağın kurudu, Sait Efen- di! dedi, Şuraya girelim de ayak üstü bir tek bira içireyim sana! Vaktin var, değil mi? Hasis tacirin, istediği o komis- yonu vermemek hususunda ayak örtünü, | camlarını iyice sildi. Sonra, tekrar | taktığı gözlüğünün camları üze- yor, mukayeseler yapıyor, bu ba» | rinden bakmak suretile talebeyi birer birer gözden geçirdi. — Bu bahiste söylediklerim, kâ* fi derecededir, sanıyorum, Bahsi etraflı olarak izah ettim, Maama - fih, eğer anlaşılmıyan bir cihet varsa, sorunuz! Sınıfta çıt yok... Muallim, her ihtimale karşı bir kaç dakika bek- ledi. Hafifçe öksürdü. Smıftakile- ri ikinci defa gözden geçirip, ilk olarak derse kaldıracağı talebeyi — Ka'k bakalım, Nuri Efendi! Nuri Efendi, ayağa kalktı. Mu - allim, şöyle iki mısra okudu: Gölgeden örtünü İndir, ey gec Sakin yer Yüzünün isterabns? — Bu nedir?. — Nazım, muallim Bey! — Ayni zamanda... — Ayni zamanda... Şiir? — Peki, şimdi bunu nesre tah- vil edeceksin. Şairane tavsiften u- zaklaşacak ve bu fikri, konuşma lisanile ifadeye çalışacaksın! — Peki, muallim Bey! e eN Talebe, bir müddet durdu, dü- şündü, yut'cundu ve nihayet; şöy- le değiştirdi: — Artık ortalık kararsm, Sokak taki süprüntü yığınlarını" görmek İstemiyorum! diremesinden zaten öfkelenmiş o- lan komisyoncu Sait Efendi, bir saate yakın kafasmı £ şişirdikten sonra, şimdi de ayak üstü bira içirmek teklifinde bulunmasma ve üstelik bunun için vakti olup olmadığını sormasına müthiş rette kızdı. — Elbette! dedi. Hem bir tek duble için değil, bir düzüne duble yuvarlamağa vaktim var. Buyu- run! Bu söz üzerine duraklıyan ve su- — Konsere zamanında yelişeceğiz, diye © acele- mizden dür. bünü almağı unultuk. Bu soğuk hava. da boşuboşu- na geldik! ye ha VW Hızır, Hasisin imdadına Yetişti ? | beti benzi atan Fahri Efendi, etra- fına bakımdı. Gözlerini karşı kal dırımdan geçen birisine dikti ove birdenbire yüzü sevinçle parladı: — Hızır Bey, Hızır Bey! Komisyoncunun yanından telâş- la uzaklaşarak, kendisini karşı kal dırıma dar atarken, ona seslendi: — Oiş için daha vaktimiz var. s2 mağazaya gelde görüşe | lim. Şimdi mühim bir iş peşinde- * yim. Kusura bakma! e : a iin yag yg yy yy ypg yy Konuşmuyo r, Konuşana “Ne?.. Nasıl?,, Diyordu! Vamık Bey, tiyatroda olsun, sinemada olsun, oyun veya film seyredilirken etrafında o konuşul- masma fevkalâde sinirlenirdi. Si- nirlenmekle beraber, böyle birbir- EE yy gg yg Fırtına Yaklaşıyor ! yg yg yg gg yy yy yy Amerikan Mizahı: Şikagoda, Tanınmamaları için Suçluların Yüzünü lerile konuşanlardan kimin kimle ne konuştuklarını öğrenmek te is- temezdi. Yani, konuşanların ne larına kulak kabartırdı. Bakmamak ve dinlememek için, adeta kendisini zorlardı. o Bunun da sebebi vardı. Konuşanların yü- züne baktığı, yahut konuşmaları» nin mevzuunu öğrendiği ozaman, bir kat daha sinirlenir, kaşlarını çatıp dik dik bakmaktan, yahut sert bir ihtarla haşlamaktan ken- dini alamazdı. Bu tarzda müdaha- lelerin de hemen daima münakaşa ve bazan da gürültü, patırdılı ağız kavgasma yol açtığı, tecrübesile sabitti, Bu suretle hem kendisi ! büsbütün meşgul edilir, hem ken- di prensibine zıt olarak, kendisi başkalarını işgal etmiş olurdu! Gene bir akşam, sinemada ay « ni vaziyet... Ön dakikalık fasılada sigara içmek üzere dış salona Çı- kan Vamık Beyin peşi sıra hızlı bızlı yürüyen birisi seslendi: / — Vamık Bey... Vamık Bey! Bu ne dalgınlık, canım! Seni ye- rinden kalkarken gördüm, fakat birdenbire öyle bir yürüdün ki, arkandan.... kan Vamık Bey, öfkesini yeneme- miş bir tavırla, mırıldandı: | — Arkamda oturan iki kişi, çe- İ neleri hiç durmamasıya konuşu- yorlardı. Adam akıllı sinirlendim de, ortalık aydmlanınca, hemen... | Tanıdık zat, sözünü kesti; — Bu ne demek, Mahmut? Ameliyattan Evvel ala, bileyim ben... Babam, ev- di her ela “bugün ne öğren- in?» diye soruyor dal! . 14 Ja © koyabiirsin. Gelecek seferki ziyaretimde bozarım! — Toktorceğum, gere bir zahmetim var. Yü sünüs biçmini değişt receksin. (enun bankasını soyan benim. şte deil! Za metine mukabil air Amel'yattan Sonra — Aman, me yaptın, doktor? 'şte kaş ya payım derken göz çıkarmak buna deler. Yüzü. mün biç miri geçen sene şimendiferi yoldan çe kardığım zamanki bale getirdin | — Sahi öyle! Bir misafirim var | da... Gevezenin biri.. Bana bir te- | viye ticaret dalaverelerini (o anla- tıyordu. Fakat, o kadar yavaş söy- keserek “Ne?... Nasıl?.. Anlama- dım!,, demeğe mecbur oluyor- dum! lüyordu ki... Mütemadiyen #özünü © yüzlerine bakar, nede konuşma- i