—8 — VAKIT 23 B. teşrin 1933 | Hirka Yemin Büyükadada oturan Kenan Bey Yazan: Nezahat Hasan! ni anlıyamıyorlardı. Bilmiyorlar- komşusu Gönül Hanımla on altı |dı ki zavallı Gönül, mukaddes bir) yeminle başkasına bağlıydı. 1 | yaşındanberi çılgın bir aşkla sevi- şiyorlardı. Aynı muhitte oturmakla per ber, aynı mekteplerde de tahsil et- mişlerdi. Evvelâ Feyziâti lisesinde oku- yup sonra darülfünuna geçmişler | Kenan hukuka, Gönül tarih şube- | sine ayrılmışlardı. Sabah akşam buluşuyorlar, ay- | rıldıkları zaman saatler bir türlü ilerlemiyordu. Nihayet öğleyi ya pıyorlar. Kenan mutlaka bir az| evvel çıkıp Gönülü bekliyor; ve buluştukları zaman kendilerine tenha köşeler arıyorlar, Akşam geç vakit adaya dönüyorlardı. Gene bir gün beraber Büyük Çamlıcaya çıktılar. Gönül, o gün Çamlıcada teyzesinde kalacak, Ke nan aşkını terennüm ediyor, Gö -- Tepeye çıkıp ihtiyar bir çam ağa- cının gölgesinde oturdular.. Man- zaranın güzelliği, sevgi dolu kalp- leri büsbütün heyecanlandırdı. Ke- nan akşını terennüm ediyor, Gö - nül, sessiz, fakat mütebessim sev» | gilisini dinliyordu. Kenan, Gönülün parlak siyah saclarını okşiyor ve bir taraftan da ebediyen birbirlerinin olacak « larını söyliyorlar, Kenan: -—— Gönül mesut musun?. Ve beni daima böyle sevecek misin?. Diyerek onun siyah gözlerine baktı. Etraf kâramağa Tims Gurubun kızıl'ığı altında bir kat daha güzelleşen bu sevgi tepesin- de, ebediyen birbirlerinin olacak- larıma dair yemin ettiler. Yâvaş yavaş tepeden indiler. İkisi de çok mesut, çok neşeli idi- ler. Kalpleri rahattı. Çünkü sözle - rini tutacaklardı. Artık hiç bir kuvvet onları ayıramıyacaktı. Ke- nan, Ğönülü teyzesinin evine ka « dar getirip ayrıldı. Üç senelik da- rülfünun hayatları da bü; gün geç- tikçe artan sevgi ile bitmişti. İki. si de artık hayata korkmadan atı- lacak kadar mücehhezdiler. Mezun oldukları senenin ilk yazını Kenan, İzmirdeki dayısının Yanina gidecekti... Ve bir kaç ay kalıp dönecekti. Bu ayrılık her ikisi içinde çokzor idi. Fakat onlar kalplerinden bağlı idiler. Sık sık mektup yazmağa söz verip ayrıldılar., | Kenan gitti. 8ir gün Gönül, odasında Kenana mektup yazar - ken kapısı vuruldu ve hizmetçi kız misafir geldiğini haber verdi.. Gönül mektubu çekmesine koyup kilitledi ve salona indi. Bu gelen Almanyada tahsilde bülunan ve uzaktan Gönüle akraba olan Ca - hit Bey idi. Gönülle çocuklukları beraber geçen Cahit Beyle akşama kadar konuştular. O günden sonra da Cahit Bey, ziyaretlerini sıklaştır - maştr. Bir yün babası Gönülü yanına çağırdı ve ona uzun nasihatlerden sonra Cahi: Beyin kendisi ile ni - şanlanrak istediğini söyledi. Fa- kat Gönül bunu kabul etmedi. Ai- lesi ise bu çok iyi tahsil görmüş gençle evlenmesini çok istiyorlar- | dı. Ve Gönülün kabul etmemesi | ! çe kapısına geldi. ina atladı ve doğru İidi.. Fazla ısrar üzerine Gönül on lardan bir hafta düşünmek için| İzin istedi ve bir müddet sonra ha- reketlerinde serbest olduğunu ilâ- | ve etti, Onun fikri Kenana hemen mek- | tup yazacak işi tamamiyle anlatıp | muhakkak gelmesini rica edecek » ti. O akşam odasına kapanıp Ke-| ana uzun uzun yazdı. Ve mektu- bu kendi eliyle postaya atlı. Artık günleri sayıyordu. Haf- ta olmuş, fakat Kenandan hiç bir haber gelmemişti, Gönül ıztırap içinde kıvranıyordu. Ertesi günü Cahit ile nişanlaancaktı. Gonül, büyük bir sabır ile o gün de akşa- | ma kadar Kenanı bekledi.. Fakat akşam olmuş. hiç bir haber yoktu. Odasına kapandı; artık Kenan - dan ümidi kalmamıştı. Şimdi yalnız evden kaçmak ça- relerini düşündü: Kaçarsa kime gidecekti. Onun en samimi arka daşı Nazan... Fakat İstanbulda o- turuyordu. Ne olursa olsun gene son vapurla Nazana kaçacaktı. Yemekten sonra hazırlandı ve kimseye gözükmeden doğruca bah Bahçivan, se « lâmlık tarafına doğru gidiyordu. Bundan istifade eden Gönül, hemen parmaklıklı kapıyı araladı ve karanlıklar içinde caddeye çık- | tı. | Önüne ilk rast gelen bir fayto- iskeleye indi. Hemen biletini a- Lp vapura girdi. Kalabalık ara - sında heyecandan boğulacak gibi Kalbi hızlı hızlı çarpıyordu. Vapur hazırdı. İstanbul köprüsüne çıktığı zaman vakit epeyce geç olmuştu. Kala- ! balık arasından telâşla yürürken | inanamadı ve | Birbir - birden gözlerine Kenan... Diye haykırdı. lerine kavuştular. Gönül, sevgilisine her şeyi an - lattı. Tenha bir cadde üzerinde yürüyorlardı. İki gencin kalbi tekrar birleşti. Artık bu iki sevgiliyi hiç bir | kuvvet birbirinden ayıramadı. Filistinde Yahudilerle Araplar ara- sında mücadeleler var lerin Fi ine muhacerete “devam etmeleri, orada derin bir hoşnut - suzluk uyandırmıştır. Filistinin | her tarafımı iyan lar, Mu g gelmek için cemiyetler teşkil et - miş bulunuyorlar, İslim ve hristiyan cemiyeti na- mını alan bu cemiyetler beyanna- melerinde şu sözleri söyliyorlar :| l ny ay By Ga yg Çöüiz yy yy yg yy yy yg Aptülhamidin Yaveri Keçeci Zade : yy yy işa 1 İzzet Fuat Pş.nın Hatıraları | yy un e 0 yg yg yy Sy ys yy yy ; yy Aptülhamit, Hidiv Abbas Hilmi Paşanın fermanını tefsir edeme* yince müthiş dedikodular başladı. Er matlüp birinin (kendi adamını o memuriyete tayin ettirmek için | Jurnal © verdirmesi ve entrikalar yapması yüzünden o arzoluan Za»! i im İekelenip ötekinin nasp ve ta - yini çok vakidir . *.ş Bu maruzalı resmiyeden maâ- ada gene ümur ve mesalihi devle- te müteallik sair mühim ve müs - tacel ve hususi (o maruzatı da baş kâtip gene büyük bir zarfa koyup memhuren nöbetçi (o mabeyinciye gönderip o mabeyinci takdim e - der, Abdülhamit bu. maruzattan lüzum gördüğünü o mabeyinci hu " zurunda okutur, dinler ve yorul « muş bulunursa bir takımının da meilleri ne olduğunu mabeyinci - den sorup anlar ve iradelerini o mabeyinciye söyler, oda huzu - runda not şeklinde yazar ve sonra baş kâtibe tebliğ eder. Süreyya Paşanın (ozamanında böyleydi. Tahsin Paşa baş kâtip | olduktan sonra bu yoldaki maru » zalı nöbetçi mabeyinciye gönder - meyip bizzat kendi o takdim iradelerini alır idi. Maruzatın tehirinin mahzurla - rından bir mühimmini burada mi- | sal olarak zikredelim: | Mısır Hidivi o Tevfik Paşanm vefatı üzerine yerine oğlu Abbas Hilmi Paşa geçer. Buradan alelü- sul gönderilecek olan (o Hidiviyet| fermanı hünkâra arzolunur. Fa - kat gönderilmesi hakkında ira - de bir türlü sıkamaz. Birgün hünkâr mabeyinci Bekir Beyi çağırıp nezdinde o bulunan Hidiviyet fermanmı göstererek : “Şunu okusana!. İ meratibülhilâfetünelkübra. o Mü- dürülümurulcümhür).. Bunlar ne| demek?, Hidivi hilâfet vazifesi mi | ifa edece?.. Sonra cümhur kelime- sinin ne münasebeti var?.,, Bekir Bey — Efendim! Gerek | sadrazamlara ve sair © vüzeraya ccdadı o izamımız tarafından ve gerek tarafr şahanenizden ihsan buyurulmus ve buyurulmakta olan i fermanlarda asırlardanberi minel kadim bu tabir ve © unvanlar vaz ve istimal olunagelmiştir. Birinci KATŞI | memserairamemeeansasaser, çoğalmış bulunuyor. Hükümetin | Yahudileri çoğaltimaktan maksadı | (Mürettibi | tabirden maksat hilâfet vazifesini ifa etmek değil, hilâfetin maiye - tinde manasip ve makamatın ehil i ve muktedirine tevfiz ve ihalesi - İni arzetmek. Umumru cümhur ta birine gelince: Bu da gene umuru devlet mânasında kul'anıla gelmiş | tir. “Abdülhamit: — Pek iyi, Cev- det Paşayı çağırttım mabeyinde - dir. Ferman alda bir kerede ona göster bakalım ne der?... Bekir Bey fermanı Cevdet Pa « saya gösterdikten sonra gelip pa- şayı omüşarünileyhin dahi ayni mütaleada bulunduğunu söyler ve nihayet bir müddet daha geçtik - ten sonra bir heyeti mahsusa ve - daatiyle ferman gönderilir, Fakat bir takım erbabı fesadın entrika ve tezvirleri sebebiyle fermanın bu derece gecikmesi bittabi Mısır Hidivine fevkalâde suitesir eder ve kahirede aleyhimize bir çok dedi. kodulara sebep olur. : ... İşte mesrudattan anlaşılıyor ki psarayda âdeta yağmacılık için yan erbabı fesat ve tezvir bulundüğu | İ gibi bu beliyeleri def'e ve bu yan- İ gınları söndürmeğe sây eden itfa- i iye takrmı dahi vardı. ğu gibi iyi köşeleri dahi bulunur - du ve umumen zannolunduğu gi « bi saray tamamen ve mütemadi - İyen fena değildi: Meselâ, mabe - İ yin müşiri gazi Osman Paşa, baş kâtip Süreyya Paşa, (tercüman Münir Paşa, baş mabeyinci Ham - di Paşa.. Hünkâr daima âdeti melüfesinin İ meftunudur. Öğleden bir saat ev « vel öğle yemeğini yer. o Sofrasını kilerci başı — sarayın en zararsız- larından Osman Bey-— maiyetiyle i hazırlayıp küçük beyaz renkte ve üzeri keten örtülü bir masa üstün- de olarak İki kilerci tutup iş gör - | düğü ddaya götürürler. Bir mah « faza içinde mühürlü sürahiyi ikin- İci kilrci çerkes ve pek mutemedi | Hüseyin Efendi ayrıca getirir ve | masanm ardınca daire hümayuna mavi çuhadan torbalar içine ko - nulmuş tabla hürlü olarak gelir. Yemeğin getirildiği o müsahip üstünde iki takım | yemek tablakârların başında mü - di istediklerini intihap ekseriya üç dört türlü birini seçers— sair yemekli men hareme, kısmen de ğa gönderir. o Bunlardan ” türlüsünü daima kilerci türürler ki oranın ekseriya ! pi lısı, Osman Beyin dostu ? sarraftan büyük büyük a6 i paşalara kadar aboneler va” Benim de çok kereler YARİ &e çok seneler (o zarfında dört , defa o nefis yemeklerden y€*.. olmuştur. Kendimce oraya &* ğe lüzum yoktu Çünkü Sul mit ekseriya sevdiğimi bildi mekleri gönderirdi. Onla”. hayli vakit imrahur tablama” ederlerdi. Sonra o da bir jurnala u$! “İzzet Paşa sizin yem beğenmiyor,, demişler. Bi raz hakikat var, fakat öyle “ mutfak uzak (yerde olduğ” ekseriya yemekler soğuk geli du. Halbuki benim. için ısıdılmış yemeğin kıymeti ri 5 ile! İ gın çıkaranlar nevinden bir takım | Bunu bir iki defa hademeler” nünde söyledim. Onun tabla kesildi. Mangal dedimde aklıma 8 p İ Elbet 6 anda saraya girip Yani sarayın fena köşeleri oldu| hatırlarlar ki mabeyin daire? aşağı —umumi— kapısında girildiği zaman, kapıdaki p#” # ların kokusu başlar” ve içeri. z müthiş bir koku dağılırdı ki *. dura veya pabuçların bodru” tındaki bendegân odaları ko” * larında mangallar üzerinde *e lerdenberi intizarda olan ye” : rin arasındaki lâhana, pıras$* | gam rayıhaları idi. sx ii Hünkâr yattığı vakit, karel sının önüne konulmuş olan * 4 sek bir paravananm ar “gidiş müdürü,, hacı Mahmut ii veya esvapçı başı İsmet Be. minder üstüne oturur | ÖNÜ ” rahle üzerine koyduğu bir hünkâr uyuyuncaya kadar “yi hünkârın uyuduğunu © hiss yavaşça çekilir, gider. » Mebeyin teşkilâtı: Mabeyin müşirliği, bas V* ici mabeyincilik ve bunlar# olduğu halde adedi sekizi * ilerde bir meclis teşekkül ettiği | harem ağsı vasıtasiyle bae mabeyincilikler, baş Yahudilerin mec'iste de ekseriyet kazanarak memleketin zaman bulunan hünkâra arzedilir, Hünkâr gelinciye kadar masa - İ ikinci kâtiplik ve on onbeş K Tercümanlık ve ser teşrif?” “Muhaceret kapısı açıldı açıla «! e hakim olmaları - İnn başında bekliyen kilerci başı | dört teşrifatçı ve yalm hı Siyonistler Flistine akmakın gel | mektedirler. Halbuki hükümetin bütün resmi raporları, Flistin ara- | zisinin ancak asıl yerli halkı sığa- cak genişlikte o'duğunu gösteri -! yor. Buna rağmen hükümet şikâ- yetleri dinlemiyor. Musevilerin sayısı, memleket. te ekseriyet teşkil edecek derecede | iieleke hristiyanlar buna mu | kavemet etmek için birleşmeğe ve muhaceret yüzünden mutazarrır olan Arapların zararlarmı telâfi, için hükümet aleyhine bir dava açmağa, muhaceret hareketini dur durmak için her şeyi yapmağa ka-| rar vermişlerdir.,, | Osman Bey hünkâr gelince oda - dan çıkar, yemek hizmeti o hazi - nedar kalfaya geçer, kalfalar da vazifeye başlarlar. Hünkâr akşam yemeğini de erkence yer ve gece i hafif yemeklerle “supe,, eder. İki tabla yemklerin uzun Tistesi masanın üzerinde yanında bir kır i mızı kurşun kalemiyle durur, Ken- detleri iki üç yüze baliğ ole verler, teftişi (o askeri komis? heyeti, müşirlerden yaveri çi ler ki bunlardan Derviş “97, Paşaların mabeyinde ayr? ye leri ve kalemleri vardı. (Bİ i lik bir de Çerkes Nusret eri dı). pe