b A Nin z sind y 'Âbdülhamidi K us, diği. Tabi ecnebiler de padişahın bu zevksizliği karşisihda şaşkına dö- nerlerdi. Esasen bundan daha iyi- sini ömründe görmiyen İlyas bey ise bu dünyayı dolaşmış san'at - kârların (2) karşısmda kendin - den'geçer ve onlara müthiş ilti - fatlar ederdi. Çok defa Bertrand gibi adi bir komik, domuzcu tabir “olunan bir > İspanyol, Beyoğlunun pis kaldı - rrmlarında ekmek parası bulamaz- ken saraya çatmış ve o kadar ho- şa gitmişti ki... sarayda yerleşmiş ndegân sırasına geçmişti. Bu tiyatroda bu meşhur dünya san'atkârlarınm(?) ne oynadıkla- mam.. Bir aralık sahnede çok cid- di bir piyes oynanır. Zanneder - © sem Le Maitre de forges idi. Bunu Abdülhamit çok beğenir ve: — Ne yazık ki... mizıkasr yok.. Tabit padişah söyledikten son- o ra derhal bu arzu emir telâkki e- dilir, Hemen Le Maitre de forges - Yi bestelenir. Fakat neyle biliyor © musunuz?., Yağlirdan bazı parçalarla.. 1873 de Kâğıthane âlemi > Abdülhamidi Paris seyahatin - den sonra hemen hiç görmemiş - Senelerden sonra 1873 sene - e bir gün garip bir tesadüfle ede gör - düm. Garip diyorum, çünkü “bir aşk macerası bunu bana hazırla - miş ve beni Abdülhemitle seneler- i.. sez Mİ airmişi, vi Gayet ta- ka hiçbir kadına zi değildim. İÇ te arzu etmedi- n daima bü gibi kadın te- erinden uzak kalmayı ter - En rdum, Benim bu garip 5 Tena nde arzusu olan bazı ka- rim” ibtirasinı görüklemişti.. İşte bunlar içinde pek büyük bir beni tâkip etmekte idi. Bunu'da » çok iyi biliyordum. Çünkü nereye © gitsem, hangi gezini yerinde do- laşsam, hafta ortasında veya 80 - nunda muhakak karşıma çıkıyor - odu. © Ogün, cuma ve pazar haricinde | © tenha bir gündü. O kadına tesa- düf etmiyeceğimi ümit ettiğim için ir kâğitkzneye doğru bir araba ge- © zintisi yapmıştım. Pek güzel İn - - giliz atlarımdan müteşekkil fay- İde kağıthanenin Çağlıyanlarına dar güzel bir süratli yürüyüşle "gelmiş, orada dere kenarına mola vermiştim. Yem yeşil vadide ben- | den başka kimse yoktu. Rahat, âsude bir kaç dakika ge. çiriyordum. Tâbiatin bu güzelliği carşisında kendimden geçmişim. Birdenbire gelen bir araba sesi ile uyandım. Döndüm baktım. Bir araba... Evet... Ta kendisi. O pek — büyük hanımefendinin arabası de- “o ğil mi?. Bu vaziyet karşısında “dr. Nasil ve ne suretle bu kadın K me, hattâ dakikası dakikasına be <mim gezdiğim yerleri bile biliyor- NK Hayret. - Meğer bu kadn bizim) z e İİ NM rmı sormıya lüzum yok. Hiç unut-! kadın da her nasılsa mütemadiyen | hayretten ağzım bir karış açık kal- | koşulu bir araba... ortasında böyle saati saati - | —ğ— VAKIT 16B, teşin 1933 evdeki benim bütün ahval ve ha- rekâtımı haber veren bir casus el- şımda müthiş bir esarete maruz kalmıştım. Fakat bu kadarla kal. .sa gene neyse.. Halbuki İstanbu 'lun o zamanımda şüphesiz olarak en güzeli diye yadedilen bu kadı- na hiç ehemmiyet vermiyordum. ! Daha doğrusu o güzel periyi ben asla takdir etmiyordum. “Bunun için takibatından da hiç memnun olmuyordum. i Kadının şık koşulu arabası ya - nımdan geçerken . gayri ihtiyari gözlerim o araba içindeki bir peri kadar güzel kadına tesadüf etti.. Güzel bir yaşmak ferace giyinmiş- ti. Yaşmak arkasındaki gözleri bir genç kalbini parçalıyacak kâ- dar kuvvetli idi. lerine tesadüf edince o, ortalığın sessizliğinden ve etrafta kimse bu- lunmadığından istifade ederek yaşmağın alt kısmını indirdi. Ve eli ile hafif bir selâm vererek şu sözleri söyledi: — Rica ederim... Takip ediniz. Bu ses bütün asabima tesir etti, Vücudumun bütün titreyişi ile bu sözleri tekrar ettim. — Rica ederim.: Takip ediniz. Ne yapmalı idim. Kendi ken - dime bir karar veremiyordum. Fa- kat hâlâ © > gözlerin, sihirli sesi| temiş olsam muhakkak o (peri) de ve asabımı bozan emrin tesiri al- tında i - Seyis P İadyanlırı üzerin- deki örtüleri aldı. O'ricayı red- detmeği bir az da terbiyeye mu- gayir saydım. Derhal arabayı ta- | kibe başladım. © O zamanlar Kâğıthane deresi - nin her iki kenarında araba yolu mevcuttu. Fakat İmirahur köprü- sü ile ondan sonraki köprünün döşemeleri ve sütunları çürük ol- duğundan derenin sağ sahilinden gidilir ve gelinir idi. Elli seneden beri bu yollar öylece kalmıştı. Güzel hanımın arabasını yüz yakın dağ eteklerine çevirtti. Ve dağın eteğinde kuytuca bir kenar- da birdenbire durdu. Orası çok güzel bir çayırdr. Bir tarafı da | yamaç olduğu için çok garip bir gölgelik olmuştu. İçime hiç ümit etmediğim bir korku girdi. Bir kaç dakika ne yapacağımı, araba- mı da sürüp sürmemek İâzım gele. ceğini düşündüm. Henüz bir ka. rar verememiştim. Benim için gelen ve işte şurada i beni bekliyen güzel kadının yanı- na gitmek icap eder mi, etmez mi? Diye düşünürken evdeki zevcemin henüz bir kaç ay evli olduğum ka- dının haya'i gözümün önünde can- lanıyor velhasıl iki zıt fikrlerin a- | İ rasında bucalanıp duruyordum. ! İste bu esnada idi... Arnavut kaldırımın . çınlatarak bir arabanın geldiğini duydum.. Dönüp. baktım. Bosna midillisi İçinde yalnız | bir zat arabayı kul'anıyor. Sade- ce arka iskemlede bir grum otu- ruyor.. de etmiş... Evde kurnaz bir Er- meni ayvazı vardı. Casus la o imiş... Heyhat... O tecrübesiz yirmi ya| Gözlerim göz «| metreden takip etmekte iken o a-| rabasını Silihtar ağa köprüsüne Bu manzarayı görür görmez buz gibi kesildim, Zira o kasırga gi- bi ansizın zuhur eden zat, ikinci A Ga Sig gm e m Mfonayasi yy yy yy gg yg / Aptülhamidin Yaveri Keçeci Zade İzzet Fuat Pş.nın Hatıraları LI yg yg gg gg ayyy yy yg gg ADL yy yy yay yy gg yg yg İİ veliaht ve Paristenberi görmedi - ğim halde beni pek iyi tanıyan Abdülhamit Efendi idi. O da beni gördü veie- lâmıma çok manidar bir tebes- sümle mukabele etti. Benim kim olduğumu gayet iyi bildiği gibi dağın yamacına saklanmiş olan güzel kadının da kim o'duğunu tanımakla gecikmemişti.. Zaman ile bir çok şeyi unutan Hamit Efendi, bunu hiç unutma - dr. Senelerce sonra bile ayni hi- kâyeyi bir kaç defa tekrar etti. Bana bir dakika rahat vermiyen bu hanımefendinin iki kelimesi bana bu suretle çok pahalıya mal olmuştu. Fakat buna rağmen bu hanımefendi hâlâ bana rahat ver- miyor, nereye gitsem karşıma çı * i kıyordu. O zamanın en güzel ve en kibar tenezzüh mahalli olan Kâğrthane- ye artık töbe etmiştim. Aradan epeyce zaman geçmiş - ti. Kâğıthaneyi adeta kendime haram etmeğe mecbur olmuştum. Onun da saraydan çıkamıyacak vaziyette olduğunu hissediyor, bir kat daha üzülüyordum. Şüphe siz ki bu böyle devam edemezdi.. Arada bir ne yapıp yapmalı, Kâ- gıthaneye inmeli idim. Fakat na- sıl?. Her günkü ğa FâkiRiN dışarı çıkmak ve bir tenezzüh yapmak is- "arkamdan yetişecekti. . Bu yüzden artık büyük bir rezalet te çıkabi- lirdi. Belâ iki taraflı idi. Bir ta- raftan evli olmak, diğer taraftan da veliahte duyurmamak.. O devirde Kâğıthaneden başka ! gezecek yer yoktu. Fakat bir ka- dm yüzünden senelerdenberi de - vam ettiğim bir mesireden ayağı- mı kesmek te doğfusu gücüme gi- diyordu. Kendi kendimi yiyip bi- tiriyordum. Düşündüm. Acaba yapma sakal bıyık taksam nasıl olur? fevamı var) Askere çağırılanlar Üsküdar askerlik şubesinden: 1 — 1933 birinci teşrin ayı zar fında aşağıdaki şekilde (askere celp ve sevk başlıyacaktır. A — Piyadelerden. 316 ilâ 325 i bakayasiyle şimdiye kadar her“ hangi bir sebeple sevk edilmiyen 326 doğumlular. B — İki senelik efrattan yani, topçu, süvari, nakliye, muhabere, ö'çme, muzika, ve demiryolu; si « nıflariyle hava sınıflarına mensup olanlardan 316 — 325 bakayasiyle 326 doğumlular. Ve 327 doğum * lular, C — Deniz ve jandarma sını- fından. 316 ve 326 ve 327 bakaya siyle 328 doğumlular çağırılarak askere gönderi'ecektir. v 2 — Bu neferler 20 birinci teş- rin cuma günü saat 10 da şubede ispatı vücut etmeğe mecburdurlar, 3 — Nakdi bedel vermek isti » | yenler 19 birinci teşrin akşamına | kadar verebilirler, | 4 — İçtima günü olan 20 birin. Gi teşrin 933 cuma günü şubeye gelmiyenler bakaya muamelesine tabi kalacakları ilânen tebliğ o- lunur. YE mami Madem ki İj emma Yazan Sofranın ortasına yumurtalı 1ss panak kohunca, ağızlarının suyu aktı, Aman efendim aman!... Ispa - nak zümrüt gibiydi. Yumurtalar kehlibardı.. Beyazlar, kırışıksız bir muhallebi gibi yayılmıştı. Du- manı üstünde enfes bir yemek! Bedia ayağa kalktı, kaşığı al- dı, nişanlısı Cemile: — Tabağını ver! dedi. Cemil ürperdi. Cemilin kum hastalığı vardı. Sarcıdan geberi - yordu. Ne ispanak yiyebilirdi, ne de yumurta... Bedia tekrarladı: — Tabağını versene.. bekliyo- tum., — Yumurtalı ıspanak sevmez misin?, — Bayılırım. — Öyleyse?. — Doğrusunu söyliyeyim, kar- nım tek. Bedianın kaşları o çatıldı, «0- murttu: — Bense bunu ,senin için, elim le yaptım. Bunu öyle bir söyleyiş söyledi, ki Cemil gene ürperdi. — Çok teşekkür ederim. — Öyleyse uzat tabağını, Ve tabağına yumurtalı ispa - nak ,bol tarafından kondu. z »... O gece Cemil sabaha kadar u - yumâdı. Bir taraftan sancı, bir ta- raftan kazak tavrı ©- nu ara attr. Bu kız, daha şimdiden böyle âmir olursa, nikâhtan sonra ne ol- maâzdı?... Onu, küçük parmağının ucunda oynatacaktı. Rüyasında kendini işinin ba - şında gördü. Top sakallı muhase- (Baş'taratı $ üncü Elde İ şimdiye kadar gelip geçen Fransız işgal orduları yapamadı. . Önümde sade heyecandan, sa - .İde aşktan ve sade millet sevgisin- den doğan bir mecmua var. Bu mecmuâdan şu satırları okuyo- rum: “Makberde Hâmit, i Fransızlar ne kadar büyükse Çin i Türkistanmdaki ihtilâli başaran kaixleşlerimiz de...,, Akkâ önündeşmağlup olan Na- poleon Fransasınm genç bir nasyo | nalisti Türk toprakları içinde na - sıl yendiğini acı acı hissettim. Ve genç arkadaşın kafasına muhak- kak Osmanlı maarifinin bir yılan gibi salıverdiği bu fikircikleri, eminim ki şimdi kafasından kov- mak için çabalamaktadır. Ve gene emnim ki genç arka» daş, bu cümleyi senelerin kitap ve söz halinde tekrarladığı telkinle - rin tesiri ile karaladı. Gene genç arkadaş hatırlar ki Fransa ibtilâli .bir kurtuluş hareketi olarak Çin Türkistanındaki harekete benze » mez. Çin Türkistanındaki hare - i ket, olsa olsa kurtuluş çephesinden | Türk istiklâl hareketine benziye » bilir. Ve Çin Türkistanındaki hâre - keti mutlaka bir cümhuriyet hare- | keti olarak ta tanımak müşküldür. Çünkü oradan gelen haberlerin sihatini bilmiyoruz. Hatta Çin Bizim gözümüzle tarih ihtilâlde | traş etti. Izzetoğlu beci Ahmet beyin sakalı > se ederlerdi... Daktilo'arla << Ahmet beyi RL iç N Bedia girdi... Kızlar kaçıştıla”” met bey sakalını sıvazladr. Bedia bunu görünce hemi” bir ustura alıp muhasebecinin * kalı tıraş etti ve Cemili dan sürükleyip eve getirdin mil, rüyasında Ahmet beyi sız görünce eN Aman yarabbi!... cuze, Ahmet bey sym *”» Güneş biraz asabını teskin etli İşine gidecek, akşam üstü de ” gi” şanlısının göynünü alacaktı. oi Giyindi, çıktı. İşine gitti. tatilinde, bermutat Ahmet beyi sakalı ile alay etmek üzere mW” sebe odasına girdi. m” Girdi ve kapının önünde kaldı. Ahmet bey sakalını tiraş eti ti. Cemilin gözleri yerinden 07” yacaktı. — Ahmet bey bu ne hal?. — Sorma birader... Bir ei kıza abayı yaktım, ille sakalını raş et diye tutturdu. Har ki madım. . 5 — Deliymiş.. Az kalsın seli birine varacakmışım. Bedia, elindeki mektubu şek” rar tekrar okuyordu: “Sözümü geri alıyorum, sizi evlenemiyeceğim . Bedia We Beni mazur görünüz. Ben, bir © dının küçük parmağı ucunda 9”, i namaktan nefret ederim. Kari kadından hoşlanmam.. Vem * dem ki Ahmet bey sakalını n etti, bu dünyada her şey mün i dür...,, Türkistanındaki hüleümmeti başi j da bir sultanın bulunduğunu pile dl iddia eden partiler var. Ne ise ” İ Çindeki hareketi, sadece Çin ie İ yunduruğundan kurtuluş diye 19 0) lâkki edelim. - # # » i Türk ibtilâli ile Fransa ibtiMf'i arasmda 131 sene değil, bir çek yüz otuz bir senelerin doldur. yacağı farklar var. Türk ihtilâli, kendi cinsi yl 4 örnek olarak dünyaya yayları 1 dünyayı eğer kendi zaviyemizdi. 4 seyretmesini bilmezsek daima Mi İdanacağız ve kafalarımızı | müstemleke münevveri ol r kurtaramıyacağız. Sadri Etem i gimam j e SFOR'İ Büyük bayram merasiffi ve klüpler “ İTİCİ, İstanbul mıntak reisliğinden: pe Cümhuriyetin onuncu yıl ve münde yapılacak ilgimi klüp'lerimizin iştirak edip etmi iler ceklerine dair yapılan tami henüz cevap vermemiş olan klüf i lerin nihayet iki gün zarfında ; di hususta kati bir cevap verm ve âksi takdizde iştirak H kaybedecekleri nazarı itibars narak ona göre tertibat alı tebliğ olunur. < , X