12 Ekim 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

12 Ekim 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| e 7 — 12 B. sü 1933 sem ÜZFI SANATLAR Ödebiyat- Sesil Sorel, Marlen Dit- riş ve Pol Verlen b, öne garp cemiyetlerinde Niça süren buhran yalnız ikti - Riyey, Paraca değildir. Bu ce - dey sia en bellibaşlı örneklerin Min yi olan ve Avrupa kültürü - Hyde Ynağı sayılan Fransa her : "» ziyade kafa ve ruh krizi! tiyor, Gezi Sorel'in, ellisinden sonra *€ evini terkedip bir Music| artisti olmıya gidişi Pagan niyetinde Pan Omabedinin NI gibi bir şeydir. bak ra, bütün Fransız fikir ve N P prensiplerinin kavilleri - ” bu kadın daha düne ka - hap, mödie Française'in en sağ- tem, yi direklerinden biriydi. Mini, Française ise frenk kül- m mukaddes ocağıdır, De - ki, ki, Sorelin çekilişiyle bu ocak ünden sarsılmış oluyor.) ai €rçi Câcil Sorel, otuz yıl, tam npr Fransız dilinin nüfuzunu biz edebiyatının sahne za- ini emsalsiz bir kudretle ta- tan yaydıktan ve hatta, bel- Mi Yükselttikten sonra, şimdi, hey Salgıcılarla, melez oyuncu - ü “ ârasında kendine yer arama- Sikti, hi Monmartre salonlarının bu ace ARsözü daha bundan birkaç şân evveline kadar Clömen- tüy nun “Sorel, siz, devrimiz üs- . de bir zafer bayrağı gibi yük- yimektesiniz!,, diye hitap ettiği aurice Barrös'in “Cecil Sorel Tansanın büyük zekâsını kafa - da ve bütün güneşini eteklerin- taşıyor... diye yazdığı büyük MV atkördır. ariste halk, bu san'at faciası- d ağlamak şöyle dursun şaşma - bile, die Française'de ya- yn ği ayrılık gecesinde, bir rtre şairi herkesin duygu- Mina ye düşüncesine şu sözlerle pe oldu: “Bundan sonra iş Vi altı franga seyredeceğiz.,, - bütün sal dakikalarca bu kaba Mükteyi alkışladı. Mer, akşam, zaten, ne Cecil Sorel / d pöre'in evini o terketmenin, ne| #risin seçme halkı ondan bu tarzda ayrılmanın ifade ettiği! VW Yı hiç te anlar görünmediler. Vant Sönne locaların birinde bir Sllyvood yaldızı umumun alâka- Büy” kendi üstüne çekmişti. in dürbünler sinema gökünün i, rar, bu mıknatıslı, bu aca - *€Yyaresine doğru çevrilip du- Mayordu, | vu, Solgun Marlâne, lâcivert parıl- teki vahşi kuştüyleriyle mavi şim - li <lmaslarının arasında belki, | d bir yıldız değilse bile her hal-| ta şka bir yıldızdan inmiş bir yl andırıyordu. Bu mahlük, *öylüyor, ne gülüyor, ne bakı - ata, ne de etrafını saran m alâka çemberinden haber - #örünüyordu. Yüz bin mum Ky “tinde projektörlerle bakış - B alışmış gözleri, bu eski ız Tiyatrosu,, nun yarı ka - hap ik salonunda kaynaşan insan- Üstüne çevrilmesini (o bilmiyor i. Belli ki, burası onun dün- | yası değildi, ve bu ka'abalıkla ne birsoy, ne bir asır kardeşliği vardı. Vahşi ve iptidai bir şey onu bizden ayırıyordu. O, medeniyetin muhteşem © yıkıntısı ortasında garip ve yalnız bir çi - çekti. Kökleri ,bizim için, hassası henüz belli olmıyan bir topraktan kuvvet alıyordu. Yüzünden sızıp dağılan bu madeni parıltılar, bü - tün vücudundan çıkan bu radimo lar, ona bir donmuş yıldırım ne - tameliliğini veren bu beyaz ateş yeni, yepyeni bir geo'ogialık ha - disenin eserleri idi, Hiç şüphesiz, henüz pek eksik ve çiğ olan sinema edebiyatında bütün bu esrarlı tecelliler bir “sexe apeel,, sıfatı takılmakla her şey izah olunmuş zannediliyor. Lâkin, Marlöne bu kadar basit bir vakıa değildir. O, yalnız insanlar üstünde bir “cinsi,, tesir yapmakla kalmıyor. Makineye ruh veriyor; elektriğe ihtiras katıyor; srnaati idealleştiriyor; tabiatın © görünü görünmez, bilinir bilinmez bütün kudretlerini bir insani disiplin al- tına alıp bir insani gayeye doğru sürüklüyor. Onun eski zamanlar - daki kâhin ve büyücü kadınlar - dan ne farkı var?. Marlöne'nin sinema edebiyatında bir başka a- dı da (Vampir) dir, O, eğer, ka - dim Mısır medeniyetinde doğmuş olsaydı, bahtın, kaza ve kaderin, ölümün; ve ölüme götüren ihtiras- ların sınırmda çömelmiş o duran (Sfenks) mutlaka o olurdu. Çölün avare kâhinleri onun baktığı nok- taya define aramağa giderdi. Dertliler küme küme ondan şifa dilenmeğe gelirdi. Hasretliler a - daklarını ona adarlardı ve genç cengâverler ,kendilerini bekliyen akıbeti, sefere çıkmazdan evvel, ondan sorarlardı. Gerçi o vakittenberi çok put: lar yıkıldı, çok ilâhlar öldü. O za- manla bu zaman arasında uzun skolâstik geceleriyle alacalı insa - niyet yılları ve inkârın baş döndü- rücü tepeleri ve korkunç tahlil u - | çurumları biribirleriyle © çalışmış duruyor. Lâkin, 1933 yılında, in - sanlar, eski gildanlılardan daha az mistik ve tarihten önceki mah- lüktan daha az urasacı değildir. O zamankilerin kendi e'leriyle yaptıkları putlara tapışları gibi bu devirdekiler de kendi hünerle- riyle süsledikleri ve makinelerle kımıldatıp oynattıkları (yarı - kuk la - kadınlara) yı'dız adını ver - mekte ve dini bir cezbe ile bunlar önünde iğilmektedirler. Hiç şüphesiz Marlâne, Sorel pi- | i evvel o hepimizin kâbesi idi. Ara- ! yesinde bir san'atkâr olmaktan uzaktır. Şöhretini yapan şeyler a-| rasında kendi; şuurunun, kendi ze- kâsının ve hatta kendi istidadının başlı başına bir rol oynadığını da tahmin etmek güçtür. Sinema san- atında rejisör denilenin ne esaslı, ne büyük, ne yaratıcı bir vazife gördüğüne de vakıfız. Bütün yıl - dız'arın hareket kanunları bu esrarengiz adam tayin eder. Onla- ra dilediği parıltıyı veya cazibeyi | o verir. Lüsifer gibi hüküm sürdü- viran bir| Haberler PerGünt temsili uzatıldı İstanbul Şehir Tiyatrosunun bu seneki tiyatro mevsimini Hanrik İ İpsen'in Per Günt isimli beş per - Per Günt, temsili görülen rağbet üzerine bir hafta daha uzatılmış - tır, Şehir Tiyatrosu Pazar günü ak- decek, önümüzdeki Salı akşamın- dan itibaren Musahip zade Celâl eyin “Cüi ve gönül, isimli telif ko medisi oynanacaktır; Amerikan muharrirlerinden Ö - jen Oneyl'in eseri olan Kristi,, Sait Ali Bey tarafından dilimize terceme edilmiştir. Bu piyes, “Gül ve gönül,, kome disinin temsilinden sonra sahneye konulacaktır. : | . Şehir tiyatrosu, bundan #onra | cümhuriyetin onuncu yıl dönümü bayramında Halit Fahri Beyin “on yıllık destanı,, isimli üç per « delin manzum piyesile Reşat Nu- ri Beyin “İstiklâl, isimli bir perde “D,, grubunun sergisi Beyoğlunda Tünel civarında es- | de, hergün herkese açık, genç res- samların desen sergisi. Gidip görü nüz. ğü sinema gökünden, bu yıldızla - rı, nice insan yığınlarının talihine ve gönlüne hâkim kılan odur. Bü- tün “Star,, Jar makineye ruh: ve donmuş unsurlara ihtiras vermek kudretini ondan alır, Metropolis filmindeki makine âlimi, işte, bu- dur ve icat ettiği makine kadın iş- te bunlardır. Cöcil Sorel gecesinde Marlöne Dietrich sahneye çıkacaktı, Ve be nim gibi birçok seyirciler de en çok bunu görmeğe gitmişti. Lâkin, son dakikada Komedi memurlarından biri çıkıp şu kara haberi verdi. “— Marlâne Dietrich sahneye gıkamıyacaktır. Çünkü film şirket leriyle mukavelelerj buna mâni - dir. Ve bütün sal “Mavi Melek, te- ki profesör Unrat gibi in'emeğe başladı. Hollyvood'daki esraren - giz adamın yıldız üzerindeki tesi- I ri, buraya ,bu kadim kültür ocağı- na kadâr hükmünü sürüyor demek ti. Fransez Parisin cihanda hâlâ bir mana ifade ettiğine kani, bir eski Fran- sızlık hayranı bana dedi ki: “Kül tür Parisin Sen nehrinin bu yaka- gidin; öbür tarafa gidin!,, dedi. Ouartier Latin, bugünkü orta İ yaşlı edebiyat neslinin kalbinde | bir kaybolmuş cennetin yadı gibi- dir. Bundan yirmi, yirmi beş yıl mızdan nice hacılar oraya bir da- ha dönmemek üzere gitti'er. Dö - nun hasretiyle yanıp tutuştular. Haydi bu mübarek ülkenin toprağına yüz sürmeğe gidelim. Lüksemburg bahçesi (Fransada intelektüel gençliğin, eski Ouar - tier Latin an'anelerine sadık kal - mış “Boheme,, artistlerin mesiresi dir. “Boheme,, şairlerinin ilâh: Paul Veralain'in yarım heykeli | delik masalı ile açtığını yazmıştık. |” şamma kadar bu piyesi temsil e -İ * inni! lik telif dramı temsil edecektir. | / ki Rus konsolosluğunun bitişiğin - | smda ne arıyorsunuz. Öbür tarafa | nenlerimiz de ölünceye kadar o -| “Mehmet Nurettin,, imzasını, İ bir şiir mecmuasının üstünde gö - ren bir dostum, hayretini saklıya | madı. Bu hayret, sebepsiz değildi. Fevkalâde zarif mizah yazılarının altında pek haklı bir şöhret ve sev gi kazanmış olan “Toplu iğne,.nin “Mehmet Nurettin,, olduğunu bi - İenler çoktur; fakat Mehmet Nu - | rettin'in şair olduğunu bilenler az- dır. Duygulu ve kültürlü bir adam olan Mehmet Nurettin'in kalbi ve! dimağı “şiir,, i vücude getiren un- surlara öteden beri sahiptir ve bu | hususta hattâ cömerttir. Yakın İ dostları, onun sempatisini yapan İ varlıklar için bu “meziyet,, inde | bulunduğunu biliyorlardı. Şsiri - miz, ilk zamanların yarı peygam- ber san'atkârları gibi gezip dolağ- | dostlarının ve ruhları zaman zaman bu ilâhi gı- ' yazı bu kitaptan alınmıştı dir. Seyircinin huzuru bu san'a - tin tecellisi için şarttır. Kablelmi- lât seyirci bir “âbit,, ti. Şimdi hü- küm veren ve o hükümlerle hare- kete gelerek ruhunu bu san'atle gıdalandıran bir kütlenin ferdidir. Tiyatro (dini âyin) şeklinden çı - i kıp da san'at haline gelince se ! cinin de tabiati'e fi'li ve teşriki bir vazifesi kalmamıştır. Yalnız bu i haldir ki seyirciyi sınflara ayırmış j tar. Bugün burjuvanın hazzettiği, aristokratım istediği tiyatro baş - ka başkadır. Tiyatro harpten son- i ra yer yer yıkılmıya başlıyan bu İ sınıfların mensuplarını amele ve İ çiftçi ile yan yana getirip onlara müşterek bir dille bir tek fikir aşı- lamağa çalışıyor. Bu, bir tek keli- meyle “halk,, a hitap etmek, bilgi ve anlayış farkları bariz olan in - sanları bir araya getirip onları kendi hususi vasıtalariyle tatmin etmek demektir. ... Seyirciyi şimdi bir de aktör gö- zü ile tahlil etmek lâzım: Tiyatro İ başlangıçta mabutlar için yapılan İ bir âyindi. Şimdi ise tiyatro yal - nız ve yalnız seyirci için oynanı - yor. Eskiden aktörün muhayyile - sinde bir ilâh yaşardı; o ruhunda daima ilâhi bir coşkunluk duyar, j lışırdı. Bugün ise aktörü karan - kın ılık ve belirsiz nefesi cezbe - dim. Fakat yerini unutmuşum; bir türlü bulamıyorum. Arkadaşım “| yrciler, oyundan lezzet | | Eee 'dikilidir. Onu, bundan | her rasgeldi beş altı yıl evvel bir defa görmüş: | talebe küme:ine yaklaşıyor: “Ver. tüm. Bir defa daha görmek iste - | lain'in heykeli?,, Verlain, Ver « Varım, Yoğum Şiir mecmuası: Mehmet Nurettin, Basan: inkılâp kütüpanesi Istanbul 1933 / dadan hisselenip > neşeleniyorlar « dı. Geçenlerde intişar sahasına ko- nulan “Boş saatlerde,, isimli men- sur şiirlerinden sonra eteğini vezi ne, kafiyeye kaptırmış (sözlerinin de “varım yoğum, ; başlıklı bir ki » tap içinde toplanılıp basılması, üs- tadın şairlik şöhretinin dost ve tak dirkörlar halkasından taşıp mem. leket ufuklarına yayılmasına se - bep olacaktır. “Varım'yoğum,, , içli, özlü çar pıntılarla dolu bir kalbin sevgi ve istirap gibi iki en büyük kudretile sarılıp sarsılıp coşmasmı söyliyen şiirleri topluyor. Bu sevgi yurda, yurdun taşıma toprağına, yurdun insanlarma, yurdun kadmlarına karşıdır, ve bu istırap yurdu ve yurt insanlarını saran felâket çen- berinin tazyikiledir. “Mehmedi unutma !,, başlıklı tığı yerlerde “şiir,, lerini söylüyor, | güzel şiiri de ihtiva eden bu gü- takdirkârlarının | zel kitabı okuyunuz. Retik Ahmet ( İstanbul Şehir syatrosu «sın'atkârlarından M. Kemal Eevin isimli güzel bir eser yazıp çıkardığını karilerimize bildirmi Tyatro san'ati, kütle. san'ati - | müellif eserini kimin için. yazar ve hazırlardı?.. O eserinin grado- sunu ancak seyircinin yüzünden ve hareketlerinden anlıyabiliyer « du. Karanlıkta bırakılan © seyirci kütlesinin menfi bir hareketi he - men oyunu felce uğratabilir. Se - bu'ür ta derinden hissetmeğe ve Obu his çemberi içinde bir tek ruh olmıya başladıkları ande sahnedeki tem « silin bütün incelikleri fosforlu bir sizgi gibi belirir; aktörler de baş- ları dönmüş bir ha'de başka bir â- leme intikal ederler, İşte bu ara- rk seyirci, sahnedekilere mevcu - diyetini hatırlatmamalıdır. Çünkü bir tiyatro nazariyesine göre se - Yircinin tarafı, sahnenin dördün - cü duvarıdır. Aktörlerin iyi veya | fena oynaması, nispeten seyirci » nin elindedir. Eğer o, aktörü ağ - zımı oynatarak, gürültü konuşarak dinlerse oyunun anla - şılmasma imkân bırakmaz. Şu halde yüz'erce ,binlerce ayrı yara- dılışın, ayrı zevkin, ayrı görüşün tiyatro içinde “dikkat,, ve “mah - viyet,, gibi iki vasfı müşterekle a- ralarında birliği temin etmeleri i « cap etmez mi? Böyle olunca sah - nenin dördüncü duvarı “müşteri,, kuvvetini o kaynaktan almıya ça-| — yani para vermiş ve hükmünü parasına geçiren bir insan — de - lıkta bir tek gölge gibi ka'an hal. | gil, san'at arıyan halis bir “seyir- ci,, olur. Alkış seyircinin aktöre en | ye sürüklüyor. Eğer seyirci olma - | sonunda vereceği bir ihsan olma- sa aktör, heyecanını kimden alır, | fıdır. meharetini kime gösterirdi? Ya| M. Kemal gence soruyor; her N Yakup Kadri (Lâtfen sayıfayı çeviriniz) ederek, ;

Bu sayıdan diğer sayfalar: