: — — 7—VAKIT 1 Eylül 1933 —— z Ti . . 2 iyatro niçin : Nİ Çele ie | zisini ören VE bugünkü te *| adiğını, Kitabı “ahım baber “ kkunüan bir k Vatkârlarından M. E simli İ teşrinlervelde Aşağıdaki mdir bir *itan | lâkkiye göre tarifini yapmak mec- | buriyetindeyiz. Her halde dünün “Tiyatro büyüklerin mektebidir,, gibi nazariyeleri çoktan iflâs etmiş çıka yazı, Tiyatro; Kâinatta hayatım baş - '$! andan itibaren kendini gös- | "mİye ve bizatihi doğmaya baş - Yan bir san'attır. Bu kadar umu- tir, On sekizinci asrın moralistlerin İden (Veanvenargues) tiyatro isim ii Sağa i b "at için şöyle di- PN geniş bir manaya gemi) olanı li yazısında bu san'at için şöyle UN e a z e 7 Sümle, temsiliyet kaidelerini | ”” “Tiyatro, insanların ( hislerini, âdet ve göreneklerini takip etmek ve güzelleştirmekten başka bir şey yapamaz; onun için bu san'ata duy guları ve hulyaları değiştirmek gi- İbi bir kudret izafe edilememeli - dir. Bir moralist, tiyatroda “moral,, noktai nazarından ancak bu kadar bir fayda arıyor, fazlasını bilhas - sa “mektep, diyenlerin nazariye - sini bir bakıma göre kabul etmi - yor. töz önünde bulundurduğumuz tak de söylenebilir. Temsiliyet kai- lerinden maksadımız şudur: Kâ ttaki Lütün ziruh ve gayri ziruh 4 vcudatın varlığını ispat eden k. ve daimi hareketlerile te - eri ve ölümleridir. Gerek ne- We gerek eşyada, gerek hay - Ma ve gerek insanda gördüğü Z hailevi veyahut mudhik hâ - Seler bu dört unsurdaki temsili- Üİ neticesidir, Nebatatta tezkir ve 8 ameliyesi, tohumların inşika- » Şiçeklerin açılışı, renkleri; yap , “Arın sallanışı insan ruhunda takım akisler uyandırdığı mu- ktır. Hayvanatta cinslerin a Msındaki mücadele, hayvan tahas | Sözleri, enmuzeçleri, d ahayg huyları ve yaşayışları biz nlara ya ibret ve yahut ta ha pt verir. Meselâ; bir kedinin fare eliği önünde aldığı evza, bütün | Gene on sekizinci asırda oyun yeri ile seyircinin oturduğu yeri, i- yiden iyiye ayıran (Valtaire): “Sahnenin bazı fikirlerin sürümü için bir kürsü, bir vasıta olduğu - böylelikle de | nu,, ileriye sürmüş, i mişti, Demek oluyor ki bir propaganda vasıtasıdır. Hulâsa şu muhakkâk ki #iünev- verler, tiyatrö'bahsinde“ititfak-ct- miş değillerdir. “Nicolas Evreinoff,, neşretmiş olduğu “Le Thââtre dans la vie,, kitabında aristokrasi ve burjuvazi nin hâlâ hâkim olduğuna göre halk sınıflarını göz önünde tuta - ile, bekleyişi, pençelerini ha $T, ayni zamanda farenin he y *can ve korku ile sinmesi, niha » Yet b zırlayı kedi zekâsmın galebe edişi ve mücadelenin ölümle neticelen « i bize kuvvetli bir mücadele sa si yaşatmış oluyor. o Rüzgr- Üniversite şehrin- de İsviçre evi Pariste, darülfünun şehri deni- len semtte İsviçreli talebe için ye- j ni bir pansiyon yapılmıştır. Res» mimiz, bu muazzam binayı göste- İ riyor. Rermini koyduğumuz bina, kendilerine kırala, papazlara hücum edebil - | ip$a tarzı itibariyle Fransada mi- tiyatro | marlar arasında, lehinde aleyhinde | Y | san'atı, (Voltaire) e göre kuvvetli | bir çok şeyler söylenilmesine se bep olmuştur. Bu binanın mimarları M. Le Cor | busier ve M; Janneret'tir. Les nuvelles littöraires gazetesi bu münasebetle şunları yazıyor: “Muhakkaktır ki darülfünun bel desnide “İsviçre evi,, ni vücude ge» tiren Mösyö Le Corbusier ve Mös- Muasır Yunan şairleri Muasır Yunan edebiyatı en çok Fransada dikkati celbedi- | yor. Fransiz münekkitleri alimleri Yunan edebiyatına çok ehemmiyet verirler. Yeni Yunan ve şairleri arasında Fransada en | | çok tanınanlardan Kostes Pala- mas, Sotiris Skipis Sistides, Fo- ridesdir. Biz buvların isimlerini bile bilmiyoruz, dersek yanılmış olmayız. Büyük ediplerin eserle- rinden, belki biri bile lisanımıza terceme edilmemiş bulunuyor. Fransada Alfred Oriset, Ew- gene Clement gibi münekkitler, | Costagnon ve Lebesgue gibi alimler, Yunan ediplerini tanr mak için büyük gayretler sarfe- diyorlar. Şairlerin tercemelerini okuyup eserleri hakkında hüküm ver- mek caiz değildir. Bununla be- raber diyebiliriz ki yeni Yunan şairleri eski şekillere esir ol- maktân uzaktadırlar. Onların nazarında kılâsik şa- irler, hürmete değer, dikkate tetebbüe layık kıymetli ve muh- teşem seleflerdir. Eski Yunan edebiyatı ile muasır Yunan ede- | biyatı arasında fikir ve bisctesel- sülü vardır. Yeni Yunan şairle- rinede Paganizm rubu bâkimdir. Put perestlik devrinin senbürlleri peresteşe layık görülüyor, Ve her şair bunlardan dilediği gibi istifade ediyor. Hiristiyanlık yeni Yunan şairlerinin eserlerine hu- lul ettiği halde eski ilâhlar, ta- biat kuevvetlerinin birer rumuzu olarak mevkilerni muhafaza et- mektedirler. ketin bep dışında dolaşan Skipis daha balis Yunanlıdır. Palamas da devrinin bütün hayatı yaşıyor. O-un için cibanşumuldür. Ken- disi “Çingenenin on iki sözü, adlı eserinde der ki: “Ben devrimin ve ırkımın şa- iriyim, İçimde sakladığımı di- şımdeki âlemde ayıramam. “Onun için Fransız münekki- di, Palaması cihan şairi olarak tavsif eder. “Çingenenin on iki sözü,, in- İ san ruhunun asırlar içinde te- İ kâmülünü anlatır. Fakat şairi İ anlamak ve onun ruhuna nü- | fazetmek için onun bütün eser- lerini okumak lâzımdır. Onun ilk eserleri balis mahallidir. Bu şiirlerinde onun dindar, hürafe- perest, müşrik, vahdeti vücudi- İ yeci reybi olduğu görülür. Ek hasıl, ruhan tam Yunanlıdır. Bu eserler aynı zamanda herkesi cezbedemiyecek derecede ince» dir. Kuvvetli zekâsı, engin san- atı şairane hayallere zengin bil- atler giydirir, gençliğinde, yeni nı, eski şekillere bağ- | lamak isteyenlerin tesiri altında İ kaldı. Çok geçmeden daimi kıy» meti haiz olacak şiirin safi dis- turlara dayanamıyağım anladı ve onun için bu ceryanla mücadele etti, Fransız münekkidi Clement; “Kımıldamıyan hayat,, adlı şiirini, onun şah eserini sayar. Bu mu- azzam eserine Senboliktir. Bu eseri terceme eden Aristide Hotrides, muasır Yunan edebi- yalıma en büyük bizmeti ifa ki rak tiyatro için şu telâkkileri mey | YÖ Yanneret zarif bediiyatçıların Ee “Ee etmiştir. Zaten kendisi Yunan m ve iklimin tesirile taşlarda, araman kayalarda vukua gelen z âlât ve tahavvüller gene bizi ündürür. Şu muhakkak ki bü - Semadatta daimi bir tahavvül * hareket görmek kabildir. Bizle- gelince: Biz (o doğduğumuzdan Müğümüz zamana kadar müte - İ bir değişiklik, mütemadi bir İ içinde hayat denen tiyatroyu rız. Bu tiyatro acı ve gülünç N lerle doludur. Şu halde insan b vvelâ kâinattaki bu daimi de- : Yikliği ve hareketi seyrede ede; bi, ahedelerinin neticesi olarak , Şok temayüller ve zevkler sahi oldular, Metafizik nazariyeleri- N Srişmeden itikat ve taxbbüt de Ni Bi kuvvetli hissin mahsulü o- ik âyinlere başladığı andan iti- d Yen tiyatronun yavaş yavaş doğ- Wnu görüyoruz. Bu; ya maşeri, ia, “t ferdi veyahut ta eşya vası - | Sile (kukla, Çin gölgesi, Kara - de olduğu gibi) olmuştur. Yı “ig N Binaenaleyh; tiyatroyu (evvelâ ni hâdiselerin, sonra da inan -| iş k ve şükretmek gibi manevi ih Açların mevlüdu olarak kabul et Iztırarındayız. Zaten aslı Yu- aş olan (Töa) kelimesi ifade ettiği lügavi mâna “sah- » Manzar,, olduğuna göre "ti » Atı iğ , z i . 9, kelimesi ayni geniş mânayı t “tmiş olur. Biz bu san'atın ma- dana çıkarıyor: 1 2 — Kültür müessesesidir. 3 — Estetik kaidelerine göre be dit heyecanı veren bir san'attır. 4 — Sadece şehvi hisleri tahrik eder ve bu ameliyeyi san'at perde- si altında yapar. 5 — Moda, meşheridir. 6 — Dini âyinlerden neşet etmiş olması hasebile lirik tiyatroda hâ- lâ paganizm arayanların ruhlarını dinlendirdiği bir mabettir. Sadece eğlence içindir. tuvalet, zenginlik Hibuki bütün bu telâkkiler içti- mai sınıflara göredir. Hiç bir za- man bugünkü hakiki sanat ideolo- jisine uygun değildir. Çünkü harp» ten sonraki nazariyeler her sanata başlı başına ve doğrudan doğruya maksadını ifade eden veçhe ver - miştir,. Bunun içindir ki tiyatro - yu da bu gibi zararlı ve aykırı ga yelerden ayırt ederek başlı başına bırakmayı tercih zarureti hasıl ol- muştur, “Tiyatro, yalnız tiyatro yapan bir sanaatir.,, Kestirme nazariyesi ha- kim olmağa kuvvetle başlıyacağı andan itibaren yukariki istihraç » lara nihayet verilmiş demektir. (Firmin Gömier)'nin tiyatroya, bu gün beşeriyete ve beşeriyeti birleş- tirmek için elzem olan bir “Din,, dir!. demesi yavaş yavaş bu eski sanatı bütün feri düşüncelerin esa retinden kurtaracaktır. arzusunu teskin edecek bir şey yap mamışlardır. Bütün bediiyatçılar delton, şo- faj. santral, tayyare telsiz telgraf devrinde binalarımızın, birinci | Fransuva, on dördüncü Lüi, on altıncı Lüi ve hattâ bundan elli sene 'evvelki tarzda olmasına rıza göstermezler. Onlarca böyle bir hareket karoça ve hattâ sedye şek linde lokomotifin imali kadar ga- rip gözüküyor., Mösyö Le Corbusier, Mösyö Jan. neret bir şey icat etmediler, Şa »| yanı takdir âbideler üzerine ismini hak cttirmek endişesini taşıyan es. ki zaman mimarları gibi hareket et tiler., Zamanlarının ilminin ve o za - manın insanlarındakij sanayiin e mirlerine amade tutuğu inşaat un- surlarından istifade ederek bun - dan hisse ve dimağa hoş gelen bir şekil elde etmeğe çalıştılar.. Bum lara sanat âleminde ihtilâlcı denir, | Fakat öyle ihtilâlcılar ki nizamı | müdafaa ederler. İsviçre evi, vasi bir mik'aptır.. Temelleri meydandadır ve altı sağ lam sütundan ibaretti, Merdiven ve döşeme madenle bunlara yerleş trilmiştir. Döşemeler aslında plate forme'lerdir. £ Bunların arasında duvar mesnet vazifesini o görmez, i da bir höl, daireler, yemek salon. yalnız kapamak vazifesini görür. den Skipis dünyanın gençliğin- den serin, mavi denizlerde ve menekşe renkteki dağlarda rü- yalara, bülyalara dalan pagan bir şairdir. Onun eserlerinde, geçen mubteşem günlere karşı ince bir hasret sezilir, Şair Pa- lamas ise, Filozoftur münek - kittir, , o mütefekkirdir, pa - ganlık devrinin zevk ve heye- canı oonaayni derecede hâkim değildir. alamas'ın âlemi, Yu- nanistan olduğu halde, memle- Bu suretle, mimarlar binanın ce - nup cephesine muazzam bir came- kân koymuşlardır. Bunun bölme | leri, her bir talebenin güneş zıya- sını bol bol alan odasını gösterir.. Hiç bir ilâve tezyinata ihtiyaç gös- termeden azametli bir manzaraya malik olan bu mikâba bir takım i« lâve kısımlar istinat eder. Bunlar | ları ve bir kütüphane vardır. Bun İuarın üzerinde hiç bir bina yoktur asıl binadan adeta ayrı gibidirler. Bunun için bu ilâve aksamda ka- visler yapılmış ve nakışlarla be » zenmelerine lüzum görülmüştür. Binanın içerisi bir “ikamet ma - kinası,, dır. Orada yaşıyacak ta- lebe, hıfzıssıhhanın bütün şartla - rını bulacağı gibi her türlü sühule. te de mazhar olacaktır. Bu nok- edebi Ronesarsınin alemdarla- rından sayılmıya lâyıktır. Onun şiirlerinden herbiri, bir mücevher parçası gibidir. Eski Yunan put prestliğini garbın bugünkü canlı faaliyeti içinde gizliyen biricik şair odur. Bugün Yunan şairlerinin bir kaçı da dağların sisli tepelerin- den insanlığın ruhuna nüfuz et- mek istiyorlar. İçlerinde muvaf- fak olanları da var, EEE EEEEEEEEEENA ENNE EEAAAAEN Alay köşkündeki müsamere Faruk Nafiz Beyin Kahraman isimli manzum piyesi 30 Ağustos Zafer bayramı günü İstanbul Halkevi temsil şubesi san'atkâr- lan tarafından Alayköşkündeki şube merkezinde bilhassa bu piyes için yaptırılmış olan yeni ! dekorlar ve yeni elbiselerle ve muvaffakiyelle tewsil edilmiştir. Genç san'atkârlarımız Samiye ve Handan hanımlar ve Niyazi, Cezmi, Sadettin, Hilmi, Hikmet, Necmeddin ve Memduh beyler rollerini pek güzel yapmışlardır. İstanbuldaki kolordu erkânı ve zabitlerimiz şerefine verilen bu ilk temsilden sonra piyes evvelki gece ve dün gece balka tekrar edilmiştir. Eugün de saat dört buçukta yine ayni sahnede ayni Piyes temsil olunacaktir. Herkes tayı mimarlarn muhalifleri bile in kâr edemiyor.,,, ; gelebilir,