y pi ie > EĞLENCELİ ti Ky KI ln KN Tabi” abay Min b Ni ser hemen iki yüz ana yardı Dürdane o akşam yemek- | Nin kendilerini ziyarete ge- tey “ki aile dostu Şürayı devlet- Makas Rıza Beyefendile hg * oturmuşlar, Na Na konuşuyor- Beyefendi Mehpare Ha- evci merhum Numan Be- Ağ, Nea idi, Orilar eski ve asıl- len idiler. bir ara lâkırdı Mn Dürdane: , buradan bahsederler- kesildi genç , dedi, hazır Rıza am- burada iken sizi benim is- ait bir tasavvurdan ha- re Hanım ve Rıza Bey genç kızın yüzüne baktı- verin am etti: yirmi yaşımı necek çağımn geldiğini | bitirdim, söylüyorsunuz. Bunu dü- kendime bir koca bul- Rive yarın, öbürgün nişanlana- sonra hemen evlenece- Ai © Hanım birdenbire şa- Ne & bin i sarardı. Rıza Bey $r- külünü silkerek müte- bekledi. Mehpare Ha- Yretle; *n bu bulduğun zat?. bir doktor, yeni mek- ALB AL A aaa KALKAN hi kA Her Vakıt |, ALL . içmez! İki ayyaş yolda yekdiğerine te- sadüf ettiler. İkisi de kafayı çek- mişlerdi. Kol kola girdiler. e Yü- rümiye başladılar, Birisi ötekine: — Birader, dedi, ben öyle her vakit içmem, ancak bir fırsatını bulursam içerim. — Peki amma fırsatını ne va- kit bulursun !. — İçtiğim zaman.. Gayip Aranıyor! Ira bulamazsam öleceğim. m edersin değil mi ? Vallahi yanımda yok, ama evde belki kocamın mtası yardır. AN ea AMG GEEK Pek Asil Âile Mehpare Hanrmefendi | tepten çıkmış, lisan bilen çok na- zik ve terbiyeli. Mehpare Hanım kızının sözü» | nü kesti: | — Anladım, kimin nesi?. — Yani ailesini mi soruyor- | | sun? Babası Çarşı içinde manifa- | turacı imiş, ölmüş!... Bunu işidince Mehpare Hanı: | mın başı arkasına düştü, bayıldı.. Rıza Bey hiddetle ağızlığını sıga- | ra tablasına bıraktı. Mehpare Ha ! numı teskine koştu. Odada bir va- veylâdır koptu. Dürdanenin böy- le adi ve avamdan bir adamla evlenmesi aklından geçirmesine ikisi de tahammül edemiyordu .. Rıza Bey bir ara Dürdanenin ö- nünde durarak: — Dürdane, Düdane... Dedi .. Çocukluğu bırak .. Sen böyle pespayelerle evlenecek kız mı- sın?, Senin anan da, büyük anan | da saraylarda yetiştiler, bir kaç İ şehzadenin hizmetini gördüler.. Bir kaç şehzade ile bir yastığa baş koydular.. Mehpare Hanım bu medihlerle kırdı: — Dahasını ister misin?. Sen de berkesin bildiği gibi merhum Numan Beyin değil, Lisanettin Efendi Hazretlerinin kanından- sm!.. | şey mi kaybettin?. birdenbire gururu kabararak hay- ” Meşhur tayyareci dünyanın üs- tünde âdeta havayı nesiminin fev kinde 15 bin metreye kadar yük- selmişti. Artık her taraf bulutlar- la muhat idi. Bir ara tayyareden başını uzatarak etrafma ba- kındı. e Motörü durdurarak aşa - ğıya eğildi. Bu mavi tabakalar i- çinde bir şeyler arandı, durdu.. Nihayet arkadaşı sabredemiyerek haykırdı: — Ne var, ne aranıyorsun; bir — Evet, dünyayı kaybettim, o- nu arıyorum. Şu Feride ne nazik kız bilsen 4. Kocası ölür ölmez mirasından bana b'r hediye aldı. Keşke bende ona böyle bir şey yapabilsem!., onunu Bir Boy işareti rak sefere çıkmıştı. Müşterilerden birisi (otam yarı yolda tayyare - İnin fazlaca sarsılmasından kor- karak haykırıyordu. Tayyareci ona merak etmemesini, telâş ede- cek bir şey olmadığını söyliyerek kendisine itimat olunmasını ilâve etti. Sonra elini tayyareden dışa- rı uzatarak? — Ben bu mesleğe girdiğim zaman bu kadar bir şeydim, de- di. Tayyarecinin boyunu tarif için düzelteceğine pantalonunu düzeltsen &dersin 1. işaret ettiği irtifa arzla tayyare a- rasındak 2000 metre vardı. YAZILAR < Un AN NN yi Sayıfa 7 KLAN yp” — Dün akşam dener tri dünyanın en güzel kadınına izdivaç teklif ettim — Peki, ben size ne cevap verdim ?.. Arif Bey yolda eski bir arka- daşı olan Şükrüye rast geldi. Şük- rü Bey mutattan fazla olarak fev- kalâde şık, fevkalâde ince bir ze- zerafetle giyinmiş, süslenmiş, ta- ze tıraş olmuştu. o Arifin nazarı dikkatini celbettiği için sordu: — Hayırola Şükrü, sende fevkalâdelik görüyorum. — Evet, tabit.. Nereye gittiği- mi bilsen!. — Bilmiyorum amma tabii öğ- reneceğim. — Söylersem!.. Sonra ilâve etti: Cicime gidiyorum, cicime!, An- ladın mı?. Sevgilime. Arif güldü: — Bu da yeni mi?. Kim bu ci- ci, anlat bakalım?. — Genç mi genç, güzel mi gü- zel, zengin mi, zengin bir hanım- efendi.. Tekaüt bir nazırın kı- zı. Amma görsen beni ne kadar seviyor, benim için ne fedakâr - lıklar gösteriyor. Şükrü sevgilisini methede ede bitiremiyordu. Arif hem onun git- tiği tarafa doğru, ona refakat e- diyor, hem de arada bir ona bu kadar fedakârkızı nerede buldu- ğunu merak ederek soruyordu: — Onu sorma Arif, bir düşeş, bir şans işi, bir tesadüf. oFakat bir şunu bil ki şimdi gittiğim zaman | Bir tayyareci müştetrilerini ala- | büyük bir sofrayı, tahayyül ede- | sebep oldu?. Hepiniz ona mı hak Büakniyeceğin ii pe ve zen- Kibar Ve Fedakâr Kadın gin, ve benim etrafımda o güzel kadını pervane gibi emrime hâzır bulacağım. Ah görsen ne fedakâr, ne fedakâr kadım.. Tam eve yaklaşacağı sırada Şükrü Bey elini cebine attı, aran- İ dı, tarandı: — Eyvahlar olsun, dedi, mah- voldum. Cüzdanımı evde unut- muşum. — Canım ne be'is var, sana ng lâzım olacak; üç beş lira vere- yim, yarın, öbürgün iade eder- sin., — Üç beş lira olur mu?. Bu ka: dar kibar ve fedakâr bir kadı. na.. Hiç olmazsa yüz lira lâzım.. Sebebi Ne? — Sadık Bey sokakta gider- ken bir dostuna rast geldi. Fakat onun da şöyle yarım bir selâmla geiçp gittiğini görünce, dayana“ madı, Peşine düştü, koştu, yetiş“ ti: — Birader affedersin amma biz seninle eski dostuz, sık sık ba- na gelir, giderdin. Artık gelmez oldun. Sebebi nedir?. Senin gibi daha bir çok ahpaplar da gelmez oldular. Halbuki evvelden sık sık gelir, giderlerdi. Dostu hiç ses çıkarmayınca Sa- dık Bey ilâve etti; — Acaba karımla ayrılmam m veriyorsunuz?, Tabiat kış günlerinde de güzel manzaraları eksik etmez..