— 4 — VAKIT 23 Temmuz 19 i İnkılâbın nabzı Darül- fununda vuracaktı.. Lüzumu olan kürsülerden başlıyan bir universite lâzımdır El El leşe İstanbul Darülfünunünda yapılacak ıslahatın cezri ve çok şümullü olacağı anlaşılmaktadır. Hükümet tarafından hazırlanan darülfünunlar teşkilâtı lâyıhası Teşrinisani başında Meclise verilecektir, Profesör Malş tarafından verilen rapor da bunu müteakip neşredilecek- tir, Bir çok kürsülerin ilga edilecoği ve âdeta yeniden bir darülfünun kurula» cağı anlaşılmaktadır, Falih Rıfkı Beyin makalesi Dilnkü “Hakimiyeti Milliye,, de Da- rülfünun (meselesi (izerinde Fa Uh Rıfkı Beyin bir başmakalesi çik - » mıştır. Mühim noktaları işaret eden bu yazıyı aynen takdim ediyoruz: Maarif vekilimiz Darülfünun işinin Heyeti vekilede olduğunu söylemiştir. Gazetelere bakılırsa! İstanbuldan başka Ankarada ve şark vilâyetlerinin birinde ayrı ayrı üç üniversitemiz olacaktır. Cümhuriyetin onuncu senesinde ortaya İstanbul Darülfünununu © düzeltemk veya yeniden üniversi- te kurulmak gibi bahisler çıkma- sını tabii beklemez ve istemezdik. Fakat Ankaranın başka bir kafa- sı vardır: Zevahire kanmaz ve en çetin meseleleri cesaretle karşıla- mağı bilir.. Darülfünunda Türk inkılâbı için en iyi yazılmış esere verilmek üzere 5000 liralık bir mükâfatın senelerdenberi durmakta olduğu! nu biliriz. Bu mükâfatın hiç kim seye verilmemiş olması, fikir ha- yatının pek durgun olduğu hük- münü verdirebilir. Fakat Darülfünun dahi, Türk inkılâbına dâir on senedenberi he nüz bir tek sayfa telif etmemiştir. Darülfünun memlektin maddi manevi müesseselerinin (hepsine dokunan, yepyeni maddi, manevi bir nizam yaratan Türk is.kılâbına karşı bu vaziyeti acaba nasıl tah- Mil olunabilir?. Biz ne bitaraflığı, ne de kifayetsizliği kabul ederiz. Darülfünun yalnız ilim müessese) si bile olsa, müstesna inkılâp za- manlarında ilim müessisliğinden| fedakârlık ederek inkılâba hizmet etmekle, inkılâbı kafalarda ve ruhlarda yerleştirmek vazifesini en başa almakla mükelleftir. Kal- dı, ki Darülfünunlar, millidirler. Alman, Fransız ve Amerikan Da- rülfünunlarında okuyup gelen Türklerin zihniyetleri arasındaki derin fark nereden geliyor? Paris darülfünunu Fransızdır; Berlin darülfünunu Almandır; “e-:briç veya Oksford darülfünunu İngi- lizdir. Türk darülfünunu o bütün © ç medreseli tarafını, Osmanlı tarafı nr, hattâ şehirli tarafını atarak, © düpedüz, apaşikâr bir “ürk ink) lâp ocağı olacaktı. İnkılâbın nab- zı orada vuracaktı. Biz hemen hep si dostlarımız ya tanıdıklarımız olan müderrislerimizi tenkit et- mekte zevk bulmıyoruz. Hattâ da- rülfünunun bir takım kürsülerine haksız hücumlara karşı müdafaa- da da bulunduk. Biz bir hadiseyi kaydediyoruz. Bu badise; Türk inkılâbının canlı, heyecanlı ve bü yük hamleleri esnasında darülfü-| nunun namevcut veya nim meycul olmasıdır. Bir darülfünun kendi sine daha sakin ve rahat bir vazi- feyi uygun görebilir; hatâ bir ta- — kım muvakkat politika işlerine im — kılâp namı verilmesini ilmi bulmı- yarak, ne müspet ne menfi, alâka- .sız bir tavır takınabilir. Halbuki! i plar imanlı titiz, ve yüzde| ş yüz müesseselerdir: Onlar ne ka- yitsizliği, ne al uzlığı nede bitaraflığı kabul ederler, Vazife- si olan müesseseler için inkılâp zamanlarına tesadüf etmek ne ka- © dar şerefi ise o kadar mesuliyetli © ve güç bir talidir. İnkılâp kendi mizamını çabuk ve esaslı kurmak e gamı ister ve eli altnıda ne kadar mües sese varsa hepsinin bu kuruluş davasında kendisile © elbirliğini hiç mü asız talep eder. Di- ğer inkılâp memleketlerine bakı- nız: Üniversiteler sokaklarda dö- külmüştür. Üniversitler vatanda- şın harp zamanında aske-liği gi- bi, inkılâp safının üniformaları arasına katılınıştır. Üniversiteler vaziyetin müstesnalığının bütün zaruretlerini benimsemişlerdir. Evet memleketin ortasında ve nihayetinde de üniversiteler lâ - zımdır. Ve üniversiteler kadrola- rı değil, müderris kadar kürsü, lü- zumu kadar kürsü ve lüzumlu © lan kürsülerden başlıyan bir üni” versiteler kadrosu lâzımdır. Biz darülfünunu (omaziden ve medreseden kurtarmak, hür fikir ocağı haline sokmak için neler yaptığımızı bilmez değiliz. Da - rülfünunun hiç bir şikâyeti ve ma zereti olamaz. Çünkü bir darülfü- nunun özü ve mayası, ne büyük bina, ne geniş bütçe, evvelemirde ve en başta hür fikir, manevi hür- riyettir. Türk inkılâbı bir çok şey“ leri bağlamış, kayıtsızlamış ve şartlamış, fakat kafanın bütün! zincirlerini çözmüştür. İhtimal bu birdenbire serbesti, herkese biraz şaşalama verdi: sendeledik. An' -; cak darülfünun vazifesinin kat'i ve istikrarlı bir şekil almasının daha fazla geçiktirilmesine imkân da yoktu. Falih Rıfkı Garbi Trakyalı Gazeteciler gidiyor Dün akşüm matbuat cemiyeti reisi larafından meslekdaşla- rımıza bir ziyafet verildi Çarşamba günü Ankaraya giden Garbi Trakyalı gazeteciler dün şehrimize dönmüşlerdir. Meslet- daşlarımız Ankarada Gazi çif- liğini, Halkevini ve İsmet Paşa enstitüsünü gezmişler, Başvekil İsmet Paşa Hz. ile Hariciye Veki- li T. Rüştü Beyi makamlarında ziyaret etmişlerdir. e Ankara ga- zetecileri tarafından şereflerine İstanbul Palâsta bir ziyafet veril. miştir. Gazeteciler Ankaradan takdir ve hayranlıkla bahsetmek tedirler. Dün gece de Matbuat Cemiyeti reisi Giresun meb'usu Hakkı Trık Bey tarafından misafirler şerefine Taksim bahçesinde bir ziyafet ve” rilmiştir. Ziyafet pek samimi ol- muş Türk - Yunan dostluğu hak-| kında nutuklar söylenmiştir. Yunan gazetecileri bu akşam konvensiyonel trenile Garbi Trak- yaya döneceklerdir. Yunanistan Fransız askeri heyetine yol verdi! Atina, 22 (A.A) — Harbiye razırile Fransız elçisi, Fransız askeri heyetinin o mukavelesini fesheden itilâfı imza etmişlardir. Barıştırmak istiyorlar! Vaşington, 22 (A.A) — Va- şington konferansına iştirak eden 5 devlet mümessilleri, her iki memleket arasındaki muhasema- tm derhal tatili ve aralernda hemen bir ademi tecavüz misakı aktetmeleri için Bolivya ile Pa- raguay hükümetlerine birer tel- grafhame gindermiş'erdir. Mütekabi) tenzilât ! Buenos- Aires, 22 .A.A) —Ce- mahiri Müttehide ile Arjantin hükümetleri gümrük tarifeleri mikyaslarında mütekabil tenzilât ve müsaadat yapmak üzre mü- zakerat icra etmektedir. Poliste : Haliçte Bir ceset bulundu Perşembe günü akşamı saat 19 sıralarında Haliçte Ayakapı açık- larında bir ceset görülmüş ve sa” hile çıkarılmıştır. İ Zabıta ve müddeiumumilik ha- diseye vaz'yet etmiştir. Yapılan muayenede cesedin erkek cesedi ol duğu anlaşılmıştır. Üzerinde hü- viyetini ispat edecek bir vesika bu- lunmadığı için cesedin kime ait ol- duğu şmdilik meçhüldür. | Ceset denizde fazla kalmış ve bozulmuş bir haldedir. Tahkikata devam edilmektedir. iskemleyi başına vurarak yaraladı Cuma gecesi saat 29 de, Fener- de sebzeci Mehmetle arabacı Mus- tafa arasmda kavga çıkmış ve Mehmet eline geçirdiği kahve is- kemlesini atarak Mustafayı başın- dan ağır surette yaralamıştır. Yaralı Balat hastahanesine kak dırılmıştır. Mehmet yakalanmış- tır. Kavganın sebebi henüz ma - lâm değildir. e Zabıta tahkikat yapmaktadır. Pençereden düşen çocuk Yeniköyde Ermeni mahallesin- de sucu Sabri Efendinin evinde kiracı Mustafa Efendinin oğlu sekiz yaşında Salih, evde kimse nin bulunmamasından bilistifade pençere kenarına çıkmış fakat müvazenesini kaybederek sokağa düşmüştür. Düşme neticesinde ço- cuğun burnu kırılmıştır. iüzerleri arandı ve eroin bulundu. Üsküdar zabıtası evvelki ge- ce saat 11,45 sıralarında Yahya ve Ahmet Kâmil isimlerinde iki şahsın üzerinde araştırma yap- mış ve Yahyada iki, Ahmet Kâ - milde üç paket eroin bulmustur. Her iki eroinci hakmda kanuni takibata böşlanmıştır. Arabaya binerken düştü Fenerde mahallesinde Simitçi e oturan Marko nun oğlu Avram, sebzeci Şaban ağanın arabasına bineceği sırada yere düşmüş, basından yaralan - mıştır. Çocuğun Balat has'ahane- sine kaldırılmasına li...... görül- aüştür. Kamalı, çakılı bir kavga Saat 13 te Gedikpasada Yalıpa şa yokuşunda Peşte.na.cı ce.sağım- da 8 numaralı evde oturan seyyar çorapçı Mardiros ile seyyar ma - nav Bekir ve Osman aralarında bir alış veris meselesinden dolayı kavga çıkmış Bekir taşıdığı kama ile Mardirosu arkasmdan yarala- "mış, Osman da çakı çekmiştir. Bir dayak iddiası Tophanede Karabaş mahalle- sinde Dereboyu sokağında 25 nu- maralı evde oturan (Ali Efendi i dün zabıtaya müracaat ederek ayni mahallede 24 numaralı evde sakin manav Ali tarafından dö- vüldüğünü ve dayağın tesirile di- şinin kırıldığını iddia etmiştir. Kavganın sebebi, ekmeği yere at- mak meselesi imiş, polis tahkikat yapmaktadır. Dün saat 10 da Alihekim ma- hallesinde Çeşme © sokağında 7 numaralı evde oturan mensucat amelesinden Nurettin Efendi ile amele Hüseyin arasmda kavga çıkmış, Hüseyin elindeki çakı ile Nurettini boğazından yaralamış « tır. Hüseyin yakalanmış, yaralı Balıklı hastahanesine kaldırılmış- tır, Tütün depolarının Sigorlaları Tütün depolarının sigorta edil- meleri meselesinden dolayı ban- kalarla sigorta şirketleri arasın- da çoktanberi bir ibtilâf vardı. Ibtilâfın esası da tütünlerin eks- pertize edilmeleri meselesinden çıkmıştı. Yani bu Ücretin ban- kalara mı, sigorta şirketlerine mi ait olacacağı noktasiydi. Bu mesele halledilmiştir, badema ücr tleri bina veya mal sahipleri verecekler, yalnız tütünler mer- hun ise o zaman ücreti bakan verecektir. iki amele arasında bir yaralama GObi çöllerinde Türkçeye çeviren ÖMER RIZA —38 — Yazın. SVEN HEDİN 222: GOBİ ÇÖLLERİNDE 75 Şah Ceneral ve sair zevat ziyaretlerimizi iade ettiler. abin Maksut bizi, şahinlerle yapılan avı görmeğe davet etti. $ ler her sene sonbaharda yakalanıyor, on beş günde ehliyeti diriliyor, bilhassa tilki, tavşan avında kullanılıyor. Kışın nılan şahinler yazın serbest bırakılmaktadır. Nihayet Yolbars Hanın ziyafetine gittik. fazl Yolbars, kaplan demektir. Memleketin bu pek nü Bs adamı şahın sağ koludur. Kendisi Çinlilerle de iyi geçiniyor” adamın bilhassa bize çok faydası dokundu ve işlerimizi yolun? koydu. Develerimizi otlaklara gönderdi ve onlara çobanlar du. Yolbars hanın evi, Türk usulünce ahşaptandı ve iki isi üzere idi. J Çinliler de ziyafet verecekleri zaman onun evinden mii de ediyorlar, Hanm ziyafetine gideceğmiz caddeleri halk 6 durmuştu. Askeri bando bizi kapıda karşıladı. Yolbars Hani kendisi bizi istikbal ederek kabul salonuna götürdü. Konağf! içindeki kış bahçelerinde güller, sardonyalar ve zekumlar renk lerini saçmışlardı. Sokağa bakan balkonundan Türk şehri ile Çin şehri tam” men görünüyordu. Yemek odasında herkes yerleşti. Bizzat Hami Padişah haşmetlü Şah Maksut ev sahibi vazifesini görüyordu. Ben de sanın tam ortasında oturuyordum. Şah hazretleri Çin usulün ayağa kalkarak benim yanıma gelmiş, su bardağımı ve fil dişi kaşığımı alnma doğru kaldırmış sonra elile sandalyama doku muş ve yerine geçmişti. Bu hareketler bir misafire yapılacak i# zet ve ikramın müntehası idi. İkinci masâya cenera! Lui riyaset ediyordu. Onun has mi safiri de profesör Hsu idi. Üçüncü masaya Belediye reisi riyas& etmekte idi. Onun da has misafiri Larsondu. Şah hazretleri, bize ikram olmak üzere içkiye müsaad? etti, Fakat kendisi içmedi. Müsahabemiz pek tatlı idi. Şah banf sordu: — Hemşerileriniz Norin, Bergman sakallı, fakat siz mat” | Tuşsunuz. Genç görünmek için mi? Fakat sakal erkeğin zinet! dir. Sakal traş etmek gayri tabii bir şey! Gülüştük. Şah tekrar sordu: — Evli misiniz? 1 — Hayır. j — Ne tuhaf! Niçin evlenmediniz? j — Vakit bulamadım! — Nasıl olur, evlenmek çok mühim bir iştir. Evlenmeli. gvvak yetiştirmeli. Sana tavsiye ederim, Urumçide bir Rus kı# ile evlen. i Güneş gurup ettiğinden şah namazını kılmağa git ti. Şah geri geldikten sonra ziyafet nihayet buldu. Müsaade is” tedik ve kalktık. Bandolar çalmağa başladı. Koyu mavi bir sen -—— 76 GOBİ ÇOLLERİNDE 7 içinde Türk hilâli üzerimize ışık serpiyordu. Yollar kalabalık” tı. ve dükkönlar açıktı. Şehre girdiğimiz zaman şüpheli eşhas gibi idik, Eşyarusz muayene olundu. Silâhlarımız alındı. Şimdi, de krallar, cenerallar bizi taziz ediyorlar. Her taraftan hediyelef alıyoruz. Koyunlar, kavunlar, pirinçler gönderiliyor. Bizim bu" raya gelişimiz şehrin hayatında hadise oldu. Ertesi gün biz de bir ziyafet verdik. Dünkü ev sahipleri bugün misafirlerimizdi. oOYalnız bizim misafirlerimiz (o ar4* sında bir Mongol prensi de vardı. Kendisi Karaşehir Turgutlar! | prensinin yeğeni idi. Nihayet şehri ziyarete başladık ve mabetleri temaşa ettik: Mabetlerin biri 1880 de yapılmış ve Tso Sang'a ithaf olunmuş" tur. İkinci Honan vilâyetinin ilâhına ihda edilmiştir. Şehrin ucunda, Şah Maksudun büyük babası ile hanede nından bir çoklarının gömülü oldukları bir cami var. Camii de ziyaret ettik. Akşam üstü, Hami memurlarının ziyafetinde bw | lunduk. Doktor Hummel Hami halkının işine çok yaradı. Bir çok hastalar onun çadırına geldikten başka eşrafın bir çokları onü | evlerine davet ettiler. Doktor şahın bir oğlunu, Belediye reisi ceneral Luiyi ve bir çok zevatı tedavi etti. Jİ 25 » EE Riçang ve Turfan yolile Urumçiye Şubatın dördüncü günü hareket edecektik. Bulunduğu" muz yerin sahınlığı teşevvüş içinde idi. Sekiz büyük araba yü” lerimizle yüklenecekti. Denklerimiz, sandıklarımız, çuvallar" mız, bavullarımız ve bütün mamelekimiz bunların yanında idir Hizmetçilerimiz, sürücülerimiz öteye beriye koşuyorlardı. Bi?* refakat edecek ve adı “şeref ve hürmet muhafızları,, olan >. kerler hazırdı. Gelen gidenin sayısı yoktu. Yeni dostlarımız, çir li, müslüman, Mongol hep veda hediyeleri gönediriyorlardı. Et © ler, tavuklar, yumurtalar, pastalar, tatlılar, şekerlemeler, m6” valar ve bunlara benzer şeyler hesapsız. f Bütün bu' karışıklık içinde Şah Maksut hazretleri küçük bir araba içinde göründü. Onu derhal klüp çadırımıza aldık “* çay takdimi ile izaz ettik. Meğer şah hezretleri en uzak ve © muazzam dağları yakından gösteren bir teleskop buluhduğu”” haber almış, böyle bir şey bulunmadığını temin ettikse de kas” atlarını sarsamadık. A e lrğiner ei e dai ELE