4 — VAKIT 3 Temmuz 1932 — Adliye Haberleri . i ; Müzeye nasıl girmiş 2) © Maznun, itiraf ediyor ve birinci seferinde biletle ... diyor! Askeri müzede bir masa al tında şık giyinmiş dikkate şayan antika hırsızı yakalandığını | İce yazmıştık. İkinci ceza hkemesi dün bu garip antika klısı hırsızın muhakemesini iye başladı. © Maznun 25 yaşlarında bir “gençtir, İzmirlidir, Ali Kemal is- “mini taşımaktadır. Nisanin seki- de müzeye girmiş üç altın oki madalyası, üç tayyare tanı çalmıştır. Açıkgöz hırsız an- tikacılığın tadını tatmış o'acak ki 26 Mayısta müzeye bir ikinci “defa olarak damlamış. Fakat bu sefer bekçiler yakasına yapış- mışlar.. © Mahkeme reisi antika merak- pe hırsızdan sordu: p — Yaptın mı sen bu hırsızlığı? — Maznun boyun eğdi. Ve du- dak' büktü. — Birinci seferinde bilet ala- e * Şeker ihtikârı dâva- sına yeniden başlandı - Şeker piyasasında ihtikâra se- “bep olduklarından dolayı vilâyet komisyonunca mahkemeye veri- len ve Sultanahmet sulh birinci “ceza mabkemesinde görülen mu- > bakemeleri neticesinde muhtelif ç cezalara mahküm olan Alpullu — şirketi, şirket müdürü Hayri Bey, “şeker tüccarlarından Dimitri, A- o gop. Arnopulos Efendiler ve — Hüseyin ! set Bey haklarındaki kararın temyizce nakzedildiğini — yazmıştık. | Davaya Sultanahmet sulh bi- | rinci ceza mahkamesinde dün sabah nakzen başlanılmış ve o mahkeme nakza ittiba etmiştir. Mahkeme, nakzta gösterilen se- — bepleri nazarı dikkate alarak, davada ihtikâr yapıldığı mevzuu bahs şekerin 12 vagonunun ki- “min tarafından satılmış olduğu- “puan Uşak şirketi, sanayi bankası | ve iktisat vekâletinden şekerlerin | kaça alınıp kaça satıldıklarının ve çuval başına ne masraf edil- | diğinin Ticaret Odasından sorul- | masına karar vermiştir. Gene | dünkü celsede, talep üzerine Ak | pullu şeker fabrikası hakkındaki | dava diğerlerinden ayrılmıştır. Muhakemeye temmuzun 13 üncü çarşamba günü seat 14 de devam olunacaktır. o Bir ay hapse - Mahküm edildi Vazife halinde zabıta memnr- | larını tabkir ve tehditten soçlu | 5 bri oğlu Nurinin muhakemesi dün ağır cezada görülmüş ve | bitirilmiştir. Maznun bir gece “çok sarhoş bulunduğu halde | Şebremininde Subahattin ismin- | de birile dörüşürken yakalanmış ve karakola götürümüştü. » Çok, pek çok sarhoş bulun- o duğünu ne yaptığını ve ne etti- | ğini bilmediğini söylemiştir. Müd- deiumumi Nurinin cezalandırık masını istemiş ve müzakeveye çekilen mahkeme heyeti bilâhare — suçlunun biz ay hapsine ve 30 İ para cezasile tecziyesine ka- vermiştir. an bla * imam rak girdim içeri... Ve gece bir daha çıkmadım, müzede kaldım. Kimse farkında olmadı... Dolap- ların mühürlerini kestim.. Kilit lere anahtar uydurdum... Beş altın madalya, bir tabanca, bir Mahmudiye altını aldım... Ertesi günü, ziyaretçilerle birlikte çık- tım.. Aşırdıklarımı bir sarrafa yuvarlak hesap yüz elli liraya sattım... Günün birinde müzeye bir daha girdim... Ama, masa- nın altında bekçiler enselediler. Maznunun isticvabından sonra şahitler dinlenildi. Bunlar, anti- kacı hırsızı yakalıyan müze bek- çileriydi. Gene öğrenildiğine göre, hır- sının müzeden çaldığı antika ! tabanca piyasada (bulunmuş. Altınlara gelince.. sarraf onları kuyumcuya satmış.. Kuyumcu da hepsini birden eritmekte gecikmemiş... Mahkeme evrakı tetkika aldı, |Ust tarafı 1 inci sayfamızda! manda Hinduların birçoğu da Türk - tür ve Turanidir. Hatta şu me,hur Gandi de Turanlıdır ve Gujaret Hiin- dür. Kendisi yalnız din noktai naza - rından Hindudır. Profesör Zajti üç sene evvel Ilin - distanı dolaşarak Turanlılarmn, yani eski İskitlerin, Türklerin, kumanla - rın, Avarlarım, Hünlerin yerleştikleri mintakaları arıya arıya ve halkın tip- lerini tetkik ede ede iki yüz tip tesbih etmiş ve bunlardan ekserisinin Turan ko olduğunu görmüştür. Halbuki yakm zamana kadar ha - kim olan kanaat Hindistandaki ek - seriyetin o (Hindu - Ariyen) olduğu merkezindeydi. Sonra Hindistendaki Parsilerin halis İranlı oldukları zan -/ İ nolunüyordu. Yeni keşfiyat sayesinde bu yanlış kanaatler bertaraf olmuş ve Hindis - tan halkınm her şeyden evvel Turan- W oldukları, bugün de Hindistandaki ekseriyetin ayni menşeden geldiği an- Taşılmıştır. Şarktan gelen ve Hindistana yer - Teşen Turanlıların da en eski Asya medeniyetlerile daima temasta bulun- dukları meydana çıkmıştır. İlk Turanlılar milâttan üç bin se - ne evvel Hindistanda yerleşmislerdi. Milâttan on üç asır evvel Sumerler, Muhekemeye pazartesi günü de- vam olunacaktır. * Sahte deli Sorguya çekildi? Katilden sekiz seneye mahküm Recep, epice bir müddet evvel hapisanede delilik taklidi yapmış ve müayene için Tıbbi adliye gönderilmişti. Yapma deli, bir kolayını bulup Tıbbi adliden kaçmıya da muvaffak olmuştu, Fakat, mahküm, kaçtığı günün daha ikinci gecesi, Altındiş na- mile maruf sabıkalı Muzafferle birlikte .Papacan barında bir âlem yapmaktan nefsini mene- dememiş ve hatta bar sahibinin başına şişe fırlatarak birde ha- dise çıkaracak kadar ileri git- mişti, Pek tabii olarak, biraz sonra kavga mahalline zabıta memurları gelmişlerdi. Recep ve Muzaffer polislere hakaret etmişler, silâh çekmişlerdi. Dün ağırceza mahkemesi bu iki kabadayıyı sorguya çekmiştir. Maznunlar hadiseyi inkâr etmiş- lerdir. Muhakemeye Temmuzun 28 inde devam olunacak ve bazı şahitler dinlenecektir. : Habeşistanda imperator, evlenme usulünü değiştirecekti kıyamet koplu! Habeşistan imperatoru, son günlerde memleketinin izdivaç usulünü değişlirmek için bazı te- şebbüslerde bulunmuş ve bu yüzden büyük bir muhalefetle karşılanmıştır. Londra gazetelerinin verdiği malümata göre Habeşistanın tu- haf ananalarından biri şudur: Bir erkek hoşlandığı ve be- yendiği kocasız bir kadını göre- cek ve ona «imperator menelin namına sizi zevce olarak alıyo- rum» diyecek olursa aralarında izdivaç rabıtası teessüs eder. Bir erkeğin bu şekilde alabi- leceği kadınların bududu yoktu. Habeşistan oimperatoru, bu âdeti kaldırarak her erkeğin yalnız! bir kadınla evlenmesini ve yalnız bir kadınla yaşamasını istemiş ise de buna muvaffak olamamış, nihayet kilisenin yardımını temi- ne mecbur kalmıştır. Kilise, im peratora yardım ederek, bu şe- 4“) merkezi Anadolunun Boğazküyünde o lan Hititler maverai Kafkas havali. sine hicret ederek asil Turanlılarla birleşmişler ve Feridunun hükmü al - tında ilk Turan imparatorluğunu te-| sis etmişler, Feridundan sonra Turan Ilar ikiye ayrılarak İran — Turan ay rılığı vücut bulmuştu. Feridun ile! milletinin şima'i Hindistanı fethettik- Teri malümdur. Ariler, ancak milâttan on iki asır evvel Hindistan hicrete başladılar. Fakat o zamandanberi Hindistan in - rihi Arilerle Turanilerin tefevvuk ci “detine sahne öldü. Arifler Mindistanal” sânskrit lisarını, Turaniler de €ski A- vesta dilini soktular. Turanilerin Hindistana muhacere- ti mütemadiyen devam etti, Mahmu - du Gaznevi, Hindistanı istilâya başla- dığı zaman Şahnamede eski 'Turan kralı Efrasyap gibi hareket ediyordu. Mahmut, Efrasyapm devletini ihya etmek ve onün bütün memleketlerini toplamak istedi. Onun fütuhatı, son - ra Tuğrul beyin gene Turanblarla birlikte Hindistanı istilâsı, Türk im - paratorlarmın Hindistandaki hakimi. yeti malüm şeylerdir, Elhasıl Hindistanın ekseriyeti Tu- ranlı olduğu halde Hindülar onları yanlış yere Ari göstermişlerdir. Hal - buki Hindistan daima Trük milletle - rinin elinde yaşıya gelmiştir. Hindistandaki Zerdüştiler de Arl değildirler. Onlar da Türktürler. Bun lara Ari denilmesinin sebebi, Zerdüş- tiliğin halis İrani bir din sayılması - dır. Halbuki hakikat bunun hilâfına - dır. Zerdüştlük de Turami bir dindir. Parsiler, Kâyanyan hanedanına men- supturlar, Zerdüştü himaye edenler de Kâyanyanlardır. Bünlar da Tura- nidirler, Bugünkü Parsilerin damar - larmda da Turan kanı akıyor. Mösyö Zajti bu kanaatlerini, ilmi tetkiklerle, vesikalarla tevsik etmek - tedir. Ona göre Hindistanm en eski mabetleri Türkler tarafından inşa olunmuştur ve bunların tarzı inşası, “Türktarzıdır. Pr. Zajti, konferanslarını, projek- siyonlarla tavzih edecektir. Kendisi Ankara dönüşünde İstan - bulda da bir konferans vermez fik - rindedir, kilde vuku bulan izdivaçlardan hasıl olacak çocukları vaftizlemiye- ceğini ilân etmiş, ve bunnn Üze- rine imperator da yeni bir ka- nun çıkararak her erkeğin yalnız bir kadın alabileceğini tamim etmiştir. Bu Kanuna röğmen, bu eski âdetin daha uzun bir zaman de- vam edeceği anlaşılıyor. > rak memnun olduk. . Bi çöllerinde! ikçeve çeviren ÖMER RIZA —18 — Yazan: SVEN HEDİN GOBİ ÇÖLLERİNDE Çölde yürüyüş Bi Sekizinci karargsâhta Bir meclis "Temmuzun 30 uncu günü saat beste uyandım ve hazırlan « dım. Ortalık o kadar sıcaktı ki, fazla bir şey giymiye lüzum his setmedim. Bununla beraber iki meşin yelek giyiyordum. Saat yediden evvel kafilemin ilk kısmı hareket etti. Kısa fasılalarla arkadaki gruplar da takip etti. Nihayet ben de Mongol Mento ile hareket ettim, Devemin adını (Lâdam o Kamelya) koymus" tuk. Onun her adımı tam bir metre idi. Ve bir saatte 4695 met- re gidiyordu. Bütün gün 26,6 kilometre gitmiştik. Saat dokuzda yağmur başladı. Kendimi bir aralık muhafa- > edebildim, Fakat yavaş, yavaş yağmur her şeye nüfuz ediyor u Bir saat sonra bütün yollar gümüşü kurdelâlar gibi olmuş, » ötede beride su birikintileri parlamtya başlamıştı. Yer suyu içmiş, develerin ayakları çamurlara batmırya ve çamurları sıçratmıya başlamıştı. Çamurların sarı renklisi ayak- ları fena kaydırıyordu. Adım başında devenin sırtından düşerek çamura batmayı bekliyordum. Fakat bazı yerlerde çamur, kum ve çakıl karışık olduğundan develer burada rahat hareket et- mekteydi. Saat on bire doğru yağmur hafiflediğinden sigaramı yaktım ve Mentoya da bir sigara ikram ettim. Sigaralarımızdan son nefesleri almadan yağmur tekrar sıklaşarak sigaraalrımızı söm dürmüş ve bizi yeniden yıkamıya başlamıştı. Uzaktan şimali garbide (Bağa Nor) yeni (Küçük göl) ü ve şimali sarkide Da- ğın * Sum götünüyordi. eg GORİ ÇÖLLERİNDE sayesinde erkeölojist arkadaşlarımız çalışmak imkânmı buluyor Yolumuzun her tarafında Mongolların yurtları ve sürülerile karşılaşıyorduk. Bir çok yerlerde yabani kazlar gördük. Öğleden yarım saat sonra yağmur tahammül edilmez bir ha“ le gelmişti, Biz hsalabileceğimiz kadar ıslanmışlık, Fakat def » terlerimi de muhafazaya ımkân kalmamıştı. Birçok yazılarımla işaretlerim silinmişti. Nibayet (Larson) un Cenda - Mende tesis ettiği onuncu ka» rargâhı gördük. Lâdam O Kamelyanın sırtından iniyorken ayak- larımı kaldırdım. Ayakkabılarımla geterlerimden fitil fitil su- lar aktı. Larson hemen beni çadırına götürerek soydu. Elbisemi değiştirerek çay içtim ve kahvaltı ettim. Eşyamız ve develerimiz o kadar ıslanmıştı ki, kurunmak için bir gün geçirmek icap etti. 31 temmuz günü de zaten pazardı. Güneş doğdu ve sıcak rüzgârlar esti çadır arasına ipler uzatarak pantalonlarımızı, ca- ketlerimizi, gömleklerimizi, çamaşırlarımızı, yataklarımızı ser - dik ve kuruttuk. Larson bir kilometre ötede birçok mezarlar bulunduğunu söylediğinden Huang ile Hau bunlarla alâkadar olarak Hum « mel ve birkâç Almanla o tarafa gittiler. Akşam, Hau bana uğrı- yarak (Huangın burada kalarak hafriyat yapmasını istedi. | Kabul ettim. Huarg burada birkaç gün kalarak hafriyat yapa- cak, sonra bizi takip edecekti. Şayet bu mezarlar (Koslov) un | Urga civarmda bulup açtığı mezarlar derecesinde derin ise bun- ları açmak için üç gün de kifayet etmezdi. Yemekten sonra mezarlığı ziyaret ettim. Bunlarm büyüğü sekiz metre uzunluğunda ve 6 metre enliliğinde idi. Huang bu- rada beş, başka bir yerde de on mezar bulmuştu. Bir ağustos günü saatlerimizi bir saat g€ri aldık. Ve saat beşte uyanarak hareket ettik. Develer epeyce uslanmıştı. Gökte bir tek bulut, ve havada bir tek esinti yoktu. Ben saat altın buçukta hareket ediyorken doktor Haude 87 numaralı balonu ucuruyordu. Balon (9000) metre irtifama varmıştı, En nihayet Hidrojen silindirlerini taşıyan kafile de yo" la çıktı. Mongollar, kendilerine ait mezarlara dokunulmasından şkâyet ettikleri için mezarları huzur içinde bırakmak daha mu vafık idi. Onun için biz de mezarları olduğu gibi birakarak yo" lumuza devam ettik, f Saat yedide Muhlenberg bize doğru dönerek yirmi devenin isyan ettiğini haber verdi. Bizim yanımızdaki Mongollardan bir kaçı ona iltihak ederek bemen ilerlediler. > Bir çeyrek sonra Hoslund gene bize gelerek vaziyetin iyi olmadığını, onun için develerimize hâkim olmamız icap ettiği" ni, develerimizin kaçan bir deve sürüsü görürse hemen kaçmak istiyeceğini, onun için böyle bir vaziyet karşısında hemen deve lerimizden inerek onları sımsıkı bağlamak lâzımgeldiğini söyl” di. Çok geçmeden, (I,arson) un vaziyete hâkim olduğunu ve kafilenin son derece intizam dairesinde hareket ettiğini anlıya- N © > sdği ike ire 4 Mİ