—— 5 — VAKIT 1 Haziran 1937 —— SPOR © 1|Kiçnerin Ellerimiz Gözlerimizdir! ölümü! Muhafız gücü Mecbur olursak hepimiz ellerimizle Bu kıymetli teşekkül bugün onuncu (Meşhur Alman ca” doğum yılını kutluluyor Bisikletçilerile,bir'milerinin tertip ettikleri e yeni seyahatlere bugün başlanmaktadır Bugün memleket dahilinde büyük seyohatlerine başlıyacak olan Muhafızcı bisikletçilerile atletleri 1 Haziran spor hayatımızda Bühim bir varlığın doğduğu gü- Me rastlıyan güzel bir tarihdir. mdiye kadar bir çok muvaffa- Yetlerine şahit olduğumuz mu- gücü bundan on sene evvel Haziran 923 tarihinde Ankara- da kurulmuştu. Bu kıymetli te- tekkül- bu gün bu devir senesi- Ni kutlulayacaktır. «4, Sporun ber sahasında feyizli bir. inkişaf gösteren ve bir çok or. teşekküllerine güzel bir Misal veren güçlüler vatan ço- larında spor aşkını ve heves ik etmenin görülen faydala- Mi göz önüne alarak bu senede i seyyahata bazırlanmışlardır. Seyyahat programları zırlanan seyahat iki kısım- dir, Birisi binicilik şubesi, diğeri bisiklet şebekesi hazırlamıştır. e iki seyahat da bugün baş- caktır. Binicilerin alacakları Ga fe 1041 kilometredir. Yeri rbi Anadoludur. Biniciler bu- | m Ankaradan bareket edecek- | AN sırasile Polatlı, Biçer, Bey- dir. Eskişehir, Kütahye, Çav- Kıisar, Kocahan, Uşak, Eşme, "2, Salihli, Manisa, Izmir, Ali. ağaçiltliği, oOÇandarlı, Ayvalık, Edremit, Güngörmez ve Balıke- sire gideceklerdir. Bu seyahat 25 gönde bitirilecektir. Bisikletçiler Bisikletçi'erin alacakları mesa- fede 2494 kilometredir. Yeri Ce- nup, Cenubi Şarki ve orta Ana- doludur. Uğranılacak yerler şun- lardır: Polatlı, Sivrihisar, Bolvadin, Afyon, Sandıklı; Dinar, »Eğridir, İsparta, Bordur, Bucak, Antalya (Vapurla) Mersin, Adana, Cey- han, Osmaniye, Fevzipaşa, Ma- raş, Gaziantep, Kilis, Akçebo- yunlu, Antep, Birecik, Urfa, Hik van, Siverek, Diyarıbekir, Ergani, Elâziz, Malatya, oHekimhanı, Kangal, Sivas, Şarkışla, Geme- rek, Kayseri, Himmetdede, Kır şehir, Keskin, Yahşihan, Ankara, Bu seyahalta, istirahat günleri dahil, on sekiz günde bitirilmiş olacaktır. Kıymetli mubafız gücünün kıy- metli sporcu ve idarecilerini ha raretle tebrik ve muvaffakıyet- lerini temenni ederiz. Taksimde cuma maçları susu öldümü, ölmedi mi ? Nevyorktan gelen haberlere na - zaran, bundaa bir müddet evvel, ha - tırat defterinde Lord Kiçner'in ölü - müne ait notlar bulunduğu için ame - rikada tevkif edilmiş olan Alman ca - susunun, meşhur casus Friç Yuber Düken olmadığı anlaşılmıştır. Ceneral Bota'nın oğlu, bu ismi ta - şıyan casüsun çoktan öldüğünü söy - lüyor ve ilâve ediyor: — Friç Yuber Düken, ailemizin dostu idi, onun bütün hayatının sır - rını, ve ölümünün teferrüatmı bili - yorum, O, ölmüştür. Düken, Alman ordusunda mira - laylığa kadar yükseldikten sonra, ce - nubi Afrikaya gitmiş, oradan Meksi - kaya gelerek orduya girmişti. Düven, Meksika ordusunda büyük bir rütbeye sahip olmuş, fakat, Mek - sifo şehrinde bir kahvede vukua ge - len bir kavgada vurularak ölmüştü. Diğer taraftan, Amerikada, Nev - yorkta, Alman casusu olarak tevkif edilen şahis, 6 Haziranda yapılacak olan mahkemede, kendisinin Düker olmayıp, Krafort Kraulu isminde bir İngiliz seyyahı olduğunu isbat e - deceğini söylemiştir. Hatırlardadır ki, Lord Kiçner, Hampşabr zhlu içersinde, ve İngiltere sahillerine yakın bir yerde geminin batması suretile boğularak ölmüştü. O zainanlar, geminin batışma her - kes hayret etmişti, Zira, koca zıhlı beş dakikada batıvermiş, içersinden kimse kur - tulamamıştı. Bu hadisenin Alman tahtelbahirleri tarafmdan yapıldığı söylenildiği gibi, İngiltere casus teşkilâtı tarafından kasten yapıldı - ğı da iddia olunuyordu. Diğer ta - raftan, Alman casusu Düken'nin .bu işi yaptığı, gemiyi batırdıktan sonra, kendisinin bir vasıta ila kur - tulduğu da söyleniyordu. “Teyelinden tebliğ olunmştar. 7 8 — 6 — 992 cwma günü Taksim stağ - e. yapılacak Liğ ve Şilt maçları şun - İstanbulspor — Kasımpaşa YL «sat 10 Hakem Adnan Bey, Vefa - Kumkapı — Süleymaniye XII saat 1,45 Hakem Hamdi Bey, Kasımpaşa — Altınordu 1 saat 12,30 Ha - kem Emin Bey, Hilal — Topkapı 1 saat 14,15 Hakem Şahap Bey, yi Vefa » Kumkapı — İstanbulspor Şilt ni - nal saat 16, nerba rerçriek çe leyen gere kulübü kAkbi umumiliğinden: 77 Mayıs 983 cuma günkü mlrssesan İç - tlmaında ekseriyet hasil olamadığından Ha - ziran 982 tarihine müsadif cuma günü nü - esin azanm saat 10 dn kulüp merkezine Tefrika Mo, : 6 te azlar, kınilar, yeşiller, pem- d mitralyözlerle döğüşürken ia kimse aldırış etmiyordu. Ade- Yo; m yi zannolunu- aha sonra iş trajediye dön- Yolların ağaçlarında asılı vü- Matlar balka artık gülmek zama- Ülgyestiğini anlattı. Mesele cid- işti, ağar olanlar bir vapur, bir a», emirlerine hazır bir de- buldular. Istanbul çebi dolu göğsünü açtı, fakat Ni olduğu (müddetçe... Y. 5 Rumlar, OoOErmeniler, Rüdiler Ruski Haraşo “iyi Fw demesini öğrenmişlerdi. Yayı, isafirlerin omuzlarını olişi- al sslâmlıyorlardı. On'ar ge- i Bade adamlardı. Pazarlık et- Nilem alış veriş ediyorlar, iste- a, en fazla veriyorlardı. ut bir tavırla okuruşları, saçıyorlar : Roz Nuvar askerlerin perde bitince gelip | İstanim!, $1 (A. A.) — İstanbul futbol) gelmeleri rica olunur. Yazanı Mm. Rube- janski — Naçay! “bahşiş, diyorlar- dı. Herkes önlerinde eğiliyor- du. Hayat gözleri kamaşdırıcı bir surette akıp gidiyordu, Na- taşa seyahat ettiği vapur Galata nhtımında demir atalıdanberi tehlikeli bir bayat içinde yuvar- lanmıya başlamıştı, Vapurun o geldiği (o akşamdı. Müttefiklerin polisleri seyyahla- rın kâğıtlarını muayene için ay- cak ertesi sabah geleceklerdi. Nataşa kendini tatlı tatlı sallıyan vapurun güvertesinde şu yakın- cacık karada gördüğü evlerin ışıkların seyrederek istikbâlini keşfe çalışmıştı. Her taraftan şimdiye kadar duymadığı garip bir musikinin sasi yükseliyordu. Ahenksiz, yek- nesak nağmeler kulaklârına çar- pıyordu. Yanında, © Niyamiya © ertesi günü Ayasolyayı diğer meşhur kiliseleri mezarlıkları göreceğine seviniyor. Kislovodsk'daki gibi bir mezar satın almayı ve ora- yada bir tahta banket yaptır mayı düşünüyordu. Elbet bu memlekette de kendi gibi ibtiyarlar vardı. Niyaniya bunların arasından dostlar seçe- cekti, Kurumuş dudaklarını sessizce kımıldatarak © etekliğinin astarı içine dikmiş olduğu on dört altını birer birer sayıyor. Servetinin uzun müddet yaşamalarını temin etmesi ve Nataşayi yerlaştirme- den ölmemesi için allaha dua ediyordu. Titrek başı sallanırken sanki bu yeni memleketi selam- lıyordu. Ondan büyüttüğü, saçı- nı taradığı, sevdiği kız için mürüvvet dilenir gibiydi. Ah! Niyaniya zavallı ihtiyar! o daha çok sevgili ölüler ile do- lu aleminde yaşıyordu. Farkında değildi ki daha Kıs- lodovsk da iken haydudun biri “mini mini saf güğercin,,in önün- de diz çökmüş, iri kara gözlerini onarin yüze dikmiş, rubunun elemini dindirmesi için ona yal- varmıştı, görur ve işitiriz... Bugünün en meşhur kadınlarından biri Helen Kellerdir. Onun glasko darülfünunundan fahri doktorluk payesini almak üzre In- giltereye gelmesi bütün Ingiltere ve Av- rupa matbuatının onunla meşgul olma- sna sebep olmuştur. Hakikatte kadın, insan ruhunun, bütün bu maddi manialara galebesinin timsalidir. Kör, sağır ve dil- siz olan bu kadının bü- tün bu manialara na- sıl galip geldiği en g çok merak ediler © şeylerden biridir. Görmekten , işit mekten ve söyle mekten mahrum © lan Helen iki elini kullanarak (onlarla görmüş ve işitmiştir. İnsan elleri, haki- katen görmiye ve işitmiye (o muktedir- dir. Mis Helen bu nun en canlı delili dir. Helen günün birin- de (o parmaklarının uciyle renkleri gör- düğünü © söylediği zaman hiç bir ki buna inanmamıştı. oOOnu (imtihan ettiler. Helen, parmaklarile te- mas ettiği renkli kâğıtlardan her birinin rengini söylüyordu. Elinin bir temasile her kumaşın ne renkte olduğunu anlatıyordu. Demek ki bu kadının parmak ucları temas ettiği her şeyi gö- rebilmekte idi. 6 halde Di dının parmaklarında esrarengiz bir kuvvet mi vardı?.. Yok bu kadın her insanın inkişaf ettire- bileceği bir kuvvet mi inkişaf ettirmişti?.. Doğrusu bu ikinci şıktır.,, Çünkü tabiat, her noksanı telâfiye çalişir. Meselâ körlerin hisleri keskindir. Lâmiseleri çok kuvvetlidir. Bu da bir dereceye kadar Mis Helenin oparmaklarındaki kuvveti izah eder. Fransa alimlerinden doktor Farigoule bir müddet evvel bu mesele ile alâkadar olarak tet- kikatta bulunmuş ve neticede ellerimizin o bilkuvve göz gibi olduğunu söylemiştir. Parmakla- nmızdaki sinirden gözler, asıl gözlerimizi se kullandığımız için Bu adam uzun yeşil kaputlu, foter kâsketli on askerle evleri- ne gelmişti. Herif rovelverle teb- dit ederek kızın odasına girmiş kapıyı kapamıştı. Koyu renk saçları terlemiş şakaklarına ya- pışarak ona şunları söylemişti: — Baban emr'mle öldürüldü. Sen de ölmek istiyormısın? — Hayır istemiyorum. — İstemiyormısın? Yoksa öle- miyormusun? — Hayır. — Benden nefret ediyormusun? Kız kurku ile cevap vermişti; — Hayır. — Keşke benden nefret et- seydin.. Daha memnun olurdum! Kızın yanına uzanmış ve inle- mişti: — Beni ısıt. Ha işte şöyle. Saçlarımı okşa.. Annemin dediği gibi söyle.. Bana “o zavallı Tro sik! Başcağızı ağrıyor!,, de.. Da- ba birşeyler söyle... Herif bunları söylerken birden bire göpürmüşlü: —Kendini müdafaa etsene be.. Bağırsana.. İnlesena.. Sen bakire | değilmisin. bu Helen Keller Madam Koliç ile konuşuyor işlemiyecek hale gelmektedir. Fransız âlimi, harpte gözlerini kaybeden bir asker üzerinde tecrübeler yapmış, bir kaç ay zarfında bu asker parmaklarının ucile renkleri tefrika başlamıştı. Zaten en eski zamandanberi eller kudreti temsil eder, Eski Mısırda eller, Nezaheti, Romada sadakatı, 12 asırdan evvel se- madan sarkan bir el ulubiyeti işaret ederdi, Herkes isterse ellerinin bü kudretinden istifade ede bilir, Bunun için elleri düşünmek, on- larla tecrübe yapmak kâfidir. Çünkü her insanda şahsi mık- natisiyet vardır. Bu keyfiyet, her şeyden fazla ellerde tezahür eder. Onun için elleri tetkik ile bir şabsiyet hakkında bir çok eyler öğrenmek mümkündür, Eiler bir çok şeyler söyler, ve insanın maddi evsafındn başka ruhi keyfiyetlerini anlatır. losanın uzviyetlerinden hiç bi- ri, hatta gözleri el kadar beliğ değildir. el ile dimağ arasında €srarenğiz bir rabıta vardır. Sanki şabsiyetin derinliklerinden (Lütfen sayfayı çeviriniz) Kendini müdafaa et bakayım. Onu sıkmış, -hırpalamış, incit- mişti. Onu bitap bir balde bıra- kıp gittiği zaman Nataşa kendi- ni başka bir alemde bolmuştu. Başka bir kimse onu bahçenin çayırı üzerinde okşarken bütün gün esirleri ruvelverle nasıl öldürdüğünü anlatmıştı. Bu hay- dut kızı kolları arasında sıkar- ken sanki bir kan deresinin ak- dığını görür gibi oluyor, gönül bulandırıcı kan kokusunu duyar- dı. Böyle söyliyordu. Bütün bu kızıllık arasında yanlız Nataşa beyazdı. Yanlız o temizdi, Nata- şa bu sözlerden korkarak kaç- mıştı. O vakıt onu odasına kadar takip etmiş, yeisle sarılmış, sür- tünerek inlemişti : — Haydi kuzum. Beni bir az | asıtsana. Korkuyorum, pek ziya- de korkuyorum kimim? Kimsin? Anlamıyorum, Artık bir şey an- lamıyorum!.. Nataşa kendini saran kollar arasında hareketsiz kalmıştı. O vakit herif acı acı gülmüştü: (Bitmedi)