e j —ğil, belki de bu işle meşgul olan —w 4 — VAKIT 7 MART 1932 Köylüyü korumak için | Günün Muhtırası | şehirliye yüklenmek ! (Üs tarafı 1 inci sayıfada” müşevveş bir şekilde tatbik edile- bilecektir. Çünkü değirmenlerde ve fırmlarda alınacak resim yeni bir tip vücuda getirecektir: Ek- mek ve un kaçakçısı. Ve şüphe - siz ki bu kaçaksıyla boğaz boğaza döğüşme lüks eşya kaçıranla dö- güşmiye benzemiyecektir. Bu ka- çakla mücadele için belki bazı de- ğirmenler ve fırınlar kapatılacak, umumi ve inbisarlı bazı değirmen- ler, fırmlar vaziyete hâkim ola - cak. Bu suretle hâkim bir değir.! .menci grupu teşekkül edecek. Fakat resim usulü kabul edil- dikten sonra varılacak bu zaru- ri inhisar şekli vaziyeti islahede- miyecek, ekmek ve un kaçağı» na karşı bir kısım vatandaşları seferber etmek zarureti hasıl ola- caktır. Gittikçe iktrsadileşen, git- tikçe vatandaşların refahmı gaye edinen bir devlet şekli için bu süretle para tedarik etmek hem ik tısadi, hem de siyasi tehlikelerle doludur. Çünkü, devletin bu günkü ik - tısat siyasetinin ana hattı Türki- yenin makineleşmesidir. Makineleşme meselesinin esa- sım buğday ve iptidai maddeyi pahalılaştırmak teşkil etmez. Eğer ciddi bir sanayileşme © hareketi mevzuu bahisse Türkiye sanayi mahsullerini piyasalara ucuz sev- ketmek imkânmı kapatmamak lâ- zumdır. Ekmek fiatları yükselin- ce buğdaydan başka iptidai mad- de satanlarda fiatları bu mikyasa göre az veya cok miktarda yük - selteceklerdir. İşçi ve memurların kazançları»! nı arttırmadan sırtlarma binecek| olan bu yükün altından kolay ko-! lay kalkmak mümkün olamıya -| caktır. Vakıa bir kaç sene evve- ne nazaran hayat pahalılığı eh- venleşmiştir denebilir, Fakat ay- n: nispet son senelrede memur ma aşlarında ve muhtelif kat'iyatla, gündelikçilerin O kazançlarından da gündelikleri indirme suretiyle ri edilmiştir. ir taraftan sanayileşme hare- keti büyük bir cesaret NE hararet- le devam ederken diğer taraftan bu faaliyeti sekteye uğratacak se- killer iktisadi olmaktan çok uzak- tır. Ekmeği devlet vasıtasiyle paha İlaştırmanın siyasi mahzurunu ha tırlamak için şehir halkını, şehir hall şuurunu, şehir halkımın telâkkilerini düşünmek lâzımdır. Günde vasati kazancı elli lira o - lan insanla vasati kazancı elli ku- ruşu geçmiyen insan arasındaki nispeti ve bunların ekmeğin pa- halışması karşısında duyacakları hisleri tahlil ediniz. Hesap basit - tir, Biri bu zamanım yalnız ekmekteki gediğini kapamak için tam üç iş günü çalışacak. Öteki on dakika hk bir Iş zamanı bile sarfetmiye - cektir. Hatta haberi bile olmı - ir, Türkiye devleti vatandaşlardan fedakârlıklar © ister, fedakârlık tekliflerine bütün halk tabakaları da hayır demez. Fakat randımanı kıt, sefaleti bol ve sadece fakir- lerin maişetini daraltmak netice- si veren bir vasıta bu günkü Tür- KN. in bir bütçe unsuru olamaz. Çünkü bu, kârsız ve sonsuz bir zarardır. Hatta bunun getirece- Zi varidat muayyen milyonlar de- memurların maaşını temin edemi- yecek kadar az olacaktır. Bun- ları bırakalım, hayat pahalılığıy - la birlikte yürüyen zabıta vak'a - larınr düşünmek kâfidir. gez Tezin ikinci cephesi Türk müs- tahsilini himaye arzusudur. Müs- tahsil kelimesi senelerdir. bizde sade toprakla uğraşanları ifade e- den bir kelime haline gelmiştir. Müstahsil deyince, köylüyü hatır- Köylünün müstahsil olduğunu Palcat köylü ol» me d e mıyan müstahsilleri ne yapacağız. Bunlar faydasız, lüzumsuz bir te- şekkül müdür? Böyle bir iddia ortaya atılamaz. (Makineleşme) yi kendine firma edinen yeni Tür- ize böyle bir tezada düşmemeli- ir. Meseleyi şu şekilde konuşmak daha doğrudur: — Türkiye buğdayları nasıl kıymetlendirilebilir? Sual böyle. sorulacak olursa buna çare bulmak kolaylaşır. He- kikaten Türkiyede bir buğday me selesi vardır. Bunu kıymetlendir- mek, buğday müstahsilini kur - tarmak lâzımdır. Fakat bunun ça- resi: — Ey şehir halkı gelin kilo ba- sına beş kuruş fazla para verin de- mek değildir. Bu nihayet orta zaman maliyeciliğinin bir devamı olur. Türkiye buğdayı kıymetlen - dirme demek onu, iptidai devrin- den çıkarıp (Emtiai iktısadi) hu- duduna sokmak demektr. Nete- kim yeni teşekkül eden Ziraat ve- kâleti buğady meselesini bu nok- tadan tetkik etmektedir. Daha dün gelen Ankara © telgrafları, mes'ul bir zatın şu sözlerini nak - lediyordu: “— Bu sene Yunanistana buğ- day sattık, gelecek sene de İtalya» ya satacağız.,, Türkiye buğday meselesinin halli emtia iktrsadiyatı hududuna giren buğdaylarla mümkün ola - caktır. Vakın dünyada bir buğ - day buhranı vardır fakat (İtalya ”4lâ hariçten buğday satın almak- tadır. Ve netekim Yunanistana biz sattık, Türkiye buğdaylarına mahreç temin edemez miyiz ki Türkiye şehir halkını haraca mec- bur etmeyi düşünüyoruz? “ Yanıbaşımızda İtalya ta'Avus- turalyadan, Arjantinden buğday getiriyor. onun için! O halde buğday meselesini kö- künden halletmek lâzımdır. Bu meselenin esasını, Türk buğday» Tarımın maliyet fiatmın yüksek ol! ması teşkil eder. Türk buğdayı dünya piyasasındaki buğdaylar - dan pahalıdır. Çünkü: Küçük arazide köylü kendi ba- sma çalışır. Teker teker istihsal masrafı, toptan yapılan istihsale| nazaran pahalıdır ve mürabahacı- nm elindedir. Halbuki dünyada küçük arazi- ye sahip oldukları halde ucuz ve bol buğday istihsal eden memle - ketler vardır. Çünkü bu memle- ketler (Kooperatifelşme) sayesin de bu hâkimiyeti elde etmişler - dir. Son senelerde İtalvada, Rus- yada, Romanyada, Polonyada neşredilen ziraat kanunları koo- peratifleşme sayesinde bu memle- ketlerin istihsallerini arttırmış - lar, ora buğdaylarının (maliyet fiatlarını düşürmüslerdir. Bunun neticesi olarak, biz bir hektar araziden ancak 6 kental| . buğday istihsal ederiz. Halbuki komşumuz Bulgaristan 13, İtalya 14, Belçika 26, Yunanistan 9,3, Danimarka 33 kental buğday is- tihsal eder. Bulgaristan bizim kadar buğ - day istihsal etmek için bizim ya - rTımız kadar çalışıyor. Bir Dani - markanın bir hektardan elde etti- ği buğdayı elde etmek için altı defa fazla çalışmıya mecbur olu - yoruz. Her şeyden evvel bozuk- luğu düzeltmek, çiftçiyi münferit adam halinde çalışmak, kitleleş- tirmek, gruplaştırmak lâzımdır. Köylünün gruplaşması mürabaha- nm da ortadan kalkmasını icap edecektir. Bütün bu eski ziraat (tarzını mürabahasıyla, faiziyle, hilesiyle! yerinde bırakarak, köhne siste - min cezasını fakir şehir halkına yükletmek hem şehir halkını, hem köylüyü batırmaktır. İşi kökünden halletmek lâzım- dır. Köylünün, ak müstahsi- Tinin, hakiki i de bura” Niçin? Daha ucuz da! | Vasa Prihoda taralından konlerans — Takvim — Pazsrtesi 7 Mar 3 üncü ay 1039. 20 Şevval 1350 Senenin geçen günleri: 68 kalan günler 296 Güneş — Doğuşa: 6,27 Başı. 18.06 Namaz vakitleri — Sabah: 532 Öğle: 12,25; ikindi 15.38: Akşam: 18,08 Yam: 19,35; imsak: 4,45 Hava — Bugün hava kapalı Ola cak, rüzgür mütehavvil esecektir. Sis muhtemeldir. Dün en fazla sıcaklık O,en az 2,5 dereceydi. | Radyo | Istanbul den 19 a kadar gramofon 19,30 dan 20,50 « kadar Vedia Giza hanımın iştirasile saz, 2030 dan 21 e kadar Darülbedsi tarafından temsil, 21 den 22 ye kadar Belkıs hanımın İş- türakile saz, Y2 den 2200 a kadar or- kestra. Viyana — 1230 konser — (3,4) Lone Lehman konseri — 1410 plak konseri — 1630 çocuklar için ritmik cimnastik — 18 konser — 20,445 dans ve senloni — 29,45 Tsiyan orkestrası — 23,15 dans. Heilsberg — 7,30 cimnasük ve könser — 950 cimnestik — 12,40 mu- siki — 17,15 konser — 90,30 Chopin” in 24 prelüdü — 2240 Königsbegç © perasından. Bükreş -- 90'odn musikisi — 2145 tganni — 2215 oda musikisi. Roma — 22 senfonik * konser — 2310 bafit musiki. Praga — 100 Buzemo Pelas'tan maki Mozarin şerefine verilen matine- den — 1130 Brüno'dan nakil — 13 saat başı — 1030 Rus romansları — 20.20 konser — 2205 konser — 23,20 Brarislaya'dan Budapeşte — 1015 konser — 13,05 Balalayka konseri — 22 öpefa orkestrası konseri Sonra senfoni, salon musikisi ve cazbant Varşova — 14.55 musiki — 15,15 musiki — 18,85 baff musiki — 2215 “Mikado, operası — 2255 viyolonsel konseri — 2340 dans Moskova — ll den 23 e kadır meşriyat Yarın 8 mart Viyana — 1240 konser — 1340 TA4,tO plak konseri — 16,20 konser — 18,35 dans musikisi — 2045 Goctbe ve Beethöven senfonik konseri — 21,45 “Eledarmays,, opera komiği — 2315 konser. Heilsberg — 7,30 cimnastik — 9,30 cimnastik — 1405 konser — 20 musiki — 2215 Berlinden nakil Bükreş — 21 radyo orkestrası — 2145 toganni — 9205 orkestra Roma — 2145 ses ve musiki konseri — 22,45 bir perdelik piyes — 23,15 ses ve musiki konseri. Praga — 13 saa: başı — 1345 Brüno dan nakil — 19,30 konser — 2i Smetana salonundan nakil — 2205 ki- tart konseri — 2240 konser. Budapeşte — 1015 salon kon sari — 13,05 konser — 1835 orkestra konseri — 2080 opere. Moskova — 20 den 23 c &adar neşriyat. Varşova — 14,55 musiki — 15,15 musiki — İ810 Vilna'dan nakil — 1835 senfonik konser — 21,15 halk könteri — 2310 eski üstaların eserle ti — 2350 dans Dünkü hava —— Tatlı bir ilkbahar ılıklığı his- solunuyorde Dün hava ekseriretle bulutlu miş ya, olmamıştır. Hava- Ka peri ılıklığı kendisini hissettirmekteydi. Ak- şama doğru Marmara ve Boğaz hafif bir sis tabakasıyle örtül- müştür. Hararet derecesi azami 9, as- gari 2,5 ti. Rasathanenin verdi- malümata hava bu; ii kapalı Mp: rüzgâr İş havvil esecektir. Gine sis olması da muhtemeldir. Topanedeki yangın Dün akşam üstü saat 4,30da Topanede Seyrisefain ittisalinde makara fabrikasından bir yangın çıkmış, fakat derhal itfaiye yeti- şerek ittisama meydan vermeden Elena gülüyordu. Margi sözle- rini kesti: — Zannedersem müddeiumu - miye haber verildi. Herhalde po -' lisler müddeiumumi ve istintak| hâkimleri buakşamdan evvel ge -! lirler. Patris cevap verdi: — Evet efendim, telefon et - tim. Cesedi de bir odaya kapa - dım. Kimsenin ona yaklaşmama- sı İâzımmış. Mühendis Elenaya sordu: — Zannedersem, cinayetten bir kaç dakika evvel geldiniz? — Evet, öyleymiş. Söyledikleri- ne nazaran ben gelmeden bir kaç dakika evvel olmuş. Ben bir şey duymadım. | Oviyak feci bir haldeydi. Sa « bit gözleri, Elenaya dikilmişti. Lartig, onda, bir şeyler söylemek ister gibi haller gördü. Fakat ih - tiyar susuyordu. Kont vaziyeti hulâsa etti: — İki kasa daha kayboldu. Ne; bir iz var ne bir ip ucu. Hatta kim se, hırsızın vasıl bunları çaldığı! nı bile bilmiyor. Gözcüler lüzum: suz.. Fakat lüzumsuz da değil. Hiç olmazsa, nehirden hiç bir ka- yığın geçmediğini ispata yarıyor- lar. Bütün bildiklerimiz bundan ibaret. Lartig: | — Kafamızı yormakta bir mâ - na yok, dedi, Larşe zannedersem gelir. Belki resmi istintaktan bir iz elde edebiliriz. Geçen seferde yaptığı man- tık oyunlarıyla bir neticeye vara- cağını zannediyor musunuz? Suali Elena sormuştu. Eldiven-| leriyle oynuyordu. Bu vaziyette fevkalâde güzelleşmişti. Kent o - na, gözleriyle yiyecekmiş gibi bal kıyordu. Mühendis cevap verdi: — Katille kasaların şatodan| çıkmadığını tespit edince, büyük bir adım atmış oluruz. Fakat on» ların elân şatoda olduklarını na - sıl tespit edeceğiz? Burada hiz - metçilerden başka kimse yok ki. Onlar da eski kasaları ne yapa -) caklar? — Kim bilir. Belki altın vardır diye,. — Hadi bunu kabul edelim, Fa, kat Rus kadınınm buraya girişi? Nereden geldiği ve nasıl kaçtığı hakkındaki esrar? Bunlar bence! birbirlerine bağlı hadiseler. Margi yüksek sesle aklından; geçenleri söylüyordu: ! — İki ölüm... Daha şimdiden iki ölüm... Acaba ne çalmak isti - yorlar? Birdenbire Elenaya döndü: — Benimle öğle yemeğine kak mak ister misiniz? Esasen Paris - teki ziyaretiniz bana çok büyük! teselli vermişti. Bugün size daha; çok ihtiyacım var. Elena ahenktar sesiyle: — Memnuniyetle, dedi. — Siz Mösyö Lartig? — Teşekkür ederim Mösyö, fa - kat başka yere söz verdim. Mühendis, Elenayla karşı kar- sıya yemek yemiye tahammül e « demiyeceğini anlıyordu. Hem gi « dip Franayı görecekti. Sonra da gelip şehadet o edecekti. Şüphesiz hâkime bir çok ehemmi- yetli şeyler söyliyecekti. Margi ye ğenine dönerek, müstehzi bir #a- — O halde, dedi, seni de alı - koymuyorum. — Ne, beni de gönderiyor mu- sunuz? — Biliyorsunuz ki, öyle sık sık! ber gün açıkor Bugünden itibaren Şebzadebaşında HiLÂL ve MiLLi sinemalarda zengin bir programla ve Gala müsameresi olarak ÇANAKKALE Türk şecaat ve hamasetinin unutulmaz bir cidali ve Türk tar askeriyesinin şanu şeref dolu altın sahifelerini teşkil edens” 5 sözlü muazzam harp filmi. t Arzuylumumü üze- güzel bir kadınla başbaşa yemek yediğim yok. Bu zevkimi ihlâl et- me, Kastelmeyran yüzünü buruş “ turdu, Elena gülerek: — Hadi, dedi, mağlübiyeti ne“ şeyle kabul ediniz. Daha gençsi” niZ.. — O halde gidiyorum, Lartig, beraber gidelim, olur mu? Kontla Lartig çıkınca Elena; Margiye: — İşte Mösyö, dedi, daima s8“ dık dostunuz olacak bir kadınla başbaşa kaldınız. İl Elena tamamiyle ihtiyarın iti“ madmı kazanmıştı. — Ümit ederim ki polisler ve hâkimler, ben gittikten sonra g& lirler. — Niçin? — Zira, sizi tamamen kendile" rine hasrederler de... Ve hafifçe ilâve etti: — Hem kuledeki odadan kadı * nın kaçabildiği gizli kapıyı bul * il madım. — O halde size yardım etmen! | lâzım gelecek. Kadınlar daha has sas olurlar malüm ya. İ Elena gülerek konuşuyordu. Margi ona elini uzattı. i — Bana, dedi, doğrusu cesa “ ret veriyorsunuz. ERKEK PARMAĞI Şatonun kayığı madam Grego” rovnayı sahile bıraktığı zaman. Lartig le Elena karşılaştılar. Ele“ ma: — O, aziz dostum, dedi, ne ça” buk döndünüz? — Gitmedik ki döneyim ma * dam. — Kontla yemek yiyecek de “ ğil miydiniz? 4 — İtizar ettim. — İtiraf ediniz ki şato hadisesi sizi fevkalâde alâkadar ediyor. İddia ederim ki civar köylülerden tahkikat yaptınız, — Evet. Fakat bir şey öğrere * medim. Maamafih muhakkak bir neticeye varacağımı ümit ediyo © rum. — Tatilinizi polis hafiyeliği yap; makla mı geçirmiye niyet ettiniz? (gülerek) Artık bizi degelip gör“ müyorsunuz. Mişel mütemadiyef sizi sorup duruyor. — Şüphesiz Mişelin kendisini daha ziyade alâkadar eden işli vardır. Lartig bu sözleri gülmeden sef sert söylüyordu. Elena: — Lartig, dedi, haksızlık edi * yorsunuz. — Artık ona jimnastik yapt” mıyor musunuz? i (Bitmedi) a ie. ZN Son temsiller. iyeyi Belediyesi Şehir Tiyalrosi Nr rine yarın akşam saat 21,30 da Talya Türküsü Musikili Komedi Bestekârı ; e Lİ mn Nakili: 1. Galip IN! le Fiatlarda zam yoktur. Yakında: KAFATASI sutişiu pe. 'uüördma pen, EŞEN Raşit Rıza Tiyatrosu Perşembe akşamı Otello baile perde 3 tablo. Yazan: Şekspir Mic temsil zrünasebetiyle büyük a vare bütün mevkiler neme! dir. © yağ bi ee