——A—VAKIT 25 Kânunuevvel 193) ——— Kadın ve ilham ! Dörtsan'atkârlabirarada heyecanlı dir konuşma Kadın bir ihtilâç unsuru değil bir baş belâsı mıdır ?! — Meselâ... Tulu'dan, gu- rtptan, şimşek. ten, bir servi ağacından,yıkık bir Türk evin- den, yatık bir mezardan aldı- gımz O ilhamı niçin bir kadın- dan almıyalım? değil mi?,.Efen- dim ?.. Kadın, en büyük bir memba ilham- dır.. Evet mem- basilhamdır.. Tabiattan il- ham alan © artist,eşrefimab- Mikat olan kadından o şüphe- siz mülhem olacaktır.. Değil mi?. Efendim?, 5 Ressam ve muallim Hikmet Bey söylüyor bunları.. Akademi nin muallimler odasındayız.. Bir d bir ben. ikimiz.. Kadın mev- zuu, Hikmet beyi heyecan için- de bıraktı.. Bazen bir cümleyi | iki kere tekrarlamak üzere an- cak sekiz on satır tutan sözleri- Bi söylerken tam üç dafa kana- pe değiştirdi. — Azizim.. Kadınların artist için ilham memba olmadığını iddia eden ingiliz muharriri'ya herkesin düşüncesine taban ta- bana zıt mülâhazalarla kendine şöhret yapmak. istiyor. Yahut: ta.. : — Evet? — Yahut ta... Allmışını geç- wiştir.. Hayat aşk demektir.. de- gilmi Beyim?.. — Hakkınız var.. — Erkek kadını, kadın erke- ği sevmek imecburiyetindedir... Ben kadını severim.. Oda kapısı hızla ardına kadar açıldı. ve,. Ressam birden sözü- nü kesti.. Büyük bir hızla içeri | giren bir gence ellerini uzattı: — Merhabaaaa.. Dostum.. Ve sonra bana döndü: — Beyi mutlak, ama mutlak tusıyacaksımz.. o Burhan Ümit bey... Akâdemi san'at — tarihi muallimi... Hafızamı yokladım.. Evet..Böy- le bir isim hatırlıyor gibiyim.. Hem de yalnız değil. “Rate, ile birlikte. Birden gözlerimin önünde, çift, otuz allı puntoyla iki satır dizildi: Hâmit Rate, Halit ziya Rate, Reşat Nuri Rate!.. Furhan Ümit, acaba kadından mülkem midir?.. Sordum.. Anlat- tt. Hem de hararetle. — Kadın yokluğuyla ilham membaı olabilir. Fakat artist, onu hayatı arasına sokmamalı- dır.. Kadın bir heyecan unsurudur.. Artiste lâzım olan en büyük unsursa, sükün ve huzurdur.. Arlist, ancak sükün içinde ese- ripi doğurabilir.. Odada şimdi tam dört kişiyiz. Hikmet bey bir, ressam Ismail Bey iki, Burban Ümit bey üç, ben dört. A — Kadına ihtilâç unsurudur. da diyebiliriz.. Artistte en muzır haleti ruhiye işte budur.. Kapı gene açıldı.. Evvelâ bir baş uzandı. Çalli.. ve baykırdı: Güzel sân'atlar akademisi — Kadına ihtilâiç unsuru de- gil, sadece baş belâsı diyebiliriz! Çallı Ibrahim Beyin evli ol- duğunu düşünerek bu cesarete haylı şaştım. Burhan Ümit Bey devam etti: — Kadınlara esir olan artist- ler ekseriya üçüncü, dördüncü sınıf artistlerdir.. Flober tarafın» dan “Hassas berber, diye vas» fedilen Alfret dö Müsse gibi üçüncü sınıf san'atkârlardır ki ancak kadına düşkündürler. Büyük artistler, Kadinın ma- verasında daha büyük şeyler ararlar.. Olüm, bayat, alem, ta- biat.. “Güte,, nin hayatında bir ka- din yoktür.. Tolstoy, Karısından o kadar bıkmıştır ki ve karsı hayatında onu o kadar zebirle- miştir ki nihayet bir gün 82 ya- Şında, boliçasını alarak kaçmı- ya mecbur olmuştu... Ve “Hikmet bey: — Gayet tabil.. 82 yaşında. Diye itraz etmek istedi.. Ateşli genç sözüne devam etti. — Evet. ve.. bir islasyonda ölmüştü.. Canını verirken, ıstırap çekmesin diye karısını yanma | sokmamışlardı... Kant evlenmemiştir.. Şopen- havr, Niçe evlenmemiştir.. Niçe, “Zerdüşt böyle söylüyor,, unvanlı eserinde diyorki; “Bir kadın ala- cak misin, eline sopa all..,, “Con Kist,, hayatında kadın yüzünden namütenahi ıstırap çekmiştir... — Artist bu ıstraptan da mülhem olamaz mı dersiniz? — Kadının verdiği ıstırap sev- ki tabiilerimize ait bir ıstıraptır.. Ismail bey söze karıştı.. Daha mutedildi , — Ben tamamen kâniim ki her hangi bir san'atkârın bir kadınla birleşmesi artistin haya- tını bozmaz.. İlham meselesine gelince; kadın, san'atkâra ilham vermez.. San'at yapmak için kadından ilham almak lâzım gelmez. Hikmet Bey — Rafail almış.. Burhan Ümit bey — Rafail kadını sevmişse “tabii,, “Muta- vassıt,, bir adamdır.. Dikkat e- diniz.. * Mutavassıt,, tabirini ben tahkir yerinde kullanırım!. Ismail Bey — San'atkârın ik ham memba: doğrudan doğruya kültürü ve şahsi kabiliyetidir.. Hikmet Bey — Demek güzel kadın sana bir şey ilham etmez? Ismail Bey — Güzel bir ka- dın, san'at için ilham memba İngilizler altın Mikyası Aleyhinde | Başmakalemizden mabaat | terketmiş olması beynelmilel ma- liye âleminde altın hakimiyetinin zevaline delil talâkki edilebilecek alâmetlerdendir. Lâkin İngiliz gezetelerinin dolarla Florin hak- kındaki neşriyatları sahte bir tertip ve propaganda eseri değil de tamamen bakikatse mesele o vakit daha ehemmiyetli bir şekil alır, Çünkü o vakit altın mikyasının ömrü artık çoksayılı günlere münhasır olduğu anla- şılır. Kabul etmek lâzımdır ki bu- gün cihanı sarsan (iktisadi ve mali buhranda dünyanın altın- larını kasalarına doldurarak bu vasıta ile insanlara hakim ol mak istiyenlerin ehemmiyetli su- rette tesirleri vardır. Fakat an- aşılıyor ki artık yer yüzünde altın hakimiyeti de kıyamete ka- dar devam edecek değildir. Ta- rih sahasında şimdiye kadar bin bir türlü diktatörleri yere ser- miş olan insanlık, bir gön altın hakimiyetine de nihayet vere- cektir. Ve altın hakimiyetinin sonu çok sürmeden görünecek- tir, Memet Asım Mehmet Rauf Bugün Maçkada top- rağa tevdi ediliyor i Üse tarafı 1 inci sayfada | senelerce birçok karie tahassüs ve tefekkür lezzeti - vermiştir. Fakat bunların arasında bilhassa romanları ve romanlarının içinde de ilk romanları edebiyat tarihi- ne geçecek ve unutulmıyacaktır. Mehmet Raulun cenazesi bu- gün saat on ikide Teşvikiye ca- minde bulunacak, öğle namazın. dan sonra oradan alınarak Maç- i ka kabristanına götürülüp orada edebiyatı cedide muharrirlerin- den Ahmet Hikmetin kabri ya- nında toprağa tevdi olunacaktır. Ailesile birlikte irfan ülemini de taziyete mühtaç sayıyoruz. İ DAVET | Gülkane hastanesi müdürlüğünden: Gülhanenin 991 — 932 senesi üçün - cl müsameresj önümüzdeki 27 — 12— 931 Pazar günü sant (17) de başlıya »- cağından muhterem meslekdaşlarımı- zn teşrifleri rica olunur. olamaz!, Burhan Ümit Bey yerinden Müellifi : Nizamettin Nazif Ressamı : Münif Fehim Anam seni saraya sattıda sanki iyi haltetti ... j -g— İl tanı etekledi; f — Benimki de öyle olsun hanrm... — Bu nimetin altından nasl by Yahudi karısı gülümsedi: o Artık, zümüzün skiyle çıkacağımızı rütbesi büyümüştü. Paşa kendisine siniz sultanım... hatun derken, hanrmlaştırmıştı onul © Ve artık oturmadı, ayakts, Kahveleri dağıtınca Selma, “aşka | ce divan durdu. bir emriniz var mı?, gibilerden bir Bu temellük; bu köpeklik, DE bakınde; geri. geri çekilerek gözden! kadınm çok hoşuna . gitmişti. kayboldu. pazarından halayık seçen bir — Siz paşa... Kahvesinden bir yudum aldıktan) kadın gibi, Keranın kulağına sonra, Valide sultan fincanını dizi-| dandı: nin üstüne koydu. Yaşmağını çözdü: — Tam istediğim gibi. | — Ööft! İçime sıkıntı basıyor bul O sonra; da. Fincandan bir yudum daha aldı: — Şimdj açık konuşalım paşa. Mek medim beni çok sever. Bir odediğimi iki etmez. Anlaşıldı mı? — Beli sultanım. — Paşa. — dedi — Mademki paraları kusmıya hazırlanmıştıf. şişleri verinciye kadar kendisini da tutarız. Bolat işi bittiği gül daret mührünü gel benden al. — Allah ömürler versin sultâ” fırladı.. — Kadın, san'atkârın başında bir taştır.. — Nasıl efendim?.. Taş mı?., — Hayır..“ç,, yle.. taç.. Hem de dikenli bir taç. Hikmet Bey: — Rücu.. Rücul, Diye haykırdı. Sonra: — Yazık, yazık.. Diye dudak. larını kıvırarak başını salladı... Genç adamlar!! Acıyorum size.. Genç yaşta ihtiyarlamışsınız.. Biraz sonra ayrıldım.. Akade- mide “kitap okuyanlar, cemi- yeti bakkında bir (o konferans verecek olan ve fakat bir tek “sami,, (o bulamadığını söyliyen Burhan Ümit Bey bana refakat etti. Reşat Enis Validenin ağzmda bir şeyler dola» şiyordu ama ne? Paşa şimdi gözleri» ni ona dikmiş, âdeta baştan başa ku- lak kesilmişti. Nihayet kadın ağzır-! dan baklayı çıkardı: — Sadrazam burada değil. İki sene- denberi sanki bir iş yapıyormuş gibi ördü ile orası senin burası benim do- Taşıyor. Rahmetli padişah yumuşak adamdı. Yerine biraktığı kaymakam Ha MI paşayı, gününde bir parça çokca şımarttı. O derecede ki, zaman oldu ben Keradan ödünç para aramıya mec bur kaldım. Herif, şuraya para lâ“ zım, buraya para lâzım der, hazineyi on parasız birakırdı. Hoş o paraları şimdi ne yaptığmı anladım ya!, Bu - gün bütün gününü sârüyda bana hu- lüs çakmakla geçirdi. Cülüs bahşişile beraber Reşen dağrtacakmış.. Nere - den bulacak bu parayı? Vergi mi top: lıyacak, yoksa Mısırdan hazine mi ge lecek? Ne o, ne bu. Baktı ki ben dol- ma yutmıyacağım, avuç avuç yuttu » ğu paraları burüundan kusmuıya has zırlanıyor.. Paşa kadını adamakıllı tetkik edis yordu. Hayır, bu kadın, gizli kapaklı iş yapacak tıynette değildi. Tıynetsi « zin biriydi. Muhakkak. Fakat şu anda ne söylüyorsa, (herhalde onu düşünüyordu. Yani kendisini bir do- Yaba düşürmek, ağzın: yoklamak fi - kir ve niyetinde değildi. Binaenaleyh derhal fırsatı yakaladı: — Sultanmma, görüyorum ki her şey ayan..— dedi— — Elbette paşa, Bugüne bugün ben bir padişah karısı ve bir padişah ana sıyım... Ben bilmiyeceğim de kim bi lecek... Gururunda apaçık sırıtan şu ceha-| let kadar iğrenç, yer yüzünde ne var! dı?. Fakat dalkavuk büyümüş, dalkavuk gidecek paşa rezilâne hir tabasbusla: — Elbette öyle olmak gerek. — di- ye mırıldandı — Kerametiniz evliya - dan evvel gelir, emhiyadan efdal ol» duğuna ise şüphemiz yoktur. Kera ile oğlu, mübahasenin seyrini alâkayla dinliyorlardı. Nihayet yeni baş belâsının anası esasa girdi: — Binaenaleyh — dedi — Ben ka- rarımı verdim. Oğlum sultan olduk» ça Halil paşaya nefes aldırmıyaca - ğrm.. Buna kararım çoktan verilmiş» ti ya.. Asıl yeni bir karar verdim ki, bilhassa seni alâkadar eder., — Hayırdır inşallah sultanım.. — Evet hayırdır paşa ve inşallah ikimiz için de hayırl: olacaktır. Kahvesini bitirmişti. Kera fincan elinden almak isterken (Selma koşa koşa içeriye gird. Yüzü (bu sefer kulaklarının ardına kadar kıpkırmı - zıydi. Hemen fincanları o toparladı. Girdiği gibi koşa koşa çıktı. yeğ matine saat — Ne hamarat cariye. Maşallah! 15, Bu iltifatı valide sultan gözlerini z bayıltarak savurmuştu. ONLAR ERMiŞ Ve: MURADINA —Evet paşa. — eddi— Kararım Vodvil karardır. Seni Mehmede lala yapa- Yazan: Ğ. Feydau — Şimdi bir başka (o mesele Mehmet Manisadan gelmiş. kuşçu başısı saraya gelmişti. ettim.. Bizim sailer, müjdecilet, müz Manisaya varamamışlardır. sıl oldu da bu çocuk.. — Keramet. — diye kekeledi başı — # e « — Yok. Tahkik ettim. İl: nda birakmış da öyle çıkmış Kuşçu ardından erişeyim demiş — Keramettir sultanım. i — Evet bir keramet var bu > ettim, Yek, yok, yok.. Aldı mi bir merak... Dedim belki Halilin ayağma gitmek istemedim; sizi * dam konağmızda.. İ — Adamıma yok demisler, seri gitti diyerek olmuşlar aman bur& “8 bir akıl öğreneyim dedim.. Kös e sında sedyeden indim, kirdiğim “4 na tesadüf etmiyeyi mmi7 i Alfonso serittr: | lur kadın değilsin be Zehra. e” seni saraya satte da sankı iy; hel il — Haklısın. Neyse vaya, anahtar varmış yanımda gürül! İ girdik eve. Merdiven başmda ve içerde oturduğunuzu söyle ye bir Kaç dakika sizi gözetlemek haber verecektim ama. Bu bir şey söylemiye gelmez ki. « madınızdan mahrum etmeyinide. ğ — Kimin Kulu bel Bunun şu?” Alfonsonun bü yılışıklığı B cam sıktı: Ve oğlunun o anda ağzıma yir y kat ve gözüne bir tekme indirdi gırarak, ağlıyarak odadan kas” — Çok iyi yaptm. — dedi — Şimdi, bana Mehmedin bulunduğunu öğrenmek lâzım — Emriniz başım üstüne sU. Fakat evvelâ Yedikuleye git dan bir sai gelmiş; hatta şatrand j ne mümkün! ma ben anlıyamadım. Sarayı ne İnmiştir. Lâkin o menhüus İk — Vah, Vah. | ihtimal vermedim. Nihayet Kö y belli olmasın diye.. .Bir de kapıda — Az kulsın Sanayamıyaraii Ni Genç yaşta ihtiyarladm.. ! hanım sizin misafirliğe — geldi dim.. Mehmedin geldiğini siz€ — O da kulunuzdur.. Onu # sahi artık Zehra bizim baş salla '. — Çık sen dışarı! fonso beş yaşında bir çocuk gi” Ve tekrar subaşıya hitap etti: ğun başma bir belâ gelmiş ol — Ama bu ondan çok mühim i cağım.. Tercüme eden: Sözün gelişatından bunu sezmişti| Vasfi Rıza ve Il ama, ne da olsa gene heyenaca tutul. Bedia M. Hapsi. eda zedalen alp al “Yakında; MAYA