GENÇLİK H “İstiklâl lisesinde Paris studyolarında ABERLERİ talebe eğlencesi ,, Darülbedayi heyeti: Muvaffakıyetle oynanan bir talebe piyesi ————. Çarşamba günü akşamı İstiklâl Ji. *esinde hem tasarruf haftası ve hem yeni yapılan salonun resmi küsadı yrsile çok samimi ve eğlenceli hir yapıldı. Saat tam sekizde bütün talebe sa- a toplanmış bulunuyordu. Evve- İN mektep müdürü Agâh Sirri bey ta Mrruftan bahsetti. Ve (sözünü kıs» rek sözü Sadri Etem beye bıra ot | tökirler, “Mi bitmiş oluyordu. Mektebin kıymet- Sadri Etem Bey tasarruf için Yö“ 1 lâzım gelen şeylerden, devlet tiklerinden, (tasarruf © kaval den, bahseden uzun ve o kiymeti! konferans verdi. (Bravo) larkı üyete eren bu konferanslan sonra Ysüyü Felfeseci Servet ber işgal et- Servet bey, hu konferansa hazır - amamış olmakla beraber — kiymetli kıymetli sözlerle tasarrufu — Sok güzel tarif eden sözler söyledi. konferansla da tasarruf merasi »' N müdür muavin; Sait bey artık gece- NİN talebeye ait olduğumu söyliyerek edilen oyunlara başlanacağını iL Evvelâ kalemlerle şişe götürmek. Ve sair eğlenceler yapıkdı. Bunu müs İtakip talebe aşağıda ihzar (olunan Miteye davet edilerek çay ve pasta İk- Tam edildi, Bundan sonra Salt bey — seldizinei oWnrf talebesinin bir piyes hazırlamış Olduğumu söyledi, Sekizinci sınıf nü- Ma Nusret Safa efendi piyes hak» nda izahat verdi. Ve tevzihatr oku- nu © Oynansin piyes: “Paris studyolarmda darülbedai heyeti, ydi oynıyanlar pek hazırlan - olmakla beraber (kıyafetleri, tavurları aynen darülbedayi san'at - kârlarma müşabihti. Tevziat şu ekil de yapılmıştı: Rahmi: Tarık, Talât: M. Zeki, Ha- Sn: Örer Rıza, Behzat: M., Niyazi, rul Muhsin: Nusret Safa, Semi. İa hanım: 3. Reşat, |. Galip: Mem »| Cevdet, Köylü: M. Cemil. Piyes darlilbedayi artistlerile “İs. İaobul sokaklarında, filmini Pariste | Müsıl çevirdiklerini musavverdi. Bİ -) İsen tnlütla, Rahmi rolünde (Tarık Ve Zeki efendile cidden muvaffak ildu İar, Tarık hakikaten kör taklidi çok yapıyor. Elindeki sopasmı ve güzel tutuyor ve şar- kı m Ömer Ri»! na Hazım rolünde iyiydi. Behzat ro- nt de Niyazi muvaffakıytle temsil! yy yg yy yg yg yl yy gg etti. Nusret Safa sesini Ertuğrul Muhsine benzettiği halde çok söz söy- lemiyor yalnız çocukları idareye uğ « Piyes muharriri Nusret Safa B, raşıyordu. Piyesin muvaffakryetle hi- tamından sonra eğlenceler yapıldı, Ve! saat on birde samimi bir hava ei hitama erdi, Eyüp Gençler mahfilinin müsameresi Geçen perşembe gecesi, Eytipte Fu- karaperver binasmda (Eyüp gençler mahfek ) birinej devresi münusebetile güzel bir müsamere verdi. Bu müsa mere, mahfilin şimdiye kadar verdi. Zi müsamerelerden çok daha © farklı bir hususiyeti haizdir. Bu hususiyet de gençlerin ilk defa olarak sahneye Toz kârdüşlarile çıkmış almalarıdır. Asıl kayde şayan cihet, bu yeniliğin diğer bir çok semtlerden evvel Eytip; muhitinde yapılabilmiş olmasıdır. Bitaraf bir hüküm vermek lizim gelirse, birkaç sene evvel darülbeda» Yi sahnesinde seyrettiğimiz (Çifte ke. ramet) komedisini gençler, büyük bir muvaffakıyetle temsil ettiler. Küçük kusurlara rağmen temsitin kazandığı rağbet buna da delildir. Meselâ Sürpik dudu rolünde Sait, hayati rolünde Hakkı, fakat rolünde, Tevfik beylerle Nebile rolünde Paki - ze, Rana rolünde Bedia, Zinep ro « ünde Semahat hanrmlar bilhassa mu. vaffak oldular. Bu arada Sadi, Ata, Salâhattin ve Felımi beyleri de zik. retmek lâzımdır. Hulâsa: “Çifte keramet,, i meni fakiyetle başaran gençler; tebrik > Tiz, yn ayy yy gg İzmirde çıkan Mesih.. a yy yy Yazan ı Ömer Rıza Sabatayın çocuklukları. Bu, Beni İsrailin esaretten kurtu- luşunun remzidir! i Ötekilerin hepsi de: | n'zi istemekten muradım buydu. — Evet! Hahamlar kollarmı silkwişler ve ler ve ayağa kalkarak &itmi-! i anmışlardı, tay bir teşebbüste daha bu - istemiş, misafirlerinin arka» . koşmuş, onlari teskine çalış- de onların arkasını sıvamış ve niha- ar geri döndürmüş ve anlat- iz 7, > Ne diye benden tevahhus edi « az Siz eski o peygamberlerin Miz ini unuttunuz mu? Bunlar, ha| özü olan (o (Ruhülkudüs) ün, b ti sevenlerin zevcesi olması icap Mini Söylememişler miydi? İşte be- — Tevratla izdivacımı tes'it etme kalkıp gitmişler, yalnız bunların biri! ona kalmış ve sormuştu — Muradın ne? Sabatay tereddütsüz cevap verdi: — Beklenen adam benim! Sabatay bu adamı kazandığını an. Jadıktan sonra onun sesini çıkarma « masmı, ancak kendisi Selâmiği ter - kettikten sonra bundan bahsetmesini istedi. Onun yeni müridi İsak Levi teklifi kabul eti; ve bu şekilde hareket etti, Ertesi gün hahamlar, Sabatayın he- men Selânikten çıkıp gitmesini iste- mişler, o da İstanbul yolunu tutmuş, Talebe gözile Cuma günü Geçen hafta size haftanın ye- di gününü anlatmıştım. Bugünde cuma gününden bahsedeceğim.. Perşembe günü öğleden sonra biz, ağır bir yüküdik bir yokuşu Şehirde “Cafer efendi mi?,, derler.| selâm, şehrin Allah gibi titrediği bir çıkardıktan sonra sahibine teslim eden bir hamal gibi rahatlık duyanz. Vaka dersleri sahibine teslim ettiğimiz yok ama... Biz öyle farzederek derin bir nefes alırız ve harekâtımızda bir ser- besti, yaplığımız işlerde bir fe- rahlık hissederiz. Hele cuma gü- ni. Sabahleyin göz açar açmaz pencereye koşar tabiatın o gün- kü komedisini seyrederiz. Ya yağmur sepeler veya kar, ya- hut berrak bir güneş ortalığı aydınlatır. Hava güzelse spor meraklıları Taksim stadyumunun köhne Tribünlerini, degilse sine- maların (sigara dumanıla mü- lemma salonlarını doldururlar. İşte bu cuma... Gözümüzü, beyaz kelebekler yağan bir de- kor kapladı. Oldukça spor ma- raklısı olmakla beraber bu ha- vada ayaz kesmek akıl kârı de- ğildir. Gideceğimiz yerin bir sinema ve ya tiyatro olacağını - kestirebilirsiniz. Yemekten sonra dört arkadaş kolkola Şebzade- başından o yürümiye ( başladık. Maksadımız da Beyoğluna çık- mak, tramvaya da Beyazıttan binerek iki kuruş kâr etmek değilmi ya... Tasarruf haftasın- dayız. Tepebaşımda tramvaydan iniyoruz. Darülbedayiin önünde epiyce kalabalık var, Kırmızı siyah bir ilânın üstünde bugünkü oyunu yazıyor, Katil, Arkadaşlardan biri: Yahu, diyor, hep eski oyunlar bunlar... Bir diğeri: —Bugün çekilmez diye cevap veriyor. Haydi gene yürüyüş. Fransız tiyatrosuna kadar tramvaya bi- nilmezya.. Üstümüzde kardan bir palto pasajın kapısından gi- | riyornz: Raşit Rizanın etrafına halka olmuş resimlere bir göz gezdiriyoruz. Hetfkes tanıdığını söyliyor: — İşte bu. Ertuğrul Sa- dettin. : — Bu kabarık saçlıda, Eski tu. $ Sabatayın İstanbulda dost olduğu bir adam Abraham Jakiniydi. Yahu -! dilerin en meşhur âlimlerinden ve Ka- bola vukufile ona dair yazılarile her tarafta büyük bir nam kazanan bu adam, Sabatayın işine çok yarıya- caktı, Tikisi birlikte tetebbular yapı yor, ve bir talım hakikatleri keşfe çalışıyorlardı, Bu sıradaki tetebbuların verdiği se- mere çok mühimdi. Çümkü bımlarm buluşuna göre 1460 senesinde Abra « ham adını taşıyan bir yahud; hey'etşi- nası mesihin ne zaman doğacağını he- saplamış ve şu neticeye varmıştı. Jüs piterle Saturn yıldızlarınm bir burçta birleştikleri ozaman O mesih doğu caktı, 5 | Sabatay bu keşiften istifadeye ka» rar verdi. Onun için bir gün bir kavn- nozun içine bir balık koyarak yahudi. lerin mahallelerine o dalnışt. Kirli lerin mahallerine dalmıştı, Bir haham içinde bir ba - hk yüzen kavanozla dolaşması, koşu! koşa yürümesi nazarı dikkati celbet- miş ve herkes ona bunun ne demek ok duğunu #ormiya başlamıştı, Sabatay cevap veriyordu; lk bni 0 i Hikâye mü sabakamız “Yüz karası, Hikâye mlsabakamızda Istikiâi lisesinde M. Zeki bey birinci gelmiştir. di. Ne Allahım kullanma O musallat ettiği gazabıdır o. İnatçıydı, sertti! titizdi. Hele gururu son haddini bul - muştu artık, Komşular el'aman, he « Je üst kattaki kiracı hanım, iMillah demişti bu Cafer efendiden.... Cafer efendi adliyede o kâtip- ti. Mübaşirler ondan çektiklerini an «! lata anlata bitiremezlerdi. Bir daire Amiriymiş gibi emreder, yemediği halt kalmazmış. o Mürekkep hokkalarınm! Üzerindeki tozlara bakmak © onların işiymiş. Bir âmirin sözünü hir madun, severek yapmalıymış.. Ve imiş imiş imiş. Evde de anlıbir odiktalördü. Karısından en küçük çocuğuna kadar! hepsi ağzınm payını almıştı. Hani o-| mun sağı solu yoktu. Yurdu mu? vü; rur, kırar m hay hay kırardı. Kom- şusu bir (Ruhiye hanım) vardı ki ko- casının ölümünden sonra dul yaşıyor- du. Aman Allahım Cafer efendiden çektiğini bir o bir de Allah bilirdi. Pencereden silktiği halınm tozları odalarına giriyormuş, dut ağacinin yaprakları çiçeklerin arasına düştü - Zünden bahçenin manzarası bozulu- yormuş, mutfak cammın dumanları “duvarları is kokutuyormuş. Karşıda sebzeciler (Cafer efendi; geliyor) de - mild; mi fiatları hemen indirirler, baş. kasına. (20) kuruşa vereceklerin; ona (10) kuruşa verirlerdi. Hele domate sin bir kenarı yeşil olsun. İhtimal ki küfeyi sebzecinin başma geçirirdi de. Şehirde Cafer efendi nam almıştı ves - şehir fiyatrosundan Yaşar değil- mi?. Evvelâ söylüyeyim ki Fransız tiyatrosu talebeye çok iltifat iyor. Balkon ve ikinci 401 ku- rüş di bizim gibi kokozla- rn ve bilhassa tasarruf haflasin- da böyle tenzilâtlı biletler insa- na pek hoş geliyor. Fransız Tiyatrosunda kırmızı kadife kol- tuklara kuruluyoruz. o Hemen hemen hiç boş yer yok gibi. Leylilerden biri: — Bugün Aktörkini oynuyor- lar. Epeyce uzundur.. Saat biri- de geçirirsek.. Aç kaldığımızın resmidir.. Diyor.. Dürdüncü perde ve onu takip eden tablo... Alkışlar bravo ses- leri arasında perde kapanırken elimizde (o şapkalar koşuyoruz. Yemeğe geç kalmamalı. Tram- vayla yarış ediyoruz. Ömrümde bir “bravo,,m vardı. Onu da Raşit Rizaya verdim. — Bu Beni İsrailin esaretten kur- tuluşunun remzidir! Bu sözler herkesi hayrete düşürü yordu. Hahamlar, Sabatayın bu ço-, cukça hareketinden memnun olmadı- Jar. Bu kadar zeki bir adam, böyle işlere tenezzül etmemeliydi, Haham- lar, Sabalaya hir mektep O hocasını! göndermişler, hoca ona nesihatlerde! bulunmuş, fakat Sabatay bu nasihatle-! ri dinlememişti. Hahamlar hiddetlenmişler, her - kesi bu adamla konuşmaktan menet- mişlerdi. Tam bu sırada Kudüsten gelen ve her yerdeki yahudilerin verdikleri sas dakaları toplryan Davut Kapyo İs - tanbula gelmiş, Sabatay bu ada- mr elde etmek lüzumunu hisset - mişti. Ona sadaka nami altında bü - yük bir iane vermek, dostluğunu ka zanmak için kâfiydi. Sabatay bu şe- kilde hareket etmiş ve bu adam: ha- : kikaten kazanmıştı. İkisi ve onun di. ger iki gizli dostu Jakiniyle Karakad- şiyon her gün gizlice toplanıp konuşu. yorlardı. Bu gizl; içtimalar hahamla- rın gözünden kaçmamış, onları ves. veselendirmiş ve Sabatay aleyhinde) daha şiddetli harekete sevketmişti, Gi # A az'lı adamıydı bu Cafer efendi. O gün mahalle gene alt üst olmuş» tu. Cafer efendinin feryadı ayyuka Çi kıyordu. Mesele gayet mühimdi, Kom şusu Ruhiye hanım yılık okan bahçe i duvarının müceddeden inşasına karar vermiş ve metruk bir halde bulunan duvarı yıktırıp yeniden yaptırmış. Er tesi gün çiçek sulamak için bahçeye çıkan Cafer efendi ne görsün, duvar seddiçin gibi yükselmiş, — Böyle kepazelik olmaz. Diye bü ğırmıya başlar. — Böyle kepazelik olmaz! Hu kom. Şu, duvarm bahçeme tecaviz etmiş, yaptığın zararlar yetmezmiş gibi bir de bunu mu icat ettin? Duvarı yıktır. Yıktırmazsan! *.. Mesele büyüdü. Ruhiye hanım tes cavüz olmadığında israr ett, Cafer «fendi hakkını müdafaa için Ruhiye hanımı dava etmiye karar verdi. Ve etti. Mahkeme günü geldi. Cafer çe . İ di hakkınm bu ilk mahkemede teslim edileceği kanaatindeydi. Mahkeme he» yecanlı oldu ve bahçenin gidip tet- kikine karar verildi. oOCafer efendi mahkeme salowundan çıkarken: — Haklar bazan define gihi saklı. dır. Onlar Zor çıkarılır diyordu. ... Mahkeme gittikçe uzuyordu. Cas (Lütfen sayfayı çeviriniz) münenikzmnmmi iken llmmmmnm ağn Yeni bilmece Işaretler birer sedalı harftir, Ayni işaret ayni harf demektir. 1 — Koklayıp sevdiğiniz şey, 2 — Sizin gibi olanlar, 3 — Mevhum ve manevi gü- zel bir mevcut, 4— Size çok lâzım olan şey, $ — Sevdiğiniz bir gazete. Geçen haftaki bilmecemizin halledilmiş şekli ; Türk malı malların en iyisidir. nbulda kopan ve daha fazla Ja yahudilerin mahallelerini kül eden bir yangın Sabatay aleyhinde duyulan husumetleri teşdit etmiş, bu felâkete onun sebebiyet verdiğine dâir propas gandalar yapılmasına saik olmuş ve neticede Sabatay İstanbuldan koğul« muştu. Kendisi bu emve göre hare ket etmiyecek olursu yahudiler şiddet istimal edeceklerdi. Snbatay, İstanbuldan ayrılmıya karar verdi, Ve samimi dostu Abraham Jakiniyle veda etmek üzere evine git- ti. İkisi son defa olurak evin en içe dalarından birinde oturmuşlar Jakini küçük bir çekmeceyi getirerek açmış ve içinden bir tomar çıkarmıştı. Bus nun esliğ olduğu belliydi. Tomar açıl dığı zaman onun üzerindeki yazıların sibik olduğu görülü. Jakini bu tomarı, dostuna uzattı; — Ben bünu bir zaman mukaddem, bir mağarada buldum, dedi, okuya lm! Sahatay okudu: “— Ben, Abraham Açer ömrümün kırk senesini bir mağarada geçirdim, —Bitmedi— $ e > y İN iğ