İŞTE b b. f ç — Marınla aran nasıl ? —İkimizde lakırdı etmez- sek birbirimizi gayet iyi dinliyoruz . Bir ahbaplık getanbula dört, beş Yunan tiyatro kumpanyası geldi. iki millet arasındaki dostluğu körükliyecek olan bu heyetlere Istanbul şehri gösterdiği rağbet ile iftihar etse yeridir. Fakat bir tiyatro müdürü bu rağbeti tetviç etti, istanbulda kalan son Yunan trupunun elbiselerini kapatmış. Eh, dost memlekettir, ceketsiz de gezseler ayıp olmaz. Çocuklara müracaat | Bi gazete « Ey mektepliler, siz güzel yazı yaziyor musunuz?» Diye bir sual soruyor ve onlardan yazı istiyerek bir müsabaka açıyor. Böyle bir müracaata cidden lüzum Mademki. edip ve şairlerinizden güzel yazı çıka- | mıyor, bari çocuklara baş vura- İm. var. Toplu İğne | Tımarhanenin man- zarası Ukalâ gencin biri trende mütema-' diyen konusuyor, saçma sapan, herze ne bulursa soruyordu. Birafı fena hal de bizar olmuştu. Bir hk ka daki binalardan birisini gösterer — Şurası tımaranedir, dedi, tıms nenin trenden görülen © manzarasına doyum olmaz! Bu sözü manda otu tutamadı; — Oğlam, görünmez. « bitişik kompartı.! m yaslı bir adam, kendini trende Yakında Beş hayvan Muallim (küçük talebesine) — Şim| di yovtum, bana kutupta yaşıyan beğ! hayvanm İsmini söyle! Çocuk (bir hayli düsündükten son- ra) — Üç ren geyiği ve iki beyaz ayı efendim İmaraneden fena görürsün! Isim değişmesi — isminiz Hüsnü olduğu bal- ! | de neden Necdet yapmak isti- İ yorsunuz? — Efendim doğrusunu ister- seniz, bu benim değil, karımın arzusudur. Elden düşürme bir takını ka- Listeyi beklerken Çıkmadı henüz liste; Namzetler kaldı siste, Umüidimiz olsaydı, Meklup yazardık biz de... Şairler hadten aşkın İekaöitler bir yığın. şık çatal aldık, üzerinde (N) İ markası var. Bu kaşıkların bizim için yapılmış olduğu hissini ver- | mek istiyor. Piyesin provası Tiyatro muharriri ( Komşusu- na) — Daima kavga eden bir | karı, kocaya dair bir piyes yaz- dım, geçen akşam tiyatroda oy- * nandı, gördünüz mü? Komşu — Hayır, görmedim, fakat, bir hafta evel evde piye- si prova ediyordunuz, duydum. İki namzet Kız (Babasına) — Babacığım | demek Nihattan hoşlanmıyorsu- | nuz? gencin hiç bir şeye kabiliyeti olmadıgı görülüyor. Kız — Ya Nejada sunuz? Baba — O daha beter kızım. Çünkü onun dünyada berşeye kabiliyeti olduğu belik. Yankesicinin ikramı Avukatı biri yakalanmış olan bir yankesiciyi omuvaffakiyetle ne diyor- müdafaa etmiş ve hapisten kur- | tariniştı. Wabkeme salonundan çıktık- tan sonra yankesici:«Buradan bir araba lutacağım, sizi yazıbane- nize kadar götüreyiml,, teklifin» Baba — Evet kızım çünkü bu- Meclis istiyor asır, Orda serilmez hasır; Bu devre meb'usunun Olmalı di nasiz. Seçilecek kırk kâşi, Onlar yapacak işi; Geriye kalanların Bu işi kesmez dişim Çuvaldız der ki yine Meb'usluk istiyene, i nedir? Efendim, yeni doğan yav- | * — Neye otomobiliniz hastanenin ö- nünde bir aşağı, bir yukarı sürüp du-) j Kesmeyip ümidini İ Beklesin bir dört sene. * Çuvaldız İş saati — Sizin yazıhanede işler saat kaçta başlar? | — Saat 9da. — Ben saat 8 de başlar zan- nediyorum, — Yanlışınız var, yazıhane 8 de açılır, fakat iş 9 dan evvel başlıyamaz. Korkulu rüya Erkek, eve mutadı veçhile çok geç kalmıştı. Eve geldiği zaman borozlar Miro. Ne- redeyse sabah olacaktı, de bulundu Avukat yankesici ile | bir arabada gitmek istemiyordu. — Hayır müsaade edin, dedi, | benim vaktım etti, Beriki israr ediyordu: — Sizi çabucak yötürürüm, kaç dakika sonra orada bulun- mak istiyorsunuz ve şimdi saat kaç? Avukali — Saatim verdi. Yankesici; — Ya öylemi, dedi, öyleyse şuracıkta bir parça bekleyin ben size bir saat bulup geleyim. Doktorun ressamlığı Doktorun elinde boya ve fırça yöresi bir tanıdığı sordu: O maşallah Doktor, resim de yapar mısın? — Eh arada bir vakit öldür- mek için... — Hastan yok mu senin? yok! diye "itizar yok! diye cevap sen iceimelemzi pui e renk için böyle bir cihaz ic&üi muhtemeldir Karısı her halde bu saatte uyanık olamazdı. Yavaş yavaş kapıyı açtı. Ayaklarının ucuna basarak yukarıya çıktı. Odaya girdi. Tam soyunup yatacağı sırada karısı uyandı. Adamcağız, ne yapabilirdi, hemen karyolanın altına girdi. Fakat, kadın seslendi: — Remzi, Remzi! Herif sesini > çıkarmıyordu. Kadın ısrarla tekrar seslendi: — Remzi çıksana, gördüm seni ses ver, çık meydana! Nihayet koca, meydana çıktı ve: — Aman karıcığım, dedi, hayırdır inşallab, korkulu bir rüya görüyordum, üstüme bir otomobil geliyordu, Kaçayım derken buraya düşmüşüm, Se- sini duyduğum zaman korku- dan sesimi çıkarmadım. 'Merdiven değil orak! Adamın biri bahçesinde çalışır- ken komşu bahçenin sahibi geldi: — Dostum, dedi, öğleden | | İ | sonra sana var mı? Çalışan adamın. canı sıkılmıştı, Merdiveni vermemek için: — Evet diye cevap verdi, lâzım hem de çok lâzım! Öteki adam gülümsedi: — Alâ, dedi, ben grağını is- * emeğe gelmiştim, mademki sen ağaçları — budayacaksın, o orağı bana ver de otları biçeyim. Büyük resimler — Küçük tablolardan hiç hoşlan-, mam, büyük resimlere ise bayılırım. — Resim münakkidi misiniz? 4 —olayir çerçeveciyimi.. merdivenin lüzumu | ” haber alıyorum ki sen, ben evde yok»! letti. Mali müşkülât — Apti Beyin fena halde canı sıkılıyor . galiba, acaba sebebi rusu mali müşkülât içinde imiş de ondan... Haydi sende git işine, biç bebek mali müşkülât içinde olur mu? — Efendim, yavrucağız dün bir yirmilik yutmuşta. . Ne olur, ne olmaz ruyorsunuz? — Ne olur, ne olmaz birader, ara- İ bayı bugün jik defa olarak kullanıyo-| *İrum. Hanımla hizmetçi Evin hanımı (hizmetçiye) — Kızım.) ken yeşil elbisemle kahve rengi şapka- mi giyip sokağa çıkıyor muşsun! Hizmetçi — Ne yapayım hanımeığım pembe renkli YASAYA ban pek o ka- dar gitmiyor, Ayna karşısında Yaşlı aktris (aynaya bakarak) A-| man yarabbi su ayna yapmak san- atı da mahvoldu. Eskiden ne güzel ay- nalar yaparlardı, onlar da çehreler ne gürel görünürdü. Devri daim — Devri daim hakkında bir makale yazacaktınız, yazdınız mr? Ne oldu. — Yazdım dostum, büyük bir müvaf-! yazacaktınız, yazdınız mı? ne oldu?! min mevcudiyetine bir delil teskil Yağmurlu bir gönde tam otobüs kalkacağı sırada kon- düktör başını içeriye uzattı ve: — Bir madam geliyor, diye seslendi, lütfen o efendilerden birisi dişarıya çıkıp yerini ona versin! Yolculardan şakacı ve çap- kın bir adam kondüktöre ce- vap verdi: — Biz dişarıya çıkacağımıza o içeriye girsin. Daha olmazsa dizimize oturur. Bu cevap üzerine kapı açıldı ve iri yarı, şişko bir kadın içeriye girdi cevap verip dizlerine oturmayı GRES EOBReE ve kondüktöre ( teklif eden adamın davetini | kabul etti. Olan olmuş ve adamcağız — Nasıl? | — Nereye gönderdimse döndü, bana) geri geldi... İşler nasıl? | — Bugünlerde nasıl geçiniyorsun ? — Mefruşat satarak... — Bari alışveriş fazla oluyor mu? — Pek ö kadar değil, çünkü evde! satılacak pek az eşya kaldı. Pahalı palto — Bu paltoya kaç para vereyim? — Yirmi beş lira, — Yok, ben daha pahalı bir şey is tiyordum. — Peki efendim öyle ise kırk lira verin|,. Keserle oynamak Anne (oğluna) — Yavrum, sana kaç defa tenbih ettim, şu keserle oynama, ellerini inciteceksin diye? Halbuki gene oynuyorsun. Elini in citeceksin ! Çocuk — İncitmem ünneciğim, çün! kü keseri ben vuracağım, civiyi arka daşım tutacak. Mahpus haklı Hapisane müdürü (mahpusa) — Yi- ne mi geldin? — Evet efendim! sun demektir, sıkılı — Hayır efendim nız yerde ben neden sıkılayım? |, dilinin belâsını dizlerine yük» hi lenmişti. Çar naçar adamcağız diz-( lerindeki başlamıştı. GALAĞ: — Madam nereye gidecek- siniz? Ne tuhaf şişko verdiği adres adamın kendi evinin adresi idi. yükle (o konuşmağa — Fakat madam, dedi, bü söylediğiniz yer, benim evim” dir. Ve bu cevabı aldı: — Fena mı işte, ben di sizin eve gelen yeni ahçı di gil miyim? Evde hâkim kadının — Dostum etrafıma bakiyorunuğu." hemen herkesin iradesi gevşek ve bık olduğunu görüyorum; halbuki di evimde, yalnız ben hâkimim. — Karın seyahate çıktı galiba, man dönecek? Şeftali — Yahu, tuttuğun bu yeni hizi şeftali gibi bir şey! — Karım evde bulunmadığı za! *lar evet! Sinema kızı, oyun esnasında gelen sevgilisine nas yol gösterir