PARMA Gülünecek şev Ailenin birisinde küçük bir köyl çocuğu evlâtlık olarak istihdam edili: Gazeteci olayım derken.. Şen ve gürbüz bir sinema san'atkârı| o— Haa. demek ki sinemacılıktan çı n “Lui Volhaym, ölmüş. İkarmışlar. O da hayatını gazeteci ola. Öyle aşırı derecede sinema merâk.| rak kazanmağa karar vermiş. olmadığım için böyle bir adamea- Meraklı dost başını salladı: gazın ölümüne göz yaşı dökecek deği. | — Yok efendim, anlamadım, sinem Yalnız bir sinema omeraklısının'dan çekildiği, gazeteciliğe girdiği filân bu ölümü anlatışı merakımı celbetti:| yok, Gazetecilik rolü yapacakmış veİdak su vermemiş te zil çalıp ta aşağı — Açlığından ölmüş! İbunun için de zayıflaması icap etmiş.)dan beni çağırmışlar... — Ya, dedim, sinema san'atkirları| zayıflamak için perhiz başlamış. N BUĞU NEYE YARAR? çin dünyanın en müreffeh adamları hayet bu perhize dayanamamış. ÖL) ( İlkmekteplerden birisinde muallim r, onlar da bizimle bir halli, Tır- müş... küçük ve zeki bir talebeye sordu mı oldular? diye sordum. Adami selim 'sii — Oğlum, tencereyi ocağa koyduk: O, yeni bir sinema meraklısı, yahut) oo Aradaki farka taki dedim; bura X>” bir müddet sonra içindeki su kay: kendi anlattıklarını dinliyecek bir kim ds sğam toe” ünlü m, bura İnamağa ve kapağını kaldırırsanız için bulduğundan memnun, anlatıyor- İsis ea az Yemeğef den buğular çıkmağa başlar. Bu bu ve binnetice zayıflamağa başlar, ora-İne işlere yarar, bilir misin? da daha işe başlamadan demek... Talebe: ç Topin İği — Bilirim efendim. — Peki öyleyse söyle neye yarar? — Annem babamın mek ŞEN FIKRALAR perreramani ir ÇOCUĞUN SUALI İki sevgili arasında: İki ihtiyar kadın uzun boylu tered- iş : Bir ailenin iki çocuğu vardı. Bun- si y Bilâkis | Son talimat iardan birisinin sre eski öyuncak:| o Erkek — Ah benim cici sevgilim, ar kai pen nihayet z tayyare ile ğ i tık ayrılıyoruz. Hem de ben uzak, pek |k!sa bir gezinti yapmağa karar verdi- Bakkal, dükkânında işile, gücü ile, (o Bütün larını alıp oteli terket. (lArn, elbiseleri küçüğe verilir, o suret» ç gayet meşgul bir halde idi. Bir aralık| sali li > dp le avntulur, idare edilirdi. Bir gün bujuzak bir seyahate çıkıyorum. Beni en (ler. Tam tayyareye binerlerken İçle- yan tarafa doğru baktı ve orada bir) vez* hazırlanan sarışın ve güzel birİ kücük çocuk sordu: ziyade rak mutfağa indi. Ahçı sordu: — Oğlum, neye gülüyorsun öyle? — Nasıl gülmiyeyim, yukarda sa londa tam on fki kişi var. Birisi susa: muş. İçlerinden hiçbirisi kalkıp bir b Sözünü kestim: — Rfendim gazetecilik edecekmiş... Ressam — Düşünüyorum soaba şu ayakkabılara teban mı yaptırsam, yoksa çorabıma çivi mi vurdursam iyi olur? Üzaklaşınca Havada kalan yok müteessir eden bir endişe var. |rinden bir tanesi tayyareciye:, çocuğun çikolatalara haris bir nazarla — Aman oğlum, dedi, bizi sağ salim baktığını gördü. Seslendi: — Mey delikanlı orada ne yapıyor. sun? ii Çocuk: — Hiç! dedi, — Nasıl hiç? Bana öyle geliyor kil bir iki çikolata almağa çalışıyorsun! Çocuk içini çekerek cevap verdi: ki — Hayır bakkal efendi, bilâkis al © Oo mamağa uğraşıyorum. Hayret Baloda: — Geçen gün bir gençle dansediyor dum. Bu genç o kadar cür'etkârdı » Deş on sözden sonra “sizi o öpmek ne © bahtiyarlık olur, dedi. K — Hayret! — Sonra gazinonun bahçesine çık tık, Yaptığı hatayı anlamış olacak ki bu'sözü bir daha ağzına almadı. — Hayret! Kusura bakmamıştır ! Gecesini içki ve sefahatle geçire: İyi uyku uyuyamıyan bir mağaza me muru ertesi günü kendisini gören bi: » arkadaşına: — Dün akşam pek berbat geçti, uyamadım.. onun İçin bugün işi; meyince telefone eliim. “Patrona! İyleyiniz, hasta yatıyorum, işime g < © — Nereden biliyorsun? > — Bilinmiyecek neresi var, bugün cumadır da ondan! Fena gülüş ! İki arkadaş arasında: — Artık seni Melahatla beraber gör- yorum. Ne oldu, aranızdan bir ka- ra kedi mi geçti? > . — Niçin dostum? © — Azizim, öyle berbat bir gülüş rar ki tahammül etmenin imkânı yok. > Fakat ben bu kadar müddet zar. onun fena gülüşü olduğunu far. ? im, © — Bir izdivaç teklifinde bulunsay- ım görürdün. Talâkın değeri Canım bazı mahkeme hâkimleri rariptir: Bakın bir talâk bir nikâh. tan çok fazlıya maloluyor. © — Ey, değer de ondan! genç kızı otel kapıcısına son olarak | Şu talimatı verdi: .—— Eğer uzun boylu, inee bıyıklı bir gençten adresime mektup gelecek olur. sa onları bana göndermek zahmetine girişmeyiniz ! — Anne ağabeyim öldüğü zaman ka; Acâba ben uzaklarda iken beni sevmek rısını bana mi verecekler? Gıpta — Karınızı henüz tanımak şerefile mübahi olamadım. te devam edecek misin? diye düşünü | geri getireceğine söz veriyor musun? yorum. Kadın — Bu da sual mi iki gözüm? Sen benden uzaklaştıkça benim sana — Ben sizin her halinize gipte ede-| karşı olan muhabbetim daha ziyade ar ir eye nin ayan) Kütahya kadınlarına ıztırap veren dertler ... buğdayların arasından diken ayıkla. ; mak çok zordur. Avuçları parçalanır delik deşik bir hale gelir. Ekserisi yirmi yaşına gelinceye ka- dar üç çocuk anası olmuşlardır. Çocuk: ların çoğu tarlalarda ebesiz doğar. Hayatının uzun zamanlarını tarlada, > çalışmada geçiren bu anaların çocukla ; Tina karşı gönüllerinde taşıdıkları şef kat pek derindir. Kütahya ve köy kadınları kış gece lerini toplu bir halde güle oynıya geçi rirler. Aralarında güzel çalgı ve tef çalan, kaşıkla gayet iyi zeybek oynıyan lar vardır. İçten gelen yanık seslerle türküler, destanlar söylerler. Çok tat. hı masal anlatırlar. Yedi âşıkların Ki. Kütahya muhabirimiz İk Etem H. tapları hep ezberlerindedir. Fakat bu Anadolu kadınlarının büyük bir derdi Kadın hayatı deyince bizde eğlence | yardır: Hastalık. Çoğu kemik veremi. çay, müsamere gibi şeyler hatıra gelir, Fakat biz bu sütunda böyle şeylerden değil, Anadolunun bir köşesindeki hem dir parmaklarından, bel kemiklerinden mütemadiyen cerahat sızan, etleri liy me liyme olan biçarelere tesadüf et. şirelerimizin bazı dertlerini, bazı ihti- tim, dertlerini dinledim. yaçlarımı burada mevzuubahis edec& giz. Kütahya (YAKIT) — Kütahya köy! lerinin kadınları erkek yapılı geniş o- muzlu uzun kirpikli, derin bakışlı ve dik sözlüdürler. İyi ata biner, iyi silâh kullanmasını bilirler. Bir şeyden yılmazlar. Bir za- Bunlar arasında frengi de fena tah ribat yapıyor. Bunun önüne geçmek bu masum, za. vallı insanları kurtarmak lâzımdır. Sihhiye vekâleti bu işle çok dikkat. Te meşgul olmalıdır. Kabil olan feda- kârlığı yapmalıdır. Hiç olmazsa hafta manlar Yunanlılar onların cesaret ve | J3 üç gün köylere sıhhiye memuru gön kudreti karşısında hayretten hayrete | dermeli o memurların, yol paralarını düşmüşlerdi. ve istirahatlerini temin etmelidirler, Tıpkı erkek gibi çalışırlar çifte gi.| Köylü köyünden sekiz saat ilerdeki ka derler dağa giderler. Yüz okkalık buğ | zaya kadar haftada üç gün değil ayda day çuvallarını arkalarında değirme-| bir gün bile gidemez. Çünkü o bir gün ne kadar taşırlar. Zahirelerini şehirde | kaybederse bir senelik işi alt üst olur.'parken bir taraftan da köylünün kafa- satmak için bir günlük yolu yağmur, | Onun için senenin bütün günleri hesap İsını da işlemelidir. Ona bu hastalığın çamur, soğuk demezler, yürürler. Kız. | tadır. Bu taraf her halde düşünülmelidir. |zımgeldiğini onların anlıyacağı bir şe ra en güç gelen bu yolma işidir. Çünkü | Ayni zamanda sıhhiye memuru iğne ya (kilde anlatmalıdır. gm güneş altında alana çıkarlar. Onla z e inak 4. ia. > ağlkemilnğem ) İM ÜMİSİEM İnel Ye geni vo almamak kkk tar... Tramvayda vermek Her hangi bir kadın meselesi oldu muydu, gazete sütunlarında onun ya diş gıcırtısı veyahut bu"! nun diğer bir ifadesi olan isti- #hamlı gülüşlerle karşı karşıya | geliyoruz. İstanbul şebir meclisinde bir | kadın azanın ileriye sürdüğü bir fikir de böyle oldu, şu söyledi, bu söyledi, mahiyeti hakikiyesini kaybetti. O hanım demiş, anlatmak iste- Tramvaylar lüzumundan fazla kalabalıktır ve bu kalabalik ara- sında bazı erkekler, kadına kar- şı gösterilmesi lâzım gelen - hür- met değil- alelâde nezaket ve terbiyeyi göstermiyorlar. Bunlar için bir yer ayırmak mı, yoksa başka bir tedbir mi almak lâ- zımdır, tevessül edilsin! tramvayların lüzüumundan fazla kalabalık olduğunu da tenkit eden bu teklifin mana ve ma- hiyeti ya anlaşılmıyarak, yahut ta kasten örtbas edilerek; — Medeni bir şehirde tramvay» larda kadınla erkek yeri ayrık maz! denildi. Bu münakaşadan sonra söz aldı, yürüdü: Geçen gün bir gazeteci, er- keklere hitaben “ Medeni bir şehirdeyiz. Sakın tramvayda ka- dınlara yer vermeyinizl,, diyor, bu suretle arabalarda zaten yol- suz muamele gören kadınlarla alay ediyordu. ——————— ifenalıklarını ve nasıl korunmaları lâ- içinde | İ Sacide Mukaddes Tayyareci koca karıya şu cevabı ver- diz — Elbette valide hanım, şimdiye ka- dar tayyareme aldığım insanlardan hiç birisini havada bırakmadım, kadına yer. meselesi ““ | Evet, efendiler, tramvaylarda kadınlara yer vermeyiniz. Evet, hanımlar tramvaylarda #'ze er- keklerin verdikleri yere oturma- yınız, Çünkü birçok müşahedelerle görmüşüzdür ki İstanbul tramva- yında kadına yer veren erkek, pek haspi hareket etmemekte- dir. Çok defa yaşlı ve yorgun bir kadını ayakta bırakarak, genç ve şuh bir kadın yolcuya yer verenler olmuştur. Vaziyet bu merkezde iken hâlâ bunu kadına karşı gösleril- miş büyük bir fedakârlık imiş gibi göstermek ve haddi zatında yerine getirilmemiş olan bir ne- zaket ve hürmet hareket'ni ka- ! dınların başına kakmak ayıp ve i çirkindir. i Bumeseleyi yalnız bizim'mem- İlekete hasretmiyorum. Erkek, dün- | yanın ber tarafında erkektir, Ve bu sebepledir ki Viyanada harp- ten evvel teşekkül etmiş bir ka- dın cemiyeti mensupları, erkek- | lerin böyle sun'i ve cali nezaket ve hürmetlerini şiddetle reddet- mektedirler. Biz erkekten lütuf ve atıfet istemiyoruz. Hürmet, nezaket şu veya bu istemiyoruz.Bazı erkekler- den basit ahlâk ve terbiye kai- delerine riayet etmelerini istiyo- ruz. Halbuki bahis, kasten başka mecraya dökülmüş, erkek bu vesile ile - da'ma olduğu gibi - istikbalde kendisinin korkunç bir rakibi olan kadına bücum etmiş- tir. Bu, böyle olmamalıydı...