* Me —— 4 — VAKIT 7 Kânunsani 1931 LE EŞ Çal Eski Evkaf gibi! Delasık kayıflar, o bulunmaz dosyalar deyince, hatırımı- za hemen eski evkaf idaresi ge- lir. Bir kâğıdın ikişer metre fa- © sılalı masaların birinden ötekine : — e alt ayda gidebildiği bu daire artık tarihin malı oldu sanıyor. duk. Pekiyi hatırlıyorum, o de- virlerde hükümet müesseselerin- den yaka silkerken, hemen dai- ma bususi şirketlerin işindeki çabukluk ve doğruluktan imre- nerek bahseder, “ak, ne vakit bizim dairelerimizde bu bürolar gibi kronometreleşecek!,, diye hasretle bekleşirdik. Aradan yıllar geçti, bizim ev- kaf, asrileşti, nakli kubur işleri- ne bile çalâklik geldi. Fakat bir taraftan bunlar düzelirken, bir taraftan şirketlerin muame- lâtı bozulmıya başladı. Sözümün doğruluğunu tastik için kendi başımdan geçen şu macerayı dinleyin: Bir akşam eve girince, kapı bın altma sıkıştırılmış bükülü bir kâğıt gördüm. Bu kâğıt, e- lektrik şirketinin bir mektubu idi. On gün içinde müracaat et- mezseniz cereyahınız kesilecektir deniliyordu. Bu satırlarm başka bir iddiası da biz size bir kart ta bırakmış, yürüdüğünüz akibeti bâber, vermiştik, manasına ge- İen bir cümle idi. Halbuki bize evvelâ kart bı- rakmamışlardı. Metkubun O baş tarafındaki adresten telefon nu- marasını Öğrendim ve santrala: .— Beyoğlu 692 diye seslen- | dim. Karşıma bir başka malma- zel çıktı ve “neresini istiyersu- ©nüz?,, diye sordu: Ona kısaca: Neresi dert dinliyorsa orasını, dedim. Karşıma çıkan zata hü- viyetimi, müracaalımın sebebini söyledim. Bu zat, beni tanıdığını fakat, işinin kendi masasına ait olmadığını, Atıf Beyi aramaklı- ğımı bildirdi. Ona teşekkür ve matmazelden Arif Beyi vermesi- ni rica ettim. Atıf B. derdimi dinledi ve; — Pek iyi efendim, yarın bir Memur göndeririz. Dedi. Ertesi gün işi gücü bırakıp memur beyi bekledik. Üç gün böyle geçti. Bir kere daha te- lefona sarılıp Atıf Beyi aradım. Meseleyi hatırlattım ve gönderi- rileceği vadedilen memurun gel- mediğini söyledim. Fakat hayret, Abf Bey böyle bir müracaatı hatırlıyamıyordu, Nihayet hikâ- yeye yeni baştan başladık. Din- ve: — Pek iyi efendim yarın bir memur göndeririz Dedi, örtesi gün gene bekledim. Memur öğleden evvel gelecekti. Ben öğleden sonra ikiye kadar bekledim, Sonra gene telefona koşup Atıf Beyi aradım. Bu de- fa da Atıf Bey yerinde yoktu. Telefona çıkan zata meseleyi bir kere daha anlattım. Şimdi bakalım ne olacak? Nasıl, şirket için eski evkaf gibi demekte haklı değilmi imi- şim? Seyyah —— Hikâye —— “Vakıt,, ın hergün okuyucula- rna takdim eltiği güzel ve seçme hikâyeleri bugünden i- tibaren altıncı sayıfada bula- caksınız. Vakıtın küçük bikâ- yeleri emsalsiz derecede gü- zeldir. Günün İNİ Jofrun ölümü Marşal Jofrun uzun bir ihti- zardan sonra vefat etmesi Fran- sayı büyük birmateme garketti. Büyük harbin ilk devresinde Fransız ordusunun idaresini eli- ne alan bu eski ve kiymetli as- ker Fransızların harpten sonra münci olarak tanıdıkları birkaç şahsiyetin en mühimlerinden bi- ri idi. Jofr Fransanın en ümitsiz bu- lunduğu bir sırada iş başına geçmişti. Almanya hiç yorulma- mış kuvvetlerini Belçikadan şar- ki Fransa Üzerine sarkıtmış bu- lanuyordu. İngiliz kuvvetleri be- nüz Fransız cephesinde mahdut bir vazife görüyorlardı. Ameri- Kanın, İtalyanın muaveneti garp cümhuriyetini badireden kurtâr- mağa yelişmeden evvelki devre- de idi. Jofr bu müşkülât karşi- sında şaşirmadı. Büyük bir azim- le vazifesini ifa etti. Belçika ric'ati ve nihayet “Marn, da rücatin tevekkufu Jofrun him- metile mümkün olmuştur. Böyle olmakla beraber Fransızlar daha dinç, daha ziyade ihata bir adamı ordunun başına geçirme- ğe ibtiyaç hissettiler. Klemanso- run teklifile Foş resikâra geçti. Foşun elindeki kuvvetleri Jofrun kuvvetlerile mukayese etmeme- lidir. Evvelâ İngilizler mühim miktarda asker ve mühimmat göndermiş bulunuyorlardı. Sani- yen Alman kuvvetleri eski zin deliklerini kaybetmişlerdi. Bun- lara ilâveten Amerikalılar yeti- * şiyordu. Foşun mahareti askeri ölmüâktan ziyade siyasidir. Ken- İ disi Garp cephesi kumandanlığı- nın yalnız bir kimsede temessül etmesini ve diğer kumandanların onun direktifine tâbi olmalarını teklif ve kabul ettirdi. Gerek Marşal Frençin gerek ceneral ; Ferkinsin o askerlerini istediği gibi kullanarak yorgun Almanyayı rie'at mecburiyetinde bıraktı. Harbıumumide Fransanın ye- tiştidiği diğer Marşallara gelince bunlar ne Foş ile nede Jofr ile İ kabil kıyastırlar. Petenin vazifesi i daima tali derecede kalmış iFranşe Despereye gelince Selânik cephesinde ıttıratsız kuvvetlerle çarpışmaktan başka bir şey yapmamıştır. Şu suretle bunları Foş ve Jofr derecesine çıkarmak kadar yanlış bir şey olmaz. Foş ile Jofrda yekdiğerine kıyas edilirse Foşun tabiye nok- “tai nazarından mühim muvaffa- kiyetine Jofr takaddüm edeme- diği görülür. Foş, Jofrn vaziye- tinde olsa idi Marnda Alman kuvvetlerini tevkif etmesi şüpheli idi, Bu iki kumandan biri yardım ve mühimmata mazhar olmakla talili ise diğeri de yani Jofr va- tanının Oen tehlikeli odevre- “Yarın,, sahibinin muhakemesi (Üst tarafı birinci sayifamıda) Reis gerek Etem Ruhi Beyin vali ve maarif müdürü ve gerekse Şerefettin Beyin maznunlar aleyhindeki davaları nın evvelâ karar hâkimliğinden geçme sinin lâzım geldiğini söyliyerek şahit- lerin dinlenmesine karar verdi. Birinci şahit üssübhahti kumanda. nr Halim Beydi. Cağırıldı. — Böyle bir dedikodu duydum. Bun mevzubahsolduğu için resmen tahkikat yapmak lüzümü- nu hissetlim. Yaptığım tahkikatta ha- kikaten temas edecek en küçük bir şey! görmedim. Resmi tahikatım neticesi ve hususi kansatım bunun bir yalan, da arkadaşlarım iftira olduğu merkezindedir. Dedi. Şahitlerden Şerefettin Bey çağırıl. dı. Şerefettin B.. maznunlar aleyhine dava açmış olduğundan dolayı dinlen- mesinden sarfmazar edildi. Şahitlerden Tevfik Bey: — Ben bu hâdiseyli Yarın gazetesi nin meşriyatından öğrendim © neşriya üzerine her tarafta yapılan bu dediko- duyu hariçte işittim. Fakat böyle bi şey kat'iyen varit değildir, olamaz, de- di. Sabık helediye müfettişi Hulit Ef, de hiç bir şey bilmediğini söyledi, Etem Ruhi B. ısrar edince, — Bu şişman adam yalan söylüyo diye avukatı tekzip eti, Halit Efendinin oğlu dinlendi, Ha lit efendinin oğlu Mazhar efendi ken- disine Etem Ruhi Beyin babasının İs. mini sorduğunu söyledi. Yavuzdan Sıtkı ve gedikli Bürhan Efendiler, bu hâberi (Yarın) da oku- Kahveci İbra. him Ef. hiç bir şeyden haberdar ol- Muallim Kemal B. çağırıldı. Fakat Kemal B, yoktu. E- tem Ruhi B., Kemal Beyin muallimle- re mahsus hastanede (bulunduğunu korkudan mahkemeye gelemediğini söy duklarını söylediler, madığını anlattı, ledi. Maarif müdürü Kemal Beyin has tanede olmadığını, kendisinin tehdit e- dilmediğini vazifesine gelemediği cihet le maaşınm verilmediğini anlattı. Etem Ruhi 6, — Efendim ortada es Bize söylür Anle rarengiz bir vaziyet var. yorlar burudu inkür ediyorlar. yamadım diye bağırdı Vasfı Raşit B. — Cevap veriyorum ben de bu kadar vazih bir mahkeme ilk defa görüyorum. Her şey apaçık diye mukabele etti, Bundan sonra müddei umumi B, ge çen celsede kendilerine elbise verilip verilmediği hakkımdaki suale cevaben: — Makamımız böyle bir şey vermiş Bu da diğerleri gibi uydur. değildir. ma ve saniadır. Dedi, Nihayet İstanbuldaki şahitlerin isti nabe suretile ifadelerinin alınması ve vekâletlen Şemsettin Beyin raporunun getirilmesinin o tekitlerini kararlaşlı rarak muhakeme 17 kânunusani cumar tesi gününe bırakıldı. Oğuz ŞEREFETTİN B. DİYOR Kİ İzmit, 6 (Vakıt)— İzmit davasında mevzubahsedilen ve güya Yali tarafın» dan evime dört defa taarruz vaki oldu ğu ileri sürülen kaymakam Şerefettin Beyle görüştüm. İzmitte ve arkadâş ve hürmet kazınmış ET Şerefettin B. larr arasmda o hakiki muhabbet dedi ki: — Bunlardan çok benleri; müf teriler aleyhinde dava ikame ettim. Müfteriler pek yakında cezalarını bu- lacaklardır. Ne yapalım, bazan çok namuslu İnsanlar böyle şeni iftirala- ra uğrarlar kanun var. Kanun her şe- idi. Sen onu yi halleder. kikaten büyük bir zıyaa uğramış leri geçirdiği sırada azım ve s6- | bulunyor. Dost ciümburiyeti uğ- batına halel getirmemekle temayüz| radığı kederden dolayı taziye etmiştir. ederiz. Fransa Jofr kaybetmekle ha- MH. Göyhur JiK Yarın Akşam -4)p»44p5-0)0»<04b»-<0ğp> gö İ nil «020-0» sineması LSONU ŞARKICI | ; filiminde takdim edecektir Biletler bugünden itibaren tedarik ğ edilebilir. Öte 0 1 e ğa YAZAN : Ömer Rıza — Ali, bütün devlete hâkim oldu. Ortada ona itaat etmiyen tek bir ülke O da Şam. Ali, şimdi oraya dostla:| rmdan birini göndererek Muavi ye ile sulh aktetmeğe çalışacak. Mun- viye, Osmanın katillerini, yani bizi te dip ettirmek istiyor. Biliyorsunuz ki Ali de bu fikirdedir. O halde iki taraf! bu esas üzere barışacak olursa yine,i bizim başımız yanacak, yine bis gürül tüye gideceğiz. Onun icin bir tedbir dü şünerek büna mâni olalım. Eşter, şu fikri ileri sürdü: — Ali, dostlarmdan birini Şama mi göndermek istiyor. © halde onun İbizden birisini, meselâ beni Şama gön- dermesini temin edelim, Sebe oğlu bunu çok muvafık gör- müşlü, Fakat Eşler, Şama giderse ne yapacaktı. Onu da kararluştırmuk lü- zımdı, Sebe oğlu sordu: — Ali razı olur da seni Sama gön- derecek olursa ne yaparsın? — Muaviyeye karşı en giğdetli lisa nı kullanır ve onu sulhten vazgeçiri- rim, — Ya Muaviye seni Osmanm katille rinden biri diye tevkif edecek ve üldü- recek olursa?! — O zaman harpten başka bir çare| kalmaz. Çünkü elçi öldürülmüş olur. — © halde sen bizim kurtulmamız için nefsini fedaya razism?. — Fedakârlık filân yok, Sebe oğlu! Muaviye beni öldürmez... — Eski hukukunuz mu var?. — Hayır eski hukukumuz yek. Fa- kat onun dirayetini ben bilirim. Mua- viye beni öldürecek olursa benim ölü müm yüzünden binlerce düşman Kaza- hacağımı, bütün kabilemin onu karşı a yaklanacağını bilir. Onun için Muaviye) Aliye, bu kadar kavvet kazandırmaz. — Muaviye b ukadar akıllr mıdır?.. — Daha Yazla, Sebe oğlu... — O halde, ondân çekeceğimiz ağ — Bundan hiç şüphe etme! Kara ka rının oğlu! Hepinizden evvel benim ondan çekeceğimi Allah bilir!.. Karar verildikten sonra içtim niha- yet"bulmuş, Sebe oğlu ile arkadaşları evlerine gitmişlerdi. Fakat Eşler doğru ea Aliye gitti ve onunla konuştu.(Eşter) in Osman aleyhindeki hareketlere İş- tirakini bilen (Ali), onun Cemel vak'a sını nasıl icat ettiğini ve nasıl yoktan bir harp çıkardığını bilmiyordu. Çok temiz kalpli, dok yüksek ruhlu bir in- san olan (Ali), onun Cemel sahasına gelmesini, kendisine, son derece mer- but olmasına hamletmişti. Fatta hu yüzden ona karşı muhabbet bile bes- lemeğe başlamıştı. Eşterin, son derece! cesur, son derece meharetli bir asker olması, onun (Ali) nazarındaki kıyme tini arlırıyordu. (Ali) , bu akşam, onun geldiğini haber aldıktan sonra onu kabul etmiş ve onunla konuşmuştu. Öteden beriden bahsolunduktan sonra (Ester) sözü, t ri r Yali Gömlek Verilen karar icra edilmemişti! .İdi vaziyeti ve menfantleri neyi €& — 109 - — Doğru! fakat Muaviye p mındır. Seni bırakmaz. gi ü — Siz ona ehemmiyet — Nasıl ehemmiyet vermeik © i ve sen Osmanm katillerinden atm marufsun. Seni göndeereck bab; ben bütün o davayı yüklenmiş © ana Ru da Muaviyenin hak kam sika ümmet nazarında kıyamını m line termesine sök olur. Onun için Ben Ceriri göndereyim. keğ (Ali) yi kandırmak mümi mıştı. Ester, oturuyorken (Ali) dile çağırmış ve Eşterin önünde © mâtını vermişti: iü — Cerir, sana bir mektup isi Zim, onu alıp Muaviyeye götül tai Şnmdaki vaziyeti tetkik edete haber getireceksin. Senin vazibi leri vali gözden geçirmektir. dır şey değil! Bu vazifeyi kabul musun? gr — Kabul ediyorum. ğ Eşter, bir hmülede duha bül e listedi. Belki Cerire karşı bir lisan kullanırsa, Cerir vazgeçerdi. Eşter hemen söze köf mu — Fukat Cerir bu vazifeyi fe yorken Alalhtan kork, ve Muavif ne rafına meyletme! — Haltediyorsun Eşter! ni, — Ben senin Münviye taraf! ğunu biliyorum. > — Bunu biliyorsan Hazreti: (8 haber ver, Bunu düşünmek ve © li vermek una aittir. Sana değil Hazreti Ali, muhaverenin u7 m na müsaade etmemiş ve Eşterei” — Sus! demişti, Bu işler seni dar etmez. Sen Cerir sabahleyif İçık. Ja Cerir, müsaade istiyerek harel mi miş ve ertesi sabah yola çıkmıştı Pb ni O çılup gittikten Sonra Bi vi müsaade istemiş, o giderken (ALE zı nasihat etmişti: — Eşter! sen burnunu her iş$! dı mal Seni bu gibi müdahaleleri n nediyorüm, m Eşter, bu tekdiri sükünetle d bi ve hemen gitmişti. ye İlk defa olarak Sebe oğlu fe k daşları verdikleri kararı icra v mişlerdi. * Eşter, (Ali) nin yanından rn çıkmaz, Sebe oğlunu bulmuş ve yi bildirmişti. Sebe iğlu sıkılmış, * d meyus olmamıştı, onun için Eştef t kin etmişti; — Ester sen meyus olma. Ben P ririn bir sey yapabileceğine ii uma? y — Fakat Muaviye sulhe razi salı. . — Buna imkân görüyor must — Bilmem Sebe oğlu! Mun Gi yorsa onu yapar. Şam meselesine sevekdetek (o Aliye ne) yapacağmı sormuş Ali osa tam bir snf vetle cevap vermişti: — Oraya Ceriri göndereceğim! — Siz bu Cerire nasıl itimat edebi- lirsiniz? — Neden? — Cerir, Osmanm valilerinden biri azlettin. Du adam muhak- kak ki süna içetlemistir. Onım bütün kalbi, artık senin hasımlarınla ve Mua- viye iledir. — Zannetmem Eşter! — Nasıl zannetmezsiniz. Hiç sizin azlettiğiniz adam sizinle beraber olur mu? — Belki olmaz, fakat Cerir, haris bir adam değildir. — Ben onun gönderilmesini tavsiye etmem. Başka bir adam gönderiniz! — Kimi? — Meselâ beni. Ben Muaviyeye gider ve onunla konuşurum. — Olmaz, Ester! — Demek bana itimadınız yok — Hayır, ondan değil, ben e senden istifade edeceğim. Fakat bu iş- te değil — Emin olunuz ki ben bu işi, son de rece meharetle idare ederim, Göl bir eskil g'kek yarısile yazılmış v& tina “Semra,, imzası # miş bir mektup aldık. Bu © zipçe yazılmış rektupta bir fikir ileriye sürülüyor: — Niçin kadın bacı gözelliği için müsabaka da, erkek bacak'arı için yor? Bazı san'atkârlara n erkek bacakları daha güzel gil midir? deniyor. Tam dört yüz dirhem bir radoksu ihtiva eden bu sahibine iki mevsim daha * retmesini tavsiye ederim. *5 yaz gelsin; deniz mevsimi b? sn. O zaman plâjlardan b de on beş dakikalık bir hede, bizim neden yalnız bacaklarını müsabakaya ğumuzu izaha kifayet eder. çi