© cak türk yapar. A vr — 4 — VAKIT 27 Kânunevel 19 İl Tarihi bir gün Gaziayıntabın kurtu- luş günü münasebetil. Dün İstanbulda bulunan oAymtap Ular, Gazi yurtlarının kurtuluş günü- nü kutluladılar. Ruhlara çok yerinde bir heyecan hâkimdi. Bize bu tatlı ve asil heyecanı verdikleri için Gazi yur- dünun değerli gençlerine teşekkür €- derim. Bu münasebetle birkaç hatıra gözlerimin önünde canlandı: Bir.sn- bah düşman bermutat şehri bombardı- man ediyordu, vizikami yapmış, bü- ro ittihaz ettiğimiz yere gelmiş aayk vizitesini yapmağa başlamıştım, Bu- lunduğum yer avlıya ve sokak ka sına nazırdı. Kapıdan bir sediye gi di ve bunu birçok sediyeler takip et- ti Bu alışık olduğumuz, her an, her Zzamân gördüğümüz bir haldi. Gelen leri görmel., yaralı isele ryaralarına bakmak üzere çıktım. Sediyelerin, ar- kastı sira gelen bir mücahitle karşal $- tım. Rengi adeta yeşildi. o Biyikları dimdikti. kendisini tanıdım. Bu çe narlı kahramanlarından bir bombacı idi: Memik çavuş faciayı öğrendim: depo mahallesinde otururmuş, sabah- leyin karısı, iki çocuğu, anasi ve kız kardeşinden ibaret ailesi kahvaltı et. meğe oturmuşlar. Evlerine isabet ede- rek tam ortalarmda infilâik eden on- buçukluk mermi ile hepsi birden se hit olmuşlardı... Ben bu akıl almiyan, en feci hayallere bile sığmıyan faci- anım betbaht mağdurumu teselli etme ğe yeltendim, sözlerimi duymadı bi- le... Karşıda (çıksurut) sırtlarında do- laşan düşmana sıkılmış yumruklarmı uzatarak dişlerinin arasından: — Gâvur, alacağın olsun: arkasma bakmadan, çıktı, gitti. kasile arkasından birisini gönderdim. Bu koca yiğit doğruca siperine gitmiş mazgalının başına geçmiş tüfeğine ba- şını dayararak sessizce ağlamağa ko- yulmuş... Bundan az bir zaman sonra Çıksurut cephesine.bir taaşruz yap mış ve düşman cephesini paramparça etmiştik. Hastaneye getirilen şehitler arasında bu koca yiğit te vardı. İşte Aymtap böyle Gazi oldu. ... dedi x» selâm vermeden Gazi Ayıntap fevkettarih ve fevkel. beşerdir. e Gazi Ayıntap türk milli mü cadelesinin tam bir timsalidir. Batar yalarla topları yüzlerce makineli tü. fekleri, tayyareleri ve bütün asri harp vesaiti olan düşman fırkalarına sade. ce derme çatma tüfeklerle müsellâh 1000 — 1500 türk dilâveri tam on bir Ay göğün vermişti ve son zehirli lok- masmı yedikten (Hakikaten zehirli o- lan acı badem çekirdeğinden ekmek ye miştik.) Kendi vesaitile yaptığı duman Kk siyah barutlu son mermisini de düş- mana sıktıktan sonra her mahsur ka. leye mukadder olan akıbete de boyun €ğmemiş ve ilk sıra tel örgülerle mi- cehhez düşman siperlerini tırnakla. , dişlerile parçalıyarak huruç yapmı ve bu suretle Ayıntap müdafaa kuvve ti düşmana silâh teslim etmemiştir. Müdafâa kuvvetinden mahrum kalan gehir betbaht birkaç evlâdmm elile düşmana kapılarını açarken mukavs*3 mucibince kaleye beyaz bir bayrak çekmek icap etmişti. Koca şehirde hiç . bir dükkân, hiç birev bir beyaz bez parçası vermemişti, ve nihayet hasta- nenin kefenlik bezi şehrin kalesine çe- kilmiş ve şehir düşmanma bu kefenle yol vermişti. Hangi türk vardır ki düşman önün © de harikalar yaratmamıştır ve hangi - türk şehri düşmanla karşılaşıp ta kahramanca döğüşü yapmamıştır. Fakat son türk harikasının nasıl biri tek (Gazisi) varsa bir tek (Gazi şehri) vardır. Gaziyi ancak türk milleti do- gurur. Gazi Ayınlap yalnız türk vata nmda bulunur ve Ayıntabı (Gazi) an- Gazi şehir, gazi Şehit evlâtların huzurunda takdis ve hürmeti: iğliyorum. Dr. Fahri Can Matbaâamıza gelen eserler: “Uyaniş,, mecmuasi “Uyanış, mecmussının son nüshası mütenevvi münderecatla çıkmıştır. Bu vüslada Ahret Ihsan, Mediha Muzaffer, Hayri Aziz B. lerin muhtelif mevzularda yazıları, Hüseyin Necmettin B. in “Rüya içinde rüya, piyesine, A. Sımı Bin “T.A T, ve dair tenkitleri, A. Sırrı B. in “Genç kızlar, isizi bir hikâyesi vardır. Bir çılgınlık yapar hade 30 ER AŞ EE > Maei Gırdabı « Edgar Ali.n Poe , den rüksek noktasına yemiyecek kadar yor gun görünen ihtiyar rehberim, birkac dakika dinlendikten sonra (çok zaman igeçmedi.) diye söze başladı. Seyyahla İra bu yollarda, en genç oğlum kadar mahir bir kılavuzdum. Fakat, tamü sene evel, hiç bir faninin başına gel- iyen ve dünyada benden başka bir şahidi kalmıyan bir vak'a altı saat sü- ren uzun bir mücadeleden sonra hem ruhen ve hem de vücuden sarsılmış bir halde beni hayata fırlatmıştı. Gözlerimi bir müddet uzak ufuklar da gezdirdikten sonra devam etti, lu Helseggen dağıdır. Şimdi, gözleri miz kararıyorsa çalılara tutunarak hal km ve aşağıdaki bulutların ilerisine bakın! Bu baş döndürücü mevkiden ta ile- rlere baktım ve geniş bir okyanustan ibaşka bir şev göremedim. Gözünün görebildiği kadar ileri bak! Dünyanın duvarı gibi uzanan korkunç, siyah bir şerit göreceksin. Biz, © adaya Vurrglı deriz. Daha be- ide hemen yarı yoldaki de Moskoe 1- dasıdır. Gösterdiklerini görebilmek için bü- tün dikkatimle baktığım esnada ihti- yar: (Denezdeği değişikliği, gürültü. leri işitiyor musunuz?) diye sordu. Rehberimin bu sözlerini müteakip gittikçe yükselenve Amerika dağların- İda sürülerle dolaşan Bizonların bögür ine benzer bir ses işittim. Beş daki & İçinde ta Vurrgh adasına kadar bü itün denizin karma karışık bir hal aldı. ğını gördüm. Orada geniş su kütleleri birçok kollara ayrılarak çarpışıyor, korkunç girdablarda yuvarlanıyor ve birden yükseklere fırlıyor, hiddetle uğulüryor, köpürüyor, ve nihayet hep si başka bir tarafa gitmeğe imkân bu- şarktaki uçuruma dalryordu. “Birkaç dâkika içinde deniz büsbü- tün karıştı. Girdabların kaybolmağa başladığı bir esnada beni hayretlere di süren beyaz, köpükten izler belirdi içte diğeri onu muhat iki daire şeklin- de toplandılar. Birden, göz yumup 9 çacak kadar az bir zamanda, hepsi, kutru bir milden geniş bir daire halini aldılar. Muazzam girdabin kenarında dal ga serpintileriyle, bir kuşak vardı. Bir huniyi andıran girdabın cidarları, ufukla kırk beş derecelik bir zaviye teşkil edecek kadar meyilli idi. İç ta- rafı sudan siyah bir seddi andıriyor- du. Yarı feryada benziyen korkunç sesi ıstırabını semalara haykıran Ni. İyoyuradan dehşetli idi. İhtiyara: (Bu, büyük Mael girda- bından başka bir şey değil,) dedim (Evet; böyle de söylerler. Fakat biz, Norveçliler fırtınanın Moskoe gir dabı deriz.) diyerek kaynaşan sulara, bir şeyler hatırlamak ister gibi baktık- tan sonra devam etti, Bir zamanlar, ben ve iki kardeşim yetmiş tonluk bir balıkçı gemisine sa- hiptik. Onunla ekseriya Moskoe ileri- sindeki adalara kadar gider, balık av lardık. Bir haziran günü, öğleden iki saat sonra adalara kadar gitmiş ve az bir zamanda gemimizi istediğimizden gü- zel balıklarla doldurmuştuk. G döndüğümüz zaman saatim tam yed gösteriyordu. Durulan sularda fırt.) nanm sekizde kopacağını tahmin etmiş tik... Bir müddet başımıza gelecek felâket ten bihaber, sancaktan esen bir rüz gârla yol aldık. Fakat birden istika metini değiştirerek şimdi üzerinde bu lunduğumuz Helseggenden esmeğe baş ladr. Yol almamıza mâni olan bu te beddülden canımız fena halde sikilmiş tı. Bu vaziyette en iyi hareket gemiyi rüzgâra terketmekti. Lâkin bu sefer de, fırtınanın pek yakın olduğunu ha ber veren bir akımtı ilerlememize mâni oldu. Ufkun, sür'atle ilerliyen, bakır renkli bulutlarla örtüldüğünü görür görmez bir an evel bir demir mahalli ne sığınmak istedik... vat) Üzerinde bulunduğumuz tepe bulut| lamadan, 'baş döndürücü; bir süratlerii uzaklara kadar yayıldıktan sonra biri d Çeviren : Macit Nedim Fakat bir dakika gecmeden iii başladı. Ve ikinci bir dakikada sema biribirimizi görmiyecek kadar karar, mıştı. İ Rüzgârın, gemimize İlk o çarpışın. da, direklerden | ikisi biçakla ! gibi denize yuvarlandı. İdireklerden birine vallı küçük karde de beraber git- mişti. Ben de, ayni akibete uğrama- mak için, tutmakta olduğum trinket| yelkenini bırakarak güverteye trrman- dım, ve provanın altında, köpeşteye takılı halkalardan birini sıkıca iile) dım. Kabaran dalgalar bizi bir müddet su altında bıraktı. O vaziyette, su yut mamak için nefesimi tutmak mecburi- yetinde kaldım. Yine bu esnada gemi-| miz ispazmaza tutulmuş gibi her nole| tasma kadar titredi. Beni sersemles- tiren bu vaziyetten kurtulmağa ve et rafta ne olup bittiğini anlamağa çalış- tığım esnada birinin kolunu tuttuğu»! mu hissettim, Denize düştüğümü zan| nettiğim büyük kardeşimi yanımda gö- rünce kalbimi sevinçle kapladı. Fa kat ağzını kulağıma yaklaştırarak Mos koe girdabı kelimelerini söylediği 7a-| man sevincim bir anda korkuya inkilâp İettirmişti. Bir az sonra €trafı karanlık birdenbire Berrak bir semanın ortasında şimdiye kadar görmediğim bir büyüklük ve parlaklık la ay gözüktü, Şimdi etrafımız tama- men aydınlanmıştı Ye cİvarımızı gör- mek kabil olmuştu. Fakat bir saniye sonra cesim bir dalga bizi semalara ka dar yükseltti, Ben bir dalganın bu ke İdar yükseldiğini hiç görmemiştim. O ilanda bulunduğum noktadan, vakit kaybetmeden, etrafa seri bir göz gez- dirdim. Korkunç bir manzara tüyleri mi ürpertti. Bes yüz metre ilerimizde| Moskoe girdabı dehşetler saçarak bu-| unduğumurz yere yallaşyordu Dalganın tepesinden düşerken, ken dimi rüyamda karlı tepelerden kor-! İkunç uçurumlara yavarlanıyorum zan nettim. Suya dalmamızla kendimizi! girdabın kenarında bulmamız bir ol- İmiş! afiri| u. İkinci bir saniyede artık içine yu- İvarlanacağımıza şüphe etmediğim bu derin kuyunun başında, can kaygusu zail olmuş yerine tanrınm büyüklü. ine delil olan bu heybetli manzarayi! görmek için şiddetli bir merak hasıl olmuştu... Girdabın kenarında, gittikçe uçu:| ruma yaklaşarak, belki bir saat uçar gibi döndük. Büyük kardeşim kıç ta. rafta yere bağlı boş bir fiçıya tutun- muş ve güvertedeki her şeyi süpüren müthiş dalgada yerini muhafaza ede bilmişti, Sancak tarafmdan sert bir yalpa ile gemimiz tepe üstü'zirdaba yuvar- Tandığı esnada mevkilmi emin bir hale koymuştum. Beni merakla kendine çeken o hey- betli ve korkunç anı hiç unutmıyaca- ğım.... Gemi derin girdabın hemen ortala rında, büyü ile asılmiş gibi, kaldı. Geniş bir huniyi andıran uçurumun iç tarafı cilalı bir tahta kadar düzdü. Bulutlarm daireyi çatlaklarından ken dini gösteren ayın parlak huzmeleri girdabın en derin noktalarına kader altın renkli nehirler gibi akıyordu. Etrafımızı saran yarı sis bize, mul- teşem renklerile bir alâimi semadan ve civarımızda toplanan gemi enkazından! başka bir şey göstermiyordu. Bu tahta parçaları bana, fırtınanın; bilahare böyle birçok enkazı Lofoden adaları sahillerine sevkettiğini hatır. lattı. Ve bu hatırlayış beni, onlarla kurtulmak fikrine düşürdü. Etrafım- da görünen bu direk ve tahta parçala: rı ihtimulki şimdi Lofoden sahillerine gidiyordu. ahminime göre de girde- bın derinliklerinden çıkmakta idiler. Kardeşime yanımızdan geçen enka- zı göstererek ve yapmak istediğimi işa retlerle anlatmağa çalıştım. Fakat o başını ümitsiz bir halde sallıyarak tek lifimi reddetti, Kaybedecek vakit yoktu. Kardeşin le kısa fakat acı bir vedai müteakip | girmiş, ondan bir kaç saat için i çok hararetli olmuştu. i mişti. YAZAN : Ömer Rıza —99- Şerefli bir dönüş — Bu mektubu gönderen Ha- | yola çıkacak derecede eyileşti mi? — Evet. — O halde hardı, hemen g- delim ve onu getirelim. Mehmet Hazreti Alinin yanma | nım, müsaade İstemiş, sonra Manas tırın hademesile birlikte hareket etmişti, Iki yarın mölâkati Mehmet Leylâya vuku bulan hadiseleri an- latmış, sonra onu Basraya gö- türmek istediğini, Hazreti Ayşe- nin de orada bulunduğunu söy- lemişti, Leyâ buna müvafakat etmişti. O da Hazreti Ayşeyi görmeğe hahişkerdi. oLeylâ, hemen ha- zırlandı. Kendiside Mehmet te, Manastırın bütün rabiplerine te- şekkür ettiler, Baş rahip Meh- | medin kim olduğunu öğrendik- ten sonra ona rica etti; vraranisorana oanasusanemanmsnn me aaramaaranan hasretli Ler Ke Uzun tefrika yan mes'ul müdürü dostum Agâh, çok hoş | sohbettir ve her boş sohbet adam gibi biraz dalşındır. Dün kendisile, bizim gazetede çıkan: “Asmalımesçit, 74, tefri- kasından babsediyorduk. Bu tef- rikanın başladığı günlerde ben Agâha: — Meraklı bir tefrikadır ve uzun sürmiyecek! demiştim, Dün, benim bu sözümü hatır- lıyarak bana dedi ki: — Hani, bu eser için çok sür- miyecek! diyordun? — Eb çok mu sürdü? — Elbet çok sürdü. Dün şöy- le bir baktım. Asmalhmesçidin altında (74) yazıyordu ve bitme- Yetmiş dört tefrika azmı? Yeni bir sofu Romancı ve başmuharrir dost- larımdan Mahmut Yesarinin ar- tık beş vakit namaz kılacağını, buna son günlerde karar verdiğini haber aldım. Bu kararı neden ve nasıl ver- diğini kendisine sordum. — Monşer, dedi, uzaktan şöyle bir tanıdığım bir imam kızının Noel gecesi evinde çam ağacı diktiğini baber verdiler, Eh, artık beş vakit namazda bize düştü demektir. Toplu İğ boş fıçılardan birinin yere merbut ipi- ni kendime iyice bağladım ve tereddüt etmeden suya atıldım. Gemiden ayrıldıktan bir müddet| sonra girdabın simdiye kadarkinden çok vahşi ve seri birkaç dönüşle karde şim köpüklü sular arasmda kayboldu. Ben de akibetimin ne olacağından haber bir halde iken girdabın meyilli! kenarlarının gittikçe ufkileştiğini ve huni şeklinin küçülmekte o olduğunu gördüm. Şimdi sür'atli dönüşler ya vaşlamış, köpükler ve alâimi sema, tedricen kaybolmuştu. Kendimi deniz sathında bulduğum zaman sema berrak, rüzgâr durmuş! ay garpta parlıyordu. Maamafih gir. dabın husule getirdiği cesim dalgazlar tamamen kaybolmamıştı. Bundan sonra sular beni balıkçı ka- yıklarının bulunduğu yerlere sürükle- di. Ve konuşamıyacak kadar bitgin bir halde bir balıkçı kayığı beni kurtardı. —Biz sizin kim olduğunuzu meden size hizmet ettik, Bizi de sizden birricamiz var. burada huzur ve sükünet içi” yaşıyoruz. Yeni hükümetin bi takım gailelerle karşılaşdığı0!' bu yüzden muharebeler vakubi duğunu haber aldık. Biz tar dünya adamız. Dünya ile alâk mız yoktur. Şimdiye kadar 8 buzur içinde yaşadıksa bundi böylede huzurumuzun muhtel © masinı istiyoruz. Siz bu husw' bize yardım ediniz. Mehmet cevap verdi: — Size bir kimse dokunami rahatınıza bakınız. Leylâ ile Mehmet berat çıktılar Develerine bindiler. Basraya doğru bareket ettile Bir kaç saat sonra ikisi şef giriyorlardı. | Mehmet, Leylâj doğrudan doğruya hemşiresini ikamet ettiği eve götürdü. Ayf Leylâyı derin bir — iştiya istikbal etti. Onun başından £* çenler, Ayşenin meçhuli idi. LeY ona bütün macıralarını anlat! ve kendisinden ayrıldığı işi mütesir olduğunu söylemişti. Lef Hazreti Ayşenin yanında yerle$ | mişti, Mehmet Hazreti (Ali)ni deva Meh mayetinde o çalışmakta etmişti. Leylânm Şimdiye kadar melten sakladığı bir nokta onW' kimin kızı olduğuna ait sırlar! Bir gece Mehmet işlerini biti” dikten sonra bemşiresini ziyar€ te gelmiş, Leylâ ona bu noktalâ” anlatmış, ve bir an evvel Şa viderek orada Markosu istediğini, Markostan — bi rp sırların öğrenmeğe müştak © duğunu söylemiş, Mehmet bü göre tedbir alacağını ve on” bir an evvel Şama gidip bu *! ları öğrenmesini temin edeceğ yadetmişti, bir kaç gün sonra Haz Ayşe Medineye dönmek iÇ'' hazırlanıyordu. Hazreti Ali, onu”) mağlup olmuş bir kumandan gib davasını kaybetmiş bir rehb€ gibi değil fakat izzet ve şer balesi içinde avdet etmesini İ# tedi. Onun için Basra eşrafı" en ileri gelenlerinin zev. kırk kadının Hazreti Ay refakat elmesini emretmiş, #oP onun mayetinde hareket eder€ harpta bir bale uğramak kurtulanların da Hazreti H mayetinde hareket etmel eri söylemiş, ve Mebmedin h N sine refakat etmesinide istemiş” Bütün bu hazırlıklar ikmal 0*) nurken Mehmet, Leylânın Hazr€ Ali maiyetinde kalmasını isted Ona: — Sen Hazreti imamın yetinde kal. Ben hemşiremi ? dineye isal ettikten sonra av“ eder, seni onun maiyetinde b“ lur ve Şam mes'elesini N rim. : Leylâ bu teklifi kabul etti. Nihayet Hazreti Ayşenin P reket günü hulül etmişti. BÜ: bir alay hazırlanmıştı. Basran bütün eşraf ve muteberani, H3$| reti Ayşenin bütün ricali mel danda turüyorlardı. Hazreti Ayşeyi bekliyordu. Hazreti A) geldiği zaman bütün bu cen huzurunda davasının ve kıyame sebepl izah oederek P' hangisini tefehbüme mahal kat masını temin etmek istedi. OD” için Hazreti (Ali) ile vedalaşirk şu sözleri söyledi: