——4 — VAKIT 12 Teşrinsani 1930 Sütunlarda Seyahat Dirilen Cemiyet B“ müjdeler vardır, ken- di kendine geldikleri için farkına varılmaz. Kazanılan kıy- metin derecesi bilinmez. Şu be- nim bahsedeceğim müjde, bu törlülerdendir. Sekiz sene evel Istanbulda sessiz bir mücadele vardı. Bir zümre mücadelesi. Ankara muallimler birliği, © günlerin havasındaki ilbamlarla bütün Türkiye muallim birlikle- rinin merkeze bağlanmasını her harekette oradan işaret alması fikrini ileri sürmüştü. Fikrin önünde sözü geçer, İ- radesi kuvvetli adamlar vardı ve nihayet bu davaya da bir pren- sip yaftası yapıştırılmıştı. Istanbul birliği, meselenin va- racağı mukadder neticeyi daha © zaman kavramış ve birliklerden bir fayda umuluyorsa, herşeyden evvel yurtların havasındaki istik- lâle dokunulmamasını söylemişti. Fakat hava sertti, rüzgâr keskin esiyordu. Bu doğru ses gürültü- ler arasında boğuldu, kaldı. Muallim birlikleri istenildiği şekle konuldu. Amma râm olan bina- lardı, insanlar değil. Evet sezilen, dostça ortaya atılan mukadder netice çok geçmeden kendini gösterdi. Birlikler dağıldı, çok iş görmesi mümkün olan bu yu- valar dağıldı. Içine idare heyet- lerinden başka kimse uğramaz, bomboş odalarda cinler cirit oynardı, Halbuki oraları aziz birer kaynak olsun diye kurul- muştu, Yıllarca bu halde kaldı. Mem- lekette lostracılara varıncıya ka- dar her çeşit iş sahiplerinin bi- rer birliği ve gürültülü toplanış- ları, kongreleri olduğu halde yalnız muallimler birliği içtima yapamaz, kongrelerinde nisap bulamazdı. Bu tenbalığı tabii saymalıyız. Çünkü tesir altında en güç ça- lışan varlıklar, fikri varlıklardır. Nihayet bu durgunluk, işin başında bulunanların da dikkat- lerini çekti ve hastalığa teşhis konularak bakılmağa başlandı. Muallim birliklerinin istiklâlleri tanındı. Yukarda, kendi kendine geldiği için alkışlanmıyan müjde diye tarif ettiğim bu idi. Önümüzdeki cuma ilk, orta, yüksek derecelere mensup mual- lim ve müderrisler birlik salon- larında toplanacaklardır. Bu top* luluk, son kazancın bir şenliği manasını da haizdir. Mesleki toplanışların faydasın- | dan bahse lüzum yok. Memle- | kette zümre varlıklarının bulu- namaması yüzünden kimbilir ne- ler kaybediliyor, ne istidatlar aksi sadasız sönüp gidiyorlar!,. Mu- allimler birliğinin yeni canlanışını kutlularken, bu yeni devrenin uğurlu neticeler vermesini dilerim Gelişi . Güzel Kadın oynatmak B» köylerimizde bâlâ de vameden eski ve çirkin bir eğlence var: Kadın oynatmak ! Şehirlerde kadının erkeği istedi- ği gibi oynatmasına rağmen köy- de erkeğin kadını oynatması doğru değildir. elle Tabut *Puskin, den —— Dünkı kısmın hulâsası: “Tabut yapıcısı Adrian ikametğihini Basmaniâdan Nikitskaia naklediyor ye- ni evini intizema koyuyor. Merdümge- riz bir adam olmakla beraber yeni &- vinin ilk komşusu Almen işçi tarafın. dan yapılan bir daveti kabul ediyor. Kızları ve karısı ile beraber dugün evine gidiyor, orada İşçi sınıfından ahpablar peyda ediyor. Evsahibi izdi- vacının şerefine misafirleri içmiye da- vet ediyor. İçiyorlar, içiyotlar...., Misafirler biribirini selâimlamağa' başladılar, Terzi kunduracıyı, kundura & terziyi, ekmekçi her ikisini, hepsi bir den ekmekçiyi ve ilâ. selâmladı. © mütekabil tebrikler ortasında (Yourko); komşusu (Adrian) a döne rek: — Gel, babacığım, ölülerinin şerefi- ne içelim!,, Herkes güldü. Kahkahalar la güldü. Fakat tabut yapıcısı kendisine teca- vüz edildiğini düşündü ve suratmı as- ti. Hiç kimse ona dikkat etmedi.. Misa| firler masadan kalktılar. Gecenin bu geç saatinde birer İkişer ayrıldılar. Çoğu tamam bir neşe içinde. Yüzleri kırmızı bir maroken rengini alan şiş- man ekmekçi ve mücellit “iyi bir dönüş diğerine hak kazandırır. darbı meseli- ne riayetle, Yourkonun koltuğuna gire- rek onu küçük bekçi kulübesine götür- düler.. (Adrian) evine sarhoş ve kızgın dön! dü — Niçin, niçin?. diye barbar bağı. rıyordu. — Niçin benim san'atim diğerleri gibi namuslu olmasın niçin? Bir tabut! çu cellâdın kardeşi midir?. Bu dinsizler neye güldüler.. Benim- le neye alay ettiler. Tabutçu herkesin eğlencesi midir? Onları yeni düğünüme davet etmek İve-bir ziyafet vermek istiyordum. Fa- kat şimdi asla!.. Onları çağıracağıma; kendileri için' çalıştığım insanları çağırırım.. Ölüleri çağırırım.. Ortodoks ölülerini!!... — Nedir bu hal babacığım?. Hizmetçi çizmelerini çıkarmak için uğraşıyordu. — Niçin böyle saçma şeylerden bah iyorsun... Yeni evimize ölü davet etmek?7?.. Ne) demek bu?! — Evet yemin ederim ki onları ça- fıracağım. Hem yarm!.. Ey velinimet- lerim!,. Yarm akşam düğünümde bu- lanarak beni şadedin!1... | Allah bana ne gönderdiyse ben de! size onlarla mükellef bir ziyafet çeke- ceğim! (Adrian) bunları söyliyerek ya- tağına uzandı. Ve pek az zaman sonra horlamağa başladı. (Adrian) uyandığı zaman ortalık he nüz karanlıktı, Ev sahibinin karısı (Trukhina) ge- ce yarısı ölmüştü. Ölüm haberini bey- girle dört nala yola çıkan uşakların- dan biri getirmişti. (Adrian) ona kon yak alsm diye iki ruble verdi. Ve müm kün olduğu kadar süratle giyindi. Ve| (Bargouliai) gitti. Evin matem örtüle- ri ile kaplı kapısının önünde bir polis bekliyordu. Iskatçılar bir lâşenin koku sunu alıp toplanan kargalar gibi evin etrafında ileri geri dolaşıyorlardı. İçer- örtüsüzdü; henüz şeklini değiştirme- mişti, Ölünün etrafımda akrabaları, komşula- İri ve hizmetçileri bulunuyordu. Bütün pencereler açılmış, mumlar yanmış, ve rahipler dualarına başlamışlardı. (Ad- rian) ölünün — üzerinde modaya mu- vafık bir pelerin ile dolaşan — yeğeni bakkala yaklaştı. Tabutun, örtünün mumların ve diğer cenaze teferruatı nm hazır oludğunu ve pek az zaman sonra teslim edilebileceğini haber ver- di. Varis; dalgm bir halde teşekkür et. ti. Fiat için pazarlığa girişmiyeceğini fakat vicdanına itimat ettiğini söyledi.! 'Tabutçu; fazla para almıyacağına a- deti veçhile yemin etti. Ve icra memu- Toplu İğne P sonra İşe başlamak için oradan ayrıl. ru ile manidar bakışlar teati ettikten! ! yapıcısı Nakleden: Hasan Şükrü Akşama doğru. her şey (o bitmişti. Adrian urabacısını savdıktan sonra ya iya olarak evinin yolunu tuttu. Mehtap vardı. Ay aydınlığı ile “Vi kistika” ya kadar selâmetle geldi. (A- sansiyon) kilisesi yanında Yourko ile selâmlaştı. (Geceler hayır olsun) de- yip geçti. Vakit oldukça geç olmuştu.. Tam evine yaklaştığı sırada bir adamm kapısına doğru ilerlediğini, parmaklığı açıp kaybolduğunu görür gibi oldü.. — Bu ne demek? diye düşündü. Be- ni tekrar görmek istiyen kim olabilir. Acaba beni soymağa gelen bir haydut olmasın?.. Yahut aptal kızlarım âşıkla rmı mı davet ettiler?. Eğer öyle ise Dostu Yourkoyu Yardıma çağırmağı düşündü. Fakat tam bu sırada diğer bir adam kapıya yaklaşmıştı. İçeri gi- receği esnada ev sahibini görerek ona doğru koştu. Üç köşeli şapkasını çıka rarak önünde durdu. Siması (Adri- an) a pek yabancı gelmedi. Fakat telâş la iyice muayene etmek imkânmı bula. madı. — Ziyaretinizle beni memnun ediyor sunuz... Tabutçu derin bir nefes aldı. Rica ederim buyurunuz!. Yabancı sahte bir eda ile: » Merasime lüzum yok babacığım. Evvelâ sen gir ve misafirlerine yol göster. Kapı açıldı. Adrian arkasında ya: bancı misafir olduğu halde merdiyen- leri çıktı. Odada bazı kimselörin do- laştığını işitir gibi oldu. Kendi kendine: — Bunlar hangi şeytanm işi?. Diye ti. Fakat karşılaştığı sahne onu oldu- ğu yerde mıhladı. Oda ölü cesetlerile dolmuştu! Pencerelerin arasından odaya giren ay ışığı ölülerin sarı ve donuk yüzleri- ni, küçülmüş ağızlarını, çökük ve yarı açık gözlerini, dışari TirlemiiŞ burunla”! rınt aydmlatıyordu. (Adrian); müthiş, bir korku içinde gömdüğü ölüler için- de, bardaktan boşanırcasına yağan o müthiş yağmur altında mezara bıraktı ğı mütekait mirlivayı tanıdı. Kadın ve erkek bütün ölüler reveranslar ve se lâmlarla etra'ın. “Idılar.. Yalnız ücret siz gömülmüş ve üzerindeki yırtık pa- çavralardan vinnan bir ölü yaklaşma. ğn cesaret edemiy ek uzakta bir köşe le . zülmüştü.. »., temiz bir su rette giyinmişlerdi. Kadın ölüler, şap söylendi. Ve içeri girmek için acele et-| Zee fa YAZAN : Ömer Rıza | Yeni devlet reisi Ali, düşündü, düşündü. Karşısında ağlaşan, müfsitlerin tesallutundan kor-! kan bir kalabalık vardı. Bunlar ondan medet bekliyorlardi. Müfsitlerin tehdi-! dine uğrıyan bu adamlar, nahak yere öldürülmekten korkuyorlardı. Fakat, müfsitlerin ortalığa hâkim oldukları bir sırada başa geçmek hazmedilir bir şey değildi. Bunlara uymak bunların yaptıklarının mes'uliyetini yüklenmek İdemektir. Hazreti Ali bunu yapamazdı. Onun için cemaata şu sözleri söyledi: — Siz beni kendi halimde bırakınız, benden başkasını bulunuz. Biz, türlü türlü safhaları olan bir işle karşılaşsa: | cağız. Kalpler bunlar karşısında titrer, akıllar şaşırır. Fakat halk derin bir endişe içinde I- di. Her kes bu işi başaramadıkları tak- dirde, akibetin neye müncer olacağını üşünüyorlardı. Müfsiler, onları katlı- am edeceklerini açıktan açığa söylemiş lerdi. Cemaatın içinden Biri Hazreti A-! liye rica etti; — Halinizi görüyorsünüz! İslâmiye-| tin nelere uğradığı gözünüzün önünde| dir. Fitne içindeyiz. Felâket başımızın ucundadır. Allahtan korkmaz misiniz? Bütün ahali bu ricayi tekrar ettiler, Manzara çok müessirdi. Halk, ker. kunç bir akibet karşısında bütün ümit. lerini ona bağlamışlardı. Ali onlara a- cıdı be şu sözleri söyledi: — Dediğini kabul ediyorum. Fakat bu arzumuzu kabul ediyorken gene si- zin beni bırakmanızı istiyorum. Beni; bırakarsanız ben sizin biriniz gibi ha- reket eder, fakat sizin en itaatliniz o- Turum. Fakat Hazreti Ali devlet reisliğini ka bul etmişti. Halk sevinerek dönmuş, Alinin hilafeti kabul ettiği şehirde şayi olmuş,müfsitler de bundan sevinmişler di. Her kesten fazla sevinenler, Sebe” oğlu İle arkadaşları idiler. Bunlar ge- celiyen toplanmışlar ve yeni vaziyeti müzakere etmiyterdi. Sebe oğlu, Alinin hilâfeti kabul-etmesinden son: derece memnundu. Onun için içtimai açarken şu sözleri söylemişti: — Arkadaşlar! şimdi muvaffak ol mağa başladık. Fakat, Talha ve Zübe- yir bu işe muhalefet edeceklerdir.Buna| mümanaat lâzımdır. Bunların muhale-; feti çok mühimdir. Çünkü onun hedefi| Ali değil, bizizdir. Onun için öyle bir takım tertibat almalığız ki bunların iki! side Aliye biat etsinler. Çünkü ancak bu sayede kendimizi kurtara biliriz. kaları v- kostümleri, zabitler ve me murlar sakalları uzamış olduğu halde üniformaları san'atkârlar, işçiler ta til (caftan) ları içinde arzı vücut et- tiler. Mirliva; şerefli rüfekasmı temsilen söze adı: —Görüyor musun (Adrian) senin da vetine şitap için hep birden mezarları. mızdan çıktık. Bizimle beraber gelmi- yenler yalnız gelmeğe iktidarı olmtyan lar, cesedi parça parça cansız kemik kı rmtılarına inkılâp edenlerdir... Fakat bunlar içinde mezarında beklemeğe sab redemiyerek davetine gelmek ve seni görmek istiyen biri var!.. Bu esnada küçük bir iskelet kalaba lığım arasından ileri fırladı. Ve yaklaş tı. Narin yüzü gülümseyordu. Yeşil ve kırmızı kumaş ve çürümüş keten parçaları vücudünden sarkıyordu.. U- zan çizmelerinin içindeki ayakları hava İnm içindeki havan eli gibi tıkırdayor- du. İskelet dile geldi: — Beni tanımadı (Adrian)!. 1799 da !Ik tabutunu meşe yerine çam tah- te-adan yaparak sattığın mütekait nöbetçi çavuşu (Peter Petroviteh) i ha. tırlryor musun? Bu 5öz!5:en sonra ölü; kemik kolla rmı tabulsuya doğru uzattı. Fakat (Adrian) bütün kuvvetini toplıyarak feryat etti, Ve üzerine atıldı (Peter) sendeledi düştü ve parça parça oldu. ULU in arasında kızgın bağırmalar du yuldu. Arkadaşlarımm şerefi için hep birde harekete geldiler. (Adrian) teh dit ve tel'inlerile o kadar ezdiler, o ka dar dehşet içinde bıraktılar ki zavallı ilerin acı ve tüyler ürper- tici çığlıkları fle sağır oldu. Öleyazdı.. Aklını, muvazenesini kaybederek nöbet Kerrus oğlu sordu: çi ç... . nun parçalamış kemikleri ü- zerine düştü, Bayıldı... Güneşin parlak ziyası uzun müddet tabut yapıcısınn yatağını aydınlattı ve ısıttı, Nihajet gözlerini açtı. Çay taxrmı ile neşgul olan hizmetçiyi görünce korktu. Dünkü vak'aları hatırlamak i- çi hafı-sını yordu. (Trukhina), (Mirliva), (Nöbetçi ça vuşu) hayati önünde müphem surette canlandı. Hizmetçinin mükâleme kapı- sını açmasını ve geceki hadisatı anlat masını bekledi. Hizmetçi elbisesini uzatarak: — Ne kadâr uyudun babacığım!.. de- di. Komşumuz terzi demin burada idi. Bekçi ile beraber seni bugün isim gü- nüne davet etmek için gelmişti. Fakat sen o kadar tatlı bir uykuda idin ki u yandırmak istemedim. — Merhume, (Trukhina) dan gece gelip arıyan oldu mur — Merhume mi?,. (Trukhina) öldü mü?. — Sen ne ahmak şeysin?.. onun ce-| dım eden sen değil misin?. — Babacığım sen aklını mı kaybet- tin? Yoksa akşamki sarhoşluğun hâ- lâ üzerinde mi?. Dün cenaze var mıydı?. Bütün gül nü Almanların ziyafetinde geçirdik. E| ve sarhoş olarak döndün, Ve ayin çan- ları çalımdığı bu sante kadar uyudun — Öyle mi?. - Evet babacığım... 'Tabutçu geniş bir nefes aldı. - Alâ. O halde mümkün olduğu ka. dar çabuk çayı hazırla ve kızlarımı sağır! sardılar. Elinden kolundan yakala: ve dışarı çıkardılar. Hakim ile adamla naze eşyasını hazırlamak için bana yar/senin onda bir hakkı yoktur. Siz intihap edilmişti — Talha ile Zübeyri nasıl icbar ede biliriz?? — Silâh kuvvetile! — Fakat bunlar silâhtan korkar a damlar degildirler. Bunlarm her biri bin adam yerini tutar birer askerdir- ler, — Siz bu akşamdan Talha ile Zübey- ri terassüt altına almız. Toplanma 7a- manı hulul ettiği zaman bunların ikisi de yakalanılacak geritilsinler, Buna mutlaka temin ederiz. Sen Cermüz oğ- lu, Cebele oğlu Hakimi Talhaya gön. der ve sen Kerrus oğlu Esteri, Züber- re gönder. Bunlar bu işi hemen tesvi- ye ederler, Ertesi gün, halk gene mescide da- vet edildi. Her kes toplandı. Hazreti Aliye halkin toplandığı ha- ber verildi. Ayni zamanda Talha ile Zübeyrin getirilmeleri için adamlar gönderildi. Hazreti Ali bu davete icabetten mu- kaddem bir kere daha düşündü. Vazi- yet çok karanlıktı. Akibet meçhuldü. Fakat halk ani bir tehlike karısında bu Tunuyordu. Bu tehlikeye mini olmak, her halde hayırlı bir işti. Hazreti (Ali) maiyetindeki adamlarla birlikte evin- den çıktı. Onun elinde bir yay vardı. Ona dayana dayana gidiyordu. Mescit azim bir kalabalıkla dolmuştu. (Ali) mescide girdikten sonra (Sebe oğlu) a- damlarından birinin kulağına bir şey fısıldadı. Bu adam dışarı çıktı ve önu bekliyenlere: — Haydi! dedi. Bunlar atlarının sırtlarına binmişler ve hemen hareket etmişlerdi. Bu kafile yolda ikiye ayrılmış, biri Talhanın « vine, diğeri Zübeyrin evine doğru yü rümüştü. Esasen bu evler tarassut al tında idi. Cebele oğlu Hakim, Zübeyrin evine girerek onunla konuşmak istedi, Zü- beyr, onu kabul etti. Hakim, tereddüt ötineden bağırdı. — Önüme düş, seni mescide götüre ceğim! — Sen beni mescide sevkedecek 2- dam mısm. Ben mescide istediğim z& man giderim, — Hayır, seni şimdi götüreceğim. — Niçin. — Aliye bint edeceksin. — Ben Aliye bintten çekinmem. Fa kat neden cebrediyorsunuz?. — Çünkü bu iş hemen bitecek. Sizin nazlarmıza tahammüle vakit yok. — Gitmiyeceğim!.. Hakim bağırdı: — İçeri giriniz! On adam, içeri girdiler ve Zübeyri lar rı, Zübeyri sürüklüyorlardı. Onu sü rükliye sürükliye evinden çıkardılar ve kılıçlarını sıyırarak aralarma alıp gö türdüler. Talhanm evine giden Eşterin hare keti bundan farksızdır, Talha da gitmek istememişti. Fakat Eşter de ona aman vermemiş, onu adamlarına yakalatarak çıkarmışı onu ite kaka mescide getir” mişti, k Talha ile Zübeyr mescide girdikleri zaman bile etraflarında kılıçlarını $* ken adamlar bulunuyordu. Sebe oğlu, o gün erkenden Basral” lar ve Küfelilerle görüşmüş ve hepsini (Ali) ye bintte tereddüt göstermeleri” temin için tedbirler almıştı. İçtima tamamlandıktan sonra ça kalkarak minbere çıktı ve şu sözle söyledi: — Ey nas! Bu iş size aittir. Bir ki” isterseniz başınıza gelir. Dün ban bir racaat ettiniz. Sizinle konuştuk Y* karar verdik. Ben bü kararı hoş görmü yorum. İstiyorsanız işlerinizi ele gi Tim. İstemezseniz hiç görüşmemiş giti olalım! Cemaat içinde büyük bir kalabalik” — Biz de dünkü kararaımnız üze! sebat ediyoruz! dedi. Bunun üzerine (Ali) minberden — di. Ve biat başladı. Müfsitler içel biri evvelâ (Talha) yı çekti, Onu ( nin önüne getirdi, |