—i — VAKIT 4 Teşrinsani 1930 GİLTERE VE DOMİNİYONLARI Londrada toplanan imparator- luk konferansı Ingiltere impara- | torluğunu alâkadar eden mese- leleri müzakereye devam etmek- tedir. Konferansın müzakereleri gizli tutulmakta isede bazı mü- bim meselelerin (o konuşulduğu anlaşılmaktadır. Alınan son ma- lümata göre Irlanda ile Cenubi Afrika tarafından teklif olunan bazı mühim noktalar, esas iti- barile kabul edilmiştir. Bu tekliflerin en mühimlerin- den biri dominyonlara tayin olu- nacak umumi valilere aittir. Tek- life göre, umumi valiler, riyaset | edecekleri dominyonun inhasile tayin edilecek ve bunlar- her biri. Kıral naibi vazıfe ifa edecek, İngiltere Kıralını temsil etmekle kalacak ve hiç bir veç- hile İngiltere bükümetinin mü- messili sayılmayacaktır. Konferansın bir encümeni bu teklif Je meşgul olmakta ve ona bir şekil vermiğe çalışmaktadır. Bu meselenin en mühim saf- hası, İngiltere kıralının, Domi yon hükümetlerile ne suretle te- mas edeceğidir. Şimdive kadar bu temas, Londrada ki Domin- yonlar nezareti vastasile vuku buluyordu. Fakat dominyonlar buna muhalefet etmektedirler. Bunlardan bir kısmı kıral ile domin- yonlar arasında umumi valilerin bir temas vasıtası o'malarını teklif etmektedirler. Diğer bir teklife göre dominyonların Londrada ki xomiserlerinin birer elçi olmal, rı ve kıralile temas etmeleridir. Bu tekliflerin her hanğisi ka- 'wl olunursa olunsun İngiltere « dominyonları arasında her bağ ırılacak; yalmz kıral ile temas .evam edecektir. Bu takdirde Ingiltere kıralı, | Londrada ki nazirlerinin teklifle- “ini dinlediği gibi dominyon na- sırlarının mutalealarını da dinle- meğe mecbur olacaktır. Dinleme- diği takdirde her dominyon ondan ayrılmak selâhiyetini haiz ola- caktır. O.R MÜSYÖ MUSOLINININ NUTKU Her kürsüye çıkışında köyün genç /kızlarile delikanhılarını sert bir korku ürpermesi sarardı. Sarı parşömen yü- kuturdu. Heyecanlandıkça İ Bu köp papası, hemen her pazar va- re bu mevzua girdi mi, ağzı zehir göz leri ateş saçardı. Bu köy papası, hemen her pazar va- İğa kadar vardırırdı. Hatta bir gün, ziyaretine gittiği bir hasta evinde bu yüzden feci bir sahne nin de kahramanı olmuştu. Bahçede ço, cuklar bir köpek yuvasının etrafına çö melmişler merakla bir şey seyrediyor. lardı. Papas yaklaştı, Eğilip baktı. Bu- rada bir köpek yavrulayordu. Dört yu- muk alacalı yavru finikliyor, bir beşin» İcisi doğuyordu. Çocuklar: | — iste bir tane daha! işte bir tane| ! daha! Diye bağrışırlarken papası gördü ler. Herifin suratı fırtınalı bir gök gi-; bi kapanık, dargın ve tehlike dolu idi, Hemen kaçıştılar. Bunun üzerine pa- pas köpeğe saldırdı. Ağır çivili ayakla» rı altında onu ezip öldürdü. Yavrular analarının kanile kıpkırmızı bağrışma- ğa başladılar, Canavar papas, bu hayvan kanında hiddetini söndürmüş gibi çek'"'n gitti. Korkunç riyazetler içinde yaşar, şehvet hislerinden kendisini uzak tutmağa ça- lışirdı. İçinde iblisin kımıldandığını du yuncâ, hemen kırlara çıkar, dağ taş| koşar, terler ve bunalıp takatten kesil- İmeden hücresine dönmezdi. | Yine böylebir buhran neticesinde İkırtara fırlayan rahip, ekin kokularını İkoklaya koklaya köyden hayli uzaklaş- mıştı. Yaz günlernde ekseriya vaki ol- İduğu üzere hava birden bire kararmış, bulutlar kalınlaşarak gökler alçalmış- İverdi. tı. Bir taraftan da sert ve keskin bir İrüzgür dizginleri koparıyor, ağaçları sarsıyor ve ekin başaklarını yerlere se- riyordu. Papas, geri dönmek istedi. Fakat ne ikadar çabuk gitse sağanaktan kurtula- Aşk düşmanı Fransız: dan ğe başlamıştı. Nihayet yaklaştı. Köpekler oi gazebiden korkmuşlar ve birbirne soku: bir melce olamazdı. Ama yağmur iyi- İçerde sevişen bir çiftin sımsıkı kucak- jlaşmasını görmüş onların vücutlarını sarsan İezzetli titremeden gözleri yan- mışta. Şimdi, suratı Korkunç uçurumdan daha korkunçtu. Gözleri cehenneme a- çılmış iki aler pencereyi andırıyordu. Yerde kalın bir sırık vardı. Eğilip 'onu aldı. Ve kulübenin arkasında kay- |boldu. Bir lâhze sonra barakanın sarsı-| İtıp kımıldadığı ve Yüzgürm da yardım! ettiği bir kuvvetle uçuruma doğru © ğildiği görüldü. Papas, elindeki sırığı manivela gibi kullanarak kulübeyi İti- Birdenbire topraklar dökültü, .öşenin dayandığı taş yerinden oynıya- rak uçuruma fırladı ve arkasından ku: lübe yuvarlandı. Uğursuz papas, kenarda simsiyah cüppesi uçarak, sakalları canlanmış gi- bi kabararak kulübenin xplaya zipla- ya uçuruma yuvarlanışını seyrediyor- du, İlk devrilişte acı bir feryat kulak- ları Lurmalamış ondan sonra ses seda işitilmez olmuştu. Cinayetten sonra, papas köye döndü. Zavallı kurbanları bulmuşlar getirmiş- lerdi. Ölüm bile onları kucak kucağa ol maktan ayırmamıştı. Yarı çıplaktılar. jErtesi gün papas kilisede halka en şid- İdetli vaızlarından birini verdi ve görün mez bir elin aşk mücrimlerini zanileri amansız bir şekilde cezalandırdığını söy ledi. Misal olarak ta henüz kanları kt rumayan iki genç kurbanını zikretti, Herkesi dehşet kaplamıştı. Papas, kürsüden indi, cüppesini huşıldatarak halkın arasından bir kâbus ağırlığile geçti, Fakat kapıdan çıkarken iki jan- darmanın kendisine yaklaştığını farke- dince irkilip sarardı. Karşı tepede bir jkovuğa saklanan başka bir çoban dün. kü cinayeti görmüş ve karakola haber Roma üzerine yürüyüşün senei |mıyacaktı. Yıldırım korkusile ağaçlar vermisti. Korucu, orman bekçisi de ©- devriyesi dolayısile Duçenin irat İaltma da sığmamıyordu. Çaresiz uzak-'rada imişler. İm en n kulübesine, doğrulu #tmiş aldüğu sutuk gerek” Erat» Mabip. Ve “gerekse diğer: garp ; “demetlerinin siyasi siler — fenâ bir tesir' hasıl etmiğtir.>” v Me Müsöli nihil” So Beri gim- diye kadar “irat” bir çek, ateşli” hitabelerden” Tarkli 'döğik dir. Italyan devlet recülü mem- Jeketinin doğrudan doğruya or- taya bir “casus bellis,, narp se- bebi çıkarmıyacağım cibana bir defa daha tekrar ettikten sonra Avrupanın şekli hazırı ile kalmı- yacağı kanaatini kuvvetle iddia ediyor. İtalyanın inkişaf sahasından mahrum olması muahedelerin ta- il olunmasını icap ettirir, naza- İyesinin Duçe tarafından ileri — sürülmesi ilk defa vukua gelmi- | yor. Bu nazariye başvekilin di- mağına o suretle hâkkolunmuş- tur ki, kendisi sulh müdafii oldu- ğunu beyan eylediği sıralarda bile sözlerinde harp tınnetti hisse- — diliyor. : Duçenin son nutku hakkında - muhtelif milletler matbuatının yü- rüttüğü mütalâalar endişelidir. “Berliner Tağblat,, Versay mu- ahedesi ile diğer muahedelerin | © Otâdili hakkında Müsolin nin tek- — İifini şayanı dikkat bulmakla be- raber, Roma ile Parisin uzlaş- tıkları gön bu teklifin suya dü- | şeceği kanaatindedir. Ingiliz Deyli Herald gazetesi- adr. güppesini kâh yetker gibi” deldürup; şi- Line Aarilağir da dökülme! bee ie babietmesinden fe siya Şadan heiüz mke de | | bilimde bulunmasına teessüf edi- İ yor. Diğer taraftan Endepandans Rumen M. Müsolininin tarzı ha- reketini Stalininkine teşbih et- mektedir. Görüldüğü ( veçhile Duçenin mahfelleri tarafından bürüdetle ! karşılanmıştır. Böyle olmakla beraber Fransız matbuatinın mantıksız addetmek istedikleri bu nutuk, hakikati gayet güzel ifade etmektedir. Versay, Triyanon, Nöyi, ve Sen- | jermen muahedeleri Avrupanın Şarkta ve vasatında büyük bir gayrı memnunlar kitlesi vücuda getirmişlerdir. Harpten menafii noksan kalarak çıkan Italya da bu gayr memnunlara iltihak et- meğe meyyaldir. Bu meyelânın akitler ile tesbit edildiği ve Ital- yanın gayrı meranunlara önayak | olduğu gün, Avrupa sulhu mü- salemeti tehlikeye girecek ve imzalanan misaklar hiç bir kıy- meti olmıyan kâğıt parçaları ha- line girecektir. Bu hakikate vü- kuftan dolayıdır ki Duçenin her e son nutku bütün Avrupa siyasi | Şehadetteki bu, ittifak tevkiliğin kâfi görülmüs'rü “zaddar çişk düşmatmın katil elletie Kelepçe yurulmüştu. Y Bir riyaset namzedi air Mehmet Emin Bev, B.M Meclisi reisliği için Serbeşt fırka meb'uslarından on rey aldi. Fazıl Ahmet Beye yeni bir nükte savurmak fırsatını veren bu hadise üzerine şöyle biraz düşündüm. Emin Beye çok bürmetim var- dır. Kendisini gönülden seven- lerdenim. Kendisine her türlü makamları da lâyık görebilirim. Yalnız meclis reisi olmasını gönlüm bir türlü arzu etmiyor. | Çünkü, malüm ya, meclis r. sadedin ne demek olduğunu bi- | len bir zat olmalıdır. » San'attan zanaata pHöseyin Cahit Bey Sanayi bankasına (omeclisi idare reisi olmuş. Bu suretle Östat san'attan za- nutkundan sonra Avrupa mat- buatını büyük bir asabiyet kap- | yor. yi. Gaşın | ! olsun! naata geçiyor demektir. Toplu İğne Hayırlı iCesedi götürenler, bir tehlikeden kor.! GÖMLEK i Tahta kapı üzerinde götürülen ceset Smmm Onun bütün günü bu düşünceler i çinde geçti. Akşam uyumak İstedi tırap. onun tam bir tevekkül ve tesli- manda masumiyetini iddia etmesi... Bun bini sarsıyor, onun hislerini coşturuyor du. Leylâ sabahı güç etti. Sabahleyin Mehmedin uğramasını bekledi, bekle- | ne olmuştu? Onun yerine kim geçmişti? Naile ile bütün ailesi neye uğramıştı? İnin yanından ayrıldığına pişman oldu. Böyle bir zamanda onun yanından ay. rılmak hiç te doğru değildi. Leylâ, o geceyi de orada geçirmeğe karar verdi. Ertesi gün her halde bir karar verecek- ti, Burada kalacak mıydı? Yoksa gide- cek miydi? O gece de korkunc rüyalar İçinde İreçti. Ertesi sabah ta gelen giden ol mamıştı. Fakat belki bir gelen olurdu. Leylâ bütün gün bekledi. Bütün gün tarafına uğrayan yoktu. Leylâ gecele İyin karar verecekti, Bu mahpesi bıra- kıp gidecekti. Hem de Nailenin yanr na... hibi olan ihtiyar kadınla konuştu: — Teyze! dedi, ben bu gece çikip gi deceğim! İhtiyar muvafakat etmedi. — Olmaz, kızım. Seni karanlığa bi- rakamam. Hele bugünlerde emniyet te kalktı. Ortalık katillerle dolu. Koca ha- fe bile öldürüldü. Seni nasıl yalnız başına bırakırım?!.. — Teyze, sen merak etme. Ben kork- mâm, Sonra yabancı bir yere gidecek değilim. Nailenin yanına gideceğim. — Kızım! sen bilirsin. Fakat beni dinlersen gece çıkma! sabahı bekle, Leylâ sustu. Fakat o kararını ver- öce yarisı Mufhi ettiği zaman Lap Yâ7 hançerini taktık basını grtıya at vi a2 ik Deki, yüzünü, ğrte lk kapkara Sayfa ilim ilerledi, Ruüğreleiği dik dir sokağa Örnüanvdahai “geniş bir “Sokağa çekti. Adımlarını sıklaştırdı. Genişçe sokağı geçtikten sonra nereye sapaca- ğını şaşırdı. Rasgele bir yola girdi. flerledi, Yolda bir kimseye tesadüf et» medi. Biraz ilerledikten sonra İlerde isesler duydu. Bunlar birkaç adamdı, Konuşa konuşa gidiyorlardı. Leylâ on- ların gittikleri tarafa koştu. Onlara ar kalarından yetişti, Onları biraz dinledi İve dikkat etti. Bu birkaç adam kapı gi- bi bir şey tasıyorlardı. Kapının üzerin- de bir ceset yatıyordu. Bunu taşıyanlar o kadar süratle ilerliyorlardı ki cese- bu bir ölü idi, Leylâ, biraz daha dikkat etti. Kafasmda bir şimşek caktı, Bu ceset, Hazreti Osmanın cesedi idi. Ley- tı. Onların birine sordu: — Birader Hazreti Osmanın evine) nereden gidilir? — Bu suali soran kimdir? Tanıt ken dini hemseris. — Emevilerden Yezidin oğlu dim. — O halde bize iltihak et. Şehit Os- İmanın defnine iştirak et, — Birader, Osman Allahın rahmeti» ine kavuştu. Sen bana onun evini gös iter. — Şu yoldan in, sağa sap. Kendini ikonağın karşısında bulursun. Leylâ durmadan geriledi ve koştu, Velis kuyormuş gibi koşuyorlardı. Bütün bunlar meçhuldü. Leylâ, Naile.! yolları gözetledi. Fakat şehrin bu ücra! mizi. Bu ece burdan çrkıp' gidecekti. İdin kafası, tahtaya çarpıyordu. Demek,! zünde ateş gibi parlak gözlerinin öyle lup kıvrılmışlardı. Papası gördükleri |kat yorgunluğuna rağmen bir lâhze u-|d katı ve mutaassip bir bakışı vardı ki'halde bağırmadılar. Hücum etmediler.'yuyamadı. Annesile babasının, Osman|irenin kapısı kapalı idi. Ortalık, derin yalnız gençler değil hemen herkesi kor! Kulübe, dik yarlı bir uçurum kenarın. ile Nailenin hayallerin gözünün önün- İbir sükünete dalmıştı, Leylâ, kapıyı ya sakalları'da bir tek destekle oturtulmuştu. Rüz-jden kaçmıyordu, Mele Osmanın kanlı) vaşça vurdu. Yukardan bir pencere a- sanki canlanır, bir yele gibi kabarırdı. gir biraz daha artarsa burası da emin cesedi, onun son dakikasında çektiği 1s)çıldı ve bir kafa göründü; ızlarmda mutlaka sözü döndürür, do-'den iyiye sıklaşmıştı. Papas kapıyı aç- miyet içinde hayatından feragati, Meh- | İlaştırır aşk meselesine dökerdi. Bir ke- İtr; fakat açmasile kapaması bir oldu. medin bu hadiselere karışması, ayni za yım! larin hepsi birer birer onu meşgul edi-'kika sonrü kapı açıldı. yor, onun zihnini karıştırıyor, onun kal ve kapıyı açana sordu: di, fakat gelen giden olmadı. Leylâ bü-'di. Naile iiç bes kadnıla birlikte tün gün yollara baktı, bütün gün bir! ruyordu. Hem konuşuyor, hem ağlaşı- haber almak ümidile titredi, Şehirde a-|yorlardı. Nalle Leylâyı kucaklıyarak caba neler oluyordu? Osmanın cesedi! öptü. Onun geri dönmesinden memnün | İ hik göstermeden, oudaki lâ, koştu ve cesedi tasıyanlara yaklaş») Leylâ birkaç dakika sonra Osmanın nünde idi, Yanan kapıdan içeri gir , Nailenin dairesine doğru koştu. Da» — Kimsiniz, ne istiyorsunuz? — Açmız. Ben Yezidin &ızı Leylâ örünen kafa geri çekildi, bir iki da ,eylâ içeri girdi — Naile uyanık mı? — Uyanıktır ve odasındadır. Leylâ ilerledi. Nailenin odasına gir- otu- oldu. Ona: (Bitmedi) Yeni şöbretler (gi vatandaş gururu ile bir hoca zevkini beraber duy- dum, Bu toprağın çocuklarından biri, Viyanada henüz tahsil dev- resinde iken, ancak beynelmilel şöhretlerin eserlerini basan yük- sek bir müesseseye beş beste- sini kabul ettirmiş. Dün işte bu eseri görüp gurur'andım. Şiir, i kö acık, mersiye, bir yaz Gece yemekten sonra, Leylâ, evin sa| ye gek - hatırası isimlerini taşıyan bu besteler hakkında söz söylemek bana düşmez. Kıymet bükmünü bu yüksek müessese vermiştir. Gurbet ellerinde bir Türk yav- rusunun liyakatten başka deste- ği olmaz. Necil Kâznm, bugün (O memleketinin o hem şöhreti, hem şerefi olmak gibi iki başlı bir saadete ermiştir. Onu hâlâ kısa pantolemü, kü- çük yüzü sınıfın» ilk girdiği günkü halile görüyorum. Yıllar geçip sınıflar değiştir çe, ondaki seciye. çizgileri, zekâ .ve irade tezahürleri de. bir bie belirmiye başlamıştı. Diseyi bitirirken Ne- çil'de aki câşkar n uyandığını “Bir gök onu Boyundan” byk bir Viyolonseli' “dile getirirken seyrettim. o Seneler geçti Vi- yanada çalışmıya başladı Yaz tatillerinde gelir, beni © arardı. Çok kere musikimize dair ko- nuşmuşuzdur. Beni en çok ümi- de düşüren varlıklarından biri de, Necilin garpta çal ışmış bir çokları gibi milli mu: tibfafla bakmaması son gelişinde ancak Türk elhanı ile yeni bir şey yapmak kabil olacağını söylemişti. Milli musi- kimize iptidei, biç bir işe yara” maz diyenlerin kısır, ilhamsız sanihaları dört batotalık bir var- feyzi bulanlar en yüksek isimlerin toplandığı bir müesseseye imza” larını kazdırdılar. Necil Kâzim, bu erken şöhre- tini istidadı kadar milli imanına da borçludur sanıyorum. Bugün onun yükseldiği şöhret tepesine bakarken sade bir v&” tandaşın, yalnız bir talebemi” şerefine sevinmiyor, ayni zaman” da yarinki musikimizin de b“ hamlelerden doğacağına inand” ğım için ayn bir zevk te duyi” yorum. Genç bestekâra canda” tebrikler.