S7 Ege aye E Mr | | i : i İ | İ | | i fi SEE AA © bir vesile değil, © özleyenlerden ve bugün gelmeğe fırsat bulanlardan bir gurup da- ha safroda| » muhtelif mevzular üzerinde © konuşuluyor. mecis reislerimiz- den basan b. (tırabzon) bütün konuşulanları dikkatli temyizin- den geçiriyor. yemek, hiç bir yerde gazinin sofarsında olduğu kadar bir in- sana gıda olamaz. burada de- yan bütün bir maneviyettir. ben bir gece evvel gaziye günün halleri ve haberleri ola- © rak hatırma gelenleri arzeder- ken sofya'gazeteciler cemiyetinin de matbuat cemiyetine gelen bir davetten bahsetmiştim. sofya gâzeteciler (o cemiyeti, bulgar gazetecileri federasyonu namina, matbuat cemiyetinden © bir heyeti bulgaristani ziyarete © ve kendilerinin misafiri olmıya çağırıyorlar, türklerin memleket- © lerine göstermiş oldukları alâka ve muhabbetten mütehassis ol duklarını, hars ve iktisat saha- larında daha sıkı bir türk-bulgar | mesai birliği yapmanın karşılıklı faidesine kani olduklarını söyli- yerek, bu ilk ziyaretin sadece bulgaristanı daba iyi tanıtmaya ayni. zamanla türk-bulgar gazetecileri arasında bir mesai birliği | başlangıcına işaret olacağı üm'dinde bu'un- © du'larım bildiriyorlardı. gazi kz. bu gece kendilerine erİtğim bu malümatı dinle- di'iten sonra bfün sofra halkını muhn'an kılsrok: — efendiler, dediler, n biskan muharebesin- ut sonra sofyaya attaşe- militer olarak gitmiştim. «zada en aşağı bir yıl kal- dum. bulgarlarla çok vel ailevi denilecek kadar ya- kmdan temasta o bulun- dum. bu temaslar bende dikkate lâyık intibalar uyandırdı. bunu, bü noktayı ayrıca tetkik ve “tahlile Tüzum gördüm, anladım ki, bu histe türkle bulgarm bir asıldan gelmiş olmasınm tesiri vardır. türk-bulgar ayni menşe olan orta asya yaylasından gelmiş, ayni kanı muhafaza etmiştir. daha o zamnlar bu nokta- $ı en özlü bulgarlara söy- lemişimdir. bunlardan ta- rih cereyanlarını, beşeri- yet safhalarmı takip et- miş, anlamış olanlar beni teyit etmişlerdir. bulga- si > yanılmadığını (arkadaşları da söylediler. Ve kendisini teselli #tmeği de unutmadılar: inde veremin âdi bir burun nez den ne farkı var. Biraz istira- biraz iyi gıda... derhal kilo © Hastalığını karısına haber ver- i i i?.. Doktor, nda bir müddet tereddüt etti. O, “Bunu duyarsa kim bilir ne kadar s6 ——:2 — VEKIY 26 Temmuz İOTÜ emma ristanda yaşadıkça onla- ra muhabbetim arttı. çok tabiidir ki benim bulgar- onlar tarafmdan ayni muhabbet ve ayni hisle karşılandı. o günden bügüne kadar bu ciddi, samimi, kardeş yakınlığının sebep ve mü- ve sarahat almıştır. şüp- hesiz türklerde, belki bul- garlarda, dil ve din ihti- lâflarını yapan âmiller olmuştur. fakat artık bu- gün, 1930 senesinde, hâlâ bu âmillere; masallardan, lara gösterdiğim bu mu» habbet ve merbutiyet de| nası da büyük bir vüzuh; hurafelerden, adi politika cereyanlarmdan (ibaret bu âmillere ne türklerin, ne de türklerle ayni kan- dan olan o bulgarların ehemmiyet vereceğini zannetmiyorum. en büyük türkün bu geniş gö- İ rüşü önünde insan tasavvuru ne kadar derinleşiyor. » » gazinin müdahalesi, bana öyle geliyor ki yalnız türk tarihinden ecnebi istilâsını kovmakla kal- mıyacak, tarih muammalarının halinide o ibtilâfa düşen bütün tarihçilere “işte en doğrusu bul, dedirtecek bir ilâm verecektir. gazi hele son bir kaç ay için. de daha ziyada evvel zamanın tarihine merak sardırdı. fakat bu şadece (o müverrihlik Ome- rakı değil: müverrihlerin müver- rihi olmak, tarihin hiç olmazsa ana hatlarını aslına uygun ola- rak çizmek için boş durduğunu gördükleri bir mevkii -bihakkin- işgal -ediyorlar. “ben tarihçiyim! ,, diyenlerin, bu eser tarih ilmince müuteber- dir, dedikleri eserlerini alarak bunların, bazan zekâ ve istida- dın âciz kalması, bazı milli ve mağşuş maksatların amil olması yüzünden hal'olunmamış bırak» tıkları noktalar, eğer bu nokta türk tarihine, türkün geçmiş ve gelecek hak ve hayatına dokun- muyorsa, gazi için en ehemmi- yetli bir meşgale ve-sefaya iza“ fesile (o türkçemize bir tabir olarak giren yalovada,bile sırasına göre - günde 10, 15 saat süren bir zevk mevzuudur. bu uzun tetkikler, mükayeseler, tahlillerin neticeleri de çok za- man işte böyle bir sofranın müşterek bir konusma zemini olur. İtarih en çok kendinden başka bir Bazan evinde geçirdiği cehen- nemi hayatı düşündükçe, ölümün kendisi için bir teselli olacağını takdir etmekte idi. olduğunu kendikendisine telkin ti. Fakat hastalık, devresini ilerle- tip, acı hakikat bütün ağır arıza-i larile baş gösterdikten sonra Dok- torda hayata karşı kuvvetli bir ra- bıta ve hastalığına karşı kuvvetli baksana. bir inkâr başladı; ve derhal hük- münü verdi: kimseye, bir şeye itimat etmek- ten doğan bir ilimdir. bir tarihçi eserini rivayetler- den, abidelerden, yazılı eserler- den kurar.tarihci bu rivayetlerin, bu abidelerin, bu yazılı şeylerin de birer insan mahsulü olduğu- nasıl nudöşünece 1s» si: de bizzat bu vesikalardan vücut bulacak tarihin gene bir insan mahsulü olduğunu bilerek okuyacaksınız. işte “gazi” bu tarihleri “okuya- rak ”ve bizzat bü tariblerin bir- birinden uzak düşmüş, parça- lanmış hükümlerinden bir türk abidesi yükseltiyor. * gazinin bu geceki bitabeleri de o büyük tarihin bir fas- hna temas ediyordu. bulgar garetecilerinin bizi da- veti üzerine açılan bu bahis gazinin bütün bulgarlara olan hüsnü nazarını meydana koymuş oluyordu. bu arada zihnimi gı- cıklıyan noktaya işaret etmek istedim: — çok gözel buyuruyorsunuz, paşam, lâkin bulgarların bu dü- şüncelere iştirak edeceğini zan ve farzeder misiniz? «zan» ve «farz» kelimelerini tekrar ederek şu mukabelede bulundular: — zanlar ve faraziyeler üzerinde okonuşmıyoruz. konuştuğumuz hakikat- lerdir. buyurdular. — bulgar gazetecileri- nin daveti üezerine oraya gidecek arkadaşlar ara- sında senin de bulunmanı arzu ederim. bulgarlarla görüştükten, o aranızda hissi teatiler yapıldıktan sonra bana avdetinizde hislerinizi, intibalarınızı söylerken benim şimdi si- ze naklettiklerimi benden çok hararetli bir tarzda! teyit edeceğinizde şüp- hem yoktur. gazi hz. söyleyeceklerini bitir- miş gibi oldular. bakışları nuri b. (kütakiyâ) üzerinde toplanmiş- | tı; içinde eski bir arkadaşlı ğin) billur samimiliği çınlıyan latifeci bir sesle: — nuri bey! diye seslendiler bu ses, bir gece evvelki iran bahsinde ma-* zinin ihtilâflarnı bir “kör döğü- şü,, olarak tavsif eden güzel cümleye “enfes!,, diye sofrada- kilerin hislerine tercüman olan suri beyin sesini arıyor gibi idi. o ses işte yalnız nuri b..den öksürüğü vardı yordu. Bu öksürükler onun netice idi. “Her kan tükürenin verem ol- igara da çok içi madığı,, ise bugün çocuklarca bile! malâm olan bir mütearife hük- münde idi. Kendisi bir doktordu.! Artık kendi kendisini de mi anlı- yamıyacaktı? Yalnız biraz zafiyeti vardı. O kadar... Bu da kuvvetli bir gıda ile derhal tevkif edilemez! mi idi?... Doktor Mazhar heyeti umu: miyesinde görülen harabi, bir gün Dilşat Hanımın da nazarı dikkatin- den kaçmadı. Lütfen rikkate ge- lerek söyledi: — Öleceksin... Biraz kendine kadın, bunun me için iyi bir sebep Ve sonra ge selâ Adaya nakil değil, bütün muh tten aksediyor. | # # * ji gazi hz. beni gene muhatap | etmekle mesut ettiler: — seni bu akşam bura- da kalmıya mahküm et- tim, dün akşamki süjemiz başka idi, bu akşamki baş ka! bu akşamki konuşma- mızdan (omemnunmusu- nuz? , taltifinde bulundular. mahkümiyet! | bu mahkümiyete bütün hürri- | yetler feda edilebilir. memnuniyet? iki gece içinde bütün bir dev- rin siyasi dersini almış bulunu- yoruz: mazinin (ibtilâflarında nasıl bir kör döğüşüne benziyenler var. müşterek O hudutların müşterek vazifeleri... | türk - iran dostluğunun | zaten mevcut olan yük- | sek ve kavitemelleri üze- rine âli bir karabet bi- | nası kurmak : işte gazi- nin tahrana büyük elçi olan “inkılâp,, ve “müş- külât ,, arkadaşına ver- diği pair, gazi, bulgarlar içinde ar- ek m ei ve merbutiyetle yaşamış ve ayni muhabbet ve Hile karşılanmıştır. bir asıldan olan türkler de, belki bulgarlar da dil ve din ihtilâfitarını yapan âmiller olmuştur; 1930 senesinde bu âmillere ne türklerin, nede bul- garların ehemmiyet vere- ceklerini zannetmiyorum. bütün bu bülâsalar benim nakledebildiklerimdir. ancak bir nokta hususi bir dikkate değer- di; gazi bu bahis üzerinde mu- tatlarından fazla sayılacak bir tafsil iltizam buyurmuşlırdı. gari hz. nden cüret edip sordum: — hakkın var, tarik b. benim kısa sözlerimi çok âlim, çok fâzıl denilenle- rin anlıyamadığını gör- düm de ondan! benim kısa sözlerimi seriya çok âlim, çok fazıl denilen ler olduğunu gördym de ondan! dediler. gazi hz. bu sözlerin- deki zarif, ince ve haklı tarizi anlayordum. * sofranın sonlarına gelmiştik. ben veda arzettim; en büyük türk iltifatlarını ifade buyurdular: — size son sözüm: bul- ek- yaz gelince Adaya taşmıyorlardı. Kendileri de oraya taşınsalar, ter- sine yaptırdığı manto ve roplar için Ada en güzel bir meşher ola” bilirdi. Kocasına: — Meselâ Adaya gitsek hiç te fena olmaz... dedi. 19 Fakat derhal ilâve etmeği de unutmadı: -— Eğer gidersek, Büyükadaya gidelim. .. Nedir o Heybeli, ca- nm, .« Orasr gönül açan bir yer değil, adeta bir hastane... Sonra biliyorsun, ya... Orada hayat yok, eğlence yok... Eğer insana biraz çam havası almak lâzımsa, Büyük adadaki çamların miktarı, Heybe- lidekinden her halde fazladır. Üs- telik oradaki eğlenceli hayat ta ca- anlıyamıyanlar|” | a elzele felâketi Son fefsilâfa göre Roma, 24 (AA) — Ga- zetelere nazaran, yalnız Ave- lino nahiyesindeki telefatın | miktarı 600ü geçmekedir. | Potenza ve Malif'te bir çok kasabalâr tamamen harap İİ olmuştur Ahalinin korkudan | kaçmış oldukları Napoli şeh- ünde yavaş yâvâş sükün tecessüs etmektedir. Roma, 24(A.A) — Kıral, zelzeleden -musap olan ayaletleri ziyaret et- mek üzere hareket etmiştir. Bu ayaletler 8. tane olup şunlardır. Avallino, Bene- venti, Peggia. Potenza, Na- pioli, Selerne, Bari ve Campodasso dur. Bir çek evler yıkılmış olduğundan ölülere en ziyade kırlarda tesadüf (o edilmktedir. Vila- noya Deilattstae'da ölenlerin miktarı 500e ve Apuilny ada bu miktar350 ye baliğ bulunmaktadır. taydar Rifat 6. Hapis kararı bngün tat- bik olunacak Haydar Rifat beyin 9 ay, 5 ha; mahküm ol. aaa a ee akşam İri kadar kendisine tebliğ edilme- miştir, Haydar Rifat bey bu sabah polis müdürlüğüne giderek hak- kındakı hapis kararının tatbik ve infazını istiyecektir” Yeni iran sefiri Horasan valisi Cem Han gelecekmi ış Alınan malümata göre İran hükümeti “Horasan, valisi “Cem, Hanı Ankara sefirliğine tayin etmiştir. Diğer taraftan maslahatgüzar Mehmet Sait Havın bugün Anka- raya giderek Türk-iran işlerini takip edeceği haber verilmektedir. Telgraf o haberlerimiz altıncı sahitam ae garistana gidiniz. onları seveceksiniz. samimi gö- rüşünüz ve hatırlatınız ki ben 1912 de sofyada: bu- lunmuş, kankardeş bul- garalrla yüksek dostluk yapmış adamım, hakkı tarık zannederim beni verem sanıyor- sun, Dilşat... dedi. Eğer öksürü- ğüm, sana bu hissi veriyorsa, bili- yorsun ki, bu, fazla cigara içmek* ten ileri geliyor. Sonra biliyorsun, bir kaç ay evvel yakalandığım nez lemi ihmal ettim, tedavi etmedim, müzmin bir bronşite çevirdi. Dilşat H. hodbinisi: biraz utanır gibi oldu. Ve sözünü tevil etti: — Adalara sade veremliler mi gider? .. Yazı orada geçiren bu kadar kibar, zengin aileler, hepsi oraya tedaviye mi gidiyorlar?.. Senin sıhhatini düşündüğüm için söyliyorum. » « Doktorun- gözünden bu tevilin altındaki yalan kaçmadı. Ve karr- sına istikrah dolu uzun bir bakışla ba... Kendi sıhhati meselesinde bile, karısının şahsi ıstırap ve eğlence- lerini aramak suretile gösterdiği hotbini önünde Doktor Mazhar, a-ldaki bu kaba duygusuzluktu. . . ci bir sızı, derin bir iğrenti duy-! Oo Ogünden itibaren Doktor, her maktan kendini menedemedi. Velgiin aynada uzun uzun yüzünü tet- ilk defa karısile hastalığı bahsi et-!kik ediyor. çehresindeki zahiri ha- rafında konuştu: irabiyi izale edecek çareler arıyor- — Adayı tavsiye ettiğine göre,idu. (Bitmedi) o yinecekti? Kendisine ve! hisi üşündü i io edi adele Ür a si koyan) olacağını o düşündü. Hakikaten k yam, yerdi: , ahmak insan-| Adaya taşınsalar, çok iyi olacaktı. © Kan tükürse değil, ölse bile ge-|lardı. Belki de kendisini istırkap| f 1 #- A > > pi #tanbuldan bıkmıştı. İnsanm şöy- hastalığını ona söylemiyecekti. ederek ölümünü istiyorlardı. Ak-|le biraz Adanm sükünu içinde ken Onun yüzü, kendi ölümünün şamları yükselen harareti alelâdel disini dinlendirmeğe ihtiyacı var- ona vereceği hazla gülmemeli idi.İbir vücut kırgınlığı da yapabilirdi.|dı. Sonra Adanın (tur) u da em- Zaten içli ve hassas bir genç) Meselenin dehşeti, şu öksürüktel salsizdi. olan Doktor Mazharı, hastalığın|mi, yoksa balgamma karışan şu|l (O Dilşat Hanım düşünüyordu ki, “verdiği yeis ve harabi daha marazi) kan çizgilerinde mi idi? Hayır, has) İstanbulun en yüksek tabakasına yapmıştı. yır, kendisinde müzmin bir nezle|mensup aileler, hemen her sene baktı. Fakat o, bu bakıştaki ma- nayı anlıyacak kabiliyette bir ka» dın değildi... Asıl Doktoru muztarip eden, on-