e ——. © e— — 4 VAKIT 2 7 eşe İm —— WENK ğ Hami ; ünkü “Vakit,de “Roma,dan “Deyli Meyl,, gezetesine çekilmiş bir telgraf vardı. Bu > telgraf efkârı umumiye üzerinde - (00,000,000) beş yüz milyon li- ret bir zam yapmış. Böyle bir - ber taraftan Italya hükümetinin — müracaat ettiği bu fevkalâde © tetbirin mahiyet ve manası 0- — rulmağa başlanmıştır. (Roma) da © salâhiyettar mahafıl bu husus- — taki suallere şu yolda cevap veriyor: “Evet, İtalya hükümeti a fevkalâde tedbirlere müra- > .caat etmektedir. Fakat bu ted- © birler tecavüzi bir harp hazırla- mak için yapılmış şeyler değil- dir. Fransız başvekili M. Tardiyö ettiklerinden bahs- Ğ Fransanın askeri © mabiyette bir takım mühim ha- > ozarlıkları vardır. İtalya bu vazi- yete lâkayt kalamaz. Yarın bir © harp vukucuda Italya Şarktan Yugoslavyanın, Garptan Fransa- © mın tecavüzüne uğrayacaktır; Bu itibarla tedbir gi mecburi- yetindedir.,, i (Deyli Meyil) gazetesi İngil- — Gterenin avam gazetelerindendir . Aldığı haberleri biraz mübalâ- galandırması o mümkün olduğu kadar bu haberlere heyocanlı bir Onun için iptida bu gâzetenin Romadan alıp neşrettiği haber - içinde biraz mübalâğa bulunma” sı ibtimalini düşündük. Bu nok- tai nazardan bu haberi biraz kaydi ihtiyatla telâkki etmiştik. © Ancak telgrafın ihtiva ettiği ma- lümat bize çok şayanı dikkat göründü. Diğer taraftan dünkü posta ile gelen (Taymis) gazetesi de aşağı yukarı ayni havadisi teyit ediyordu. Bu itibar ile o mesele bizim mnazarımızda bir - kat daha ehemmiyet kesbetti. İtalya ile Fransa arasında halli - imkânsız görünen bir rekabet vardır. Dünyanın ber tarafında “bu iki devletin menfaatleri ta- - ban tabana zıt bulunmaktadır. © Bunun için sık sık iki mem- lekat diplomatları arasında lisan © münakaşaları oluyor. Bu arada bilhassa İtalyan OBaşvekili M. .Musolininin sözleri nazarı dik- “kati ocelbediyor. £ Hatırlarda olduğu üzer: M. Musolini ge- oçenlerde Fransaya hitaben çok “şiddetli bir nutuk söylemişti. vO vakıt bu nutuktan bahseden “Tan , gazetesi M. Musoliniyi harbi umumiden evvelki Alman İmperatoru “ikinci “ Vilhelm ,, e © benzetmişti. Fakat mesele yalnız diplomat- Varın dil dövüşmesinden ibaret kalmıyor. İtalya ve Fransa re- kabetinin en büyük tezahüratı iki memleketin askeri teşkilât- ları, askeri hazırlıkları üzerinde © de şi ği Londra konferan- sında İtalyan murahhası İtalya- bm Fransaya muadil bir bahri- yesi olması iddiasın ileriye “sürdü. Bu iddiayı Fransızlar kabul etmedi. Araya İngiltere girip ber iki memleketi anlaş- tıracaktı. Bundan da bir netice tehlikesi mi? çıkmadı. Bunun üzerine İtalya | bükümeti vâsi bir bahriye inşaat | pm tarzim etli ve lu programın tatbikine girişti. Şimdi berri sahada askeri ha- zırlıklar başlıyor. İtalyan ber- riyesine 500 milyon liret bir zam yapılıyor. Bu zam ehemmiyetsiz bir şey değildir. Buna mukabil Fransanın da bugün bütün Av- rupada en büyük askeri bir devlet olduğu malümdur. Ve ayni zamanda geçenlerde askeri bütçesine mühim zamlar yapıldığı- nı Fransız Başvekili M. Tardiyö ifşa etmiştir. Binaenaleyh gerek İtalyanın, gerek Fransanın tesli- hatları mütemadiyen artırmaları mutlaka günün birinde mühim neticeler verecektir. Vakıa gerek italya, gerek Fransa teslihatın tezyidi husu- sundaki mes'uliyeti kendi üzer- lerine almak istemiyor. Kabahati ötekinin üzerine atıyor. Fransa, İtalya hazırlanıyor da onun için ben de silâhlarımı artırıyorum diyor. İtalya ise ayni sözü tekrar ediyor. Hu âsa her iki memleketi de müdafaa vaziyetinde bulundu- ğundan bahsediyor. Acaba işin hakikati nedir? Hakikaten tecavüzi hazırlık yapan memleketlerin bile daima müdafaadan bahsetmesi mutat olduğu için, diğer memleketler ve milletler için işin mabiyetini anlamak çok müşküldür, Maama- fih ortada muayyen bir hazırlık mevcut olduğuna göre mutlaka bir tarafta tecavüz fikri var demektir. Bu tecaviz fikrinin Italya veya Fransa tarafında ol- ması veyabut bu memleketlerden birinin diğer memleket aleyhine şesinde duran memleketler için günün birinde Italya ve Fransa rekabetinin bir harp çıkarması ihtimalini hiç hatırdan çıkarma- mak lâzımdır. Mehmet Asım Yunan Hariciye Nazırı Brükselde ifilâfname hakkında ne diyor? Lö Suvar gazetesi muhabirinin Brükselde Yunan hariciye na- zırı Mösyö Mihalakopulos ile olan bir mülâkatını nakletmek- tedir. Hülâsası mükaddema bik dirilmiş olan bu mülâkatı kari- lerimize aynen nakletmekteyiz. Yunan hariciye nazırı Yunanis tanla Belçika arasındaki müna- sebattan gayet samimi bir lisanla bahsettikten sonra demiştir ki: — Yunanistan oAnadoludaki elim hadisatın ferdasında milli kuvvetlerini takviyeye ve kom- şuları ile olsun, bütün Avrupa milletleri ile olsun dostane mü- nasebat tesisine sarfı gayret etmiştir. Netekim Türkiye ile olan ihtilâflarımızı bile tesviye ettik. Bu, Avrupanın cenubu şarkisinde sulh ve musalemeti takviye edecek bir keyfiyettir. Bilirsiniz ki eski dünyanm bu kısmı cihana uzun müddetten- beri baş ağrısı tur. Biz sulha hakikaten olduğu- muzdan ' her - hakem ve dostluk siy Me ediyo- ruz. , Mösyö Makayla muhabi- / rin diğer suallerine cevap ola rak demiştir ki: — Arupa mena ark bududumuzda sık sık İ silâh patlıyor, kan dökü- lüyor. Bütün dünya bilir ki bu İ fena hadiselerin biç birinden hissemize düşecek hiç bir azap ve utanç yoktur. Biz, ancak toprak ve şeref uğ- runda onları tepeliyoruz. Daba ev- velleri bu kanlı hadiseler cenup taraflarında da olurdu. Fakat bir farkla: Cenuptakiler kaçak. çılık, şabsi kin gibi şeylerden ileri gelirdi. Şimalden yapılan sarkıntılıklarda daha tehlikeli ve daha şümullü kastlerin cana- var sırtışlirını görüyoruz. Kaç gündür gazetelerde gör- dümüz “Ağrı, dağı meselesi, bu türlü vak'aların en $inirlen- diricilerinden biridir. Frenk ga- zeteleri içinde bilbassa İngiliz matbuatının mübalağacı adeseler arkasından seyrettirmek istedik- leri bu hadise, yalnız bu tema- yül itibarile ehemmiyetlidir. Anadolu ajansının verdiği ha- berde bu gayretin manasını ta- mlıyan bir nokta vardır. Son Ararat haydutluğu, çâpul- culuktan başka bir de irticai gaye güdüyormuş. Haydutlukla siyaset arasında münasebet aramak ga- rip görünür, amma ne yazık ki bu bir vakıadır. Misal için tari- hi karıştırmıya lüzum yok. Ef- ganistanı yangın ve kan içinde bırakan ibtilâli, haydutluk bes- lememiş miydi? Bir Lâvrens çık- mış, o topraklar üstünde babayı oğula düşman etmiş, kardeşe kardeş kanı döktürmüştü. “ Ağrı , mın karlı sırtlarında, şimdi bombalarımızla parçalanan haydutlar .da': demek böyle--bir silindirli, fraklı. câninin kirli. ma- şaları imişler. Dava bu şekle girince elbette tenkilin şiddet derecesi de de- ğişecek. Çünkü bugün Türkiye- de âni bir nabız birliği yapan hadiselerden biri de inkilâba yan bakm Aşiret atlılar, dağın sarp kayalıklarına, İran- dan gördükleri himaye veya kudretsizliğe güveniyorlarmış. Ne boş hülya!.. inkılâbı yapan kuv- vet, isterse o dağların üstünden kuş uçurmaz, Kendi aşiretlerine hükmünü geçiremiyenlerin ac zine hürmet etmek te elimizden gelmez. Hem kim bilir, belki bu satırlar orülara gitmeden nan Ağrı dağına ameliyat yapıl- mış ve derdin bir kerre daha nüksetmemesi temin edilmiştir. Bir kaptan Denize düştü, boğuldu Haber aldığımıza göre dün akşam Amasra limanında bulu- nan Knçük İnönü vapuru ikinci kadtanı Ali bey karaya çıkmış, bir kaç kadeh rakı içmiştir. Mumaileyh gemiye dönmüş uyumuştur. Aradan iki saat geç- tikten sonra midesi bulanan Ali bey güverteye çıkmış ve muva- zenesini kaybederek denize düş- müştür. Ali bey boğulmuş, cesedi bu- lanmuştur. tim nâmına cevap vermedim. Fakat böyle bir sulh isrine karşı Yunanistanda fevkalâde teveccüh vardır. Bulgarlara üç seneden beri er bir hakem usulü ile nakdi * ihtilâfların bulunuyo- budutlarda ikide birde sancılas, — A hidesi teklifine henüz memleke- FEDAYİLERİ E İŞ in — CENNET | ş | EE Yazan: Ömer Rza EE — İ | İki kardeş arasında Zeydunun Melikeye karşı gösterdiği irtibat Haldunun içini üzüyordu. Fakat ... | Bu muhakkak ki böyle idi. Yoksa Mesrure Melikeyi bu ka- dar himaye etmez ve onun kur- tuluşuyla bu kadar alâkadar ok mazdı. Bu kadın Melikenin Zey- dunu sevdiğine emindi. Haldun içinde bir ıstırap duydu. Yani başında yatan ve muvaffal 1/e- tinin rüyalarını gören cesur ve yakışıklı genci kıskandı, Sinirle- ! sanki ölümün | rinin üzerinden buz gibi eli geçiyordu. Fakat bu asil genç, kendini çabık töp- ladı, Hislerini yenerek vazifesini düşündü. Amcasının kızı onu in- tibap etmez de kardeşini intihap ederse ne olurdu? Onun vazi- i amcasının kızını hemşire te- lâkki etmekti. Haldun kafasını yastığına koy- muş ve dalmıştı. Başını tekrar kaldırdığı zaman içinde kıskançlıktan eser duymi- yordu. Fakat onun yerinde bir zaaf ve korku vardı. Bu korku kime karşı idi? Muhakkak ki Mesrureye karşı' idi... Haldun bu kadınla nasil uğraşacaktı? Onun aşkı gelip geçici bir he- ves değildi. Oğun kalbile oyna- namazdı. Mesrure gençti, güzel- di, asil ve fedakârdı. Fakat Haldun onun aşkını içinden at- mak istiyordu. Bunun için ne yapmalı idi? Haldun buna ce- vap veremiyordu. İs oluruna gi- decekti. O halde Halduna dü- şen vazifesini yapmak ve ne olursa olsun neticeyi beklemek. Zeydun uzanmış ve kollarını uzatınıştı. Kollarının yaraları ouu mustarip ettiğinden Zeydun in- lemiş, Haldun köşarak ona yar- dım etmiş ve kaldırmıştı. İki kardeş giyiniyorken, dışarda nö- betçilerin gidip geldiklerini du- yuyorlardı. Bunların vazifesi, esrarkeşlerin buraya yaklaşma- larma (O imkân © bırakmamaktı, Emir Haydar, kıymetli misafir- lerinin muhafazası için fevkalâde tertibat almıştı. Misafirler, kule- de ikamet ettikleri halde, kapı- ları gece gündüz sıkı bir muha- faza altında idi. Gerçi bu iki kardeş Masyas kalesinde bulun- dukları zamanda muhafaza altın- da idiler. Fakat bu iki muhafa- za arasında dağ kadar fark vardı, Orada iki kardeş muha- faza altında oldukları halde zırh- larile yatıp kalkıyorlardı. Fakat burada buna lüzüm yoktu. Zeydun, nöbetçilerin adımla- rını duşduğu zaman titremiş: — Bu sesler beni üşütüyor, demişti. Demin gözlerini açar açmaz, bizi gene Cebelin misa- firhanesinde sanmış, etrafımızda katillerin oOdönüp (o dolaşlığına zahip olmuştum. Sana doğrusunu söyliyeyim mi, ben artık dağ- lardan kalelerden, “dar köprü. lerden bıktım. Bundan sonra artık dümdüz bir yerde yaşamak İstiyorum. Memleketteki evimizi özlüyorum. Orada bir müddet tenbel ten- bel esnemek, rahat rahat do- laşmak emelindeyim. Sen ister- sen Cebelin güzel kokulu bah- çelerinin, altın kadehlerle şarap dağıtan kadınlarını ve âlemin maceralarını tercih et! | Haldun cevap verdi: — Bende bu şeyler arami- yorum. Fakat biliyorsun ki evi- mizden çok uzaktayız. —Ben senin böyle şeyler ara- madığını biliyorum. Fakat bu şeyler seni arıyor. Söyle baka- lım, Mesrureden ne haber? Ben uyuyorken onu gördün mü? — Hayır kimseyi görmedim, ara yerde yalınız senin yaralarını temizliyen, sarğılarını değiştiren adamları gördüm. Yalnız dün akşam Emir Haydar uğradı, ve Melike ile Mesrurenin senin gibi uyuduklarını söyledi. — Çok memnun oldum. On- ların istirahatleri “bir kazançtır. Fakat şu Mesrure ne yaman kadın! Sanki alevden bir kalp ve çelikten sinel Sonra bü ka- dının güzelliği akılları oynatacak derecede. Hanı elimde olsaydı bu kadını mutlaka severdim. Sen de böyle düşünmüyor -iy- sun? Haldun yalınız kısaca; — Hayır, dedi. ? “ Zeydim devam atiekasat — Ben bu kadın bötimle az meşgul olduğundan memnu- num, Fakat onu takdis ve teb- cil ediyorum. Dişarıdan kopan bir gürültü muhavereyi, kesti. Zeydun nere- de bulunduğunu bre kalıcı- selâmlamıştı. Hal hatır sorulduktan sonra Emir Haydar iki gencin kahra- manlıgını takdir etti ve onlarm (Edirne ) gazetesinde görülmüştür «Derseadete gidüp bir bu- çuk mahtanberu avdet etmi- yen Edirne Adliye müfettişi! seadetlâ Todoraki Efendinin. iskeçeden bir bayli tütün te- darik edüp Karaağaç iskelesi- ne nüzul ile oradan vapura getüreceği sırada bandırolsuz olduğu mezkür iskele Rüsu- mat kolcusu tarafından haber alınması üzerine müsadere kr- ınmış ve cezayıni naldisi ver- mediği cihetle Rüsumu Sitte nezaretinden Adliye nezareti celilesine müracaat edilmiştir.» Efendi mumaileyhin öyle bir hareketi ihtiyar eylediği