SÜTUNLARDA SE YAHAT Günahkâr babalar E» dönerken öteberi almış- tım. Yüküm hafifti, ken- dim de taşıyabilirdim. Fakat dükkân kapısında yüzüme kap kara gözlerile bakan mini miniyi görünce, gönülden kopan bir hamle ile: — Gel, küçük! Diye seslendim. Ufacık küfesini ince omuzları üstünde sarsarak koştu. Yaşın- dan gelen bir lâübalilikle arka- sını dönerek, eşyamı küfesine yerleştirmemi bekledi. 5 Ancak dokuz yaşında görünen bu zayıf, kavruk çocuk içimde yeri belirsiz sızılar uyandırmıştı. Yokuşu yan yana çıkarken, Ha- lide OHanımn O“ Rüstem, ini üstat “ Hasan ,, ını hatır- yarak rikkatim büsbütün arttı. Galiba bu bisle ona lâf söy- lemek ihtiyacını duydum. Şimdiki hissimi (sorarsanız, vereceğim cevap: — Keşke konuşmasaydım! ,Dan ibaret olur, Bakınız Diçin: Yokuşu beraber çıktığımızı #öylemiştim. Bir aralık onun nefesleri o sıklaşır gibi o oldu. Sordum! — Yoruldun mu küçük? — Çabuk yürüyorsunuz da... Dedi. Bana cemi sigası ile bitap edişi dikkatimi çekti, A- ramızda şu şözler geçti: — Sen mektebe gidiyor mu- sun ? — Evet! m- Hangisine ? — On beşinci mektebe ! -— Kaçıncı sınıftasın ? — İkinci — E, nasıl olur, hem mek- tep, hem küfe:;. Hocaların gös rürse bir daha seni mektebe almazlar, Yavru, buna cevap vermedi. Fakat ben bütün günümü ze hirliyecek bir yara almış oldum. Bu cocuk baba zoru, ana na- sihatile bu fena işe sâpmıştı. Bu yavruyu dünyaya getiren o iki günahkâr düşünmüyorlar mı ki küfecilikte en ağır nokta, ne yük, ne işin bayağılığıdır. Bayır, yük taşımak a (o değil- dir, fakat bu yaşta o :muhite düşen yavruları bir daha kur- tarmak imkânı kalmaz. Temiz bir vicdan di bir ahlâkla girdiği buuyolda kötü arkadaş- lar onu gün biraz daha dü- şörecek, hergün biraz daha ça- © murlıyacaktır. O yaşta mektep- ten küfeciliğe hem ana baba elile atılan çocuk, kaybedilmiş bir va ş, karartılmış bir is- tikbal demektir. Ah!, bu gü- nahkâr babaları tokatlıyacak bir kanunumuz olsaydı ! Seyyah Yarım asır evveli: - VAKIT sasanamarsanasasananuzmnen0as2sisenee0ereinesamsopaz Dünkü gün gazetelerde kipaat olunduğuna göre er- babı kalemden Mösyö Vayse üçüncü rütpeden bır kıt'a nişanı Osmani ihsan buyu- rulmuştur. Mumaileyh Mösyö Vays, anasıl eonebi ve fakat kal- ben Osmanlı ve elelhusus müslümanların dost ve ha- yırhahı olduğuna mebni mu- meileyhin bu suretle maz- harı itifat olması şayanı memnuniyettir. EZ o — — 4 VAKIT 30 Haziran 1230 FEDAYİLERİ Bi E Humustan çıkan atlılar! mahvolmuşlardı —73— Mesrure atını okşıyarak ona | selerle Sinanm haremine gire- bağırıyor, zavallı at saralı hare- ketlerle onun emrini. yerine ge- tirmek ister gibi kımıldanıyor- sada bir şey yapamıyordu. Zey- dun ile Haldun birbirlerine bak- tılar ve bir anda hayvanlarını durdurarak yere indiler. Haldun Melike ile Mesrüreye: — Jleril Dedi. Iki at yüklerinin hafiflediğini duyarak daha sür'atle koştular. İki kardeş kılıçlarını çekmişler ve beklemişlerdi. Onlara hücum eden ilk fedai kuwetli bir darbe i'e alının eğerinden düş- müş ve yere yıkılmıştı. Zeydun ikinci fedai ile uğraşmağa vakıt bırakmadan arkadan gök gürül- tüleri gibi fezayi dolduran say- halar duymuş ve geriye bak- mışlı, Her tarafta atlılar geliyor ve hepsi bir sesle: — Allahü ekber! Diye bağrıyorlardı. Esrarkeşler bunları görür gör- mez, kaçmak için geri dünmüş- ler, fakat pek geç.kmişlerdi. Haldun: — Bir at, bir at! Diye bağrıyordu. Bir Jahzede: ona bir at getirilmiş, o d: Ku iliş BİLENE olr lere hamle etmişti. Zeyduna da bir at getirilmiş,. Zeydun, ata binmek için bir, iki üç defa ça- balamış, üçüncüde yere düşerek kumun üstüne serilmişti. Bu sırada Mesrure görünmüş, elinde taşıdığı bir hançerle ona yaklaşmak istiyenleri uzaklaştır- mış, Melike de onun baş ucun- da durmuştu. Esrarkeşler, fena bir vaziyete düşmüşlerdi. Onların atlan bi- tap olduğundan bir türlü kaça- mıyor, ve birer birer doğranr yorlardı. Bunların bir kısmı at- lanndan inerek bir sıra teşkil etmişler, (o cesaretle döğüşerek ölmüşler, diğer bir kışmı esir €- dilmişlerdi. Şeyhülcebelin Melike ile arkadaşlarını yakalamak için gönderdiği yüzlerce atlıdan an- cak üç beş kişi geri dönmüş- ler ve ona uğradığı akıbeti ha- ber vermişlerdi. * Biraz sonra Zeydun gözlerini açlığı zaman Haldunun, alı üze- rinde ona doğru geldiğini gör müştü, Kıpkırmızı kılıcı elinde idi. Haldunun yanında, heybetli, parlak gözlü ve muhteşem elbi- seli biri vardı. Melike onu görür görmez yerinden sıçramış, ona doğru koşmuş, o da hemen a- tından inerek ona doğru yürü- müş, onu kolları arasına almıştı. Bu heybetli ve muhteşem adam Emir Haydardı. Melike onun yüzünü, gözünü öpüyordu. Melikenin hali feci idi. Selâ- hattinin yeğeninin saçları dökül- müş, yüzü toz içinde kalmış, baş örtüsü yırtılmıştı, Fakat Melike- nin sırtında, ber tarafı murassa olan ipekli elbiseler vardı. Bir iki gece evvel Melike, bu elbi- - Esrarkeşler müthiş bir. taarruz karşısında 2. CENNET 4 isveç hikâyesi Nermland köyünde büyük bir düğün vardı. Nikâh kilisede me- rasimle kıyılacak, sonra tam üç gün üç gece şenlik yapılacaktı. E, tabii kuzum Nil Eleksan ya” bana atılacak adam mı idi? Kö- yün en zengini o demekti. Hazırlıklar tamamlanmış sayt- lırdı. Yalnız münasip bir çalğıcı bulmak lâzimdı. Gerçi nahiye merkezinde oJanoster atlı bir kemancı vardı ve belki de usta bir adamdı ama Nil Eleksan onu bir türlü istemiyordu işte bir kere pek zügürttü. Dügünlerde bile yalın ayak başı kabak ge- lirdi. E şimdi düşünün bu herif nasıl olur da gelin alayına kila- vuzluk ederdi? Nil Eleksan Bosse Herad; köyünün çalğıcısına mektup gön- derdi. Fakat bir netice çıkmadı. Marten diye çağırılan bu adam köyde Jan Oster gibi bir usta varken gelemiyeceği o cevabını vermişti. Zengin köylü birkaç günler İ kafasını kaşıdı, düşündü, taşındı, en nihayet Sturakil köyüne ri- cacı yolladı. Köyün meşhur çak gıcısı Olle Osreyi istedi fakat — Yemin ederim ki bütün bu | ondan da aldığı cevap aynı oldu. çektiklerimiz:senin yüzündendir. Peki amma şimdi ne olacaktı? Sena vimizSi güserelii Şu. kizul,, Jap, Orterden, daba, usta bir cekti, Haydar, bütün askerlerinin karşısında yere eğilmiş, ve Me- likenin eteğini öpmüş, sonra ye- rinden kalkarak ve askerlerine bakarak: — Allaha çok şükür ki bugün büyük bir muvaffakiyet kazan- madık ve diri olarak kur- tulmasından ümidimizi kestigi- miz Melike Hatun hazretlerini kurtardık, “* Hepiniz ( Balebek emiresi ve Sultan Salâhattinin yeğeni Melike Hatunu selâmla- yınız! Bütün askerler, bu saçları dağınık, yüzü soluk, üstü başı yırtık,, bununla beraber şahane ihtişamını muhafaza eden genç kadına resmi tazimi ifa ettiler, Vak'ayı, oolurduğu O yerden seyreden Zeydün, Emir Hayderin yüzüne uzun uzadıya dikkat ettikten sonra onu tanımış: — Canım, Oo bizim evimizde misafir kalan tüccar değilmi ku?. Demiş, sonra ayağa kalkarak devam “etmişti: kaçırmayan : bizde .bu eziyet- | çalgıcı bulmak işi yavaş yavaş ge ve yl Si Her halde | bir izzeti nefis meselesi halini senin © akşamki, hareketin “bir | alıyordu. mukabeleye değer! Haydar cevap vermeden Meli- Sözü uzatmıyalım. Nihayet Ollerut nabiyesindeki o meşhur ke atıldı: kemancıya haber salındı. Bu — Emir Haydar, gerçi beni | adama Lars Lasson derlerdi. kaçırmıştır, Fakat ayni zaman- | Hali vakti yerinde, çiftliği bin- da benim halâskârımdır. O ol masa kim bilir, şindi neye uğ- rardık ?),, . Haydar ilâve etti; — Gerçi ben geçirdiğiniz ma- ceranin bütün vak'alarını bilmi- yorum. Fakat siz, prenses, ben- den fazla bu iki amcazadenize ve bu iki asil ata medyunsunuz. Zavallı Alev ile Duman ora- da bir kenarda duruyorlardı. Yanları çökmüş, başları düşmüş, ikisi de titriyorlardı. lerce lira değerinde idi; oda iptida Jan Osleri (hatırladı. Onun niçin çağınılmadığını sor- du. Hal ve keyfiyet böyle böyle diye anlattılar. Lars Lasson nihayet cevap verdi: — Davete teşekkür ederim, geleceğim. Filhakika pazar günü Kilise avlusunda hazır kemanın kutusu paril parıl yanıyordu. Gelin alayına doğru yürürken " . arkadan (o koltuğunda (keman | ” Melike; ai Haydarın sözle. Jan Osterin de sökün ettiği gö- epi i rüldü. Sanki kendisini davet — Benim medyum olduğum biri de şu değerli kadındır. Diyerek Mesrureye işaret etti, sonra onu kolları arasına aldı. Haydar cevap verdi: — Efendimiz onu mükâfatlan- dırır. Yalnız benim arzetmek istediğim nokta şudur. Ben ge- mide sizinle beraber yakalan- dığım “halde kaçmıştım. Bunun sebebi şuüsidi. Ben o şeytanların kalesinde size bir faidede bulun- mazdım ye size yardım edemez- dim. Ben oraya varır varmaz imha edilirdim. Onun için bize hiyanet eden tayfaya hanidanı- mn en kıymetli mirası olan mücevheri hediye ettim. Bu mücevher onun serpuşunda duruyordu. “Sonra yanında ne kadar al- tın varsa onun olduğunu söyle- dim. Tayfa bu rüşveti kabul ederek ellerimi çözdü. Sonra ben- den aldığı altınlarla meşgul ol- etmişlerdi. Okadar müsterih o kadar tabii geliyordu ki.. Arkasında her zaman giydiği kül renkli aba paltosu vardı. Karısı düğün şerefine olacak Ekmek ve Francala fiatları Şehremanetinden: Temmuzun ekmek on iki kuruş ve francala on dokuz kuruştur. istifade ederek onu geberitim ve kaçtım. Bu sabah bu şehre on bin askerin kumandasını de- ruhte ederek geldim. Vazifemiz ya seni kurtarmak, yahut senin intikamını almaktı. Çünkü Cebe- le gönderdiğimiz elçiler bize senin vaziyetini izah etmişlerdi, (öitmede ) yoruz! birinci salı gününden itibaren -— <—— mağa başladı. Ben bu fırsattan Bir çalgıcı aranıyof | bu paltonun yırtikların çuha ile bir bir yamamış” Lars Lasson Jan ustayı&.. ce bozulur gibi oldu. Nil sana yaklaşarak fısıldadı * — Aman kovmağa kalk”. yın şirret birisidir derler: rezalet falan çıkarır. P beraber çalalım ! Nil Elekson Lars sözünü tuttu ve iki çalgı€ alayının önüne geçtiler. Artık izdivaç marşının © cağı sıra idi. Böylece girilecek, papas duaya başl caktı, İki Çalgıcı ayni sanif kemanları çenelerine dayadı” Fakat işte o zaman.- bir mes'ele çıktı. En evel başlıyacaktı ? Köyün sf göre en mahir çalgıcının ması lâzımdı. Herkes Lars Lassonun ne bakıyordu. O, kılmı bile pırdatmadan: ş — Başlamak Jan Osterin kıdır! dedi. — Benmi.. Yoo hayır, furullab!, dl Biçare Jan Oster mahçup İ çup konuşuyordu. Güvey: — Lars Lasson başlama” dedi. 4 — Başlamak Jan Osterin ” kıdıri y i Kilise kavası kapıda görü & Eli ile acele kelimelerini !#* etti, Papas efendi dua için liyordu. Onu bekletmek * büyük bir günahtı, , Bütün davetliler, bütün * halkı Lars Lassonun etra'” 5 toplanmışlardı. Herkes ısrar yordu: — Rica ederiz, çok rica €©*,. Lars Lasson gene yeri” kıpırdamadı. Ee artık çok yordu. Nil Elekson yanına laştı. Kulağına eğilerek: — Jan Osteri bize der$ “ mek için sizin buraya çaj nızı anladım dedi. Fakat * ayıp oluyor. Bu işe bir ni” vermeli! 4 — Evet hakkınız var. B* nihayet vermeli! 1 Lars Lasson alaydan 3) Yüzünü davetliler dündü Kem# dizine dayadı bir hamlede i” bölerek bağırdı! vii — Haydi, Jan Oster VAKIT'IN TAKVINİ Pazartesi << Haziran 1930 w Güneşin doğuşun 432— bap ri Ayın doğuşu & 9,06 — dat: R Sabah Öle İkindi Akşam Yat | 228 1217 Gis Bugünkü hava Bugün rüzgâr hafif iod09 İyi olacaktır ys”