— 4 — VAKTT 18 Haziran 1730 a aka ii Gizli hiyanet cemiyeti kuranların muhakemesine başlandı EYE A m m eme imam 1711 ar ra e (Üst tarafı 1 inci savılamızda 7 rakta, “ Şimali Kürdüstan cemi- yeti , nin mahiyeti, vatanın bir kısmını ayırmağa matuf kavlen, fülen teşebbüslere girişmiş olan maznunların vaziyetleri hikâye | ediliyordu. Cemiyetin iç yüzü Evvelâ, Salâhattinden bahso- lunuyordu, Salâhattinin Şark is- yanı çıkar çıkmaz Iraka kaçtığı, oradan hükümetimize muhalefete geçtiği, Irakta ingiliz komiseri sir Hamiltonla temasa gelerek onun tavassut ve talimatı | ile Irak harbiye mektebine | kabul edildiği, bu mektebe gir- mek için 3 bin lira ücret ver- mek lâzımgeldiği halde kendi- sinden bu ücretin aılnmadığı ve mektepte bir müddet tahsilden sonra, İngiliz komiserinden aldı- ğı talimatname ile ve Irak pa- saportile geçen yıl Türkiyeye gelerek (Hubyan ) adile ve Ha- lepte doktor Şükrünün reisi bu- lunduğu fesat cemiyetine dahil bulunduğu, 29-9-39 da Erzuruma gelip şapka meselsinden dolayı babası katledilmiş bulunan Er- zurumlu Memduhun evine misa- fir olduğu, Memduhla konuşarak biyanet cemiyetlerinin esaslarını kırlığu (o ve © maznunlardan hakkâk Mustafaya ocemiyetin mühürlerini (okazdırdığı, o eski meb'us Şevket «f ndinin de bu cemiyetin Beyazıt şubesi reisliğini kabul ettiği okunuyor ve şu şe- kilde nihayet buluyordu : Maddeler Bunlardan salâhattin Memduh Şevketve:Ahmet Beylerin hare- ketleti ceza kanununun 125 inci ve hakkâk Mustafanın hareketi 65 inci maddesi delâleti mezkür 125 inci maddesine muvafık efali cürmiyeden bulunmuş ol- duğundan o şekilde tahtı muha- kemeye alınmaların, diğer maz- nunlar hakkında delâili kanuni- yeye tesadif edilemediğinden men'i muhakemelerine karar verilmiştir. Selâhattin anlatıyor Karârnamenin okunmasi bitti. İsticvap başladı, reis sordu: — Kalk bakalım, işittinya ? isyandan sonra nasıl hareket | ettin, bize anlat! Şeyh Saidin bu uzun boylu, zayıf) oğlu, mütevehhim, kalktı. Olduk- ça düzelmiş bir Türkçe ile cevap verdi: — Isyan olduğu zaman 15 ya- şında idim, Kardeşlerimle birlikte İrana gi i . Orada idare ede- medik, İraka geçtik. Bir sene orada oturduk. Yanımızda para- mız yoktu, Kardeşlerimi başka | bir şehirde bıraktım, mektebe müracaat ettim, .ikinci sınıfa ka- bul edildim. Orada bir molla Ef. vardı, © tavassut etti. Mektep meccani idi. Yemek, elbise ve- riyordu. — Mekiebin verdi? — Mektebe imtihan ile mec- cani kabul olunmuştum. Salâhattin, bundan sonraki su- allere de şu cevapları verdi: — Komissrle hiç görüşmedim. Allabımdan korkarım. Girdiğim mektepte geçinemiyordum, para lânımdı, bunun için harbiyeye parasını kim girdim. Orada ayda 15 lira ve- riyorlardı. Maslahatgüzarımız Ta- lât Ziya B. vasıtasile bükümeti cümhuriyemize arzı sadakat et- 29 kânunusanide İbrahim Tali beyden bir mektup aldım: Ne vakit Türkiyeye gelirsen serbest- sin! divordu. Pasaportumu kon- soloshaneden Talât Ziya B. aldı; onu alarak geldim. Ermenlere gelince — Seni para almadan nasıl mektepten çıkardılar? — Rapor verdim. Vücudum devama mütehammil odeğildir dedim, kardeşlerim benden evvel geçmişlerdi! Halep tarikile Su- riyeye geldim. Reisin muhtelif (onoktalarda sualleri tevali etti, Salâlıattin dedi ki: — Ermenilerle bir münasebe- tmiz yoktur. Haşa, onu vicdanım kabul etmez. (Gülerek) ben hüsnü ni- yetle memleketime gelmek isti- yordum. Bundan sonra cemiyete müte- allik sualler başladı Salâhattin: — Cemiyet ilmi, içtimai bir gençlik cemiyetidir, dedi; mille- tin cümhuriyete göre gözünü açmak istiyorduk! — Ya bu mühürler? — Biz kanunu esasi - teşkilâtı esasiye diyecek - nin 79 uncu maddesi sarabati karşısında ilmi ve içtimai bir cemiyet kurduk — Erzurum memleketin değil, Karın, hemşiren hasta, yok. Bunlarla uğraşacağına... — Erzurum şehrimizdir; onla- rın hastalığile de uğraşıyordum. Reis, seyahat yolunu, tafsilâ- tını sordu: Perayı nasıl bulmuş? — Pasaportum Türk pasaportu idi. Mardinden Diyarıbekire in- dim. Polis vesatetile Anadolu otelinde misafir kaldım. Oradan Erzuruma geldim. Kardeşlerimle, annemle görüştüm. Memlekete gelir gelmez evlenmiştim. Karım mide ve sinir baslalığı za tutuldu. Erzuruma bunun için naklettim. Erzurumda Kırbaşlardan Fikri vardı, Beni evine davet etti. orada kaldım. Bu Fikri, Memdu- hun kardeşi idi. Misafirliğim iki ay sürdü. — Ne kadar paran vardı? — 200 lira yetişmiyordu efen- dim. — Evli bir adam bu vaziyet- te nasıl mühür kazdırmiya para verir ? — Buna para vermemiştim, bir kısmı verilmiş, bir kısmı ve- rilmemişti. On beş lira vermis- tim. Bu sırada Memduha soruldu, o cevap verdi: — 35 lira verdi Salâhattin inkâr etti. — Cemiyet için hükümeti ha- berdar ettiniz mi? — Hayır; edecektik, maksa- dımız bir birlik ocağı teşkil et- mekti, — Peki mühürler ne? — Mühürleri hükümete gös- termek için nümune olarak al- mıştık. Hançer ve güneş — Bu mübürlerde hançer ve güneş var; hançer nedir? — Hançer taassubun rümu- zudur. Memleketimizde taassup vardır. Hançer bu taassubu kı- racağımıza delâlet eder. Mühürde şın, kaf, cim harf- leri de görülüyordu; Salâhattin (şın) harfinin (Şark), (kaf) har- finin (Genç), (cim) harfinin iyet - Çaiyei demek ok Paran efendim. duğunu, bu şeklin (şark gençlik cümhuriyet cemiyeti) ni ifade ettiğini söyledi. Bu arada mü- hürlerde Kürtçe ibarenin de, memlekette Kürtçe konuşanlar çok olduğundan onlann oku- masini temin için yazıldığını söyledi. — Mühürler 7 tanedir; bun- ları nereye götürecektiniz? — Belli değildi. Ruhsat al- saydık her yerde şube açardık. Hükümete henüz müracaat et- memiştik. 20 inci asır medeniye- tine göre halkı ilmi ve içtimai bir surette tenvir etmiye uğra- şacaktık. Biz Kürtler 6 asırdan beri Türküz, ırki ve içtimai biç bir ayrımiz gayrımız yoktur, ayni ırktanız. Ben okumuş bir insa- nım, bunları biliyorum; bana iftira ediyorlar. — Mübürleri kazıldıktan sonra gördünüz mü ? — Gördüm, fakat almadım. — Mübür kazdırmak fikrini kim ortaya attı? — Ben değilim. Kim, onu da hatırlıyamıyorum. İleri, iştimei ocekl.. Memleketimize . hizmete ma- tuftu, Biz bir ocak kurmak is- tiyorduk. — Türk ocakları vardı; mak- sadınız bu ise neden oraya gir- miye teşebbüs etmediniz? — Evet, Türkocağı vardı; fakat yalnız lâvhası vardı. İki ay kaldım; ocak ne bir konfe- rans verdi, ne bir içtima yaptı, Ben bu ocağın himayesi altında bir birlik derli &tmek istiyor- dumi;”* — Peki, siz iki kişi mi cemi- yet teşkil edecektiniz? — Gazetelere ilân vereceltik. Herkes gelecekti. Biz başka bir gaye takip etmiyorduk, Si- yasi bir teşebbüs değildi. İftira- dır. Şeyh Saidin oğluyum diye böyle yapıyorlar. ( Şimali Kür- düstan cemiyeti) diye bir cemi- yet hatırımdan geçmemiştir. — Hükümete kim müracaat edecekti ? — Memduh. Merkezi Erzu- rumda açtık; başka yerlerde yapamadık. — Erzurumda kimi tanıyor- sunuz ? — Memduhtan başka kimseyi, — Peki, kimseyi tammadığınız yerde nasıl cemiyet kurabilir diniz? — Tanımaya tüzum yok. Cemi- yet teşekkül ettikten sonra ta- nışılırdı. Bu sırada o Salâhattin reisin suallerile ter döküyordu. Müddei umumi sordurdu: Hengi tabadanmış? — Bağdatta iken hangi tâbi- iyette - bulunuyordu? — Türk tâbiiyetinde. — Ya harbiye mektebine han- gi tâbüyette girdi? — Harbiyeye girmek için hak tâbiiyetine geçtim. Bu, mecbu- riyet tahtında olmuştur. Zaten Irakta 2 sene kim kalırsa Iraklı olabilir. — Hükümetten müsaade aldı- nız mı? — Hayır, almadım. Benim bu tâbiiyetim zahiri idi. Hakikatte ben Türküm, Türk tabaasıyım. Hubyen cemiyeti Gene müddei umumi sordurdu: — Hubyan cemiyetini bili- yor mu? 2 i — Bilmiyorum, alâkam yok. — Halepte kimin yanında kalmış? — Koyuncu Yusuf Halonun | evinde kaldım. Evvelden tanıyo- rum, komisyoncudur. Reis — Hacı Osmanla doktor Şükrüyü ne zamandan tanıyor- sun? — Hacı Osmanı tanımam. Doktor Şükrünün ismini işittim, onu da tanımam. —Doktor Şükrü, işte o Hub- yan cemiyetinin reisi değil mi? — Bilmiyorum. — Hadiyi ne zamandan beri tanıyorsunuz? — İsyandan evvel, 10 yaşın- dan beri, sonraları görüşmedik, birbirimizi unuttuk. — Siz vaktile Türkiyeye hiz- met olmak üzere Hubyan,Kürdüs- lan cemiyetine girmişsiniz; bu cemiyeti yapanlar kimlerdi; onları anlat, bakalım; vatanâ hizmet olsun diye bir cem'yete girdiği- nizi söylemişsiniz, öyle mi? — Hayır, böyle bir şey söyle- medim. — Hubyan cemiyeti | şimali Kürdüstanı istihdaf ediyormuş. Salâhattin bu suale de; — Bil- miyerum; şimali Kürdüstan nere- lere diyorlar, onu da bilmiyorum. İfade yanlış yazılmıştır. Diye cevap verdi. Reis muha- kemenin devamını öyle sonuna bıraktı. Birinci celse sonunda heyeti hakime gidip salon boşalınca Salâhattin, avukatı Cemal Hâzım beye soruyordu: — Nasıl, iyi oldu mu?.. İkinci celse İkinci celseye saat 14 buçukta kalabalık bir samiin huzurunda başlandı. — Salâbattinin birinci ifadesi okundu. Bu ifadede 150 liklerle ve Refik Halitle tema- sından bir takım mektuplarla Erzuruma (hastalık bahanesile gittiğinden bahsediliyordu. Salâhattin ifadesini inkâr ede- rek dedi ki: — Terakkiperver (o cemyeti, bilmem ne varmış, Kâzım Kara- bekir paşa varmış, cemiyet te- şekkül etmiş... Bunlardan ha- berim yok. Mesele izam olunuyor. Tazyik yaparak bana ifademi imzalattılar. “Azade, ne demekmiş? Müteakıben bazı zabıt vara- kaları okundu. Reis sordu : — Mübürlerde « Azade » ke- limesi var, ne demektir ? Azade demek, bür demek- tir. Azadegân ise hürler demektir. Bütün Kürtler hürdür. —Evvelce müstakil Kürdüstan manasına geldiğini söylemiştin. — Haşa biz Kürtler zaten müstakiliz, başka istiklâle lüzum yok. Memduh ne diyor? Müteakıben Memduhun istic- vabına başlandı ve reis şerdu: — Anlat bakalım, dinledin. — Efendim, Salâhattin efendi- yi Hunusta gördüm. Sonbaharda orada otelde idim. Salâhattin otele geldi. Bir arabacı ile ya- nımda pazarlık ettiler. Orada ta- | tanımıyordum. | nıştım, evvelce Yirmi gün kadar sonra Erzuruma döndüm. Kendisini bizim evde buldum, Reis sordu: — Size misafir olmasını ona | sen mi teklif ettin? $ — Bendeniz kardeşime “ tup yazdım, Salâhattin ye bizim evde misafir et, da sebebide şudur: Salâhattin dinin kardeşi İsmail Bi ! (500) lira borcum vardı EE cumu bir seneye tehir etti. de buna karşı bir cemile üzere Erzurumda bizim kal dedim. Erzurumda m tinle konuştuk. Babasının silmek sine o bıraktığı lekeyi özere bir ilmi, itme ocağı (o kurarak (o memlel çi hizmet yapmak istediğini g di. Türk ocaklarının bu ar tuf olduğu, fakat kâfi ğım konuştuk. j Reis: # — Peki mühürleri niçi9 ! ladınız?. : — Efendim ben köye si tim. O sırada evimizi ari pole beni köyden çağırdılar. a müdürü Faik B, : Mühürlef İ mı? Dedi ve kendisine mi” leri ben verdim. & Ev küçükmüş de. A — Nerede idi mühürler? v — Evde efendim. Tezek mında bir çaputa sarılı idi g — Tezeklerin altında di — Evet, — Mademki sizin ği zararsızdı, niçin mühürleri altına sakladın? p — Ev küçüktü, Jâal oraya konmuş. — Böyle ilk tanıştığını adamı evinize misafir / cemiyet o kuruyorsunz. H şeyh Saidın oğlu olan bir a€ — Efendim, bizde mi âdettir. 6 ay misafir , var. Misafire kalk git iğ Teşriki mesaimiz hüsnü müstenittir. — Ne iş yapardı a orada? — Bilmiyorum, birşey medi bana? — Babanın ölümüne se! veren şapka meselesi X ne biliyorsan söyle. — Şapka ir rim köyde imiş, hiç : yoktu. i Jandarmalar yakalamı$, yarısı mahkemeye kötü mış. Eli kelepçeli imiş. kolda vurmuşlar. Bir ri X göre kaçmak istemiş. Fakat sıl kaçabilir. Bir az gide yakalanız. Kolu bağlı bir z Bu muhakkak muhafızları” lış bir işidir. Bir intikam mesele$İ > — Sen onun için bül kızdın, değil mi? Bu kanas" tikam besliyordun. — Hayır efendim, benimi VAKITIN TAKVA Çarşamba © nü Haziran p4 Mihri” “5 Fırtına Güneşin doğuşu: 4,28 — boks d Ayın doğuşu : 24,40— ag 1930 Namaz raki Sabah Öğle İkindi Akşam YO 224 3215 1616 1944 3 Bugünkü hava <i Bagün rüzgar hafif (9 İyi olacıktır a akk ani | m Sai